30 Haziran 2021 Çarşamba

NASIL BİR MİRAS BIRAKMALI?(5.YAZI)Yüce Rabbimizin bütün Elçilerine ve biz âciz kullarına en önemli emri ve vasiyeti olan tevhid akidesini miras bırakmak bizim için en şerefli bir görev olmalıdır.Tevhid'i miras olarak bırakmak Allah Elçilerinin vasiyeti olduğunu söylemiştik.Aslında Allah Elçilerinin tebliğ ettikleri tek şey vahiy yani islam yani tevhid akidesidir."(Ey Resül! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona "Benden başka ilah yoktur,şu halde bana kulluk edin "diye vahyetmiş olmayalım"(Enbiya, 25)"Senden önce de hangi memlekette bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izerine uyarız, derlerdi. Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem( yine mi bana uyumazsınız) ? deyince, dediler ki: Doğrusu bir sizinle gönderilen şeyi (tevhid'i) inkar ediyoruz. Biz de onlardan İntikam aldık. Bak yalanlayanların sonu nasıl oldu? Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ben yalnız beni yaratana kulluk ederim. Çünkü o beni doğru yola iletecektir. Bu sözü, ardından geleceklere devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar onun dinine (Tevhid) dönsünler"( Zuhruf- 23/28)Şirk büyük bir zulüm ve küfür, tevhid büyük bir adalet ve Rahmettir."Lokman, oğluna nasihat ederek: Oğlum! Allah'a şirk koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti" "(Lokman-13)İnsanlık tarihinde tevhid inancında değişme olmadığı gibi, batınilik, şirk ve hulul inancında da bir azalma, gevşeme ve yok olma meydana gelmemiştir. Şirk dini bütün zamanlarda tevhid dininden daha yoğun, daha etkin, daha baskın bir şekilde insanlar arasında yayılmakta, hiç kopmayacak bir şekilde insanları kendine köle etmektedir. Hulul bir inançtır, bir dindir, yok oluştur, toplumun ölü ve verimsiz bir hayat yaşamadır.Şirk ve hulul sahipleri inançlarını korumayı, ona şiddetle sahip olmayı bir onur meselesi sayarlar.Müşrik hululiyyeciler inançlarını kendilerine Allah tarafından verilmiş özel bir bağış ve büyük bir hediye olarak görürler.Esasen herkes inancında özgür olmalıdır.Bizim tevhid akidesine aykırı yanlış inanç sahipleri ile mücadelemiz Kur'an'la, ilimle, fikirle, ve hikmetle olacaktır.Hiç kimsenin inancına kaba kuvvet, kanun ve zorla karışmaya hakkımız olamaz.Ancak müminlerin oluşturdukları topluluk bir akide ve tevhid topluluğudur.Akide bağı bütün maddi bağlardan daha samimi, daha verimli ve daha kuvvetli bir bağdır.Kur'ani hayatta inanç tamamen tevhid'e endekslenmiştir.Tevhid'in ihmali bizzat içtimai hayatın izmihlalidir.Çünkü Kur'an'a göre sahih bir akideye sahip olmayan, gerçek anlamda İslami bir hayat yaşayamaz.Şuurla yoğrulmuş İslami hayat, sahih akidenin mahsuludur. Şunu da bilelim ki, hayat akideyi ortaya çıkaramaz, akide hayatı ortaya çıkarır. Dolayısıyla akidelerini şek ve şüphelerden arındırmayan, bulanık ve karışık bir zihin ve inanç yapısına sahip olanlar hayatlarını karanlığa adayanlardır.

MİSYONER(4. YAZI ) Mangırlar (paralar) istif edilerek pir evine gidildi, ayinler icra olundu.Herbert yahut Mehmet Ali Bektaşi tarikatına intisap etti (girdi). Sonraları tarikatta "halife" derecesine kadar da çıktı. Herbert buradaydı. Hatta gemimiz Plmoth'a geldiği zaman sizi ziyarete beraberce gelmiştik. Bir hafta önce işi gereği Londra'ya gitti. Onunla inşallah Londra'da görüşürüz. İşte böylece misyoner yetiştiriliyor. Hindistan'da, Çin'de, Belucistan'da hatta o çetin Afganistan coğrafyasında, Afrika, Amerika, Avustralya'da ve bu kıtaların en ücra köşelerinde, adalarda, kısaca dünyanın her noktasında bulunmuş, bizim gibi yetiştirilmiş oralardaki mezhepler, örf ve adetin, inançların âlimi ve şahidi olmuş, birçok malumatlı kişinin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş cemiyete "misyonerlik cemiyeti" denir.Bu cemiyetin görünüşteki görevi protestanlığı yaymak ve anlatmak, gizli görevi ise İngiliz siyaset ve çıkarlarını sağlamak için keşiflerde ve teşviklerde bulunmaktır. Mustafa Efendi, iyi bil ki, ne bir insan ne de bir hükümet hal ve durumunu bilmediği bir yeryüzü parçasında, ahlak ve âdetini bilmediği bir kavim (halk)ve kabile arasında uzun müddet kalamaz. Çünkü târihen ispat edilmiştir ki, körü körüne istila edilen yerlerde çok durulamaz. İngiltere elindeki yerleri pek güzel bildiği gibi, istila edeceği kıtaları önceden inceleyerek öğrenir. Ondan sonra politik araçlarla işini hazırlar ve günü gelince ansızın orayı istila eder ve kıtaya girdiği zaman bir yabancı evine değil, kendi evine giriyormuş gibi girer.İngilizler faydalı işleri unutmaz, ihmal etmez ve hiçbir ayrım yapmadan gelmiş- geçmiş büyük düşünürlerin tavsiyelerine uyarlar. İngilizler soğukkanlıdırlar, hareketleri de yavaştır.Her işte önce uzun uzadıya düşünülmüş bir program dahilinde hareket ederler. Ama başarıya ulaşırlar veya ulaşamazlar ona bir şey diyemem.Emin ol ki, 100 sene sonra yapılacak bir işin tertibatı (planlaması) bugünden düşünülmüş, hazırlanmıştır. Bu gibi hizmetlerde misyonerlik cemiyeti'nin pek çok çabası olur" dedi. Bu hikayeyi dinlerken içimden İngilizlere o kadar bahriyeli küfürleri ediyordum ki, çoğunun yakası açılmamıştı. Biz uykudayken İngilizler bezlerini dokuyorlar, biz ise uyandığımız zaman o bezlerin pazara çıkarıldığını görüyoruz. Günün birinde bütün masraflar Mr John'a ait olmak üzere Londra'ya gittik ve gayet tantanalı lüks bir otele indik. Mr John'un oğlu ernest de bizimleydi. Bu zeki çocuk yanımdan ayrılmaz ve ikide birde, "Mustafa Efendi babam seni çok seviyor, ne olur Protestan olsan da Allah'ın lütfuna, merhametine ve mükafatına mazhar olsan, dünyada Protestanlık kadar kolay bir din yoktur" dedi. Bende "Protestanlığın ne olduğunu öğrenmeden nasıl din değiştiririm? Bir kere inceleyeyim, öğreneyim, doğruluğunu aklım ererse olurum" dedim. Mr John misyonerlik dairesine gitti ve ileri gelenleri ile görüştü ve otele döndü.Akşam üzeri misyoner cemiyeti başkanı ve daha önce adını andığımız Herbert ve diğer bir zat ziyaretimize geldiler.Uçüncü kişi misyoner cemiyeti'nin formason şubesinin müdürü imiş. Bunlar bizi ertesi gün için misyoner cemiyetinin resmi dairesine davet ettiler.Daireyi ziyaret ettikten sonra akşam üzeri misyon (cemiyeti) başkanının evine gideceğimizi bu akşam yemeğini orada yiyeceğimizi anladım. Başkanla formason şubesi müdürü gittiler. Herbert ve Mr John yanımda kaldılar. Sohbete koyulduk. Mr Herbert'ten başkanın adını sordum. O da: "Birincisi Mr. Botingress, diğeri de Mr Wohlstead'dir. Mr Botingress söyleyeceği kelimeleri tartarak söyleyen rahat birisidir. Hindistan'da tahsilini tamamlamış, Sırtilerle çok düşmüş kalkmış ve Gücerâti dilini ve Hindistan dilini pek güzel öğrenmiştir. 1810 miladi yılına kadar Hindistan'da birçok seyahate bulunmuş ve araştırmalar yapmış, güzel, yararlı bir eser kaleme almıştır. Hindistan'da pek çok dil konuşulur.Ancak en çok bilinip tanınanlar şunlardır. Hindu, Pencabi, Bihari, Mervari, Sindi, Marati, Kuçi, Gücerâti, Halebi, Oriya? Bengali, Urdu, Asamis, Ta'muli, Telugu, Künori, Malayam, Tulu, Gondi ( Konet )

ATALARIN DİNİNİ BIRAKMAK KOLAY DEĞİLDİR."O halde (ey nebi!) onların ibadet ettikleri şeylerden(bu şeylerin batıl ve şirk olduğundan) asla şüphen olmasın. Onlar (başka bir şey için değil) sadece daha önce (din) atalarının ibadet ettikleri gibi (düşünmeden, akılsızca) ibadet ediyorlar. Biz onların (azaptan) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz"(Hud-109)İşte o ülkeler... Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, Resulleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat önceden (atalarının) yalanladığı gerçeklere (bunlar) iman edecek değillerdi. İşte (hakkın üstünü örten, hakka karşı gelen) kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler" (Âraf- 101)"Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar," Hayır!Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız"derler. "Ya ataları bir şey anlamamış hidayet yolunu da bulamamış idiyseler?"( Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer"" Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler"(Bakara-170, 171)"Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir" (Enfal- 22)"Onlara (Allah'ın indirdiğine Uyun) denildiğinde: Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler."Ya Şeytan onları, (din atalarını ve kendilerini) alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!(Lokman- 21)"Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız, derlerdi""(Elçileri) Ben size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız?) deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi(tevhid'i) inkar ediyoruz""Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu? "Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin kulluk ettiklerinizden uzağım ""Ben yalnız beni yaratana kulluk ederim. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir""Bu sözü, ardından gelecek (muvahhidlere) devamlı olarak kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun tevhid dinine) dönsünler" ( Zuhruf-23/28)"Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resül'e gelin" denildiği vakit," Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler.Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?(Mâide-104) Atalar dininde sonuç nasıl olacak?Şu muhakkak ki, Allah kafirlere lânet etmiş (rahmetinden uzaklaştırmış) ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada (lânetin içinde veya cehennemde) ebedi olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır. Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Yazıklar olsun bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resul'e itaat etseydik derler. Ey Rabb'imiz! Biz efendilerimize ve (din) büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler"(Ahzab- 64, 65, 66, 67)"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman görecekler ki kendilerine uyulup gidilenler (muhaddis-müctehid-lider-şeyh) uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş Nihayet aralarındaki bütün bağlar kopup parçalınmıştır.(din atalarına) uyanlar şöyle derler:Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"(Bakara-165,166,167)"O gün cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah'tan başka (O'nun yöresinde, berisinde) taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir.Artık onlar, o azgınlar ve iblis orduları toptan, cehenneme tepetaklak atılırlar. Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: Allah'a andolsun ki biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü biz sizi alemlerin Rabb'i ile eşit tutuyorduk.Bizi ancak o günahkarlar saptırdı. Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz. Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak. Bunda elbet alınacak bir ders vardır ama çokları iman etmezler. Şüphesiz Rabbin işte o mutlak aziz (galip) ve sonsuz merhamet sahibidir"(Şuara-90/104)

29 Haziran 2021 Salı

TAKLİDİ İMANHangi millet, kültür, din ve hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın ümmi olan insanların inanç, ibadet ve akıbet olarak aralarında hiçbir fark yoktur.Yani anadan babadan geleneksel olarak kabul edilen dinin Allah katında hiç bir değeri bulunmamaktadır.Yaşadığımız vatanda meseleyi somut bir şekilde ortaya koyalım.İster Sünni, ister Şii, ister Yahudi, ister Hristiyan, ister Alevi olsun sıradan, ümmi, bilgisiz, saf olan halkın arasında inanç ve ibadet bakımından hiçbir fark yoktur.Dolayısıyla ibadet ettikleri mâbedlerinin (cami, kilise, havra, cemevi) arasında da fazilet açısından bir fark yoktur. Yani bu saf ve ümmi insanlar Allah'ın dosdoğru yolundan engellenmiş,vahyin yolu onlara eksik ve yamuk gösterilmiş, hak ile batıl birbirine karıştırılmış, din adamları dinlerini rant ve menfaat aracı haline getirmiş toplumu doğru yola iletecek bir rehber olmamıştır.Bu saf ve ümmi insanları, kendilerine vahiy ve Resul gelmemiş olarak kabul etmekten başka bir yol kalmıyor.Bu ümmi insanlar güzel ahlak sahip olur, insanlık için, adalet ve infak gibi bir değer ortaya koyarlarsa hangi dinden olurlarsa olsunlar âhirette Allah'ın rahmet ve mağfiretiyle cennete girerler.Çünkü Rahmân ve Rahim olan Allah, Resul göndermeden azap etmeyecektir.Yani vahiy ile, âyetlerini onlara tebliğ edecek, indirilen vahiyle onları uyaracak elçi göndermeden Allah kullarına azap etmez."Yerine göre müjdeleyici ve sakındırıcı olarak elçiler (Rusul) gönderdik ki insanların elçilerden (Rusul) sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"(Nisa-165 )"Biz hiç bir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz uyarıcıları olmadan yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz"(Şuara- 208, 209) "Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir Resulü memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri yok etmişizdir"(Kasas-59)Bir insan ibedetinin Allah katında değerli ve geçerli olmasını istiyorsa indirilen vahiy sistemine göre yapıp yapmadığını bilmek zorundadır.Çünkü Allah tarafından indirilen vahiy sistemine göre olmayan ibadetin hiç bir getirisi olmayacaktır."Rablerini inkar edenlerin durumu şudur: Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İyiden iyiye sapıtma İşte budur"( İbrahim- 18)Allah'ın indinde taklidi imanın bir değeri olmadığı için, taklidi imana bağlı olan amelin de bir değeri olmaz.Ameller tevhid akidesine yani ihlasa yani takvaya ve güzel ahlaka göre değer kazanırlar.Tevhid akidesine yani vahiy ahlak ve sistemine göre yerine getirilmeyen amellerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Yukarıdaki âyette bulunan "küfür" ve "inkar" kelimeleri "âyetlere inanmama" değil, âyetlere iman olduğu halde "bile bile onlardan yüz çevirme, vahye itibar etmeme, Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak başka kaynaklar edinme" anlamına gelmektedir.Yani yukarıdaki âyette bulunan "küfür" kavramı şirk anlamında kullanılmıştır.Zaten Kur'an'da geçen bütün "küfür, fısk, tekzib, isyan, şikak" gibi kavramlar âyetleri reddetme anlamında değil, Kur'an'a şirk edinme anlamında kullanılmıştır.Mesela:"Kafirler benim yanımda (benimle birlikte) kullarımı dostlar(evliya) edineceklerini mı sandılar? Biz Cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık" "De ki: Size, yaptıkları işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? Bunlar(Allah için) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında amelleri ve emekleri boşa giden kimselerdir. "İşte onlar, Rablerinin ayetlerini O'na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız"İşte inkar ettikleri, âyetlerimi ve Resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir"(Kehf- 102, 103, 104, 105, 106)Hiç bir Allah Resulü dinsizliğe karşı mucadele etmemiştir.Gönderilen tüm Resuller istisnasız olarak ilahların ve evliyanın şirk dinine karşı mucadele etmişlerdir.Yani tarihin bütün müşrikleri Allah'ın varlığına iman ediyorlardı.Fakat günümüzde bulunan cemaat ve tarikat mensupları gibi ilahlarını ve evliya edindikleri kişileri asla bırakmıyorlardı."Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İlahları tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler"(Sad- 4, 5)Sonuç:Papa, kardinaller, Papazlar, Hahamlar, din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul etmeyip bilinçli olarak insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen muhaddis ve müctehid oolarak şöhret olanlar, bütün din adamları, Cemaat liderleri, Tarikat Şeyhleri ve onlara fanatik bir şekilde bağlı olanların hepsi cehenneme gider.(fetö misali)"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman görecekler ki kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopuk parçalanmıştır. (liderlere, Şeyhlere) uyanlar şöyle derler: Ah keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara işlerini pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"( Bakara -165 ,166, 170, 167)

28 Haziran 2021 Pazartesi

KÖTÜLÜKLERİN ANASI KUR'AN'DAN YÜZ ÇEVİRMEKTİR :Halife, komutana neden savaşı kaybettiklerini sorar.Komutan, bunun yüz tane nedeninin olduğunu söyleyince, halife, saymasını emreder."Bir! der, barutumuz bitmişti"Komutan "barutumuz bitmişti" deyince, halife "Gerisini saymana gerek kalmadı" demiş.Kıyamet koptuktan, hesap ve kitaptan sonra cennet ve cehennemde yerlerini aldıktan sonra hakimler hakimi olan yüce Allah, cehenneme girecek olanlara ilk soracağı soru şu olacaktır."Size ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?(Müminün- 101, 102, 103, 104, 105 )Bütün kötülüklerin anası nedir?Diye bana soracak olursanız.Bütün kötülüklerin anasının Allah'ın rahmet ve hidayet mesajından yüz çevirmek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.Çünkü yüce Allah tarafından indirilen apaçık delillerin ve hidayetin üstünü örtmenin Kur'an'a göre cezası "ebediyen lanet üstüne lanet" olduğunu görüyoruz. (Bakara- 159, 160 ,161, 162, 174, 175, 176) Kuran'a ihanet ve Kur'an'dan yüz çevirme bize yolumuzu aklımızı, ruhumuzu, inancımızı, ahlakımızı, kaybettirdi.Kur'an'ın ilim ve ahlakından sapma olunca adalet, eşitlik ve özgürlük gibi değerlerin yerine anlamsız zikirler ve merasimler oturtuldu.Kur'an'ın hikmeti olmayınca merhametsiz ve tembel bir ümmet olduk.Halbuki Allah'ın âyetleriyle her türlü kirlilikten temizlenme imkanımız vardı.Kur'an'dan uzaklaşma ve ona sırt çevirmenin en kahredici cezası, Allah'ı hakkıyla takdir edememe ve onu hakkıyla tanımama belasını beraberinde getirmiştir.Kur'an kaybedilince ümmetin yanında karanlık doğru, aydınlık tehlike, batıl hak, hak batıl oldu.Kur'an'a karşı kör olunca eşkıya evliya, Allah'ın gerçek dostları eşkiya sayıldı.Kitaba ihanet edilince hak ve vahyin yerini batıl, safsata, hezeyan ve zan işgal etti. Allah'ın yüzlerce âyetinde kendisini bize tanıttırdığı kitap olmayınca Allah'ı hakkıyla takdir edemedik.Kur'an'ı inkar ve onu yalanlama hastalığı, Allah elçilerinin ne kadar değerli olduğunun bilincini ve şuurunu kaybettirdi. Halbuki Kur'an'ın dörtte biri Allah elçilerinin inanç, ahlak, edep ve hayat mücadelelerine ayrılmıştı.Yüce Allah tarafından indirilen son vahiy bilinmeyince, Nuh (a.s), İbrahim (a.s), Musa(a.s), İsa (a.s) ve Muhammed (a.s) ı gerçek anlamda tanımayıdık.Bizim hayatımızda tevhid dininin büyük babası olan İbrahim(a.s) var mı?Bizim inancımızda Nuh (a.s) nerede duruyor?Allah'ın çilekeş elçileri Musa ve İsa (a. s) bizim ahlak ve aklımızda yer alıyor mu?Hani bizde Yusuf'un haya ve edebi?Yakub ve Eyyüb'ün sabrının yüz binde biri bizde mevcut mu?Allah'ın dostu, muvahhidlerin önderi İbrahim'in tevhid hassasiyeti nerde kaldı?İndirilen kitap olmayınca bize enjekte edilen bütün bölücülük ve mezhepçilik hastalıklarına maruz kaldık.Allah'ın âyetleri, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkaran hidayet ve rahmet, sırat-ı müstakim ve apaçık deliller değil miydi?Din ve hüküm, ahlak ve ibadet olarak Kur'an'dan başka bir kaynağa ihtiyaç var mıydı? Allah'ın hidayet mesajı olmayınca bölündük, parçalandık, birbirimizi vahşice katlettik, İslam düşmanlarına karşı çok kolay yutulur bir lokma olduk.(Hac-31)Allah'ın kitabı önümüzü aydınlatan basiret nurları değil miydi?(Yusuf-108; Casiye- 20)Allah'ın ayetleri dünya ve ahiret için bize yeterli olan her şeyi açıklamıyor muydu?(Nahl-89;Yusuf-111)Ey Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri!Allah'ın himayesi olan son vahiy bizi bir arada tutan, karanlıklı uçurumlardan ve cehennemden koruyan bir sığınak değil miydi?(Âli İmran- 103)Hani Allah'ın kitabından başka hiçbir kaynağa uyulmayacaktı?(Âraf-3; En'am-153-155)Din daha Allah Resulü hayatta iken Allah tarafından tamamlanmamış mıydı?(Mâide- 3; En'am-115)Allah'ın sözünden ve âyetlerinden başka bir şeye iman küfür değil miydi?(Casiye- 6)Allah'ın elçileri vahiy'den başka bir şeye ne zaman tâbi oldular?(En'am- 106; Yunus-109; Ahkaf- 9)Allah Resulü vahiy'den başka bir şeyle uyarı ve ikaz yaptığını gösterebilir misiniz?(Enbiya-45; Kaf- 45; En'am-51)Hani Allah'ın indirdiği kitab rant ve menfaat aracı yapılmayacaktı.(Âli İmran- 187; Bakara- 41)Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul eden muvahhidlere, ictihatlarınızda kullanmış olduğunuz tek bir âyet gösterebilir misiniz?Allah'ın indirdiği kitaba sımsıkı sarılması, (Zuhruf, 43) onun üzerinde tedebbür edilmesiyle ilgili Allah'ın ne kadar emirleri vardı?(Nisa-82; Sâd- 29) Allah kitabı bizim için hayat ve şifa kaynağı olduğu, (Enfal-24; Yunus-57) Nebi ile Resul arasındaki olan farkları bize Kur'an öğretmedi mi? Fakat sizler, Allah yerine yalancıları rabler edindiniz.Bu ümmeti Allah'tan başka herkese kul ve köle ettiniz. Kur'an'ı terkederek, Nebi adına iftira edilen yalan sözleri tek rehber edindiniz.Siz var ya, siz! Allah ve Resulü'ne iftira üzerine iftira ettiniz. Siz Allah ve Resulü adına yalan söylediniz.Siz batılı hakka bulaştırdınız, bile bile hakkı gizlediniz. (Bakara- 42) Allah adına insanları aldattınız, ümmetin inancını, ahlakını, ruhunu, irfanını, vicdanını kirlettiniz. Kısaca ümmete her türlü güzelliğini kaybettirdiniz. Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri! Ben iddia ediyorum, insanlık tarihinde Allah'ın indirdiği vahye hiçbir toplum sizin kadar düşman olmadı.Hiçbir millet sizin gibi vahye böyle acı darbeler indirmedi.Hiçbir zaman vahiy böyle yoğun bir ihanetle karşılaşmadı."De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi uyarıyorum. Fakat sağır olanlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"( Enbiya-45)"Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar"( Furkan-44)

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(45.YAZI)Değerli hocam, elinize sağlık.Konu tarihsel, geleneksel ve Kur'âni altyapısı ile gayet net ve açık bir şekilde ortaya konmuştur.Gelenek ile dinin içiçe geçtiği konularda her zaman olduğu gibi son söz Kur'an'ındır.Âyet aslında o toplumda geleneksel olarak kullanılan bir giysinin (başörtüsünün), yaka bölgesi olarak ifade edilen göğüs bölgesini de kapsayacak şekilde örtülmesini istiyor veya emrediyor. Yani adının başörtüsü olması Allah'ın âyetteki emri gereği değil de zaten İslâm'dan önce de baş kısmını örtecek şekilde kullanılması nedeniyledir.Adı İslam'dan önce de başörtüsünün açıkta kalan göğüs bölgesini içerecek şekilde örtülmesini emrediyor, başın değil.İnsanın erkek cinsinin seksüel fizyolojisi ve cinsel psişik fıtratını inceledigimizde; yaratılış gereği bir erkeğin cinsel dürtülerini harekete geçiren, beyinde cinsel çağrışımı indükleyen, karşı cinste cazibe merkezi olarak algılanan kadındaki fiziksel bölgeler arasında saçlı deri bölgesi yani baş bölgesi ve saçlar yer almaz. Dolayısıyla zaten erkekte cinsel dürtü oluşturmayan ve onu karşı cinsle ilgili harama itmeyecek bir bölgesi neden bu amaçla kapatılacak bölgeler arasında olsun ki?Aslında dinde önemli olan her kadın ve erkeğin kendilerini zinaya götürecek yollara sevketmeyecek takvaya, imana ve ahlaka sahip olmalarıdır. Çünkü Allah Kur'an'da zina etmeyin değil, zinaya yaklaştıracak eylem ve ortamlardan bile uzak durun buyurmaktadır. Burda vurgulanmak istenen, kadının cinsel çağrışıma sebebiyet verecek, cinsel dürtüleri harekete geçirebilecek giyim tarzından uzak durması ve hassas bölgelerin açığa çıkmasını engelleyecek giyim tarzına sahip olmasıdır.Ama bu dürtüleri harekete geçirebilecek vücut bölgeleri arasında saçlar yer almaz.Başörtüsü dileyenin kendi zevk ve seçimine kalmış bir giyinme tarzı bir tercih bir insan hakkıdır.Kimse bunu tercih edeni engelleyemez veya bunu kullanmaya zorlanamaz. Başörtüsü tamamen geleneksel ve örfle ilgilidir. Başörtüsünün farz olduğu fikri, rivayetleri kendine din kabul edip bunlardan içtihadlar üreterek İslam dinine eklemeler yapan Şia ve Ehl-i Sünnet müctehidlerinin yani âlimlerinin bir eseridir.Selam ve saygılar sunarım"(Faruk Fidan- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Selamün Aleyküm Ali hocam!Uzun zamandır sizi takip ediyorum.Bugün okuduğum paylaşımınız beni çok şaşırttı. Yaklaşık 8 yıldır başörtü takıyorum ama son iki yıldır yaşamış olduğum psikolojik baskı ve içimden gelerek yani severek yapmama beni çok bunalttı. Âyetleri okuduğum zamanlarda aynen yazdığınız şeyleri düşündüm, araştırdım, geçmiş tarihlere gittim ve sizinle hemfikir olduğum bir konuyu yazmışsınız.Bu ramazanda çok dua ettim, yanlış birşey yapmamak adına, Rabbim! Yol göster dedim ve sizin paylaşımınızla yüz yüze geldim.Bu illa başımı açacağım anlamında değil, ama şu an Almanya'da başörtüsü yasağı onaylandığı için iş konusunda sıkıntı yaşarsam gerçeği bilerek hareket etmem açısından bana bir ilaç gibi geldi.Allah razı olsun.Son bir soru eğer başımı açarsam günaha girmem gibi birşey söz konusu olmaz degil mi ?(Çiğdem?????)"Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Hocam! Allah sizden razı olsun. Yazınızdan şöyle bir sonuç çıkardım. Doğrumu?Ne dersiniz?Yanlış var ise lütfen düzeltiniz. Başın kapanmasını Allah mı emretmiş? Allah emrettiyse daha önce başlar açık olmalı ki, Allah kapatılmasını emretsin. Allah başın kapatılmasını emretmediyse konu değişir. Şöyle ki, başörtüsü daha önce geleneksel olarak kullanılan Arap örfü bir kıyafet. O dönemde kadınlar da erkekler de aşırı sıcaktan dolayı mıdır, yoksa örften dolayı mıdır bilmem başlarını örtüyorlardı.Günümüzde de hâlâ öyle erkekler dahi örtüyor. Kadınlar o dönemde başlarını örtüyordu bununla beraber göğüs ve omuz kısımları dekolteydi.Allah geleneksel baş örtmeye müdahale etmedi, onayladı ama istediği bir şey vardı. Oda iman eden kadınlardan başörtüleri ile açıkta kalan dekolteli yerlerini kapatmasını istiyordu.Ta ki müşrik kadınlardan bir farkları olsun.Ve onlardan ayrışsın istiyordu.Kısaca emir ziynetin örtünmesidir. Baş ziynet değildir. Kendiliğinden görülen yerdir.Kısaca Allah o dönem başını örten kadınların başlarını örtmesini onaylamıştır.İslam'da başını örten kadına kimse müdahale edemez. Ama baş kapanacak diye açık bir hüküm olmadığı için de açmak günah değildir.Örtünmek takvaya uygun olandır. Güzel olandır.Şayet âyette yüce Allah, "başörtülerinizi iyice örtün, saçlarınızı açıkta bırakmayın, gözükmesin" demiş olsaydı, tartışılacak bir şey kalmaz.Başı açmak haram olurdu.Oysaki âyetin istediği ve dikkat çektiği şey, saçların iyice örtünmesi değil, ziynet yani dekoltenin örtünmesidir"(Hamza Yılmaz- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır? adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------" Ali hocam saygılarımla!İnsanlar gelenek ile vahyi hâlâ karıştırıyor.."Tilke hududullâh..." bu tamlama Kur'an'da 14 yerde geçer.Erkekler için 9 yerde geçerek, kadınların haklarını ihlal etmemelerini, sınırı aşmamalarını ya da sınırlardan uzaklaşmamalarını ister. Âyetlerde geçen avret ve ziynet kelimelerinin yanlış kullanıldığı âşikardır.Avret kelimesini sadece kadınlara yakıştıranlar Nur 58 ve Âraf 26. âyetin içeriğinden habersizdirler.Çünkü bu kelime erkekler için de kadınlar için de kullanılır. Cinsel ve mahrem bölgeler için kadın ve erkek için genel olarak kullanılmıştır. Bu nedenle cinsel bölgelerin örtülmesine "setrül avret" denilmiştir. Kur'an'da elbette örtünme erkekler ve kadınlar için de vardır. Nur 30 da erkeklere, Nur 31 de kadınlara seslenilir..Nur 30 da erkeler için "yahfezu furucehum" "ferclerini korusunlar" buyurmaktadır.Ferc: Arapça da omuz, kol ile bacak arasında kalan bölgeye denir. Nur 31.âyette de kadınlar için de ferc fiili kullanılmıştır. "ve yehfezne furucehunne" "ferclerini korusunlar" denmektedir.Ferc kelimesinin Arapça manası çok açık olmasına rağmen gelenek iffet veya ırzlarını korumak olarak üstü kapalı mana vermiştir.Ve ziynetlerini görünen dışındakileri açmasınlar. "Ziynetihinne, ziynetühünne ve"mé zehera" (görünenler dışında) derken çoğul şeklinde kullanılmıştır. Arapçada çoğul 3 ve yukarısıdır. Görünen yerlerin sadece el yüz olmadığı gramere göre de açıktır. O dönem erkek ve kadınların tamamının 40 derece üstündeki sıcaklıklardan çöl fırtınalarından korunmak için başlarını saçından itibaren tüm bedenlerini örtecek koruyacak şekilde kullandıkları örtüleri vardı.Erkekler başları için günümüzde de kullanılan çember sarığa "hımar denilirdi. Hımar, humr kökünden gelir ve örtmek, bilinci örtmek anlamlarındadır.Zaten o dönemde o coğrafyada tüm kadınlar ve erkelerin örfi olarak başı örtülü idi. Günümüzde entari şeklindeki erkeklerin kullandıklarına" kandura" veya "suriyah" adı verilir.Nur 31. âyette geçen "bihumuruhinne ala cuyubihinne" "kadınlar hımarlarını yakaları üzerine göğüslerine vursunlar/koysunlar /örtsünler"demektir.Âyetin devamında; "ayaklarını yere vurarak ziynetlerini belli etmesinler, açığa çıkarmasınlar" derken, ziynetin saç baş olmadığı çok net anlaşılmaktadır.Saçını belletmek için ayak yere vurulmaz, başını sallamak ya da eliyle saçları savurmak yeterlidir.Ahzab 33.âyette Nebi eşlerine seslenerek "cahiliye döneminde olduğu" gibi açılıp saçılmayın buyuruyor."teberracne" yani "buruc" fiili kullanılır. "Buruc fiili, Buruc süresi 1 ve Nur süresi 60.âyettede aynı anlamlarda geçer.Oysa cahiliye kadınları da başörtülü idi.Burada anlatılmak istenen ziynetlerini teşhir etme tavizkar olma vb durumlardır.Âli İmran 14.âyette; kadınlara olan eğilimin süslü ve cazip gösterildiği," zuyyine" (ziynet) fiili ile anlatılmaktadır.Bu âyete göre de cazip gösterilen meyl edilecek yerlerin ziynet yerleri olduğu açıktır. Gözler ve yüz ziynet olarak değil de, saçı ve başı ziynet kabul etmek bu âyetlere göre doğru değildir.Âyetlerin yanlış anlaşılmasının en büyük nedeni Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde okunmamasından kaynaklanıyor.Geleneği, mezhepleri, örfü, rivayetleri merkeze alarak, onlara sihhat kazandırmak için Kur'an'dan hüccet arama garebetidir. Allah'ın emrettikleri ve men ettikleri, İsra- 23,30; Mümtehine- 11,12; En'am- 151,152,153 âyetlerinde detaylı olarak anlatılır..Allah'ın emirleri arasında saçların örtülmesi diye bir şart yoktur.Ve Allah'ın emrettikleri şeyleri yapanlara âyetlere göre mümin denilir..Mümtehine 12. âyette Mekke'den Medine'ye toplu hicret eden mümin kadınlar anlatılır ve Allah, Nebi (a.s) dan bu kadınların biatı için şirk, hırsızlık ve dinin diğer önemli ilkeleri konusunda Nebi'ye isyan, çocuklarını öldürmemeleri, zina yapmamaları konusunda onlardan biatlarını al" buyuruyor. Yani âyete göre bu şartlarda onlar artık mümin kadınlardır.Bunları ihlal büyük günahları oluşturur.Nisa 31.âyette "yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız Allah küçük günahlarınızı örteriz..." buyuruyor. Vesselam...

27 Haziran 2021 Pazar

ALLAH'U-EKBER" DEYİMİNİN İSLAMDA YERİ VAR MI?Aynen "Muhammed'e salavat getirme, Muhammed'e salavat çekme" gibi, Şia ve Ehl-i Sünnet'te "Tekbir" olarak şöhret bulmuş olan "Allah-u Ekber" deyimi "Allah en büyüktür, ilâhların en büyüğü" anlamına gelmektedir. Aziz ve Mübin kitabımızda yüce Allah şöyle buyuruyor."En güzel isimler (el- esmâu'l- hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'nu güzel isimlerle çağırın. (O'na güzel isimlerle dua edin, yalvarın) O'nun isimleri hakkında ilhada sapanları (bana) bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır"(Araf- 180)Şia ve Ehl-i Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri Kur'an'da manasını tahrif etmedikleri bir âyet, içini boşaltmadıkları bir kavram bırakmadıkları için Kur'an'ı tek kaynak kabul eden akıllı ve mantıklı insanlar onların her uygulamasından şüphe etmeye hak kazanıyorlar.Gerçekten de Kur'an'da Allah'ın onlarca ismi ve sıfatı varken Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri neden Kur'an'ın hiçbir âyetinde yer almayan "Ekber" sıfatını kullanmışlardır?Mesela: Kerim, Rahım, Alim, Hakim, Azim, Aliyyu'l Kebir gibi isimleri onlarca âyette tekrar edilirken, neden bir âyette bile yer almayan "Ekber" kavramı seçilmiştir.Acaba bu "Ekber" sıfatı evliya ve ilâhların gücüne iman eden Mekke müşriklerinin kullanımından gelmiş olmasın.Çünkü Mekke müşrikleri evliya ve İlâhlara iman etmekle birlikte "ilâhların en büyüğünün Allah olduğuna" inanıyorlardı.Onlar tek ilâh inancına yani "hanif İslam'a" ve "hâlis dine" karşı geliyorlardı."Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İlahları tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu çok acayip bir şeydir! dediler"(Sâd-4,5)Müşrikler, evliya ve İlâhlarını Allah ile aracı ve şefaat edici olarak kabul etmelerine rağmen, "Allah'ın en büyük ilâh" olduğunu, zor durumlarda istek ve niyazların sadece onda son bulacağını biliyorlardı."Hani (o müşrikler) bir zaman da: Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi"(Enfal-32)"Nebi"ye yardım ve destek olmayı..." emreden bir âyeti (Ahzab-56) "Muhammed'e salâvât getirme, Muhammed'e salavat çekme olarak değiştiren, Nebi'ye yardım ve destek olan salavatı, Muhammed'e salavat çekmeğe çeviren ve ibadet olarak namaza koyan ve hutbeye farz olarak ekleyen..." bir zihniyetten her cehâlet beklenir.Medine'de yaşayan müminlere "Nebi'ye yardım etmelerini ve destek olmalarını" ifade eden yöresel ve tarihsel bir emri, evrensel bir ibadete dönüştüren bir cehaletten her ahmaklık beklenir.Aslında Kur'an'ın hiçbir âyetinde Resul misyonundan bağımsız olarak Muhammed (a.s) ın şahsiyeti övülmez.Kur'an, hiçbir âyette Muhammed (a.s) ın kimliği üzerinde olumlu bir şey söylemez.Hatta yolunu şaşırmış bir durumda ne yapacağını bilmez bir halde iken vahiy ile yol gösterdiğini ve hidayete ulaştırdığını söyler.(Duha-7)Kur'an'ın konusu Muhammed'in kimliği ve şahsiyeti değildir.Kur'an'ın esas konusu Nübüvvet ve Risalettir.Çünkü vahye göre önemli olan Muhammed (a.s) değil, Nübüvvet makam ve mertebesi, vahiy ve Risâlet misyonudur.Muhammed ( aleyhisselâm) ı değerli kılan şey Nübüvvet makamı ve Risalet görevidir.Dolayısıyla son vahiy olan Kur'an'da Muhammed yoktur, Nebi ve Resul vardır.Şia ve Ehli Sünnet âlimleri çok basit olan bu gerçeği bile anlamaktan âcizdirler. Yine aynı şekilde kabir hayatının olmadığını anlatan yüzlerce âyete rağmen kabir azabını kabul etmeyen vahiy ehli muvahhidleri sapık olarak gören bir anlayışın hiçbir ictihadına güven duyulamaz. En önemlisi din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı ile ilgili yüzlerce âyet bulunmasına rağmen Allah Resulü adına iftira edilen rivayetleri kabul etmeyen muvahhidleri kafir olarak gören bir akıl ve mantıktan şüphe etmek önemli bir basiret ve büyük bir şuurdur. Mesela: Âyetlere rağmen, Allah Resulü (a.s) diğer elçilerden kendisini ayırıp üstün gösterir mi? Yani Allah Resulü Muhammed ( a.s) ezanda kendi adını sürekli tekrar ettirerek diğer Resüllerden üstün olduğunu ilan ettirmesinin mümkün olmadığını söylüyorum.Kur'an'ın emirleri karşısında kılı kırk yaran ve tek bağlantısı Allah'ın mesajı olan, indirilen vahye tâbi olmakla emrolunan Nebi(a.s) diğer Resüllerden üstün olduğunun imajını yaratır mı?Çünkü Allah Resulü (a.s ) kitabın hikmetini en iyi bilen ve onu en güzel bir şekilde yaşayıp örnekliğiyle ortaya koyan kişidir. Dolayısıyla Allah Resulü'nün şu Rabbani vahye muhalefet edeceğini hiçbir kimse iddia edemez. "...onlardan (Resullerden) hiçbiri arasında fark gözetmeksizin iman ettik ve biz sadece Allah'a teslim olduk, deyin"(Bakara-135 )"Resul, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de ( iman ettiler) Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Resullerine iman ettiler. Allah'ın Resullerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..."(Bakara-285)"Allahu Ekber" deyimi, "Allah en büyüktür" anlamına geldiği için başka ilahların varlığını kabul etme gibi bir şirkin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.Tamda Mekke müşriklerinin kabul ettikleri bir imandır. Halbuki yüce Allah "...ve ennellâhe huvel aliyyul Kebir" "gerçekten Allah çok yüce ve büyüktür" ( Lokman-30) buyurmaktadır. Dolayısıyla "tekbir" "Allahu Ekber" değil, "Allâh'ul Aliyyul Kebir" olması gerekir. Benim bu görüşlerimi garip olarak gören arkadaşların Şia ve Ehli Sünnet muhaddis ve müctehiderinin rivayet ve içtihatlarıyla Kur'an'a tamamen aykırı düştüklerinin bilincine sahip olmadıklarından dolayıdır.Evet Şia ve Ehli Sünnet âlimleri yüzlerce âyete zıt rivayet ve içtihatlarıyla Kur'an'ın zerresini anlamaktan ebediyen uzak tutulmuşlardır.(Kehf-57)

NASIL BİR MİRAS BIRAKMALI?(4.YAZI)Yüce Allah Kerim ve Mübin kitabında şöyle buyuruyor."Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin " diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu din Allah'a ortak koşanlara ağır gelir.Allah dilediğini kendisine elçi seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir"(Şura-13)Yani, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ( Aleyhimusselam) ve bütün Allah Elçileri bu dini temsil ediyorlar.Bütün Allah Elçileri bu tevhid akidesinin yeryüzüne hakim olması için mücadele etmişlerdir.Yüce Rabbimiz, bütün Elçilerine en büyük vasiyeti ve en önemi emri işte bu tevhid sisteminin yaşanması ve yaşatılması ile alakalıdır.Bu tüm Nebilerin ve Allah Elçilerinin dinidir, hayatıdır, ahlakıdır, hayat damarıdır.Rahman ve Rahim olan Allah şöyle buyuruyor."İbrahim'in dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.Çünkü Rabbi ona "eslim" Müslüman (muvahhid) ol, demiş, o da:Âlemlerin Rabbine teslim oldum demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da, "Oğullarım! Allah sizin için bu dini ( tevhidi) seçti. O halde sadece Müslümanlar (muvahhidler) olarak ölünüz "(dediler).(Bakara- 130, 131, 132)Bu din o kadar değerli ki :Yakub (a.s) ölüm döşeğinde tek derdi ve kaygısı tevhid akidesinin korunması olmuştur."Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına:Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.Onlar:Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz, biz ancak ona teslim olmuşuzdur, dediler"(Bakara, 133)Bu inanç öyle bir önemli bir inanç ki: Nebiler, bu inanç sisteminin hayat bulması için canlarını feda etmişlerdir."Muhammed, ancak bir Elçidir.Ondan önce de nice Elçiler gelip geçti.Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisini geriye (eski şirk dininize) mi döneceksiniz?..."(Âli İmran, 144)"Nice Nebiler vardı ki, beraberinde bir çok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda (tevhid için) başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler.Allah sabredenleri sever."Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti:Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla,ayaklarımızı (tevhid yolunda) sabit kıl, kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer eyle"Allah da onlara dünya hayatının nimetini ve (daha önemlisi, )ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah, muhsinleri (muvahhidleri) sever"(Âli İmran-146, 147)Bu dinin, tevhid akidesinin, Kur'an hikmetinin ve sisteminin hayata hakim olması, bu merhamet ve güzel ahlakın insanlığın vicdanlarında kök salması ve gönüllere yerleşmesi için her türlü eziyet, hakaret, küfür hatta ölüm bile katlanmaya değerdir.Öyle Allah Elçileri gelmiş ki, kendisine sadece bir aile iman etmiştir."...Zaten orada (ona iman eden) Müslümanlardan (muvahhidlerden) bir ev halkından başka kimse bulmadık "(Zâriyat-36)Bu yola gelmez müşrikler bize sövsunler, hakaret etsinler, bu bizim için Allah yolunda aydınlık, tevhid dâvâsında bir izzet, dünya hayatında kurtuluş ve inşallah âhirette cennet olacaktır.İslam toplumunun içinde bulunduğu şirk, cehalet, kaos, anarşi, zulüm ve katliamlar Kur'an ahlakının ve tevhid sisteminin hayat bulmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

26 Haziran 2021 Cumartesi

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(44.YAZI)Dünyada bir kaç ülke gezdim.. Müslüman olmayan ülkelerde de başlarını örten yaşlı hanımlar gördüm. Benim gözlemlerime göre başın herhangi bir şeyle örtülmesi coğrafi şartlardan korunmakla ilgili bir durumdur. Bilindiği gibi, Suudi Arabistan aşırı sıcak ve çöl fırtınalarının olduğu bir bölgedir. Korunmak için kadın-erkek herkes örtünüyor. Hatta bu örtünenler arasında müslüman olmayan insanlar da mevcuttur.Demek ki doğal çevrenin etkilerinden korunma iç güdüsü insanı örtünmeye zorluyor. Sonuç olarak:Baş örtüsü - kadın ve erkek için korunma amacıyla kullanılan bir eşya ve aksesuardır.KUR'AN bizden, göz zinasına, oradan da fiili zinaya götürecek vücut bölgelerinin kapatılmasını emretmektedir. Tabii insanları zinaya götürecek nedenler "bakılması görülmesi haram" olan yerler değildir. Vücut hareketleriylede zina tetiklenmemelidir. Elbette Allah daha iyi bilir."Ayaklarını yere vurmasinlar" emri de bu konuya ışık tutmaktadır. Günümüzde kadın ve erkek kaliteli çok şık ve moda giysiler içinde, sözde kapalı olarak çarşıda pazarda dolaşıyorlar. Bunları burada yazmak istemiyorum ama hani söz açılmışken. Bayanlar veya baylar görünüşte kapalılar ama öylesine dikkat çekici giysileri varki, çıplak olsalar belki o kadar olumsuz ve gayri meşru etki yaratamazlar. Şimdi böyle bir durumda biz insanları dinin emrettiği şekilde kapanmış mı sayacağız ? Önemli olan, kadının da erkeğin de, kötü niyetle, birbirini azdıracak, yoldan çıkartacak hàl ve hareketlerden kaçınarak zinaya götürecek etkenlerden uzak durmaktır.Tabii sadece giyim ve uygun hareketler yetmiyecek. Kamu mallarını kötüye kullanmak, kul hakkı, şehitlerin kanı pahasına kazanılan değerlerin kişisel çıkarlar uğruna kullanılması en önemli güncel sorunlardir.Allah'a emanet olun.Sevgilerimle"(Ali Kurtar- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------"Farz olmasını kimse ispat edemez de, asıl acı tarafı, namazın ve baş örtüsünün şirk belasından daha önemli ve önde tutulmasıdır.Oysa ki şirkin bataklığında olan birisi namaz kılsa ne olur, başını örtse ne olur?Sanki rahibeler başını örtünce kurtulacaklar.Allah'ın Resulü İsa(a.s) ı yüce Allah'a şirk koşan bir kişi nasıl kurtuluşa erecektir?Efendisi Mahmud karşısında bir an durmanın 150 yıl ibadetten daha faziletli olduğuna inanan bir çarşaflı nasıl kurtulacak?(Uğur Uzun- Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır" adlı yazıya yaptığı yorum?-----------------------------------------------------------"Yıllardır namaz, başörtüsü gibi, hep tartışılan ve bir türlü sonuca bağlanmayan bu tür ihtilaflı konularda, sizin gibi değerli hocaların cesurca, kimsenin kınamasına kulak asmadan bu tür yazılar yazmaması beni düşündürüyordu hocam!Çok teşekkür ederim!Allah razı olsun"(Burhan Çalişkan- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------Başörtüsü, günümüz siyasal islamının siyasi parametrelerinden birisidir ve islam adına hiçbir önemi yoktur..."Bunu gayet güzel açıkladığınız için bir kez daha teşekür ediyorum...Rabbim ilminizi artırsın ve siyasal islamcıları da ıslah etsin..."(Murat Karadağ- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------"Allah razı olsun Ali hocam!Altına imza atılacak çok güzel bir çalışma olmuş.Şahidim ki, sen Allah yolunda ilminle cihad edenlerdensin,(Salim Baykara- Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------Yine, dosdoğru ve yerinde bir tespit ve bir aşırılığı vurgulamışsınız. Kıyafet, ibadet değildir..Kur'an'da bulunan önermeleri, akıl süzgeciyle okuyup anlamalıyız. Giyinme amacımız "saklanmak değil sakınmak" olmalı..Kadın veya erkek farketmez. Bir insan bir başkasının evlilik (sosyal) hayatını olumsuz anlamda etkilememeli, karşı cinsi tahrik edici kıyafet ve davranışlardan kaçınması gerekir.Velhasılı (cinsiyet ayrımı yapılmaksızın) kimse kimseyi ayartmamalı..Dahası, insan bedeninin karşı cinsi (cinsel açıdan) tahrik edici uzuvları, ırklara göre farklılık gösterir.Örneğin, Afrika kökenli siyahi bir kadının saçı ince ve yumak gibi olduğundan/ bırakın, cinsel açıdan tahrik etmeyi iticidir.. Halbuki aynı kadının dudakları tahrik edicidir..Bir İngiliz kadının dudağından ziyade saçı tahrik eder..Keza bir Arap kadınının ise gözü cazibe merkezidir. Halbuki sarı ırka mensup bir Çinlinin gözü için böyle bir şey söyleyemeyiz..Ez cümle: (Hocam) Allah razı olsun!(Arif Kılıç- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Yunus Topcu Hocam!"Vardı dediğiniz başörtüsü rivayetlere göre sadece soylu kadınların tanınıp rahatsız edilmemeleri için kullanılan bir şeydi.Aynı toplumda köleler ve cariyeler de vardı.Onlara yasak olduğu için onlar kullanmıyorlardı, yani burada amaç o toplumda sadece ayrım için kullanılıyordu, başın örtülmesi için değildi.Adem (a.s) ve eşi yapraklarla başlarınımı örtüyorlardı?(Sefa Ülker-"Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Allah ilminizi arttırsın inşallah hocam. Aklını kullanmayan ve düşünmeyenlerin dinini taşladın Allah yardımcın olsun.Kendi uyduruk dinleri ile başbaşa olsunlar. Kur'an'a tâbi olanlara selâm olsun. Allah Kur'an ile amel edenlerin yardımcısı olsun inşallah"(İlhan Demir- Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------------"Ali hocam!Öncelikle Allah'ın sıfatlarınj ögrenmek gerekiyor.Onları anlatırsanız çok memnun olurum.Çevremde gördügüm insanlar dinini birbirinden ögreniyor.Çok da önemsemeyerek Kur'an'ı okumuyor, araştırmıyor balık baştan kokuyor.Yüce Allah'ı tanımayan bir toplum dini nasıl anlayacak.İnsanlar çocukluk çağından itibaren ögrendikleri yanlışı maalesef terkedemiyor.Hakka karşı çıkılıyor.Kur'an'ı bir tefekkür ederek okusalar, araştırsalar!Ah hocam bir gün değil, ömrünü anlamaya vereceksin ki, Allah isteyene hidayeti veriyor.Olumsuz yorumlara sakın üzülmeyin, selam, saygı ve duayla inşallah"(Nilüfer Kurt- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)

KUR'AN'A DOKUNMAK İÇİN ABDEST VE GUSÜL GEREKLİ MİDİR? Kur'an'ı Mübin'e dokunmanın ve onu okumanın abdest ve gusül, hayız ve nifas ile hiçbir alakası yoktur.Daha doğrusu insanlarla bir ilgisi bulunmamaktadır. Mekke müşriklerinin "bu Kur'an'ı Muhammed'e şeytanlar indiriyor" iftiralarına karşılık olarak hepsi Mekke'de nazil olan birçok âyette şeytanların Kur'an'da tasarrufa güçlerinin yetmeyeceğine cevap verilir.Mekke'de nazil olan bu âyetlerde "Kur'an'ı meleklerin indirdiği, (Abese- 11-16) "Meleklerden başkasının ona dokunamayacağı, (Şura- 210-- 211) "Allah'ın koruması altında olduğu, (Vakıa,77--79) bildirilmektedir. Bu konuyu biraz açacak olursak"Şüphesiz bu korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kuran'dır. Ona temiz olmayanlardan başkası dokunamaz"( Vakıa- 77,78,79 Bu âyetlerde kastedilen şeytanların Kur'an'a dokunmalarının mümkün olmadığıdır.Melekler tarafından indirildiğini açıklama vardır.Neden mi?Eğer Yüce Allah, insanların Kur'an'a abdestsiz ve cünüp olarak dokunmamalarını isteseydi "lé yemessühü" "ona dokunamaz" değil, "lé temüssühü" "ona dokunmayın" buyururdu."Zinaya yaklaşmayın..." (İsra-32) içki ve kumar hakkında ""...bunlardan uzak durun..." (Maide- 90) âyetleri buna örnektir. Helal ve haramlar konularında Kur'an açık ve net bir dil kullanır. Söz konusu âyette geçen "dokunamaz" ibaresi "nehiy" "yasaklama" anlamında değil, "nefiy" anlamında kullanılmıştır.Yani "Ey Mekke müşrikleri ! şeytanların Kur'an'a dokunmaları mümkün değildir, yalan söylemeyin, ve iftira atmayın"Dolayısıyla Vakıa 79. âyette geçen "lé yemessuhu" "ona dokunamaz" kelimesi, "onunla oynayamazlar" "ondan bir şey çıkaramazlar, ona bir şey ekleyemezler, onda tasarruf sahibi olamazlar" demektir.Bundan başka bir mana çıkarmak katmerli bir cehalettir.Yani "Ey Mekke Müşrikleri! İddia ettiğiniz gibi şeytanların Kur'an'a müdahale etmeleri mümkün değildir, iftira atmayın, yalan konuşmayın, dürüst olun" demek istenmiştir.Haliyle Kur'an'a dokunma olmayınca onunla oynama, ondan bir şey çıkarma, ona bir şey ekleme de olmayacaktır.İşte Vakıa süresinde bulunan "ona temiz olmayanlar dokunamaz" âyetinin bağlam ve bütünlüğünden örnekler. "Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi. Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır" (Şuara- 210- 211- 212 )"O (Kur'an) şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elçinin sözdür. O lânetlenmiş şeytanın sözü değildir" (Tekvi- 19- 28) Kur'an, sadece Müslümanlara hitap eden, onlara özel kılınmış bir hitap değildir.Kur'an tüm insanlığın ortak değeridir.Kur'an bütün insanları muhatap almıştır. Bu değerli tek hidayet ve rahmet kaynağına ulaşmak, bilgilerinden faydalanmak için hiçbir engelin olmaması gerekir. Dolayısıyla, Kur'an'a, abdestsiz ve cünüp olan, hayız ve nifas halinde bulunan kadınlar başta olmak üzere, aya ve güneşe tapan, Hristiyan, Yahudi, kısaca herkes, her durumda, her zaman dokunabilir. Bunun aksini savunma hurafedir, ahmaklıktır, yalandır, Allah ve Resulü'ne iftiradır.Herkes Kur'an'a dokunabilir.Kur'an'a dokunmada zerre kadar bir günah ve sorumluluk yoktur. Aksine cünüp ve abdestsiz olarak Kur'an'a dokunma bütün bu yalan ve iftiralara karşı gelmek olacağından dolayı sevap ve fazilet olarak kabul edilebilir.Açık ve net olarak söylüyoruz.Abdestsiz ve cünüp, hayız ve nifas halinde olan kadınların Kur'an'a dokunmaları büyük bir hayır ve önemli bir sevaptır. Çünkü bir şey sakıncalı ve haram olmayınca, onu yapmak mubah ve sevaptır. Abdestsiz ve cünüp, hayız ve nifas halinde Kur'an'a dokunulmaz demek Kur'an'ı Mübin'e iftiradır. Helal olan bir şeyi haram kılma olduğundan Allah'a iftiradır. Böyle bir şey söylemek Allah'a din öğretmek olduğundan büyük bir ahlaksızlıktır.Abdest almak ve cünüblükten temizlenmek maddi değil, manevi ve hükmi bir temizliktir. Yani sadece ve sadece salat-ı ikâme etmek için meşru kılınmış bir ibedettir.Salat-ı ikâme etme haricinde hiçbir şey için abdest alma ve cünüblükten temizlenme yoktur. Dolayısıyla salat-ı ikame etme haricinde abdest almanın ve cünüblükten temizlenmenin hiçbir fazileti ve sevabı yoktur. Aslında abdestsizlik ile cenabet arasında hiç bir fark bulunmamaktadır.Kur'an'ı kendi bütünlüğü içinde anlayan, aklını kullanan hiç kimse böyle bir şey söylemez.Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin cehaletini anlamak mümkün değildir.Mekke müşriklerine "cevap" olan bir âyeti müminlere "emir" olarak almışlardır. Aslında "ona temiz olmayanlar dokunamaz" ayeti indiğinde Kur'an kitap haline getirilmemişti. Yani Kur'an, Allah Resulü'nün ve iman edenlerin gönüllerinde idi. Kur'an'ın mushaf olması yani Kur'an'ın elle dokunulacak, gözle görülecek hale gelmesi Allah Resulü'nden sonra ashabın müdahalesi sonucunda gerçekleşmiştir. Yani Allah tarafından indirilen vahye insanların dokunması ve onu gözle görmeleri mümkün değildir. Allah tarafından indirilen vahiy, gözle görülecek, elle dokunulacak bir şey değildir. "Ona temiz olmayanlar dokunamaz" ayeti nazil olduğunda henüz abdest alma meşru kılınmamıştı. Çünkü abdest âyeti hicretten sonra nazil olmuştur. Kur'an'a dokunma ile ilgili bütün âyetlerin konusu şeytanlardır. Yani Mekke müşriklerinin iftiralarına cevaptır. Aslında Kur'an denildiğinde nesnelere yazılmış olanı değil, levh-i mahfuzda bulunan Kur'an'ı anlamak gerekiyor. Esas Kur'an, levh-i mahfuzda olandır."Hakikatte o yalanladıkları, aslı levh-i mahfuzda bulunan şerefli Kuran'dır"( Buruc- 21-22)Elimizde bulunan Kur'an değil, mushaftır. Yani bir deri parçasına, tahtaya, plastik maddesine veya bir mermere yazılan âyetler bu maddeleri Kur'an'ı yapmaz. Bilgisayar ve cep telefonu hiçbir zaman Kur'an sayılmazlar.Bir kağıt parçası hiçbir zaman Kur'an sayılmaz. Dolayısıyla insanların abdestsiz ve cünüp olarak Kuran'a dokunmamalarını söylemek bir saygı değil, büyük bir sorumsuzluk ve ağır bir iftiradır. Kur'an bir kitap değil, bir söz, bir kelam ve bir hitaptır. Yani onun karakteri ve yapısı sözün gücüne dayanır.Kur'an'ın indiği zemin insanların yazıdan ve yazılı metinlerden uzak oldukları bir coğrafyadır. Ondaki tekrarlar bu yüzdendir.Söz ve hitap yani sözün gücü tekrarı kaldırır, fakat yazılı metinlerde tekrar olmaz. Kur'an'ın bazı âyetlerde kendisini "kitap" olarak tanıtması Allah'ın koruması altında olması, belli bir sistemenin bulunması, bağlam ve bütünlüğe sahip bulunmasından dolayıdır. "Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar"( Müminün-62 )Halbuki Allah'ın indinde maddi nesnelere yazılı kitap bulunmamaktadır.Kur'an'da geçen "kitap" sözcüğü "vahiy" anlamında kullanılmıştır. Yoksa Kur'an kitap değil, söz ve hitaptır.

25 Haziran 2021 Cuma

KABİR AZABI VAR MI? Kur'an'ın yüzlerce âyetine göre değil kabir azabı, kabir hayatı diye bir şey söz konusu değildir. Kur'an'a göre dünya hayatındaki cezalandırma ve kıyametten sonra sadece ve sadece cehennem azabı vardır. Bu konuda o kadar çok âyet var ki hangisini ele alacağımız şaşırıyoruz. "Dünya hayatında onlara azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir"(Râd- 34)"Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez"( Fussilet- 16)"İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür"(Kalem- 33)"Cehenneme girecek olanlara melekler şöyle derler. "Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden Resuller gelmedi mi..."( Zümer- 71)"Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa! onun bekçileri onlara: Size (bu azap ile) korkutucu (bir Resul) gelmedi mi? diye sorarlar"(Mülk- 8)Yukarıdaki âyetlere göre eğer cehennem azabından başka bir azab olsaydı, Allah'ın elçileri ona karşı da kavimlerini uyarmaları gerekirdi. Âyetlerde sadece cehennem azabından söz edilmektedir."Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. O gün her ümmeti diz üstü çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır.( onlara şöyle denir) Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksanız"( Casiye- 27, 28) Bu âyetler batıla sapan müşriklerin daha önce değil, "kıyametin kopacağı gün" hüsrana uğrayacaklarını açık bir şekilde ifade etmektedir. Aynı şekilde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor. "Onlar düşünmezlermi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o gün de âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır"( Mutaffifin-4-5-6) Demek oluyor ki kiyamet saatinin öncesinde yani kiyamet kopmadan önce bir korku, panik, cezalandırma, sorgu, hesap, kitap ve azap diye bir şey mevcut değildir. Bu konuda en dikkat çekici âyetler şunlardır. "İnkar edenler, kesinlikle (öldükten sonra) diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. Deki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. (Teğabun- 7)Yukarıdaki âyette "mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecektir" cümlesi çok önemlidir. Yani dirilişten önce hiçbir şey yoktur."Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka odur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka odur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah herşeyi bilendir"( Mücadele-7)Yukarıdaki âyette hesap ve azabın dirilişten sonra olacağını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konmuştur. Çünkü âyette "...Sonra kiyamet günü yaptıkları onlara haber verilecektir..." buyrulmaktadır. Kur'an'ın yüzlerce âyetinde Yüce Allah insanları sadece âhiretteki cehennem azabından sakındırmaktadır.Bu konuda âyetlerin gösterdiği önemli bir gerçek de "kıyamet koptuğu gün günahkarlar, ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler"(Rum- 55)Eğer kabir azabı olsaydı, zaman geçmez bir gün bir asır olurdu.Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin "Dünyada pek kısa kaldıklarına yemin ederler" görüşü Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne aykırıdır. Çünkü Rum süresi 55. âyetinde sonra gelen "Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazgısında hükmedildiği gibi yeniden dirilme gününe kadar kaldınız..." 56. âyeti bunu ortaya koymaktadırHiçbir insan dünyada yeniden dirilme gününe kadar kalmaz.Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar Kur'an cahili olduklarını en iyi gösteren şey kabir azabı yalanıdır. Çünkü kabir azabının olmadığı ile ilgili bine yakın âyet vardır. Hatta ben şunu iddia ediyorum. Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a iman etmemişlerdir. Konu ile ilgili şu âyetlere bir göz atalım. "Sonra, mutlaka siz, bunun ardından elbette öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"( Müminün- 15,16 )Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi "ölmek ve dirilmek var" bunun ortasında olacak hiçbir şeyden söz edilmez. "...Sonunda Allah' da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavanda tepelerine çöktü. Bu Azap onlara fark edemedikleri bir yerden gelmişti. Sonra kıyamet gününde Allah onları rezil eder ve der ki..."(Nahl, 26-27)Yukarıdaki ayette kafirlerin dünya hayatındaki azaplarından hemen sonra kiyamet gününe geçiş yapılmıştır. "Allah'ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleri ile tanışırlar"( Yunus- 45)Yukarıdaki âyeti şu şekilde anlamak mümkündür. "Allah onları, sanki günün ancak bir saati, aralarında tanışacak kadar kaldıktan sonra diriltip toplayacağı gün...""İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şey olmayan kimselerdir"(Hud- 16)Yukarıdaki âyetlerde açık olarak görünüyor ki Kur'an'ı Mübin kabir hayatı ile ilgili hiçbir şey görmez. Dünya hayatından yani ölümün hemen ardından kıyameti, ahiretin hesap ve azabını başlatır.Şu soru çok önemlidir. Neden âhiretteki cehennem azabını anlatan yüzlerce ayete mukabil bir tane kabir azabını anlatan ve açıklayan âyet yoktur. Cehennem azabının Kur'an'da bu derece geniş anlatılmasının sebebi azabın ciddi ve sakınılması gereken bir iş olduğunu ortaya koymak içindir. "... Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar, (ateşe nasıl sabredecekler"( Bakara -175) Azap ciddi bir iştir, kendinizi koruyun demek istenmiştir.Yani kabir azabı olsaydı onu anlatan onlarca âyet olması gerekirdi. (Ey Müşrikler!) Sizde ondan başka dilediğinize kulluk edin! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık husrandır. Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da öyle tabakalar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Kendinizi koruyun"( Zümer, 15- 16)Allah'ın kitabında bir çok konu hakkında ayrıntıya varacak açıklamalar yer alırken kabir azabı hakkında en ufak bir işaretin bulunmaması kabir azabının olmadığını gösterir. Ashab-ı Kehf'in mağarada üç yüz dokuz yıl kaldıktan sonra uyandırılmalarının hikmet ve sebebi de öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğunu ve kabirde pek kısa bir zaman kalınacağını ortaya koymak içindir. Yine Bakara süresi 259. âyetindeki kıssada kabir hayatının "bir yiyeceğin ve içeceğin bozulmama müddeti" kadar olduğu veciz bir şekilde ortaya konmaktadır.Dolayısıyla berzah aleminde Adem (a.s) döneminde ölen ile kıyametin son anında ölen arasında zaman açısından fark bulunmamaktadır. Zaman dünya hayatında yaşayanlar için vardır, kabirde zaman diye bir şey söz konusu değildir. Karakolda hesap, kitap, mahkeme ve cezalandırma olmaz. Aslında bizim bir gecelik uykumuz kabir hayatı ve uykusundan çok uzundur. Ölen her insan hangi zamanda ölmüş olursa olsun kabirde çok kısa bir zaman dilimi kaldıktan sonra kıyamet kopacaktır.( Naziat- 46; Ahkaf- 35; Yasin, 51- 52- 53- Rum- 55- 56 ; İsra-52) Kur'an'ın kabir uykusu için kullandığı "bir saat" kavramı, Araplar arasında "bir an" anlamına gelmekteydi. Yasin süresi 52. âyetinde geçen "...Eyvah eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı?" cümlesi dikkat çekicidir. Kabir azabı olmuş olsaydı bizi kabrimizden kim kaldırdı? demezlerdi.Azap gördüklerinin bilincinde olurlardı.Kabir azabının var olduğunu iddia eden mezhepçilerin dayandıkları tek âyeti kerime şudur. "Onlar sabah akşamı ateşe arz olunurlar. Kıyametin kopacağı gün de Firavun ailesini azabın en çetinine sokun denilecek"(Mümin-46) Firavun'un ailesi hakkında olan bu âyet Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü esas alınarak şu âyetlerle birlikte değerlendirilmesi gerekir. "Andolsun ki Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi. Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları çekip ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir! Onlar burada da (dünyada) kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. Onlara verilen bu armağan ne kötü armağandır"(Hud, 96- 97- 98- 99) İkinci âyet şöyledir. "Biz de onu ve ordusunu yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu. Onları ateşe çağıran öncüler kıldık, kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir. Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır"( Kasas- 40- 41- 42)"(Ey Nebi!) Sana Musa'nın haberi geldi mi? Mukaddes vadi Tuva'da Rabbi ona şöyle seslenmişti: Firavun'a git! Çünkü o çok taşkınlık etti.Deki: Arınmayı ve seni Rabbin'in yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan haşyet duyarsın. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi. O ise hemen yalanladı ve isyan etti. Sonra olanca çabasını göstermek üzere sırtını döndü. Derhal adamlarını topladı ve onlara nida etti. Ben, sizin en yüce rabbinizim! dedi. Allah onu, herkese ibret olarak dünya ve ahiret azabı ile cezalandırdı"(Naziat-15/25) Dolayısıyla Mümin süresi 46. âyetinde zikredilen "sabah akşam ateşe arzolunmak" kabir azabı değil, peşlerine takılan lanet, beddua, kötü anılma, Musa (a.s) ın onları sabah akşam uyarması, kalplerindeki ızdırap ve işkence olmalıdır. Tek gerçek budur. Kiyamet saatinden önce yani cehennem azabından başka hiçbir azabın olmadığı ile alakalı süre ve âyetler. (Mürselat süresi- Kiyame süresi, Zilzal süresi, Tekvir süresi, İnfitar süresi, Mutaffifin süresi, inşikak süresi, Karia süresi- Naziat-34-46; Abese-33-42; Kaf, 20-30)Özellikle Zümer suresinin 68-75 âyetleri bu konuda çok önemlidir. Çünkü kiyamet saatini sura üflemenin başlangıcından, cennet ve cehenneme varıncaya kadar olayların özetini veriyor. Yasin süresi 51-65 ile Kaf süresi 20-30 âyetleri de böyledir. Önemli bir gerçek daha vardır ki bu çok önemlidir. Kabir azabının varlığında ısrar edenlerin İslam'dan, Kur'an'ın hikmetinden hiçbir şey anlamamış olmalarıdır. Önyargı ile yaklaşan birine, Kur'an kendisinden hiçbir şey nasip etmez. Çünkü Kur'an kendisiyle birlikte bir ortak ve rakip kabul etmez.Şia ve Ehli Sünnet anlayışı cehaletin eyleme geçmiş hali gibidir. Onlar Kur'an'a kulak asmaz rivayetlerin bataklığında debelenip dururlar. Ehli sünnet ve Şia'nın kaynakları olan Buhari, Müslim, Kâfi, Meclisi, Kur'an'ın dengi olamazlar, onlar tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'in dengi bile olamazlar.

ÂYETLERİ GİZLEYENLERE LÂNET VARDIR. Aslında düşünen, aklı başında ve sağlıklı bir zihin yapısına sahip olan insanlar Allah'ın hidayet ve rahmet yolu olan vahye rahatlıkla ulaşabilirler.Fakat ümmi insanları Allah'ın tevhit yolundan engelleyen aşağılık din!!adamları büyük bir sorun oluşturmaktadır.Eğer müşrik din adamları yani uydurma dinin menfaat devşiren Kur'an düşmanı dincileri olmazsa ümmi halkın hidayete kavuşması çok kolay olacaktır.İnsanların vahye ulaşmasının önünde en önemli engel vahiy düşmanı din adamlarıdır. İşte bu yüzden, aynen Kur'an gibi, indirilen bütün vahiy'ler, tarih boyunca insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen ve Allah'ın dosdoğru yolunu yamuk gösteren din adamlarını sürekli şikayet eder ve en sert tepkiyi bunlara gösterir.Kur'an'da bir çok âyet bu ahlaksız dincileri lânetler.Şia ve Ehli Sünnet din adamları da son vahye aynı ihaneti yaptıklarından dolayı lanetlenmişlerdir.Hatta Şia ve Ehli Sünnet din adamları Yahudi ve Hristiyan din adamlarını aşarak insanları Allah'ın dosdoğru yolu olan Kur'an'dan o derece engellemişler ki, bu ümmet Kur'an'ın en önemli meselesini bilmezken, rivayetlerin en yalan olanını bilmeyen yoktur.Mesela:Bu ümmet şirk'in en önemli günah ve en büyük zulüm olduğunu bilmezken tuvalete sol ayakla girip sağ ayakla çıkmanın gerektiğini bilmeyen yok gibidir.Ben dünya hayatında Şii ve Sünni din adamları kadar Kur'an'a karşı cahil ve onu umursamaz bir millet olacağına ihtimal vermiyorum.Bir millet kutsal kitabına karşı nasıl bu kadar lakayd ve vurdumduymaz olabilir?Daha doğrusu bir milletin din adamları, Allah'ın kitabına ve o kitaba sahip çıkan muvahhidlere nasıl bu kadar düşmanlık besleyebilir? Kur'an'a baktığımızda Allah Elçilerinin vahyi tebliğ esnasında bir menfaat beklentisi içinde olmadıklarını tekrar tekrar vurgulamaları dinin nasıl büyük bir rant kapısı olduğunu ortaya koyuyor.Din adamları her zaman dini, dünyalık elde etmek için hiç çekinmeden kullandılar. Konu ile ilgili bir kaç âyet"Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime(Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkar edenlerin ilki olmayın! ÂYETLERİMİ az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden korkun. Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin" (Bakara- 41,42) "İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu -kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra- gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çok kabul eden ve çokça merhamet edenim" (Bakara-159,160) "Âyetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerindedir.Onlar ebediyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır. "İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O Rahmandır, Rahimdir" (Bakara-161, 162,163) "Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.Onlar doğru yok karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar.O azabın sebebi Allah'ın kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen onlar mezheplerine göre yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir çukurun (anlaşmazlığın) içine düşmüşlerdir"(Bakara- 174, 175, 176) "Ey ehli kitap! (din adamları) Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?(Âli İmran-71)Allah tarafından indirilen vahyi gizleme ve onu yamuk ve eksik gösterme din adamları ile ilgili bir durumdur.Ümmi halkın böyle bir şey yapması mümkün değildir. "Ehli kitaptan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar. (Âli İmran- 78)Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri Nebi (a.s) adına iftira olan hadisleri âyet okur gibi telaffuz ederler.Okudukları hurafe ve yalanları öyle süsleyerek okurlar ki, Kur'an'ı iyi bilmeyen ümmi halk onların Allah'ın kitabını okuduklarını zanneder. "Allah kendilerine kitap verilenlerden, onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü oldu"(Âli İmran- 187)"Eğer ehli kitap,(din adamları) iman edip kötülüklerden sakınsalardı, herhalde geçmiş kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık. Eğer onlarTevrat'ı İncil'i ve Rablerinden onlara indirilen Kur'an'ı doğru dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden,hem de ayaklarının altından ( yeraltı ve yer üstü servetlerinden) istifade ederek refah içinde yaşarlardı. oOnlarda aşırılığa kaçmayan (Muvahhit) bir zümre vardır, fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!" (Mâide- 66) "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun.Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna rehberlik etmez'"(Mâide, 67)Allah Resulü'ne hitap eden yani tamamen onunla ilgili olan bir âyetin sonunun "Allah kafirler topluluğunu (Kur'an'dan bağımsız) hidayete erdirmez" ile son bulması çok önemli bir olaydır.Yani Allah'ın âyetlerini gizleyen Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin ne kadar büyük bir vebal ve lanet altında oldukları çok açık olarak ortaya çıkıyor. "Ey kitap ehli! Siz, Tevrat'ı İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça, doğru bir yol üzerinde değilsiniz" de.Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette arttıracaktır. Kafirler topluluğuna üzülme"(Maide- 68) "Onların ardından da âyetleri tahrif karşılığında şu değersiz dünya malını alıp, nasıl olsa bağışlanalacağız, diyerek kitab'a varis olan bir takım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar.(Yani din satma karşılığında hiçbir menfaati reddetmiyorlar) "Peki, kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar kitaptakini okumamışlar mıydı?Ahiret yurdu muttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu?Kitaba sımsıkı sarılıp salat'ı ikame edenler var ya, İşte biz böyle islah edicilerin mükafatlarını zayi etmeyiz"(Âraf-169) "Onlara, kendisine âyetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sarılıp çıkan o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku" "Dileseydik elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssası anlat belki düşünürler. Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür" (Âraf- 175, 176) "Yahudiler Allah'a bırakıp bilginlerini (hamamlarını) (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Halbuki onları ancak tek ilâh'a kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka ilah yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır"(Tevbe-31) "Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolunda engellerler. Altın ve gümüş'ü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azap müjdele!Yukarıdaki âyetin,"Ey iman edenler! diyerek başlaması çok ilginçtir. Yani Yahudi ve Hristiyan din adamları nasıl din, iman diyerek milleti soymuşlarsa,"Ey son vahyin muhatapları!Sizde kendinize dikkat edin, din adamları sizi Allah ile aldatmasın" demek istenmiştir."De ki: Ey ehli kitap! Gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Âli İmran- 99) "İnkâr edip de insanları Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat arttıracağız" (Nahl-58)"İnkar edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların bütün amellerini Allah boşa çıkarmıştır"(Muhammed, 1)"İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Elçiye karşı gelenler,Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır"(Muhammed, 32) "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Elçiye itaat edin. işlerinizi boşa çıkarmayın. İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanlar ve sonra da kafir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz"(Muhammed-33, 34)"Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez"(Cuma- 5)Aslında hiçbir Yahudi âlimi Tevrat'ı yalanlamaz, Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimlerinin yaptığı gibi onu bir kenara atarak zerre kadar değeri olmayan yalan ve uydurma rivayetlerin peşine düşer.

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(43.YAZI)"Hocam elinize sağlık.Allah razı olsun.Tıpkı namaz konusunda olduğu gibi hac-umre konusunda da bu uydurulmuş-mezhepçi din anlayışı insanları sapkın bir din anlayışına sürüklemiştir. Ehl-i Sünnet ve Şia'nın ''din atalarının'' uydurma rivayetlere dayalı içtihatları, fakihlerin görüşleri, icma ve kıyas zırvaları sonucunda din, Kur'an dışı zan ve yorumlara göre dizayn edilmiş, toplum şirke batmış, hanif İslam anlayışından kopuk bir din ortaya çıkarılmıştır.Bu uyduruk din anlayışında Kur'an'ın mesajları değil, uydurma rivayetler esas alındığı için insanları uyutmak, etkisizleştirmek, kolayca manipüle etmek ve sömürerek maddi kazanç elde etmek için dinin temel değerleri bir kenara bırakılmış, namaz, hac, oruç gibi, şekilsellik üzerine kurulan, özellikle dinin olmazsa olmazı namaz ibadeti olarak sunulması büyük bir cehaleti meydana çıkarmıştır.Hac ve umre ibadeti için yüklü paralar harcayıp da oraya gidenlerin büyük çoğunluğunun İslam'ın temel esası olan ve ibadetlerden önce iman edilmesi ve içselleştirilmesi şart olan Allah'ı birleme, ilahi nitelikleri Allah'tan başka varlığa isnat etmeme, dini yalnız Allah'a özel kılma, yanız Allah'tan isteme ve sadece O'na kulluk etme, Resülü vahyin tebliğcisi ve müminler için örneklik konumunda olduğunu bilme, Nebi'ye ait olmayan ve birilerinin uydurup O'na isnat ettiği sözlerin yazılı olduğu rivayet kitaplarını asla dinde kaynak kabul etmeme gibi, tevhid esaslı hanif İslam ile uzaktan yakından ilgilerinin olmadığına şahitlik ettim. Bu din anlayışı şekilsellik ve mezheplerin dizayn ettiği kural ve ritüelleri yapmaya çalışmaktan, ibadetin ruhunu ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci olan takvayı ıskalıyor ve sadece belli hareketleri yapmaktan öteye gitmeyen, içi boş, anlamsız, amacını dahi bilmedikleri şekilsellik içinde boğulup neticede uydurma din tüccarlarına kanarak "günahsız" ve "masum'' olarak ülkelerine döndüklerine inanıyorlar maalesef.Selam ve saygılar sunarım"( Faruk Fidan "Hac ve Umre" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Ağzına, yüreğine ve kalemine sağlık. Bir din insanlığın sosyal içtimai, derde dermanlık noktasında dayanışmayı, bütünselliği, tüm sosyal katmanlarda kapsayıcılığı yoksa ve sadece tapınak dini olmuşsa ondan insanlığın kurtuluşu için hayır gelmeyecektir. Bu anlayışla beslenen damar şekilselcidir. Kaynağın içeriğinden habersizdirler. Kitap yüklü eşekler misâli (Cuma-5) sadece kabının ve kabuğununu hamallığını yaparlar"(Şahabettin Arslan-"Allah'ın Âyetlerini Yalanlama "tekzib" Ne Demektir" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Allah razı olsun. Yüreğine sağlık hocam. Rabbim ihsan eylesin diyelim. Bu durum kıyamete kadar böyle devam eder. Rabbim aklını kullanan kullarına hidayet buyursun. Aklını kiraya verenler gassalın elinde olan ölüler gibidirler.Dolayısıyla mezhep gafletinden uyanmayan cahil güruh, ölüleri hezeyan vitaminleriyle beslemeye çalışıyorlar. Kur'an'ı saygıyla ve en yükseğe koyarak sadece öperler.Nameli okunduğunda da bayılır derecedede dinlerler. Ama manasından, ahlakından ve hükmünden zerre kadar haberleri yoktur. Nasıl olsa "rab" ve "ilahları" onları Allah'a göstermeden, hesap-kitap görmeden cennete götürüp koyacaklar.Öyle bir afyon ki bu kahrolası din, İbrahim (a.s) babasını, Lut (a.s) karısını, Nuh (a.s) oğlunu, Muhammed (a.s) amcasını ikna edemedi. Bizler de evimizde bulunan anne- baba ve en yakın akrabalarımıza Kur'an'ın dinde tek kaynak olduğunu kabul ettiremiyoruz. Yani şirk ve hurafeler daha ağır basıyor. Çünkü kurumsal (cemaat, mezhep, tarikat, şeyhülislam, diyanet) dini, akletmeyi, tefekkürü, eleştirel bakışı yok eder, Sadece taklit ve tapınak belasını yaşatır..(Şahabettin Arslan- Yalnız Yaşayanlardan Değil Ölülerden de Çekeceğimiz Var" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Selamun aleyküm hocam!Kur'an ilk âyetlerinde Allah Resülüne "yaratan Rabbinin ismiyle oku" derken, ümmî vurgusu yani her insan ön yargısız Kur'an'a yaklaşmalı ve dediginiz gibi atalarını yani ölülerin esaretinden kendini özgürleştirmesini ortaya koyuyor.Mekke dönemiyle günümüz arasında ne farkı var?Ölülerin dirilerin üzerindeki hakimiyeti görülmüyor mu?(Gurbuz Aksozek- Yalnız Yaşayanlardan Değil Ölülerden De Çekeceğimiz Var" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Yıllarca yağmur görmemiş kurak topraklara, sağanak yağmur misali..." Yüreğinize sağlık...."(Yasin Tokat- Yalnız Yaşayanlardan Değil Ölülerden De Çekeceğimiz Var" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------!"Allah'ın dosdoğru, hidayet yolu karşılıksız teklif edilirken, sapkınlığı parayla satın alanların akıllarında noksanlık olmasa da, çoğunun kalplerinde eğrilik ve kaypaklık olduğu kesindir. Yüzlerce kez bizzat müşahade ettim. Bin kişide ancak bir kişi hakkı kabul etmeye ikna oldu. Bana sorarsanız bu bile büyük bir başarıdır. (Zihni Dönmez-" Yalnız Yaşayanlardan Değil Ölülerden Fe Çekeceğimiz Var" adlı yazıya yaptığı)---------------------------------------------------------"Rivayetçiler, ilk Müslüman ve maddi- manevi Resulün en büyük destekçisi Hatice annemizi, sözde cennetle müjdelenen 10 kişi arasına bile sokmamışlar. Üstelik bu 10 kişinin hepsi erkek ve hepsi Kureyşli""Ahmet Çelik-"Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)

23 Haziran 2021 Çarşamba

MEZHEPLER NEDEN KÖTÜDÜR?Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor."Şüphesiz bu Kur'an, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti"( En'am- 153) Allah tarafından indirilen tevhid sisteminin evrensel bir ahlakı, standart ve üstün kalitede bir yapısı mevcuttur. Tevhid sistemi ve İslam ahlakı ibret olma haricinde hiçbir zaman geriye doğru işlemez, ataların uydurma dinini taklit etmeyi reddeder.(Bakara-170; Mâide-104; Lokman-21; Zuhruf-23,24)Kur'an'ın dini olan İslam, insanların önünü aydınlatan, bilimsel ve teknolojik gelişmeler gibi, sürekli olarak ileriye doğru bir hedefe yönlendirmektedir. Yani Kur'an'ın öyle bir ilmi, öyle bir sistemi, öyle bir ahlakı, bağlam ve bütünlüğü, akıl ve mantığı var ki, insanların akıl ve fikirlerini aşacak bir mükemmelliğe sahiptir. İnsanlık tarihinde yapılan bütün icat ve keşifler Kur'an'da var olan ilmi ve fikri kurallara hiçbir zaman aykırı düşmemiştir. Fakat fırka ve cemaatlere, mezhep ve tarikatlara, kurum ve kuruluşlara baktığımızda dini, ahlaki, fikri, ilmi ve ameli standart bir kalite yakalamak mümkün değildir.Bundan dolayı Kur'an, hangi din ve kültür, hangi ilim ve geleneğe, hangi millet ve inanca bağlı olursa olsun insanların bir araya gelip ilmi ve fikri bir mücadelenin içine girmelerine engel koymaz. İndirilen vahiy dini insanların iradeleri üzerinde dini ve ameli hiçbir baskı kurmaz.(Yunus-99; Gaşiye-21, 22) İnsanlar birbirlerinin haklarına tecavüz etmedikleri sürece din bakımından tam bir özgürlük içinde hayat sürebilirler. Fakat mezheplerde ve fırkalarda böyle özgür bir anlayış ve evrensel bir ahlak mevcut değildir. Mezheplerde ve fırkalarda koyu bir taassup, kapkaranlık bir cehalet, statik bir düşünce ve akılsız bir taklit hakimdir.Aynı şeyleri düşünen ve aynı şeylere iman eden mezhep, fırka, şia,cemaat ve tarikatlar, dinlerine aykırı bir inancın neşvü nema bulmasına fırsat vermezler. Bu din mensupları, inanç ve fikirlerine karşı aykırı bir sesin çıkmasına asla tahammül etmezler. İçeriden ve dışardan birinin seslenerek havanın oksijensiz olduğunu ve ortamın kötü koktuğunu söyleyemez. İşte indirilen vahiy ile insanları uyaran (Enbiya-45; Kaf-45) Allah elçilerinin ve Kur'an ehli muvahhidlerin (Hac-72; Mümin-35) önemi burada kendini gösteriyor.Yani mezhep ve fırkalarda batıl din ve şirk pisliğiyle kirlenen zihin ve beyinleri dışarıdan birinin uyarması son derece önemlidir.Çünkü fırka, mezhep ve cemaatlerin içinde bu uyarı ve ikaz vazifesini yapacak özgür düşünceye sahip, aklı başında olan birisini bulmak mümkün değildir.Mezhep taassubuna ve fırka karanlığına mahkum olanlar kiyamet gününe kadar hatta cehennemi görünceye kadar bu kahrolası kör inançtan ve karanlık hayattan kurtulamazlar.(Bakara-165,166,167; Şuara-91/103)Mezhep ve fırka mensupları yanlış ve kötü yolda olduklarının farkında olmazlar.İnanç ve fikirlerinin sapıkça olduğunu asla kabul etmezler. "...Çünkü onlar Allah ile beraber şeytanları evliya edinmişler. Gerçek böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar"(Âraf- 30) "Kim rahmanın zikri olan Kur'an'dan gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. Şüphesiz bu şeytanlar(din adamları) onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar"( Zuhruf-- 36, 37)Dolayısıyla mezhep ve fırkalara bağlı olmayanlar şirk ve benzeri günahlardan daha kolay ve çabuk kurtulurlar. Ehl-i Sünnet ve Şia'da mezhep imamının ve fırka liderinin otoritesinin ve iradesinin aşılmasına müsaade edilmez. Yani mezhep imamları ve fırka liderleri sorgulanamaz birer "İlâh" ve "Rab" konumuna yükseltilmişlerdeir.(Tevbe-31) Böyle olunca toplumda ilim ve fikir, aklı kullanma ve tezekkür, sorgulama ve özgürlük, merhamet ve yenilenme meydana gelmeyecektir.Toplumda, tefekkür ve aklı kullanma, ilmi ve fikri özgürlük olmayınca, sosyal hayatta gelişme, büyüme, refah ve huzur olmayacaktır.İlimde ve fikirde, icatta ve keşifte ilerleme ve gelişme olmayınca, toplum içine kapanacak, düzen bozulacak, toplum durağan ve statik bir hayata mahkum olacaktır.Kendini yenilemeyen mezhep ve fırka mensupları koyu karanlık bir inanç ve taklitçi bir düşünce ile kendi içine kapanacak, bozulmaya, kokuşmaya, çürümeye, nihayetinde psikolojik bunalımlarla boğuşmak zorunda kalacaklardır. İşte bu yüzden Kur'an sürekli olarak "Ey insanlar! Ey iman edenler ! Ey Ademoğulları! diyerek mesajının evrensel olduğunu, ilâhi ve evrensel mesajın dar kalıpların içine hapsedilmesinin doğru olmadığını öğütlemektedir. Tevhid, İslam, hanif, ihlas ve güzel ahlak olarak din, Kur'an'da en ince detaylara kadar yer almış en mükemmel bir şekilde tamamlanmıştır. Şirk açısından da Kur'an, bir nokta, bir zerre kadar karanlıkta bir şey bırakmamıştır. Yine hangi dine mensup olursa olsun insanların birbirlerine karşı nasıl hareket edeceklerini, nasıl bir tutum içerisinde olacaklarına kadar sosyal ve bireysel hayat için Kur'an birçok detay vermektedir. İşte burada önümüze çıkan en büyük tehlike ve aşılmaz engel, mezhep taassubu, ataların uydurma dini ve toplumu etkisi altına alan baskın geleneklerdir. Çünkü mezhep taassubunu ve fırkacılık karanlığını aşamadığımız zaman Kur'an'a ve evrensel ahlaka ulaşma imkanını baştan kaybediyoruz.Din Allah'ındır, tevhid Allah'ın fıtrat dinidir.Vahiy evrensel, ilâhi bir kalite ve sağlam bir karaktere sahiptir.Allah'ın dini hak, ilâhların dini batıldır.(İsra- 81) Allah'ın dini mutlak hidayet, mezheplerin dini baştansona kadar sapkınlıktır.(Yunus-32) Allah'ın dini vahdet, mezheplerin dini tefrika ve bölücülüktür" (En'am-159; Rum-30,31,32) Allah'ın dini bütüncül, fırkaların dini paramparçadır.(Âli İmran-103,106; Hac-31)Allah'ın dini orijinal, mezheplerin dini sanal, Allah'ın dini organik, uydurma din hormonlu, Allah'ın dini şifa, uydurma rivayet dini zehirli ve hastalıklıdır. Vahiy dini insanı tüm dünya karşısında özgür bir birey yaparken, uydurma hadis dini bin sene önce çürümüşlere mahkum eder. Uydurulmuş mezhep dini insanı sayısız ilâh ve Rablere kul köle yaparken, tevhid dini insana özgür bir zeka, mükemmel bir saygınlık ve evrensel bir beyin bahşeder. Şeytanların ve tağutların şirk dininde ilmi, akli ve teknolojik bir gelişme olmaz.Uydurma mezhep dinlerinde her mezhep ve fırka diğerini istemez, hiçbir zaman bir araya gelemez, bir birlik kuramazlar. Çünkü birbirlerinden ölümüne nefret ederler. Fakat Kur'an'a iman edenler, yalnızca kendi aralarında değil, fanatik İslam düşmanı haricinde kalan bütün insanlara iyilik yaparlar, onlara kucak açarlar.(Mümtehine--8,9 )Mezhep ve fırka şirkine bulaşanlar dinde olmayan en ufak bir ayrıntıda boğulurken, kendi dinlerine karşı gelen herkesi sapkın ve kafir ilan ederler. Muvahhidler ise Allah'ın indirdiği âyetleri inkar ve alay edenlerle bile ebedi bir ötekileştirme anlayışına sahip olamazlar.(Nisa-140) Vahiy insana kötülüklere karşı koyma ahlakını ve adaletsizliklere isyan etme faziletini kazandırır.Fırka ve mezheplere bağlılık toplumda eşitlik ve adaletin yerleşmesine mani olur.(Fetö'de olduğu gibi)SONUÇ OLARAK: Mezhebi İslam'a, uydurma rivayetleri Kur'an'a, mezhep imamını Allah'a, imanı küfre, sapıklığı hidayete, şirki ihlasa, fırkasını takvaya, körlüğü basiret ve ferasete, cehaleti ilme, yalanı dürüstlüğe, cehennemi cennete karşı tercih eden ahmağın ta kendisidir.Mezhepler ve fırkalar, cemaat ve tarikatlar insanların Kur'an'a ulaşmaları önünde en büyük engel, en aşılmaz bir barikat, en tehlikeli bir bataklıktır. "Hep birlikte Allah'ın himayesi olan Kuran'a sığının, dağılıp parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerimizi birleştirmişti ve O'nun(tevhid-islam) nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"(ÂLİ İmran-103)"(Ey Nebi!) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat (din-inanç) üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında (indirdiği dinde) değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.Hepiniz Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, salat-ı ikame edin; müşriklerden olmayın. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın. Bunlardan her fırka (mezhep-cemaat-tarikat) kendilerinde olan inanç ile sevinip kibirlenmektedir"(Rum-30, 31, 32)Yani yüce Allah, dininin tek hak, yolunun tek doğru yol olduğunu söylemektedir.

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(42.YAZI)"Geleneksel din algısından sıyrılıp Kur'an'a yöneldiğim sıralarda arkadaşım sayesinde tanıştım Ali Aydın hocamla.Tevhidi çizgisini, âyetleri saf ve berrak haliyle rivayet pisliklerinden arınmış bir şekilde öne çıkarışını okuduğum her yazısında işte bu...! dediğim bir insan Ali hocam.Rabbim her daim ilmini bereketlendirsin ve kendisinden razı olsun inşallah.İlk olarak kitap basımı için İstanbul'a geldiğinde kendisiyle tanışmak nasip oldu. Sizinle de bu vesileyle orada tanışmıştık Uğur Uzun kardeşim.Vahye olan duyarlılığınız ve bu konudaki heyecan ve mücadele azminizle sizi tanımaktan da çok memnun olmuştum.Allah sizlerden de razı olsun inşallah.Diyanetin içinde ya da dışında müslüman olarak her daim bir sorumluluk taşıyoruz.Her birimize sorumluluğumuzun şuurunda ve gereğini yaparak Rabbimize kavuşmak nasip olsun inşallah.Rabbimiz kusurlarımızı ve eksikliklerimizi bağışlasın... (Seher Çetin Saraç-" Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehli Muvahhidlere Haramdır" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------------"Allah'ın bir mucizesi aslında!Nerede, hangi şehirde, yada hangi ülkede olursak olalım, bizleri bir şekilde bir araya getirip kalplerimizin güçlenmesini, Kur'an'ın o şanlı ve şerefli yolunda mucadele etme azmi vermesi, muvahhid ve vahiy ehli bir kardeşimizi gördükçe tanıdıkça, insan biraz daha gelecek için daha umutlu oluyor. Yüce ALLAH, hepimizin ayaklarını sabit kılsın ve bu kutsal yolda hiç bir kınayıcının kınamasından, gerçeklerin üzerini örten, bilinçli olarak Kur'an'a karşı öfke duyanların eziyetlerinden, iftiralarından bezmeden yürüyüp ulaşabildiğimiz kadar Kur'an'ı tebliğ etmeyi yüce Rabbim nasip etsin inşallah. Ülkemizde ne kadar çok insan Kur'an'ın arı duru, halis dinine kavuşur ise, inancım, bir gün dini Allah'a has kılanlar bu şirk üzerinde olan geleneksel mezhep yapısını daha iyi tanıyacak, çagımızda Kur'an yolunda mucadele edenler içinde öncülerden olmak bize yeter.Aslında değer bilene bu çok büyük bir ödüldür.(Uğur Uzun-"Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehli Muvahhidlere Haramdır" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"İnancı ve itikadı istismar aracı olarak kullananlar, fetönün izinde olanlar, Kur'an deyince yaban eşeği gibi ürkenler, ezoterik ve mistik bir din anlayışıyla kitleleri narkozlayıp sömürenler, hedef olarak aynı idealleri beslediklerinden şüphem yok, yoksa niye durmadan güç ve para peşinde olsunlar.Dertleri din değil ki...(Ibrahim Dane-" Tarihin Şahit Olduğu En Büyük İhanet" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Haccın üzerinde bu kadar durulmasının sebebi organizasyondan gelen rant olabilir mi? Yazınız ile önemli konulara dikkat çekmişsiniz. Allah razı olsun.Çevresinde o kadar yoksul, perişan, maddi imkansızlardan ötürü evlenemeyen erkekler kızlar varken onlara aldırmadan nafile umrelere gittiniz.(Mustafa Kargı-"Hac ve Umre" adlı yazıya yaptığı yoyorum)------------------------------------------------------------"Eyvallah, yüreğine sağlık.Ehli Sünnet dininden çıkıp halis dine girmek biraz yürek istiyor.Zor iş, halis dinde; faiz yasak, kul hakkı yemek yasak, adam öldürmek yasak, kim girmek ister ki.Rabbim ayağımızı kaydırmasın" (Rıdvan Ergün- "Hac ve Umre" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------"Ali Aydın hocam! Malum geçen sefer de yazmıştım. İlahiyatçı olarak ezber bozan uyarıcı yazılarınızı ilgiyle okuyorum.Hatta paylaşıp okutuyorum. Yazılarınıza Kur'ansız hurafeciler, özde müşrikler karşı çıkarlar. 29 yıldır Hollanda’da oturuyorum. Haziranda Türkiye’de olcağım. Mümkün olsaydı sizinle tanışmayı isterdim. Kur'an müminlerine selam olsun"(Recep Can- Namazı Milletin Başına Bela Ettiler Sözünün Anlamı" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------Değerli hocam elinize sağlık. Aslında insanı bir hücreye benzetirsek, bu hücrenin içine girmek, dış zarı ne kadar ince ise o kadar kolaydır. Ateist ve deist insanların hücre zarı ince olduğu için doğru dini yani tevhid esaslı hanif İslam'ın vahye dayalı bilgilerini bu ince zardan içeri sokmak daha kolaydır. Şirk temelli Ehl-i Sünnet ve Şia'nın hücre zarının dışında ayrıca kompakt, sert, katı, dayanıklı, kolay kolay delinip geçilemeyecek bir hücre kabuğu bulunur. Bu kabuk, hücrenin dış zarının üzerinde ve temel yapısı uydurma rivayetler ve bunlar üzerinden yapılmış içtihatlar olan, hurafe, bid'at, İsrailiyat ile bezeli yapıtaşlarından oluşan ve ŞİRK ile kuvvetlendirilmiş sağlam bir duvardır. Bu duvarı hiçbir inanç anlayışı, tevhid esaslı ve hanif İslam değerleri bile kolay kolay aşamaz ve o hücrenin içine giremez. Kalın bir hücre duvarına sahip olan ve içine nüfuz etmenin şirk temelli bu duvar yüzünden çok zor olduğu gelenekçi/mezhepçi din anlayışına sahip olanların aksine, hücre zarı ince ve geçirgenliği kolay olan bu ateist ve deistlerin kalbine daha kolay nüfuz edebiliriz. İşte bu yüzden aklını kullanan, dini kaynağından yani sadece KUR'AN'DAN okuyup, öğrenip hayatına uygulayan, dini sadece Allah'a has kılarak hanif İslamı õzümsemiş müvahhidler, dinden safsata ve hurafeler nedeniyle uzak duran ama onlara hanif İslam anlatılırsa ''Kalpleri İslam'a ısındırılacak'' bu kesimlere hakkı TEBLİĞ etmek zorundadırlar. Selam ve saygılar sunarım"(Faruk Fidan- Gençler Neden Ateizm'e ve Deizme Kayıyorlar" adlı yazıya yaptığı yorum)

KABİR AZABI VAR MI? Kur'an'ın yüzlerce âyetine göre değil kabir azabı, kabir hayatı diye bir şey söz konusu değildir. Kur'an'a göre dünya hayatındaki cezalandırma ve kıyametten sonra sadece ve sadece cehennem azabı vardır. Bu konuda o kadar çok âyet var ki hangisini ele alacağımız şaşırıyoruz. "Dünya hayatında onlara azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir"(Râd- 34)"Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez"( Fussilet- 16)"İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür"(Kalem- 33)"Cehenneme girecek olanlara melekler şöyle derler. "Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden Resuller gelmedi mi..."( Zümer- 71)"Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa! onun bekçileri onlara: Size (bu azap ile) korkutucu (bir Resul) gelmedi mi? diye sorarlar"(Mülk- 8)Yukarıdaki âyetlere göre eğer cehennem azabından başka bir azab olsaydı, Allah'ın elçileri ona karşı da kavimlerini uyarmaları gerekirdi. Âyetlerde sadece cehennem azabından söz edilmektedir."Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır. O gün her ümmeti diz üstü çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır.( onlara şöyle denir) Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksanız"( Casiye- 27, 28) Bu âyetler batıla sapan müşriklerin daha önce değil, "kıyametin kopacağı gün" hüsrana uğrayacaklarını açık bir şekilde ifade etmektedir. Aynı şekilde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor. "Onlar düşünmezlermi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o gün de âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır"( Mutaffifin-4-5-6) Demek oluyor ki kiyamet saatinin öncesinde yani kiyamet kopmadan önce bir korku, panik, cezalandırma, sorgu, hesap, kitap ve azap diye bir şey mevcut değildir. Bu konuda en dikkat çekici âyetler şunlardır. "İnkar edenler, kesinlikle (öldükten sonra) diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. Deki: Hayır! Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. (Teğabun- 7)Yukarıdaki âyette "mutlaka diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecektir" cümlesi çok önemlidir. Yani dirilişten önce hiçbir şey yoktur."Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka odur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka odur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah herşeyi bilendir"( Mücadele-7)Yukarıdaki âyette hesap ve azabın dirilişten sonra olacağını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konmuştur. Çünkü âyette "...Sonra kiyamet günü yaptıkları onlara haber verilecektir..." buyrulmaktadır. Kur'an'ın yüzlerce âyetinde Yüce Allah insanları sadece âhiretteki cehennem azabından sakındırmaktadır.Bu konuda âyetlerin gösterdiği önemli bir gerçek de "kıyamet koptuğu gün günahkarlar, ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler"(Rum- 55)Eğer kabir azabı olsaydı, zaman geçmez bir gün bir asır olurdu.Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin "Dünyada pek kısa kaldıklarına yemin ederler" görüşü Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne aykırıdır. Çünkü Rum süresi 55. âyetinde sonra gelen "Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazgısında hükmedildiği gibi yeniden dirilme gününe kadar kaldınız..." 56. âyeti bunu ortaya koymaktadırHiçbir insan dünyada yeniden dirilme gününe kadar kalmaz.Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar Kur'an cahili olduklarını en iyi gösteren şey kabir azabı yalanıdır. Çünkü kabir azabının olmadığı ile ilgili bine yakın âyet vardır. Hatta ben şunu iddia ediyorum. Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Kur'an'a iman etmemişlerdir. Konu ile ilgili şu âyetlere bir göz atalım. "Sonra, mutlaka siz, bunun ardından elbette öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"( Müminün- 15,16 )Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi "ölmek ve dirilmek var" bunun ortasında olacak hiçbir şeyden söz edilmez. "...Sonunda Allah' da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavanda tepelerine çöktü. Bu Azap onlara fark edemedikleri bir yerden gelmişti. Sonra kıyamet gününde Allah onları rezil eder ve der ki..."(Nahl, 26-27)Yukarıdaki ayette kafirlerin dünya hayatındaki azaplarından hemen sonra kiyamet gününe geçiş yapılmıştır. "Allah'ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleri ile tanışırlar"( Yunus- 45)Yukarıdaki âyeti şu şekilde anlamak mümkündür. "Allah onları, sanki günün ancak bir saati, aralarında tanışacak kadar kaldıktan sonra diriltip toplayacağı gün...""İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şey olmayan kimselerdir"(Hud- 16)Yukarıdaki âyetlerde açık olarak görünüyor ki Kur'an'ı Mübin kabir hayatı ile ilgili hiçbir şey görmez. Dünya hayatından yani ölümün hemen ardından kıyameti, ahiretin hesap ve azabını başlatır.Şu soru çok önemlidir. Neden âhiretteki cehennem azabını anlatan yüzlerce ayete mukabil bir tane kabir azabını anlatan ve açıklayan âyet yoktur. Cehennem azabının Kur'an'da bu derece geniş anlatılmasının sebebi azabın ciddi ve sakınılması gereken bir iş olduğunu ortaya koymak içindir. "... Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar, (ateşe nasıl sabredecekler"( Bakara -175) Azap ciddi bir iştir, kendinizi koruyun demek istenmiştir.Yani kabir azabı olsaydı onu anlatan onlarca âyet olması gerekirdi. (Ey Müşrikler!) Sizde ondan başka dilediğinize kulluk edin! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık husrandır. Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da öyle tabakalar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Kendinizi koruyun"( Zümer, 15- 16)Allah'ın kitabında bir çok konu hakkında ayrıntıya varacak açıklamalar yer alırken kabir azabı hakkında en ufak bir işaretin bulunmaması kabir azabının olmadığını gösterir. Ashab-ı Kehf'in mağarada üç yüz dokuz yıl kaldıktan sonra uyandırılmalarının hikmet ve sebebi de öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğunu ve kabirde pek kısa bir zaman kalınacağını ortaya koymak içindir. Yine Bakara süresi 259. âyetindeki kıssada kabir hayatının "bir yiyeceğin ve içeceğin bozulmama müddeti" kadar olduğu veciz bir şekilde ortaya konmaktadır.Dolayısıyla berzah aleminde Adem (a.s) döneminde ölen ile kıyametin son anında ölen arasında zaman açısından fark bulunmamaktadır. Zaman dünya hayatında yaşayanlar için vardır, kabirde zaman diye bir şey söz konusu değildir. Karakolda hesap, kitap, mahkeme ve cezalandırma olmaz. Aslında bizim bir gecelik uykumuz kabir hayatı ve uykusundan çok uzundur. Ölen her insan hangi zamanda ölmüş olursa olsun kabirde çok kısa bir zaman dilimi kaldıktan sonra kıyamet kopacaktır.( Naziat- 46; Ahkaf- 35; Yasin, 51- 52- 53- Rum- 55- 56 ; İsra-52) Kur'an'ın kabir uykusu için kullandığı "bir saat" kavramı, Araplar arasında "bir an" anlamına gelmekteydi. Yasin süresi 52. âyetinde geçen "...Eyvah eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı?" cümlesi dikkat çekicidir. Kabir azabı olmuş olsaydı bizi kabrimizden kim kaldırdı? demezlerdi.Azap gördüklerinin bilincinde olurlardı.Kabir azabının var olduğunu iddia eden mezhepçilerin dayandıkları tek âyeti kerime şudur. "Onlar sabah akşamı ateşe arz olunurlar. Kıyametin kopacağı gün de Firavun ailesini azabın en çetinine sokun denilecek"(Mümin-46) Firavun'un ailesi hakkında olan bu âyet Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü esas alınarak şu âyetlerle birlikte değerlendirilmesi gerekir. "Andolsun ki Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık delille Firavun'a ve ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi. Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları çekip ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir! Onlar burada da (dünyada) kıyamet gününde de lânete uğratıldılar. Onlara verilen bu armağan ne kötü armağandır"(Hud, 96- 97- 98- 99) İkinci âyet şöyledir. "Biz de onu ve ordusunu yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu. Onları ateşe çağıran öncüler kıldık, kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir. Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır"( Kasas- 40- 41- 42) Dolayısıyla Mümin süresi 46. âyetinde zikredilen "sabah akşam ateşe arzolunmak" kabir azabı değil, peşlerine takılan lanet, beddua, kötü anılma, Musa (a.s) ın onları sabah akşam uyarması, kalplerindeki ızdırap ve işkence olmalıdır. Tek gerçek budur. Kiyamet saatinden önce yani cehennem azabından başka hiçbir azabın olmadığı ile alakalı süre ve âyetler. (Mürselat süresi- Kiyame süresi, Zilzal süresi, Tekvir süresi, İnfitar süresi, Mutaffifin süresi, inşikak süresi, Karia süresi- Naziat-34-46; Abese-33-42; Kaf, 20-30)Özellikle Zümer suresinin 68-75 âyetleri bu konuda çok önemlidir. Çünkü kiyamet saatini sura üflemenin başlangıcından, cennet ve cehenneme varıncaya kadar olayların özetini veriyor. Yasin süresi 51-65 ile Kaf süresi 20-30 âyetleri de böyledir. Önemli bir gerçek daha vardır ki bu çok önemlidir. Kabir azabının varlığında ısrar edenlerin İslam'dan, Kur'an'ın hikmetinden hiçbir şey anlamamış olmalarıdır. Önyargı ile yaklaşan birine, Kur'an kendisinden hiçbir şey nasip etmez. Çünkü Kur'an kendisiyle birlikte bir ortak ve rakip kabul etmez.Şia ve Ehli Sünnet anlayışı cehaletin eyleme geçmiş hali gibidir. Onlar Kur'an'a kulak asmaz rivayetlerin bataklığında debelenip dururlar. Ehli sünnet ve Şia'nın kaynakları olan Buhari, Müslim, Kâfi, Meclisi, Kur'an'ın dengi olamazlar, onlar tahrif edilmiş Tevrat ve İncil'in dengi bile olamazlar.

22 Haziran 2021 Salı

ŞİA VE EHLİ SÜNNET ÂLİMLERİ KUR'AN'IN MANASINI TAHRİF ETMİŞLERDİR. Aslında Kur'an'ı Mübin'e baktığımızda "sünnet" kavramı "sünnetullah" "Allah'ın sünneti" olarak geçer. Konu ile ilgili âyetlere göz attığımızda "Allah'ın elçi gönderdiği milletlere uyguladığı, şeriat, yol, yöntem, kanun ve yaptırımlar" olduğu açık olarak görülür."İnkar edenlere(şirkten) vazgeçerlerse geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle.Yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin durumu(sünnetül-evvelin) gözlerinin önündedir"(Enfal-38)"Öncekilerin başına gelenlerden(sünnetül-evvelin) ders almaları gerekirken onlar hala buna (Kur'an'a) iman etmiyorlar"(Hicr-13)"Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret istemekten alıkoyan şey, sadece öncekilerin başına(sünnetül-evvelin) gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir" (Kehf- 55)Buna bağlı olarak Emevi-Abbasi Ehl-i Sünnet dininin âlimleri Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, kitabın sistemi,vahyin çözümü olan "Hikmet" kavramına Nebi (a.s)ın adına uydurulan hadisler ve bu yalan hadislerin uygulamasının da "sünnet" yalan ve iftirasını din haline getirmişlerdir. "Hikmet" kavramının içi boşaltılarak "hadislerin" pratik hayatta karşılığı anlamı yüklenmiştir. Halbuki Kur'an'a baktığımızda yüzlerce âyette itaat edilmesi gereken tek şeyin "Resul" (Elçi) olan Muhammed (a.s)ın "okuduğu, tebliğ ettiği ve duyurduğu vahiy" olduğu çok kolay anlaşılır.Her şey bu kadar açık olarak ortadayken, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları görmeyerek, Nebi adına iftira edilen binlerce rivayeti ve uygulamaları "Resul" sıfatıyla tebliğ ettiği vahiy seviyesine çıkarıp Kur'an'ı tamamen devre dışı bırakmışlardır.Şia ve Ehli Sünnet âlimleri hadis ve ictihadlarıyla toplumun maddi-manevi hayatını bozarak herşeyi alt üst etmişlerdir. Ehli Sünnet dininin en önemli âlimlerinden olan Ebu Amr Abdurrahman bin Amr bin Yuhmid el-Evzai (ö. H. 157/774)"Essünnetü kâdiyetün alel kitéb" "sünnet Kur'an'a egemendir, dinde sünnet (hadisler) son sözü söyler" demiştir. Bu Kur'an cahiline göre "Sünnet(hadisler) Kur'an'ın genel olarak bıraktığı şeyi sınırlar ya da onda olmayan hükümler koyar"Nitekim Allah şöyle buyurmuştur. "Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını elçi olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir (Kur'an)ehline sorun" (Nahl- 43) "Apaçık deliller ve kitaplarla(gönderildiler) insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik" (Nahl- 44) Evzai Nahl 44. âyette bulunan "litubeyyine" "açıklayasın" kelimesinin hangi anlama geldiğini bilmeyen bir Kur'an cahilidir.Tamam bu Kur'an cahili, âyette geçen "tebyin'in- açıklamanın" "vahyi duyurmak, onu anlatmak, içine bir şey ekleyip bir şey çıkarmadan onu tebliğ etmek, onu gizlememek" olduğunu anlayamadı.Onun arkasından gelen binlerce âlim onlarca âyette geçen Kur'an'ın Allah tarafından "Tefsir (Furkan-33), tebyin,(Nahl-89; Yusuf-111) tafsil (Hud- 1,2) ve tasrif (Tâhâ-113) edildiğini nasıl anlayamadılar. Yine bu âlimler onlarca âyette Kur'an'ın çok kolay ve Allah tarafından detaylandırıldığını hiç duymadılar mı?Evzai'den sonra gelen Muhammed bin İdris(Şafii) de "Hikmet" kavramına "sünnet" (Hadisler) anlamını vermekle Evzai'nin Kur'an'sız yolunda hareket etmiş ve dinde büyük bir tahribat yapmıştır.

21 Haziran 2021 Pazartesi

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLARI(41.YAZI)"Değerli Ali Aydın hocam!Bu cübbeli şarlatanın söylemediği saçmalık kaldı mı?Bütün bunlarla beraber yüce Rabbimizi şeyhi Mahmud'a benzetmedi mi? Yani yüce Allah hakkında "Ete kemiğe büründüm, Mahmut diye göründüm" demedi mi?Yüce Allah'ı bilmem kaç defa felanın rüyasına genc delikanlı olarak geldiğini amlatmadı mı? Allah'ı tuvalet taşı ile (hâşa) konuşturtmadı mı? Ve daha neler neler, ama hâlen bunun peşine takılıp ucuruma giden milyonlarca mürit, bu cahil adam için, ilim sahibi diyorlar ya, artık sözün bittiği yerdeyiz. Allah bunu zaten rahmet dergahından atmıştır.İşallah yanlışını görüp tevbe eder ve Kur'an'a döner.Ama asıl büyük sorun, peşine takılan insanlar, umarım ölmeden gerceği görürler. Allah bize acısın"(Meral Ince Celik- "Dünyada Hiçbir Dinde Böyle Bir Alçaklık Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Bizim vergilerimizle maaş alan Dinayet İşleri Başkanlığının yetkili ve etkili Prof'ları bu söylenenlere bir ses verin!İnananlara sağdan gelen iblisi onaylıyor musunuz?Yoksa kınıyor musunuz?Artık bir ses verin, haksızlığa, küfre susan dilsiz şeytandır.Yoksa siz ahirete inanmıyor musunuz? Eğer inanıyorsanız, sizin göreviniz Allah'ın emir ve yasaklarını bildirmek, marufu emredip, münkeri nehyetmek değil midir?Siz bunun için ücret de alıyorsunuz.Şunu iyi bilin ki, orda hepimiz sizden davacı olacağız.Haberiniz olsun"(Şükrü Burç- "Dünyada Hiçbir Dinde Böyle Bir Alçaklık Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah, onların yerine öyle bir toplum getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu davranırlar, Allah yolunda tüm gayretlerini sarf ederler ve HİÇBİR KINAYICININ KINAMASINDAN KORKMAZLAR. İşte bu, Allah’ın hak edene verdiği lütfudur. Allah ikramı geniş olandır ve her şeyi bilendir.(Mâide-54)Allah Resûlü'ne atılan iftiralara sapkın inançları gereği yani rivayetlere olan koşulsuz imanları yüzünden ses çıkarmayanlara lânet olsun.Allah Resûlü'nün gerçek değerini bilenler, onu her türlü iftiradan koruyacak olanlar, onun canlı, konuşan, yürüyen Kur'an olduğunu idrak etmiş tevhid esaslı hanif İslâm dinine bağlı müvahhidlerdir.Selamlar değerli hocam"(Faruk Fidan- Dünyada Hiçbir Dinde Böyle Bir Alçaklık Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Cübbeli bu hocam!Sizin dediklerinizi külliyen inkar etti.Bir TV programında(Fatih Altaylı- Murat Bardakçı) pervane gibi döndü. Adamda ilke, kişilik, onur diye bir erdem yok ki.Aynen kalem suresinde anlatılan vasıfların tümü mevcut.Fetö içinde önce övgüler sonra sövgüler.Tek kelimeyle şeytanın yeryüzü temsilcisi"(Ibrahim Dane- Dünyada Hiçbir Dinde Böyle Bir Alçaklık Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Değerli hocam!Balık baştan kokmuş! Maalesef bizleri de o kokuya alıştırmışlar.Çokları da övünür." Anadolunun İslâmlaşmasında tasavvufun rolü büyüktür" diye. 120 küsür ilahıyat fakültesi var Yanılmıyorsam hepsinde tasavvuf dersi var.Bu alandaki Prof'lar ne yapıyorlar, nasıl araştırma yapıyorlar, hâla merakediyorum. Mesela: Tasavvuf kitabından bir cümle, "Veliler öldükten sonra ruhlarının müritlerine etkisi daha fazladır"İlahiyat Prof.larının büyük bir sorumluluğun altında olduklarına inanıyorum. TV, de bir siyasetci "İslâm akıl dinideğil" dedi, kimseden tepki yok......(Sebahattin Ocakdan- Dünyada Hiçbir Dinde Böyle Bir Alçaklık Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Ama şunu da bir not olarak düşmek gerekir.Ülkemizde diyanet kurumunun içinde Kur'an'ı tebliğ edenlere karşı büyük bir baskı var.Şirk ve hurafelerle mucadele etseler işten atılacaklar ki, birçoğu zaten atılıyorlar.Hatta diyanet, kendi bünyesinde özgür düşünen tek bir kişiye bile tahammül etmiyor. Diyanet, çok bağnaz bir anlayışa sahiptir.Din ve hüküm olarak Ehl-i Sünnet ictihadlarından başka hiçbir görüşü onaylamaz.Yani sorunu çok uzakta aramaya gerek yoktur.Aslında esas mesele hak ile batıl savaşıdır. Bu savaşta her ne kadar Türkiye'de fikir özğürlügü biraz daha gelişmiş olsa da, zulüm gene var, baskı ve tehdit gene var.İşimiz zor olmakla beraber, Allah var gam yok.Allah bize yeter"(Uğur Uzun-" Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehli Muvahhidlere Haramdır" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Aslında diyanette çalışmış, yada ayrılmak zorunda bırakılmış Kur'an ve tevhid ehli muvahhid insanlar birleşip seslerini duyurmaları ve bir kamuoyu desteği almaları gerekir. Bu mesele yenilir yutulur ve basit bi mesele değildir.Ülkenin sözde dini kurumu, aslen İslam ve tevhid hatta Kur'an düşmanı ama bundan habersiz bir halk kesimi var.İnanın bunun sayısı hiç azımsanmayacak kadar fazla, bu işin aslını bilseler, büyük bir mücadele başlar"(Uğur Uzun- "Kur'an'sız Din" adlı yazıya yaptığı yorum)

SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZ. İnsanlığın Kur'andan uzaklaştırıldığı, dinin vahiy'den, rivayet ve beşeri ictihadlara evrildiği, akıl ve mantığın cemaat ve tarikatların baskısı altında ezildiği, uydurma dinin esareti altında kalan yığınların tüm dünyada kaotik mecralara sürüklendiği, bilgi kirliliğinin, dezenformasyonun zirve yaptığı, hurafe ve yalanların insanın kurdu olduğu, terminatörler misali din adamlarının açtığı iftira ve küfür bataklığı her geçen gün daha büyüyor. Kur'an'ın, mezheplerin gölgesinde susturulduğu ve unutturulduğu, ırk ve mezheplerle taassuplaşan insanlık, ideolojik fikirler, ilahlaştırılan liderler, nefsani arzu ve istekler, fanatizm, konforizm, akla gelen her türlü izm eliyle şirk maalesef bütün kıtalara hakim olmuştur. Kur'an artık hayatın hiç bir karesine konulmaz oldu. Evet Kur'an, akıl yerine çaput bezlere hapsedildi, ölülere hasredildi, kulak ardı edildi, ihanete uğradı, yalanlandı, yok sayıldı, görmezden gelindi. İnsanlar, çukurlaşan, alçalan, azgınlaşan, hikmet ve mantık tanımayan, akletmeyen, tefekkür ve tedebbür, tefakküh ve tezekkürün hangi anlama geldiğini bilmeyen, vicdan ve onurunu kaybeden, şeytanlarla transa geçip ihlassız kalan, salavat ve zikir çektikçe nirvanaya ulaştığı yalanını, gerçekmiş gibi hava atan, okumayan, araştırmayan, sadece şirk üzerinden seyreden, körleşen, özüne ve fıtratına yabancılaşan, duygusuz, acımasız, sevgisiz, adeletsiz, sorumsuz, ahlaksız, ilimsiz, hiç bir organı doğruluk ve istikamete çalışmayan, paslı mekanik robotlar hurdalığına dönüştürüldüler. Ahirette annenin evladından, evladın annesinden, müşrikler, Allah gibi sevdikleri evliya! ve ilahlarından dehşetle kaçtıkları gün şöyle yalvaracaklar. "...Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de, Senin davetine icâbet edelim ve Resullere tâbi olalım" diyecekleri gün hakkında insanları uyar.(Onlara denilir ki) Daha önce sizin için bir zeval olmadığını yemin etmemiş miydiniz?"(Sizden önce) kendi nefislerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara neler yaptığımız size apaçık belli oldu. Ve size misaller de verdik" İbrahim- 44 45)İlk sorgu Kur'an'dan olacaktır"Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.Artık kimlerin tartıları ağır basarsa işte bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir, ebedi ehennemdediler. Ateş yüzlerini kavurur; orada suratları çirkin ve gülüş bir halde bulunurlar. (Onlara şöyle denir) Size ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi? Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi mağlup etti; çünkü biz bir sapkınlar topluluğu idik. Rabb'imiz bizi buradan çıkar. Eğer bir daha ettiklerimize dönersek. Artık biz zalimleriz.Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık! Zira kullarımdan bir zümre" Rabb'imiz! Biz iman ettik; öyleyse bizi affet, bize merhamet et. Sen merhametlilerin en hayırlısısın, demişlerdi.İşte siz onları alaya aldınız; sonunda onlar ile alay etmeniz size zikrimi (Kur'an'ı) unutturdu"(Müminun-101/110)"Kafirlere gelince onlara da cehennem ateşi vardır. Öldürmezler ki ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfür de ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız. Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, önce yaptığımızın yerine salih amel yapalım! diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? Şimdi tadın azabı zalimlerin yardımcısı yoktur"(Fatır-36,37)Peki her şeye rağmen kafirler dünyaya geri gönderilseler bir şey değişecek mi?"Onların ateşin karşısında durdurulup" Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamazsak ve iman edenlerden olsak! " dediklerini bir görsen!.. Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü. Eğer geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar"(En'am-27,28)Artık herkes susacak, nankörlük yaptıkları yüce Allah, susturdukları kitap, iftira ettikleri Resul ve organları konuşacak.O hesap günü mahkeme kurulduğunda, ellerin ve ayakların, gözlerin ve kulakların, dillerin ve derilerin yaptıklarının en büyük şahitleri olacaktır.Yüce Allah'a karşı eşit tuttukları evliya ve ilahları da onları değil, kendilerini bile savunamayacaklardır.Yani anlayacağınız Allah'ın huzuruna çıkmaktan ve hesap vermekten kaçış yok.

20 Haziran 2021 Pazar

DOĞUMUNDAN GÜNÜMÜZE KADAR EVLİYA VE İLÂHLAR İNANCI:"İnsanların çoğunun Allah'a imanları şirkle beraberdir"(Yusuf- 106)"Allah'ı bırakıp (Allah'ın yanında, ötesinde) ahbarlarını ve ruhbanlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek bir ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır"(Tevbe-31)(Ey Nebi! )"Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nunla beraber bir takım dostlar (Evliya) edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez"(Züme- 3)"Allah ile beraber (ondan başka) dost edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin"(Şura-6)"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Halbuki dost yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir, her şeye kâdirdir.Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. Sadece O'na dayandım ve O'na yönelirim"(Şura-9, 10)Kur'an'a baktığımızda insanlık tarihindeki bütün kavim ve milletlerin ortak özellikleri ilâhlara ve evliyaya kulluk etmeleridir.Ancak evliya ve ilahlara kulluğu iyice anlayabilmek için "hulul" inancının bilinmesi gerekir. "Hulul" inancı bilinmeden evliya ve ilâhlara kulluğun ne demek olduğunu anlamak zordur. HULUL NE DEMEKTİR?Hulul, ilâhi zâtın (Allah'ın) veya sıfatlarının yaratıklardan birine intikal edip onunla birleşmesi anlamına gelmektedir. Sözlükte bir şeyi çözmek, bir yere intikal etmek, konup yerleşmek anlamlarında mastar olan "hulul"kelimesi isim şeklinde de kullanılmaktadır. Terim olarak "gül suyunun güle sirayet etmesi, iki cismin birleşmesi,varlıkla onun mahalli veya arazla cevheri arasındaki münasebet, bir şeyin mevcudiyetiyle aynı olması, onda birleşmesi, ona geçmesi gibi değişik biçimlerde tanımlanmıştır.Son vahyin tarihinde itikadi tartışmalara konu teşkil eden hulul inancı,"Allah'ın insan veya başka bir maddi varlık görünümünde ortaya çıkması" diye tanımlanabilir.Tarikatlarda şeyhe verilen önem "hulul" inancından ileri gelmektedir.Yani bu müşriklerin inancına göre "şeyh, Allah'ın hulul ettiği (geçip konduğu) kişidir. Yunus Emre'nin, "Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm"Cübbeli Ahmed'in, "Ete kemiğe büründüm Mahmut diye göründüm" bataklığı, hulul inancı ile ilgili bir durumdur.Muhyiddin-i Arabi, Celaleddin-i Rumi, Şemsi Tebrizi, Hâlidi Bağdadi ve Beyazit'i Bestami gibi tasavvufçuların hepsi bu inanca sahipti. Hulul inancı ve kavramı Kur'an'ı Mübin'de "şirk" anlamında yer almaktadır."Hulul" kelimesi, İbrahim süresi 28.âyette şu şekil de geçiyor."Allah'ın nimetlerine (İslaml-İhlas- Tevhid- Vahiy) nankörlük ile karşılık veren ve sonunda kavimlerini helak yurduna konduranları (sürükleyenleri) görmedin mi?"Âyette bulunan Arapça cümle şöyledir."beddelu ni'metallâhi küfran ve ehellû kavmehum déralbeveri""...Allah'ın nimetlerini küfürle değiştirdiler ve kavimlerini helak yurduna kondurdular"Genellikle Kur'an'da anlatılan şirk'ten kasıt "hulul" inancıdır.Hulul, ilâhların ve evliyanın, şeytanların ve tağutların karanlık şirk dinidir.Kadim ilahları ve evliyayı günümüzün şeyh ve gavsları temsil ediyor.Bugünkü türbeler de eskilerin putlarını temsil ediyor. Geleneksel dinlerden tek ilâhlı tevhid dininin dejenere edilmesiyle geniş bir inanç kuşağında ortaya çıkan hulul inancı, ilâhi kudretin belli bir amaç doğrultusunda çoğunlukla insan suretinde tamamen veya kısmen yeryüzünde görünmesini (bedenlenmeyi) ifade etmektedir. Bu tanımıyla hulul basit bir şekil değiştirmenin ötesinde ilâhi iradenin bilinçli olarak kendini göstermek üzere (şeyh, veli, kutup, gavs, insanı kamil) bir varlığın bedenini seçmesiyle ilgilidir.Kadim Mısır, Mekke, İran, Yunan, Asur, Hitit, Luvi ve Sümerlere kadar bütün kavim ve topluluklar çok ilâhlı inanca yani evliya ve ilâhlara ibadet ediyorlardı. Bu batıl inanca hulul, batinilik, çok ilâhlı din ve genel anlamı ile şirk diyoruz. Zaten bu gerçeği iki bin âyete yakın insanların inanç tarihini gözler önüne seren Kur'an'dan öğreniyoruz. Nuh (aleyhisselam)ın kavmi İLÂHLARA kulluk ediyorlardı.Konu ile ilgili âyetler. "Ve dediler ki:Sakın "İLÂHLARINIZI" bırakmayın hele Ved'den, Suva'dan, Yeğüs'ten, Ye'uk'ten ve Nesr'den asla vazgeçmeyin. Böylece onlar gerçekten birçoklarını sapdırdılar. Rabb'im! sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır" (Nuh-23, 24)İbrahim (aleyhisselam)ın kavmi de ilahlara tapıyorlardı"İbrahim (a.s)ilahlarının putlarını parçaladığı zaman şu şekilde tepki gösterdiler"Bunu İLÂHLARIMIZA kim yaptı?Muhakkak o, zalimlerden biridir, deliler. Bir kısmı:"İLÂHLARIMIZI diline dolayan bir genç duyduk, kendisine İbrahim denilirmi,ş dediler. O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin.Belki şahitlik ederler. Bunu İLAHLARIMIZA sen mi yaptın Ey İbrahim?dediler. Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Haydi Onlara sorun, Eğer konuşuyorlarsa! dedi"(Enbiya- 59,60,61,62,63)Hud( a.s)ın gönderildiği Âd kavmi de ilahlara tapıyordu.Hud (a.s) onları tevhid dini olan İslam'a davet ettiği zaman şöyle karşılık verdiler. "Dediler ki:Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Bizde senin sözünle İLAHLARIMIZI bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz"(Hud- 53)Allah Resulü'nün gönderildiği Mekke halkı da İLAHLARA ve evliyaya kulluk ediyorlardı.Mekke müşrikleri hiçbir zaman ibadetlere karşı gelmediler.Karşı geldikleri ve şiddetle tepki gösterdikleri tek şey İLAHLARININ ve EVLİYANIN reddedilmesi ve kabul edilmemesi idi.Mekke müşrikleri tek Allah inancına hayret ediyorlardı.İLAHLARININ ve EVLİYANIN kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarına inanıyorlardı. (Zümer-3)"Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İLAHLARI tek ilah mı yaptı?Doğrusu bu çok acayip bir şeydir! dediler. Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, ilahlarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur"( Sad- 4, 5, 6)"Şayet ilahlarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten (Muhammed) neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler"(Furkan-42)Kısaca bütün Allah elçilerinin kavimleri istisnasız İLAHLARA ve EVLİYAYA kulluk ediyorlardı. "Onlara bir zulmetmedik, fakat, onlar kendilerine zulmettiler.Rabbimin azap emri geldiğinde, Allah ile beraber taptıkları İLAHLARI, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadı"(Hud- 101) "Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka İLAHLAR edindiler.Halbuki İLAHLARIN onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır kıta bekleyen askerlerdir"(Yasin- 74, 75)Son vahyin tarihinde ilahlara ve evliyaya tapan bazı fırka ve cemaatler şunlardır. Sebeiyye, Talimiyye, İbahiyye, Mazdek, Babek, Karamita, Nusayriyye, Şabaniyye, Muhammira, Hürramiyye, Beyyaniyye, Harbiyye, Mansuriyye, Muğiriyye, Cenahiyye, Hattabiyye, Gurabiyye, Habitiyye, Himariyye, Mukannaiyye, Ruzamiyye, Yezidiye, Hallaciyye. Allah Resulü'nden sonra Emevi ve Abbasiler ile başlayan süreçte Kur'an'dan kopma ve vahyi terk etme ile ortaya çıkan parçalanma ve dağılma ile beraber meydana gelen Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri kadar evliya ve ilâhlara sahip hiçbir kavim ve ümmet gelmemiştir. İşte Ehli Sünnet ve Şia'nın, Cemaat ve tarikatların şefaatçi edindikleri Evliyadan bazıları: Veysel Karani, Alkame bin Kays, Mesruk bin Ecda, Ahmet bin Hanbel, Malik Bin Enes, Muhammed bin İdris, Numan bin Sabit, İmam-ı Muhammed, Ebu Yusuf, İmam-ı Nevevi,Kadı Şureyh bin el-Hâris, Muhammed ibnul Hanefiye, Ka'b el Ahbar, Hasan'ı Basri, Selim bin Abdullah, Haccac bin Yusuf, Yezid bin Muaviye, Said Bin Müseyyeb, İbni İshak,Urve bin Zübeyr, İmam Zühri, Abdulkadir Geylani, imam-ı Maturidi, Ebu Hasan Eş'ari, İmam'ul Harameyn el Cüveyni, İmam-ı Gazali, İmam Züfer, Cüneyt Bağdadi, Nesai, Beydavi, Seyyid Ahmet Rufai, Nesai, Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Ali Cürcani, İmam-ı Begavi, Beyhaki, İbni İshak, Şirazî,Fahrettin Razi, Maverdi, Tahavi, Taberi, Müzeni, Şa'rani, Zeylai, Suyuti,İmam-ı Rabbani, Şa'bi, Ebu Nuaym, Kurtubi, Ebubekir Şibli, İbrahim Desuki, İbni Sarrac, İmam Mücahit, İbni Abdilberr, İbni Merzuk, Ebu Muhammed Ceriri Taberi, Ebul leys Semerkandi, Seyyid Şerif, İmam-ı Serahsi, İbni Esir, Hammad İbni Seleme, Kuduri, Ebu Nuaym,Cürcani, Seyit Ahmet Tahtavi, Seyyid Şemsettin Hanefi, İbrahim Halebi, Aziz Mahmut Hüdai, İbni Abidin, Ahmet Zerruk, Ebu Hasan Şazeli, Ebu Talib'i Mekki, İbni Battal, Karafi, Zerkani, Züvayi İsa, Alleme Ahmet Savi Maliki, Neblusi, Kastalani, Ahmet Yesevi, Hallacı Mansur, Zehebi, Zerkani, el Leknevi, es-Sülemi, Ebu Ya'la, Darimi, Yusuf El karmi, Abdülhamid eş- Şirvani, Şemsettin ez Zerkeşi, Abdullah'ı Ensari, Abdurrahman Cevzi, Muhammed Ali Bin İbrahim, Osman Bin Merzuk, Zeyneddin Ali Bin Ahmed Ermevi, Hafız Ebu Davud Süleyman İbni Eşas Sicistani, Abdurrahman İbni Recep,Kadı İyaz, Molla Gürani, İmam-ı Mücahit, Molla Fenari, İsmail Hakkı Bursevi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Celaleddin Rumi,Şemsi Tebrizi, Hâlidi Bağdadi, Ahmet Haznevi, İbni Kuteybe, Said Nursi, Esad Coşan, Şatibi, Ahmet Bedevi,Muhammet Bahattin Nakşibendi, Hacı Bayram, Mahmut Ustaosmanoğlu, Abdulbaki Erol, Ali Haydar, Süleyman Hilmi Tunahan, Abdülhakim Arvasi, Zahid Kotku ve daha nice sahte Evliya ve uydurma rabler.Fakat bu evliya'nın çokluğu Müslüman olduklarını iddia edenlere kaos, anarşi, zulüm, katliam, kargaşa, terör, cehalet, akılsızlık ve fakirliğin pençesinden kurtarmaya güçlüleri yetmemektedir. Şimdi bakın Rahmân ve Rahim olan Allah bu sahte ilâhlar ve uydurma rabler ile alakalı ne buyuruyor."Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. Onunla beraber başka dostların( EVLİYA) peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz"( Araf-3) İlahlara ve evliyaya karşı uyarılmayan hiçbir Allah elçisi yoktur.(Ey Nebi! ) De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?(Ey Nebi!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan işlerin mutlaka boşa gider ve husranda kalanlardan olursun" (Zümer- 64, 65)( Ey Nebi !) İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka İLAH edinme, sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın! (İsra- 39)Yusuf (a.s) sahte ilahlara ve rab'lere karşı zindan arkadaşlarını şöyle uyarıyordu. "Ey zindan arkadaşlarım!Çeşitli rab'ler mi iyi, yoksa gücüne karşı koyulamaz olan bir tek Allah mı?Allah ile beraber taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka birşey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. İşte dosdoğru Din budur! Fakat insanların çoğu bilmezler.(Yusuf- 39 - 40)Evliyayı şefaatci olarak kabul eden bazı cemaat ve fırkalar şöyle özetlenebilir;Süleymancılar, Menzil tarikatı, Nakşibendi tarikatı, İsmail Ağa tarikatı, Aziz Mahmut Hüdai tekkesi, Yahyalı, Alvarlı Efe, İskender paşa, Kırkıncı hoca cemaati, Işıkcılar, Crrrahi, Selam, Tebliğ, Hayrat Cemaatları, Haydar Baş Cemaati, Kıbrısi tarikatı, Yavuz Selim cemaatı, Yani Asyacılar, Hakikatcılar, Erenköy cemaati, Nurcular, F. Gülen cemaati, İhlascılar Enver ören grubu, Hazneviler Muhammed Muta Haznevi, Uşşakiler Fatih Nurullah, Cerrahiler Ahmet Misbah Erenkul, Kadiri Muhammediye önderleri Muhammed Ustaoglu, Galibiler Hacı Galip Hasan kuşçuoglu, Halveti tarikatı şabaniye kolu, Hizbuttahrir.Bütün bu cemaat ve tarikatlar hep aynı kaynaktan beslenirler. Tıpkı Işid, El kaide, En Nusra, Boko Haram gibi.Şiddet, şiddet, terör, ihtilaf, taklit, tekfir ve kaos kaynaklarında varolduğu için, merhametsizlik ruhlarına işlemiştir.Aslinda bunların içinde rablere, ilahlara ve evliyaya kulluk etmeyenler mevcuttur. Fakat onlarda hadisleri ve Kur'an'a şirk koştukları için bu listeye girmeyi haketmişlerdir. Çünkü Allah'tan indirilen vahye karşı kaynak edinmek, Kur'an'da açık olarak şirk kabul edilmiştir. Dinde hüküm koyanlar yani farz, vacip, helal ve haram kılanlar kendilerini Allahın yerine koymuş olurlar.(Ey Nebi!) Allahın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et! Asla müşriklerden olma! Allah ile beraber başka bir ilaha tapıp yalvarma! Ondan başka İlah yoktur. Onun zatından başka herşey yok olacaktır. Hüküm sadece O'nundur, ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz!(Kasas- 87,88)

18 Haziran 2021 Cuma

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(40.YAZI)"Kur'an'ın anlamını yaşadığımız hayatta (benzetmem yerindeyse) gözümüzün içine sokan o kadar çok bilimsel gelişmeler var ki, bunları algılamamak için ayak direyenleri anlamak mümkün değildir. Kur'an'da yüce Allah, cehennemi kimlerle dolduracağını buyurduğu âyetleri okuduğum zaman kendi kendime :"Yüce Allah kullarını sever, onun merhameti de sonsuzdur peki neden ins ve cinle cehennemi dolduracak?" diye düşünürdüm. Böyle düşünmemin nedeni ise, "müslümanım" diyenlerin Kur'an'ın hükümlerini gerçekten kabul ettiklerine inanmamdı. Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz neden cehennemi "onlarla" dolduracağını bildiriyordu?Tabii bu ve benzeri sorularımın nedeni, toplumların inançlarının nasıl olduğunu bilmememden kaynaklanıyordu. Yani Kur'an'da bulunan din ve imandan haberim yoktu.Görevim gereği iki yıl Amerika'da kaldım, kısa bir süre İngiltere'de kaldım. Bazı gözlemlerim oldu.Özetleyecek olursam, Kur'an'ı hakkıyla okuyup, anlayıp yaşantısına uygulamayanın durumu tehlikelidir diye değerlendiriyorum. İngiltere'de Kurban bayramı namazı için kraliyet sarayı yakınında arapların yoğunlukta olduğu bir camiye gitmiştim. O kadar çok insan vardı ki, mecburen namaz dışarda bekleyenler için tekrar edildi.Yani her bir grup için yeniden namaz kılındı. Dışarıda bekleyen ingiliz bayanlar vardı.Üst- başları tertemiz, elleri beyaz eldivenli, başları eşarpla kapalı (türbanlı değillerdi) tertemiz hatunlardı. Evvelki gün ilahiyat mezunu bir hanımın İstanbul'da bir camiye girişinin, sen "havvasın" denilerek (ne demekse) engellendiğini medyadan duymuştum. İngiliz bayanlar orada camiye gidip ayrı bir bölümde ibadetlerini yaparken bizde yobazlık tavan yapmış durumda. Halbuki Kur'an'da namaz ibadetininin yapılmasına mani olanlar da uyarılıyordu.(Alak-9,10)ABD'de (Sacramento) cami yine arapların yönetimindeydi.Cowboy şapkalı amerikalılarda camiye geliyorlardı.Her cuma onlarla birlikteydik, tabii cami dışındaki hayatları beni ilgilendirmez.Neyse, esas konumuz Mekke'deki sapkınlardı, hayret ettim.Allah ıslah etsin. Hocam verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.Sağolun, varolun"-----------------------------------------------------"Mustafa Tulu! Öyle bir şey diyen yok. Konu ibadetlerin şekline, ayrıntısına, teferruatına takılıp, dinin esasının sadece bu şekilsel ibadetlerle sınırlı olduğunu zannederek, ibadetleri yaparken istenen huşu içinde değil de, içi boş, sadece ezberden, şuursuzca tekrarlanan hareketler olarak yapmak. Eğer ibadetler, dinin temel esasları olan şirkten uzak tutmuyor, tevhide bağlamıyor, Kur'an'ı anlayarak okumaya yönlendirmiyor ve onu hayatınıza hakim kılmıyor, infak etmeye teşvik etmiyor, ahireti unutturmuyor, yardımlaşma, iyilik, takva, infak, adalet, haklının yanında olmayı sağlamıyorsa anlamsız ve karşılığı olmayan ritüelden öteye gidemez. Maalesef gelenekçi din adamlarının eliyle yüzyıllardır İslam'ın neredeyse tek önemli konusunun namaz kılmak olduğuna inandırılıp, namazın şekli, öncesi, sonrası, hareketlerin nasıl yapılacağı, rekat sayısı, ellerin bağlanışı, ayakların duruşu, okunacak dualar, abdestin farzları, taharet v.b. konuların ayrıntısına boğarak adeta müslümanlara uyuşturucu verip uyutanlar, dinin yukarıda saydığım temel değerlerinden ve en önemlisi Kur'an'da anlatılan İslamdan uzak tutmuşlardır. Yani bu gelenekçi/mezhepçi din anlayışı namaz ibadetini müslümanların başına bela ederek ''her ayrıntısıyla yapılmazsa dindar olamazsın'' yalanıyla, saydığım tevhid esaslı hanif İslam'ın gerçek esaslarından, takva ve ihlas'a giden temel değerlerinden koparmışlardır.Böylece içeriğini idrak etmeden, huşu içinde kılınmadan, sadece içi boş hareketlerin tekrarı şeklinde yapılan ama bütün dikkatin, yapılan şekilsel ayrıntılara odaklandırıldığı, adeta obsessif/takıntılı denecek boyutta ayrıntıya boğulan bir namaz ibadetinden kimseye bir fayda olmayacaktır. Yoksa sadece Allah'a özgülenerek, amacın Allah'ı hatırlamak olduğu, Kur'an ın anlamı ile buluşmaya vesile olan ve huşu içinde kılınan bir namazdan kim insanları alıkoymak isteyebilir ki?(Faruk Fidan- "Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehli Muvahhidlere Haramdır, adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------Mustafa Tulu kardeşim!Neyi sorguluyoruz? Namaz tabiki var ama bugün kılınan namaz Kur'an'da bulunan değildir.Sen şu anki kılınan şekliyle “huşu” ile kılınan bir namaz olduğunu söyleyebilir misin? Yüce Allah, Kur'an'da verdiklerini ve yaptıklarını ve bizim de aklımızı kullanmamızı yüzlerce âyette anlatıyor.Bizim ahlaki kurallarla insan gibi yaşamamızı istiyor ve bunlara karşılk bazı görevler vermiştir. Bu görevler onu verene teşekkür mahiyetindedir.Ama önce onları, ahlaklı bir insan olacaksın ondan sonra salat-ı ikame edeceksin ve orucu tutacaksın. Köyün zalimi de, ağası da, salat-ı yapıyor ve oruç tutuyordu.Ama insanlara zulüm ediyor, caminin arazisini de, hocanın parasını da yemeğini de veriyordu.Ve köyde kim kiminle evleneceğine karar veriyor ve bazılarını köyden zorla çıkararak yerlerini de ucuza alıyordu.Ama kardeşim! bu adam namaz kılıyordu! Benim demeye çalıştığım, tüm islam alemine baktığın zaman bu ahlakı görürsün.Allah’ın düzeni insanları aç, sefil ve mutsuz yapar mı? Sevgiler"(Hüseyin Bostan "Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehl-i muvahhidlere Haramdır" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Mustafa Tulu!Şu kadarını söyleyeyim.Tüm farz namazları iki rekattır.Bunun isbatı cuma günü kılınan vakit namazıdır.Benden tavsiye Nebi (a.s) zamanında kılınan namaza bir baksan, Emevilerin cuma günü kılınan namazı aslından kopardıklarını görürsün.Hutbeleri Ali ailesine beddua aracı haline getiren zihniyet de işte bu zihniyettir.Bugün dahi yaşanan din bir emevi dinidir.Bu yüzden tüm ibadetlerin yeniden gözden geçirilmesi ve aslına uygun hale getirilmesi gerekiyor. (Gurbuz Akozek-" Namazı Milletin Başına Bela Ettiler Sözünün Anlamı" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Ali Aydın Hocam!Bu yazınızı okuyunca yaklaşık 30 yıl önce bir Tv programında Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk sizin yazınızda belirttiğiniz konulara yakın bir konuda söyleşi yaparken sunucunun sorusu üzerine şu cevabı vermisti: " Bu gördüklerimiz, duyduklarımız henüz daha küpten sızanlar demişti. Aradan geçen bunca zaman sonra belliki küp kırılmaya başladı. Hocam Allah'tan diliyorum ki sizler gibi değerli din bilginleri hep var olsun. Yüreğine diline sağlık Hocam selametle kalın"(Hayri Sipahi- "Dünyada Hiçbir Dinde Böyle Bir Alçaklık Yoktur" adlı yazıya yaptığı yorum)

FRANSIZLARIN İSTEKLERİ GERÇEKÇİ DEĞİLDİR300 Fransız yazar ve siyasetçinin şiddet ve Yahudi düşmanlığıyaydığı iddiası ile Kur'an'ı Mübin'den bazı âyetlerin Kur'an'dan çıkarılması talebine karşı birçok kınamalar yapılmaktadır.Gayri müslimlerin, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, kendi içinde bulunan çözümünü yani hikmete bağlı olarak indirildiğini ve bir sisteminin olduğunu nereden bilsinler? Aslında Kur'an'ın hiçbir şiddet içermediğini, saf hidayet ve insanlar için bir rahmet olduğunu Kur'an'ı araştıran insaf ve vicdan sahibi herkes görecektir.Böyle absürt bir şey istemekle yani Kur'an'dan âyetler çıkarmanın mümkün olmadığını Fransızlar da biliyorlar.Sadece psikolojik bir savaş başlatmak için böyle ahmakça bir şey ortaya atmışlardır.Fakat biz müslüman olduğunu iddia edenler, Kur'an'ın güzel ahlakını ve ilmini ortaya koyacak bir örneklik gösterebildik mi?Bu konuda esas mesele şudur.Kur'an, Allah tarafından indirildiği, din Allah tarafından tamamlandığı,yüzlerce âyette din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak olamayacağı, Allah Resulü Muhammed (a.s) ın görevinin yalnız indirilen vahyi tebliğ etmek olduğu ve yalnız vahye tâbi olduğu, Allah'ın hükmünde hiç kimseyi ortak yapmayacağı,Kur'an'ın, insanların din, ahlak, ve hidayetleri için yeterli olduğu, Kur'an'ın,Allah tarafından hem tefsir, hem tafsil, hem tasrif, hem de tebyin edilip detaylandırıldığı, hiçbir kaynağı referans olarak göstermediği halde, sizin ve atalarınız ve din adamlarınız Kur'an'ın tamamını reddedip Emevi ve Abbasilerin uydurma rivayetlerini dinde ortak kaynak kabul edip üzerilerine bir din inşa etmelerine niye hiç bir ses çıkarmıyorsunuz?Bu her şeyden daha önemli bir konudur ve esas mesele budur. Fransız siyasetçi ve yazarlarının bizden istedikleri şey Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin Kur'an'a yaptıkları hakaret ve ihanetlerin yanında çok basit kalır. Şia ve Ehli Sünnet muhaddis ve âlimlerinin Allah'ın kitabına yaptıkları kötülüklerin yanında Fransızların istekleri şey, çok hafif bir istek olarak görülebilir. Şia ve Ehli Sünnet müçtehid ve âlimlerinin Kur'an'a yaptıkları hakaretler gayri müslimlere bir şey deme hakkımızı yok etmiştir.Yoksa Kur'an'ın inmiş olduğu coğrafya ve indiği toplum yapısı yüzünden Kur'an'da şiddet içeren âyetlerin var olması kaçınılmaz bir olaydır.Bu âyetlerin kandırılmış ve vahyin yolundan engellenmiş saf ve ümmi halkla hiçbir alakası yoktur.Kur'an'ın saldırısı gerçeği gizleyen, din satan, Allah ile aldatan aşağılık ilim adamları ve kibirli bürokrasinin elit tabakasıdır. On üç sene Allah Resulü'ne ve vahye karşı yalan ve iftira üreten Mekkeli müşriklerine Kur'an ne desin?Kur'an sanal ve hayali bir hayata değil, gerçek ve dinamik bir hayata indirilmiştir.Şirkle İslam arasında gece gündüz hiç durmayan bir kavga, tartışma ve mucadele alanı vardır.Sürekli zulüm üreten evliya ve ilâhlara hakaret olarak telakki edilen âyetleri müşriklerin yüzüne okumak onlara çok ağır geliyordu.Dünyaya tapan, dini rant ederek ümmi halkın malını yiyen Yahudi din adamlarının âleyhine inen yüzlerce âyeti, gerçek hayatta onlara karşı okumak ve onlarla mücadele etmek kolay bir iş değildi.İncil'de de Yahudi ilim adamlarına dini rant ettiklerinden dolayı kötüleyen birçok âyet vardır.Özellikle İsa (a.s)ın dünyaya tapan Ferisiler için kullandığı ifadeler çok ağırdır. Aslında Kur'an'ı Mübin'in, "Yahudi, Ehli kitab ve Nasara" kelimelerini kullanması, ümmi halkla alakalı bir şey değildir.Kur'an'ın bu kavramları sık sık kullanması ilim adamlarına yönelik bir kınamadır.Allah yolundan engellenmiş, aldatılmış, hak ve hidayet yerine şirk ve batıla yönlendirilmiş ümmi halk ne yapsın.Dolayısıyla ümmi olan bireylerin yani Müslüman, Yahudi, Hristiyan ve Alevilerin sorumluluk açısından aralarında bir fark yoktur.Güzel ahlak sahibi, yardımsever, merhametli, insanlar arasında ayırım yapmadan artı bir değer üreten kim olursa olsun üstündür, saygı ve hürmete layıktır.İnsanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen ve Allah'ın dosdoğru yolunu yamuk gösteren din adamları kitap yüklü eşeklerdir. (Cuma-5)

17 Haziran 2021 Perşembe

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(39.YAZI)"Değerli hocam elinize sağlık. İslam şekilsellik, ritüeller dini değil, salih amel dinidir.İbadetlerin esas amacı insanları hayırlı ve salih ameller yapmaya yönlendirmeleridir. Yoksa amaçsız ritüeller olmaktan öteye geçemezler.En önemli ibadet Kur'an'ı kendi dilinden anlayarak okumaktır.''Kitap'tan sana vahyedileni oku...'' (Ankebût-45)bunu vurgular.Kur'an'ı bağlam ve bütünlüğü içinde anlayarak okuduğunuzda, işte dinimizin ritüele dayalı, şekillere indirgenemeyecek bir ibadet-amel bütünlüğü içinde Allah'a kulluk anlayışına sahip olmamızı istediğini görebiliriz.O yüzden Kur'an ibadetlerin tüm ayrıntılarını vermez.Ana hatlarıyla ne olduğu anlatılır, ana amacın ibadetin ruhu olduğuna vurgu yapar.İslam, ibadetleri sadece namaz, oruç, hac v.b. ile sınırlamaz.Hayatın tamamını ibadet olarak yaşamamızı emreder.Kur'an hayat kitabıdır.Hayata dair hertürlü iyilik ve sâlih amel yani yardımlaşmak, dürüstlük, sözünde durmak, adaletli olmak, yapmayacağı şeyleri söylememek, kalp kırmamak, alay etmemek, kötü söz söylememek, haram yememek, ölçüde tartıda doğru olmak, hak yememek, liyâkata göre görevlendirmek v.b. fiileri hayatımızda uygulayamıyorsak, ibadet ritüllerini ayrıntılı yapmamızın bir anlamı olamaz.Her tartışmada "bana namazın kılınışını Kur'an'dan anlat ta görelim" diyen zihniyet. İşte sizler sanki bir görevi yerine getiriyormuşcasına namaz kılar, eller nasıl bağlanır, iki ayak arası mesafe kaç cm olmalıdır, otururken sağ ayağın konumu nasıldır v.b şekilsellik takıntısı içinde ibadet ederseniz, dini Kur'an'daki dinden değil de, uydurma hadislerden öğrenip yaşadığınız ortaya çıkar.Namazın şekli, rek'at sayısı, kolların ve ayakların durumu kadar, Kur'an'da anlatılan ve dinimizin en önemli konusu ve yüce Allah'ın asla affetmeyeceği ŞİRK konusunu biraz anlayıp öğrenseydiniz, dinin tek kaynağı Kur'an için "yetersiz, anlaşılmaz, eksiktir, o yüzden (uydurma, hurafe, safsata, baştansona bid'at olan) hadislerin açıklamasına muhtaçtır, hadisler olmadan din yaşanmaz, namaz bile kılamayız" demezdiniz."Taharetin nasıl alınacağı, abdest almadan önce 40 adım atmanın gerektiği, gusletmek (basitçe yıkanıp duş almak) için bir sürü şart gerektiği" gibi safsataları dinin en önemli hadiseleri gibi görüp "obsessif kompülsif kişilik bozukluğu" örnekleri sunacağınıza, "iyilik nasıl yapılır, nasıl yardımlaşılır, infak etmenin Kur'an daki önemi, şeytani dürtüyle mal biriktirmenin Allah tarafından nasıl kınandığını, ihtiyaçtan fazlasını infak etmenin'' gerçek manasını Kur'an'dan okuyarak öğrenirdiniz.Uydurma hadis ve ictihadlarda ''vermemek üzerine kurgulanmış'' zekat oranları ile sadece kendinizi kandırabilirsiniz. "Şunu yaparsam abdestim gider, şöyle durursam namazım kabul olmaz, bunu yapmazsam orucum bozulur" vb. takıntılı/obsessif ibadet etme üzerine kurulu bir din anlayışı, Allah'ın bizden beklediği ibadetin salih amel dediğimiz hayata dair uygulamalara dönüşmemesi sonucuna bizi götürür.Bunun da Allah indinde hiç bir kıymeti olamaz.Asıl olan, ibadetin şekilciliği değil, ihlas( dini Allah'a özel kılma) takva ve samimiyetle uygulanmasıdır. Amaç, salih amellere dönüşmeyi sağlayacak ibadetlerin kalitesi olmalıdır.Allah'a yönelmede birer araç olan ibadetleri nasıl ve ne şekilde yapacağımız Kur'an'da bizlere yeterli açıklamayla verilmiştir."Müslümanı yanlıştan alıkoymayan, haramdan ve günahtan uzak tutmayan, iyiliğe ve doğruya yönlendirmeyen, kısacası salih amellere dönüşmeyen her türlü ibadet boşa yapılmış eylemden öteye geçemez.Selam ve saygılar sunarım"(Faruk Fidan- Namazı Milletin Başına Bela Ettiler Sözünün Anlamı" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------"Kuran'ı anlamak zor değil.İmam hatip, ilahiyat okumadım ve arapçanında â'sını bile bilmem ama Allahıma şükür, Kuran'ı anlayan bir müslümanım.Çünkü ben Kur'an'ı,daima anlamak niyetiyle okurum, anlamak içinde zeki olmaya gerek yok, ben Kur'an'ı anlamıyorum diyenin asla mazereti olamaz.Sözü şuraya getirmek istiyorum: Önemli olan, bir an önce ön yargı ve ezberleri bir keenara bırakıp, anlayarak ve tefekkür ederek iyi niyetle Kur'an okumaktır.Ali hocam! Sizin dediğiniz bu prof.larda, müctehidlerde, iyi niyet ve tefekkür yoktur.(Fazıl Uğur-"Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehl-i Muvahhidlere Haramdır" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------!"Ali Aydın abi!Selamlar, kalemine yüreğine sağlık! Mekke halkını bilmem ama biz kur'an ehli muvahhidler, kendi ülkemizde bulunan müşrik kafa yapısı ile büyük mücadele vermezsek gidişat hiç iyi değil abi!Daha yeni bir bayanı camiye geldiği için azarlayan müşrik.Allah ve Resulü adına Buhari ve Tirmizi'den refarans veriyor oradan da bir kişi çıkıp o bayan kardeşi savunmuyor.O müşriğin ağzının payını vermiyor.Allah'a yemin olsun, aklıma Afganistan'da mollalar tarafından iftira atılıp katledilen şehid kız aklıma geldi.Kız Kur'an'dan bi kaç âyetle cevap verse, o kafa yapısında linç edecek potansiyel bir cehalet var.Ellerine bir fırsat geçse hiç çekinmezler" (Uğur Uzun- "Mekke'de Yaşamak Kur'an Ehli Muvahhidlere Haramdır" adlı yazıya yaptığı yorum)

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR(9-YAZI) Kur'an'ı Mübin, Allah tarafından indirilmiştir.Bütün elçilerin dini olan tevhid akidesiAllah tarafından tamamlanmıştır. "Bugün size dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum"( Maide-3)"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir"( Enam-115) Yüce Allah, din ve hüküm olarak başkasının tamamlayabileceği veya bir şey ekleyeceği bir boşluk bırakmamıştır.Muvahhidlerin yaptığı şey ise, Kur'an'ın sistemi, bağlam ve bütünlüğü, Kur'an hikmeti üzerinde çalışarak bu zikrin üzerinde tezekkür ve tefekkür etmelerinden başka bir şey değildir.Yani Rabbimiz olan Allah ve Elçisi olan Kur'an'dan başka övülecek ve yüceltilecek hiç kimse yoktur.Bizim bu derece kolay ve apaçık bir şekilde detaylandırılmış olan Kur'an üzerinde konuşmamızın sebebine gelince.1-) Rivayetler ve içtihatlarla Kur'an'ın manasının bozulması, tevhid akidesinin dejenere edilmesi, Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin insanları Allah'ın dosdoğru yolunda saptırmaları.2-) Kur'an'ın çok yönlü bir hikmetinin bulunması, konularının dağınık olması, vahyin sistemli oluşu. 3-) Zor olan konuların Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, Kur'an ehli muvahhidlere götürülmesinin Allah tarafından emredilmesinden kaynaklanmaktadır. Mesela:"Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğiniz kişilerden başkasını elçi olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir (vahiy) elinden sorunuz"( Enbiya-7)"Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar, halbuki onu, Resül'e (Kur'an'a) ve aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi,onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz"( Nisa-83)"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resul'e itaat edin ve sizden olan ülül emre de.Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz- Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resul'e ( Kur'an'a) götürün (onların Kur'an'dan anladlarına göre çözün) bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir"( Nisa- 59) Yüce Allah Kur'an'ı indirirken beraberinde hikmetini ve ilmini de indirmiştir. "Andolsun onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim (sistem) üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"( Araf-52)"...Allah'ın âyetlerini eğlenceyi almayın, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek üzere indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun..."(Bakara- 231) AKADAŞLAR ! Kur'an hiçbir kaynağa ihtiyaç bırakmaz. Ancak vahiy ehli muvahhidler Kur'an'ın hikmeti, bağlam ve bütünlüğü üzerinde eşit bir anlayışa sahip olmayabilirler. Kur'an'ın hikmeti üzerinde birbirlerinden yaralanmalarının hiçbir sakıncası yoktur.Yalnız bütün övgülerin Allah'a ait olduğunu ve Allah elçilerinden başka hiç kimsenin ahirette cennet garantisinin olmadığı kesin olarak bilinmesi gerekir. Allah'ın rahmet ve mağfireti, bağış ve fazileti olmazsa mahvolmuşuz demektir.Allah cümlemizi her türlü kibir ve gururdan muhafaza buyursun. Dolayısıyla Allah günahlarımızı bağışlasın, ahirette rezil rüsvay etmesin diye dua etmek son derece önemlidir Ancak muvahhidler konuştukları zaman sadece Kur'an'dan konuşacaklar.Ümmi halka din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağın olmadığını anlatacak, dinin Allah tarafından indirildiğini ve Allah tarafından tamamlandığını ısrarla vurgulayacaklar

YAŞAR NURİ HOCADAN İLGİNÇ BİR HURAFEBir tv de Mehmed Akifin Atatürk'e olan bağlılığını anlattıktan sonra Yaşar Nuri Öztürk Hoca şöyle devam ediyor."...Başka bir isim var. Esas ihanete uğrayan odur.Sadece küstürme değil. Kimdir o biliyor musunuz?Libya'dan, kendi ülkesinden kalkıp,kurtuluş savaşı'nda Atatürk'ün yanında yer almak üzere buraya gelen şeyh Sünusi, tarihi ismiyle Ahmed eş-Şerif es-Sünusi, Türk değil, Müslüman.Sahabi gibi bir Müslüman.Ve biz burada kurtuluş savaşına başlarken, Libya'da İtalyanlara karşı kurtuluş savaşını veriyor, bağımsızlık savaşını. Ve Libya'da bağımsızlık savaşını veren Ömer Muhtar'ın yakın dostu, manevi olarak da, Sünusi ona bağlı.Buna rağmen orayı bırakıyor, buraya geliyor.Şimdi bunu iyi dinleyin.Kurtuluş savaşının Kur'an'i boyutları üç ciltlik kitabım oda yayınlanmadı. Orada bir Sünusi yazmışım.Onun içinde ben bu milletten teşekkür beklemiyorum.(Sünusi'ye) diyorlar ki," nereye gidiyorsun" Biz burada kurtuluş savaşını veriyoruz. Evet Anadolu'daki bağımsızlık savaşını takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz, dua ediyoruz.Ama bizim kendi ülkemiz burada söz konusu.Şimdi dinleyin, bu manevi mertebesi olan, herkesin elini ayağını öptüğü bu irfan, bu maneviyat, bu ilim önderi şahıs ne cevap veriyor?Diyor ki : Onu bende düşündüm, tabii ki burada kalacaktım, kendi ülkemde.Ama diyor, "Hz.Peygamber" bana tecelli etti.Bunu diyen sıradan bir adam değil, Bana tecelli etti. (Tecelli: Canlı olarak gelmek) Her tecelli ettiğinde elini öperdim ve sağ elini bana uzatırdı.Bu son tecelli edişinde sol elini uzattı. Garibime gitti diyor. Sordum. Ey Allah'ın elçisi! Mutadınız (her zaman- alışıla gelmiş) bana sağ elinizi lütfetmekti, neden bu sefer bana sol elinizi uzattınız?Cevap: "Hz Peygamber" cevap veriyor. Sağ elimi ( Yaşar Nuri Öztürk burada ağlıyor ve diyor ki:)Hey yarabbim ya!Elimi Anadolu'da Mustafa Kemal'e verdim.Sol elim boş, onu da sana veriyorum diyor.Bunun üzerine ben diyor, Anadolu'ya gidiyorum, Mustafa Kemal'in yanında yer alacağım.Geliyor ve kurtuluş savaşının bana göre manevi lideri olarak rol alıyor. Büyük Atatürk'ün verdiği her görevi yapıyor, Irak'a koşuyor, oraya koşuyor, buraya koşuyor, çalışıyor, kongreler tertip ediyor.Sonunda ne olmuştu biliyor musunuz?Sonunda bir kenara konmuş ve Türkiye'den çıkıp önce Suriye'ye gidiyor.Orada Fransızlar rahat bırakmıyorlar, "Mustafa Kemal'in casususun sen, çekil git buradan" diyorlar, oradan gidiyor.Barınacak yer yok.Suudi Arabistan topraklarına gidiyor. İngilizler bitiyor tepesine, "buralarda duramazsın, sen Mustafa Kemal'in casususun" diyorlar.Çölün derinliklerinde Asir denen ıssız bir bölgeye gidiyor. Ebuzer misali bir kader.Orada bir süre daha yaşıyor ve 1933'te ölüyor, Medine'de defnediliyor. Şimdi bu insana yapılan vefasızlığı tarih görmemiş midir zannediyorsunuz siz?Görmeyecek midir?İşte böyle öderiz, böyle ödersiniz. Bakın Türkiye bunları ödüyor, onları ödüyor.Biz Cumhuriyetçiyiz, Atatürkçüyüz, bilmem neciyiz falan filan lakırdılarıyla ortalıkta afra tafra satanlar 60-70 seneden beri işte onları ödüyorlar.Onlar ödesinler de bizim suçumuz ne?Yok Allah'ın kanunu öyle değil, Toplumun tümünü ödetir, sonra iyileri ayırır onları ödüllendirir.Şimdi bu bitti mi, bitmemiştir, daha ödeyecekler.Sünusi'ye yaptılar, bugün de başkalarına yapıyorlar.Bize yaptıkları az mıdır?Biz şimdi yaşadığımız için mesele yok, oh ne güzel, kravatımız, mendilimiz, bob stil, gayet güzel, sinek kaydı traş, millet zannediyor ki asayiş berkemal!Bizim çektiğimiz acıları bu millet biliyor mu?Bize yapılan zulümleri biliyor mu?Ben bu dinci ve dinsiz namussuzlardan 30 senedir neler çektiğimi bu millet biliyor mu? Sünusi gibi ben de öbür aleme gittikten sonra benim arkamdan yazılanları okuyunca, aah aah diyecekler, aah aah diye o zamanı beklemeyin.Ben size söylüyorum.Bize yapılan zulümler onlara yapılanlardan bir kaç kat daha fazladır. Ben bir Karadeniz çocuğuyum. Boğuşmayı bilirim değil, severim de. Öyle, çünkü Karadeniz'in hırçın dalgaları içinde büyüdüm. O denizde büyüdüm ben!Kar yağarken bile gidip denize giriyordum.Tabii sonra da büyüklerimiz gelip bizi çıkarırdı.Bir ton dayak yiyorduk, zatürre olacaksın..."Hayat bizi böyle eğitti.Yoksa bize yapılan zulümlerin hesabı var mı?Yani bir adam pes etmemişse, o el bebek, gül bebek işi götürmüş, yok böyle bir şey.Allah ailemizden razı olsun.Biz kimseye ekmek için aş için eğilmedik.Şimdi bu ülke bir zulümler ülkesidir. "Türkiye'yi kemiren zulümler" diye benim uzun bir yazım vardır.26 27 tane zulüm, onlara ilaveler geldi.15-20 sene önceki yazıdır.Türkiye bir zulümler ülkesidir.Ve İslam'ın temel ilkelerinden biri şudur.Bir ülke, küfür üzerine yaşar yani Allah'a dine inanmama üzerine yaşar, payidar olur, mutlu da olur, ama zulüm üzerine payidar olmaz. Bunu İslam fıkhının anıt isimlerinden biri olan Maverdi "el Ahkâmus- Sultaniyesinde" de veriyor.

16 Haziran 2021 Çarşamba

İKİ DİN ARASINDAKİ FARK "İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için herçekten güzel bir yer örnek vardır.Onlar kavimlerine demişlerdi ki:" Biz sizden ve Allah'ı bırakıp (yanında, yöresinde, berisinde) kulluk ettiklerinizden uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizi inkar ediyoruz. Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke ortaya çıkmıştır..."(Mümtehine-4)Hocam!Kendi doğrularını anlatırken, diğer tarafların yanlışlarını anlatmayan din, Kur'an'ın dini olamaz.Çünkü Kur'an'ın ahlak ve karakteri böyledir.Hocam! Bana tavsiye ettiğiniz ve "ondan çok yaralandım" dediğiniz şahsiyetin birkaç konuşmasını dinledim.Hocam! Üzülerek söylüyorum, uzun zamandan beri sizinle yaptığımız sohbetlerde inanç, fikir ve itikadımın hangi minvalde olduğunu anlatamamışım.Hocam! Hak ve batıl arasında ayrışma ve çatışma getirmeyen hiç bir söylemde hayır yoktur.Allah Resülü Muhammed(a.s)gibi bir ahlak ve edep abidesini Mekke'den çıkarmayan bir dinde fazilet bulunmaz.Hocam! Överek göklere çıkardığınız adam, Kur'an'ın dinini falan anlatmıyor, kuru pastanın tarifini, kelle paça çorbasının nasıl yapıldığını anlatıyor.Bu adam, Allah'ın âyetlerini âlet ederek, mezhepler dininin ne kadar üstün olduğunu anlatıyor.Söz konusu şahsiyet, Mekke müşriklerine dinini anlatsaydı, çok güzel bir dost, Firavun'a dinini anlatsaydı en yakınlarından biri olurdu.Hocam! Evliya ve ilahları dile dolamadan anlatılan din, Allah'ın hanif dini değildir.(Enbiya-60)"Siz ve kulluk etekleriniz cehennem odunusunuz..." demeyen bir dinin vahiy'le hiçbir ilgisi yoktur.Kendinize örnek aldığınız şahsiyet, anlattığı hurafe dinle her ortama kendisini kabul ettirebilecek bir ahlak ve karaktere sahiptir.Bu adamdan diyanet, şikayetçi olmaz, Süleymancılar bu adamı itiraz etmeden dinler.Nurcular, bütün şirk ve hurafelerine karşılık bu adamı kendilerinden ayrı olarak görmezler.Hatta tarikat ve tasavvuf ehli bile bu adamın anlattığı dinden, kendi inançlarının doğru olduğuna delil çıkarabilirler.Ancak bu arkadaşın anlattığı uyuşuk ve pısırık din sayesinde hiçbir kurum ve kuruluş nasıl bir bataklığın içinde debelendiğini anlayamaz.Hocam! Artık sizinle din ve imandan konuşmanın, özellikle Kur'an'dan söz etmenin bir anlamının olmadığını anladım.Bu kadar uzun metrajlı sohbetlerimizde, size dinin tek kaynağının Kur'an olduğunu anlatamamışsam, artık sizinle Kur'an hakkında konuşmanın zaman israfından başka hiçbir şeye yaramayacağı açıktır.Din bir hareket, bir aksiyon, inanç ve fikirde bir çatışma, bir isyan, meydan okuma, karşı gelme, ataların şirk dinlerini kesin bir dille reddetmeden ibarettir.Adam âyetlerin metinlerini çok güzel, bir Arap şivesi ile okuyarak edebiyat yapıyor.Yani zehiri güzel bir ambalaj ile sunuyor.Hocam! Adam manası en basit olan İhlas'ın hangi anlama geldiğini bile bilmiyor. Adam, Kur'an'ın hanif dininden ve tevhid akidesinin öneminden hiçbir şey anlamamış birisidir.Fakat âyetlerin metinlerini tam bir Arap ağzıyla okuyarak, Kur'an bilmez cahillerin dikkatini çekiyor, onları etkiliyor.Yoksa Kur'an'ın kavramlarından, vahyin bağlam ve bütünlüğünden anladığı bir şey yoktur."Bunu hangi konuşmasından anladın" diyecek olursan, "ihlas ve samimiyet" konulu konuşmasından anladım.Adam din değil, çocuklara masal anlatıyor.Söz konusu şahsiyet bir saat ihlastan konuştuğu halde, "ihlas'ın" "dini Allah'a özel kılmak" olduğunu söyleyemedi.Uslup, anlatım tarzı, inanç, ahlak ve karekteriyle fetö bu adamı nasıl keşfetmemiş, ben ona hayret ediyorum.Bu adamın anlattığı din, Allah elçilerinin anlattığı yani inanç ne fikirde kesin bir çizgi ortaya koyan, zihinlerde çatışma yaratan din değil, müşrik hiçbir düşüncenin karşı gelmeyeceği ve şikayet etmeyeceği bir din anlatıyor.(Yunus- 15 ; İsra- 73, 74, 75)Bu adam atalarının batıl dinini çok güzel satıyor.Fakat Kur'an ve yenilik adana, akıl ve mantık adına, hareket ve aksiyon adına, dinde yeni bir şey söyleme adına onda zerre kadar bir irfan görmedim. Hocam! Benim açımdan bu adam, söz edilmeye, hakkında yazı yazılmaya hatta adı anılmaya değer biri değildir.Benim bunları yazmamın sebebi sizinle ilgili bir durumdur.Yoksa arada sizin ona karşı bir teveccühünüz olmasaydı, benim Kur'an'a karşı olan imanım ve tevhide olan bağlılığım karşısında bu adamın, bir sivrisinek kanadı, bir toz zerresi kadar değeri yoktur.Burada şunu anladım.Yüce Allah, çok önemsediğinden dolayı müşrik ve kafirleri anlatmıyor Yüce Allah'ın kafir ve müşrikleri yani zalimleri anlatması, mümin ve salih kullarına verdiği değerden ve onlara karşı olan merhametinden ileri gelmektedir.Hocam! Bir din ve inanç, kendisini Yahudilikten, Hristiyanlıktan, Şiilikten, Sünnilikten, Diyanetten, cemaat dinlerinden, piyasa dinlerinden, yeraltı ve merdiven altı inançlardan ayırmıyorsa, o dinde hidayet ve kurtuluş yoktur.Kur'an cahili adam tam bir saat "ihlas ve samimiyet" le ilgili konuşma yapıyor.Sadece bir cümle karşılığı olan İhlas'ın hangi anlama geldiğini ortaya koyamıyor.Hocam! En azından inanç ve fikir bakımından artık sizinle bir araya gelmenin bir anlamının kalmadığını gördüm.Ben fakir ve miskin, boşuboşuna harcadığım emek ve kaybettiğim zamanlara acıyorum. Adam rivayetleri Kur'an okur gibi dile getiriyor, güzel konuşuyor, edebiyat yapıyor, diksiyon ve telaffuz kabiliyetiyle sihirbazlık mesleğini icra ediyor.Adam "ihlas" kavramından "samimi olmayı" "şirk" kavramından "putlara tapmayı" anlıyor.Adam din falan anlatmıyor sadece sihirbazlık yapıyor.Fetö gibi atalarının dinini anlatarak insanları zehirliyor.Hocam! Héze firaku beyni ve beyneke"(Kehf-78)Bu arkadaş Kur'an'ı değil, aynen cübbeli gibi bazı âyetleri şirk dininin formatında yani uydurma dinin bağlam ve bütünlüğüne göre anlatıyor.Bu arkadaş! Hayatı boyunca uydurma dinin kaynağı olan rivayetlerin hiçbir tanesine karşı gelemez, mezhebi hiçbir ictihadı eleştiremez.Hocam! Bu adamın anlattığı din, benim fıtratıma baştan sona kadar aykırı, son derece rahatsız edici, nefret ettirici hatta tiksindirici bir dindir. Bu din, sizin fıtrat ve mizacınıza uyan, inancınıza paralel, ahlakınıza uygun bir din olabilir. İnanç ve fıtratımın sırat-ı müstakim üzerinde olduğunu gösterdiği için Rahim olan Rabbime sonsuz hamd ediyorum. Anlatılan din akılda fırtınalar koparmıyor, zihinler arasında çatışma meydana getirmiyorsa o din Allah elçilerinin dini değildir.Vahiy dini yani İslam, yani takva, yani İhlas dini akıl ve zihinler için mücadele alanıdır.Herkesin ve her kesimin razı olduğu, herkesi memnun eden din şeytanların şirk dinidir.Bana göre iddia ettiğinizin tam aksine adamınız değil, Edip Yüksel adamı madara etmiştir.(19 sistemi tartışmasına kadar olan bölüm)Edip Yükse ile yaptıkları tartışmada dikkatimi çeken şey ise, daha iktidar ile cemaat arasında kavga başlamadan yani cemaatin bir terör örgütü olduğu bilinmeden önce Edip Yüksel'in F Gülen ile ilgili söylediği sözler olmuştur.Tartışmanın bir yerinde Edip Yüksel aynen şöyle diyor."Fethullah adındaki adam, Türkiye'de herkes Allah'tan korkar gibi ondan korkuyor."Bu adam din tüccarı, rolcu, bu adam ağlayarak kendini çok mütevazi gösteriyor.Alabildiğine edebi ifadeler kullanır, ama çevresindeki insanlar buna efendi hazretleri olarak bilir ve öyle inanırlar.Bir kişi bile bunu sorgulamaz.Bir TV'de, herhangi bir yerde bu adamın muhatabı ile, karşıt fikirle tartıştığını hiç kimse tanık olmadı.Bütün" peygamberler" tanışmışlardır, hem de sokakta tartışmışlardır, sarayda tsrtışmışlardır.Bir tane müridinin onu sorguladığına şimdiye kadar tanık olmadım, tam tersine efendi hazretleri olarak ona kulluk edilir.Bu adam iki yüzlü bir mesaj veriyor. Millete kendini böyle gösterirken, kendi kontrolünde olan insanlara "rablık" taslıyor."Onların (dine) yaptıkları, benim yaptıklarımın yanında yani benim hakaretim, onların yaptıkları yanında bir hiç kalır, kıyas kabul etmez.Sen benim sözlerime değil, onların yaptıklarına kafayı tak.Yüce Allah bir çok âyette"femen azlamu mimmeniftera alallâhi keziben" "yalan yere Allah'a iftira edenden daha zalım kim vardır" buyuruyor.Ateistler Allah iftara etmiyorlar.Bu adamlar hem Allah'a, hem elçisine ciltler dolusu kitaplarla iftara ediyorlar.En zalimler bunlardır.Ateistler en zalimleri değildir.Bu insanlar öyle bir fikre sahipleri ki ellerine güç ve iktidar geçerse, Taliban gibi insanları kesecekler, zulmedecekler. Ben hem laik sistemin zulmünden hem de bu dincilerin zulmünden çektim. Benim yaptığım en büyük hakaret, onların yaptıkları yanında hiçbir şeydir.Bu gibilerin robotlaştırdığı insanların getirdiği sistemde, oluşturacakları cehennem hayatı seni de rahatsız edecektir, bütün insanları rahatsız edecektir. Yani ne malın ne mülkün hiçbir güveni kalmayacaktır.Bu adamlar toplumu aptallaştırıyor, aptallaştırma projesi var.Bu din tüccarlarına karşı başka ne yapabilirim.Beni rahat bırak, git Buhari ile uğraş, "peygambere" en büyük hakareti yapan Buhari'dir.Kendi usulune göre git onu eleştir"(13 Şubat 2013)Hocam! Edip Yüksel, fetö'nün 17/ 25 darbesinden önce bunları söylerken, F Gülen için senin adamın"Fethullah Gülen Hocaefendi" deyip duruyordu.İşte aramızda bu kadar fark vardır.

15 Haziran 2021 Salı

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR(8. YAZI)Sonuç olarak:"Biz elçileri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyecekler" (En'am-48)"Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yoldan çıkmalarından dolayı onlar azap çekeceklerdir"(En'am-49) Yukarıdaki iki âyet, "Resul" ile "vahyin" aynı şeyler olduğunu açıklamaktadır.Yani vahiy dışında elçiyi, elçin'in görevini, ahlakını ve inancını ortaya koyacak hiçbir kaynak yoktur.Ehli Sünnet ve Şia âlimlerinin uydurmaları Allah Resulü'nü asla temsil edemez. Emevi- Abbasi Ehli Sünnet'in uydurma hadisleri ve Şia'nın absürt yalanları, Kur'an ahlakından ve tevhid akidesinden son derece uzak, baştan sona kadar şirk ve küfür olan batıl dinin kaynaklarıdır.Şia ve Ehli Sünnet'in karanlık kaynaklarıyla değil İslam ile ortak bir bağ kurmak, tam aksine dünyanın en tehlikeli bataklığına saplanmak demektir. Elçilerin en önemli görevi, kavimlerini vahiy ile uyarmak ve sadece Allah'a davet etmektir."Rablerinin huzurunda toplanacak olanları (o güne iman edenleri) Kur'an ile uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir veli, ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am- 51) "Böylece suçluların yolu belli olsun diye âyetleri iyice açıklıyoruz" (En'am-55)"De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delille dayanıyorum.Siz ise onu yalanladınız. Çabucak gelmesini istediğiniz azap benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır.O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır"( En'am- 57) "İşte o bütün elçiler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sende onların yoluna uy. De ki: Ben buna (elçilik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu Kur'an âlemler (insanlar) için ancak bir öğüttür"( En'am- 90) Yukarıdaki âyet elçilerin yoluna uymak isteyenlerin Kur'an'a gitmekten başka yollarının olmadığını öğretiyor.Allah'ın tek bir dini, yolu ve hidayeti mevcuttur. O da Kur'an'dır.Dolayısıyla Allah Resulünden sonra üretilen bütün hadisler ve ictihadlar sapıklık, şirk, isyan, cehalet, tuğyan ve küfürdür.Onlardan meydana getirilen din ve mezheplerin hepsi batıldır.Allah tarafından indirilmeyen bir kaynakta hidayet arayanlar hem cahil hemde ahmaktırlar."Böylece biz âyetleri geniş geniş açıklıyoruz ki, "Sen iyi ders almışsın desinler de bizde anlayan bir toplum için Kur'an'ı iyice açıklayalım"( En'am-105)"Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir" (En'am-106)(Ey Elçi! ) De ki: İşte bu(Kur'an), benim yolumdur. Ben Allah'a davet ediyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı şirkten tenzih ederim ve ben müşriklerden değilim"(Yusuf-108)

14 Haziran 2021 Pazartesi

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLARI(38.YAZI)"Bu şahane açıkladığınızuydurulmuş dincilerin içindengeldim Ali Aydın hocam.Allah sizden razı olsun, okudukça sanki benim hayatımı anlatıyorsunuz. 35 seneye maal oldu bana!Manevi olarak nasıl yıkıldımsa, maddi olarak da bir okadar yıkıldım.İyi niyetli olmak yetmedi, bilgili olmak çok önemli imiş.Ölmeden önce Kur'an'ın hidayet yolunu nasip ettiği için Rabbime hamd ediyorum.Mustafa İhsan Gülen kardeşime teşekkür ediyorum bir vesile iletanıştık, iyiki varsınız. Allah yar ve yardımcımız olsunİnşaallah""Ibrahim Serin-" Uydurma Din ve Mezhebler Belası" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Allah razı olsun hocam..."Bazen düşünürüm, zengin bir insan değilim.. Allaha şükür namerde muhtaç olmadan geçinip giderim.Ama Rabbim bizlere en büyük nimetini verdiği için, ne kadar şükretsek az derim.Şirk belasına bulaşmadan bir iman nasip ettiği için.İnşallah yanılmıyorumdur.Bu dünyada bundan büyük bir rızk ve nimet olabilir mi?(Sefa Sahin- "Uydurma Din ve Mezhebler Belası" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------ Elinize sağlık hocam! Yüce Allah'ın yüzlerce âyette bildirdiği gibi, din, hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak Kur'an'ın yeterli olduğuna inanan, Kur'an dışında beşeri hiçbir kaynağı (hadis kitapları dahil) kaynak olarak kabul etmeyen, sadece Kur'an'dan konuşan, hanif olmanın gereğini yapan, akla değer veren, sorgulayan, bilime ve gelişmeye açık muvahhidler dünyanın birçok yerinde Ehl-i Sünnet ve Şia'nın din anlayışının engeline takılıp, şirk duvarına çarparak ve tekfir edilerek dışlanmaya devam ediliyor. Ama hanif İslam'ı özümsemiş muvahhidler asla bu mücadeleden vazgeçmeyecek, dinde Allah'ı birleyen ve dini sadece O'na özel kılan, vahye dayalı hanif İslam'ı gönüllere hakim kılmak için mücadeleye devam edeceklerdir. Selam ve saygılar"(Faruk Fidan--"Ehli Sünnet-Suudi Arabistan-Amerika" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Malesef Ali bey!Yazıklar olsun!Bu kitab-ı Allah neden indirdi?Bu kitapta ne yazıyor? diye düşünseler işler düzelecek, ama insanlar karşılaştıkları din adamlarının konuşmalarından etkilenerek yaşıyorlar.Onların iradelerine maalesef teslim oluyorlar.(Kasım Işık-"Size ve Kulluk Ettiklerinize Yuh Olsun" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------Değerli hocam elinize sağlık!Geçenlerde bir başka yazınızda yine aynı konuya vurgu yapmıştınız.Ben de şöyle demiştim!Bu kadar uydurma rivayet, içtihatlarla oluşmuş mezhepler, siyasi çıkarlar, gelenekler, devlet politikaları, dini kurum ve şahıslar eliyle toplumun Allah Resulü ve Kur'an dan uzaklaştırılıp koparıldığı ve bunlardan bihaber bırakıldığı ümmeti kendisine KUR'AN ve ELÇİ gelmemiş, Kur'an ve Elçi ile muhatap olmamış kabul edebilir miyiz? Evet bu ümmet din olarak sorumlu bir ümmet sayılabilir mi? Evet şimdi cevap vermiş oldunuz.Bende sizinle aynı bakış açısıyla bu realiteye bakıyorum ve diyorum ki,1400 yıldır din tüccarları dünyalık çıkar, makam ve mevki için uydurdukları gelenekçi/mezhepçi bu dini, ümmi (Kur'an'dan habersiz bırakılmış) halka İslâm dini diye tanıtıp yaşatmışlar ve şirke batarak ebedi azabı haketmişlerdir.Ama bu ümmi halk kendilerine "Resûl göndermedikçe azap etmeyiz" ilahi vaadi gereği Kitap Resûl olan Kur'an ile tanıştırılmadığı ve rivayetlerin din olduğu yalanıyla kandırıldıkları için, şirki savunmadıkça sorumlu tutulamaz ve sadece yaptıkları iyi amellere göre degerlendileceklerdir diye düşünüyorum. Selam ve saygılar sunarım."Faruk Fidan-" Tekfir Meselesi" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------------Ali Aydın Hocam!Yine ezberleri bozan yiğitce ve korkusuzca bir bilgiyi bizlere sundunuz. Biliyorum bazıları yine linç girişiminde bulunacaklar ama inanıyorum ki, siz temiz yüreklerde ve vicdanlarda hak ettiğiniz köşktesiniz Allah yardımcınız olsun, iyi ki varsınız. (Hayri Sipahi- "Namazı Milletin Başına Bela Ettiler Sözünün Anlamı" adlıyazıyayaptığıyorum)-------------------------------------------------------"İmam hatip kökenli değilim.50 yıldır dini kendi emek ve gayretimle öğrenmeye ve yaşamağa çalışıyorum.Mevcut birçok cemaat ve grubu dinledim, eserlerini okudum, onlardan dinleyip duyduklarımı Kur'an ile karşılaştırdım. Arada çok tezatların var olduğunu gördüm.Ali Aydın hocamızın mertçe, açık yüreklilikle Kur'an'dan ortaya koyduğu tespitlerini düşünüyorum.İlim sahibi olmadığım için, hata yaparım korkusuyla bu makalede açık yüreklilikle ifade edilen benzer düşüncelerimi yüksek sesle dile getirmekten çekindim.Burası dünya ve biz sınavdayız, büyük bir oyunun içindeyiz, atalar dinini terk edip, Allahın dinine hicret etmeliyiz, hocamızdan Allah razı olsun, sağlık diliyorum" (Arif Turak- "Tekfir Meselesi" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------"Ali Aydın hocam!Eşek arısı kovanlarına çomak sokmaya devam. Kalemine, ilmine bereket. Bir ilmihal denen kaporta bakım kitabında abdesti on sekiz sayfada anlatmıştı allamenin biri.Allah'ın tarifi bir ayete sığıyor.Allah'ın dini kolay, bunların dini zor"(Tevfik Yaşar Tekeli- "Namazı Milletin Başına Bela Ettiler Sözünün Anlamı" adlı yazıya yaptığıyorumTevfik Yaşar Tekeli

13 Haziran 2021 Pazar

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR (6. YAZI )Nebi'ye nisbet edilen yalan hadislerle sadece Kuran'ın anlattığı dine ilaveler yapılmakla kalınmamış, Kur'an'ın kimi hükümleri iptal edilmeye de (nesh edilmeye de ) çalışılmıştır. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse çok açık olarak Kur'an'da zinanın cezası yüz celde (cilde vurulan sopa) olarak ifade edilmişken ve bunun uygulanması içinde zina eden kişileri en az dört kişinin görmesi gibi bir şart konulmuşken (yani bu günah ancak alanen işlenirse bu ceza uygulanabilir iken), uydurma hadislerle, zina eden evlilerin ve dulların recmedilmeleri (taşlanarak öldürülmeler) gerektiği iddia edilmiştir. Hatta bu iftira hükmü doğru çıkarmak amacıyla, recm ile ilgili âyetin bir keçi tarafından yenildiği için Kur'an'da bulunmadığını, hükmünün ise devam ettiğini savunmuşlardır.Sizinle dalga geçmiyorum, recm âyetini keçinin yemesi ile alakalı hadisler Kur'an'la eşdeğer olarak görülen hadis kaynaklarında onlarca kaynakta yer almaktadır. Sonuçta uydurma hadislerle hem Kur'an'la çelişkili, hem Kur'an'a hakaret içeren, hem mantıksız, hem de bu sebeplerden dolayı Allah Resulüne karşı iftira olan birçok ifade din haline gelmiştir.Allah Resülü sosyal yaşam içinde veya devlet başkanlığı kişiliğiyle mutlaka dünyevi bir takım kararlar almış ve sözler söylemiştir.Ancak bunlar içinde bulundukları dönem ile sınırlı kararlardır ve dini açıdan bir bağlayıcılığının olması söz konusu değildir.Dini konularda Yahudi ve Hristiyanlar âlimleri de aynı hatayı yapmış ve kutsal kitapların yanına çeşitli hadis ve fıkıh kitaplarını da ilave etmişlerdir.Bu yolla uydurmacılık yayılarak meşru kılınmıştır.Ancak Allah'ın yardımı sayesinde Kur'an'ın metni bozulmadan, değiştirilmeden günümüze kadar ulaşmıştır.Bu yüzden Yahudi ve Hristiyan din adamlarının düştükleri hatalardan ders almak ve aynı hatalara düşmemek için Kur'an'ın yanına din adına başka bir kaynak ilave etmemek gerekir.Dinin emir ve yasakları sadece Kur'an âyetlerindedir.Allah Resülü bunları tebliğ etmiş ve Nebi(a.s) bunlara uymuştur.Yazımızın başında da dikkat çektiğimiz gibi bu konuda pek çok âyet bulunmaktadır.Mesela,şu âyete bakın yüce Allah ne buyuruyor?"De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veririz, kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız "(En'am- 151 )Bu âyetteki "Deki : Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım" cümlesi önemlidir.Demek ki başka hiç kimse bir şeyi haram veya helal kılamaz.Dolayısıyla âyetlerin arka planda kalan manaları önemlidir.

12 Haziran 2021 Cumartesi

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR (37.YAZI)"Öncelikle saygılarımı dile getireyim hocam!Varolun, amacım sizi övmek değil, takdir ve teşekkür etmektir...Bu yazınızdan şunu anladım kavramların Kur'an'ı anlamadaki önemi!Kavramlar yeterince bizlere öğretilseydi bu gün islam alemi bu pozisyonda olmazdı.Kendine âlim, hoca dedirten zevatlara ihtiyaç duymazdık ve üzerimize pislik yağmazdı....Teşekkür ve takdirlerimi sunuyorum vesselam"(Murat Özdemir- "Allah Dilediğine mi Hidâyet Eder, Dileyene mi? adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Kur’an’da yer alan “beşer” ve “insan” kavramları her ne kadar eş anlamlı gibi görünseler de ilgili âyetler incelendiğinde farklı bağlamlarda kullanıldıkları göze çarpar. Kavramlar arasındaki ortak nokta ise ikisinin de aynı varlığı ifade etmeleridir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:“Biz insanı kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan yarattık” (Hicr-15/26)“Rabbin meleklere demişti ki “Ben kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan bir beşer yaratacağım” (Hicr- 15/28)Rabbimiz, “kurumuş, yıllanıp kokuşmuş kara balçıktan” yarattığını ifade ettiği Adem için, birbirini takip eden âyetlerde hem “insan” hem de “beşer” kavramlarını kullanıyor. Bu da Adem’in ve onun türünün yaratılış itibariyle bu iki vasfı taşıdığını gösterir. Bu vasıflar arasındaki farkın ne olduğunu da ilgili diğer âyetlerden öğreniyoruz.a) BeşerKur’an, insan türüyle ilgili fizyolojik yapısı bağlamında bir şey söyleyeceği zaman “beşer” kavramını kullanmaktadır. Örneğin Yusuf’un (a.s) güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlar onun bir “beşer” olamayacağını söylüyorlardı:“Dedikoduları kadının kulağına gelince davetçiler gönderdi. Onlara (meyve) hazırladı; her birine bir bıçak verdi. Sonra Yusuf’a: “Haydi yanlarına çık” dedi. Kadınlar Yusuf’u görünce büyülendiler ve ellerini kestiler. Dediler ki “Olmaz böyle şey! Allah için bu bir beşer değil, olsa olsa kerim bir melektir” (Yusuf-12/31)Allah’ın elçileri de gönderildikleri toplumlarda “yeme-içme” gibi fizyolojik bazı özelliklerinden dolayı dışlanmışlardır. Zira toplumlar kendileri gibi etten kemikten bir beşer değil, bir melek talep ediyorlardı. İlgili bazı ayetler şöyledir:“Halkı içinden (yapılan uyarıları) görmezlik eden, dünya hayatında kendilerine geniş imkânlar verdiğimiz halde âhiret buluşmasını yalan sayan önderler şöyle dediler: Bu adam sizin gibi bir beşerden başka ne ki? O da sizin yediğinizden yiyor; içtiğinizden içiyor. Eğer sizin gibi bir beşere boyun eğecek olursanız, gerçekten kaybedersiniz” (Mu’minûn- 23/33-34)"Kendilerine doğru yolu gösteren bir Resül gelince insanları inanmaktan alıkoyan şu sözleridir: “Allah elçi olarak bir beşer mi gönderdi?” De ki “Yeryüzüne yerleşip dolaşanlar melekler olsaydı, onlara elçi olarak elbette gökten bir melek gönderirdik” (İsrâ-17/95-96)Ölümlü bir varlık olarak yaratılmış olmamız da biyolojik yapımızla ilişkilidir. Rabbimiz bu gerçeği ifade ederken “beşer” kavramını kullanmaktadır:“Senden öncekilerden hiçbir beşeri ölümsüz yapmadık. Sen ölsen onlar ölümsüzleşecekler mi?” (Enbiyâ- 21/34)b) İnsan“İnsan” kavramının geçtiği âyetlerde insan türünün sosyal bir varlık olması özelliğinden bahsedilmektedir. Mesela: Rabbimiz insana öğrettiği şeylerden bahsederken bu kavramı kullanmaktadır:“O, insana bilmediği şeyleri öğretmiştir” (Alak- 96/5)“İnsanı yarattı. Ona kendini ifade etmeyi öğretti” (Rahmân- 55/3-4)İnsanın özgür iradesiyle ortaya koyduğu davranışlarla ilgili de bu kavram kullanılır:“İnsan kesinlikle zarardadır. Zararda olmayanlar; inanmış olan, iyi işler yapan, birbirine doğruları tavsiye eden ve sabırlı olmayı tavsiye eden kimselerdir” (Asr- 103/2-3)“Yok, yok… İnsan kesinlikle taşkınlık eder; kimseye ihtiyacı kalmadığını anlarsa eğer!” (Alak- 96/6-7)Ayetlerde “sorumluluk ve imtihan” söz konusu olduğunda yine “insan” kavramı devreye girmektedir:“Biz emaneti; göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkup titrediler. Onu insan yüklendi. O da çok zalimleşti ve kendine hakim olamadı.” (Ahzâb- 33/72)“Biz insanı, çok bileşenli döllenmiş yumurtadan yarattık. Yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; o nedenle onu işiten ve gören bir varlık haline getirdik” (İnsan- 76/2)İnsanın ahiretteki durumuyla ilgili âyetlerde de bu kavram kullanılır:“O en büyük toplantı başladığında, insan yapıp ettiklerini bir bir hatırlar.” (Nâizât-79/34-35)“İnsan o gün: ‘Kaçıp sığınılacak yer nerede?’ der.” (Kıyâmet- 75/10)“O gün Cehennem de oraya getirilmiş olur. O gün insanın aklı başına gelir ama ne fayda!” (Fecr- 89/23)Sonuç olarak, âyetlerde “beşer” kavramı, insanın etten kemikten  bir varlık olması bağlamında kullanılırken “insan” kavramı irade ve sorumluluk sahibi, düşünen, icat ve yeteneği olan sosyal bir varlık bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Fakat başta ifade ettiğimiz gibi beşer de insan da farklı iki varlığın değil; aynı varlığın iki ayrı vasfıdır.(Nun Kalem-'Beşer ve İnsan" adlı yazıya yaptığı yorum) ------------------------------------------------------------"Ali hocam!Emeğine, yüreğine sağlık olsun!İşin zor tarafı ŞİRK işlediklerine inanmıyorlar. Şirkle ilgili âyetlerin muhatapları sadece Mekke'deki Kureyş kabilesiymiş gibi hiç üzerlerine almıyorlar. Muhammed (a.s) ı dinin ortağı sayıyorlar. Bunları anlatınca da bizi Allah Resülünün (Resul ile Nebi'nin hangi anlama geldiğini bilmiyorlar) düşmanı zındık, İngiliz ajanı, yahudi vb. sıfatlarını layık görüyorlar" (Salim Baykara- "Uydurma Din ve Mezhebler Belası" adlı yazıya yaptığı yorum)

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR (5.YAZI )Kuran'ın hiçbir âyetinde "Nebi'ye veya Muhammed'e itaat edin "diye bir emir bulunmaz.İtaat sadece Allah ve Resülü ilgili bir emirdir.Çünkü Resül, Allah'ın mesajlarını bize ulaştıran resmi görevli kişidir.Görevi sadece vahyi tebliğ ve beyan etmek, âyetleri okumak, ve ilan etmektir."Allah'a itaat edin, Resül'e itaat edin, sorumluluk bilincine sahip olun. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim Resülümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir" (Maide- 92) "Resül'e düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir"(Maide- 99) "Ya onlara vaad ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz.O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer"( Ra'd- 40)"... Resüllere düşen, apaçık tebliğden başkası değildir" (Nahl- 35) ""Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen açık bir tebliğden başka bir şey değildir"(Ankebut- 82) "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetlerde yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka bir şey değildir"(Ankebut- 18)"Yüz çevirirlerse, biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. sana düşen tebliğden başkası değildir"( Şura- 48) Âyetleri incelediğimizde, Kur'an'ın din ve hüküm olarak yeterli olduğu, Kur'an'da geçen konuların ise detaylı ve anlaşılır bir biçimde ifade edildiğini görüyoruz.Allah resulü hayattayken de vefatından sonraki ilk yıllarda da din adına sadece Kur'an tek kaynak olarak kabul edilmiştir.Resulullah (a.s ) ve etrafındaki Müslümanlar din adına anlatıp yaşadıkları Kur'an âyetlerinden başka bir şey değildi.Mevcut hadis kitaplarını inceleyen ilim ve insaf sahibi her kişi, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, vahyin akıl ve mantığına, Resulullah (a.s )ın mükemmel ahlakına muhalif binlerce hadis bulacaktır.Dolayısıyla bu kitapları dinin kaynağı olarak kabul etmenin Kur'an'a ve Allah Resulü'ne iftira olduğunu anlayacaktır.Hadisler yüce İslam dinini yaşanmaz, Allah Resulü'nü tanınmaz hale getirmişlerdir.Resülüllah (a.s ) hadislerde (Haşa ) sanki bir Yezid, Haccac, Mervan, F Gülen gibi dengesiz ve gaddar, Said Nursi gibi şizofren biri olarak gösterilir.Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını, sadece içlerinde saçma sapan ya da tutarsız olanlar var oldukları için değil, en temel olarak Kur'an'a göre, Kur'an'ın dinin tek kaynağı olduğu için reddediyoruz.Yukarıda ele aldığımız âyetlerle bunu gösterdik.

11 Haziran 2021 Cuma

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(36.YAZI)"Yusuf Yorulmaz bey!Bir tarafta din adına binlerce insanı aldatarak doğru yoldan alıkoyan birine toz kondurmayıp, öbür yanda ise, bu yanlışları Kur'an ışığnda, Allah'ın âyetlerini delil göstererek insanlara açıklayan Ali Aydın hoca'yı eleştirme gereği duyuyorsunuz.Bu mu sizin İslam ahlakınız ve Kur'an anlayışınız?Yani simdi Resul (a.s) bu Kur'an'ı tebliğ ederken müşriklere hiçbir şey demedi, onların yanlışlarını, yaşam tarzlarını, Yahudi ve Hristiyan din adamlarına ve âlimlerine hiç bir şekilde eleştiri ve kınama getirmedi öyle mi? Sizce gerçekten böyle mi yaptı?(Orhan Memisoglu-" Nurculuk" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Eyvallah değerli hocam!Eline, diline vede çok güçlü kalemine sağlık!Tanıdığım arkadaşlar içinde Kur'an'ı ön plana koymuş hocalar bile bu hadis bataklığından bir türlü kurtulamıyor"(Davut Yazici- Önemli Bir Mesele" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------"Hocam, elinize sağlık!Konuyu, âyetler ışığında gayet anlaşılır ve net bir şekilde ortaya koymuşsunuz Allah'ın sadece vahiy ile ölçüyü koyduğu, ardından insana iradesi doğrultusunda yalnız vahye uyup iyiye ya da vahiy'den kopup kötüye sapma özgürlüğü verdiği net olarak verilmiştir.Allah'ın sonsuz ilim ve hikmetiyle olabilecek herşeyi önceden bilmesi ayrı bir şeydir. Bunu bildiği halde sürece müdahale etmeden insanın iradesine bırakması ayrı bir şeydir. Burda sizin de vurguladığınız gibi doğruya, hidayete ulaşma ya da ulaşmama sonucuna giderken elimizdeki tek ölçü vahiy yani Allah'ın kitabı Kur'an'dır.Yani Kur'an'ın rehberliği olmadan hiç kimse hidayete ulaşamaz, bunun başka bir yolu yoktur. Ya da bir kişi sapkınlığa doğru yol almışsa, buda onun Kur'an'a uymadığından, vahyi yok saymasındandır. Selam ve saygılar"(Faruk Fidan- "Allah Dilediğini mi Hidâyete Ulaştırır, Dileyeni mi? adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Sevgili hocam!Elinize, dilinize sağlık.. Merak ettiğim konu şu!Ben kendi evinde, sürekli namazında, orucunda olan ve hiç kimseyle kavga etmeyen son derece mütevazi ve fakir bir evde büyüdüm. Doğruyu söylemek gerek..." Kur'an duvarda bir bez torbada asılı dururdu. Beni ve üç kardeşimi klasik mahalle arası Kur'an kursu eğitimine gönderdiler...Yıllarca hiç anlamadan -tâbirimi mazur görün- papağan gibi Kur'an okudum. Ninem ve dedemle birlikte benden büyük olan bütün akrabalarım Kur'an okumam konusunda çok ısrar ediyorlardı. Ortamı tarif etmeye gerek yok, bugün artık elimizde mealler var.Geçmişime, gençliğime bakıp da Kur'anla kıyasladığım zaman, hayatımda vicdanımı rahatsız eden hareketlerimin olduğunu muşahede ettim.Şimdi geceleri uykularım kaçıyor. İnsanlara bilerek ve isteyerek zulmetmedim. Ama vahiy'den habersiz yaşamam beni çok üzüyor. Çocukluk ve gençlik yıllarımızda günümüzdeki gibi, yaygın mealler olmadığı gibi, bizi hakka ve doğruya yönlendiren yani Kur'an'ı anlatan olmadı..."Yaş 75 oldu.Ne zaman gerçek dünyaya gideceğimi tabii ki bilmiyorum. İçimi sürekli kemiren pişmanlıklarım var..."Çoktaan tevbe ettim. Bize çocukluk ve gençlikte verilmeyen bilgiden -vahyi kasdediyorum- biz mi sorumluyuz. Hayırlı günler dilerim"(Ali Kurtar- Allah Dilediğine mi Hidâyet Eder Dileyene mi? adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Eyvallah hocam!Emeğine sağlık.Saygı ve selamlar Yüce Rabbimiz insan iradesine sürekli olarak vurgu yaparken, âlim kılıklı cahiller insan iradesini ve aklı devre dışı bırakmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.Aslında insanın iradesini yok saymalarındaki esas amaç iradesiz ve akılsız kalan insanı kendilerine bağlayıp onu köle gibi sömürmek içindir. (Menderes Ates-"Allah Dilediğine mi Hidâyet Eder Dileyene mi?" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Halbuki bize iman duası olarak öğretilen" hayrihi ve şerrihi min Allahi teala"-hayır ve şer Allah'tan'dır- yani kişinin yaptığı bütün kötülükler için, kaderimde varmış deyip Allaha fatura etmeler. "Biz size birçok feresetler indirdik artık kimi gözünü açarda hakkı görürse kendisi için görür kimde körlük ederse ( ene le hafizun) ben üzerinize bekçi değilim(En'am-104)Yüce Allah, iradenizi, anlama yeteneğini, basiret ve feraset olan vahyi ve azim Kur'an'ı verdim buyuruyor.Bunları yerinde kullanmayanları da cehennem ateşiyle cezalandıracağını vâdediyor. Saygıdeğer hocam, en doğrusunu Allah bilir.Yüreğinize sağlık""Şükrü Burç-" Allah Dilediğine mi Hidâyet Eder Dileyene mi? "adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------"Kardeşim!Yazılarınızı içtenlikle okuyor ve düşünerek takip ediyorum. Allah razı olsun! Bilgilerinizden faydalanıyorum. Hepsine bütünüyle katılıyorum.Tabiki Kur'an, din, Nübüvvet ve Risâlet konularına ve diğer İslami konulara ekleme yapan hadisçiler yada mezhepler hakkında yani veli ve ulema denilen şahısların inanç ve fikirleriyle fazla ilgilenmiyor ve onları okumayı gerek görmüyorum. Kardeşim!İnşallah giderek çoğalacağımızı umut eder bu uğurda emek harcayan samimi Kur'an müslümanlarına başarılar diliyorum! Herkesin anladığı dilde Kur'an'ı hayatına geçirmeye davet ediyor, saygılarsunuyorum" (Hüseyin Bostan-"Namazı Milletin Başına Bela Ettiler Sözünün Anlamı" adlı yazıya yaptığı yorum)

ÜMMETİ ALDATMAYA HAKKINIZ YOKTUR.Hak, hidayet, hanif din yani ihlas ( dini Allah'a özel kılma) yani islam Allah'tan indirilen ve Resulün tebliğ ettiği vahiy'den başka hiçbir şey değildir.Atalarınızın dedikoduları hâk din değil, karanlık, ilkel, batıl, katmerli şirk ve küfür dinidir.Nebi ve Resülün arasında bulunan farkları bilmeden, bağlam ve bütünlüğü içinde Kur'an'ın üzerinde düşünmeden, son vahiy'de var olan kavramları doğru olarak çözmeden, din ve hüküm olarak Allah'ın mesajını tek kaynak kabul etmeden, dinden ve imandan konuşup ümmeti aldatmayın.Allah'ın dininde tek meşru alan Kur'an'dır.(En'am- 153, 155)Kur'an'ın dışında kalan bütün kurum ve kuruluşlarınız karanlık mafya yapılanmalarından başka hiçbir şey değildir.(İbrahim- 1; En'am-122; Yusuf- 39,40- Necm- 23)Sizin âlim olarak algıladığınız, masum bir bebek gibi gördüğünüz ve göklere çıkardığınız muhaddis ve müctehidlerinizin, Allah'ın indinde mafya babaları kadar değerleri bulunmamaktadır.

10 Haziran 2021 Perşembe

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLARI(35.YAZI)"Hocam!Sizi takip ediyorum, Rabbim ilminizi arttırsın.İlim kitaptan değil, Allah’tan alınır, bunu kesin olarak görüyoruz. Rabbim de bu konuda size gerçekten çok cömert davranmış,(Dacak Kadir-"Kuransız Din" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Değerli hocam!Elinize sağlık, konuya gayet güzel bir giriş yapmışsınız.Beşer aslında canlıların içinde yer alan insan türünün dıştan görünebilen, anatomik yapısını ve bedensel işleyişine ait fizyolojik özelliklerini ifade eden, ancak henüz insana özgü bilişsel ve duygusal kaabiliyetlerle (akıl, düşünme, idrak, icat, sorumluluk, vicdan, irade, sevgi, merhamet, kin, nefret v.b.) donatılmadığı fiziksel ve yapısal görünümünün tanımıdır. "Beşer" kelime anlamı olarak ta dıştan görünebilen, dış örtü ve deriyi ifade eder. Buna bir örnek vermek gerekirse, "beşer" kelimesinden türetilen ''mübaşere'' dir. İki cinsin birbiriyle cinsel amaçlı tensel teması yani bir araya gelmeleri demektir.Selam ve saygılar dilerim. Yazınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum" (Faruk Fidan- "Kur'an'da Beşer ve İnsan Kavramları" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Hocam!Adıyaman Menzil tarikatına ait olanSemerkant tv.de izledim.Şemsettin Bektaşoğlu adlı şarlatan aynen şunu anlatıyordu."Zamanın birinde İzmir'de zelzele oldu, halk korktu, kahta gavsına!! sığındılar.Gavs hemen ayağa kalkarak depreme dedi ki: Ey zelzele!" Sen bir mahluksun, sakinleş"Ve o da sakinleşti ve zelzele gavs'a dedi ki:"Ben sana itaat etmekle emrolumdum"Bir karış beyaz sakalla ekranlara çıkmış utanmadan, sıkılmadan yalan söylüyor.Onun için diyorum ki, keramet anlatanların ve onlara iman edenlerin alayı sahtekardır, yalancıdır, hokkabazdır, düzenbazdır. Milletin kanını emen kenelerdir, sülüklerdir.İyi iftarlar"(Bedrettin Köprücü-"Depremler Cezalandırma Değildir" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------------"%95 i, belki daha fazlası inançsız yaşayan Japonlar, yaşam tarzlarını, gerek sosyal hayatlarını, gerek devlet yönetmede liyakat meselesini, islamın öngördüğü ahlak kurallarını hayatlarının olmazsa olmazı yapsınlar. Biz de Nasa'dan fırlatılan uzay mekiğinin bazı şeyhler tarafından vidaları gevşetilerek nasıl düşürüldüğü masalını dinleyelim inananlar olarak.Hocam! Yolunuz çok uzun ve çetrefilli, bunu sayfa takipçileriniz olarak çok iyi anlıyoruz.Tuttuğunuz yolda, yaradan yar ve yardımcınız olsun..." Selamlar saygılar"(Dost İnan- "Depremler Cezalandırma Değildir" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Yusuf Yorulmaz kardeşim! İman ettiğiniz kitablar, hangi nedenlerden dolayı eleştiriliyor, hiç akletme zahmetinde bulundunuz mu ? Ali Aydın hocam, o inandığınız kitabların aslında inananları nasıl şirke sürüklediğini açıklıyor, bunu anlayamayacak kadar kalpleriniz katılaşmış, gözleriniz kör olmuştur sizin işiniz Allah'a kalmıştır. Ali Aydın hoca, gerçekleri gözünüze soksada sizin bunları görmeniz mümkün değildir.(Eyup Acıktepe-" Nurculuk" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------ "Değerli hocam, elinize sağlık. İslam tarihi maalesef Rasulullah'tan sonra başlayan çözülme, bozulma, çekişme ve kanlı mücadelelerle, vahyin, toplumu hedeflediği düzeye ulaştımayı bırakın, İslam toplumu daha da geriye giden bir sürece girmiştir. Tabi bu durumun temel sebebi gayet açıktır; Rasulullah döneminde yaşanan arı, duru, halis, orijinal, sadece Kur'an'ı temel alan hanif İslam yerine, vefatından sonra dindeki temel değerleri içeren Kur'an'dan uzaklaşıp, din olarak uydurma rivayetler ve ictihadlar, gelenek ve kabile âdetleri, iktidar hırsının vahşi kuralları hayata hakim olmuştur. Bence yazınızın can alıcı noktası ve verilmek istenen mesaj şu soruda yatıyor. "Bu kadar uydurma rivayet ve içtihatlarla oluşmuş mezhepler, siyasi çıkarlar, gelenekler, devlet politikaları, dini kurum ve şahıslar eliyle toplumun Allah Resulü ve Kur'an'dan uzaklaştırılıp koparıldığı ve bu değerlerden habersiz bırakıldığı için, bu ümmeti kendisine KUR'AN ve ELÇİ gelmemiş, Kur'an ve Elçi ile muhatap olmamış kabul edebilir miyiz? . Evet bu ümmet din olarak sorumlu bir ümmet sayılabilir mi? . Selam ve saygılar"(Faruk Fidan- "Önemli Bir Mesele" adlı yazıya yaptığı yorum)

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR (4. YAZI ) Kur'an din adına gerekli olan her detayı içerir :"Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken, Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? (Enam-114)"Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur'an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah bağışlayandır, merhamet edendir"(Maide- 101) Bir konu Kur'an'da yer almıyorsa bu, Allah unuttuğu için değildir :"Rabbin asla unutkan değildir"( Meryem- 64) Kur'an dini konularda eksiksiz bir kitaptır :"Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık"(Enam- 38) "O yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır" (Yasin- 69) Kur'an din adına hüküm koymaya kalkanlardan delil ister :"Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi öğüt almıyorsunuz? Yoksa sizin apaçık olan bir kitabınız mı var? Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin"( Saffat- 154,156,157 )"Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? içinde keyfinize uyanın sizin olduğu"(Kalem- 36, 37)Yüce Allah, tüm Resüllere indirdiği ile hükmetmelerini emretmiştir :"Sen de (Ey Resul!) aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet..."(Maide- 49 ) Kur'an'a uyan, Allah Resülün'e uymuş olur.(Ey Nebi!) "De ki: Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum... " (Enbiya- 45)"Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete, sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik" (Ra'd- 30)"Bu Kuran, bana, sizi ve kime ulaşırsa ulaşsın onunla uyarmam için vahyolundu" (Enam- 19)"Onlara âyetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bizimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir"De ki: "Benim onu kendiliğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene uyarım, Eğer Rabbime isyan edersem büyük günün azabından korkarım" (Yunus-15)Kur'an detaylandırılmış ve Allah tarafından açıklanmıştır :"Andolsun ki size açıklayıcı âyetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik"(Nur- 34 )"Bunları Kur'an'da türlü türlü şekillerde açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını arttırıyor" (İsra-41)"Andolsun bu Kur'an'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda bulunduk insanların çoğu ise bunu tanımamakta ayak diretmektedirler" (İsra- 89 )"Bak iyice kavramaları için âyetleri nasıl türlü türlü şekillerde detaylandırıyoruz " (En'am- 65 )"Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız, inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet kaynağı olan bir kitabı onlara getirdik"(Araf- 52 )"Bu Hakim ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından âyetleri hüküm ifade edici kılınmış ve sonra detaylandırılıp açıklanmış bir kitaptır.Allah'tan başka kimseye kuluk yapmayasınız diye"(Hud-1,2 )Allah Resülünün görevi :Allah Resulü'nün ve bütün Elçilerin görevi Allah'ın kitabını insanlara ulaştırmaktır.Resülün görevi vahyi tebliğ etmek, vahyi duyurmak ve olduğu gibi ilan etmektir.Bu mesaja müdahalede bulunmak, ilaveler ya da değişiklikler yapmak Resüllerin vazifeleri olmadığı gibi, böyle bir eylemi gerçekleştirdikleri de düşünülemez.Nebi ise, elçi olan şahsiyetin özel hayatını temsil ettiği için onur ve şerefi, aile hayatı koruma altına alınmıştır. Dokunulmazlığı vardır.Fakat sözleri bağlayıcı değildir. Çünkü Nebi makam ve mertebesinde olan şahsiyet bazı söylem ve eylemleriyle Kur'an tarafından bir çok yerde uyarı almıştır.Bizi bağlayan ve sorumlu olduğumuz tek şey Allah Resulü'nün dilinde hayat bulan vahidir.Bu küçümsenecek ve basite alınacak bir görev değildir.

9 Haziran 2021 Çarşamba

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR (3. YAZI )Dini konularda yapılan tartışmaları takip ettiğimizde çoğu zaman dikkate alınmayan önemli bir hususun göz ardı edildiğini görmekteyiz.Bu husus yöntem sorunudur. Din adına farklı doğruların olabileceğini iddia eden anlayışa göre, din adına hüküm çıkartırken Kur'an'ın yanında başka kaynaklardan yararlanmak mümkündür.Peki gerçekte dinin kaynağı nedir? Bu soruya verilecek cevap, hem yüzlerce temel sorunun cevabı olacak hem de dini anlamadaki yöntemimizi belirleyecektir. Kur'an âyetleri incelendiğinde dinin tek geçerli kaynağının Kur'an olduğunun her fırsatta vurgulandığını görmekteyiz. Din adına tek hüküm sahibinin yalnız Allah olduğu, Allah'ın dininin Kur'an'ın indirilmesiyle tamamlandığı, Allah'ın sözünden başkası söz arayanların şiddetle kınandığı, Allah Resulü'nün görevinin Allah'ın âyetlerini tebliğ etmek olduğu, Kur'an'ın detaylandırılmış ve apaçık bir kitap olduğu, hesap günü herkesin kitaptan sorumlu tutulacağı gibi ifadeler birçok âyette yer alır. Şiilik ve Sünnilik: Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu dinin dışında, din adına Kur'an'ı yetersiz kabul eden, dinin tam anlamıyla anlaşılıp açıklanması için Kur'an'ın yanında Resülüllah'a ait olduğu iddia edilen ve sayısı milyonları bulan kirli, şaibeli, sabıkalı, karanlık rivayetleri, kendi keyfi kabul ve anlayışları ile seçen mezhep imamlarının inanç ve yorumlarının Allah'ın vahyinin üzerine çıkarırcasına dinin kendisi haline getirilmesidir.Şimdi Allah'ın kitabından hareketle neden dinin yegane kaynağının Kur'an olması gerektiğini görmeye çalışalım. Din adına Kur'an'ın yeterliliği:"Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik"(Nahl- 89 )"Rabbinden ona mucizeler indirilmeli değil miydi? derler. De ki mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"(Ankebut- 50, 51 )Hüküm yalnız Allah'ındır :".. Hüküm yalnız Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dost doğru olan din İşte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar"(Yusuf- 40)"Allah Kendi hükmünde hiç kimseye ortak kılmaz. Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir Kudret yoktur"( Kehf- 26,27)Kur'an'ın indirilişinin tamamlanmasıyla din de tamamlanmıştır."...Bugün dininizi ikmal ettim. Üzerinize (tevhid) nimetimi tamamladım ve siziniçin İslam'a razı oldum..."(Mâide-3)"Rabbimin sözü hem doğruluk, hemde adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur"(En'am- 115 )Kur'an'ın indiriliş sebebi :"Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, övgüye layık, Aziz olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdik" (İbrahim- 1 )"Bu Kur'an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar de insanlara gönderilmiş bir belağ'dır"(tebliğdir--bildiridir)(İbrahim- 52)"Bu Kuran, insanlar için bir bayan (açıklama), Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için (sorumluluk bilincini veren) bir hidayet ve bir öğüttür"(Âli İmran- 138)"Ey Resül! Deki: İman edenlerin (kalplerini imanda) sağlamlaştırmak, müslümanlara hidayeti göstermek göstermek ve onlara müjde olmak üzere onu Rabbinden hak (bir amaca yönelik) olarak indirdi"(Nahl-102)

8 Haziran 2021 Salı

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR (2. YAZI )Kur'an'a müracaat eden, onun nuruyla nurlanan, gerçekleri hemen anlayacaktır. Allah sizleri Kur'an'dan hesaba çekeceğim buyurduysa (Zuhruf-44) ve Allah Resülü (a.s) bu âyeti ve buna benzer yüzlerce âyeti topluma tebliğ ettiyse, Allah Resulü'nün Kur'an dışında bir yolu ve rehberi vardır denilmesi, büyük bir cürüm, affedilmez bir günah, korkunç bir vebal, ağır bir sorumluluk, lanetlik bir zulüm, altından kalkılamaz bir yük olmaz mı? Yüce Allah, Zuhruf 36. âyetinde, "Kim Rahman'ın zikrini(Kur'an'ı) görmezden gelirse, ona bir şeytanı musallat ederiz" buyuruyor. Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri batıl itikadlarına kanıt olsun diye, Allah Resulü'ne öyle yetki ve sorumluluklar yüklüyorlar ki, bu hataları onları Kur'an'dan dolayısıyla hanif İslam dininden saptırdığının farkına varamıyorlar. Yüce Allah, Resüllere verdiği yetki ve sorumluluklardan birkaç âyeti hatırlatmak istiyorum."Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen bütün ümmetler de yalanlamışlardı. Resüllere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir"(Ankebut-18)"Biz Resüllerimizi sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kafir olanlar ise hakkı yerinden kaydırıp ortadan kaldırmak için batıl uğruna mücadele verirler.Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan tehditleri de alay konusu edinirler"(Kehf- 56 )(Ey Resül!) "Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin"( Gaşiye- 21)"Dediler ki: Ona rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? De ki: Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"(Ankebut- 50, 51)"Ve (Allah tarafından ) Kur'an okumam emredildi. Artık Kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur, kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım"(Neml- 92 )Demek oluyor ki, hidayet sadece Kur'an ile sağlanıyormuş.Tek hidayet kaynağı Allah'ın kitabı Kur'an mış.Son vahiy sayesinde Allah'ın elçisine verdiği yetki ve sorumlulukları biliyoruz.Son vahyin muhatabı olan Muhammed (a.s) Kur'an dışında dine ilave tek bir söz söylemiş ya da yazdırmış olabilir mi? Hepimiz bu dünyada imtihandan geçiriliyoruz. Yüce Rabbimizin yegane emri, O'nun himayesi olan Kur'an'a sığınmak ise,(Âli İmran-103) bizlere düşen en önemli görev, beşer'in himayesine değil, sorumlu olduğumuz Allah'ın güç ve himayesine sığınmak olmalıdır. Dilerim hesabın görüleceği o çetin gün, yaptıklarından pişman olup da,, "KEŞKE FALANI DOST EDİNMESEYDİM" (Furkan-27,28) diye feryat etmeyen, yalnız Allah'ın himayesi olan Kur'an'a sığınan, Rahman ve Rahim'in has kullarından oluruz.

7 Haziran 2021 Pazartesi

ZAN (ALGI) HAKKIN YERİNİ ALDI"Bütün bu (kulluk ettiğiniz, evliya ve ilah olarak gördüğünüz- muhaddis-müctehid- müfessirler) sizin ve atalarınızın taktığı (boş-batıl) isimlerden başka bir şey değildir. Allah onların (dinde söz sahibi oldukları) hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici hidayet (Kur'an) gelmiştir.(Necm-23)Algı:"Kur'an yeterli değildir, hadisler olmazsa Kur'an anlaşılmaz" "Sünnet'in Kur'an'a ihtiyacından daha çok Kur'an sünnete(hadislere) ihtiyaç duyar."Mezhepler olmazsa din olmaz, mezhepler bir kolaylıktır""Hadisler Kur'an'ı, içtihatlar ise hadislerin tefsiridir" "Kur'an çok zor ve anlaşılmaz bir kitaptır" "Allah Resulü'nün Kur'an'ı açıklama görevi vardır""Allah Resulü'nün örnekliği hadislerin hayata geçirilmesidir"Yani "hadisler Kur'an'ın pratik olarak yaşanmasıdır""Din için sadece Kur'an yeterlidir" diyenler Allah Resulü'nü devre dışı bırakan İslam ve "peygamber" düşmanlarıdır" "Din ve hüküm olarak Kur'an yeterlidir" diyenler dinde usul bilmeyen kimselerdir""Sahabeler gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz""Sahabelerden sonra en faziletli nesil tabiindir" "Allah Resulü'nün yaşadığı zaman" "Asrı Saadet" devridir. "Ehli Sünnet mezheplerinin hepsi haktır, mezhepler dini kolaylaştırıyorlar""Mezhep imamları çok büyük ve değerli âlimlerdir. "Dinin kaynağı dörttür"1-) Kitab (Kur'an) 2-) Sünnet (hadisler)3-) İcma (Ehli Sünnet âlimlerinin sorgulanamaz inanç ve fikir birliği) 4-) Kıyas'ı Fükaha( âyet ve hadiste yoksa bilinen bir şeyle kıyas yaparak ictihad yapmak)"Ahirette affedilmeyecek tek günah insan hakkıdır""Dinin direği namaz kılmaktır""Hac ve Umre yapanların bütün günahları bağışlanır""Cünup olarak dolaşmak, cünüp olarak bir şey yemek ve içmek, sohbet etmek günahtır"Dört mezhepten başka hak mezhep yoktur" "Buhari hadis kitabı Allah'tan gelmiş gibi çok doğru bir kitaptır""Kütüb-ü Sitte (altı hadis kitabı )Allah Resulü'nün sözleridir""Hadisler Allah Resulü'nü temsil ederler" vs,HAK:"Din Allah tarafından indirilen Kur'an ile tamamlamıştır"(Maide- 3) Allah Resulü hayatı boyunca sadece Kur'an ile uyarı görevini yerine getirmiştir"( Enam-51- Kaf-45- Enbiya-45) Nebi (a.s) sadece Kur'an'a uymuştur, zaten Allah'ın kendisine emri de bu istikamettedir.(Enam-106; Yunus-15,109 - Ahkaf-9)"Hak sadece Allah'tan gelendir" "Bakara-147 - Yunus- 84)"Din ve hüküm olarak Allah tarafından gelmeyen her şey sapkınlıktır "(Yunus- 32)Kur'an'a tâbi olan hidayet, yüz çeviren sapkınlığı hak eder.(Yunus-108; Neml-92) "Kur'an'dan başka hiçbir kitapta hidayet aranamaz"(Bakara-121; Yunus-35; Ra'd-37)"Allah'ın âyetlerini gizlemek büyük bir vebal ve lanetlik bir fiildir"(Bakara- 159- 160- 161- 162- 163- 174 -175- 176)"Allah sadece şirki bağışlamaz" (Nisa- 48-116)"Din ve hüküm olarak Kur'an yeterli bir kitaptır" (Ankebut, 50- 51)"İnsanlar sadece Kur'an'dan hesaba çekileceklerdir"( Zuhruf-43,44)"Din ve hüküm olarak Allah'ın sözünden ve âyetlerinden başka bir söze iman edilmez "(Casiye- 6) Abdest almak ve gusül yapmak sadece salat'ı ikame etmek için farz kılınmıştır.(Mâide-6) Bunun dışında kalan hiçbir ibadet için normal abdest ve gusül aranmaz. Cünup olarak gezmenin, sohbet etmenin, Kur'an'a dokunmanın, camiye girmenin, kabeyi tavaf etmenin, yemek yemenin ve her türlü sosyal ilişkide bulunmanın hiçbir sakıncası yoktur.Allah Resulü'nün arkadaşları arasında Allah'ın razı olduğu, iyi, fedakar dosdoğru ve kahraman insanlar olduğu gibi,(Tevbe-100; Ahzab-22, 23; Fetih-18) "Savaştan kaçan..."(Âli İmran-152,153) "Allah ve Resülüne ihanet eden..." ( Enfal-27) "Allah'ın düşmanlarını dost edinen..." (Mümtehine-1,2,3,4) "Nebi(a.s) ın hanımına zina iftirasında bulunan (Nur-11,12,13,14,15,16,17,18,19,20)" Resul (a.s) konuşma yaparken, onu ayakta bırakarak eğlence ve ticarete koşan...""Allah Resülünü üzen (Ahzab-1,69) Nebi (a.s) a karşı edepsizlik yapan..."(Hucurat- 2; 53)"Savaşa çıkmaktan korkan..."(Tevbe-25- 39,40) kimselerde mevcuttu. Tevbe, Hucurat, Tahrim ve Ahzab sürelerinin büyük bir bölümü Allah Resulü'nün arkadaşlarının ve hanımlarının olumsuz hareketlerini anlatır.Bu gerçeklere bakarak şunu söylemek mümkündür.Rivayetlere dayalı mezheplerin dini baştan sonra kadar yalandır, Allah ile aldatma ve Resülullaha iftiradan ibarettir.Aslında kelimenin tamamını söylemek gerekirse, Kur'an'ı anlama yolunda kilo metre taşı olarak, onların "Allah bir" sözlerine bile itibar etmemek çok önemlidir.Çünkü yüce Allah, Resül (a.s) a "Munafıkların, kendisinin "Allah'ın Resülü" olduğuna şehadet etmelerine" inanmamasını haber vermiştir"(Münafıkun- 1)Din tevhid ve güzel ahlakın üzerine inşa edilmiştir.Din takvadır yani sorumluluk bilincine sahip olmaktır.Din ihlastır yani dini Allah'a özel kılmaktır.Din, İslamdır yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bir kaynağa iman etmemektir.Din, orijinal yani içine hiçbir şey karışmadan indiği gibi organik olarak yaşanmalıdır.

5 Haziran 2021 Cumartesi

KU'RAN AÇIKSA NİYE O KADAR KONUŞUYOR, KİTAP YAZIYORSUNUZ.? Biz vahiy ehli muvahhidlere en çok yapılan itirazlardan bir tanesi de şudur."Siz din ve hüküm olarak Kur'an tek kaynaktır, Kur'an açıktır ve anlaşılır bir kitaptır" diyorsunuz."Peki o halde neden Kur'an üzerinde bu kadar söz söylüyorsunuz."Nebi (Aleyhisselam) Kur'an ile ilgili onu açıklayacak bir şey söylemiş olamaz mı?" Cevap: Aslında bütün Resüller sadece ve sadece kendilerine indirilmiş olan vahyi tebliğ etmişlerdir.Resüllerin vahyi tebliğ etmekten başka bir görevlerinin olmadığı ile ilgili onlarca âyet vardır.Yüce Allah, Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri) Kur'an ile uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Belki (şirk'ten) sakınırlar"(En'am- 51)"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver"(Kaf-45)"De ki: Ben sadece vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"(Enbiya- 45)"Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah'tan gelen vahiy ile biliyorum"(Â'raf- 62)"Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm" (Â'raf- 68)Fakat Resüllerin ardından gelen kuşaklar vahyin manasını bozduklarından dolayı Kur'an ehli muvahhidler Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, Kur'an'ın kendi içindeki çözümünü, kavramlarının gerçek anlamını, ilim ve hikmetinin üzerinde uzun uzun konuşmak zorunda kalıyorlar.Yoksa vahiy ehli muvahhidler Allah'ın mesajına bir şey ekleyip bir şey çıkarıyor değiller.Sadece dağılan konuları bir araya getirmeye çalışıyor, tahrif edilen kavramları ait oldukları yere koyuyorlar.Yani Şuayb (a.s) ın deyimiyle dinde ifsad edilen yerleri ıslah etme mucadelesi yapıyorlar.Muvahhidler indirilen vahyin dışında insanları bağlayan bir şeyin olmadığını söylüyorlar.Kur'an ehli hiçbir muvahhidin dine bir şey eklediğini, din ve hüküm olarak bir şey ortaya koyduğunu hiç kimse iddia edemez.Fakat bizler, mezhep âlimlerinin ve muhaddislerin Kur'an'ın hanif dinini bozduklarını ve orijinal din diye birşey bırakmadıklarını yüzlerce örnekte açık olarak ortaya koyuyoruz.Dolayısıyla Ehli Sünnet ve Şia âlimlerinin dinlerini Kur'an'la kıyas ederek batıl yolda olduklarını ispat ediyoruz.Fakat Kur'an'ın Allah tarafından apaçık ortaya konması, türlü örneklerle detaylandırılmış olması, kendi içinde çözüme kavuşturulması, Kur'an ın basit bir okumayla içindeki hazinelere ulaşılabileceği anlamına gelmemektedir.Üzerinde tedebbür, tefekkür, tezekkür, taakkul, tefekküh ve tasadduk etmek gerekirMadem, Kur'an açıktır, açıklanmaya ihtiyacı yoktur" diyorsunuz, o zaman Kur'an'ı açıklama adına ne diye kitap yazıyor, durmadan konuşup duruyorsunuz?Cevap: Evet, Kur'an bizzat yüce Allah tarafından "tebyin" edildi yani açıklandı.(Nahl-89 ; Bakara-118 ; Âl-i İmran-118; Hadîd-17 )Yüce Allah tarafından "tasrif" edildi "Çeşitli şekillerde sindire sindire ortaya kondu" ( Kehf-54; İsrâ-89 ) Yüce Allah tarafından "tafsil" edildi. "İnsanın akıl ve zihin kapasitesine göre kolaylaştırıldı"(Hûd-1; Yunus-5-24,37; Arâf-32,52, 174; En'âm-55,97,98,114,126 ) Yüce Allah tarafından "tefsir" edildi. "İnsanın emek ve merakına göre anlaşılır kılındı" (Furkân-33 )Ama Allah tarafından açıklanmış olan bu hazineye ulaşmak için Kur'an'ı, temiz bir zihin, ön yargısız bir iman, tam bir ihlas yani dini Allah'a özel kılma yani vahyi indirene koşulsuz teslimiyet için, araştıran, sorgulayan, aklını kullanan, özgür bir irade ve çabayla, ağır ağır, üzerinde düşünerek okumak gerekir. Yani Kur'an'da Allah tarafından yapılmış açıklamaları bulup, tespit etmek, bunları açığa çıkarmak sadece Allah Resulü'nün şahsına munhasır kılınmış bir şey değildir. Kaldı ki uydurma hadis kitaplarında bile beş âyetin bir tefsiri ve açıklaması yoktur.Bizimde sorularımız var.Nebi(a.s) hadislerle Kur'an'ı açıkladıysa bu kadar tefsir kitabına ne gerek vardı?Rasulullah'ın Kur'an'ı açıklama görevi var idiyse, bu açıklamaları ezberletip yazdırarak koruma altına alması gerekmez miydi? Bu açıklamalar dinin kaynağı ve olmazsa olmazı ise neden bizzat Nebi(a.s) tarafından kayıt altına alınmadı da, kendisinden asırlar sonra gelenlerin inisiyatifine ve hafızasına bırakıldı?Hadisler doğru olarak aktarıldıysa neden Şii muhaddislerin hadisleri ile Sünni muhaddislerin hadisleri birbirinden tamamen farklı hatta tam zıttı oluyor.Bu kadar önemli ve hayati bir konuda, Nebi(a.s) ın ileride bitip tükenmek bilmeyen hadis eksenli tartışmaları, hadislerden kaynaklanan ayrışmaları, kavgaları ve savaşları öngörerek bu açıklamaları yazdırıp koruma altına alması gerekmez miydi?Bunu yapmayarak Allah Resulü tebliğ ve beyan görevini eksik mi yerine getirdi?Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri, bu soruların hiç birisinin cevabını veremez.Çünkü Resulullah (a.s) ın, Allah tarafından indirilen vahyi tebliğ etmekten başka hiç bir görevi bulunmamaktadır.Yüzlerce âyete göre, Kur'an'ı açıklayan, ayrıntılı, eksiksiz, teferruatlı, detaylandırılmış, kendi içinde çözümlenmiş olarak gönderen Allah'tır.Dolayısıyla kendini Kur'an'a adamış, Kur'an'da yer alan, bizzat Allah tarafından yapılmış açıklamaları ortaya koymak adına araştırma yapan, emek veren, hayatını bu uğurda adayan muvahhidlerin, emek ve araştırma mahsulu olan çalışmalarının sonucu olarak kitap yazıp, bu bilgileri insanlarla paylaşmalarının neresini eleştiriyorsunuz.Bu Rahmani açıklamaları, Rabbani bilgi hazinelerini bulup ortaya çıkarmak ve bunları insanlarla paylaşmak için kitap yazmak, "Kur'an'ı tefsir etmek" değil, Kur'an'da varolan hikmeti, yüce Allah tarafından yapılmış açıklama ve detayları tespit etmek anlamına gelmektedir.İlkel düşünceniz, taklitçi zihniniz, ilimsiz aklınız ve örümcek ağı bağlamış beyinlerinizin böyle eserler ortaya koymaya musait olmadığını biliyoruz. Hiç olmazsa bu çabayı gösteren takva sahibi, hasbi ve muhlis kullara, bu saçma sapan argümanlarla saldırmayın..

3 Haziran 2021 Perşembe

İBLİS - ŞEYTAN - ŞEYÉTİN (ŞEYTANLAR)İblis: Kur'an'da Adem (a.s) bağlamında geçer.Adem kıssası dışında iblis kelimesi sadece bir âyette geçmektedir.(Şuara- 95)Yani iblis kelimesi, bir âyet dışında Adem (a.s) a secde etme bağlamında geçmektedir.Secde emrine olumsuz yanıt verdikten sonra iblis, "şeytan" sicil ve damgasını alıyor.Artık bundan sonra o iblis değil, şeytandır.Ve kiyamet gününe kadar insanın duygu ve düşüncesinde var olacak olan iblis değil, şeytandır.İblis, sadece Adem ile eşine düşman iken, şeytan bütün insanlara düşmandır.Şeytan sapkınlığı, beşer masumiyeti, insan ise günah ve sorumluluğu temsil ediyor. Adem ve eşinin çıkarıldıkları özel bahçe ise, cenneti sembolize etmektedir. "Şu ağaca yaklaşmayın" emri, "vahyi" temsil ederken, iblisin "vesvese etmesi" ise, uydurma din adamlarının "rivayet" ve "ictihadlarını" temsil ediyor. Kur'anda bulunan "sihirbaz" kelimeleri uydurma din adamlarını sembolize ederken, "sihir" kelimesi ise, insanları Allah yolundan engelleyip onunla aldattıkları uydurma dinin "hadis, ictihad ve mezhepleri"ni temsil etmektedir. "Küfür" ve "şirk" şeytan vesvesesinin din adamlarında ete kemiğe bürünmüş şeklidir. Yani gerçek dünyada manevi ve zihinsel şeytanlar değil, insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen şeytanlaşmış din adamları ve mezhep âlimleri hayata hakimdir. Kur'anda geçen "şeceretel-mel'ûnete" "mel'un şecere" (ağaç), "şirk ve küfrü, Allah adına iftira ve yalanları, din adına aldatma ve ihanetleri, Allah'ın âyetlerini gizleme ve her türlü kötü amelleri" sembolize ediyor. Kur'ana baktığımızda iki tür şeytanın var olduğunu görüyoruz.1-) Adem (a.s) bağlamında anlatılan simgesel, zihinsel yani sanal şeytan (iblis)2-) Kiyamet gününe kadar insanların inanç ve fikirleri üzerinde güç ve iktidarları sürecek olan, uydurma din adamlarında ete kemiğe bürünmüş gerçek şeytanlar.Simgesel olan şeytanın yani cin şeytanının insanlar üzerindeki etkisi çok zayıftır.(Nisa-76) Sanal şeytanın iman edenler üzerinde hiç bir hakimiyeti yoktur.Onun güç ve hakimiyeti kendisini veli edinen ve onu Allah'a şirk koşanlar üzerindedir.(Nahl-100) Esas güçlü ve saptırıcı bilgileriyle etkili olanlar, insan şeytanları yani din adamlarıdır.Cin ve insan şeytanlarına örnek bir âyet."De ki: İnsanlarin Rabbine sığınırım; insanların melikine, insanların ilâhına. Hannasın (şeytanın) vesvesesinin şerrinden O (şeytan) ki insanların göğüslerine vesvese verir.Cinlerden ve insanlardan olanına"Nas-1/6)İnsan, sapkınlıktan yani şirk ve küfürden hidayete dönüş fırsat ve kabiliyetini tamamen kaybedince adı ister Ali, ister veli, ister iblis olsun, artık o "şeytan" sicil ve damgasını almış sayılır.Esas etkili olanlar, şeytanı temsil eden ete- kemiğe bürünmüş, insan şeytanlarının inanç ve fikirde yaptıkları tahribattır. Genellikle şeytan kelimelerinin tekil olarak geçtiği âyetler zihinsel, simgesel ve sembolik şeytanla ilgili iken, çoğul geçtiği yerlerde ise, gerçek hayatta var olan insan şeytanlarını yani uydurma dinin âlimlerini anlatmaktadır."Şeytan" kelimesinin geçtiği âyetlerde inanç ve fikirde şeytani bir zeka ve akıl varken, "şeyétin" (şeytanlar) yani çoğul olarak geçtiği âyetlede ise, gerçek anlamda şeytani inanç ve fiillere sahip din adamlarının etkinliği vardır.Şimdi şu âyetlere dikkatli bir şekilde bakalım. "Ve onlar (din adamları) Süleyman'ın mülkü konusunda şeytanların tilavet ettikleri şeylere tabi oldular. Oysa Süleyman (hakka aykırı hareket ederek) kafir olmadı. Ancak insanlara sihir öğreten şeytanlar kafir oldular..." (Bakara- 102) Âyetin güncellenmesi:"Muhammed'in hayatı konusunda şeytanların (muhaddis- müctehidlerin) tilavet ettikleri şeylere tabi oldular. Oysa Muhammed (Kur'an haricinde hadis- sünnet bırakarak) kafir olmadı. Ancak insanlara sihir( hadis- sünnet- İctihad- mezhep) öğreten şeytanlar (din adamları) kafir oldular" Yukarıdaki âyette "şeytanlar" kelimesinin "din adamları" bağlamında kullanılmasının sebebi şudur.Bilinen anlamıyla, cin şeytanlarının insanlara sihir öğretmeleri mümkün değildir. Yani sünnetullah gereği cin şeytanlarının insanlarla biyolojik ve fiziksel temasa geçmeleri mümkün değildir.O halde âyette bulunan "şeytanlar" dan maksat "din adamları" iken, öğrettikleri "sihirden" maksat ise, "hadis, sünnet, mezhep, ictihad" gibi insanların akıllarını başlarından alan, onları sihirleyen, kendilerine mahkum eden zanni ve uydurma dinin bilgileridir.Şimdi şu âyeti tedebbür edelim.(Ey Nebi!) De ki: Allah'ı bırakıp da (yanında, birisinde, bize faydası da zararı da dokunmayan şeylere mi dua edelim! Allah, bizi (vahiy'le) hidayete ilettikten sonra ökçelerimiz üzerinde gerisin geri (küfre- şirke) mi dönelim. Arkadaşlarının "bize gel" diye (vahyin) hidayetine davet ettikleri; şeytanların (batıl din öncülerinin) aldatıp şaşırttığı kimseler gibi mi olalım?Deki: Hidayet ancak (vahiy'le) Allah'ın gösterdiği yoldur.Ve biz âlemlerin(insanların) Rabbine teslim olmakla emrolunduk"(En'am- 71) Bu âyette bulunan "şeytanlar"dan maksat yine "din adamları"dır. Çünkü gerçek anlamda din adamlarından başka hiçbir güç insanları hidayetten uzaklaştırıp saptıramaz.Mesela şu âyete bir göz gezdirelim. "Böylece her Nebi'ye ins ve cin şeşeytanlarını düşman yaptık. Onların bazıları bazılarına aldatıcı yaldızlı sözler vahyederler. Eğer Rabbin dileseydi (iradelerine ipotek koysaydı) bunu yapamazlardı. Onları iftiraları ile baş başa bırak"(En'am- 11Âyette geçen "... yaldızlı sözler..." ve "... onları iftiraları ile baş başa bırak..." cümleleri, bu şeytanların insan cinsinden olduklarını açık olarak gösteriyor. Kur'an'ın "şeyétin" "şeytanlar" olarak tabir ettiği kimseler Adem (a.s) ın aldanmasına sebep olan cinni şeytanın izcileri, evliyaları, önderleri yani onun öğretilerinin din adamlarıdır.Şu âyet bu gerçeği ifade etmektedir. "... şeytanlar kendi evliyasına sizinle mücadele etmeleri için vahyeder, eğer onlara uyarsanız kuşkusuz sizde müşriklerden olursunuz" Yukarıdaki âyeti cinni şeytanın insanlardan yani uydurma dinin öncülerine ve imamlarına vahyettiğini, şeytan evliyası olan din adamlarına uyulmasının şirk olduğunu açıkça göstermektedir. Âyette geçen "leyuhune" "vahyederler" "yalan ve iftiraları vahiy gibi anlatırlar, veya inanç, fikir, amel, anlayış ve zihin bakımından her an birbirleriyle bağlantı içerisindedirler" anlamına geliyor.

2 Haziran 2021 Çarşamba

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(34.YAZI)"Mehmet Aksoy! Allah sizi sevdiğinizle(Said Nursi) haşr etsin. 6000 sayfalık cürmü, doğrumu, yanlış mı diye muhasebe yapmadan, düşünmeden, herkese okumayı nasıl tavsiye edersiniz? Ayrıca Allah'tan utanmadan hangi saikle "bedii" sıfatını bir kula yakıştırırsınız. Bir müslüman kendisine Allah tarafından verilen isminin gereği, Kur'an'ı dinin tek kaynağı edinmesi gerekmez mi?Yüce Allah bu dini eksik mi göndermiştir?Rabbimiz, Kur'an'ı ben indirdim, ben tamamladım, yüzlerce âyette sadece ben açıklarım diye açık seçik belirtmişken, hangi kul daha iyi açıkladığını iddia edebilir?Haydi bunları görmüyor olacak kadar vahye uzaksınız, bazı meşhur zevatın eserleri için "bu bana yazdırıldı" demesinin sapkınlığını da mı akledemiyorsunuz?Hadi canım başka kapıya. Burada sizlerin heva ve heveslerine uyacak kimse bulamazsınız"(Hasan Ayhan Karakuş- "Nurculuk" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Uçanlar, suda yürüyenler, hergün Allah Resülü ile görüşenler," Allah tarafından bana yazdırıldı, diye üfürenler, tarih böyle yalancılarla dolu. Ama hepsi "büyük âlim" olarak kabul ediliyor malesef"(Bünyamin Özduran- "Nurculuk" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Mehmet Aksoy! Abi siz anladığım kadarıyla okumuş bir birisiniz.Şöyle bir gerçek var.!İslâm âlemi....Yani müslüman olduğunu,"iddia eden" demek durumundayım maalesef.Bunların kanaat önderlerine bir bakalım..!Nerede müslüman?Allah'a teslimiyet gösteren kim?Nerede...?Kur'an hayatınızın neresinde?Müslüman dediğiniz zaman, bütün dünyada, kaba, bencil, adaletsiz, hak ihlal eden, kendi var başkası yok.. Kolay bir şekilde insan katleden..vs.vs.Bu görüntü sizin ekranda yok sanırım...Allah'a savaş açmış bir toplumdan bahsediyorum...Allah'ın adıyla kendi bencilliği için çaba harcayan bir toplum..!Buradan baktığımızda bu toplumun en zararlı kesimi, sizin bahsettiğiniz "âlimler"..Ortada, Allah'ın kitabı varken ve buna iman ettik derken bu kadar ayrılık neden?Cevap şu olmasın lütfen.."Farklı anlamak, farklı yorumlamak..Olmasın!Aslında cevap çok basit.Referans Kur'an değil çünkü..Ya bir âlim, ya bir hadis, yada kendi nefsi.!Bunu anlamak bu kadar zor mu?Kur'an ortada yok"(Atilla Mendeş- "Nurculuk" adlı yazıya yaptığı yorum?------------------------------------------------------------"Kuran dışı hadislerin hepsini çöpe atmak gerekir. Allah Resülünün sözü Kur'an'ı Kerim'dir.Kur'an'a uy, Kur'an bize yeter.(Ankebut- 51 "Sünnet" kelimesi, Kur'an'da yüce Allah'ın kiyamet gününe kadar değişmez hüküm ve kuralları demektir.Allah Resülünün hadisi, sünneti aşağı yukarı kendisinden iki asır sonra uyduruldu. Hadis-sünnet hikayeleri Allah Resülün'e ifdiradan başka bir şey değildir. Allah Resülünün söz, hal ve hareketleri yani örnekliği sadece Kur'an'da geçer. Hadis, siyer, usulü hadis, tefsir gibi ilimler İslamda yoktur. Bu ilimler! Tağutların ve şeytanların sisteminde vardır.Hadis diye anlatılan her şey şeytanidir. Bid'at ve tuğyandır, sadece şirke yol açar ve Kuran eksiktir anlamına götürür. Bu inanç yani sünnet dini tamamen hanif İslam dininden bambaşka bir çok tağuti düzen ve şirkin dirilmesi dahil sadece şeytani mezhepleri icat etmeye yol açmıştır.1300 yıldır yaşanan din Allah Resülünün ile arkadaşlarının dini degil, hadis imamlarının çakma mezhep dinidir.Hak din, sadece Kur'an'daki dindir.(Afyonlu Halil- "Kur'an'ın Mübin Olma Özelliği" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Ali Hocam! Allah sizden razı olsun.Yüce Rabbim sizden merhamet ve mağfiretini esirgemesin.Gerçekten çok büyük hizmetler veriyorsunuz.Tefekkür edenlere, Kur'an'ı doğru anlama ve yaşama çabasında içinde olanlara yol gösteriyorsunuz.Kendi adıma şükranlarımı sunuyorum, sağolun"(Hayri Sipahi- "Kur'an Nasıl Okunmalı" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Cübbeli Ahmed'in hitabeti konuşurken yaptığı espiriler dinleyeni etkiliyor.Hele birde Kur'an'dan habersiz bir mantıkla dinleniyorsa hem alkış, hem kahkaha, hem şamata, hemde muhabbete atan kalpler Cübbeli'ye yol buluyor.Kur'an cahili toplumu yolma tekniği süper.Aklı, dinden nasıl çıkar saglarım işine acaip güzel çalışıyor .Bazen Cübbeli'nin mantığı ile köşeyi dönmeyi düşünüyorum.Fakat dönülecek köşenin arkası ahiret azabın denk geliyor, vazgeçiyorum"(Nüsret Barut- "Cübbeli Ahmed" adlı yazıya yaptığı yorum)

DİN VE HÜKÜM OLARAK KUR'AN TEK KAYNAKTIR : (1.YAZI ) Allah Resulü (a.s) Kur'an dışında herhangi bir şey yazdırmayacağı, yazdırmasının de mümkün olmadığı, zaten âyetle sabittir."Eğer o (Nebi) bize karşı bazı sözleri uydurup söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik"(Hakka- 44, 45, 46 ) Âyetler çok açık"Eğer elçimiz, kendi sözlerini, Allah'a isnat edip, bunlar da Allah katındandır, dininizi yaşamak için gereken hükümlerdir" demiş olsaydı, açıkça onun canını alırdık diyor.Sizce böyle bir uyarıdan sonra, Kur'an'da var olan konuların dışında "bunlar da Allah katındandır" diye,Resul (Aleyhisselam ) bir şey söylemiş ya da yazdırmış olabilme ihtimali var mı?Hala var diyenlere, sözüm meclisten dışarı!!! Bizler için Kur'an'da örnek gösterilen (Ahzab-21) Allah Resulü, Ahkaf süresi 9.âyetinde, "onlara de ki" diye başlayan, "bana vahyedilenden başkasına uymam" diyorsa, Kehf 26. ncı âyetinde, "Allah kendi hükmüne kimseye ortak etmez" diye hükme bağlamışa, Casiye 6. âyetinde "Allah'tan ve onun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar" diye emreden âyetleri alıp, ümmetine tebliğ eden Allah elçisi, Kur'an'ın dışında dine ilaveler yapmış olabileceğini nasıl düşünebiliriz? Yüce Allah Elçisine hitaben bakın ne buyuruyor. (Ey Nebi!)" Sana vahyolunana tâbi ol ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret.O hüküm verenlerin en hayırlısıdır"(Yunus- 109) Yüce Rabbimizin âyetlerini, batıl inançlarını yaşamaya devam etme adına, görmezden gelenlere, yalan ve iftira dinlerini doğrulama adına, kelimelere farklı anlamlar yükleyenlere, Furkan 30. âyetin öncesinde, "hesap günü yaptıklarına pişman olanların feryat ve figanlarını hatırlatıyoruz. "Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız perişan bırakır"(Furkan- 28-29) Birileri bizlere" Namazın nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulacağı, zekatın nasıl verileceği Kur'an'da açıklanmamıştır" diyorsa, lütfen kulaklarına atılan bu iftiralara inanmayalım.Şunu sakın unutmayalım, yüce Allah Kur'anda açıklamadığı, detay vermediği hiçbir şeyden bizleri sorumlu tutmaz. Yüce Allah bir hüküm verdiyse, onu mutlaka gerektiği kadar anlatmış, izah etmiş ve açıklamıştır. Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri öyle büyük hatalar yapıyor ve öyle uydurulmuş bir dini yaşatıyorlar ki, gerçekten Allah Resulü'nün Mekkeli müşrikler için söylediği, "Benim kavmim bu Kur'an'ı mehcur bıraktı" (Furkan-30) sözü, ne yazık ki, onların hakkında da gerçek oldu.Çünkü Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri Kur'an'ın özet bilgiler verdiğini ve herkesin onu anlayamayacağını söyleyerek, Allah'ın âyetlerini devre dışı bıraktılar.Allah yerine veli edindikleri muhaddis ve müctehidlerin hadis ve ictihadları ile bir din yaşar oldular.Yüce Allah bu iftira ve uydurma din ile onları affeder mi? Onlara bir âyet daha hatırlatmak istiyorum. Allah Resülü(a.s) bu âyeti ümmetine tebliğ ettikten sonra, "bunlar da Kur'an dışından, Kur'an'da olmayan bilgilerdir, bunlardan da sorumlusunuz" diye Kur'an'ın bahsetmediği bilgileri yazdırmış ve nakline izin vermiş olabilir mi? "Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz"(Zuhruf- 44 )

KUR'AN'DA BİR KONUYU ANLAMADA PRENSİPLERŞia ve Ehl-i Sünnet âlimleri uydurma hadis ve yalan ictihatlarla Kur'an'ın anlamını tahrif ettiklerinden ötürü aslında apaçık olan bir çok konu anlaşılmaz hale gelmiştir.İşte bu yüzden Kur'an ehli muvahhidlerin bazı gerçekleri açıklamaları bir zaruret halini almıştır.Dinin tek kaynağının Kur'an olduğu yani "Din= Kur'an" olduğu hiç bir zaman unutulmamalıdır.Kur'an'ın Allah kelamı olduğu ve bizim tevhid dinini anlamamız için indirildiğini de devamlı aklımızda tutmak zorundayız.Konular, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü içinde düşünülmeli ve çözümlenmelidir.Bir kere Kur'an'ın anlaşılması için Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmesi hayati bir öneme sahiptir.Bir konuyla ilgili Kur'an'da geçen ne kadar âyet mevcut ise, o âyetler siyak ve sibaklarıyla ele alınmalıdır. Kur'an'ın her türlü ihtilaftan koruma altında bulunduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Din ve hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak Kur'an kesinlikle yeterli bir kaynaktır.Kur'an'ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kur'an'ın başka bir yerinde geçen bir konuyla çelişmeyeceğini kesin olarak bilmeliyiz.Çünkü Kur'an âyetleri aynen galaksilerin, yıldızların ve gezegenlerin konumları gibi Allah tarafından bir sistem (hikmet) üzerine indirilmiş ve birbirlerine bağlanmıştır."Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim (sistem) üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"(Âraf- 52)Kur'an'da yer almayan bir konunun, dinde de yer almayacağı kesin olarak anlaşılmalıdır. Mesela:Kur'an'da "zihar keffareti, yemin keffareti, hata olarak adam öldürme keffareti" bulunduğu halde, "oruç kefaretinin" bulunmaması bunun dinde yerinin olmamasını gerekli kılar. Bu prensibi uygulayınca dine ilave edilenlerin %90 dan fazlasından kurtuluruz.Zor ve karışık bir konu ile karşılaştığımızda, samimi olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul eden, aklını kullanan ve üzerinde tefekkür edenlerle çözmeliyiz.Bu kişilerin samimiyetine en önemli gösterge, önyargılardan uzak, dinin Kur'an ile tamamlandığını kabul etmeleri olacaktır.