NEBİ TARİHSELLİĞİ, RESUL EVRENSELLİĞİ TEMSİL ETMİŞ OLAMAZ MI?
(1.YAZI)
Son zamanlarda nebi ile resul'ün arasında bulunan farkları düşünürken aklımıza takılan farklardan biri de nebi kavramının kullanıldığı yerlerde özel ve dar konuların resûl kavramının kullanıldığı yerlerde ise genel ve geniş konuların işlendiğini görüyoruz.
Yani nebi kavramının kullanıldığı âyetlerde nebi'nin kendi özel halleri, hataları, hanımları, ailesi veya sadece ona iman eden müminlerin hataları, yani Medine'de yaşayan insanların ve olayların konu edildiğini görüyoruz.
Resûl kavramının kullanıldığı âyetlerde ise, genel, külli, evrensel, zamanları ve coğrafyaları aşan bir hitabın var olduğunu yani tüm insanları ilgilendiren emir, yasak ve öğütlerin olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla bu yönüyle "nebi" tarihselliği yani sadece kendi döneminde yaşanan sorunları temsil eden dar bir makam ve mertebe ilgili bir kavram iken, "resul" bütün insanları ilgilendiren bir misyona sahip olduğunu düşünmeye başlıyoruz.
Şimdi konuyla alakalı âyetlere bir göz atalım.
1-) Ey Nebi! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına diş örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemeleri için en uygun olan budur. Allah bağışlayandır, merhamet edendir"
(Ahzab-59)
Bu âyet o günün ahlak, gelenek ve şartlarında inmiş olan yani sadece Medine halkının yaşamış olduğu sorunla ilgili bir durumdan bahsetmektedir.
Artık bugün aynı şartların yani dünyanın başka yerlerinde kadınlara karşı böyle rahatsız edici ve eziyet verici durumlarını yaşatılması imkânsızdır.
Çünkü devletlerin kanunu ve hukuki düzenlemeleri ve adalet mekanizması buna fırsat vermeyecektir.
Ama nebi(a.s) yaşadığı Medine'de böyle bir sorun vardı.
Bu sorun tüm insanlığı ilgilendirdiğini söyleyebilir miyiz?
Yani bu sorun risâletin geniş ve kapsamlı alanına girmiyor.
2-) "Allah ve melekleri, nebi'ye (Muhammed'e değil) salat (yardım) ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat (yardım) edin ve tam olarak (Allah'a) teslimiyet gösterin"
( Ahzab- 56 )
Bu âyette de Medine'de yaşayan müminlerin nebi (a.s) ı yalnız bırakmamalarını, ona destek olmalarını bir yönüyle de kıyamet gününe kadar müminlerin, münafık ve müşriklere karşı da nebi'nin haysiyet ve şerefini korumalarını istemektedir.
Ama esas konusu ve hitap bağlamı nebi döneminde yaşayan müminlerdir.
3-) Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağrılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, nebi'nin evlerine girmeyin. Ancak davet edilğiniz vakit girin.
Yemeği yediğinizde hemen dağılın sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Nebi'yi üzmekte, fakat o size bunu söylemekten utanmaktadır..."
(Ahzap- 53)
Bu âyette de sadece nebi'nin evlerine giren ve gece geç saatlere kadar kalarak nebi'yi rahatsız eden müminlere hitap edilmektedir.
Bu emir o zaman yaşayan insanları ilgilendimektedir.
Zaten âyette geçen "bu hareketiniz nebi'yi üzmekte, fakat o size bunu söylemekten utanmaktadır" cümlesi bu işin risâletle ilgili olmadığını, özel bir durumun kasdedildiğini gösteriyor.
Yoksa genel bir sorun ve risâletle ilgili bir durum olsaydı nebi bunu söylemekten utanmazdı yani onu duyurmak ve ilan etmek zorunda kalırdı.
4-) Yeryüzünde ağır basıncaya kadar, hiç bir nebi'ye esirleri bulunması yakışmaz. Siz geçici dünya hayatını istiyorsunuz, halbuki Allah sizin için ahireti istiyor. Allah azizdir, hikmet sahibidir"
( Enfal- 67)
Yukarıdaki âyet nebi ve iman edenlerin bir zaaf ve hatalarını anlatmaktadır.
İman edenler savaştan önce mallarına konmak için karşı tarafın askerlerini öldürme yerine esir almamaları gerekmektedir.
Halbuki bugün milletlerarası antlaşmalar var. Esirler konusunda iman edenler kendi kafalarına göre kanun belirleyemez, kendi akıllarına göre hareket edemezler.
5-) "Cehennem ehl-i oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, müşrikler için af dilemek ne nebi'ye ne de iman edenler yakışmaz"
(Tevbe-113)
Bu âyette nebi ile iman edenler müşrik akrabalarına dua ettiklerinden dolayı Allah tarafından uyarılıyorlar.
Yani hitap bağlamı özel bir hareket ve dar bir insan topluluğu ile ilgilidir.
Ancak bundan iman edenler de ders çıkarabilirler.
6-) "Andolsun ki Allah, bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, nebi'yi ve zor zamanda ona uyan muhacirlerle ensarı affeti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O onlara karşı çok şefkatli çok merhametlidir" (Enfal- 117)
Yukarıdaki âyet Müslümanlardan hata eden az bir grup hakkında nazil olmuştur.
7-)Ey Nebi! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) İstiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim"
(Ahzab-28)
Bu âyette dünyalık mal- mülk ve ziynet eşyası isteyen nebi'nin hanımlarına Allah tarafından bir uyarı yapılıyor.
8- Nebi, eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu nebi'ye haber verince, nebi bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Nebi: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi"
(Tahrim-3)
Yukarıdaki âyet nebi ve hanımları arasında geçen özel bir konuya temas ettiği için sadece nebi ibaresinin kullanıldığını görüyoruz.
(Yine o münafıklardan) O ( nebi her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek nebi'yi incitenler de vardır.
De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a iman eder, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır"
(Tevbe-61)
Dikkat edilirse yine belli bir grup hakkında yani nebi döneminde yaşayan münafıklar hakkında âyetin nazil olduğunu görüyoruz.
Âyette bir incelik daha vardır.
Şöyle ki, nebi için "sizden iman edenler için bir rahmettir" derken, Enbiya süresinde Resul'ün misyon olarak "bütün insanlara rahmet olduğu vurgulanıyor.
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder