NEBİ TARİHSELLİĞİ, RESUL EVRENSELLİĞİ TEMSİL ETMİŞ OLAMAZ MI?
(2.YAZI)
Nebi'nin tarihselliği, Resulün ise evrenselliği temsil ettiğini âyetlerden misallerle anlatmaya devam ediyoruz.
9-)Bir Nebi'nin emanete ihanet etmesi mümkün değildir.
Kim emanete (devlet malına) ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese ( asla haksızlığa uğratılmaksızın) kazandığı tam olarak verilir"
( Âli İmran-161)
Siyer kitaplarının yazdığına göre, Bedir savaşı'nda elde edilen ganimetlerin paylaşımı sırasında, kayıp bir eşya için, münafıkların "herhalde Muhammed almıştır" demeleri üzerine bu âyet inmiştir.
Âyette görüldüğü gibi "bazı münafıkların" Nebi(a.s) hakkında olan bu dedikodularına cevap veriliyor.
yani âyet yine yerel, yine Medine yani tarihsel bir olaya değinmekte, dar bir alan ve özel bir durum hakkında bilgi vermektedir.
Nebi'nin geçtiği âyetler her ne kadar yerel ve tarihsel olsada, Nebi'nin haysiyet ve şerefi korunmalı ona destek verilmelidir.
Allah, Melekleri ve iman edenler tarafından müdafaa edilmelidir. Çünkü o aynı zamanda Allah'ın Resulü'dür.
Nebi iman edenler için bir değerken, Resul bütün insanlar için bir değerdir.
10-) "İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan hanif bir Müslüman idi; asla müşriklerden olmadı. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona tâbi olanlar, şu Nebi ve ona iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur. Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki ne yapıp edip sizi saptırabilsinler, oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar"
( Âli İmran- 67, 68, 69)
Bu ayetlerin bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda Medine'de yaşayan Yahudiler olduğu görülecektir.
Zaten söz konusu Yahudiler ve Hristiyanlar ile Medine'de meydana gelen bu olay hakkında âyetler indiği zaman Allah Resulü'nün elçilik misyonuna değil Nübüvvet makam ve mertebesine gönderme yapılır.
Şu ayetlerde olduğu gibi.
11-) "Eğer onlar (Yahudiler) Allah'a, Nebi'ye ve ona indirilene iman etmiş olsalardı; onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır"
( Mâide-81)
Görüldüğü gibi söz konusu ehl-i kitap ve Medine olduğu zaman Nebi kavramı ile hitap edilmektedir.
İkincisi : "iman" kavramı genellikle Allah, vahiy ve resul bağlamında kullandığı halde sadece Bakara. 177. âyet ile bu âyette Nebi bağlamında kullanılmıştır.
Çünkü bu âyette geçen "Nebi" Muhammed (a.s) olduğu için aynı zamanda o Allah'ın Resulüdür.
Bakara süresi 177. âyetinde geçen "Nebiyyin" "Nebi'ler" kavramı hem Nebi olanları hem Resul olanları kapsadığı için o âyette de "Nebiler" için "iman" kavramı kullanılmıştır.
Yoksa aynen "küfür kavramı" gibi iman kavramı da âyetlerde her zaman Allah, vahiy ve Resul bağlamında kullanıldığını görüyoruz.
12-) "Ey iman edenler! Allah ve Resul'ünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun şüphesiz Allah işitendir, bilendir"
"Ey iman edenler! Seslerinizi Nebi'nin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi Nebiye yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir" (Hücurat-1, 2)
Birinci âyette "Allah ve Resul'ünün önüne geçmeyin" derken, 2. âyette "seslerinizi Nebi'nin sesinin üzerine yükseltmeyin" buyurmaktadır. Kur'an'da hiç bir âyette "Resul'ün sesi" diye bir şey geçmez.
Çünkü "Resul" görev icabı evrensel bir kimliğe sahiptir.
Yani beşer Resul'den sonra kitap Resul aynı misyonla kiyamet gününe kadar tebliğ ve irşada devam edecektir.
Nebi'nin sesi ise Medine'nin sınırları içinde kalan, onun konuşmasından başka bir şey değildir.
Sadece kendi döneminde yaşayan arkadaşlarına "Nebi'nin şahsına saygısızlık yapmamalarını" öğütlemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder