GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKER
(13. YAZI)
Emevi Devleti zamanında altyapısı kurulan, Abbasiler döneminde gelişen Sünnet ve hadis dini son vahiy öncesi Arap geleneğinin ve ırkçılığının kurumsallaşmasına zemin hazırlamıştır.
Çünkü hadis ve Sünnet geleneği Arap geleneğini ve egemenliğini korumayı esas almaktaydı.
Hayatın her alanına hadisleri egemen kılmanın peşinde koşan bu hastalıklı zihin yapısı, hakkı sadece kendi dininde gören, başkasına ait olanları reddeden,
kendi inanç ve aklına göre üstün bir dava için bireyi feda eden, cemaate kudsiyet atfeden, farklı inanç ve düşünceleri büyük bir tehlike olarak algılayan, dışa tamamen kapalı bir toplum modeli doğurmuştur.
Özellikle cemaate uyma ve cemaatin önemli olduğu inancı bu rivayetçi inanç yapısında çok önemli bir yer tutar.
Şia ve Ehl-i Sünnet'te cemaat olma ilkesi atalarının yolundan sapmamanın garantisi olarak görülmüştür.
Çünkü cemaatçi zihin yapısı özgür bireylerin oluşmasının önünde en büyük bir engel en aşılmaz bir bataklıktır.
Dolayısıyla özgür bireylerin yetişmediği
toplumlarda erdem ve güzel ahlakın, adalet ve ilmin gelişmesine de imkan yoktur.
İşte bu yüzden ataların şirk dinine uyma ve cemaat olma inancı aslında Kur'an'ın saf dinine karşı bir dayanışma çağrısı olarak meydana getirilmiştir.
Sonuç olarak: Şia, Ehli Sünnet ve Selefi inanca göre; din, Allah ile Muhammed (a.s) ın ortak yapımı bir kurumdur.
Onların dininde Nebi ve Resul diye bir şey bulunmamaktadır.
Daha sonra da sahabe, tabiin ve tabe-i tâbiin olan muhaddis ve müctehidler bu kuruma alt yardımcılar olarak katılmışlardır.
Onlara göre dinde önemli olan Kur'an değil Muhammed (a.s) ın sünnetidir, bu yüzden "hadisler Allah'ın indirdiği âyetleri nesheder" derler.
Tabi hadis dedikleri şey tamamı Allah Resulü'ne iftira olan saçma sapan sözlerden başka bir şey değildir.
Yine onların dininde "essünnetü kâdiyetun alel kitébi" "Sünnet kitab'a (Kur'an'a) egemen olarak görülmüştür.
Yine onlara göre; islam dininde aklın kullanılmasına, tefekkür ve sorgulamaya gerek yoktur.
Çünkü Allah'ın muhatabı bireyler değil, müctehidler, mezhep imamları ve cemaat liderleridir.
Yani onların dinlerine göre milletin yöneticileri ve idarecileri çoban milletin geri kalan ise sürüdür.
Sürü çobanın emir ve yasaklarına uymak zorundadır.
Şiilik, Sünnilik ve Selefilik anlayışına göre dinin yaşanması için Kur'an'a gitmeye hiç gerek yoktur.
Çünkü hadisler Kur'an'ın, içtihatlarda hadislerin açıklamasıdırlar.
Dolayısıyla İslam dendiğinde sadece din bilgisi olan fıkıh ve ilmihal kitaplarını alıp okumak gerekiyor.
Şia, Ehl-i Sünnet ve Selefi anlayışta Muhammed (a.s) vahiy alan bir Resul değil, din ve hüküm koyan Allah'ın ortaklarından biri olarak görülmüştür.
Şia, Ehli Sünnet ve Selefi âlimleri Allah'ın dinini "İslam" değil, Muhammed'ilik olarak benimsemişlerdir.
Ehli Sünnet ve Selefi mantık, yüzlerce âyette Kur'an'ın tek kaynak olması gerektiğini idrak edemediğinden "vahy-i gayri metlüv, hadis-i kutsi" gibi Kur'an açısından tamamen şirk olan kavramlar üretmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder