GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKER
(17. YAZI)
Aslında kaderin iman esasları arasında olabilmesi için İslam dininin tek kaynağı olan Kur'an'da yer alması gerekmektedir.
İman esaslarının beşi Kur'an'ı Mübin'de geçerken (Bakara- 177, 285; Nisa- 136-)
Kadere imanın Kur'an'ın hiçbir âyetinde geçmemesi İslam'da kadere imanın olmadığını göstermektedir.
İman edenlerin Kur'an'dan uzaklaşmasına sebep olan süreç, Emevi döneminde hadisçiliğin teşvik edilmesi ve Abbasiler döneminde hadislerin yazıya geçirilmesi ile başlamıştır.
Allah'ın kitabına rağmen Emeviler döneminde kadere imanın öne çıkarılması, hanif İslam dini için kırılma noktası olmuştur.
Özellikle Emevi ve Abbasi devletleri döneminde ortaya çıkan üç batıl inanç, Kur'an'ın akıl ve zihinlerden semaya kaldırılmasına sebep olmuştur.
Bu inançlar, Emevilerin "cebir" inancı, (Cabiri, İslam'da siyasi akıl, s. 510- 514)
Haricilerin "tekfir" inancı, ( a.g.e- s.596-611)
Şia'nın "imamet" inancıdır.
( a.g.e- 515- 585)
Geleneksel din adamlarının iddia ettiği gibi, insanlar fiillerini işlerken Allah'a bağlı olsalardı yani inanç ve amellerinde özgür olmasalardı, yüce Allah'ın vahiy ve elçiler göndermesin yani insanlara hidayet yoluna vahiy'le rehberlik etmesinin bir manası kalmazdı.
Dolayısıyla birey hürriyet sahibi ve sorumlu bir şekilde hareket ederken, Allah'a veya başka bir güce asla bağımlı değildir.
Kişinin özgürlüğü tam olarak yaşamadan başka bir güce bağımlı olması onu hayata yabancı hale getirecektir.
Rahmân ve Rahim olan Allah her bireyin kaderini boynuna bağlamış, kendi eline vermiş, kendi irade ve ameline bağlı kılmıştır.
Yani insanın kaderi kendi ellerinde, fiillerinde, amellerinde iradesi ve ameliyle ortaya çıkmaktadır.
(İsra-13)
Hadis ilminin Emeviler döneminde Arapların İslam üzerindeki tekellerini kaybetme endişesine karşı geliştirilen bir faaliyet olarak meydana gelmiştir.
Hadisler, Kur'an'ın evrenselliğinin yok edilmesine yani Arap kültürünün İslam dininin içine girmesi ile İslam dininin temeli olan merhamet, tevhid, takva, ihlas ve adalet ilkeleri sarsılmıştır.
Kur'an, özellikle hicri ikinci asırdan sonra hadislerin ve sünnetin "vahy-i gayr-i metlüv" "namazda okunmayan vahiy" olduğu yolundaki inancın geliştirilmesi ile İslam dininin yegane kaynağı olmaktan çıkarılmış" kaynaklardan biri olarak insanlara aktarılmıştır.
Yahudi ve Hristiyan din adamları vahyin metninde "tahrifat" yapmış, Şii ve Sünni din adamları da vahyin manasında "tahrifat" yapmışlardır.
Yani Yahudilik ve Hristiyanlıktan ayrı olarak Allah'ın mesajının yanına yüzlerce beşeri eserler ve kaynaklar eklenmiştir.
Dolayısıyla beşeri söz ve uygulamalar ilâhi hükümlere dönüşmüştür.
Artık beşer olanların söz ve içtihatları din olarak algılanmaya ve yaşanmaya yani hayata hakim olmaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder