30 Kasım 2019 Cumartesi

GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKER
(18. YAZI)
Abbasilerin beşinci  halifesi olan Harun- Reşid kendisinden sonra hilâfete geçmesi için çocuklarından iki veliahtta karar kılmıştır.
 İlk sıraya Emin'i ondan sonra gelecek kişi olarak da Me'mun-u tayin etmiştir.
Ayrıca Me'mun'u  Horasan vilayetine vâli  olarak görevlendirmiştir.
 Hicri- 139 (Miladi- 809' da Harun Reşid'in ölümü üzerine vasiyeti gereği ilk velihaht Emin altıncı  Abbas halifesi olarak göreve başlamıştır.
 Halife Emin iki  sene sonra vâli olan Me'mun'u  görevden uzaklaştırmış,  bunun üzerine Me'mun isyan etmiş ve halifenin gönderdiği orduyu hezimete uğratmıştır.
 Daha sonra Me'mun'un  ordusu Bağdat'ı işgal etmiş, 24 Eylül 813 tarihinde halife Emin öldürülmüş ve yedinci  Abbasi halifesi olmuştur.
Bu kardeşler arası taht  savaşında hadis ehl-i Emin'i, ehl-i Rey 'de Me'mun'u desteklemiştir.  Kırk yaşında iktidara sahip olan Me'mun, zeki,  filozof ve ilme değer veren bir kişilik olarak bilinir.
Me'mun, Mu'tezile'ye mensup âlimlerin  geliştirdiği kelam ilmine ve bu ilmin konularına ilgi duymuştur.
İbn Ebu Duad'ın  etkisinde kalarak Haziran Hicri 212- Miladi 833 tarihinde Kur'an'ın mahluk olmadığını düşünen hadisçilerin sorgulanması emrini vermiştir.
 Karşı mihnenin sebebi olan mihneyi başlatmış, ancak aynı yıl ölmüştür.
(Bozkurt, Nahide-"Me'mun. TDV İslam Ansiklopedisi. İstanbul-2004.32.c-s.101-104)
Mihne: 
Abbasi Halifesi Me'mun'un "Kur'an mahluktur" inancını zorla kabul ettirmek amacıyla Miladi 833'te başlattığı, hadisçilerin sorguya çekilerek eziyet ve işkenceden geçirildiği olaylara verilen bir isimdir.
 Toplam yirmi yıl kadar süren mihne süreci H. 237- Miladi 852 tarihinde Abbasi halifesi mütevekkil tarafından kaldırılmıştır.
 Dolayısıyla tevekkül döneminde, yönetim felsefesi terkedilmiş ve "Mütevekkil'in hilâfeti" hadisçilerin zaferi olarak tarihe geçmiştir.
(İşcan, Zeki, Selefilik, İstanbul- 2016, s. 165; bkz,  Mehmet Kırkpınar "Mütevekkil -Alellâh  847- 861 TDV. İslam Ansiklopedisi 32. c. s. 212- 214)
Ehl-i Rey ile ehl-i  Hadis arasında mihneden  önce de hadis ve Sünnet'in dindeki yeri ile ilgili çatışmalar olmuştur.
 Özellikle Emeviler döneminde kaderin imanın  şartları içine girmesinin  dinin iman esasları arasında olduğunu gösteren hadisler uydurulmuştur.
 Bu dönemde yöneticiler hadis uydurmacılığını teşvik etmiş, hatta  hadislerin toplanıp  kayda geçirilme emrini de halife Ömer bin Abdülaziz vermiştir.
Bu dönemde hadis ehl-i  "Hristiyanların İsa'ya yükledikleri Resul algısını son Nebi'ye uyarlamışlardır" 
Yani "İsa Allah'ın özü, kelimesi logosudur"
Dolayısıyla Hristiyanlarda (Resul değil) İsa  vahyin kendisidir. 
İsa vahyeder, İsa'ya vahyedilmez.
İsa Pavlus'a görünerek vahyetmiştir
İşte hadisçiler bunu İslam'a adapte ettiler.
Yani Allah Resulü'nü Kur'an'dan ayırmak suretiyle onun adına iftira edilen hadisleri vahiy olarak kabul ettiler.
  Ve bunu yaparken, Arap ırkçılığını desteklemek için yaptılar.
Fars olan İbni Kutey'be "Arap olanın, olmayana üstünlüğü" diye bir eser bile yazmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder