İLHAD NE DEMEKTİR?
(1.YAZI)
Çukur anlamındaki "lahd" kökünden gelen ilhad sözlükte "haktan ayrılmak ve batıla sapmak" demektir.
Dini literatürde ise "ilhad" "hakikatten sapmak, âyetlerin manalarını kendi mezhep ve meşrebi istikametinde yorumlamak" gibi anlamlara gelmektedir.
İslam'ın ilk yıllarında Kur'an'a aykırı düşen davranışlara "İlhad" denirken, günümüzde ortaya çıkan bu tür hareketlere kelam ve felsefe açısından "ateizm" yani "dinsizlik"
denmektedir.
Kur'an'da "ilhad" kelimesi türevleri ile birlikte altı yerde geçmektedir.
"Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp batıla sapanlar (âyetlerimizi saptıranlar) bize gizli kalmaz.
O halde ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görendir"
( Fussilet- 40)
İslam dininden çıkma sonucunu doğuracak inanç ve görüşleri savunmak anlamında Kur'an'i bir terim olan "ilhad" İslam dışı sapık, inkârcı görüş ve yönelişleri ifade eden geniş bir kapsama sahiptir.
İLHADİ TEFSİR
Doğruyu yansıtmayan, âyetleri gerçek amacından saptıran, hakkı kabul etmeyip onu örtbas eden Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin veya tasavvuf ehlinin Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü yani İslam'ın temel ilkelerini esas almadan gerçekleri ters yüz eden, hakka batılı karıştırıp dinde ihtilaf ve kargaşa yaratan bir tarzda âyetleri yorumlamaları ilhâdi tefsir konumuna giriyor.
İlhâdi tefsirde Kur'an'ın ilim, hikmet ve ahlakı yoktur.
İlhâdi tefsirde esas amaç Kur'an'ın yetersizliğini ortaya koyarak insanları Kur'an'a gitmekten engellemek, şirk dinine ve batıl mezhebine alan açmaya çalışmaktır.
İLHÂDİ TEFSİRE ÖRNEKLER
1-) "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah hakikatin üstünü örten kâfirlere hidayet'in yolunu (vahiy'den bağımsız olarak) göstermez"
( Maide- 67)
Şia muhaddis ve müctehidleri bu âyette şöyle bir ilhâda sapmışlardır.
Onlara göre bu âyet veda haccından sonra Medine'ye dönerken dinlenme molası esnasında Ğadir Hum denilen bir mevkide Resulullah'a nazil oldu.
Bu âyet Allah Resulüne vefatından sonra onun vekili olarak Ali'yi yerine vâsi, imam, halife ve emiru'l- müminin olarak tayin etmesini emrediyordu.
Resulullah (a.s) da bu ilâhi emre uyarak kadın-erkek herkesi davet edip Ali'ye biat etmelerini sağlamıştır.
Halbuki Şia âlimleri tarafından Ali'nin imamet ve hilafetine delil olarak gösterilen Mâide süresi 67. âyeti, 65, 66, 68 âyetlerinin bağlam ve bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde şöyle bir mana çıkmaktadır.
"Ey Resul!
Daha önceki vahiy sahiplerinin yani Yahudi ve Hristiyan âlimlerinin yaptıkları gibi vahyi tebliğ etmede sakın bir zaaf ve gevşeklik göstermeyesin"
Yani Mâide 67. âyet, 65. 66 ve 68. âyetler olmadan tam olarak anlaşılmaz.
Dolayısıyla âyeti bağlam ve bütünlüğünden koparmak büyük bir ilhâda ve yanlış bir inanca sebep olmuştur.
Şia'nın hadis kaynaklarında Ğadir Hum günü ile ilgili binlerce hadis mevcuttur.
Yani onlara göre Ali'nin imâmeti İslam dininin esasıdır.
Fakat Allah Resulü'nden sonra bu biat emrinin gereğini yerine getirmeyerek, Sakife'de Ebu Bekir'i halife olarak seçtikleri için dördü dışında bütün sahabelerin dinden dönerek zalim ve kafir olmuşlardır.
Şia muhaddis ve müctehiderinin tekfir etmediği sahabeler.
"Mikdat bin Esved, Selman-ı Fârisi, Ammar bin Yasir, Ebu Zer el Gifari"
Şia'da Ğadir Hum günü en büyük bayram olarak kutlanır.
Bu kutlamalar günlerce devam eder.
Ğadir Hum bayramıyla ilgili rivayetler okunur, dersler verilir, konuşmalar yapılır.
Bu bayramın dinde ne kadar mübarek ve faziletli bir gün olduğu anlatılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder