3 Ekim 2019 Perşembe

GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKERLER
(1.YAZI)
Din ve  hüküm olarak yalnız indirilen vahye tâbi  olunmayınca, tek ve Kahhar olan Allah'a iman edilmiş olmuyor.
İman tam ve  mükemmel olmayınca İhlas yani hanif İslam olmuş olmuyor.
 Dolayısıyla bir insan hem Yahudi hem Müslüman, hem Hristiyan hem Müslüman, hem Şii hem Müslüman, hem Sünni hem  Müslüman olamaz.
 Bir insan ya sadece Allah'ın kitabına teslim olacak veya Allah'a iman eden bir  müşrik olacaktır.
(Yusuf-106)
 Çünkü bu inançların kaynakları birbirinden çok farklıdır.
Bu din ve inançlar birbirinden o kadar farklı ki, sadece biri ilâhi ve organik diğerleri beşeri ve sanaldırlar.
 Tam ve  mükemmel olarak Allah'a iman etmek için sadece indirilen vahiy dinine tabi olmak şarttır. 
Allah'ın kim olduğunu ve kendisine nasıl iman edileceğini tam olarak son indirilen vahiy haricinde hiçbir kaynak ortaya koyamaz.
 Dolayısıyla doğru ve sahih  olarak Allah'a iman etmek için tek hidayet kaynağına ulaşmaktan başka bir yol bulunmamaktadır.
 Kur'an ehl-i kitabın alimlerini tek bir gerçeğe davet eder.
"Ey Resul! de ki:  Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim;  ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.  Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanız! deyiniz"
(Âli İmran-64)
  Biz vahiy ehl-i muvahhidlerde Şia ve Ehli Sünnet âlimlerini aynı gerçeğe davet ediyor  ve onlara bir soru soruyoruz.
"Dünya hayatında sizi  cehennemin mutfağına mahkum edip acı çektiren bir din niye cennete götürsün?
 Kur'an'a gerçek olarak iman edenler mukallit bir zihin ve inanç yapısına değil, mukemmel bir ahlak ve fikir üreten zihin yapısına sahip olurlar. 
İşte bundan dolayı ilk önce Kur'an'ın temel değer yargılarını ortaya koymak çok önemli bir görevdir.
 Bu temel değerlerdeki barış bize yepyeni bir bakış açısı kazandıracaktır.
İnanç konularında uzlaşma sağlanırsa, ayrıntılardaki ihtilaflar problem teşkil etmeyecektir.
 Atalar'dan intikal eden geleneksel din Kur'an'ın gölgesinde sorgulanmaya tabi tutulduğunda bütün kaos ve ihtilafların, anarşi ve terörün  rivayet ve içtihatlardan kaynaklandığı görülecektir.
 Kur'an'a tamamen aykırı olan bu rivayet ve içtihatları inanç dünyalarından  uzaklaştırdığında İslam milleti  yepyeni bir başlangıç yapacaktır. 
Kur'an'a sığınma olmadan  veya Kur'an konusundaki cehaleti yok etmeden mezhebi geleneği sorgulamaya da değiştirmeye de imkan yoktur.
"Hep birlikte Allah'ın ipine sığının; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın.
Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun ( Kur'an) nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı.
İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"
(Âli İmran-103)
Milletin başına musallat olan kahrolası cehaletin tek sebebi Kur'an'ın  bilinmezliğine  gelip dayanıyor.
Şia ve Ehli Sünnet ilim adamlarının zihinleri Kur'an cehaletinden kaynaklanan hurafelerle  kuşatılmış durumdadır.
Özellikle Emevilerle  başlayan süreçte Kur'an'ın ilim ve ahlakı olmadan iman sahibi olmanın benimsenmesi insanların aklını tefekkürsüz bırakmıştır.
Halbuki Kur'an'ın İlim ve hikmetini öncelemek Resul (a.s) a ve müminlere  verilen en önemli emirler arasında yar almaktadır.
(Bakara-120, 231)
 Değişim ve dönüşümün temelinde Kur'an ilmi olmak zorundadır.
Din alanındaki taklit ve cehaleti ön planda tutan mezhep inancını değiştirmeden mevcut sorunlardan kurtulmanın imkanı yoktur.
Cemalettin Afgani ile başlayan ilmi hareketin başarıya ulaşamamasının nedeni iman edenlerin geri kalmalarının sebebini kendi dinlerinde  değil, dışarıda aramaları yani atalarından intikal dini sorguya tâbi tutmamaları olmuştur.
 Aynı hataya düşmemek için Nebi ile Resul'ün arasında  bulunan farkları anlamak,  Kur'an'ın gerçek yerini tespit etmek, Şia ve Ehli Sünnet'in rivayet ve mezheplerinden kurtulmakla mümkün olacaktır.
Çünkü din alanındaki ihtilaflarını çözmek zorunda olan Şia ve Ehli Sünnet aklın ironisi, Kur'an cahili atalarını sorgulayacak yerde (Bakara-170,171) uydurulan bu çağdışı vahşi geleneği hala çözüm olarak görmesi, problemlerin sebeplerini  sorgulama ihtiyacı duymamasıdır.
 Dolayısıyla  çatışma, kaos, kargaşa, ihtilaf, terör istiyorsak geçmişe, uzlaşma, barış, huzur, mutluluk,  medeniyet, adalet  ve güzel ahlak istiyorsak ileriye bakmamız gerekir.
Zira geçmişe takılıp kalanlar sadece acı ve ızdırap çekerler.
Geçmiş uyulmak ve tapınmak için değil sadece ibret almak içindir.
Şia ve Ehli Sünnet geleneğinde bulunan  itikadi ve ameli mezhepler siyasi ve sosyolojik bir olgudur.
Yani din ve davalarının Kur'an'da var olan Hanif İslam dini ile hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder