3 Ekim 2019 Perşembe

GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKERLER
(3.YAZI)
Şiilik ve Sünniliğin oluşmasında referans çerçevesi olan "tedvin devri" yani hadislerin toplanıp kitaplaştırılması siyasi, dini ve ilmi sahalarda kırılmaların gerçekleştiği bir  dönemdir.
Bu dönemde Allah'ın indirdiği vahiy, akıl ve  İlim,  iftira ve  hurafelerin enkazı altında kalmıştır.
 Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların bilinmemesi İslam dininin kaynağı konusunda büyük bir çelişkiye düşülmüş ve dinin kaynakları çoğaltılarak iman edenlerin zihni inanç krizine sürüklenerek allak bullak edilmiştir.
Yani hadislerin her alanda hayata hakim kılınması neticesinde İslam dini Emevi ırkçılığının kurbanı olmuştur.
 Allah'ın kitabı Arapların şirk dinine büyük bir darbe vurmuş fakat  Emevi zihniyetini değiştirememiştir.
 Çünkü medeniyetin oluşması ve zihin değişikliği için uzun bir zamanın geçmesi gerekmektedir.
 Dolayısıyla sadece Kur'an'dan hareket ederek yeniden bir hanif inanç ve sağlam bir zihin inşa edilmesi zorunluluk halini almıştır.
İman edenleri, din düşmanlarının İslam'a verdiği zarar değil, Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin kendi dinlerine verdikleri zarar ilgilendirmektedir.
 Her inanç,  düşmanlarının saldırılarından değil, en çok bağlılarının cehalet ve beceriksizliğinden zarar görmektedir.
 Müslüman milletin huzur ve mutluluk ekseninde gelişmesi ancak dini anlayışların Kur'an'a göre ayarlanması ve yaşadıkları çağın anlayışına  göre yenilenmesi ile mümkün olabilir.
Tarihsel süreçte geleneksel mezhebi inanç ve anlayışlar  hanif İslam'a dönüşmedikçe gelişmeye değil, çürümeye ve yok oluşa şahit olacağız.
 Kur'an'ın herhangi bir âyetinden çıkardığımız doğru bilgi, o ayetin uygulanmasından daha önemlidir.
 Çünkü inanç ve ameller sağlam bilgi üzerine inşa edilmeleri şarttır.
Sağlam ve sahih bilgi üzerine inşa edilmeyen  inanç ve fiiller insanlara ızdırap  ve acıdan başka bir şey kazandırmazlar.
 Ayrıca doğru ve erdemli bilgi,  asırları aşar, uygulama ve yaşama ise tarihsel kalmaya mahkumdur.
Dolayısıyla insanların sahip oldukları kaynaklar sağlam ve sahih bilgiye dayanmak zorundadırlar.
Bilgi çağları aşarak her zaman kendisine manevra alanı bulur.
On dört asırdan beri insanların başına musallat olan cehalet ve taklit, yalan ve iftiralar, kaos ve kargaşa, terör ve anarşi bu hakikatın en büyük kanıtıdır. 
Evet Kur'an bilgisinin insanlara doğru olarak ulaştırılması onu yaşamaktan daha önemli bir görevdir.
 Allah Resulü dinin ortağı değil,  Kur'an'ın mübelliğidir.
 Yüce Allah'ın en önemli emri, Rahmân  tarafından indirilen ve Resul'ün dilinde  hayat bulan vahye tabi olmaktır.
 Nebi'nin hadislerinin!  ve uygulamalarının!  Kur'an'ın bazı âyetlerini "nesh ettiği" yolundaki inançları, dinin temeline çirkin bir saldırı olarak değerlendirmek gerekir.
Kur'an'ın yorumlanmasını  Ehl-i Sünnet ve Şia'nın oluşturduğu zihin yapısının hakimiyetinden kurtarmak ve onu zaman ve zemine göre güncellemek  gerekir.
 Bu görev, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka  kaynak kabul etmeyen muvahhidlerin  sorumluluğundadır.
Muvahhid, din ve hüküm olarak  Kur'an'dan başka kaynak kabul etmeyen, aklını kullanabilme cesaretine sahip olan bireye denir.
Muvahhid,  "rüşde" ermiş,  Allah'a karşı sorumluluk ve yükümlülüklerini, kendi aklı ve Kur'an bilgisi doğrultusunda bizzat kendisinin belirlediği kimsedir.
 Bu nedenle muvahhid, Allah'tan başka hiç kimsenin hakimiyetini kabul etmeyen kişidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder