3 Ekim 2019 Perşembe

GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKERLER
(4.YAZI)
"Hakimiyet" kelimesi yönetimini hiçbir engele veya denetlemeye bağlı olmaksızın devam ettiren, bağımlı olmayan, hükümran, hakim, sözünü geçiren, üstünlük kazanan, buyruğunu yürütme, hükümranlık" anlamına gelmektedir. (Türkçe Sözlük- 1, 434; 1- 597- 98 Kamus-i Türki, 1- 313; 1- 462)
 "Hakimiyet" kelimesinin aslı h-k-m (hakeme)  fiilidir.
Bu fiilden türetilmiş pek çok kavram Arapçada yer almaktadır.
"Hüküm, hükmi, hikmet, hâkim, hükümet, muhkem gibi.
 Kur'an'ı Mübin  "hakeme" fiiline  ve türevlerine  birçok âyette yer vermektedir.
 Terim olarak "hakimiyet"  "bir devletin milli sınırlar içinde ve dış ilişkilerinde beynelmilel hukuktan doğan kısıtlamalar dışında tam bağımsızlığı,  yani özgürlük ve hükümranlığı demektir.
 Karar alma sürecinde ve bu  kararı uygulama aşamasında en üstün otorite olma anlamına  "hakimiyet" kavramı, devlet, bağımsızlık ve demokrasi gibi kavramları da yakından ilgilendirmektedir.
 (Naim- Toward an islamic Reformation s.81-  Ana Britanica- 6,  29)
"Devlet, topluca yaşama durumunda bulunan insanların bir düzen içinde kendi vatandaşlarını  koruma ve ortak amaçlarına hizmet etmek için örgütlenmelerinden doğmuştur"
( Ertürk, Diktacı Tutum  s. 173)
 Başka bir ifadeyle devlet,  belirli sınırlar içinde yaşayan insan topluluklarının hakimiyet ve  bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenmedir.
( Türkçe Sözlük 1- 366; Ana Britanica 7-202-203)
 Son vahyin indirilmesinden sonra hüküm ve  hakimiyet tartışmasını ilk başlatanlar hariciler olmuştur.
Muaviye'ye karşı Ali'nin tarafında savaşırken
"hakem" olayı sebebiyle meşru halifenin yanından  ayrılarak farklı bir grup oluşturan hariciler "Hüküm Allah'ındır, insanlar hakem tayin edemez" iddiasında bulunmuştur.
Hariciler bu görüşlerini yanlış yorumladıkları âyetlere bağlamışlardır.
 Halbuki Kur'an'a baktığımızda "hüküm" ve  "hakimiyet" denildiği zaman hanif İslam dininden başka din edinmemek anlamında kullanılmıştır.
Yani "din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağın olmadığını" ortaya koymak istenmiştir.
 Kur'an'ın "hakimiyet" kavramını kullanması siyasal anlamda yani devleti yönetme ve  insanların üzerinde hüküm kurma anlamında değildir.
Yüce Allah'ın  İndirmiş olduğu vahiden başka bir kaynağın  rehber olmaması,  indirilen vahye beşeri inanç ve fikirlerin ortak yapılmaması, hak olana batılın karışmaması, din ile insanların aldatılması,
vahyin eksik muhataplarına ulaştırılmaması, Allah kelâmının gizlenmeden beyan edilmesi, Kur'an'a karşı sınır ve engel konulmaması,  Kur'an dışında beşerin helal-haram, farz, vacip, sünnet, mekruh, mubah gibi kavramların dayatılmaması ile ilgilidir. 
Kur'an'ın indiği coğrafyada özellikle Mekke'de nasıl bir evliya ve İlâhlar hegemonyasının olduğunu unutmayalım.
Dolayısıyla Kur'an'da geçen bütün "hüküm" kavramları siyasal anlamda değil, vahyin din olarak tek kaynak kabul edilmesi ile alakalı kullanılmıştır.
Bunun en büyük delili  "hüküm" kavramının geçtiği âyetlerde devlet adamlarının değil, insanları Allah'ın hidayet yolundan engelleyen din adamlarının muhatap alınmasıdır.
Haricilerin, halifeye karşı isyanlarını meşru göstermek için ileri sürdükleri ve Kur'an'daki hüküm âyetlerine  dayandırdıkları "Hakimiyet Allah'ındır" ya da "hüküm vermek Allah'a mahsustur" görüşü iman edenlerin siyasi düşüncesini derinden etkilemiş ve harici mezhebine karşı olan Şia ve Ehli Sünnet âlimleri bile  bu yanlış inancı benimsemişlerdir.
Halbuki Kur'an'da var olan "hüküm  ancak Allah'a aittir" ifadesi  atalardan intikal eden inanç ve kaidelere iman eden din adamları hedef alınarak söylenmiştir.
( Yusuf- 40; Maide- 44, 45,47, 48, 49, 50)
Mekke ve Medine'de kurulmuş bir hukuk ve  adalet sistemi ve mahkeme binası bulunmuyordu.
Mekke ve Medine'de evliya ve ilahların dini yani şirk'in inanç ve hakimiyeti ile Yahudi ve Hristiyanların hurafe ve uydurmaları hayata hakimdi.
Yani "Hüküm Allah'ındır" sözü,  "Allah tarafından indirilen vahiy dışında hiçbir dini kaynak hüküm ortaya koyamaz, vahiy haricinde hiçbir kaynaktan hüküm çıkarılamaz" demektir Dolayısıyla "hüküm Ancak Allah'a aittir" sözünü işittiğimiz zaman aklımıza devlet ve siyaset değil, hadisler, mezhepler, fırkalar, cemaatler, tarikatlar,  içtihatlar gelecektir.
Yoksa belli başlı ilkeler ve emirler dışında Allah,  idarecilere ve hukukçulara siyasal anlamda çok geniş bir yer ayırmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder