14 Ekim 2019 Pazartesi

GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKERLER
(6.YAZI)
Maalesef Şia ve Ehl-i Sünnet geleneği, devleti yönetenlerin arzu ve istekleri doğrultusunda oluşturulmuş, din adamları da  hukuk ve adaletin yanında değil, idarecilerin  tarafında yer almışlardır.
Kur'an'ın manası bozulmuş,  sistem dağıtılmış, kavramların yeri değiştirilmiş, vahyin içindeki  düzen bozulmuş, dedikodularla yeni bir din inşa edilmiştir.
Bu yeni dinin hadis ve ictihadlarıyla yöneticiler kutsanmış israf ve yolsuzlukları örtbas edilmiştir.
 Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet âlimleri tarafından yaşatılmaya  çalıştırılan atalar dininin hakimiyet konusundaki yanlış uygulamalarının düzeltilmesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
 Yüce Allah'ın insana verdiği iradenin de Allah'a ait olduğu yolundaki İnanç, hem dinin sömürülmesine  hem de müminlerin  ahlâken  çökmesine sebep olmuştur.
İnananlar, idarecilerin kendi vekilleri  olduğunu, onların Allah'ın vekili  olamayacaklarını kavramak zorundadırlar.
Çok ilginç,  iman edenleri hayat sahnesinden  silen zihniyet her zaman kurtarıcı olarak gösterilmiştir.
Bu milletin sorunu Kur'an'ın temsil ettiği hanif İslam dini ile ilgili değildir.
Sorun, Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin oluşturduğu mezheplerle  ilgilidir.
(En'am-159; Rum-30,31,32)
Kur'an, vahyi tebliğ eden elçilerin dahi Allah'ın vekili olmadıklarını ve olamayacaklarını açıkça ortaya koymuşken,  diğer insanların Allah'ın vekili olabileceklerini ve Allah adına hüküm  verebileceklerini yani O'nun adına hareket edebileceklerini söylemek her şeyden önce vahye aykırı düşmektedir.
 Hiçbir beşer'in -Nebi'ler ve Resuller dahil- Allah adına hüküm koyma ve Allah adına insanları idare etmeye hakkı yoktur.
 Allah'ın elçileri bile sadece risâlet misyonu ile  Allah tarafından indirileni insanlara  tebliğ ederler.
Kur'an'da bulunan "...Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hğkmet ..." (Mâide-48)
(Sana da şu talimatı verdik) : Aralarında Allah'ınindirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma..."
(Mâide-49)
Ve benzeri âyetler, Allah tarafından indirilen vahiy haricinde kaynak oluşturulmayacağı yani helal ve haram, din ve hüküm ile ilgili inmişlerdir.
Allah'ın Resulleri vahyin üzerine, yanına, yöresine  kendilerinden bir kelime bile ekleyemezler.
(Hakka- 44; İsra- 72)
Dolayısıyla  Resuller dahil hiçbir beşer'in Allah adına konuşmaması ve O'nun adına hüküm   kaymaması için vahiy  koruma altında nazil  olmuştur.
 Kur'an'a tek kaynak olarak bağlı olmayan milletin özgürlükçü bir anlayışa sahip olması mümkün değildir.
 İman eden toplumun, hem dini hem siyasi anlayışı Şia ve Ehli Sünnet'in  uygulamalarına dayanmaktadır.
 İslam ülkelerinde bulunan siyasi krizlerin sebebi budur.
 Bu geleneksel mezhebi  anlayış yok olmadığı sürece iman edenlerin demokratik ve özgürlükçü  bir yapıya kavuşmaları mümkün değildir.
Öyle görülüyor ki devlet, siyaset ve din adamlarımız özgürlükçü yapının gelişmesi için mevcut parçalayıcı mezhepsel zihniyetin değiştirilmesinin önemini henüz anlayamamışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder