SIR
(4.YAZI)
Her gece bir başka eve, her mevsim bir başka diyara konuk olduk ki, güya ihvan halkası genişlesin diye imiş.
Pek tâbi davete icabet etmek gerektir.
Ve de önümüze getirileni yemek gerektir diye, kuş tüyü kuru üzüm ile beslendiğimizden iyice şişmanlayıp nefes darlığı çekmeye başladım. Bu şehir yerlerinin insanlarında ne kadar çok müşkil, ne kadar çok sual var İmiş.
Paramı nasıl değerlendireyim?
Müslümanın sağcısı solcusu olur mu? Gelinimiz, damadımız fazla çocuk sahibi olmak istemezler, bunun dahi türlü türlü yolları icat olunmuştur.
Bütün bunlar tatbik edilirse caiz midir?
İmal ettiğimiz mallardan satamadığımızı zekat olarak versek caiz olur mu?
Kadınlarımız, kızlarımız şöyle mi örtünsünler, böyle mi örtünsünler?
Evvelce söylemiş idim bilmiyorum.
Benim ilmim azdır diye.
Hatta ilk o gece şeyhime bu sebeple ne kadar yalvardım, ne kadar gözyaşı döktüm.
Ancak zaman geçer ve olacak olur denilmiş. Olanda hayır vardır denilmiş.
Bunaldım.
Demek bunalmamda hayır var idi.
Çünkü iş sonunda döndü dolaştı siyaset kapısına dayandı.
İhvan'ın ileri gelenleri yapılacak seçimlerde filan partiye destek vermek isterler imiş.
Ve çokları da bu partinin liste başlarına çoktan yazılmışlar imış.
Denildi ki bu partinin başkanı da gelsin, hiç olmazsa efendimizin bir kaşık çorbasını içip, elini öpüversin, her neresinden bakılırsa bakılsın bu işte sayısız faideler vardır, hem tekkemizin itibarı artar, hem İhvan'ın işleri daha bir yoluna girer.
O gece bu partinin başkanı birkaç adamı ile birlikte gelip beni ziyaret edecekti.
Şöyle çıkıp bir tekkeyi dolaşıverdim.
Tıpkı Muaviye ile Ebuzer el Gifari'nin sarayı dolaştıkları gibi.
Bir hazırlık, bir hazırlık, dersin cennetten haber gelecek.
Bir boy aynasında kendimi gördüm.
Sarıklı, cübbeli, sakallı, heybetli bir adam.
Lakin artık gün görmekten olacak çehresi iyice beyazlaşmış, yanakları pembeleşmiş.
Ellerime baktım, tombul tombul olmuş.
Aynada bakarken kendime, nasıl bir fütuhat olmuş ki, kalbimin İçini de görüverdim.
Orada ne gördüm, onu burada söyleyemem.
Hal ehli bilir.
Cübbemi sakin sakin çıkardım, yavaşça sarığımı yere koydum.
Tekkeden çıkıverdim.
Arkamdan "efendi sır oldu" demişler.
Kerametlerimi anlata anlata bitiremez olmuşlar. Öyle ki bunlardan bir kısmını kitaplara yazarak ciltleyip satar olmuşlar.
Lakin bütün bunlar fitneyi durduramamış. Herkes birbirine soruyormuş:
"El kimde?
Allah'tan korkmayıp "El bende" diyenler olduğu gibi, bunu kabul etmeyenler de olmuş.
Bizim bir tekkeden birkaç tekke daha olmuş.
(Sır, Mustafa Kutlu, dergah yayınları, 8. Baskı: Şubat: 2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder