15 Ekim 2017 Pazar

SIR
(2. YAZI)
 Uzak dağ köylerinden yüzleri güneş çalığı dağ gibi müritler duyup gelerek, ve bütün ova köylerinden daha nice insanlar gelerek, bizimle birlikte sırtı ile taş taşıyıp ayağıyla çamur çiğneyerek işe koyuldu.
 Hanemizin kıyısına bir mütevazi tekke ile bir misafirhane inşa ettik.
 Gitti bir zaman....
 Gider iken. Yani köylülük işte.... Yediğimiz bulgur aşı, içtiğimiz ekşi ayran.
 Ama dünya metadır, helalinden olsun ve temiz olsun.
 Sünnete uygun  olsun da ne olursa olsun diye biz hizmeti ve ikramı bir ölçüde ve aklımızın erdiği, fikrimizin yettiği gibi ısraftan ve gösterişten uzak tutup ilerlerken.
 Bizim posta oturmuş olduktan kelli,  hala çift ve çubuk, mal ile davar  peşinde  koşmamız,  bel belleyip, ağaç budamamız, iki buçuk tarlayı ekip biçmemiz şehirli İhvan'ın  hoşuna gitmemeye başlamış.
 Hele ki kimseden bir kaşık yağ, bir tutam ot, bir bir kuruş akçe hediyedir diye kabul etmememiz dillere destan oldu.
 Tekkemizin adı fukaraya çıktı.
 Daha önce yolu tepip gelen, kuru ekmeğimiz ile ekşi ayranımıza razı olup, hasır  üstünde yatan ihvanımız  oturup bir gece dahi sohbetimizden istifade edemez olmuşlar,  küskünlük el vermiş.....
 Düşündüm.... Hakları da var... Gün boyu yazıda, yabandayız.
 Dönüp geldiğimizde tekke'de bizi bekleyen misafirler sabırsızlık etmedeler.
 Sorup anlayacakları, danışıp görüşecekleri meseleleri var.
 Hiç biri olmasa dahi sırf  yüzümüze bakıp feyz almak dileyenler var.
 Biz bu hal ile kendi kendimize cebelleşip  duralım, İhvan'ın ileri gelenleri kavlu karar  etmişler,
şehir yerlerinde bir arsa temin ile tekke'nin inşaatını başlatmışlar bile.
 Neden sonra haber bize de ulaştı.
Tasa bir idi oldu bin.
 Mazeret çok. Kumpas tamam.
 Güya ki bu inşaat işi zaten yorucu bir dünya işi imiş ve beni dahi bu iş ile meşgul etmek istememişler.
 Böylece başımızın üzerinde dönüp dolaşan fitne bir gün omuzumuza konar oldu.
 Bu karar üzerine İhvan'ın  ileri gelenleri ve  akçesi çok olanları( her ne kadar muhalefet ettim ise de) köyümüzde görülmedik ve tekkemizde  bilinmedik, hasılı şânımıza  yakışmayacak israf ile bir ziyafet tertip ettiler.  Keyfim kaçtı.
 Bir tek lokmacık alayım da ziyafettir  diye toplananlar meraklanmasın  ve dahi incinmesin diye ağzıma aldığım lokma boğazıma takıldı kaldı.
 Hal ehline malumdur, hayret edilmeye....
 İki buçuk tarla ile bağı, bahçeyi köyün taşını toprağını, kurdunu, kuşunu son bir kez ziyaret edip hepsinden helallik diledim.
 Şurası malum oldu ki anadan atadan bize yadigar kalan tarik bundan geri değişmektedir ve bir dahi aynı ahval geri dönüp bize nasip olmayacaktır, köyün İhvan'ından birine aynı minval üzerine tekkeyi muhafaza etmesi için hilafet verip baba ocağından çıktık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder