İSLAM ÜMMETİNDE HİÇ BİR ZAMAN ASRI SAADET YAŞANMADI:
Şia ve Ehli sünnet mezhepleri siyasi amaçla oluşturulmuş baştan sona kadar yalan ve hurafe olan kurumlardır.
MESELA,
Ehli sünnet âlimleri Allah Resûlü'nün dönemini "Asrı Saadet" olarak tanımlamaktadırlar. Halbuki Kur'an'a baktığımızda hiçbir zaman Asrı Saadet Devri'nin yaşanmadığını görürüz.
Allah Resulü (Aleyhisselam) vefat edinceye kadar sıkıntı ve ızdırap içinde yaşamıştır.
En son nazil olan sürelerden Tevbe suresinin son ayeti şöyledir.
( Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben sadece ona güvenip dayanırım. O yüce arşın sahibidir"
( Tevbe, 129)
Hatta tevbe süresinin büyük çoğunluğu müslüman ve münafıkların menfi hareketlerini eleştirerek Allah Resulüne karşı saygısızlık yapmamalarını emreder.
Kur'an'a baktığımızda yüzlerce ayette Allah Resulü'nün vefat edinceye kadar hem Yahudilerden ve Hristiyanlar'dan hem de Müslümanlardan ve münafıklardan çok sıkıntılar çektiğini görürüz.
Yani şunu demek istiyorum, İslam ümmetinin başındaki sıkıntılar tarihin hiçbir devrinde kesintiye uğramamıştır.
Allah Resulü vefat eder etmez arkadaşları arasında ihtilaflar başlamış birbirlerini katletmişlerdir.
Hz Ali ile Muaviye arasında Sıffin de yapılan savaşta yetmiş bin, Hz Ali ile Allah Resulünun hanımı Aişe arasında Basra yakınlarında yapılan savaşta on beş bin,Yine Hz Ali ile Hariciler arasında Nehrevan'da yapılan savaşta binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Muaviye Bin Ebi Süfyan'ın oğlu ikinci Emevi Halifesi Yezid'in ordusu Bizans askerleri ile birlikte (Hicri 61- Miladi 683) tarihinde Medine'ye girerek yüzlerce sahabi ile birlikte binlerce insanı katletmiş,her şeyi yağma ederek Allah Resulü'nün arkadaşlarının kızlarına, hanımlarına ve gelinlerine üç gün boyunca tecavüz etmişlerdir.
10 Ekim 680, Miladi, 10 Muharrem 61 Hicri tarihinde Kerbela faciası olmuş, Allah Resulünun ailesi ikinci Emevi halifesi Muaviye nin oğlu Yezid'in ordusu tarafından tam bir katliama tâbi tutulmuştur.
Ehli sünnet hiç bir zaman bu vahşetleri dile getirmez. Çünkü Ehli sünnet Emevi kuruluşu bir mezheptir.
Kerbela katliamında ordu kumandanı meşhur sahabi Sâd bin Ebi vakkas'ın oğlu Ömer'dir. Yani İslam tarihi bir iç savaş ve katliam arenası gibidir.
Osmanlı padişahı üçüncü Murat'ın oğlu üçüncü Mehmet tahta geçer geçmez çoğu sabi yaşta on dokuz kardeşini katletmiştir.
Bizim yaştaki muvahhidlerin ızdırab ve işkencesi ise Sovyetler Birliği'nin 27 Aralık 1979 tarihinde Afganistan'ı işgal etmesiyle başlar. Binlerce müslüman bu isgalde öldürülmüştür.
Mücahitler komünist işgalciler karşısında destansı bir mücadeleden sonra birbiriyle savaşmaya başladılar.
Bir türlü ittifak kuramadılar. Ne de olsa savaşa alışmışlardı, barışa ayak uyduramadılar.
Zaten bugünkü Afganistan'ın perişan durumu ortada duruyor.
6 Nisan 1994 yılında başlayan iktidardaki Hutu'ların Fransa'nın desteği ile sistematik bir şekilde Tutsi azınlığın bir milyon insanını Çin'den satın aldıkları satırlarla diri diri doğramaları insanlık vicdanına daha büyük bir darbe oldu. Satırla değil de silahla öldürülmek isteyen büyük paralar veriyordu.
Yani işkence ve azap hiç bir zaman dinmedi.
1948 tarihinden itibaren İsrail'in filistinlilere karşı zâlimâne tutumu ise hiçbir zaman kesintiye uğramadı.
1 Mart 1992 tarihinden 14 Aralık 1995 tarihine kadar süren Bosna Hersek savaşında Avrupa'nın ortasında Birleşmiş milletler gözetiminde yaklaşık yüz bin Boşnak Müslümanı katledildi, kadınlara tecavüz yapılarak tam bir vahşet sergilendi.
Sırpların boşnaklara yaptıkları bu katliam nefesimizi kesti rahat ve huzur bulamadık.
Saddam'ın kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan Amerika İstilası ve ümmetin kanının ve servetinin Emperyalistler tarafından yağma edilmesi ile başlayan süreçte İrak'ın parçalanıp yok edilmesi işkencesi bizi yıkama uğrattı. Artık Mısır, Libya ve Yemen'de yapılan namussuz darbeleride siz hatırlayın.
Arkasından Suriye iç savaşı için beterin beteri derken daha beteri Arakan katliamı ve perişanlığı baş gösterdi.
Ne yapacağımızı şaşırdık, bu işkence ve ızdırapları hak edecek ne yaptık?
İslam ümmetinin yarısı son derece lüks ve israf içinde yaşarken diğer yarısı yokluğun ve fakirliğin pençesinde kıvranıyor.
Peki Kur'an, Tevhid, vahdet, infak, merhamet, kardeşlik,Allah yolunda mücadele, sadakat ve fedakarlık nerde kaldı?
Bizim Müslümanlığımız nerede?
Halbuki Allah (cc)Kuranda şöyle buyuruyor.
"Şüphesiz Elçilerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz"
(Mümin, 51)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder