15 Aralık 2019 Pazar

KUR'AN'IN DOĞRU ANLAŞILMASI MI, YAŞANMASI MI?
Kur'an'ın yaşanması önemli olmakla beraber mesajının insanlara  doğru olarak aktarılması daha önemli bir görevdir.
Kur'an'ın  herhangi bir âyetinden çıkardığımız doğru bilgi ve sağlam bir ilke o âyetin bireysel olarak  yaşanmasından daha öncelikli bir öneme  sahiptir. 
Çünkü inanç ve  amellerin sağlam bilgi yani Allah'tan indirilen vahiy üzerine inşa edilmeleri şarttır.
 Doğru ve sağlam bilgi üzerine inşa edilmeyen  inanç ve  ahlak insanlara acı ve ızdıraptan  başka bir şey getirmeyecektir.
 Ayrıca ilim ve ilkeler tarihi aşar;  uygulama ve yaşantı ise yerel ve  tarihsel kalmaya mahkum olur.
 Yani İnsanların sahip oldukları kaynaklar kesin delil olan Allah'ın kitabına dayanmak zorundadır.
 Bilgi çağları aşarak her zaman ve zeminde kendisine manevra alanı bulur.
 On dört asırdan beri insanların başına musallat edilen cehalet ve taklit, yalan ve iftira, kaos ve kargaşa, karanlık ve zulüm kalitesiz bilgi ve o bilgiye dayanan inanç ve ahlaktan  kaynaklanmaktadır.
 Evet Kur'an'ın yaşanması ve hayata aktarılması önemli olmakla beraber hiçbir zaman ilminin doğru olarak tebliğ edilmesinin değerine  ulaşamaz.
 Çünkü sağlam ve sahih bir ilim olmayınca güzel ahlak, müstakim bir hayat ve değerli bir amel de olmayacaktır.
 Yani insanların inanç, ahlak ve amellerinin  Allah katında geçerli olmasının en önemli şartı doğru bir ilme ve sahih bir kaynağa dayanmasıdır.
 İşte bundan dolayı Yüce Allah Kur'an'ın bireysel olarak  uygulamasından daha çok ilmine tâbi olunmasını istemiştir.
Yani üzerinde ısrarla durarak din ve hüküm  olarak Kur'an'dan başka kaynakların olmadığını ortaya olmuştur.
 Kur'an  yaşantı ve uygulamadan daha çok doğru bilgi ve  sahih  kaynağa  gönderme yapmaktadır. 
Allah'ın elçileri bile kavimlerini salih amel ve  ibadetlerden önce Allah'tan başka veya O'nunla  beraber  evliya ve İlâhlara kulluk yapmamalarını emretmektedir.
 Dolayısıyla din ve hüküm olarak vahiy'den  başka bir kaynağa iman etmemek, yani dini Allah'a özel kılmak bütün amellerin üzerinde bir fazilete sahiptir.
Din ve hüküm  olarak Kuran'dan başka kaynaklara iman etmek, özellikle Emevi- Abbasi  hadislerini din ve hüküm olarak benimsemek  tüm emek ve amellerin iptal edilmesine sebep olacaktır.
  Dolayısıyla insanların  din ve hüküm,  güzel ahlak ve öğüt olarak yalnız Kur'an'a tâbi olmalarını öğütlerken,  onların
"Namazları nasıl kılacağız?
Haccı nasıl yapacağız?
 gibi sorular sormaları Kur'an'sızlığın ve karanlık  bir cehaletin eseridir.
Din ve hüküm olarak  Kuran'dan başka kaynak kabul etmemek,  güzel ahlaka sahip olmak ve öğüt  olarak sadece Kur'an'a dayanmak toplumun üzerinde Allah'ın rahmetinin tecelli etmesine sebep olacaktır.
 Ameli olarak Kur'an'ı yaşama ve salih  ameller bu ilkelerden daha sonra gelir.
 Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, Kur'an'ın  sistemi yani ilmi ve hikmeti doğru olarak hayata yansımadıkça hanif İslam inancı, güzel ahlak yaşanmış olmayacaktır.
 Yaşam ve uygulama doğru bilgi ve inanç ile ilgili bir durumdur.
Sonuç olarak:
 Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, cemaat ve tarikatların, dernek ve vakıfların  inanç ve fikirleri Kur'an'ın ilim ve hikmetine aykırı olduğu için ibadet ve amelleri Allah'ın indinde geçersizdir.
Kur'an ilminden başka ilimlerin peşinde koşmak insanı müslüman değil, sadece zalim ve müşrik yapar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder