15 Aralık 2019 Pazar

GEÇMİŞE TAKILIP KALANLAR SADECE ACI ÇEKER.
(20. YAZI)
 Allah Resulü, tâbiin ve tabe-i tâbiin döneminde İslam dininin tek kaynağı Allah'ın kitabı iken  mezheplerin kurumsallaşması ile dine  ikinci bir kaynak daha eklenmiştir.
Arkasından hiç bir zaman gerçekleşmeyen sözde icma ve daha sonra da kiyas dinin delilleri olarak belirlenmiştir.
  Abbasi halifeleri Mütevekkil, Mu'taz, Mehdi ve Kadirbillâh dönemlerinde hadisçiler dini düşüncenin oluşturulmasında sorgulanamayan tek egemen güç haline geldiler.
 Karşı mihne sürecinde Mu'tezile, bir düşünce ekolü olarak sindirildikten sonra da hadis ehl-i, Mu'tezile'nin dini anlamada öne çıkardığı aklı  hedef tahtasına oturtmuştur.
 Hadisçiliğin oluşturduğu doğru din ve doğru kaynak algısı Kur'an'ın ortaya koyduğu algıların  önüne geçmiştir.
Dolayısıyla Müslüman zihinde rivayet inanç ve ahlakının öne çıkarılmasıyla da Allah tarafından indirilen vahiy yerine sünnet adı altında uydurma hadislere ve hadislerin üzerine inşa edilen ictihadlara tâbi olma almıştır.
Maalesef  bu Kur'an'sız din ve  zihinsel körlük  bugün de ümmi halkın büyük çoğunluğuna hakimdir. 
Dolayısıyla İslam dininin tek kaynağı, ilâhi  rahmet ve hidayetinin yegane eseri ve Resulün  mirası olan  Kur'an beşeri hezeyanların yanına layık görülmüştür.
 Halbuki bütün Resuller gibi Nübüvvet'e bağlı son Resulü'n de tâbi olduğu şey vahiy'den başka bir şey değildi.
 Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidleri  yalnız Kur'an'ın dindeki konumunu parçalamakla kalmamış,  Kur'an'ın muhatabı ve Yüce Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimet olan aklı da en önemli tehlike ve tehdit olarak almışlardır.
Aslında Allah'ın mesajı açısından akıl vahyin uydusu değil,  muhatabı, araştırıcısı  ve belirleyicisidir.
Yani vahiy dosdoğru bir yol iken, akıl o yolu bulmaya çalışan bir ışıktır.
Fakat Şia ve Ehl-i Sünnet'in rivayet dininde Kur'an'sız ve tefekkürsüz imanın  değer olduğu,  aklı kullanmaya  ihtiyaç kalmadığı algısı yerleşmiştir.
 Yüce Allah'ın Kur'an'da Yahudi ve Hristiyan din adamlarına yaptığı uyarıları, Şia ve Ehli Sünnet âlimleri  kendilerini ilgilendirmiyormuş gibi dikkate almamışlardır.
Mezhep kaynaklarında Kur'an'ın dindeki konumu görmezlikten gelinmiş,  dinde  kaynak krizinin yolu kiyamet gününe kadar kapanmayacak şekilde açılmıştır.
 Artık Allah'ın son mesajının yerini uydurma  rivayetler almıştır.
 Bu inanç ve ahlak bugün de Şia ve Ehli Sünnet dinlerinde karşı konulamaz bir hakimiyete sahiptir.
İndirilen vahyin yanına vahye eşdeğer bir kaynağın ilave edilmesi ile ilâhi mesaj ve beşeri kaynaklar arasında var olan  tutarsızlıkların  sorgulanması bir yana, hadis ve sünnet olmadan âyetlerin  anlaşılamayacağı, sünnetin ( hadislerin) Kur'an'a egemen olduğu (essünnetü kâdiyetun alel kitébi) ve hatta sünnetin Kur'an'ı neshedeceğine dair inançlar her tarafı sarmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder