14 Haziran 2018 Perşembe

GERÇEKTEN ÇOK ZOR BİR MANZARA
Bazen öyle zor bir ortamda bulunuyoruz ki, karşınızdaki mezhepçi  arkadaş hayatı boyunca  Kur'an ın manası olduğunu, Kur'an'ın üzerinde tefekkür etme
(Nisa, 82) aklı kullanmyanların pisliğe mahkum olduklarını (Yunus, 100) ataların  ve babaların dininin  batıl olduğu
 (Bakara, 170; Mâide, 104; Lokman, 21; Zuhruf, 23, 24) ile ilgili hayatında hiçbir şey duymamış, başlıyor hurafe ve yalan anlatmaya, hakkında iki bin âyet bulunan
 tevhid ve şirk'ten kimse ona hiç bir  söz etmemiş, İslam'ın, dinin, tevhid akidesinin ne anlama geldiğini bilmeden 1400 yıldan beri devam edip gelen yalan ve  iftiraları tekrar edip duruyor.
 Şimdi böyle bir ortamda son derece karanlık bir cehalet içinde bulunan insanlara bir saat içinde neler anlatabilirsiniz ?
 Kur'an'ın tek kaynak olduğunu,  dinin  Allah Resulü döneminde indirilen vahiy'le tamamlandığını
(Mâide, 3; En'am, 115) Allah  elçilerinin sadece vahiyle ikaz ve uyarı yaptıklarını( En'am, 51; Kaf, 45; Enbiya, 45) 
sadece vahye tabi olduklarını( En'am, 106; Yunus, 109; Ahkaf, 9)
Din ve hüküm olarak Kur'an'ın yeterli bir kitap olduğunu (Ankebut, 51)
Yüzlerce âyette   Nebi ile Resul arasında bulunan  farkları,
Kur'an'da  itaat, hak, nur, inzar, istihza, küfür,  ittiba, kitab'ı tilavet etme, tebyin, helal ve haram kılma, şikak,
 İsyan, icabet, davet, tekzip  gibi kavramların Allah, Resul ve vahiy bağlamında  kullanıldığını, Kur'an'ın  indirilmesiyle
Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkların belirgin hale geldiğini,  Nebi'nin Allah'a karşı birçok yerde hata  ettiğini (Tevbe, 113; Tahrim, 1; Enfal, 67)
Nebi makam mertebesinin yirmi üç sene, gece gündüz, her zaman ondan ayrılmayan biri kimlik olduğunu,
fakat Resulü'n kendisine gelen vahiyin insanlara ulaştırılması anlamında  resmi bir  görev olduğunu (Mâide, 67, 99)
 Resul'ün vahye ihanet etmesinin ve Allah'a karşı hata yapmasının  mümkün olmadığını (Hakka, 44, 45, 46, 47)
 O yüzden de  Resul'e itaat etmenin  Allah'a itaat etmek olduğunu (Nisa, 80) en önemlisi uydurma din atalarının yani mezhep imamlarının ve âlimlerinin  kendilerini aldattığını,
yalan söylediklerini,
muhaddis ve müctehidlerinin  Allah Resulü'ne iftira ve ihanet ettiklerini bu gelenekçi hurafecilere anlatmak gerçekten müşkül bir meseledir.
Birer İlâh ve Rab derecesine yükseltilmiş  din büyüklerinin kur'an cahili olduklarını anlatmak çok zor oluyor.
Yani günümüzün ümmileri atalarının Allah, Resul  ve din hakkında yalan söylediklerini  asla kabul etmiyorlar.
 Halbuki tarih boyunca her zaman  ataların doğru yoldan saptıklarını,  yanıldıklarını, dini rant ve menfaat aracı yaptıklarını
(Tevbe, 24; Âli İmran, 187)  akıllarını kullanmadıklarını  ve hidayetten uzak kaldıklarını  yüzlerce âyette haber verilmektedir.
 Bir de rivayet ve içtihatlarla tam olarak zihin, akıl, ahlak,
 inanç ve amellere kadar yerleştirilen uydurma bir dini  aşmak nasıl mümkün hale gelecektir.
 Uydurma din  zihin ve fikirlere öyle hakim olmuş ki, okuduğunuz onlarca âyet ve temsiller  adamlarının kılını bile kıpırdatmaya yetmiyor,  hiçbir işe yaramıyor.
 Artık öyle bir hal almış ki,  kalp Kur'an'a karşı âyetlerin ifadesiyle taştan daha katı hale gelmiştir (Bakara, 74)
 1400 yıldan beri uydurma ve iftira din  tüm kurumlarıyla öyle muhkem hale gelmiş ki onda bir gedik açmanız imkansız olmuştur.
 Böyle bir  yapıyı aşarak insanları nasıl Kur'an ile tanıştırma fırsatı yakalayacağız.
 Yani bu ümmileri ikna  için  günlerce anlatmanız gerekenleri bir saat içinde nasıl enjekte edeceksiniz.
 Tabii ki bu kadar şirk  kirliliğinden  sonra  artık bünye Kur'an gibi bir temizliği ve saflığı  kabul etmiyor.
 Her tarafi mikrop kapladıktan  sonra  temiz ve bol oksijenli bir hava ile karşılaşınca hurafeciler  aptallaşmaya ve  bunalmaya başlıyorlar.
 Yani temiz  havanın  dozajını yavaş yavaş arttırarak verme imkanınız yok.
İşte böyle bir ortamda hurafeciler  atalarından gelen  yalanları anlatıyor da  anlatıyor.
 Bende umutsuzca hurafe ve uydurmaları  dinliyorum.
 Çünkü bünyeye  o derece mikrop yayılmış ki, artık doktorların böyle bir hastayı kendi haline serbest bıraktıkları gibi ben de onu serbest  bırakıyorum, ona içimden  istediğini anlat diyorum.
 Çünkü artık ümitsiz bir  vakia karşısında  olduğumu görüyorum.
 Sapıtmamanın tek yolunun Kur'an olduğunu ataları tarafından iğfal edilen bu insanlara nasıl anlatacağız. (Nisa, 176)
 Kur'an öyle ihmal edilmiş, öyle saf dışı edilmiş bir kitaptır ki, on dört  asırdan beri  her gün anlatılması gereken bir hakikatı ümmetin kahir ekseriyeti daha yeni duyuyor.
Ve hakikatın avcılarına  büyük bir tepki gösteriyorlar.
 Çünkü atalarından böyle bir şey duymamışlar,(Müminün, 24)
 Yani önünüzde kayadan daha sarp dağlar var, siz ise bir çakı  veya bir çay kaşığıyla yol açmaya çalışıyorsunuz.
 İşte bu uydurma dinin mensuplarına gerçekleri kabul ettirmek  bu derece zordur.
 Kırk seneden beri Şia ve Ehli Sünnet'in kaynaklarını okuyorum, Kur'an'ın manasını anlama, Kur'an'ın üzerine tefekkür etme ile ilgili hiçbir şey okumadım.
 Zannedersiniz ki Allah tarafından indirilen Kur'an'ı Mübin'de  tevhid ve şirk ile ilgili hiçbir şey yoktur.
 MESELA,
Cemaat ve tarikatlar, acaba birgün, bir kere cemaatlerlerine  Kur'an'ı anlamak ve Tevhid ile ilgili bir tane  ders yapmişlar mı?
 Kur'an Allah tarafından hem tasrif (İsra, 89) hem tefsir(Furkan, 33)  hem tafsil (Hud, 1) hem de tebyin(Nahl, 89, Yusuf, 111)  edildiğini, Kur'an'ın aslında kaynağından açıklanmış olarak indirildiğini (Âli İmran, 138)
 Belâğ  bir kitap  olarak geldiğini(Âli İmran, 138)  Allah Resulü'nün görevinin onu tefsir etmek değil, onu okumak,
(Bakara, 150, Âli İmran, 164)   tebliğ etmek (Mâide, 99, Ra'd, 40) yani vahyi  duyurmak ve ilan etmek olduğunu nasıl anlatacağız.
 Kitapta Allah'ın hiçbir şeyi eksik bırakmadığını (En'am, 38) bütün elçilerin davetinin sadece Allah(vahiy)  olduğunu
( Yusuf, 108; Kasas, 87) Din ve   hüküm olarak Kur'an'dan başka bütün sözlerin Allah'ın tevhid yolundan engelleyen boş sözler   olduğunu (Lokman, 6)
 hakkın sadece Allah'tan geldiğini( Bakara, 147) hidayet'in indirilen vahiy'den başka  bir yerde  olmayacağını (Sebe, 50; Bakara 159)
rivayet dininin uydurma ve Allah'a iftira olduğunu, mezheplerin bir şirk  kurumu olduğunu, ümmeti fırka fırka yapıp perişan ettiğini, salavatın olmadığını, dinin Allah'a özgü  kılınması gerektiğini, 
kabir azabının olmadığını, kısacası Şia ve Ehli Sünnet  dinlerinin  rivayet ve içtihatlarıyla baştan sona kadar yalan olduklarını nasıl anlatacağız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder