BİZE MODERN BİNALAR DEĞİL, MODERN DÜŞÜNEN İNSAN GEREKLİDİR.
Aslında ülkenin gelişmesi, toplumun evrensel ahlakı ve tevhid medeniyetini yakalaması insanın kalitesi ile yakından alakalı bir durumdur.
İnsanlara hizmet veren binaların günün şartlarına göre modern olarak inşa edilmesi önemli olmakla beraber, hiçbir zaman insanımızın yeni fikirlerle inşa edilmesine ulaşamaz.
Allah'ın kitabına baktığımızda tamamen insanın merkezde bir yer edindiğini görüyoruz.
İşte bu yüzden
"İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" inancı ve felsefesi rastgele söylenmiş bir söz olarak algılanmaması gerekir.
İnsanın günün şartlarına göre modern fikirlere sahip olması, taze fikirlerle beslenmesi, geçmişin bayat hurafeleriden uzaklaştırılması toplumun sağlığı için çok önemlidir.
Yani 21. Asırda yaşayan bir toplum 1000 sene önceki çürümüşlerin içtihatlarına ve inançlarına terk edilemez.
Toplum günün şartlarına göre yaşamak ve hayatını geleceğin teknolojisine göre ayarlamak zorundadır.
Yoksa modern hizmet binaları yapmakla toplum asla gelişmeyecektir.
Mesela, Diyanet İşleri Başkanı, müftüsü, imamı ve eğitmeni Kur'an, İlim ve sistemine, evrensel ahlak ve hikmetine göre yetiştirilmediği sürece modern olarak yapılacak caminin bir önemi olur mu?
Yani camilerin fayans, mermer ve halılarına göstermiş olduğumuz önemin yüzde birini imamların Kur'an ilimlerine ve evrensel ahlaki anlayışlarına göstermediğiniz takdirde yaptığımız modern okul ve camiler sadece bir israf olarak kalacaklardır.
İnsanımızı Allah'ın indirmiş olduğu Kur'an'a yönlendirmediğimiz sürece başımıza gelecek olan felaketlerden şikayet etme hakkımız olmayacaktır.
lüks ve konforlu binalardan önce insanımız kaliteli olmalı.
Modern Mimari ile beraber insanımız evrensel ahlakı yakalamak zorundadır.
İşte burada bizi her türlü kötü ahlaktan, cinnet geçirmekten, ilkellikten, Emevi ve Abbasi hurafelerinden kurtaracak yegâne kaynak Kur'an'dır.
Şunu anlamak mümkün değildir.
21. asırda yaşayanlar ellerinde Kur'an gibi bir hidayet ve rahmet kaynağı varken 1300 sene öncesinde kalan ilkel bir hayata nasıl takılıp kalırlar?
Numan bin Sabit, Malik Bin Enes, Ahmet Bin Hanbel, Muhammed Bin İdris'in yolu Allah'ın dosdoğru yoluna nasıl tercih edilir?
Halbuki tarihi bir tecrübe olarak bu mezheplerin ümmetin refah ve mutluluk, güzel ahlak ve medeniyetine olumlu hiç bir katkıları olmamıştır.
Kur'an hak din olan Tevhid dini ile bu batıl mezheplerin dininin kıyaslamasını şu şekilde yapıyor.
"Şimdi düşünün bakalım yüzüstü kapanarak yürüyen mi varılacak yere daha iyi ulaşır, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?
( Mülk, 22)
Dolayısıyla toplumunuzu ölülerden, ölülerin kurumuş, kokmuş, zehirli, ölümcül geleneklerinden, Kur'an'ın hayat veren dinine çıkarmak zorundasınız.
" Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman, Allah ve Resulüne uyun.
Ve bilin ki, Allah kişiyle onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız"
(Enfal,24)
Geçmişin fikirleriyle, geçmişin kafasıyla gelecek nasıl inşa edilecektir?
İşte bu gerçeklerden dolayı diyorum ki, insanımıza özgür ve mutlu bir hayat yaşatma açısından 1300 sene önce Kur'an ilminden ve ahlakından bağımsız olarak kurulan mezheplere bağlı olunacağına sosyalist ve komünist olmak daha faziletlidir.
Halkınızı geçmişin karanlığında yaşatmanıza hakkınız yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder