5 Şubat 2018 Pazartesi

KUR'AN'IN  BAĞLAM VE BÜTÜNLÜĞÜNDEN HABERSİZ  BİR PROF:
MUSTAFA ÖZTÜRK
Bir insan Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden, kitabın hikmetinden, vahyin sisteminden, Nebi ile Resul'ün  arasında bulunan farklardan habersiz olunca, Prof'da olsa şu hezeyanları  söylemeye cesaret etmektedir.
",,,,,, başta ilahi vahyin Hz Peygamber'de ete kemiğe bürünmüş ve hayatın içine katılmış şekli olan Sünnet-i hüda olmak üzere, bir anlamda müslümanların ortak aklı ve algısı demek olan icmâ ile kıyas-ı fukahadan oluşan total bir kaynak olarak görülüyordu.
 Dahası, Kur'an, geleneği oluşturan diğer kaynaklarla birlikte Kur'an olarak algılanıyor ve söz konusu kaynakların da içinde bulunduğu bir bağlamda anlaşılıyordu.
 Bu noktada gerek Kur'an'ın tefsirinde gerek  ahkamın tespit ve tatbikinde Sünnete paradikmatik bir rol atfediliyor ve bu rol es- sünnetü kâdiyetün ale'l Kur'an (Sünnet Kur'an'a egemendir)  sözüyle ifade ediliyordu.
 Bu söz ilk bakışta çok cüretkar bir düşünceyi ifade ediyor gibi gözükebilir, ancak biraz düşünüldüğünde son derece isabetli bir fikri muhtevaya sahip olduğu fark edilir.
 Çünkü bu söz
"Dini deliller hiyerarşisinde Sünnet birinci, Kur'an ikinci sırada yer alır"
 veya "Sünnet mutlak manada Kur'an'ı önceler" gibi kabataslak bir manaya delalet etmekten ziyade, Allah'ın buyruklarının pratik hayattaki karşılığı sünnet tarafından gösterilir" şeklinde bir ince anlam taşımaktadır.
 Nitekim Kur'an Hazreti peygamberin hayatında ete kemiğe bürünmüş ve dolayısıyla rehberlik misyonunu Sünnet sayesinde icra etmiştir. Kısaca, Allah'ın Kur'an'daki tüm istek ve beklentileri Hz Peygamber örnekliğinde (üsve-i hasene) gerçekleşmiştir.
 Bu itibarla sünnet, müslümanlar için Kuran'dan daha önceliklidir.
 Başta sahabe nesli  olmak üzere tüm Müslümanlar, Kur'an hitabına Hz Peygamber sayesinde muhatap oldukları gibi müslümanlığın pratikte neye tekabül ettiğini de yine onun sayesinde öğrenme imkanı buldular. Bu noktada, biz çağdaş müslümanların Hz peygamber'e ve  onun sünnet-i hüdasını bugüne kadar yaşatan herkese sonsuz minnet ve şükran borçlu olduğumuzu bilmek durumundayız. Dikkat edilirse,
 burada Hz. peygamber'e aidiyeti subut ve delalet yönünden kritik edilmesi gereken tek tek hadislerden ve rivayetlerden değil, İslam ümmetinin mutevatiren nesilden nesile davranış kodları olarak aktardığı bir  dini- ahlaki rehberlikten, yani kısaca yaşayan sünnetten söz  edilmektedir.
 İşte bu yaşayan sünnet, bu köklü gelenek ve tarihi tecrübe bütünüyle yok sayılıp salt Kur'an metniyle başbaşa kalınınca ona her şeyi  söyletmek, dolayısıyla onu anlam ve  yorum düzeyinde tahrif etmek pekala mümkün olmaktadır"
(Mustafa Özttürk, Çağdaş İslam Düşüncesi ve Kur'ancılık, s, 216-217-Ankara okulu yayınları)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder