25 Ağustos 2022 Perşembe

KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(299.YAZI)Asr Süresi 3 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Asra (zamana) andolsun ki, insan gerçekten hüsran içindedir.3-) Ancak, iman edip yani sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar hüsranda değillerdir).--------------------------------------------------------Hümeze Süresi 9 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) (Muminleri) arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle (onlarla) alay eden her kişiye veyl olsun! O ki mal toplar ve onu durmadan sayar da sayar. 3-) O, malının, kendisini devamlı kılacağını hesap ediyor.4-) Hayır! Andolsun ki o, Hutâme'ye atılacaktır.5-) Hutame'nin ne olduğunu sen nereden idrak edeceksin?6,7-) O, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. (Öyle bir ateş) ki, yüreklerin ta üstüne tırmanıp durandır. 8,9-) Şüphesiz ki o uzatılmış sütunlarda onların üzerine kapatılıp kilitlenmiş olandır.----------------------------------------------------Fil Süresi 5 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?2-) Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?3,5-) Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi.ASHAB-I FİL" GERÇEĞİ Kur'an'ı Mübin'de anlatılan kıssalarda amaçlanan temel hedef, onları tarihi bir vakıa özelliğinde anlatmak değildir.Ancak esas hedef, insanların ibret ve ders almalarını sağlamaktır.Nitekim Kur'an'ı Mübin'in naklettiği kıssaların gayesi iki ana maddede özetlenebilir.1-) Allah Resulü'nü ve iman edenleri teselli etmek, onların irade ve azmini arttırmak.2) İnsanları düşündürmek ve ibret almalarını sağlamak."Andolsun onların (geçmiş elçilerin ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır..."( Yusuf- 111) Bu nedenle kıssalar, bu amaç ve hedefler doğrultusunda anlatıldığı için, olaylar tarihi bir disiplin içinde ele alınmamışlardır.Kuran'ın amacı olayların tarihsel gerçekliğini tarihsel unsurları olan yer, zaman, tarih, coğrafya eşliğinde tarih kitaplarında olduğu gibi görmek değildir. O tarihsel olayları, darb-ı meseller'i tevhid inancını ve güzel ahlakı yerleştirmede etkili birer yan unsur olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla kıssalara ve darb-ı mesellere bu çerçeveden bakmak gerekir.Kıssalarda doğru olan hikayenin bizzat ayrıntısı değil, vermek istediği derin mesajlardır, hikmetli anlamlardır. Hatta kıssalarda ayrıntı vermek, verilmek istenen ibret, derinlik ve hikmetleri dağıtıp yok edecektir. Bundan dolayı Kur'an'a yaklaşan, bizzat amaç edilmeyen kıssaların içerdikleri olayların ayrıntısına ve mahiyetine dalmaz ve bu anlatılan olayların marufu emretme, hidayet yolunu gösterme, öğüt verme ve ibret alma çerçevesinin dışında değerlendirmez. O halde diyebiliriz ki: Kur'an hitabında yer alan kıssalar ve bu kıssalar da geçen olayları "tarih ilmi" çerçevesinde ele almak ve yorumlamak, vahiyin amacının dışında bir yaklaşım olur. Bu sebeple kıssaları, "ana prensipleri destekleyen araçlar" olarakgörmek ve bunları insanın hidayetine yardımcı olan,bireysel ve toplumsal hayatında önünü görmesine vasıta olan ibret ve öğüt dolu hadiseler olarak değerlendirmek,kıssaların anlatılmak istenen amacına daha uygun bir yaklaşım olacaktır.Kıssaların altına dolgu malzemesi yerleştirmek onları amaçlarından saptırmaktan başka hiçbir işe yaramayacağını akıl, iz'an, tevhid ve ilim sahipleri bilir.Şimdi konumuz olan Fil Ashabı'nın anlatıldığı Fil süresine bir bakalım : Fil süresinin meali şöyledir."Rabbin Fil sahiplerine neler etti görmedin mi? Onların planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üstüne sürü sürü kuşlar gönderdi. O Kuşlar onların üzerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyorlardı. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi"(Fil süresi 1-5) Temelde bu sürede verilmek istenen ders şudur.'İslam'ın sesini kesmek isteyen, Kur'an'a ve Allah Resulü'ne karşı düşmanca tavırlar sergilemeyi sürdürmeleri halinde Mekke müşriklerinin de geçmiş kavimlerin helak edildikleri gibi olmasa da, sünnetullâha uygun bir şekilde mahvolacaklarını ve yenileceklerini ihtar, onları tehdit ve uyarı, Allah Resulü'ne ve iman edenleri cesaretlendirme, imanlarını arttırma, onlara güven verme, sebat ve sabırlarını arttırma, onları teselli etme" mahiyeti taşıyordu. Yoksa Fil süresinde anlatılan kıssanın Mekke ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Kur'an'da anlatılan bu kıssa hiçbir zaman Mekke'de gerçekleşmiş değildir.Yani Şia ve Ehli Sünnet'in her şeyi yalan olduğu gibi, bu anlattıkları Yemen ve Ebrehe hikayesi de yalandır.Ehli Sünnet ve Şia Kur'an'da manasını değiştirmedikleri âyet bırakmamışlardır.Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne göre bu mucizevi olay Allah Resulün'den önceki eski çağlarda meydana gelmiştir. Neden mi? 1-) Eğer bu olay aktarıldığı gibi Allah Resulü'nün doğumundan 50 gün önce meydana gelmiş olsaydı, Kuran ayrıntıya girer bir çok âyette daha geniş bir açılım yapar bu kıssayı tefsir ederdi. Diğer kıssalarda bu yapılmıştır. Kıssa Kuran'da son derece özet olarak sunulmaktadır. Sadece teselli mahiyeti taşımakta, Allah'ın sonsuz gücünü iman edenlere haber vermektedir. 2-) Ordunun nereden geldiği, niçin geldiği, amacı, özellikleri, Mekke ile alakasını ortaya koyacak en ufak bir detay verilmemekte, tek bir isim zikredilmemektedir.Halbuki Kur'an'da helak edilen kavimler ve kurtarılan mü'minlerle ilgili adlarıyla birlikte onlarca âyette detaylı açıklamalar yapılmaktadır. Aslında Kur'an'da anlatılan bu olay mekkelilerden daha çok Müslümanlara yönelik bir mesaj taşıdığından, ayrıntıya girilmeden hulasa bir bilgi verilmiştir. Mesela: Yahudileri ilgilendirdiği için Elçilerinin ve atalarının başından geçen olayları Kur'an onlarca yerde anmakta, imana gelmelerini teşvik amaçlı onlara bir çok hatırlatmada bulunmaktadır.3-) Bu olay Mekkeliler üzerinde müspet hiçbir tesir meydana getirmemiştir.4-) Mekke'de olduğu iddia edilen bu olay esnasında Kabe'nin içinde 360 adet put bulunmakta, Mekke'de her türlü zulüm, haksızlık, şirk, ahlaksızlık baş göstermekteydi.Yüce Allah, âhiret ve Resül inancı olan bir orduyu böyle bozulmuş müşrik bir toplum için helak eder mi?Zira Ebrehe'nin Hristiyan olduğu söylenmektedir.Mesala: Mekke'de olan Müslümanlar ateşe tapan İran'lılara karşı, Rumların galip gelmesini istiyorlardı. (Rum-1,2,3,4)Çünkü Rumların Allah'a, elçilere ve âhirete imanları vardı. 5-) Allah Resulü (a.s) on üç yıllık Risalet hayatının en yoğun tebliğ mücadelesinde hiçbir zaman bu olayı mekkelilere hatırlatmamıştır. 6-) Şüphesiz ki bu hâdise Mekke'de olmuş olsaydı, büyük bir mucize ve olağanüstü bir olay olduğundan Mekkelilerin bu olay ile alakalı birçok hatıraları ve anlatımları olurdu. Bu olağanüstü hadise ile ilgili Mekkelilerin bir tane bile anıları tarihe intikal etmemiştir. 7-) Ebrehe'nin binlerce asker olması gereken Ordusu'ndan kalan ganimete ne oldu? Hiç kimsenin bundan haberi olmamıştır. Fillerden ve Ordu'dan geriye hiçbir kalıntı yoktur. Bazı rivayetlerde sekiz, on iki, on üç, hatta bin kadar Fil'den bahsedilmektedir.İri cüsseli bir canlı ile ilgili bu kadar ihtilaf olur mu? 8-) Tarihin hiçbir döneminde o günkü şartlarda büyük bir ordu sadece bir binayı yıkmak için harekete geçmez.Herkes bilir ki savaşlar, savunma, siyasi, ekonomik ve stratejik amaçlara yönelik yapılır.Yıkılacak kutsal bir binayı onu kutsayanlar kısa bir süre sonra daha mükemmelini inşa edeceklerinden hiç kimse şüphe etmez.Fil kıssasında anlatılan olağanüstü hadise Allah Resulü'nden daha eski çağlarda yaşayan zamanınElçisine ve tevhid ehline bir yardım ve destek, kafir ve zalimleri helak etmesi için yüce Allah'ın yardımı ve desteği olarak meydana gelmiştir. Bu olayın Mekke ile hiçbir alakası bulunmamaktadır. Çünkü Mekke'de esen bir kum fırtınası, bir yağmur çisintisi bile bu hadiseden daha fazla hatıra bırakmaktadır. Kur'an'ı anlamaya çalışan, aklını kullanan, tefekkür eden ve ilme değer veren muvahhidlere selam olsun.KUREYŞ VE FİL SÜRESİNİN ARASINDAKİ İLİŞKİ: Kureyş süresinin meali :"Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin (Kabe'nin) Rabbine ibadet etsinler"(Kureyş- 3_4 )Kureyş Kabilesi, kutsal sayılan Kabe'nin gözetim ve bakımını üstlendikleri için bütün kabileler onlara saygı gösterirlerdi. Bu sayede onlar Taif'in serin yaylalarına kışın da yemenin sıcak bölgelerine serbestçe giderlerdi. İşte bu Allah'ın onlara bir ihsanı idi.Bu şekilde ticaret yaparlar ve kazanç elde ederlerdi. Ayrıca Kabe'nin bulunduğu Mekke şehri sıcak ve kurak yani ot bitmez kervan geçmez (İbrahim- 37)bir vadide bulunduğu, işgal edilecek maddi bir zenginliğe, coğrafi bir özelliğe ve arzu edilen cazibeye sahip olmayaşı ona emin bir bölge hüviyeti kazandırıyordu. Yoksa bu süredeki "kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler" âyetleriyle fil ordusunun bozguna uğraması arasında başka hiçbir ilişki yoktur.Fil suresinin başlangıcında bulunan 'Elem tera' "görmedin mi?" kelimesinin açıklamasına gelecek olursak. "haberin olsun, emin ol, Rabb'inin buyurduğu gibidir, görmüş gibi iman et, asla şüphen olmasın" anlamına gelmektedir. Mesela: "Musa'dan sonra israiloğullarından ileri gelen kimseleri görmedin mi?(Bakara- 246)"Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi?(İbrahim-19 )Eğer bu olay Mekke'de meydana gelmiş olsaydı,Allah mutlaka Mekkelilerin imana gelmeleri için Kur'an'ın bir çok yerinde bu kıssayı anlatır, onlara hatırlatmalarda bulunur, bu muhteşem mucizeyi ve büyük nimeti çeşitli şekillerde tefsir eder ve detaylandırırdı. Kur'an'ı Mübin'in üslubu buna müsaittir. Anlatılan kıssalar bir çok şekilde dile getirilmektedir. Kur'an'da bu konu ile alakalı misaller çoktur. Mesela: Medine'de yaşayan birkaç Yahudi kabilesininİslam'ı kabul etmeleri için ataları olan İsrailoğullarına verilen nimetleri, yapılan yardımları, isyanlarından dolayı nasıl cezalandırıldıklarını anlatan yüzlerce âyet vardır."Bir zamanları hatırlayın..." diye başlayan o kadar ayet var ki, bakınız. (BAKARA--40--70, ; Araf--140--156; Şuara--17; 66 ; Taha--9--99)Kendi dönemlerinde yani Medine'de küçük ölçekli birer savaş olmalarına rağmen yüce Allah, Bedir, Uhud, Hendek, Huneyn savaşlarını ve Tebuk seferi ile ilgili yüzlerce âyeti kerimede detaylı açıklamalar yapmaktadır.Mü'minlere bir çok yerde nasıl yardım ettiğini, Allah'ın üzerlerindeki nimetlerini anmalarını ve şükretmelerini hatırlatır.Mesela: "Andolsun ki Allah, bir çok yerde (Savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti""Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda bozularak gerisin geri kaçtınız""Sonra Allah, Resulü ile müminler üzerine sekinetini (sükunet ve huzur duygusunu) indirdi,sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kafirlere azap etti, İşte bu, o kafirlerin cezasıdır"(Tevbe-25,26)Rumlarla İran arasında geçen savaştan bile Kur'an'ı Mübin söz etmektedir.(Rum, 1--5) Allah Resulü'nün doğumundan kısa zaman önce Mekke'de olmuş olan ve Mekkelileri çok yakından ilgilendiren böyle bir olayın ayrıntılarıyla beraber Kur'an'da bir kaç âyetle olsa dahi anlatılmaması olacak şey değildir. Bu hâdise Mekke'de gerçekleşmiş olsaydı, Kur'an bir çok âyette mutlaka üzerinde dururdu. Böyle yapmaması, Kur'an'ın üslubuna aykırı düşmektedir. Çünkü Allah Resulü (a.s) Mekke'de Tam 13 sene irşad ve tebliğ görevini ifa etmiştir. Bu konuda şu âyet çok önemlidir."Eğer yüz çevirirlerse de ki: sizi Âd ve Semud'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum"(Fussilet-13)Halbuki Kur'an onları Âd ve Semud kavminin helak oldukları kasırgayla değil, gördükleri, şahit oldukları ve duydukları bir azapla uyarması daha uygun olacaktı. Mekke müşrikleri kendilerine yapılan uyarılara karşı şöyle diyorlardı."Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır. Yahut Elem verici bir azap getir"(Enfal- 32)Mekke müşrikleri eğer fil olayında cereyan etmiş cezalandırmayı görmüş veya duymuş olsalardı aynı cezalandırmayı isterlerdi.Şuayb (a.s) kavmini şu şekilde uyarıyordu."Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hud kavminin,yahut Salih kavmi'nin başına gelenler gibi size de musibet getirmesin. Lut kavmi de sizden uzak değildir" (Hud- 89)Bu âyette bulunan "Lut kavmi de sizden uzak değildir" bölümü çok önemlidir. Yani "onların başına gelenleri duydunuz, biliyorsunuz, onların başına gelen felaket, sizin başınıza da gelir" demek istemiştir. Ayrıca inançları uğruna Allah Resul'ü ve Müslümanlarla her türlü mücadeleyi veren ve Müslümanlarla üç savaş yapan Mekkelilerin Ka'be gibi kendileri için son derece kutsal bir mekanı yıkmaya gelen bir orduya karşı koymamaları mümkün mü? SONUÇ:Fil olayının ve mucizesinin Mekke'de gerçekleştiğine inananlar yani Fil Ashabının Mekke'de helak olduklarında ısrar edenler bunun gibi daha birçok soruya cevap vermek zorundadırlar.

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(298. YAZI)Takasur Süresi 8 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Çoklukla övünmek sizi, kabirleri ziyaret edinceye kadar oyaladı.(Kur'an'da bulunan "mesêniye" "ikili anlam" kuralına göre "kabirleri ziyaretin" iki anlamı vardır.1-) Ataların çokluğuyla övünme hatta o kadar ki, kabirlerde olan atalarının sayısını tutma, fazilet ve kerametlerini sürekli olarak tekrar etme.2-) Yani çoklukla övünme sizi o kadar oyaladı ki, en sonunda ölüm gelip size çattı ve kabirlerin içine bu aldanma ve oyalanma ile girdiniz.)3-) Hayır; (vahiy sayesinde) ileride bileceksiniz!4-) Sonra Hayır! İleride (ölüm anında) bileceksiniz!5-) Hayır, keşke ilmel yakin (ikna olacak bir ilimle) bilseydiniz. ( ve iman etseydiniz)6-) Andolsun ki, o cahimi (ölüm anında) muhakkak göreceksiniz.7-) Sonra, onu aynel yakin (ikna olacak bir şekilde âhirette) mutlaka gözünüzle göreceksiniz.8-) Sonra o gün, nimetlerden mutlaka sorulacaksınız?(Tekâsür Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(297. YAZI)Kâria Süresi 11 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) O bilinen (büyük) patlama varya, 2-) O bilinen (büyük) patlama nedir acaba?3-) O büyük patlamanın nasıl olacağını sen nereden idrak edeceksin? 4-) O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan kelebekler gibi olacaktır.5-) Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.6-) İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,7-) Artık o, razı olacağı bir yaşantı içinde olacaktır.8-) Ama kimin de tartıları hafif gelirse,9-) İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye'dir. (çukurdur)10-) Sen onun (Hâviye'nin) ne olduğunu nereden idrak edeceksin ?11-) O, kızgın bir ateştir.(Kâria Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(296. YAZI)Âdiyât Süresi 11 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,6-) Soluk soluğa (fesat için) süratle koşanlar, (koşarken dilleriyle) çatarak (fitne) ateşi çıkaranlar, sabah erkenden baskın yapanlar, orada tozu dumana katanlar yani (iman eden) topluluğun ortasına (öfke ile) dalanlar varya, (işte bu ahlaka sahip olan) insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.(Mekke hayatına Kur'an penceresinden baktığımızda, iman edenlerle müşrikler arasında büyük bir mücadelenin olduğunu görüyoruz. Bu mücadele sıcak bir çatışmadan daha çok soğuk bir savaş şeklinde cereyan ediyordu. İşte süre bu atmosferi anlatıyor. Aslında Mekke ve Medine'nin özelliklerini bilmeyenler meal çalışmalarında hataya düşeceklerdir. Mekke'de gece gündüz, her zaman, sürekli olarak tartışılan tek bir şey vardır. Oda Kur'an'dı. Bütün kavga, tartışma, mücadele tamamen Kur'an'ın etrafında cerayan ediyordu. Kur'an sayesinde Mekke'de çok canlı ve dinamik bir hayat yaşanıyordu. Şii ve Sünni dünya hiç bir zaman böyle canlı ve dinamik bir hayatı yaşamadı. Şii ve Sünni din adamları Mekke müşriklerinin binde biri kadar Kur'an'ın ilmine sahip değillerdir.)7-) Hiç şüphesiz buna kendisi de şahit idi.8-) Yani ondaki (dünya ve) mal sevgisi çok şiddetlidir.9,11-) Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı yani göğüslerde olanlar tahsil edildiği zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her hâlinden mutlaka haberdardır.(Âdiyat Süresinin Sonu)

23 Ağustos 2022 Salı

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(295. YAZI)Beyyine Süresi 8 Âyet olup Medine'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Kitap ehlinden kâfir olanlar ile müşrikler, kendilerine apaçık deliller (vahiy) gelinceye kadar (şirkten) ayrılacak değillerdi.2-) Bu delil, tertemiz sahifeleri tilâvet eden, Allah'tan bir Resûl'dur.3-) (O sahifelerde) toplumu ayağa kaldıracak kitaplar (dolusu hükümler) vardır.4-) Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra tefrikaya düştüler.5-) Hâlbuki onlara, ancak dini Allah'a özel kılan hanifler olarak sadece O'na ibadet etmeleri yani salât'ı ikâme etmeleri ve zekât'a (arınmaya) gelmeleri emredilmişti. İşte toplumu ayağa kaldıracak din budur.CEHENNEMİN MUTFAĞINDA GEÇEN BİR HAYAT Kur'an'a baktığımızda yüce Allah'ın din eğitim ve öğretimini kendi üzerine aldığını görüyoruz.Dinden başka bütün bilim dalları ve eğitim sistemleri, Allah'ın verdiği akılla konunun uzmanları yapar. Fakat yüce Rabbimiz din eğitimini değil insanlara, Nebilere bile bırakmamıştır. Siz sakın tağutların ve şeytanların kaynaklarına bakmayın. Nebi (a.s) a vahiy iner, inen vahyi Resül olarak tebliğ eder. Yani ne Nebi'nin ne de Resül'ün dine bir kelime eklemeye yetkileri bulunmamaktadır.Çünkü din Allah'a özel kılınması gerekir. (Beyyine-5; Zümer-2, 3, 11, 12, 13)Yani çocuklara verilen eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlamamız gerekiyor. Dolayısıyla ümmet olarak yüce Allah'ın Resül seçip vahiy göndermesinin sebebini araştırmamız gerekiyor. Kur'an'a uygun eğitim sistemini kavramamız şarttır. Çünkü din eğitimi o kadar önemlidir ki, din eğitimi o kadar objektif olması gerekir ki, bunu ancak yüce Allah'ın kitabına bırakırsak düzenli ve verimli olacaktır.Aksi takdirde mümkün değildir. Demek ki, din eğitimi yüce Allah'ın ele aldığı bir konu olması hasebiyle çok ciddi bir alanda konuşuyoruz. Nihayet insanın aklına, zihnine, gönlüne, hayatına, geleceğine hitap ediyoruz.Yani çocukların ve gençlerin hayatına yön veriyoruz. İnsanı bir şeye kul yapıyoruz.Dolayısıyla yüce Allah tüm Nebi'lere gönderdiği vahiy'lerde: Benden başka ilâh yoktur, o halde sadece bana kulluk edeceksiniz.(Tâhâ-14)Sakın benden başkasına kul olmayın. buyuruyor. (Hud-2)Nebi'lere gönderilen vahiy'lerde ilk ilke ve ilk emir bu oluyor.Meselenin ne kadar önemli ve ciddi olduğunu anlamamız şarttır. Yani insanlara dini eğitimin ne kadar hayati bir konu olduğunu ancak yüce Allah'ın göndermiş olduğu vahiy'den anlayabiliriz.Yüce Allah'ın sanatının, eğitiminin, Rablık sıfatının içinde olduğunun farkına varacağız. Onun için din eğitimini rastgele, gelişigüzel yapamayız.O zaman ne olacak?Dini eğitimi Allah'tan onay alması gerekiyor. Bizim yaptığımız din eğitimini, anlattığımız prensipleri, ilkeleri ve din ahlakını hangi prensiplere dayandırdığımıza dair Allah'ın onayı olması gerekir.Yüce Allah'ın onayı olması için de Kur'an'a gitmekten başka hiçbir yolumuz yoktur.Yüce Allah bizi Kur'an ile sorgulamaktadır ve Kur'an onaylıyorsa bizim eğitim sistemimizi Allah onaylıyor demektir.Şimdi ortada şu var.Şii ve Sünni din adamlarında büyük bir sorun var. Din eğitimlerinde Kur'an'ın anlaşılması üzerinde hiç durmuyorlar.Mesela: İlahiyat eğitiminde, Kur'an kursları eğitiminde Kur'an'ın ilmi diye bir şey yoktur. Oralarda böyle bir şey bilinmez. Yani şu anda bizim insanlara ahlak diye sunduğumuz prensipler Kur'an'dan gelmiyor. Kur'an'sız bir din ve Kur'an'sız bir ahlak anlayışı var. Bütün Kur'an meallerini bakın, bir tane "güzel ahlak" ibaresini bulamazsınız. Halbuki dinin en büyük tarafı hukuktur, eğitimidir, ahlaktır. Yani Kur'an dediğimiz zaman ne anlayacağız?Şimdi konumuza gelelim.Son vahyin tarihinde Şii ve Sünni din adamları, ümmileri Kur'an'dan engellemişlerdir. İnsanlar Kur'an'dan faydalanmadılar. Onun aydınlığına gitmediler.Halbuki yüce Allah ne buyuruyor."Apaçık kitab'a andolsun ki, aklınızı kullanmanız için biz onu Arapça (anlaşılır) bir Kur'an kıldık"(Zuhruf; 2, 3)"Elif. Lam. Ra. Bunlar apaçık kitab'ın âyetleridir. Aklınızı kullanmanız için onu biz Arapça (anlaşılır) bir Kur'an olarak indirdik"(Yusuf-1, 2)Ne buyuruyor? Biz Kur'an'ı Arapça bir kitap kıldı ki aklınızı kullanasınız diye. Şimdi burada gerçekten çok ciddi bir konu var. Yüce Allah, Kur'an'ı biz göndereceğiz, fakat aklınızı siz kullanacaksınız."lealle" bir amacı bildiriyor.Yani aklınızı kullanasınız diye Kur'an'ı Arapça (anlaşılır) bir kitap olarak gönderdik.Şimdi Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları ve eğitimcileri gençlerin akıllarına kelepçe vuruyorlar. Çocukların ve gençlerin akıl ve iradelerini kilitleyip tarihin karanlıklarına mahkum ediyorlar. Çocuklarımızı ve gençlerimizi cemaat ve tarikatların buz gibi duvarların arasında, yobaz kafaların esaretinde kaybediyoruz.Âyetlere baktığımızda yüce Allah'ın her insanı özgür yarattığını ve aklını kendisinin kullanmasını emretmektedir. Herkes aklını kendisi kullanacaktır. Ben sana aklını kullanmak için gerekli kural ve kaideleri gönderdim ama aklını sen kullanacaksın.Şimdi dinde olay şudur. Resüllerin en önemli görevi, insanların akıllarına vurulan zincirleri kırıp, üzerlerinde bulunan yükleri kaldırıp atmaktır. Demek ki eğitimin amacı aklı özgür bırakmaktır.Eğitim demek, aklın önünde bulunan bütün engelleri kaldırmaktır. Bir çocuğu cemaat ve tarikatların zindanına bırakırsan, o çocuğun aklına düşünme fırsatını, sorgulama nimetini vermez, belli dogmaların, statik düşüncelerin, dar kalıpların içerisine sokar da ona esaret zincirlerini vurursan o çocuk intihar edecektir. Şimdi Enes Kara'nın intihar etmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi budur. Kaldığı yer yurt falan değil, gençlerin akıl ve iradelerinin kemirildiği karanlık hücrelerdir. Belli bir adamın eserlerini okuyorlar yani çocuklara bunu zorunlu kılıyorlar. Muhafazakar yobaz kafalar bu inancı çocuklara ve gençlere din diye dayatıyorlar. Genç üniversitede tıp dersi alıyor, aynı zamanda gelecek bu yurtta da Risale-i Nur okuyacak, bunlar kendilerine kul yaratıyorlar.Çocukların ve gençlerin beyinlerine egemen olarak kendi kullarını oluşturuyorlar. Burası yurt değil, insan kaynaklarımızın yok edildiği merdiven altı bir şirk merkezidir. Bunlar çocukların akıl ve gönüllerini mahkum etmeye çalışıyorlar. Bunlar yüce Allah'a kul değil, muhafazakarın gözetiminde kendilerine mürit devşiriyorlar. Bunlar din eğitimi falan yapmıyorlar. Çocuklarımızı ve gençlerimizi sürü yapıyorlar Müslümanın iradesi var, zihni var, aklı var, gönlü var, duyguları var yani onları beşeri kaynaklara esir edemezsiniz. Onları sürü yapamazsınız çünkü onlar hayvan değiller. Çocukları ve gençleri birer hayvan sürüsü gibi görmek, onları hayvan muamelesi yapmak affedilir bir suç değildir.Olay şu: Biz Kur'an'ı bir kenara attık, mezhepleri öne çıkarttık onları birer din yaptık tarikatları ve cemaatleri öne çıkarttık, onları da birer din yaptık. Bu sefer yüce Allah'ın indirmiş olduğu hidayet ve rahmet kaynağı terkedilmiş bir vaziyette önemsiz kaldı. Adama soruyorsun, İmam-ı Azam böyle dedi, Şafi böyle dedi, Buhari, Müslim böyle rivayet etti.İtikatta mezhebin nedir? Maturidi diyor. Halbuki itikadda tek yol, yüce Allah'ın indirdiği vahiy'dir. Müslümanın iman ve itikadını bir beşer nasıl belirleyebilir?Dinlerini parçalayıp fırka fırka edip şialara ayrılanlar varya, (Ey Nebi!) Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allaha kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"(Enam- 159)Âyette geçen "leste minhum fi şey'in, inneme emruhum ilallâhi" cümlesi önemlidir. Yani, rivayet ve ictihadlarından, alim ulemalarından, efendi olarak gördükleri büyüklerinden, cemaat ve tarikatlarından, mezhep ve farkalarından vazgeçmedikleri sürece, ey Nebi! Sen bile onların işini çözemezsin, onların işini halledemezsin. Onların dinlerini parçalamaları çözümsüz bir problemdir. Ey Nebi! Sen bunlara bir çözüm getiremezsin" gerçeğini ortaya koymaktadır.6-) Şüphesiz ki kitap ehlinden kâfir olanlar ve müşrikler, içinde devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratılmışların en şerli olanlarıdır.7-) Şüphesiz, iman edip yani salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratılmışların en hayırlı olanlarıdır.8-) Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden nehirler akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine haşyet (derin saygı) duyanlara özeldir.

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(293. YAZI)Kadir Süresi 5 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.2-) Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden idrak edeceksin!3-) Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.4-) Melekler (âyetler) yani Ruh (vahiy-Kur'an) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.5-) O gece, fecrin tuluuna kadar bir selamdır.(Kadir Süresinin Sonu)

22 Ağustos 2022 Pazartesi

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(292. YAZI)Alak Süresi 19 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı "alak"dan yarattı.3-) Oku! Yani senin Rabbin en kerim olandır.4,5-) O, kalemle öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.6,7-) Hayır, insan kendini (Allah'a karşı) müstağni gördüğü için mutlaka taşkınlık eder.8-) Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir.9,10-) Sen, salât yaptığında kulu (bundan) nehyedeni (engelleyeni) gördün mü?(10.âyette bulunan "sallê" kelimesine "namaz kılmak" veya "ibadet etmek" anlamını vermek büyük bir hatadır. Çünkü Allah Resulü (a.s) risâletin ilk yıllarında yani Mekke'de yaptığı tek bir şey vardı. İnsanları vahye yani İslam'a dâvet etmek.Hatta Allah Resulünün Mekke hayatı baştan sona kadar dâvet ve tebliğle geçiyordu. Yani Mekke döneminde sadece vahyin ilan edilmesi ve duyurulması söz konusu idi. Fakat Şii ve Sünni din adamlarının akılları namaza kilitlendiği için başka hiçbir şey kafaları çalışmıyor. Dolayısıyla âyette bulunan "sallê" Allah Resulünün sesli bir şekilde insanları Kur'an'a dâvet etmesinden başka bir şey değildir. Zaten aşağıdaki âyetler bu gerçeği ortaya koyuyor.)11,12-) Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzerinde ise; ya da takvayı (Allah'a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa!?13-) Ne dersin engelleyen, Resulü yalanlamış yani yüz çevirmişse!?(Eğer Allah Resulü (a.s) Şii ve Sünni din adamlarının kıldıkları namaz gibi bir namaz kılsaydı veya ibadet ettikleri gibi bir ibadet etseydi, Mekke müşrikleri değil onu engellemek, onu koruma altına alır ve en büyük desteği verirlerdi. Çünkü Allah Resulünün namazı onların dinlerine bir zarar vermeyecekti. Fakat onlara Kur'an okuması, vahyi tebliğ etmesi, evliya ve ilâhlarını yermesi, kendilerine çok ağır geliyordu. İşte salât namaz kılmak değil, vahyi tebliğ etmek ve insanları İslâm'a dâvet etmektir.) 14-) O Allah'ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?15,16-) Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, hatalı (müşrik) perçeminden yakalarız.17-) Haydi, taraftarlarını dâvet etsin.18-) Biz de zebânileri dâvet edeceğiz.19-) Hayır! Sakın sen ona itaat etme ve secde et yani (Rabbine) yaklaş.(Kur'an'da bir çok kavramın hangi anlama geldiğini öğrenmek için, kendisinden sonra gelen kelime ve cümlelere dikkat etmek gerekir. Yukarıdaki âyette olduğu gibi, âyette bulunan secde vahiy ahlakıyla yüce Allah'a yakınlaşma anlamında kullanılmıştır.)Alak Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(291. YAZI)Tin Süresi 8 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Tîn'e ve zeytûn'a andolsun.2-) Yani Tûru Sinâ'ya andolsun,3-) Ve bu emin beldeye andolsun ki,4-) Biz, gerçekten insanı en güzel bir takvimde yarattık.(Âyette geçen "ehseni takvim" in iki anlamı vardır.1-) Yaratılış güzelliği, duygu ve düşünceleriyle, mükemmel organlar ve karmaşık sistemleriyle uyumlu olarak ehseni takvim.2-) Ana rahminden ta ihtiyarlığa kadar uzun yolculuk neticesinde geçirdiği değişimlerle ehseni takvim.En doğrusunu Allah bilir.)5-) Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.6-) Ancak, iman edip yani salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır.7-) (Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana dini (hesap ve cezayı) yalanlatıyor?8-) Allah, hakimler hâkimi değil mi?(Tin Süresinin Sonu)

21 Ağustos 2022 Pazar

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(290. YAZI)İnşirah Süresi 8 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Senin göğsünü açıp ferahlatmadık mı ?2,3-) Belini büken yükünü üzerinden alıp (yere) koymadık mı?4-) Senin zikrini (vahiy'le) yükseltmedik mi?(Muhammed (a.s) Kur'an sayesinde değerlidir. Bütün Resûller değerlerini vahiy'den alırlar. Yani vahiy olmasaydı hiç kimse onları tanımayacak ve onları anmayacaktı. Dolayısıyla Allah Resulü Muhammed (a.s) Kur'ân'a eşit bir konuma sahiptir. Emevi ve Abbasilerin yalan ve iftiraları Allah Resulünü hiç bir zaman temsil edemezler.)5-) Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır.6-) Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.7,8-) Öyleyse, boş kaldığın zaman (başka bir iş için) kendini hazırla, (plan ve program yap) ve sadece Rabbine (vahye) rağbet et. (İnşirah Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(289. YAZI)Duha Süresi 11 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Kuşluk vaktine andolsun,2-) Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki,3-) Rabbin sana veda etmedi yani seni tek başına bırakmadı.4-) Muhakkak ki âhiret senin için ulâ'dan (ilkten-dünyadan) daha hayırlıdır.5-) Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de râzi olacaksın.6-) Seni yetim bulup da barındırmadı mı?7-) Yani seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da (vahiy'le) hidayete iletmedi mi?8-) Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?9-) Yani sakın yetime kahretme!10-) Ve sakın isteyeni azarlama!11-) Rabbinin (vahiy) nimetine gelince; işte onu anlattıkça anlat.(Duha Süresinin Sonu)

20 Ağustos 2022 Cumartesi

KUR'AN'SIZ DİN (11.YAZI)DİYANET'İN ŞEFAAT İNANCI VE KUR'AN'DA BULUNAN GERÇEK ŞEFAAT:DİYANET'E SORULUYOR :"Şefaat ne demektir? Hz Peygamber (s.a.v) şefaati nasıl olacaktır?DİYANET'İN CEVABI :"Şefaat, sözlükte "bir kimsenin bağışlanması için onun adına af dileme, maddi veya manevi bir imkan elde etmesi için yetkilisi nezdinde aracılık yapması" demektir. Dini bir terim olarak şefaat ise; âhirette günahkar bir müminin affedilmesi veya yüksek derecelere ulaşması için Allah nezdinde mertebesi yüksek olan O'na dua etmesi, dilekte bulunması anlamına gelir"(İsfehani, müfredat- Sorularla İslam, sayfa 61) Diyanet'in Kur'an cahili Prof'ları şöyle devam ediyorlar."Şefaatin en önemli şartı Müslüman olmaktır. Allah'ı ve ahireti inkar eden kâfirlere ve münafıklara, Allah'a ortak koşan müşriklere ve Ehli kitab'a (Yahudi ve Hristiyanlara) ne şefaat ve ne de şefaatçilerin şefaati fayda verecektir" "Kendisine şefaatte bulunulacak ve günahlarının affedilmesi istenecek kişinin ilahi lutfa layık olması gerekir. Günahkar kimseler şefaate güvenerek salih amelleri terk etmemelidirler.Çünkü ahirette aracılık Allah'ın iznine bağlıdır. Kur'an'ı Kerim'de şefaatin olmadığı(Bakara, 48, 254) ifadesinden, bunu kayıtlayan ve açıklayan naslar (hadisler) olmasaydı ahirette hiçbir aracılığın ve şefaatin olmayacağı sonucu çıkarılırdı. Halbuki hemen bunu takip eden ayette, "Allah'ın izniyle şefaatin olabileceği"(Bakara, 255) vurgulanmıştır. Ehl-i Sünnet bilginleri ahirette şefaatin mümkün olduğunu, günahkar kullara "peygamberler" ve Allah nezdinde itibarı yüksek olan diğer seçkin insanlar tarafından şefaat edilebileceğini savunurlar.( Buhari-Tevhid, 24; Müslim- İman, 302; Ebu Davud- Cihad, 28; Darimi- fedailul- Kur'an)Bu sebeple birçok ayette Yüce Allah'ın izniyle kendisinin dışında şefaat edeceklere istisna getirdiğinden bahsedilir"( Sorularla İslam- s. 61-62) "Rivayetlerde geçtiğine göre Yüce Allah'ın izniyle kendisine şefaat etmesi verilecek kimselerin başında "Hz Peygamber"(s.a.v) gelmektedir. Mahşerde bütün insanlar heyecan ve ızdırap içinde bulundukları bir sırada, hesaplarının bir an önce görülmesi için "Hz. Peygamber'e" gelerek ondan şefaat dileyeceklerdir. Bunun üzerine "Hz.Peygamber" (s.a.v) in genel ve kapsamlı bir şefaati olacaktır.Bir rivayetten öğrendiğimiz kadarıyla "Hz. Peygamber" (S.A.V) her "peygamberin" kendine has ve kabul olunan bir duasının bulunduğunu ve onunla dua ettiğini, kendisi ise bu duasını ahirete ümmetine şefaat için yapacağını bildirmiştir"( Buhari- Da'avât,1; Müslim- İman,86)Buna "şefaati uzma" "büyük ve kapsamlı şefaat" adı verilir. Rvayetlerde hem "Hz. Peygamber" (s.a.v) in bizzat bütün ümmetin günahkarlarına (Tirmizi- kıyame, 11) hem de diğer "peygamberlerin" kendi ümmetine şefaat etme hakları bulunduğundan bahsedilir.( Buhari- tefsir, 18) "Peygamberlerden" başka âlimler, şehitler, kendisini okuyanlara Kur'an-ı Kerim şefaat edecektir. Ayrıca ergenlik çağına erişmeden vefat eden çocukların anne ve babalarına şefaat edecekleri konusunda rivayetler vardır"(Sorularla İslam- s. 64) KUR'AN'DA ŞEFAAT SİSTEMİNİN ÇÖZÜMÜ"Şefaat "birine menfaat sağlama veya ondan bir zararı uzaklaştırma" anlamına gelmektedir.(Yunus-18)Bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda Allah'ın rahmet ve inayetiyle şefaat sisteminin Kur'an'da var olan çözümü şu şekilde ortaya çıkmaktadır. Ahirette insanların dünyada işledikleri amellerin karşılığından başka hiçbir şey yoktur.Kur'an'da anlam bakımından bazı kavramlar dünyaya ait iken, bazı kavramlarda âhirete yönelik olarak geçmektedir. Yani "şefaat" kavramı hiçbir âyette âhirete yönelik, ahiretle bağlantılı olarak kullanılmamıştır. Dolayısıyla âhirette ne Allah'ın, ne de başka kimsenin şefaatinden söz edilemez. Kısacası âhirette hiçbir şefaat yoktur. "Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve "şefaat bulunmayan" gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda infak edin. Gerçekten kafirler zalimlerin ta kendileridir" (Bakara-254)Yukarıdaki âyet, âhirette hiç kimse tarafından şefaatin olmadığını gayet açık olarak ortaya koymuştur. Yani şefaat yok ki, birisi etsin ve birilerine edilsin. "Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödeme de bulunamaz; hiç kimseden şefaat kabul edilmez, hiç kimseden durumunu düzeltmesi istenmez (mazeret kabul edilmez) onlara asla yardım da yapılmaz" (Bakara-48,123) Bu konu Kur'an'da o derece kesin olarak ortaya konmuş ki, buna karşı gelen, bunu kabul etmeyen, buna alternatif anlamlar ileri sürenler büyük hata ederler, eğer ilim adamı sıfatları mevcut ise hata ve sorumlulukları daha da artar. Ahiret gününde insanın kendi amelinden başka hiçbir şeyin olmadığını gösteren âyetler."Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün emir (hesap işi) Allah'a kalmıştır"(İnfitar, 17, 18, 19)"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri) onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için O'nun dununda (yanında- ötesinde,-berisinde) başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am, 51)Âyette geçen "dünihi" kelimesindeki "hi" zamiri Allah'a da gidebilir, Kur'an'a gidebilir.Ama bir gerçek var ki, "âhirette şefaat yoktur" Kur'an'da şefaat, tamamen dünya hayatı bağlamında kullanılmış bir kavramdır. Bu konuyla alakalı âyetler şunlardır."Allah, ondan başka ilah yoktur, O, hayydır, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.Göklerde ve yerdeklerin hepsi onundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat (yardım) edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir,..."(Bakara, 255)"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'tır.O'nun izni olmadan (dünyada) hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde ona kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz"(Yunus- 3)"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki: " Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir "(Yunus-18)Şefaat ile alakalı âyetlerin iniş sebebi şudur.Müşrikler evliya ve ilahlarının dünya hayatında kendilerine savaşta ve barışta yardım ettiklerini iddia ettiklerinden şefaat ile alakalı âyetler nazil olmuştur.Çünkü Müşrikler öldükten sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmiyorlardı ki, âhirette şefaatten söz edilsin. Yukarıdaki âyette geçen "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" cümlesi bu gerçeği ortaya koymaktadır.Mekke müşrikleri dünya hayatında ilahlarının ve efendilerinin kendilerine yardım edeceğine iman ediyorlardı. Ve bu inanca çok değer veriyorlardı.İşte yukarıda geçen âyetler dünya hayatında manevi olarak sadece Allah yani izin verdiği meleklerin (yağmur, ruzgar, güneş, ay) yardım edeceğini açıklamaktadır.ÂHİRETTE İNSANIN KENDİ AMELİNDEN BAŞKA GEÇERLİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR ."Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir"(Müddessir- 38)"Bilsin ki insan için kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur"(Necm- 39)"... Onlara: İşte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"(Â'raf- 43)"Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"(Yasin- 53, 54)Ahirette insanlar tevhid, güzel ahlak ve salih amellere göre hesap vereceklerdir. Aslında Kur'an'da insanın kendi amelinden başka şefaatçilerin olacağını zerre kadar gösteren, ima eden en ufak bir emare ve alamet mevcut değildir. Fakat Ehli Sünnet ve Şia'nın uydurma rivayetleri ile tarikatlardaki hulul inancının tesiri ve baskısı sayesinde böyle batıl bir inanç doğmuş ve gelişmiştir. MESELA: "De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz"( Zümer- 44)âyetinde, şefaatin ölümden önce dünya hayatında olduğu, bunun da manasının Allah'ın vahiy indirmesi, insanlara yardım etmesi ve desteklemesi, iyiliğe ve hayra yönlendirmesi anlamlarına gelmektedir.Diğer bir ayette "Göklerde nice melek (yağmur, rüzgar, güneş, ay) vardır ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi (yaratılış yasası) dışında hiçbir işe yaramaz"(Necm- 26)Bu âyette yüce Allah göklerden bahsetmekte ve şunu buyurmaktadır."Benim iznim ve rızam dışında dünya hayatında melekler (yarattığım doğal kuvvetler) dahil hiç kimse bir başkasına yardım edemez ve destekte bulunamaz Kur'an'da geçen "melek" doğal güç, "meleklerde" yüce Allah'ın yarattığı "doğal kuvvetler" anlamına gekmektedir. Bunlarda Allah'ın yasasına göre hareket ederler. Kendi başlarına yani Allah'tan bağımsız hareket etme güç ve kâbiliyetleri yoktur.) Dolayısıyla Kur'an'da geçen bütün şefaat kavramları dünya hayatındaki yardım ile ilgilidir. Tekrar edelim, Mekke müşrikleri ölümden sonra dirilmeye iman etmiyorlardı. YANLIŞ MEAL VERİLEN ÂYETLER. Ahiret gününde şefaat ile alakalı yanlış meal verilen âyetlerin bir kaçı şöyledir.YANLIŞ: "Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez"(Sebe-23)Doğrusu şöyledir: "Allah'ın huzurunda kendisinin izin verdiklerinden başkasına şefaat (yardım) ulaşmaz, fayda vermez" Yani dünya hayatında Allah'ın şefaatini hak edemez, liyakat kazanamaz.Veya, ey müşrikler dünya hayatında kendilerine kulluk yaptığınız evliya ve İlahlarınızın Allah katında hiç bir değerleri yoktur ki, Allah ile sizin aranızda aracı olsunlar da dünyada size yardım etsinler, böyle bir şey söz konusu olamaz.İlk manada: Allah'ım bazı kişilere şefaat etme yetkisi vereceği anlaşılırken,doğrusunda ise, dünya hayatında Allah'ın yardım ve desteğinden yararlanabilen muttaki ve muvahhid müminler olduğu açıkça anlaşılmaktadır, yani dünya hayatında müslümanlarla müşrikler arasında gerçekleşecek bir savaşta yüce Allah melekleri (doğal kuvvetler, yaratılış yasaları) vasıtasyla müminlere şefaat edecek yani onları zafere ulaştıracaktır. YANLIŞ MEAL: "O gün Rahman olan Allah'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olmayacaklardır"(Elmalı, Meryem süresi, 87)DOĞRUSU:"O (dünyadaki hesaplaşma- savaş-mucadele) gününde Rahman olan Allah'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefaate( Allah'ın yardımına) sahip olamazlar" Eğer gelenekçilerin şefaat anlayışına iman edecek olursak kurtuluşun tevhid, güzel ahlak ve ameli sâlih'te olduğunu açıklayan yüzlerce ayet anlamsız hale gelecektir.YANLIŞ MEAL:"O gün, Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez"(Tâhâ, 109, Elmalı, Diyanet meali)DOĞRUSU ŞÖYLEDİR:"O (dünyadaki hesaplaşma- karşılaşma- mucadele -savaş) gününde, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına (şefaat) fayda vermez "Yukardaki âyetlerin bulunduğu âyetler topluluğna bakıldığında şefaat ile ilgili âyetlerin tamamen dünya hayatını anlattığı ve dünya hayatında yapılacak bir savaşın galibinin Allah'ın yardımı sayesinde müminlerin galibiyetiyle sonuçlanacağını ortaya kıymaktadır. Müşriklerle müminler hiç bir zaman âhiretteki şefaati konuşmamış ve hiçbir zaman tartışma konusu yapmamışlardır. Ama dünya hayatında galibiyet ve zaferin kimin yanında olacağını ve zamanı ve günü geldiğinde Allah'ın kime yardım edeceğini ve kimi zafere kavuşturacağını her gün konuşup tartışıyorlardı."Ancak iman edip salih ameller işleyenler, Allah'ı çok zikredenler ve zulme uğratıldıklarınıda kendilerini savunanlar başkadır. Zalimler nasıl bir inkilab ile devrileceklerini yakında bileceklerdir"Şuara224 "O taptıkları ilahlar mı daha hayırlı yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir ilah mı var? Ne kadar da az düşünüyorsunuz"(Neml- 62)Bu mesele ile ilgili yüzlerce âyet vardır. SONUÇ OLARAK:Allah işine hiç kimseyi ortak etmez. Dünya hayatında ellerinde maddi ve manevi imkan bulunan kimseler taraftarlarına, akrabalarına, dostlarına şefaat ederler.Fakat kıyamet günü hiç kimse başkasına şefaatçi olamaz, yani dünyadaki şefaacilerin şefaati bitmiştir.Âhirette hiç kimsenin şefaati yoktur.Daha doğrusu âhirette şefaat yoktur. Bu gerçeği şu âyet apaçık olarak ortaya koymaktadır."Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez"(Müddessir-48)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(288. YAZI)Leyl Süresi 21 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Ortalığı bürüdüğü zaman geceye andolsun,2-) Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun,3-) Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki,4-) Şüphesiz sizin sa'yiniz elbette çeşit çeşittir.5,7-) Onun için kim (malından) verir yani takva sahibi olursa ve en güzel sözü (vahyi) tasdik ederse, bizde onu en kolay olana (Kur'an'a veya cennetin yoluna) daha kolayca iletiriz. 8,10-) Fakat, kim behillik (cimrilik) eder ve kendini Allah'a karşı müstağni görür yani en güzel sözü (vahyi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana (cehennemin yoluna) daha kolayca iletiriz.11-) (Cehenneme) tereddi edeceği (baş aşağı atılacağı) zaman, malı ona fayda vermez.12-) Şüphesiz hidayete iletmek bizim üzerimize düşen bir görevdir. (Yukarıdaki âyet üç kelimelik bir âyettir ve metni şudur. "inne aleynê lel hüdê" "hidayete iletmek bizim üzerimize düşen bir görevdir veya hidayetin yolunu göstermek bizim işimizdir" gibi bir anlama geliyor. Yani din ve hüküm olarak Allah'tan başka kimse hidayete ulaştıramaz yani din olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman etmeyin, bütün rivayetler ve ictihadlar yani mezhepler yalandır. Din adamları yalan söylüyorlar, iftira ediyorlar" gibi bir ders veriyor.)13-) Hiç şüphesiz ki son da ilk de (ahiret de dünya da) bizimdir.14-) Sizi alev saçan ateşe karşı uyardım.15,16-) O ateşe, ancak (vahyi-Resûlu) yalanlayıp yüz çeviren en şaki olan kimse yaslanır. (yanmasına destek olur)17,18-) Ve arınmak için malını hayra veren en etkâ olan (Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olan) kimse ise, o ateşten uzak tutulacaktır.(Yukarıdaki iki âyete baktığımızda, Allah yolunda infak etmeyenlerin takva sahibi olamayacakları, şirkten ve kötülüklerden arınmanın da infak ile bağlantılı olduğunu açık olarak görüyoruz. Yani âyette infak etmekle ilgili beş durum ortaya çıkıyor. 1-) Esas takva sahipleri mallarını yüce Allah yolunda infak edenlerdir.2-) Allah yolunda infak edenler maddi ve manevi olarak arınmış olurlar.3-) İnfak edenler için cehennem söz konusu değildir. Çünkü ondan uzak tutulacaklardır.4-) Zekât maddi ve manevi arınma anlamına gelmektedir. Yani zekât verilen bir şey değildir.)5-) Manevi olarak en önemli arınma aracı Kur'an iken, maddi olarak en önemli arınma aracı infak etmek oluyor.)19,20-) O, yüce Rabbinin rızasını aramaktan başka hiç kimseden kendisini mükâfatlandıracak bir nimet beklemez. 21-) Elbette kendisi de (cennet ve Allah'ın nimetleriyle ) razı olacaktır.(Leyl Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(287. YAZI)Şems Süresi 15 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Güneşe ve onun aydınlığına andolsun,2-) Onu izlediğinde Ay'a andolsun,3-) Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun,4-) Onu bürüdüğünde geceye andolsun,5-) Göğe ve onu bina edene andolsun,6-) Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun,7,9-) Nefse ve onu tesviye edene, ona fucur ve takvasını ilham edene andolsun ki, onu arındıran kurtuluşa ermiştir.10-) Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de mahvolmuştur.11-) Semûd kavmi, tuğyanı sebebiyle yalanladı.12-) Hani onların en şaki olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı.13-) Allah'ın Resûlü de onlara şöyle demişti: "Allah'ın devesini yani onun su içme hakkını koruyun."14-) Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları darmadağın etti ve kendilerini yerle bir etti.15-) (Halbuki Semud kavmi) akibetinden korkmuyordu. (Şems Süresinin Sonu)

19 Ağustos 2022 Cuma

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(286. YAZI)Beled Süresi 20 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Hayır! Bu beldeye kasem olsun,2-) Ki sen bu beldede ikamet etmektesin.3-) Babaya ve veledine de kasem olsun ki,4-) Biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.5-) O (insan) kendisine kimsenin güç getiremeyeceğini hesap ediyor?6-) "Yığınla mal helak ettim" diyor.7-) Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?8,10-) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak kılmadık mı yani iki yolu göstermedik mi?("Hedeynêhun necdeyn" ibaresi, annesinden nasil süt emecegini bilmesi yani çocuğun en aciz olduğu bir durumda iki yoldan (vâlidesinin iki göğsünden) en halis gıda ile beslenmesi anlamına gelmektedir. Yani en aciz olduğu bir dönemde onu besledik, koruduk, terbiye ettik, merhamet ettik, büyüttük. Şimdi gönderdiğimiz vahye karşı geliyor. Allah'tan gelen âyetler varken evliya ve ilâhlara veya din adamlarının kitaplarına kulluk ediyor.)11-) Fakat o, akebeyi (sarp yokuşu) aşamadı.12-) Akebenin (sarp yokuşun) ne olduğunu sen nereden idrak edeceksin ?13-) O bir boynu çözmektir.(Fekku rakabetin" ifadesinin tam karşılığı, "boyun çözmek, boynu mahkum olduğu yerden kurtarmak, boynu bağdan ayırmak" anlamına gelmektedir. Mekke'de inen süreler tevhid ve güzel ahlak eksenli oldukları için onlara evrensel bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekir. Yani "boyun çözmek" özgürlüğü için mücadele edenlere yardım etmek" olabildiği gibi, birini müzmin bir hastalıktan veya yüklü bir borçtan kurtarmak da olabilir. "Fekku rakabetin" ifadesi, sadece bu âyette geçmektedir.Çok ilginçtir, Mekke'de nazil olan bu âyette "Fekku rakabetin" "boynu çözmek" olarak gelirken, Medine'de inen âyetlerde ise, "tahriru rakabetin" "boynu hürriyete kavuşturmak" olarak geçmektedir.)(Nisa -92; Mâide -89; Mücadele -3)Bunun anlamı, Mekke'de "boynu kurtarmak" bireysel olan bir emir iken, Medine'de emir kurumsal hale geliyor.) 14,16-) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut toprağa sürünen bir miskini doyurmaktır.17,18-) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar meymenet sahipleridir.19-) Âyetlerimize kâfir olanlar ise, işte onlar meş'eme sahipleridir.20-) Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır.Beled Süresinin Sonu)

18 Ağustos 2022 Perşembe

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(285. YAZI)Fecr Süresi 30 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Fecre (tan yerinin ağarmasına) andolsun,2-) On geceye de andolsun,(On geceden maksat bazı kavimlerin helak edildikleri geceler, veya bazı Nebi ve Resûllerin seyahat ettikleri geceleri de olma ihtimali vardır. En doğrusunu Allah bilir.)3-) Çifte ve teke andolsun,4-) Geçip giden geceye andolsun, 5-) Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine kasem edilmeye değer bir özellik vardır.6,10-) (Ey Resûl!) Rabbinin, (Hûd'un kavmi) Âd'e, beldeler içinde misli yaratılmamış olan, sütunlarla dolu İrem'e, vadide kayaları oyan (Salih'in kavmi) Semûd'a, kazıklar sahibi Firavun'a ne yaptığını görmedin mi?11,12-) Bunlar şehirlerde tuğyanlık eden ve oralarda pek çok fesat çıkaran kimselerdi.13-) Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısını yağdırdı.14-) Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir.15-) İnsan ise; Rabbi onu sınayıp da kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, "Rabbim bana ikram etti" der.16-) Ama onu sınayıp rızkını ölçülü verince de, "Rabbim beni aşağıladı" der.17-) Hayır, hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.18-) Miskini yedirmek hususunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.19-) Mirası (hiç düşünmeden) alabildiğine yiyorsunuz. (Har vurup harman savuruyorsunuz.)(Âyette geçen "turas" "miras" anadan babadan kalma mal mülk değildir. Göklerde ve yerde bulunan nimetler anlamında kullanılmıştır. Yani yaşamın sağlıklı bir şekilde yürümesi için yüce Allah'ın yarattığı doğal denge demektir. Suyun israf edilmesi, ormanların tahrip edilmesi, denizlerin ve havanın kirletilmesi ve hayatın yaşanmaz hale getirilmesi demektir. Bütün bunlar insanlığın ortak mirası hükmündedirler.)20-) Malı da (yağmalar gibi) pek aşırı seviyorsunuz.21-) Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman,22,23-) Rabbinin yasası yani saf saf dizilmiş olarak melek geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl yararı olacaktır!?24-) "Keşke hayatım için önceden bir şey takdim etseydim" der.25-) Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.26-) Ve O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz.27-) "Ey (sadece vahiy'le) mutmain olan nefis!"28-) "Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!"29-) (Sâlih) kullarımın arasına gir."30-) "Yani cennetime gir.”(Fecr Süresinin Sonu)

17 Ağustos 2022 Çarşamba

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(284. YAZI)Ğâşiye Süresi 26 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Her şeyi kaplayacak olanın hadisi sana geldi mi?2-) O gün birtakım yüzler vardır ki eğilmiş zillete düşmüştür.3-) Amel etmiş, (ama boşuna) yorulmuştur.4-) Kızgın ateşe destek olmuştur.5-) Kızgın bir kaynaktan içirilecektir.6-) Onlara, darî'den (dikenli bitkiden başka) yiyecek yoktur.7-) O, ne besler ne de açlıktan kurtarır.8-) O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içindedir.9-) Sa'yine karşılık razı olmuştur.10-) Yüksek bir cennettedir.11-) Orada boş söz işitmez.12-) Orada akan bir pınar vardır.13,16-) Orada yükseltilmiş tahtlar ve konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır.17-) Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!18-) Göğe (bakmıyorlar mı), nasıl yükseltilmiştir!19-) Dağlara (bakmıyorlar mı), nasıl kurulmuşlardır!20-) Yere (bakmıyorlar mı), nasıl yayılmıştır!21-) Artık sen öğüt ver! Sen sadece (vahiy'le) bir öğüt vericisin.22-) Sen, onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.23,24-) Ancak, kim yüz çevirir yani kâfir olursa, Allah ona azap eder, hemde en büyük azapla.25-) Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir.26-) Sonra onların hesapları da sadece bize aittir.(Ğâsiye Süresinin Sonu)

16 Ağustos 2022 Salı

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(283. YAZI)Âlâ Süresi 19 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Yüce Rabbinin adını tespih et.2-) O, yaratıp tesviye edendir. (şekillendiren ve düzene koyandır.)3-) Yani O, (her şeyi) ölçüyle yapıp (vahiy'le) hidayeti gösterendir.4,5-) O, merayı (yeşil bitki örtüsünü) çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir.6-) Sana (Kur'an'ı) okutacağız ve sen onu unutmayacaksın.7-) Ancak Allah'ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de.8-) Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz.9-) O hâlde öğüt ver, eğer öğüt fayda verirse,10-) Allah'a karşı haşyet duyarak O'na saygı duyan öğüt alacaktır.11,12-) Büyük ateşe girecek olan en şakî (müşrik) kimse ise, öğüt almaktan kaçınacaktır.13-) Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de dirilir.14,15-) (Şirkten) arınan ve Rabbinin adını anıp, salât eden kimse mutlaka kurtuluşa erer.(Âyette bulunan "salle" "salât etmek" yüce İslam dinine ve Allah Resulüne destek olma, küfür ve şirkten kaçınma ve mücadele etme anlamına gelmektedir. Çünkü âlemlerin Rabbi olan yüce Allah, salât edenlerin mutlaka felâha ereceklerini bildiriyor. Mekke, tevhid ve şirk, iman ve küfür arasında en sert mücadelenin yapıldığı bir merkezdir. Mekke döneminde inen sürelerde ritüellerden söz etmek büyük bir cehalet ve abesle iştigaldir.)16-) Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz.17-) Oysa âhiret, daha hayırlıdır yani bâkidir.18,19-) Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ'nın sayfalarında da vardır.(Âlâ Süresinin Sonu)

15 Ağustos 2022 Pazartesi

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(281. YAZI)Buruc Süresi 22 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Burçlar sahibi göğe andolsun,2-) Ve va'dedilmiş güne (kıyamete) de andolsun,3,5-) Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü'minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar kahrolsun.6,7-) Ve onlar o ateşin etrafında oturmuş, mü'minlere yaptıklarına şahit olup seyrediyorlardı.8,9-) Onlar mü'minlere ancak; göklerin ve yerin mülkü kendisine ait olan aziz ve hamid olan Allah'a iman ettikleri için intikam alıyorlardı. Yani Allah, her şeye şahittir. 10-) Şüphesiz mü'min erkekleri ve mü'min kadınlar fitne edip, sonra da tevbe etmeyenlere; cehennem azabı yani yakıcı bir azabı vardır.(Âyette geçen "fitne" kavramı, baskı ve işkence ile müminleri tevhid dininden uzaklaştırma anlamına gelmektedir. 8 ve 9.âyetler bunu gösteriyor. Dolayısıyla en büyük fitne din ve inanç üzerinde baskı kurmaktır.)11-) İman edip yani salih ameller işleyenlere gelince; onlara içinden nehirler akan cennetler vardır. İşte bu büyük bir başarıdır.12-) Şüphesiz, Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir.13-) Şüphesiz O, ilk başlatan ve onu iade edendir.14-) Yani O, Ğafur ve Vedud olandır.15-) Mecid olan Arş'ın sahibidir. 16-) İstediğini yapandır.17,18-) Orduların, Firavun ve Semûd'un haberi sana geldi mi?19-) Kâfir olanlar dâima bir yalanlama içindedirler.20-) Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır.21-) Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) mecid bir Kur'an'dır.22-) O, mahfuz bir levhadadır.(Aslında "Kur'an" denildiğinde nesnelerde yazılı olanı değil, gönüllerde ve levh-i mahfuzda bulunan Kur'an'ı anlamak gerekiyor. Esas Kur'an, levh-i mahfuzda yani gönüllerde olandır.Elimizde bulunan Kur'an değil, mushaftır. Yani bir deri parçasına, tahtaya, cama, plastik maddesine veya bir mermere yazılan âyetler bu maddeleri Kur'an yapmaz. Bilgisayar ve cep telefonu hiçbir zaman Kur'an sayılmazlar.Bir kağıt parçası hiçbir zaman Kur'an sayılmaz. Dolayısıyla insanların abdestsiz ve cünüp olarak Kur'an'a dokunmamalarını söylemek bir saygı değil, büyük bir sorumsuzluk ve ağır bir iftiradır.Kur'an bir kitap değil, bir söz, bir kelam ve bir hitaptır. Yani onun karakteri ve yapısı sözün gücüne dayanır.Kur'an'ın indiği zemin insanların yazıdan ve yazılı metinlerden uzak oldukları bir coğrafyadır. Ondaki tekrarlar bu yüzdendir.Söz ve hitap yani sözün gücü tekrarı kaldırır, fakat yazılı metinlerde tekrar olmaz. Kur'an'ın bazı âyetlerde kendisini "kitap" olarak anması, onun Allah'ın koruması altında olduğunu, belli bir sistemenin bulunduğunu, bağlam ve bütünlüğe sahip olduğunu ortaya koymak içindir. "Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar"(Müminün-62 )Halbuki Allah'ın indinde maddi nesnelere yazılı kitap bulunmamaktadır.Kur'an'da geçen "kitap" sözcüğü "vahiy" anlamında kullanılmıştır. Yoksa Kur'an kitap değil, söz ve hitaptır.Kur'an'ı maddi nesnelere yazılı olan bir şey olarak değil, hafızalarda bulunan bir bellek, dijital bir kaynak olarak kabul etmek gerekir.)

14 Ağustos 2022 Pazar

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(280. YAZI)İnşikâk Süresi 25 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Gök şak şak olduğu yani Rabbine kulak verdiğinde, işte o zaman hak vukû bulmuştur.3,4-) Yer uzatılıp dümdüz edildiği yani içindekileri atıp tamamen boşaldığı zaman.5-) Yani Rabbine kulak verdiğinde, işte o zaman hak vukû bulmuştur. 6-) Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine giden yolda emek üstüne emek verip duracak ve sonunda ona (emeklerine) kavuşacaksın.7-) Kimin kitabı sağından verilirse,8-) Kolay bir hesapla hesaba çekilecek,9-) Yani ehline mesrur bir şekilde dönecektir,10-) Fakat kimin de kitabı arkasından verilirse,11,12-) Hemen "Yok olmak için" dua edecek ve alevli ateşe girecektir.13-) Çünkü o, (dünyada iken) ehlinin içinde mesrur idi.14-) Şüphesiz ki o, hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini zannederdi.15-) Evet (sandığı gibi olmadı!) Çünkü Rabbi onu görüyordu.16-) Şafağa kasem olsun,17-) Yani geceye ve içinde topladıklarına,18-) Ve dolunay hâlindeki aya ki,19-) Şüphesiz ki siz, tabakadan tabakaya bineceksiniz.20-) Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?21-) Yani onlara Kur'an okunduğu zaman secde etmiyorlar.(Âyette bulunan secde, alnın yere konulması anlamında değildir. Kayıtsız şartsız Kur'an'ın dinde tek kaynak olarak kabul edilmesi yani onun yanında hadis ve ictihadlara iman edilmemesi ile ilgili bir durumdur. Zaten aşağıdaki âyetler bu gerçeği anlatıyor.)22-) Aksine o kâfirler (Kur'an'ı) yalanlıyorlardı.23-) Hâlbuki Allah, içlerinde ne sakladıklarını çok iyi biliyordu.24-) Öyle ise sende onlara elim bir azabı müjdele!25-) Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır.(İnşikâk Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(279. YAZI)Mutaffifin Süresi 36 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Ölçüde ve tartıda hile yapanlara veyl olsun!2-) Onlar insanlardan (bir şey alırken) ölçtüklerinde tam olarak ölçerler.3-) Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman zarar ettirirler.4,6-) Onlar, azim bir günde yani insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini zannetmiyorlar mı?(Yukarıdaki iki âyet kabir azabını imkansız kılıyor. Çünkü kabir azabı olsaydı daha yakın bir azap olacağından dolayı yüce Allah, ilk önce onunla insanları sakındırırdı. Yani diriliş ve kıyamet günü ile uyarmazdı. Demek oluyor ki, kıyamet günü öncesinde hesap ve ceza diye bir şey yoktur.) 7-) Hayır, şüphesiz ki, fâcirlerin kitabı "Siccîn"dedir.8-) "Siccîn"in ne olduğunu sen nereden idrak edeceksin? 9-) O, rakamlandırılmış bir kitaptır.10,11-) O gün yalanlayanlara veyl olsun, onlar din gününü yalanlıyorlardı!12-) Onu, aşırı günahkarlaradan başka hiç kimse yalanlamaz.13-) Ona âyetlerimiz tilâvet edilince, "öncekilerin masalları" der.14-) Hayır, hayır! Bilakis onların kazanmakta oldukları (kötülükler yüzünden) kalplerinin üzeri paslanmıştır. 15-) Hayır, şüphesiz onlar, o gün Rablerinden (rahmetinden) mahcup (perdeli-engelli-uzak) olarak bırakılacaklardır.16-) Sonra şüphesiz ki onlar cahime yaslanacaklardır.(Yaslavnehê, "oraya girecekler, onun yanışına destek olacaklardır, dünya hayatında minderlere yaslanıp keyif yaptıkları gibi, bu sefer de cehenneme yaslanıp azap çekeceklerdir" anlamına gelmektedir.)17-) Sonra da onlara, "Yalanlamakta olduğunuz işte budur" denecektir.(Hatırlatmakta fayda vardır. Kur'an'da geçen"yalanlama" dil ile yalanlama değildir. İnanç, düşünce, fikir, ahlak, tavır ve karakterle ilgili bir yalanlamadır. Yani Kur'an'ın yanında başka kitaplara iman edenler yüce Allah'ın âyetlerini yalanlamış olurlar. İşte esas yalanlama budur. Hadislere iman Kur'an'ı yalanlamadır.)18-) Hayır! Hiç şüphesiz ki erdemlilerin kitabı "İlliyyûn"dadır.19-) "İlliyyûn"un ne olduğunu sen nereden idrak edeceksin? 20-) O, rakamlandırılmış bir kitaptır.21-) Ona, (Allah'a) yakın olanlar şâhit olur.22-) Şüphesiz erdemliler, naîmdedirler. 23-) Koltuklar üzerinde nazar ederler. 24-) Onların yüzlerinde, nimetlerin parıltısını tanırsın.25-) Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir.26-) Onun içiminin sonu misktir. İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.27-) Onun mizacı ( karışımı) tesnimdendir.28-) Bir pınar ki, (Allah'a) yakın olanlar ondan içerler.29-) Şüphesiz ki cürüm (şirk) işleyenler, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.30-) Onlara uğradıklarında, birbirlerine kaş göz işareti ederek onlarla alay ediyorlardı.31-) Ehillerine döndüklerinde neşe içinde dönüyorlardı.32-) Onlar (Mü'minleri) gördükleri zaman, "Hiç şüphe yok, şunlar sapkınlardır" diyorlardı.33-) Hâlbuki onlar, mü'minlerin başına muhafız olarak gönderilmemişlerdi.34-) İşte bugün de mü'minler kâfirlere gülerler.35-) Koltuklar üzerinde (etrafı) nazar ederler.36-) Kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı? diye.(Mutaffifin Süresinin Sonu)

13 Ağustos 2022 Cumartesi

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(277. YAZI)Tekvir Süresi 29 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Güneş, dürüldüğü zaman,2-) Yani yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,3-) Ve dağlar, yürütüldüğü zaman,4-) Gebe develer tâtil edildiği zaman.5-) Vahşi hayvanlar toplandığı zaman,6-) Denizler tutuşturuduğu zaman,7-) Nefisler (bedenlerle) eşleştirildiği zaman.8,9-) Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,10-) Sahifeler neşredildiği zaman,11-) Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman,12-) Cahim alevlendirildiği zaman,13-) Cennet yaklaştırıldığı zaman,14-) Her nefis önceden hazırladığı şeyleri bilecektir.15,16-) Görünüp sinenlere yani akıp kaybolanlara kasem olsun.17-) Yöneldiği zaman geceye (de kasem olsun)18-) Teneffüs eden sabaha (da kasem olsun)19, 20, 21) Şüphesiz O (Kur'an) kuvvetli, arşın sahibi, mekin olan (Allah'ın) indinde kerim, mutâ (itaat eden olarak tanınan,) sonra emin olarak bilinen bir Resûlun (Muhammed'in ) kavlidir.(Resûl olmasaydı, din, iman ve İslam diye bir şey olmazdı. Çünkü vahiy Resûlün dilinde hayat bulur.)22-) (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir mecnun değildir.23-) Andolsun o, vahyi (gönül gözüyle) apaçık olarak ufukta gördü. (Allah Resulünün vahyi gönül gözüyle gördüğüne dair Necm Süresi 8/15 âyetlerine bakılabilir. Geleneksel imanda var olan cebrail adında bir melek yoktur. Vahyin cebrail tarafından indirildiğine dair bir âyet de mevcut değildir. Vahiy, yüce Allah'tan Nebi'nin kalbine aracısız olarak indirilmiştir.) 24 -) Yani O, gayb hususunda cimri değildir. (vahyi sizden esirgeyen biri değildir. Vahiy hakkında her türlü suçlamadan da uzaktır.)25-) Kur'an, racim olan şeytanın sözü değildir.(Âyette geçen "şeytanin racim" "vahiy tarafından sert eleştirilere hedef olan tüm zamanların yalancı din adamları anlamına" gelmektedir. Yani Kur'an'ın metnine müdahale etmekten men edilmişlerdir. Kur'an'da "elif lâm" yani marifeli yani "eşşeytan" olan kelimeler ise, uydurma dinin yaşayan ve vahiy ehli muvahhidler tarafından bilinen Kur'an düşmanı şeytanlarıdır.)26-) (Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz?27-) O âlemler (bütün insanlar) için bir öğüttür.28-) Ancak bu öğüt sizden istikamet dileyen (için bir fayda sağlar.) 29-) Yani siz (hidayeti) dilemedikçe âlemlerin (bütün insanların) Rabbi olan Allah (iradenize ipotek koyarak, zorla) hidayetinize müdahale etmez.(Yüce Allah vahiy haricinde hiçbir zaman insanların iradelerine karışmaz.)(Tekvir Süresinin Sonu

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(278. YAZI)İnfitar Süresi 19 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Gök yarıldığı zaman,2-) Yani yıldızlar saçıldığı zaman,3-) Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,4-) Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,5-) Her nefis takdim ve te'hir ettiği şeyleri bilecek.6-) Ey insan! Seni kerim olan Rabbine karşı aldatan nedir?7-) O (Allah) ki seni yarattı, seni tesviye etti, seni (her şeyinle) dengeli kıldı. 8-) Dilediği surette seni terkip etti. (düzenledi)9-) (Bütün bunlara rağmen) siz dini (hesap ve ceza gününü) yalanlıyorsunuz.10-) Hâlbuki üzerinizde koruyucular vardır.11-) Kirâmen kâtibin (değerli yazıcılar)12-) Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.13-) Şüphesiz ki, erdemliler Naîm cennetindedirler.14-) Hiç şüphesiz ki, fâcirler de cahimdedirler.15-) Hesap ve ceza günü oraya yaslanacaklar.16-) Onlar ondan gâib olacak da değillerdir.17-) Din (hesap ve ceza) gününün ne olduğunu sen nereden idrâk edeceksin? 18-) Evet, din (hesap ve ceza) gününün ne olduğunu sen nereden idrâk edeceksin?19-) O gün hiçbir nefis diğer bir nefse yarar vermeye mâlik değildir. Yani o gün emir, yalnız Allah'ındır.(İnfitar Süresinin Sonu)

11 Ağustos 2022 Perşembe

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(276. YAZI)Abese Süresi 42 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Kendisine o âmâ geldi diye yüzünü astı yani (ondan) yüz çevirdi.3-) (Ey Nebi!) Sana İdrâk ettiren nedir ki, belki de o (âmâ vahiy sayesinde) arınacak,4-) Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine bir menfaat sağlayacaktı.5-) Kendisini (vahye karşı) müstağni görene (muhtaç hissetmeyene) gelince;6-) Sen, ona yöneliyorsun.7-) Halbuki onun arınması senin üzerinde değildir.(Onun arınıp arınmamasından sana ne!)8,10-) Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.11-) Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur'an) bir öğüttür.12-) Dileyen ondan öğüt alır.13-14) (Kur'an) mükerrem, üstün kılınmış, tertemiz sahifelerdedir.15-16) Değerli, erdemli sefirlerin (elçilerin) ellerinde olan (bir kitaptır.)17-) Kahrolası insan! Onu bu kadar aşırı kâfir (nankör) yapan nedir ki! 18-) (Allah,) onu hangi şeyden yarattı? (bakıp ibret alması gerekmez mi?)19-) Bir nutfeden (meniden) onu yarattı ve onu takdir etti (ölçülü bir şekil verdi.)20-) Sonra ona (ana rahminden çıkışta ve hayat yolculuğunda vahiy indirerek) yolu kolaylaştırdı.21-) Sonra onu (yasası gereği) öldürdü ve kabre koydu.(İnsanın vefatından sonra yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması, tezkiye edilmesi, kendisine Kur'an okunması ve telkin yapılması bir gelenektir. Kur'an ile hiç bir ilgisi yoktur.) 22-) Sonra, dilediği vakit onu yeniden neşreder (diriltir.)23-) Gerçek şu ki, (insan, Allah'ın) kendisine emrettiğini yerine getirmedi. 24-) (Her şeyden önce insan,) yemeğine bir baksın!25-) Gerçekten biz, suyu şarıl şarıl döktük.26-) Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!27,32-) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar bitirdik.33,37-) Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından firar edeceği gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.38-) O gün birtakım yüzler vardır ki aydınlıktır (pırıl pırıl parlarlar,)39-) Güleçtirler, müjdelenmişlerdir.40-) O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler.41-) Onları bir katran kaplamıştır.42-) İşte onlar, kâfirlerdir, fâcirlerdir.(Abese Süresinin Sonu)

10 Ağustos 2022 Çarşamba

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(275. YAZI)Naziât Süresi 46 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Boğarak söküp çıkaranlara andolsun!2-) Kolaylıkla alanlara andolsun.3-) (Vahiy denizinde) yüzdükçe yüzenlere andolsun. 4-) (Mücadele dünyasında) müsabaka ederek öne geçenlere andolsun.5-) Nihayet her emri tedbir ile yola koyanlara andolsun.6,7-) O gün o sarsıcı (zelzele) sarsacak. (Peşinden onu) artçısı takip edecek. 8-) (O gün birtakım) kalpler (korku içinde) çarpacaktır.9-) Gözleri haşyet (korku) içinde kalacaktır.10-) Şöyle derler: "Biz gerçekten çukurdan gerisingeriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?"11-) "Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?"12-) "Öyle ise bu (dönüş) bir kere daha hüsran olacaktır" dediler.13-) Hâlbuki o, tek bir haykırıştan ibarettir.14-) Birdenbire onlar (mahşer) sahrasındadırlar.15-) (Ey Nebi!) Mûsâ'nın haberi sana geldi mi?16-) Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle nida etmişti:17-) "Haydi Firavun'a git! Çünkü o taşkın olmuştur."18-) "De ki: (Kibir ve zulmünden) arınmak istemez misin?19-) Seni Rabbine (vahiy'le) hidayet edeyim de O'na karşı haşyet (derinden saygı) duyasın!"20-) (Derken) ona en büyük âyeti gösterdi.21-) Fakat o, yalanladı ve isyan etti.22-) Sonra arkasına dönüp koşarak uzaklaştı.23-) Hemen (adamlarını) topladı ve onlara nida etti:24-) "Ben, sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.25-) Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.(Demek oluyor ki, Mümin süresi 46.âyette anlatılan "azap" kabir azabı değildir.Birincisi, dünya azabıİkincisi ise, âhiret azabıdır.(Kasas -40, 41, 42; Hud -98, 99)26-) Şüphesiz bunda Allah'tan korkan kimseler için bir ibret vardır.27-) Ey insanlar! Sizi yaratmak mı daha şiddetli (zor), yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah bina yapmıştır.28-) Onu yükseltmiş yani onu tesviye etmiştir.29-) O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.30-) Ardından yeri düzenleyip döşedi.31-) Ondan suyunu ve merasını çıkardı.32-) Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.33-) Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yararlanma kaynağı yaptı.34,35-) En büyük damme (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.36-) Yani cahim, görenler için bâriz olur.37,39-) Kim taşkınlık eder yani yalnız dünya hayatını üstün tutarsa, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.40,41-) Kim de, Rabbinin makamından korkar yani nefsini (şeytâni) hevalardan nehyederse, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.42-) Sana, saatin demir atma zamanını soruyorlar.43-) Sen onun hakkında ne zikredebilirsin ki?44-) Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.45-) Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.46-) Saati gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibi olurlar.(Naziât Süresinin Sonu)

9 Ağustos 2022 Salı

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(274. YAZI)Nebe Süresi 40 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Neyi soruşturuyorlar?2,3-) Yoksa (üzerinde anlaşmazlığa düştükleri) azim haberi (mi)?4-) Andolsun ki, ileride (ölümleri anında) bilecekler.5-) Sonra andolsun ki, ileride (âhirette mutlaka) bilecekler.6,7-) Biz, yeri bir beşik, dağları da birer sütun yapmadık mı?8-) Sizleri (erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.9-) Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık.10-) Geceyi (sizi örten) bir elbise kıldık.11-) Gündüzü de maişet zamanı kıldık.12-) Üstünüze yedi şiddetli (birbirine bağlı-sağlam) gök bina ettik.13-) Alev alev yanan aydınlatıcı yani ısıtıcı bir kandil yarattık.14,16-) Habbeler (taneler), nebât (bitkiler), sarmaş dolaş cennetler (bahçeler) çıkaralım diye sıkışmış bulutlardan (akan şarıl şarıl) su indirdik.17-) Şüphesiz fasl (ayırma) günü belirlenmiş bir vakittir.18-) Sûra üfürüleceği gün fevc fevc gelirsiniz.19-) Sema açılır, kapı kapı olur.20-) Dağlar yürütülür, serap hâline gelir.21,23-) Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; taşkınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.24-) Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!25,26-) Ancak, (amellerine ) muvafık bir ceza olarak sıcak su ve gassâk içecekler.(Cehennemliklerin yiyecekleri arasında zikredilen "ğassak, ğislin, zakkum, darî" gibi şeyler, onlara acı ve ızdıraptan daha fazla olarak ölmelerini engelleyecek, yalnızlığa itecek, kahredici ümitsizlik azapları anlamına gelmektedir. En doğrusunu Allah bilir.) 27-) Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.28-) Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.29-) Biz ise, her şeyi bir kitapta (kendi hafızalarında ve belleklerinde) tamamiyle sayıp kaydetmişiz.(İnsan, güzellik ve kötülük olarak yaptığı önemli yani kayda değer olan ameller ilk önce onun hafızasına kaydedilir. İnsan hayatı boyunca bu amelleri asla unutmaz ve kaybetmez. Bu ameller hayatı boyunca sürekli olarak hafızasında canlı olarak kalır ve ona hatırlatılır. İşte bu âyette geçen "ahsaynêhu" "sayıp kaydetmişiz" ve Yasin süresi 12.âyette bulunan "ahsaynêhu fi imemin mübin" "biz her şeyi mübin bir imamda sayıp kaydetmişiz" cümlesi, bu amellerin ilk kaydedildiği en önemli olan kayıt cihazı olan insanın belleğidir. Dolayısıyla her insanın bir çöplüğü vardır. İşte tevbe bu çöplüğü dışarı atmanın adıdır. Eğer tevbe olmasaydı, insan kendi çöplüğünde boğulmuş olacaktı.)30-) (Kâfirlere şöyle denilir:) "Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız."31-) Şüphesiz ki muttakiler için bir başarı vardır.32-) Nice bahçeler ve üzüm (bağları)33-) Yani salkımları olgunlaşmış (sulu olan bu bağlardan) dopdolu kadehlerle (şarap içerler)35-) (Bu şaraptan dolayı) orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan.36,38-) Bunlar Rabbinden, göklerin ve yerin yani ikisi arasında bulunanların, Rahman olan Rabbinden hesap edilmiş bir mükâfat olarak verilecektir. O'ndan (izin almadan) hitaba mâlik olamazlar.Ruhun yani meleklerin saf saf kıyam edecekleri gün, Rahmân'ın izin vereceklerinden başkası konuşamayacaktır yani sevap konuşmuştur.39-) İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.40-) Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve kâfirin, "Keşke toprak olsaydım!" diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.(Nebe Süresinin Sonu)

8 Ağustos 2022 Pazartesi

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(273. YAZI)Mürselât Süresi 50 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,7-) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, yaydıkca yayanlara, ayırdıkça ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (son saat) mutlaka vukû bulacaktır.8-) Yıldızlar söndürüldüğü zaman,9-) Gök yarıldığı zaman,10-) Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,11-) Resûller için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).12-) Bu hangi güne ertelenmiştir?13-) Fasl (ayırım) gününe.14-) Fasl (ayırım) gününü sen nereden idrak edeceksin.15-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!16-) Biz evvelkileri helâk etmedik mi?17-) Sonra arkadan gelenleri de onlara tâbi kılacağız.18-) Biz mücrimleri işte böyle yaparız.19-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!20-) Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?21,22-) Sonra onu belli bir süreye kadar mekin (sağlam) bir yerde (ana rahminde) tuttuk.23-) Bütün bunları biz takdir ettik. Biz ne güzel takdir edenleriz!24-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!25,26-) Biz yeri dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) kılmadık mı?27-) Orada oturaklı araziler yaratmadık mı yani size furat (tatlı) bir su içirmedik mi?28-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!29-) (Onlara şöyle denecek:) "Yalanlamakta olduğunuz şeye ilerleyin."30,31-) "Üç şubeye ayrılmış gölgeye ilerleyin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur."32-) Şüphesiz o, her biri kasır gibi kıvılcımlar saçar.33-) Sanki o birer kızıl devedir.34-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!35-) Bu, konuşamayacakları gündür.36-) Yani onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.37-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!38-) Bu, fasl (ayırma) günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.39-) Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!40-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!41-) Muttakiler gölgeler içinde yani pınar başlarındadırlar.42-) İştahlarının çektiği meyveler içerisindedirler.43-) Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için."44-) Şüphesiz biz güzel ahlak sahiplerini işte böyle mükâfatlandırırız.45-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!46-) (Ey Müşrikler!) (Dünyada) yiyin yani birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler mücrimsiniz.47-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun!48-) Yani onlara, "Rükû edin" dendiğinde rükû etmezler.49-) (Vahyi) yalanlayanlara o gün veyl olsun !50-) Onlar artık ondan (Kur'an'dan) sonra hangi hadise iman edecekler?(Mürselât Süresinin Sonu)

MEKKE'NİN ÖZELLİĞİ (Mekke'de inen sürelerde, Mekke müşriklerine karşı Nebi (a.s) ın geceyi çok sıkı bir şekilde değerlendirmesi gerekiyordu. Çünkü Mekke'de bütün yük onun omuzlarında idi. Dâvâ Nebi'nin sırtında yükseliyordu. İşte bundan dolayı Mekke'de inen yüzlerce âyette sadece Nebi (a.s) muhatap alınmıştır.MEKKE'DE MUBELLİĞ OLARAK SADECE NEBİ (a.s) VARDI.Secde= "ves'cud" "secde et" Âlak- 19 Mekke'de inmiştir. Tekil yani Nebi'ye özel.İbadet= "ve'bud" "ibadet et" Hicr- 99 Mekke'de inmiştir.Tekil yani Nebi'ye özel.Sabır= "vasbir" "sabret" Yunus- 109 Mekke'de inmiştir. "Vasbir= "sabret" Hud- 115 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Nahl- 127 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Kehf- 28 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Lokman- 17 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Tur- 48 Mekke'de inmiştir. "Vasbir= "sabret" Müzzemmil- 10 Mekke'de inmiştir.Yani Nebi'ye sabrı tavsiye eden âyetlerin hepsi tekil ve hepsi Mekke'de inmiştir."Ekimis sâlête= Salat-ı ikâme et" Hud- 114 Mekke'de inmiştir.İsra- 78 Mekke'de inmiştir.Tâhâ- 14 Mekke'de inmiştir (Musa aleyhisselam bağlamında)Ankebut-45 Mekke'de inmiştir.Lokman 17 Mekke'de inmiştir. (Lokman (a.s) ın oğluna nasihatı bağlamında)Yukarıda görüldüğü gibi Mekke'de inen âyetlerde salât'ı ikâme etme de tekil olarak Nebi (a.s) bağlamında kullanılmıştır.Üç yerde Mekke'de inen sürelerde yer alan "salât'ı ikâme edin" âyetlerine bakalım.Yunus 87 İsrailoğulları bağlamında kullanılmıştır.Yani eski Mısır hayatlarını anlatıyor.Mekke ve Medine ile yani iman edenlerle ilgili değil, Mısır'dan çıkışla ilgilidir.Müzzemmil 20 âyet, uslup ve içerik bakımından Medine'de inmiş gibi görünüyor.Rum 31.âyet ise gerçekten çoğul olarak gelen ve iman edenlere salât'ı ikâme etmelerini yani müşriklerden olmamalarını emretmektedir. Yani tevhid bağlamında kullanılmıştır.Emir= "Umirtu= "emrolundum" "ve'mur" "emret" Araf 145 Mekke'de inmiştir. "Ve'mur" "emret" Araf 199 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Yunus 72, 104 Mekke'de inmiştir."ve'mur" "yani emret" Tâhâ 132 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Neml 91 Mekke'de inmiştir."ve'mur" "yani emret" Lokman 17 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Zümer 12 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Mümin 66 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Şura 15 Mekke'de inmiştir. Sadece En'am süresi 71.âyette bir istisna mevcuttur.Aslında hitap baştan sona kadar Nebi (a.s) olmakla beraber, âyetin sonu şöyle bitiyor. "ve umirne linuslime lirabbil âlemin" "yani âlemlerin rabbine teslim olmamız emredilmiştir"Bu son cümlede Nebi (a.s)tüm müminler adına konuşuyor, onların sözcülüğünü yapıyor. Tilavet= "ütlü" "tilavet et" Ankebut 45 Mekke'de inmiştir."vetlü" "yani tilavet et" Araf 175 Mekke'de inmiştir."vetlü" "yani tilâvet et" Yunus 71 Mekke'de inmiştir. "vetlü" "yani tilâvet et" Kehf 27 Mekke'de inmiştir."vetlü" "yani tilâvet et" Şuara 69 Mekke'de inmiştir.(Burada da bir istisna var.Maide 27.âyet)"İkra= "oku" İsra 14 Mekke'de inmiştir. (Âhiret bağlamında gelmiştir.) "İkra= "oku" Âlak 1 ve 3. âyetler Mekke'de inmiştir.Bu kurulu muhteşem sistemden yola çıkarak Hud 114 ; İsra 78, 79; Tâhâ 130 gibi salat vakitlerini gösteren âyetlerin sadece Nebi'ye özel olduklarını yani yalnız Nebi'yi ve tebliğ makamında olanları bağladıklarını söyleyebiliriz. Bu âyetlerin bütün müminleri kapsadığını iddia etmek yüce Allah'a büyük bir iftiradır. Peki hiç düşündünüz mü?Neden Mekke'de inen âyetlerde "sabretin, ibadet edin, secde edin, tilavet edin, okuyun, bize emrolundu, emredin" gibi çoğul olarak gelen emirler yoktur.Mekke'de hiç iman eden bir topluluk yok muydu?Elbette vardı.Fakat Müşriklerle muhatap kılınan sadece Nebi (Aleyhisselam) yani Allah'ın Resulü idi. Herhangi bir çatışma ve kargaşa olmaması için bu tebliğ metodu mükemmel bir yöntemdi.Mekke gibi çok sert bir ortamda iman edenler de Nebi ile birlikte işin içine girmiş olsaydı, aşiret ve kabile taassubunun yoğun olarak yaşandığı bir yerde her gün kavgalar ve çatışmalar meydana gelecekti.Hiç şüphesiz ki sürekli olarak kavga ve çatışmaların yaşandığı bir yerde vahyi sağlıklı bir şekilde tebliğ etmek ve muhataplara ulaştırmak mümkün olmayacaktı.İşte bundan dolayı yüce Allah Mekkelileri iman etmekten başka bir şeyle sorumlu tutmuyordu. Hatta hayati tehlikelere karşı dil ile kafir olduklarını bile söylemelerine ruhsat veriliyordu.(Nahl -106)Zaten Mekke'de iman etmek bile önemli bir olay ve büyük bir tehlike idi.O yüzden vahyi en iyi bilen ve onlara gerekli her türlü cevabı vermeye yetkili kılınan, büyük bir donanıma sahip ve en etkili mubelliğ olarak Nebi (a.s) yeterli oluyordu.İşte bundan dolayı Mekke'de inen sürelerde "ey iman edenler! cümlesi yoktur.Fakat hicretten sonra yüzlerce âyetle iman edenler mücadeleye ortak olmaya davet edilmişlerdir.Mekke risâlet ve tebliğ merkezi iken, Medine Nübüvvet ve müminlerin güçle mücadele merkezidir.İşte bu yüzden Mekke'de nazil olan sürelerde Nebi kavramı geçmemektedir.Mekke evrensel tebliğin alanı iken, Medine yörel ve tarihsel mücadelenin alanıdır.Mekke'de sadece Resûl ve muhatabı müşrikler varken, Medine'de Nebi, Resûl, müminler, münafıklar, Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler vardır.Peki sistemde neden bazı kaymalar olmuştur?Bunun sebebi, Kur'an'ın ashap tarafından toplanmasından kaynaklanmıştır.Yani Mekke'de inen bazı âyetlerin Medine'de inen sürelere, Medine'de inen bazı âyetlerin de Mekke'de inen sürelere kaymış olması yüzünden olmuştur.Fakat kavramların kullanıldığı yerler açısından birde bağlam ve bütünlüğün mükemmelliği ile görüyoruz ki, sistem binde dokuz yüz doksan dokuz olarak koruma altına alınmıştır.

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(272. YAZI)İnsan Süresi 31 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) İnsan (henüz) anılır bir şey değilken üzerinden uzunca bir zaman geçti.(Yani beşer olarak sadece avlanması ve üremesi olan yüzlerce veya binlerce yıl yaşadıktan sonra akıl, mantık, icad etme yeteneği ve sorumluluk verilip insan makam ve mertebesine yükseltilinceye kadar demektir.)2-) Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu sınamadan geçireceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.3-) Şüphesiz biz ona (vahiy'le) hidayet yolunu gösterdik. Ya şâkir olur yada kefûr.(Kur'an'da şükür kavramı, dil ile yapılan bir şey değil, fiil ve amellerle ilgili bir durumdur. Şükür Kur'an'da şirkin ve küfrün zıttı olarak kullanılmaktadır.Kur'an'da şükür, aynen ibadet, takva, iman, İslam, ihlas, şeriat, itaat, ittiba, secde, rükû, salât zekât (arınma) gibi, sadece indirilen vahye teslim olma anlamında kullanılmıştır.)4-) Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar yani alevli bir ateş hazırladık.5-) Erdemliler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.6-) Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.7-) O kullar nezirlerine vefa gösterirler. Şerri her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.8-) Onlar, seve seve yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler.9-) Yedirdikleri kimselere şöyle derler: "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık yani bir şükür istemiyoruz"10-) "Çünkü biz, abus, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız."11-) Allah da onları o günün şerrinden korur yani yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.12-) Yani sabretmelerine karşılık onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.13-) Orada koltuklar üzerine kurulmuş olacaklardır. Orada ne bir güneş görürler ve nede zemherir.14-) Üzerlerine cennetin gölgeleri alçaltılmış, cennetin meyveleri (kolayca) koparılacak şekilde hazırlanmıştır.15-) Üzerlerinde gümüş kaplarla ve billur kadehlerle tavaf ettirilecektir.16-) Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre miktarını) ölçüp takdir etmişlerdir. 17-) Orada kendilerine, mizacı (katkısı) zencebil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.18-) Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı verilir.19-) Üzerlerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler tavaf eder.20-) Yani orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (saltanat) görürsün.21-) Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Ve Rableri onlara tertemiz bir şarap içirecektir.22-) Onlara şöyle denecektir: "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Sa'yiniz (emek ve çabanız) meşkür görülmüştür."23-) Şüphesiz ki, Kur'an'ı senin üzerine (kalbine) elbette biz indirdik biz. (Kendimize ait) bir indiriliş tarzıyla.(Kur'an, yüce Allah'tan Nebi'nin kalbine aracısız olarak indirilmiştir. Kur'an'da var olan "Rûhul Emin, Rûhul Kudüs, Cibril" kavramlarının hepsi yüce Allah ve vahyin sıfatlarıdır. Cibril diye bir melek yoktur.)24-) (Ey Nebi!) O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra yani hiçbir kefûr kimseye itaat etme.25-) (Ey Nebi!) Sabah akşam Rabbinin adını zikret.26-) Gecenin bir kısmında O'na secde et yani geceleyin O'nu uzun uzadıya tespih et.MEKKE'NİN ÖZELLİĞİ (Mekke'de inen sürelerde, Mekke müşriklerine karşı Nebi (a.s) ın geceyi çok sıkı bir şekilde değerlendirmesi gerekiyordu. Çünkü Mekke'de bütün yük onun omuzlarında idi. Dâvâ Nebi'nin sırtında yükseliyordu. İşte bundan dolayı Mekke'de inen yüzlerce âyette sadece Nebi (a.s) muhatap alınmıştır.MEKKE'DE MUBELLİĞ OLARAK SADECE NEBİ (a.s) VARDI.Secde= "ves'cud" "secde et" Âlak- 19 Mekke'de inmiştir. Tekil yani Nebi'ye özel.İbadet= "ve'bud" "ibadet et" Hicr- 99 Mekke'de inmiştir.Tekil yani Nebi'ye özel.Sabır= "vasbir" "sabret" Yunus- 109 Mekke'de inmiştir. "Vasbir= "sabret" Hud- 115 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Nahl- 127 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Kehf- 28 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Lokman- 17 Mekke'de inmiştir."Vasbir= "sabret" Tur- 48 Mekke'de inmiştir. "Vasbir= "sabret" Müzzemmil- 10 Mekke'de inmiştir.Yani Nebi'ye sabrı tavsiye eden âyetlerin hepsi tekil ve hepsi Mekke'de inmiştir."Ekimis sâlête= Salat-ı ikâme et" Hud- 114 Mekke'de inmiştir.İsra- 78 Mekke'de inmiştir.Tâhâ- 14 Mekke'de inmiştir (Musa aleyhisselam bağlamında)Ankebut-45 Mekke'de inmiştir.Lokman 17 Mekke'de inmiştir. (Lokman (a.s) ın oğluna nasihatı bağlamında)Yukarıda görüldüğü gibi Mekke'de inen âyetlerde salât'ı ikâme etme de tekil olarak Nebi (a.s) bağlamında kullanılmıştır.Üç yerde Mekke'de inen sürelerde yer alan "salât'ı ikâme edin" âyetlerine bakalım.Yunus 87 İsrailoğulları bağlamında kullanılmıştır.Yani eski Mısır hayatlarını anlatıyor.Mekke ve Medine ile yani iman edenlerle ilgili değil, Mısır'dan çıkışla ilgilidir.Müzzemmil 20 âyet, uslup ve içerik bakımından Medine'de inmiş gibi görünüyor.Rum 31.âyet ise gerçekten çoğul olarak gelen ve iman edenlere salât'ı ikâme etmelerini yani müşriklerden olmamalarını emretmektedir. Yani tevhid bağlamında kullanılmıştır.Emir= "Umirtu= "emrolundum" "ve'mur" "emret" Araf 145 Mekke'de inmiştir. "Ve'mur" "emret" Araf 199 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Yunus 72, 104 Mekke'de inmiştir."ve'mur" "yani emret" Tâhâ 132 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Neml 91 Mekke'de inmiştir."ve'mur" "yani emret" Lokman 17 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Zümer 12 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Mümin 66 Mekke'de inmiştir."ve umirtu" "yani emrolundum" Şura 15 Mekke'de inmiştir. Sadece En'am süresi 71.âyette bir istisna mevcuttur.Aslında hitap baştan sona kadar Nebi (a.s) olmakla beraber, âyetin sonu şöyle bitiyor. "ve umirne linuslime lirabbil âlemin" "yani âlemlerin rabbine teslim olmamız emredilmiştir"Bu son cümlede Nebi (a.s)tüm müminler adına konuşuyor, onların sözcülüğünü yapıyor. Tilavet= "ütlü" "tilavet et" Ankebut 45 Mekke'de inmiştir."vetlü" "yani tilavet et" Araf 175 Mekke'de inmiştir."vetlü" "yani tilâvet et" Yunus 71 Mekke'de inmiştir. "vetlü" "yani tilâvet et" Kehf 27 Mekke'de inmiştir."vetlü" "yani tilâvet et" Şuara 69 Mekke'de inmiştir.(Burada da bir istisna var.Maide 27.âyet)"İkra= "oku" İsra 14 Mekke'de inmiştir. (Âhiret bağlamında gelmiştir.) "İkra= "oku" Âlak 1 ve 3. âyetler Mekke'de inmiştir.Bu kurulu muhteşem sistemden yola çıkarak Hud 114 ; İsra 78, 79; Tâhâ 130 gibi salat vakitlerini gösteren âyetlerin sadece Nebi'ye özel olduklarını yani yalnız Nebi'yi ve tebliğ makamında olanları bağladıklarını söyleyebiliriz. Bu âyetlerin bütün müminleri kapsadığını iddia etmek yüce Allah'a büyük bir iftiradır. Peki hiç düşündünüz mü?Neden Mekke'de inen âyetlerde "sabretin, ibadet edin, secde edin, tilavet edin, okuyun, bize emrolundu, emredin" gibi çoğul olarak gelen emirler yoktur.Mekke'de hiç iman eden bir topluluk yok muydu?Elbette vardı.Fakat Müşriklerle muhatap kılınan sadece Nebi (Aleyhisselam) yani Allah'ın Resulü idi. Herhangi bir çatışma ve kargaşa olmaması için bu tebliğ metodu mükemmel bir yöntemdi.Mekke gibi çok sert bir ortamda iman edenler de Nebi ile birlikte işin içine girmiş olsaydı, aşiret ve kabile taassubunun yoğun olarak yaşandığı bir yerde her gün kavgalar ve çatışmalar meydana gelecekti.Hiç şüphesiz ki sürekli olarak kavga ve çatışmaların yaşandığı bir yerde vahyi sağlıklı bir şekilde tebliğ etmek ve muhataplara ulaştırmak mümkün olmayacaktı.İşte bundan dolayı yüce Allah Mekkelileri iman etmekten başka bir şeyle sorumlu tutmuyordu. Hatta hayati tehlikelere karşı dil ile kafir olduklarını bile söylemelerine ruhsat veriliyordu.(Nahl -106)Zaten Mekke'de iman etmek bile önemli bir olay ve büyük bir tehlike idi.O yüzden vahyi en iyi bilen ve onlara gerekli her türlü cevabı vermeye yetkili kılınan, büyük bir donanıma sahip ve en etkili mubelliğ olarak Nebi (a.s) yeterli oluyordu.İşte bundan dolayı Mekke'de inen sürelerde "ey iman edenler! cümlesi yoktur.Fakat hicretten sonra yüzlerce âyetle iman edenler mücadeleye ortak olmaya davet edilmişlerdir.Mekke risâlet ve tebliğ merkezi iken, Medine Nübüvvet ve müminlerin güçle mücadele merkezidir.İşte bu yüzden Mekke'de nazil olan sürelerde Nebi kavramı geçmemektedir.Mekke evrensel tebliğin alanı iken, Medine yörel ve tarihsel mücadelenin alanıdır.Mekke'de sadece Resûl ve muhatabı müşrikler varken, Medine'de Nebi, Resûl, müminler, münafıklar, Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler vardır.Peki sistemde neden bazı kaymalar olmuştur?Bunun sebebi, Kur'an'ın ashap tarafından toplanmasından kaynaklanmıştır.Yani Mekke'de inen bazı âyetlerin Medine'de inen sürelere, Medine'de inen bazı âyetlerin de Mekke'de inen sürelere kaymış olması yüzünden olmuştur.Fakat kavramların kullanıldığı yerler açısından birde bağlam ve bütünlüğün mükemmelliği ile görüyoruz ki, sistem binde dokuz yüz doksan dokuz olarak koruma altına alınmıştır. 27-) Şunlar âcileyi (acele geçen dünyayı) seviyorlar yani ağır bir günü arkalarına atıyorlar.28-) Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini değiştiririz.29-) Şüphesiz ki bu bir hatırlatmadır. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.30-) Yani siz (kendi akıl ve iradenizle hidayeti) dilemedikçe, (iradenize ipotek koyarak, sizin hidayetinizi zorla) Allah'ın dilemesi olacak bir şey değildir. Şüphesiz ki Allah Alim'dir, Hakim'dir.Âyette bulunan "illa" edatı, siz hidayeti istedikten sonra yüce Allah vahiy'le sizin hidayet talebinizi fazlasıyla karşılar demektir. Yoksa Allah dilemedikçe iman edemezsiniz demek değildir.)31-) O, dileyen kimseyi rahmetine koyar. Zalimlere ise elim bir azap hazırlamıştır.(Yukarıdaki iki âyeti anlamanın en kolay yolu, yüce Allah'ın vahiy'den bağımsız olarak hiç kimseye sapkınlık ve hidayet vermeyeceğinin bilinmesidir. Hidayet bulmanın ve sapkınlıkta kalmanın vahiy'den başka hiçbir yolu yoktur. Yani indirilen vahye iman eden hidayeti, reddeden ise sapkınlığı hak eder. Mesele bu kadar basittir.)

3 Ağustos 2022 Çarşamba

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(271. YAZI)Kıyamet Süresi 40 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Kıyamet gününe kasem ederim.2-) Kusurlarından dolayı kendini levmeden nefse de kasem ederim 3-) İnsan, kendisinin kemiklerini cem etmeyeceğimizi mi sanıyor?4-) Evet bizim, onun parmak uçlarını bile tesviye etmeye kâdiriz.5-) Fakat insan önünü (geleceğini, kıyamete) facirlik ediyor.6-) "O kıyamet ne zaman?" diye sorar.7,10-) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay cem edildiği zaman, o gün insan "kaçacak yer nerede?" diyecektir.11-) Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.12-) O gün varıp karar kılınacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.13-) O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.14,15-) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, insan kendi nefsinin aleyhine bir gözetleyicidir.16-) (Ey Nebi!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini hareket ettirme.17-) Şüphesiz onu cem etmek yani onu okumak bize aittir.18-) O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna tâbi ol.19-) Sonra onu beyan etmek de bize aittir.20,21-) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz yani ahireti bırakıyorsunuz.Kıraat Farklılığı(Yukarıdaki iki âyette bulunan "tuhibbune" ve "tezerune" kelimeleri, "yuhibbûnu" ve "yezerûne" olarak da okunmuşlardır.Bu okuyuşa göre âyetlerin manası şöyle oluyor."Hayır! Onlar dünyayı seviyorlar yani âhireti bırakıyorlar.)22,23) O gün birtakım yüzler Rablerinin (müjdesini) beklerken ışıl ışıl olacaktır.24-) O gün birtakım yüzler de asıktır.25-) Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.26,30-) Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği yani ayakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.31-) O, (Resûlu) tasdik etmemiş, salât da yapmamıştı.32-) Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.(Yukarıdaki iki âyette "tasdik etmenin" zıttı "yalanlama" gelirken, "salât yapmanın" zıttı ise, "yüz çevirmek" olarak gelmiştir.O halde âyette bulunan salât, namaz kılmak değil, vahye yani Allah Resulüne yani İslâm dinine destek vermektir.)33-) Sonra da kasıla kasıla ehline gitmişti.34,35-) "Sen buna (azaba) müstahaksın dahasına da müstahaksın!" denecektir.36-) İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.37-) O dökülen meniden ibaret az bir nütfe değil miydi?38-) Sonra bu, bir "alaka" oldu. Derken Allah onu yaratıp (güzelce) tesviye etti.39-) Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.40-) Şimdi, bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?(Kıyamet Süresinin Sonu)