31 Temmuz 2021 Cumartesi

BİR MEZHEBE BAĞLI OLMAK ŞART MIDIR? (6.YAZI) Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman etmemek ve sadece Kur'an'a tâbi olmak kişinin kendisine kolay geleni alıp sadece onunla amel etmesi caiz olur.Din ve hüküm, güzel ahlak ve öğüt olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı ile ilgili yüzlerce âyet mevcuttur.İnsanın kendisi için en kolay olan bir yoldan yürüme hakkı vardır.Yeter ki Kur'an'a aykırı olmasın. Din kolaylıktır.Din, insanları amel bakımından zora koşmaz, onları altından kalkamayacakları yükü yüklemez. "...Allah sizin için kolaylık ister zorluk istemez..." (Bakara-185)" Allah size herhangi bir bir güçlük çıkarmak istemez" (Maide- 6)Salat'ı ikame etmek için su bulunmadığı zaman teyemmüm, yolculukta ve hastalıkta Ramazan orucunun terk edilmesi gibi uygulamalar ameli konularda kolaylık ilkesini insanlara göstermek açısından ortaya konmuştur. Kur'an ilminde hükmün delilini bilmeyen ve böylece avamdan sayılan kimseye gerekli olan, Kur'an'ı bilen ve ondan başka hiçbir kaynak kabul etmeyen birisinin görüşüne tâbi olmaktır.Ehl-i Sünnet ve Şia mezhebinin kaynakları ve içtihatları hurafe, yalan, iftira ve zorluklarla doludur.Kuran'ı Mübin'e, akıl ve tefekküre, güzel ahlak ve sorgulamaya aykırı olan bu uydurma ictihadlara uymak caiz değildir.Çünkü Allah Resulü'nün görevi, dinde ve yaşam alanında olan zorlukları, uydurma ve yalanları, hurafe ve cehaleti kaldırmaktır."Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları ümmi Nebi olan Resul'e uyanlar var ya, işte o Resul onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir"O elçiye inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nura (Kur'an'a) tâbi olanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır"(Araf- 157)Toplum, tamamen uydurma, Resul (a.s) adına iftira ve büyük çoğunluğu Allah'ın kitabına aykırı, bölücü ve ayrıştırıcı mezhep ictihatlarından değil, Kur'an'dan hesaba çekileceğini bilmelidir.(Zuhruf-43,44?Yani hiçbir meselede ve hadisede belirli bir mezhebe tabi olmak caiz değildir İnsan için, itikâdi doğruluğu sabit olan âlimlerden dilediğini taklit etme ve dilediği Kur'an âliminin görüşü ile amel etme hakkı vardır.Kişinin bulunduğu görüş ve ictihattan başka bir görüş ve ictihada geçmesi kınanacak bir şey değildir.Aksine bu hareket tarzı tefekkür, sorgulama akıl ve erdemdir. Çünkü yüce Allah'ın vahiy'le gerekli kıldığı şeyden başka hiçbir şey farz olmaz.Nitekim bununla ilgili olan bazı misaller şöyledir.Hakim için, zaruretten ötürü kendi ictihadından başka bir görüşe iltica etmesi, yani başka bir görüşten faydalanması caizdir. Zaruret hallerinde kişi zayıf görüşlerle fetva verme yetkisi vardır. İnsan zayıf görüşlerle ve zayıf olan yöntem ve yollarla kendisi için amel edebilir. Ancak şu var ki bu zayıf olan görüşlerin Kur'an ile çelişkili durumda olmaması gerekir. Âlimin kendisinden başkası için, bu gibi zayıf görüşlerle maslahat ve kolaylık açısından fetva vermesi caiz olur. Bu bir nevi fetva sorana yol gösterme, kolaylık sağlama anlamındadır. Çünkü Kur'an'da insanları bundan yasaklayan bir delil bulunmamaktadır.Müslüman için kendi hakkında hangi yoldan gitmek daha kolay olursa onu tercih etme hakkı vardır. Dinde zorluk ve zorlama yani nefret ettirme yoktur.(Bakara-256)Sonuç olarak:Şia ve Ehl-i Sünnette en çok istismar edilen ve rant aracı olarak kullanılan şey dindir! Şii ve Sünni din adamlarının akıl ve zihin dünyaları problemlidir.Mezhep imamlarının ve muhaddislerinin inanç ve ahlak yapısı proproblemlidir. Toplum olarak yüzyıllardan beri bu problemlerin faturasını malımız ve mülkümüz, canımız ve kanımızla çok ağır olarak ödüyoruz. Bu problemli akılsız kafa, önce birini ilahlaştırıyor, sonra da gidip onun ürettiği şirk bataklığında kendisini ona boğduruyor.Bu akılsız ve mukallit kafa, çok tehlikeli bir kafadır! Bu kafa çağlar öncesinde kalmış yobaz bir kafadır. Bu kafa, şizofrenik bir kafadır! Bin üç yüz yıl öncesinin anlayışıyla bugünü yaşamaya çalışan medeniyetsiz ve merhametsiz blr kafadır.Bu çağdışı ve akılsız inanç malzemesiyle hayırlı bir icat ortaya koyamazsınız.Kur'an sayesinde ya hayırlı ve medeni bir ümmet olacaksınız ya da cehenneme odun olmak için öncü bir toplum olacaksınız.Aslında mesele bu kadar basittir.Yani dünya hayatında insanları cehennemin mutfağına mahkum eden bir din, âhirette onları nasıl cennete götürsün? Şiilik ve Sünnilik dininde Kur'an'ın zerresi, aklın "a" sı, tefekkür etmenin "t" si yoktur. Allah'ın rahmet ve sünneti gereğince "gavur" ve "cehennemlik" olarak gördükleri batı, ürettiği akıl ve teknolojiyi bize satıyor da, onu alıp rahat ediyoruz. Satmasa hepten birbirimizi yiyeceğiz. Resül (Kur'an) Allah'a ve selamet yurdu olan cennete davet ederken, Mezhepler şeytanlara ve cehenneme dâvet ederler.Bin yıl öncesinde yaşayıp ölen mezhep imamına, müctehidine itaat etmek ve tâbi olmak put perestliğin daniskasıdır.Batı dünyasını sömürgeci diye eleştirip duruyoruz! Esas sömürgeci vatandaşının dinini ve imanını, dünyasını ve âhiretini insafsızca sömürendir.Dini rant ve çıkarına alet edendir.Allah ile insanları aldatan, gözü dünya hayatından başka bir şey görmeyendir.Batı kendi insanını sömürmüyor. Biz ise binbir yalan ve dolanla kendi insanımızı aklen ve zihnen sömürüyoruz.Kur'an'a göre gerçek ihanet budur.(Enfal-27)Adam ilahiyat profu! olmuş yaptığı tek iş muhafazakar kanallarda milyonlarca insana çağlar öncesinin akıl almaz hurafe ve yalanlarını anlatmak.Adam prof olmuş ama hâlâ bin yıl öncesinin mağara hayatının faziletini anlatıyor.Kur'an üzerinde bütünsel bir çalışma yapmadığımız, Nebi ve Resülün hangi anlama geldiğini bilmediğimiz, vahyin kavramlarını çözmediğimiz, daha açık bir ifadeyle, Kur'anin hedefi nedir, ahlakı nasıldır, sorularına cevap bulmadığımız sürece, bin beş yüz yıl öncesinin beyni çürümüş fosillerine mahkum yaşarız.Uydurma dine karşı Kur'an ile aklımızın çapını genişletmeden mezheplerin karanlığından dışarıya çıkamayız.Ehl-i Sünnet ve Şia din adamları Kur'an'a düşman oldukları gibi, akla da düşmandırlar, halbuki batı'da aklın kullanılması ile ilgili yüzlerce eser vardır.Şunu kafamıza iyice yerleştirelim! Yirmi birinci yüzyılda mezhepsel medeniyet diye bir şey olmayacaktır.Gelecek çağlar, akıl ve bilim eksenli düşünme çağı olacaktır. Eski çağlarda olduğu gibi, bundan sonraki çağlarda da mezhep tapıcılığı devam edecektir.Fakat hükmetmenin ve medeniyetin yolu akılcılıktan ve bilimsel düşünmekten geçecektir

30 Temmuz 2021 Cuma

BİR MEZHEBE BAĞLI OLMAK ŞART MIDIR?(5. YAZI)Bin sene önce yaşamış bir ilim adamı ile bugünkü ilim adamı arasında takva ve ihlas dışında hiçbir üstünlük bulunmamaktadır. Hatta Kur'an'a ulaşma, Kur'an'dan faydalanma, özgürlük ve ilim bakımından bugünkü âlimler öncekilerden daha akıllı ve daha geniş imkanlara sahiptirler. Bugünkü âlimler dünyayı daha net görmekte bilgi karmaşası geçmiş devirlere göre daha azdır.Allah elçisi adına yalan uydurma devri çok geride kalmıştır.Fakat kavram kargaşası ve batıl olanın hakka karıştırılması yüzünden ümmilerin Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü yani hikmetini anlama ve ondan hüküm çıkarma yetenekleri yok edilmiştir. Böyle olunca elbette ki, ümmiler Kur'an'ı bağlam ve bütünlüğü içinde anlamadan ve araştırma yapmadan kendi ihtiyaçları için, keyfi amel yapmaları caiz olmaz. Bundan dolayı yüce Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor. "Bilmiyorsanız onu zikir (Kur'an) ehline sorun"(Nahl- 43)Dolayısıyla, mukallidler ile Kur'an üzerinde tefekkür eden âlimler bir değildir. Mukallidin Kur'an ehli muvahhid âlimlere sormasından başka hiçbir yolu bulunmamaktadır.Mezheplere yani ölmüş kişilere uymak, Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekküre aykırı sakıncalı bir durumdur.Akıllı müslüman güncel olmak zorundadır.Yani sorunlarını ölmüşlerden değil, yaşayanlardan sormak ve ona göre hareket etmek zorundadır. Akıllı mümin 1350 sene önce uydurulan Emevi- Abbasi Ehli Sünnet dininin ve kadim İran inançlarının kalıntılarına ve mezheplerine iman edemez.Müslüman sürekli kendisini yenileyen akıl ve fikir sahibi şuurlu insandır.Müslüman dini konularda kayıtsız şartsız olarak müracaat edeceği yer Kur'an ve Kur'an ehli muvahhid âlimler olmalıdır. (Bilenlere sormasıdır) Çünkü mukallidin delili yoktur.Delil olmadan da sorumluluk olmaz.Amel etmek için delil bulunmadığı vakit sorumluluk düştüğü gibi, fetva veren bilgili bir kimse bulunmadığı vakitte sorumluluk olmaz. İşte böylece Kur'an'ı hakkıyla bilen âlimin görüşünün mukallid için geçerli bir delil olduğu âyetle sabit olmuş olur. Her şeyin en doğrusunu bilen yalnız yüce Allah'tır. (Allah günahlarımızı bağışlasın)Kur'an'ın dini, Mezheplerin, rivayetlerin, tarikatların ve fırkaların üzerine bulaştırdıkları kirlerden dolayı bütün güzelliklerini kaybetmiş durumdadır.Mezhep âlimleri ve müctehidler tarafından dine bulaştırılan kirliliği başka kurumlarda görmek mümkün değildir.Nasıl ki alimler, Allah'ın kitabını açık olarak ortaya koymaktan sorumlu tutuluyorsa,"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu Kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra _gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hemde bütün lânet ediciler lânet ederler""Ancak tevbe edip durumlarını duzeltenler ve hakikatı açıkça ortaya koyanlar başkadır""Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim""Ayetlerimizin üstünü örtmüş ve o şekilde ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir. Onlar ebediyyen lânet içinde kalırlar..."(Bakara, 159, 160, 161, 162)İctihad etme yeteneği olmayan ümmiler de sadece Kur'an'ı anlatan ve yalnız Kur'an'dan konuşan âlimlerin inanç ve fetvalarını almakla sorumludurlar. Görünüşte âlimlerle mukallidler arasında ilmi bir farklılık görülüyorsa da, önemli olan güzel ahlak, ihlas ve takvada üstün olmaktır. Yani mukallid olanlar saygı dışında âlimlere kul ve köle konumuna kendilerini sokmamaları, âlimlerin ise bu gibi şeylerden mukallidleri men ederek, son derece tabii, güzel ahlak sahibi olmaları Kur'an'ın emirleri arasında yer almaktadır. Kur'an'ın, Allah Resulü için "sahibuküm" "arkadaşınız" tâbirini kullanması boşuna değildir.(Ey Mekke müşrikleri!) "Arkadaşınız (Muhammed-Nebi) mecnun değildir "(Tekvir-22)Yani Muhammed sizin arkadaşınızdır. Ona vahiy gelmesi ve güzel ahlak sahibi olması dışında sizden bir üstünlüğü yoktur."Deki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. Şu var ki bana, İlah'ınızın, tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi amellerde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi şirk koşmasın"(Kehf-110)"Sakın ona kul ve köle olmayın, zaten o sizden böyle bir şey beklemez demek istenmiştir"Kur'an'ın yüzlerce âyeti olaylar ve sorulan sorular üzerine nazil olmuştur.Kur'an'ın apaçık olmasının en büyük sebebi ilim adamlarının rab edinilmemesi içindir."Elif. Lam.Râ (Bu sana indirilen)hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da detaylandırılmış bir kitaptır. Allah'tan başkasına kulluk yapmayasanız diye,..."(Hud-1,2)Fakat vahiy tamamen sözün gücüne dayandığı için onu okuyan, tebliğ eden, onu duyuran ve ilan eden bir mübelliğe ihtiyaç duyar.

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(58.YAZI)Ali Hocam!Bu yaptığınız açıklama çok ciddi bir iş ve gerçek bir imanı gerektirirdi.Bu konuda ne zaman bir yazı yazacaksınız diye merak içinde bekliyordum.Bugün yazıyı görünce çok mutlu oldum.Allah yolunuzu açık etsin ve Müslümanım diyenlerin bu yazınızı 1000 sefer okuyup özümsemesi dileğim.Çünkü İslâm dini ve Kur'an anlatıldığı kadar kolay aslında.5 vakit namaz kıl, malın 40 ta birini zekat ver, kelimeyi şehadet getir ile anlatılabilecek, açıklanabilecek ve yaşanabilecek bir tebliği içermiyor.Tam tersi toplumsal barışı, huzuru, adaleti, paylaşımı, yardımlaşmayı emrediyor yüce Allah.Evinde, gir odana niyaz'ını (namazını) istediğin gibi, huşu içinde ve Allah'a nasıl yakınlaşabiliyorsan eda et, ama dışarıda bilgini, maddi imkanını olmayanlar ile paylaş. İslâm dini ritüellerle basite indirgenecek, sadece namaz, oruç ve zekât (onu da 40 da biri nasıl daha azaltırız da para, mal cepte kalır diye düşünüyoruz) ile tanımlanamayacak kadar evrensel ve dünya üzerinde bütün ahlaksızlıkları, huzursuzlukları, açlıkları, katliamları bitirecek kadar da tebliği değerli olan bir dindir.Ama bütün bunları, yüce Allah'ın Kur'an'da ne dediğini doğru anlayarak, bilerek mümkün olacaktır.Tekrar teşekkürler, yüreğinize, aklınıza ve emeğinize sağlık hocam.(Engin Teke- "Salat-Secde-Rüku Kavramları" adli yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------Değerli Ali Aydın hocam!Aslında şu ulemada ne söylediğini bilmiyor.Biri (Nebi'ye) ruhunu iade ediyor, biri "hayattadır yaşıyor" diyor, biri "ruh gel git olmaz acı ceker" diyor."En iyisi baş ucuna bir melek görevlendirelim verilen selamları o alsın" deniliyor. Bunların söylediklerini okurken gülmemek elde değil, kaldı ki, ullemaya göre yaşıyor ve herşeye şahitse anne-baba ve salavatı çekenin ismine bağışlama neden ihtiyaç duyulur?Zaten her şeyi görmüyor mu?Hiç korkmadan Allah'ın isimlerinden "hayy" "hep diri olanı" bir beşere verebiliyorlar.Verdiğiniz Mâide süresindeki âyetleri (Mâide-117,118) okudukca mezhep âlimlerinin ne kadar saptırıcı oldukları ortaya çıkıyor.Ben şahsen bu âyetleri uzun zamandır okuyorum ve diyorum ki, İsa (a.s) da ölmüş.Bak âyet apaçık ortada duruyor.Ama "yoook sen ne bilirsin, âyeti anlamıyorsun, o gelecek yani o da Allah'ın vasıflarına sahip olmuştur ve diridir onlara göre.Neyse Allah hepimize hidayet etsin.Bu bilgi çağında hala hurafeci cübbelinin peşine gidenleri anlamak çok zor, kör ve sağır olmuşlar.(Meral Ince Celik- Şirk Sapkınlığı Kendilerine Atalarından Miras Kalmıştır" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Selâmun aleyküm arkadaşlar!Evet Resülden sonra kaynak sayısının yüzün üzerinde olması ve birilerinin çıkıp bunların sayısını dört'e düşürmesi ve bu dört dine de "hak" demesi hem şirk hemde ümmetin arasına büyük bir tefrika sokmak olmuştur.Din siyasal akımın elinde oyuncak olmuştur"(Gurbuz Aksozek- "Bir Mezhebe Bağlı Olmak Şart Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Allah razı olsun değerli abi...Açıkla, açıkla ki, belki birileri bu sünnilik bataklığının farkına varır. Hocam inanın 1400 yıldır Kur'an'ın en önemli kavramları olan Nebi ve Resulün arasındaki farkların üstü hep örtülü kaldı. Bu nasıl bir felaket?Bu nasıl bir azap?Bu nasıl bir bataklık ki, çağlar boyu milyarlarca insan bu şirk bataklığında can verip öbür tarafa geçti. (istisnalar hariç)Hocam bu aldatılmış insanlara örnekleme metodunuzu devam ettirirseniz inşallah uyanacakların sayısı artar.Rabbim sayılarınızı arttırsın.Bu mücadele babında face sayfanızın görüntüsünü bir çok kişiye atıyorum. Herkesin çalışması lazım"(Adem Gölen- "Bir Mezhebe Bağlı Kalmak Şart Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Yıllardır içimdeki şüpheleri âyetler ışığında açıklamanız süper. Allah razı olsun hocam.Aydınlanmaya devam inşallah.(Katip Ugantaş- "Bir Mezhebe Bağlı Olmak Şart Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum) ----------------------------------------"Değerli Ali Aydın hocam!Allah sizden ve sizin gibi düşünenlerden razı olsun inşaallah.Dertlerimi debreştirdiniz.Bunların sahte dinlerini 35 sene İslam dini diye okudum.Kaybettiğim senelerime mi yanayım. Bu sahtekarların kitaplarına bir sürü para verdim.En çok övülen İmam-ı Gazali'nin 13 kitabını aldım.İhya-u Ulumiddin ve kimyayıSaadet!Bunları yazmayı bileutanır oldum. Rabbim beni bağışlar inşaallah. Selam olsun vahye uyanlara" (Ibrahim Serin- "Bir Mezhebe Bağlı Olmak Şart Mıdır?" adlı yazıya yaptığı yorum)

BİR MEZHEBE BAĞLI OLMAK ŞART MIDIR?(4. YAZI)Mezhep âlimlerinin ictihadlarında her zaman isabetli ve hatasız olduklarına ilişkin inanç, onlara Allah Resulü'nün üstünde bir nitelik, hatta ilahlık yakıştırmakta olduğundan, bu rablığın kabulünü zorunlu kılar ki, küfrün ve şirkin en büyüğüdür. Öte yandan, Müslümanlara Kur'an tercümesini okumayı yasaklayan, aklın kullanılmasının önüne set çeken, ilim ve fikir düşmanlığı yapan Kur'an'sız cahiller, sadece mezheplerin birine cevaz verip insanı bir robot gibi, ruhsuz ve taklitçi yapan bu tutumları, mezhebi sinsi bir biçimde Kur'an'ın üstünde bir konuma yükselttiğinden ötürü de açık bir zulüm içermektedir. Mezheplere tapanların anlayışlarına göre din: 1) Kur'an.2) Sünnet.3) Mezheplerden oluşan bir inanç sistemidir. Ancak bu iddaa Kur'an'ın en son inen âyeti olan "...Bugün size dininizi ikmal (Mükemmelleştirdim) ettim, üzerinize (tevhid) nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a (tevhid sistemine )razı oldum"(Maide- 3) İle "Rabb'inin sözü doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirecek yoktur. O işitendir, bilendir"(Enam- 115) âyetleriyle açık bir çelişki içindedir.Yukarıdaki âyetler göz önüne alındığında ve hiçbir şey Allah'ın kelamını yalanlayamayacağına göre bu âyetlerin iniş tarihinde İslam dininin tamamlanmış olduğu kesindir.Yani son Nebi ve Nübüvvet'e bağlı son Resul olan Muhammed (a.s) daha hayatta iken indirilen vahiy ile hanif din Allah tarafından tamamlanmıştır. O halde mezhebe tapanlar fırkasının tanıttığı din, Allah tarafından Kur'an vasıtasıyla indirilen İslam değil, insanlar tarafından uydurulan şirk dindir.Kur'an İslam'ında tek sorgulanamaz Allah iken, (Enbiya-23) Resuller bile âhirette Allah'ın sorgulamasına muhatap tutulmuşken (Âraf-6) bir çok âyette Nebi (a.s) yapmış olduğu hatalardan dolayı uyarılmışken (Tevbe-113; Tahrim-1)Yine Allah Resulü'nün arkadaşları olumsuz ahlak ve tavırlarından dolayı onlarca âyette kınanmışken (Cuma-11; Mümtehine-1,2,3,4; Hucurat-1,2,3,4,5,11,12,14,16,17; Nur-11,12,13,14,15,16 17,18 19,20; Tevbe- 39,40)Muhaddisler, müctehidler ve mezhep imamları, dokunulmaz, tenkid edilemez ilan edilerek nasıl ilâhlaştırılmışsa cemaat liderleri ve tarikat şeyhleri dahi zaman üstü ilan edilerek ilahlaştırılmışlardır.Dolayısıyla inanç ve ahlak sistemi, rivayet ve ictihadları değil, son ilahi kitap esas alınarak yeniden belirlenmelidir. Allah bir olduğu gibi dinde bir olmalıdır. Yani din Allah'a özel kılınmalıdır (Zümer-1,2,3,11,12,13,14, Beyyine-5, Mümin- 14)Hak din bir olduğu gibi onun kaynağı da bir olmalıdır. O kaynak da Kur'an'dır. Bu tevhid dininin kaçınılmaz sonucudur.

28 Temmuz 2021 Çarşamba

BİR MEZHEBE BAĞLI OLMAK ŞART MIDIR? (3.YAZI)Mezhepleri din edinenenlerin iddialarına göre, ictihad kapısı kapandığından, yeni bir anlayışın, hayat içinde değişen zamanın ihtiyaçlarına cevap vermesi mümkün değildir. Bu durumda iki şeyden birini kabul etmek zorundayız. 1-) İnsanlık yeni birşey düşünmek, yeni bir fikir üretmek, yeni yorumlar ve yeni ictihadlar ortaya koymak için gerekli gelişmeyi gösterememiş, 1400 yıldan beri bir adım ilerlemeden yerinde sayıp durmuştur.Bu yüzden yeni ictihatlardan ve yeni bir mezhepten söz edilemez. 2-) İnsanların hayat standartları hiç değişmemiştir.Dolayısıyla ilk mezhep imamlarının yaşadıkları zamandaki hayat şartları en küçük bir değişiklik söz konusu olmadan aynen devam etmektedir. Bu yüzden yeni bir yoruma ve ictihada, dolayısıyla tefekkür ve sorgulamaya ihtiyaç bulunmamaktadır. MEZHEPÇİLERİN KUR'AN VE AKIL DIŞI SAPLANTILARI:1-) Mezhep imamları din adına yapılması gerekli bütün ictihadları yapmış, işi bitirmiş, İslam'da çözülmedik hiçbir mesele bırakmamışlardır.2-) Eksik olan Allah'ın dini Mezhep imamları tarafından tamamlandığından yeni ictihada kalkışmak gereksiz, isabetsiz ve büyük bir günahtır, insanı dinden çıkaracak kadar tehlikelidir. 3-) Kur'an'ın tercümesini ve tefsir kitapları okumak caiz değildir. Hele bunlardan hüküm çıkarmak zinhar haramdır. Kur'an'ı ancak Allah Resulü anlar o da hadislerle onu açıklamış, mutlak müctehidler ve mezhep imamları da hadisleri fıkha uyarlayarak dini tamamlamışlardır. Dolayısıyla din ancak eski fıkıh kitaplarından öğrenilir.Bize düşen sadece dört mezhepten birini takip etmektir. Gerisi sapıklıktır, mezhepsizliktir, vahhabiliktir, dinsizliktir.4) Aynı meselenin çözümünde imamların ictihatlarında farklılık olsa bile bu ictihad farklılığı yalnızca rahmettir. İmamlar bütün içtihatlarında hatasız bir konumdadırlar. Onlar hiçbir kimsenin sahip olmayacağı üstün niteliklere sahiptirler. Keramet ve keşif ehlidirler, vehbi ve ledünni ilimlere mazhardırlar.5) İmam Ebu Hanife dört yaşında hafız olmuş, yirmi dört saatte veya iki rekatta bütün Kur'an'ı okuyan mübarek bir şahsiyettir.Ruhunu teslim ettiği yerde yedi bin kere Kur'an'ı hatmetmiştir.Elli defa hac yapmak kendisine nasip olmuştur.Kur'an ilâhi, geleneksel dinin üzerine oturtulan hadisler beşeri olduğu için bünyelerinde birbirine karşı zıt inanç, ahlak ve fikirleri barındırır.Yani İslam dini ile mezhep dinlerini birbirinden ayırmak gerekiyor. Çünkü Kur'an'ın dini ile rivayetlerin dini birbirine düşmandır. Dolayısıyla muhaddis ve müctehidler yani mezhep imamları ne diyorsa tam tersi doğrudur. Din ve hüküm olarak yüzlerce âyette Kur'an beşeri olanı reddeder. Mesela:"Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli rabler edinmek mi daha hayırlı, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı? Allah'ı bırakıp da (yöresinde, yanında) kulluk ettikleriniz sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirilmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler"(Yusuf-39,40)"Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik. (Şirk'ten) korusunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik. Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler"(Zümer-27,28,29)29. âyet, Kur'an'ı terkedip mezhep imamlarına kul ve köle olanlar ile bir tek Allah'a teslim olanların temsilini yapıyorBir dinde kimin emir ve hükümleri işliyorsa, dinin otoritesi odur, din onundur. Şia ve Ehli Sünnet'te hayata hakim olan Allah'ın hanif dini değil, muhaddis, müctehid ve imamların şirk dinidir. Bunu anlamak için de alleme olmaya gerek yoktur. Sadece akıl ve mantık yeterlidir. Aklını kullanan bir insan mezhep bataklığından kendini korumaya çalışır.Çünkü bozulduğu zaman dinden daha tehlikelisi yoktur. Uydurma din, dünyada bulunan bütün ölümcül silahlardan daha tehlikeli, tüm kimyasallardan daha zehirli bir mikroptur.

BİR MEZHEBE BAĞLI OLMAK ŞART MIDIR? (2.YAZI)Yahudi ve Hristiyan din temsilcilerinin birer yedek Rab olarak algılanması (Tevbe-31) ne yazık ki, açık bir şekilde Şia ve Ehli Sünnet dinine de sokulmuştur.Zaten Yahudilik, Hıristiyanlık, Şiilik ve Sünnilik birbirinden farklı olan dinler değildir. Kur'an'ın Yahudilik ve Hristiyanlıktaki tehlikelere sık sık dikkat çekmesi Şiiler ve Sünniler için bir ders olmamıştır. "İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan idi. O ancak hanif bir Müslüman idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı"(Âli İmran-67)Yukarıdaki âyetin güncellenmesi şu şekilde tecelli eder. "Muhammed ne Şii ne de Sünni idi. O ancak hanif bir Müslüman idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı" Dolayısıyla mezhepleri birer din gibi kabul etmek ve mezhep imamlarının yanılmazlığını ve hatasız olduklarını avam insanlara dayatmak Kur'an'a göre nankörlük ve şirk'ten başka bir şey değildir. Bu açık şirkin iyice yerleştiği zeminlerde şu inanç, şirk illetini ele vermektedir."Dört hak mezhep vardır, gerisi batıldır" Bu ifadede birçok hata bir araya gelmiş durumdadır. Birincisi "Hak" sıfatının içtihatlara ve mezheplere verilmesidir.Oysa hak kavramı, yüce Allah'tan gelen şaşmaz ve değişmez doğrular yani vahiy anlamında kullanılmaktadır.Beşer tarafından uydurulan ve tam bir ihtilaf ve hurafe yığını olan mezhepler nasıl hak oluyor? Ayrıca dört mezhep dışında doğru bir ictihad kabul etmemek ve bu mezhepler dışında bütün içtihatları reddetmek büyük bir yalan, haddi aşmak, gaflet ve iftiradır."Hak rabbinden gelendir.O halde Sakın kuşkuya düşenlerden olma" (Bakara-147) O halde, hiç bir mezheb, tam ve mutlak olarak hak sıfatının taşıyıcısı olamaz.Çünkü mezhep, beşeri bir kurum ve insani bir yorumdur. Allah'ın ve Kur'an'ın sıfatı olarak kullanılan bir kelimeyi beşeri kurumlar için kullanmak küfür ve cehaletin en karanlık şeklidir.Allah'ın kitabı ile yakından ve uzaktan hiçbir bağlantısı olmayan Şia ve Ehli Sünnet'in batıl mezhepleri kendi aralarında bir çok meselede ihtilaf etmişlerdir.Mehdi, kabir azabı ve Muhammed'e salavat getirme hurafeleri dışında neredeyse hiç bir konuda ittifak etmemişlerdir. Halbuki en cahil ve ümmi insan bilir ki, dinde doğru bir tanedir. Tekrar etmekte fayda var. Kur'an, kendi bağlam ve bütünlüğü içinde incelendiğinde en büyük âlim olarak bilinen mezhep imamlarının Kur'an'ı bilmedikleri ve ona aykırı birçok ictihada imza attıkları görülecektir. Ve maalesef bu ictihadlar günümüze kadar bir dakunulmaz bir tabu olarak ümmi millete dayatılmakta ve avam halk iradesi zincirlenmiş bir esir gibi uydurulmuş din karşısında çaresiz bırakılmaktadır. Halbuki Kur'an, birçok yerde Allah Resulü'nün arkadaşlarını uyarmakta, hatalarını ve isyanlarını düzeltmekte, Kur'an'a aykırı hareketlerinden dolayı onları kınamaktadır.Mesala: "Ey iman edenler! Size ne oldu ki, Allah yolunda savaşa çıkın denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz?"Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? "Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır"( Tevbe- 38)"Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin, size selam verene dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, masum insanlara "sen mü'min değilsin" demeyin."Çünkü Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır" Önceden sizde böyle iken Allah size hütfetti, o halde iyi anlayıp dinleyin" "Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır"( Nisa- 94)"O zaman Resul arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan savaş alanından uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmadan kaçıyordunuz"(Âli İmran- 153)Aslında Musa (a.s) ın arkadaşlarının yani kavmi olan İsrailoğullarının menfi hareketlerinin onlarca âyette anlatılmasının esas sebebi Allah Resulü'nün arkadaşlarına bir ders olması içindir. Dolayısıyla Allah Resulü ile 23 yıl beraber yaşayan sahabileri bile kötü ahlak ve gayri meşru hareketlerinden dolayı yüzlerce âyette uyaran Rabbimiz, evet abartmıyorum, yüzlerce âyette uyarılan sahabiler Kur'an'da gözümüzün önünde dururken, (Hucurat- 1,2,3,4,5 ;Mümtehine-1,2,3,4; Cuma-11) tarihin en vahşi ve karanlık çağı olan Emevi-Abbasi devletleri döneminde ortaya çıkmaya başlayan mezheplere mi güvenip, iman edeceğiz?İşte bu mezheplerin ümmeti getirdiği felaket ve zillet ortada duruyor.Ümmetin milyonları ölüm pahasına gavur diye nitelendirilen Hristiyanların yurtlarına iltica etmeye çalışıyor.Şia ve Ehl-i Sünnet âlimleri dinlerinde iman ve ibadet olarak yaşadıkları hiçbir şeyi Allah'ın kitabında bulamazlar. Yani onların Allah'ı da, Resülleri de, dinleri ve imanları da sanal ve hayaldir. Çünkü kutsal kaynakları Kur'an ve akıl, ilim ve tefekkür değil, karanlık ve kaos, anarşi ve cehalet üreten beşeri kaynaklardır.

26 Temmuz 2021 Pazartesi

BİR MEZHEBE BAĞLI OLMAK ŞART MIDIR?(1.YAZI),Yüce Allah, insanlar üzerine mezhepleri gerekli kılmamıştır. Herhangi bir mezhebe bağlanmak Allah'ın emri değildir ki, onu yerine getirmek gerekli olsun.Yüce Allah muvahhid âlimleri ayırt etmeksizin dini meselelerde onlara baş vurulmasını emrederek şöyle buyurmuştur."Eğer bilmiyorsanız zikir (Kur'an) ehlinden sorunuz"(Enbiya-7; Nahl-43)Resulüllah'ın arkadaşları ve tabiin dönemlerinde fetva soranlar belirli bir mezhebi ve müctehidi seçmiyorlardı. Onlar herhangi bir mezhebe bağlanmadan güvendikleri âlimlerden hangisine rastlarlarsa sorularını ona soruyorlardı. Onların bu davranışlarını hiç kimse dine aykırı görmüyordu.Onların bu davranışları, herhangi bir mezhep imamını taklit etmenin veyahut bütün meselelerde belirli bir müctehide bağlı kalmanın vacip olmadığına dair bir nevi icma ve ittifak sayılmalıdır. Aynı zamanda insanları belirli bir mezhebe bağlı kalmalarını mecbur tutmak, onları zorluğa ve darlığa mahkum etmek olacağından asla caiz değildir.Mezhepleri din yapmak cahiliyye anlayışıdır.Müctehid olarak kabul edilen alimlerin büyük çoğunluğu Kur'an'da bulunan kavramlardan, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden haberi olmayan kimselerdir.İctihadlarına dikkatli bakıldığında Kur'an'a son derece yabancı oldukları görülecektir.Mesela:Kadına el ile temas ve kandan dolayı abdestin bozulacağından, vekalet yoluyla haccın yapılabileceğine, cuma hutbesinde salavat getirmenin farz olarak görülmesinden, hac'ta şeytan'ın taşlanmasına, kabir azabından, oruç kefaretine kadar bir çok mezhebi ictihad Kur'an'a aykırıdır.İslam'da kişinin bir mezhebe tabi olmayı gerekli kılacak herhangi bir mecburiyet ve hüküm bulunmamaktadır.Tam aksine fırka ve mezhepler Kur'an'ın bir çok âyetinde reddedilmiş bölücülük ve şirk olarak kabul edilmiştir. (En'am-159; Rum-30,31,32)Mezhep ve cemaatler insanın iradesinin önünde bir barikat ve bataklık gibidir.Kişinin hiçbir tarafa ayrılmayacak şekilde kendisini belirli bir mezhebe mahkum etmesi Allah'ın kullarına karşı zorluk çıkarma anlamını taşımaktadır.Yani, Allah'ın haram kılmadığı bir şeyi haram kabul etmek ahirette yüce Allah'ın huzurunda büyük bir zulüm ve haddi aşmak olarak karşılık bulacaktır. Mezhep inancı, Kur'an cahili olan kişileri Allah Resulü'nün bulunduğu makamdan daha ileriye götürmek anlamını taşımakta, onları dokunulmaz ve masum birer ilah ve rab kabul etmekte, din adamlarını kutsama inancını insanlara dayatma anlamına gelmektedir.(Tevbe-31)

25 Temmuz 2021 Pazar

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI (19. YAZI) (Mehmet Erol hocanın hatıralarından) Bir kitap bulacağım da İslam'ı öğreneceğim.Sene1951, Malatya'da ne kadar kitabevi gezdim.Bir ilmihal dahi bulamadım. Latin harfleri ile bir namaz hocası dahi elime geçiremedim.Elim boş döndü. Köye geldim, sabaha kadar uyuyamadım."Ey Rabbim! Ben sana iman ettim, ama İslam'ı nasıl öğreneceğim? diye gözyaşları döküyordum.Üç ay sonra tekrar gittim.Yine kitap evlerini gezerken "Yunus Emre'nin Şiirler Antolojisi" kitabı elime geçti. Ondaki "Allah "Peygamber" kelimeleriyle kendimi teselliye çalıştım. Ama o bana ne verebilirdi ki? Kendi köyüme tayin edildim.Baktım ki, bizim köyde Kâdiri tarikatı var. Onların sohbetlerine devam etmeye başladım.Divanda oturuyorum.İşte erkekler bir halka oluyor, kadınlar biraz geride bir halka oluyor.Onbaşıları, çavuşları, halifeleri varsa, ortada onlara zikir yaptırıyordu.Mesela : "Hayy" ismini okuyorlar, hay, hay, hay, sonra bu "huya" çevriliyor, hu, hu, hu..."Ayağa kalkıyorlar, bir ileri, bir geri, "Allah," Peygamber" diyerek zikir yapıyorlardı.Şeyh'lerinden yardım istiyorlar. Ben divanda bunları seyrediyorum. Üç ay bunlara devam ettim.Baktım ki, "herhalde din bu" dedim. "Beni de tarikata alır mısınız?""Tabi" diyerek beni kabul ettiler.Beni nihayet Akçadağlı örüklü köyüne bağlı bir şeyh'e götürdüler. Bu şeyh örüçlü Ali efendidir.Onun şeyhi de şeyh Osman'dır.Şeyh Osman yüz sene evvel Bağdat'tan ailesiyle birlikte Türk vatandaşlığına geçmiştir.Orada on üç yaşında tarikata girmiştir. Burada binbaşı olduktan sonra emekli olup Malatya'ya yerleşmiştir. Malatya'da tarikatını yaymaya çalışmıştır. Kısa bir zamanda hemen hemen Türkiye'nin her tarafına yayılmış durumdadır.İşte bizim Ali Efendi'yi irşad eden ve onu kendine halife yapan Şeyh Osman'dır. Şimdi mezarı Yozgat'tadır. Hocam! tarikattan ayrılma serüveniniz nasıl oldu?"Tabii şimdi beni örüçlü köylü Ali efendiye götürdüler. Bizim şeyh'in üç hanımı ve iki katlı evi vardı.O zaman elektrik yoktu.Şeyh'in evi jeneratörle aydınlatılıyordu.Ta NATO havaalanına kadar arazileri var. Yaz- kış müritler orada çalışıyorlar. Tabii ben öğretmen olduğum için beni hemen onbaşılığa daha sonra çavuşluğa yükseltti. Dedi ki: Artık Polat'ta zikirleri sen kendin yaptıracaksın.Benim adıma da tatillerde gezip tekkeye mürit toplayacaksın. Ben bunu kabul ettim.Artık kendi köyümde haftada bir kere toplanıp bizim evde ders yapıyoruz.Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı halka halinde. Tabii bizim köyde karakol var.Bu arada bizim köyde köy enstitüsü mezunu ilkokul, orta, lise öğretmenleri benim aleyhime konuşmaya başladılar."Bir öğretmen nasıl olur da bir tarikata bağlı olur" diyorlardı.Beni Kaymakamlığa şikayet ettiler. Kaymakam beni çağırıyor."Oğlum! Bir öğretmen tarikatçı olamaz.Bak seni meslekten atarız, perişan olursun" Hayır diyorum, beni meslekten atabilirsiniz, görevden çıkarabilirsiniz. Ben yolumu buldum. Böyle inanıyorum. Oradan ümitleri kesiliyor. Valiliğe şikayet ediyorlar. Vali, Milli Eğitim Müdürüne emir veriyor. Üç müfettiş beni sorgulamak için geliyor.Beni niye sorguluyorsunuz? diyorum. İstediğiniz zaman beni meslekten çıkarabilirsiniz, beni görevden atabilirsiniz.Oradan ümitleri kesiliyor, savcılığa veriyorlar.Muhakeme oluyorum. Savcı beni beraat ettiriyor, fakat rica ediyor."Bir daha böyle yapma diye nasihat ediyorlar. Ben hayır diyorum. Ben yolumu buldum, bu davada ne yaparsanız yapın, ben yolumdan ayrılmam.İşte böylece beş yıl devam ettim.Ve sabahlara kadar ayakta zikredip dönüyordum.Nihayet bizim köyde Hasan Mumcu diye bir ateist vardı.Bizim okul mezunu.Yahu Hasan! Ben Müslüman oldum, gel sende Müslüman ol!Ona bildiğim kadar anlatıyordum. Hasan, akşam iman ediyordu, sabah tekrar inkar ediyordu.Bir tatil mevsiminde dedim ki, seni şeyh'e götüreyim. Aldım onu Akçadağlı Ali efendiye götürdüm. Şeyh'e onun durumunu anlattım. Şeyh bütün köyün müritlerini topladı.Salonda bize zikir yaptırdı.Hasan divanda oturmuş bizi seyrediyor. Zikir yaparken kafalarımız duvara değiyordu."Ya şeyh ! İmdat diye bağırıyoruz.Zikir bitti ve böylece "Ali Efendi Hasan'a bir şeyler anlatacak da, Hasan öyle müslüman olacak" diye düşünürken. Şeyh Ali, kendi şeyh'i olan Şeyh Osman'ı anlatmaya başladı. Şeyh Ali karısına demiş ki: "Taksinin arkasına yoğurt, çökelek, tereyağı, bulgur doldurun. Ben şehirde şeyh Osman'ı ziyarete gideceğim.Geldim diyor, kapısına taksiyle vardım.Baktım şeyh bahçesinde bir havuzun kenarında oturuyor.Bana dedi ki : "Oğlum Ali! Çıkar hediyeleri anana (şeyh Osman'ın hanımı) ver.Bir sandalye al buraya gel! Bende arabayı süren çocuğa dedim ki : "Yeni caminin oraya git, arabayı park et, ikindi ezanı okuduğu zaman gel, buradan köye dönelim" Şeyh Ali diyor ki : "Benim şeyh (Osman) deriden yapılmış oyuncak bir kayık, onu böyle çubukla havuzda yüzdürüyor.Oyuncak kayık nasıl olduysa yan yattı. Onu hemen hızlı bir şekilde doğrultu. (Şeyh Osman) bana dedi ki: "Oğlum Ali! Şu anda dünyada önemli bir hadise oldu, bilir misin?" "Şeyh'im bilir" dedim."Oğlum! Basra Körfezi'nde içinde müritlerim olan bir vapur yan yattı, tam batıyırdu, bir müridim, "yetiş ya şeyh Osman!" diye yalvardı.İşte ben bunu işittim.Bu kayığı doğrultmakla oradaki vapuru doğrulttum. "Oğlum Ali! Bir şeyh'in müridi, doğuda ve batıda bir tehlikeye maruz kalsa, ona ulaşamayan şeyh köpeklerin şeyhi olsun" dedi. O ki ulaşamıyor, inan ki o şeyh köpeklerin şeyhidir. "Ben cihan kutbuyum" dedi.Tabii şeyh Ali "benim şeyhe (şeyh Osman'a) karşı imanım bir kat daha arttı" diyor. Müritlerinin şeyh Osman hakkında itikadları şöyleydi."Şeyh Osman kalplerden geçeni bilir.Gelenin sormadan cevabını verir. Levh-i mahfuzu görür, levh-i mahfuzdaki bir muridinin kaderini cehennemlikse şayet, cennetlik olarak çevirebilir. Dağlar ve taşlar onunla birlikte zikre başlar.Onların sesini işitir. Şeyh Osman, hiç cuma namazı kılmamıştır.Mürit ona söyle İnanır."O Mekke-i Mükerreme'ye gider. Cuma'yı Mekke'de kılarak gelir.Hatta bizim şeyh'e de (şeyh Ali'ye) böyle iman ediyorlardı. Kore harbi devam ediyor. Ali efendi Kore'ye gidiyor. Kore'de Türkiye'den giden askerlere yardım ediyor ve kanlı elbisesiyle geri geliyor. Biz diyor, şeyh'in evine gittiğimiz zaman, mürit bakıyor ki, kapı anahtarı "la ilahe illallah muhammedurrasulullah" zikrini yapıyor. İşte böylece, hatta dünya şeyh Osman'ın gözünde, göz önünde bir ceviz gibi, istediği her yere gidebiliyor, istediği şeyi görebiliyor, duyabiliyor. Ben islam'dan hiçbir şey bilmediğim için bunları islam sandım.Ve bunlara inandım. Sonra yemek geldi. Yemekten sonra (şeyh Ali) sohbette, bizim Hasan'a ders vermek istedi. Dedi ki: "Ben camiye geldim. Camide ikindi namazını kıldım, elim duada, şeyh'imi rabıtaya aldım. Yani kaşı ile gözünün arasına nazara aldım.(Rabıta: Şeyhi hayal etmek, her zaman kendisini murakebe ettiğine inanmaktır) Bende öyle bir hal oldu ki, kendi kendime içimden dedim ki: "Ali! Ali! Senin bu şeyh'in Şeyh Osman var ya! Allah'tan da büyüktür" dedim. Bunu toplumun içinde aleni olarak dile getirdi. Ben hemen karşılık verdim. Dedim "Ey şeyh! Şu anda sen kafir oldun, islam'dan çıktın, ama tevbe kapısı açıktır.Bir daha böyle demezsen belki Allah seni affeder. Bana "Ne diyorsun?" dedi."Sen nasıl müritsin?""Bir mürit şeyh'ini Allah'tan büyük görmedikçe tarikatta yol alamaz" dedi. Dedim ki, "Bir küfür daha işedin" Böylece ondan ayrılmış oldum. Hasan Mumcu yemeğe iştirak etmedi.(Şeyh Ali) Dedi oğlum Hasan! Yemeğe buyurun!"Hayır" dedi."Şeyh! Kusura bakma ben senin yemeğini yemeyeceğim" "Niye?" dedi."Ben Allah'a inanmıyorum, ama sen fani bir adamı Allah'tan büyük yaptın, senin yemeğin yenmez" dedi. Ben köy lisan-ı ile "ulan Hasan! Ben seni getirdim ki, irşadına vesile olayım, ama sen beni irşad ettin" "Bu putperestin yemeği yenmez" Yemedik, ikimize de tekrar köy'e döndük. Ben sabahleyin kendi köyümüzün camiine gittim. Baktım ki Hasan benden önce gitmiş."Ulan Hasan, hayrola, ne oldu? "Birden bire camiye geldin" Dedi yahu, biz cehaletten komünist olmadık mı? Şimdi öyle bir zulüm gördüm ki, komünizmden daha zulüm, o zulüm beni İslam'a sevk etti. Müslüman oldu, hâlâ Müslüman olarak yaşamaktadır"(Çay tv'de Mehmet Erol Hoca ile yapılan yüzleşme programından)

24 Temmuz 2021 Cumartesi

ŞİRK BATAKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI(18.YAZI)Hayatını cami kursülerinde hurafe ve yalan anlatarak geçiren uydurma dinin önemli vâizlerinden Tahir Büyükkörükçü'nün Kur'an cehaleti ve şirk sapıklığı:Diyor ki,"Bütün bu âlem "levlâke leme halaktul eflâk" "Muhammed'im! Muhammed'im! eğer sen olmasaydın bu eflakı, bu alemi, cennetleri ve nimetleri, dünyadaki bütün devlet ve saadetleri yaratmazdım" buyuruyor, Cenab-ı Hak.Hatta muhterem müslümanlar!Elli defa duydunuz benden, elli birinci defa tekrar söylüyorum.Hacı veyiszade Mustafa Efendi Hazretleri, "ihvânım! derdi, "kardeşlerim! derdi, "Sofra başında besmeleden sonra bir de salâtü selam okuyalım! Zira bu sofranın, bu nimetlerin yaratılıp önümüze gelmesine sebep "peygamber" efendimizdir" derdi. "Nail olduğumuz ne kadar nimet varsa, gördüğümüz ne kadar güzel gün ve surur (sevinç) varsa, bütün neşe varsa, bütün neşe veren mazhariyetler "Peygamber" Efendimizin kanalıyla bize geliyor""Sofra başında besmeleden sonra bir de salavatı şerifeyi okuyarak Rasulullahı hatırlayalım, vesile'i necatımız (kurtuluş sebebimiz) odur" derdi. Muhterem müslümanlar! Rabbimiz bizi, Rabbimiz bizi, onun nurlu yolundan ayırmasın!Tahir Büyükkörükçü Kur'an cahili müşriğin tekiydi.1-) Allah hiç zaman Resulullah (a.s)a "Muhammed'im, Muhammed'im" dememiştir ve asla böyle bir şey buyurmaz.Allah'ın indinde şahsiyetler önemli değildir.Allah'ın indinde önemli olan kişilerin güzel ahlak, sâlih amelleri ve yüklendikleri misyondur.İşte bu yüzden Kur'an'da Allah "Muhammed'im, Muhammed'im" değil, "Resüllerim, "elçilerim" "Rasüli" "Elçim" buyuruyor.Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin iddia ettikleri gibi Allah'ın yanında önemli olan "Muhammed" değildir.Hatta "rahmet" (Enbiya- 107) olan da "Muhammed" değildir."Rahmet" insanlara Allah'ın mesajını ulaştıran Resul'dür.Yani insanlara rahmet olan Allah'ın kitabıdır, Allah'ın âyetleridir, Allah'ın Resulleridir, Allah'ın mesajlarıdır.Bakınız, (Bakara-157; En'am-133, 147, 154, 157; Âraf- 52, 154; Yunus- 57; Hud- 17, 28, 63; Nahl- 89; İsra- 82; Kasas- 43, 46, 86; Ankebut- 51; Lokman' 3)Allah tarafından indirilen Tevrat, Zebur, İncil birer hidayet ve rahmet kaynaklarıdır.Allah'ın Resulü İsa (a.s) insanlara Allah'ın bir rahmetidir.(Meryem- 21) Yüce Allah'ın indinde önemli olan Nübüvvet makam ve mertebesi, Resüllük misyonu yani risâletin görev ve sorumluluğudur.2-) Aynı şekilde Ahzab süresi 56. âyetinde bulunan "yusallune alen nebiyy" "Nebi"ye salât veya salâvâtın" da Muhammed ismi ile hiçbir alakası yoktur.Âyetlerin bağlam ve bütünlüğünde söz konusu edilen "Nebi"ye yardım ve destektir"Yani "onun yalnız bırakılmaması, rahatsız edilmemesi, Allah ve meleklerinin ona yardım ve destekleri gibi, müminlerin de ona yardım etmeleri ve destek olmalarıdır"Bunun haricindeki manalar şirktir.Diyanet'in vakıf mealinde iddia ettiği gibi Allah ve melekleri (Hâşâ) Nebiye asla salâvât getirmezler.Nebi'ye salat etmek sözle değil, fiili olarak yapılması gereken bir iş ve eylemdir.Çünkü âyette "Allah ve melekleri nasıl salat ediyorlarsa, sizde öyle yardım edin ve destek olun" buyuruyor.Ahzab süresi 43. âyet bu "salat'ın" nasıl olacağını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. "Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardım ve desteğini gönderen O'dur. Melekleri de size yardım ve destek olurlar. Allah müminlere karşı çok merhametlidir"(Ahzab-43)Yani Allah ve melekleri sadece Nebi'ye değil, müminlere de yardım ve destek oluyorlar.Fakat Şia ve Ehl-i Sünnet'in Kur'an cahili muhaddis ve müctehidleri bunu hiç dile getirmiyorlar.Allah Resulü'nün arkadaşlarının "Muhammed'e" salavat getirdiklerine iman eden Şia ve Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinde zerre kadar Kur'an bilgisi, aklı kullanma, muhakeme yeteneği, tefekkür ve sorgulama erdemi mevcut değildi.Allah ve meleklerinin Muhammed (a.s) a salavat getirdiklerine iman eden birisi "din anlatan takımdan" ise İslam ve Kur'an düşmanı bir müşriktir.Eğer ümmi ise aldatılmış ve iğfal edilmiş bir Kur'an cahilidir.Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar Kur'an cahili olduklarını "Muhammed'e salâvât getirme" hurafesinden daha iyi ortaya koyan bir şey yoktur.Adamlar Kur'an'ın en açık bir âyetini bile anlamakta uzak tutulmuşlardır.Hiç Allah'tan korkmadan ve Resul (a.s)dan utanmadan sanki Allah ve melekleri Muhammed (as) a salavat getiriyormuş gibi, asırlardan beri ümmetin ümmilerine salavat çektiriyorlar.Bundan daha büyük bir cehalet ve akılsızlık olur mu?Allah yerleri ve gökleri yani kâinatı Muhammed için değil, kudret, sanat ve ilminin ihtişâmını insanlara göstermek için yaratmıştır.Allah'ın indinde şahsiyetler önemli değildir.Önemli olan tevhid, adalet, merhamet, güzel ahlak, infak ve her türlü erdemli hareket ve amellerdir."Levlâke leme halaktul eflâk" "Ey Muhammed! sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım" iftirasına iman eden cahillerden din ve Kur'an adına hayırlı bir hizmet beklemeyin.Cübbeli Ahmet 22. 12. 2015 tarihinde "Mevlid'i Şerif" programında büyük bir spor salonunda binlerce kişiye konuşan Cübbeli Ahmet aynen şunları söylüyor."Evvela şunu bileceğiz, Allame Safuri Hazretleri'nin ve birçok ulemanın ve meşâyihin beyanı vechiyle Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem ) efendimiz "huve hayyun, semiun, basirun fi kabrihi'ş- şerif""Kâinatın efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) kabri şerifinde hayattadır, diridir, işiticidir, görücüdür"Siz Mustafa İslamoğlu, Abdulaziz Bayındır, Mehmet Okuyan vesaire, bu kafada olan, artık Vahhabi desen Vahabi değil, Mutezili desen Mutezili değil, Şii desen Şii değil, belli bir kimlik de veremiyorum.Bu adamların görüşüne göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) öldü, bitti, gitti yitti bir şeyden haberi yok.Hâşâ ve kellâ, bunların bir şeyden haberi yok.Bütün âlimler, veliler diyorlar ki: Kâinatın efendisi diridir, işitiyor ve görüyor! Bu mecliste olanlara da şahittir, nasıl olacak? nasıl şahit olacak?"Biz seni şahit olarak gönderdik" Onun şahitliği 23 sene mi devam etti, 23 sene şahitlik mi olur? Bütün ümmetine şâhit gönderdik. Şu anda bizim amellerimiz ona arz ediliyor.Bu gece buraya kim geldi?Bu camilere kim gitti, Mevlidi Şerif'i ihya için kainatın efendisi'ni sevdiği için, cemaate gitti, zikretti, salavat getirdi hepsine şahittir. Şahit kime derler? Görgü şâhitliğine derler. Bir adam dese ki, ben bunu duydum! Ona şâhit demezler. Demek ki, burayı görüyor. Şimdi "biz seni şahit olarak gönderdik! Bunu hadisi şerif'ten te'yid edelim! Ne buyuruyor! (sallallahu aleyhi ve sellem) "hayâti hayrun leküm ve meméti hayrun leküm" "yaşamam da sizin için hayırlıdır, ölümüm de sizin için hayırlıdır" Dediler ya Resulullah! Hayatında çok hayır gördük, ölümünde ne hayır olsun ki: Buyurdu "tu'radu aleyye a'melüküm fissabâhi vel meséi" "sizin bütün amelleriniz her sabah akşam kabrimde bana gösterilecek" "Şerit gibi önümden geçirilecektir, hepinizin" Sadece sahabe ile alakalı olacak bir şey değil ki, biz de onun ümmetiyiz! Falan ümmetim namaz kıldı, falan ümmetim şu kadar salavat getirdi, falan ümmetim zekat verdi, isminiz babanızın adıyla, isimleriniz babalarınızın adıyla bana söyleniyor!" "Ve amelleriniz bana gösterilecek" Bu hadis sahihtir, muhaddislerde bunu tashih etmişlerdir." Eğer ben sizin amellerinizi hayırlı bulursam hamd edeceğim, Ya Rabbi! Bu kadar ümmetimi saptırmadın" diye!"Sizin amellerinizi kötü bulursam, İçki içmiş, kumar oynamış, zina etmiş, ben yine kabrimden sizin günahlarımızın affı için istiğfar edeceğim!" Böyle bir peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) nerede ölmüş!"Sabah akşam amellerimiz bana gösterilecek" diyor. Bu kadar ümmetin ameli, tabii manevi şeyler de vakit, saat çok düşünülmez. Zahiren bilgisayarda yetmez, efendim böyle bir teftişe ümmetin bütün yaptıkları işlerin haricini konuşuyoruz. Tabii vakit saat yetmez, ama manevi işlerde zaman geçmez.Onun için hepsini görür. Yine Ebu Davud'un tahric ettiği bir hadis-i şerifte, Ebu Davut sahih kitap!"Hangi Müslüman ümmetim, bana selam verirse, şimdi burada bu kadar insanız, binlerce insan var, bana selam verirse, mutlak Allahu Teala ruhumu bana iade eder. Zaten âlimler diyorlar ki, "selamsız vakit dünyada yok! her seferinde ruhu çıkıp geri mi gelecek, o zaman her seferinde bir acı mı çekilecek" diyorlar. Diğer âlimler de diyorlar ki, cevabı şudur ki: "Ruhum kabrimde devamlı hazırdır" selamsız vakit yok! Her kim selam verse, ben de ona selamı iade ederim. Kabrimde gelirse, bütün selamlara cevap veriyor. Bu şimdi nasıl öldü? Şimdi biz buradan selam gönderiyoruz!Hadisi Şerif'te "Allahu Teala benim kabrimin başına bir melek görevlendirdi.Ben öldüğüm zaman o melek başımda duracak, bütün yaratılmışların kulaklarını o Meleğe bağlamış, Nasıl sistem? Bilgisayar da şurada burada alıyorsun ya! Her odadan ne konuşuluyor, oraya geliyor. Dinleme cihazlarıyla falan. Şimdi o melekte ne var? Hepimizin kulağı var. Hadis bu! Kaynaklı sahih hadis! Ne demek hepimizin kulağı Melek'te! Şu demek, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ağzından çıkanı kulağın duyuyorsa, ağzından ne çıkıyor?"Allahumme salli ale Seyyidine Muhammedin ve âlihi ve sellem" Benim kulağım duydu. Benim kulağım kime bağlı? Kabri Şerif'teki meleğe bağlı! ismim var mı? isim babasının adıyla Yusuf oğlu Ahmet..."Cübbeli Ahmed'in bu şirk sapıklığına bir iki âyet yetiyor."Allah: Ey Meryem oğlu İsa! insanlara, "Beni ve anamı Allah'tan başka iki ilah edinin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin.Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem. gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onların üzerinde kontrolcu idim.Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin" (Maide- 116, 117)Dolayısıyla Allah Resulü (a.s) sadece kendi döneminde yaşayan insanlar için şahittir. Kendisinden sonra gelenlere karşı asla şahit değildir. (Nahl-89; Nisa-41)Yukarıdaki iki âyette de "héuléi" ibaresi mevcuttur. Yani "bunlara" "senin zamanında yaşayan insanlara karşı şahitsin" anlamına gelmektedir.

23 Temmuz 2021 Cuma

SALAT-RÜKU-SECDE KAVRAMLARIKur'an'da "salât" kavramı, dini ve sosyal hayatı ayakta tutmak için söz ve fiille yapılan destek anlamına gelmektedir.Şia ve Ehl-i Sünnetin geleneksel olarak yerine getirdikleri ve adına "namaz" adını verdikleri rituele karşı gelmiyoruz.Sadece "salat, secde ve rüku'nun" gerçekten hangi manaya geldiklerini anlamaya çalışıyoruz.Yani "salat" ile "namazı" kıyasladığımızda dağın sadece bir fare doğurduğunu söylüyoruz.İlk olarak "salât" kelimesinin hangi anlama geldiğini görelim.Kur’an’ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda"salat" kavramının "destek olma" anlamına geldiğini görüyoruz. “Ey iman edenler, sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar salâta yaklaşmayın…” (Nisa-43)Dikkat edilirse bu âyette" ne söylediğinizi bilinceye kadar" deniliyor. "Ne yaptığınızı bilinceye kadar değil" değil, yani "salât" fiili, yapmaktan çok söz ve güzel ahlakla ilgili yardım ve destektir. “…Salâtında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi arasında orta bir yol tut”(İsra-110)Âyet yine bir "salât" ayeti ve yine fiziki bir hareketten öte söz ve söylemle ilgili bir durum mevcuttur.Aslında "salat" kavramının fiziki hareketlerden daha çok dil ile yapılan bir fiil olduğunu anlıyoruz. Şimdi "salat" ile ilgili tam olarak neyin yapılmasının emredildiğini görmeye çalışalım. “Sana kitaptan vahyedileni tilavet et ve salâtı ikame et…” (Ankebut-45)“…O (Kur’an)’dan kolayınıza geleni okuyun ve salâtı ikame edin. Arınmaya gelin ve Allaha güzel bir borç verin…” (Müzzemmil-20)Yukarıdaki âyetlerden "salâtın" Kur’an ile insanın kendisini ve toplumu uyarma ve donatma olduğu netleşiyor. “Ey iman edenler! cuma günü (toplanma günü) "salât" için nida edildiği zaman, Allahın zikrine (Kur'an'a) koşun…” (Cuma-9)Âyette"salât" için çağrılan mü'minlerinAllah’ın zikrine, Kur’an’a koşmaları emrediliyor.Buraya kadar anlaşıldığı üzere aslında "salât" kavramının fiziki hareketlerle yapılan bir ritüel değil, Kur’an ilim ve hikmetinin yani Kur'an ahlakının topluma ulaştırılması ile alakalı bir ibadettir. Secde ve RükuKur’an’da baktığımızda "secde" kelimesi, "yere kapanmaktan" ziyade "büyüklüğünü kabul etmek, boyun eğmek, onaylamak" gibi anlamının olduğunu görürüz. Hatta "secde" kavramına "yere kapanma" manasının verilmesi, tevhid ve ihlas açısından büyük bir problem meydana getirecektir.Kur'an'da bulunan secde kelimelerinin büyük çoğunluğu "yere kapanma" anlamına gelmemektedir.Mesala: Yüce Allah tarafından İsrailoğullarına verilen emir “…Kapılardan secde ederek girin…” (Bakara-58)“Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklenmeden Allah’a secde ederler.” (Nahl-49)"Secde" fiziki yani beden ile yapılan bir fiil değil, imani, zihni ve kalbi bir kabuldur.Yoksa her canlının yere kapanması diye bir şey olamaz. Göklerde ve yerde bulunanların hepsi yüce Allah’a ister istemez boyun eğip ona itaat etme fıtratına sahiptir.Mesala “Ve (ey Nebi!) secde edenler arasında dolaştığında”(Şu’ara-219)İnsanlar "secde ederken" Nebi (a.s) aralarında dolaşmıyordu.Âyette geçen "fis sécidin" "secde edenler arasında" Kur'an'da bulunan emir ve yasakları kayıtsız şartsız teslim olma anlamında kullanılmaktadır.Dolayısıyla "secde eden olmak" mü’minlerin en önemli sıfatlarındandır.Yüce Allah'ın âyetlerini duyduğunda kayıtsız şartsız onlara itaat etme anlamına gelmektedir.Âyetin manası "Nebi (a.s) mü’minler arasında dolaşıyor ve o mü’minler de Allah’a secde eden, boyun eğen kimselerdi" demek istenmiştir.“Sen de içlerinde bulunup onlara salâtı ikame ettirdiğin zaman onlardan bir taife seninle beraber ikame etsin. Silahlarını da alsınlar. ONLAR secde ettiklerinde arkanıza geçsinler…” (Nisa-102)Yukarıdaki âyette bulunan “...onlar secde ettiklerinde...” ifadesi de aynı anlama gelmektedir.Yani geleneğin anladığı gibi "imam önde namaz kıldırırken, arkasındaki cemaat yere kapanıyor, fakat imam yere kapanmıyor" değildir. Âyette secdenin bir defa yapıldığı manası da çıkar ki, nereden tutsanız günümüzde kılınan namazla hiçbir alakası yoktur. “Onların hepsi bir değildir. Ehl-i kitaptan, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak Allah’ın âyetlerini tilavet eden bir ümmet vardır” (Âli imran-113)Gelenekselcilerin anladığı gibi, secdede Kur'an okumak mı? Ayakta durarak secde etmek mi?Yani Allah’a boyun eğerek, ayakta Allah’ın âyetlerini sindire sindire okumak mı? Hangisi?“Meleklere Âdem'e secde edin dediğimiz zaman secde ettiler. Ancak iblis diretti, büyüklendi ve kafirlerden oldu” (Bakara-34)Bu âyet secdenin tanımını en iyi yapan âyettir. "Salat" kelimesinde olduğu gibi burada da zıt anlamlardan yararlanacağız.Hepsi secde ediyor ancak iblis zıttını yapıyor. Büyükleniyor, diretiyor, kafirlerden oluyor. Yani "secde etmek" "emri önemsemek, büyüklüğünü kabul etmek, kayıtsız şartsız onaylamak" anlamına geliyor.“Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar. Bilakis o kafirler yalanlıyorlar” (İnşikak-21–22)Bu âyetler de aynı şekilde secdenin hangi anlama geldiğini açık olarak gösteriyorlar.Yani âyette "secde etmek" "yalanlamanın" zıttı olarak gelmiştir.. O halde "secde" kelimesine, tereddütsüz onaylamak, doğrulamak, tam itaat" anlamını vermek gerekmektedir.Dolayısıyla "secde etmenin" yere kapanmak değil, büyüklüğünü kabul etmek, emri onaylamak, manasına geliyor.Fakat Allah'ın yüceliği, rahmet ve mağfireti, verdiği sonsuz nimetler karşısında yere kapanmak da mevcuttur.Bazen öyle anlar olur ki, Allah'ın yüceliği karşısında, ayıplarınızı ve günahlarınızı örtmüştür, kudret ve kuvveti karşısında fakirliğinizi anladınız, Kur'an'ın kelime kombinasyonu ve kavramlar sistemi karşısında, hem bedenle fiziki olarak hemde zihnen duygusal olarak şiddetle yere kapanma ihtiyacı hissedersiniz.Şimdi yere kapanma fiilinin Kur'an'da nasıl geçtiğine bakalım.“De ki: O'na ister iman edin ister iman etmeyin. Daha önce kendilerine ilim verilmiş olanlara (Kur'an) tilavet edilince onlar çeneleri üstüne kapanarak secde ederler” (İsra-107)Âyette "yehirrune lil ezkâni sücceden" "çeneleri üstüne kapanarak secde ederler" buyruluyor. Mezhepçi müfessir ve müctehidlere yani din adamlarına göre, "secde etmek" zaten "yere kapanmak" manasında değil miydi? "Ve yehirrune lil ezkani yebküne ve yeziduhum huşuan"“Onlar ağlayarak çeneleri üstüne yere kapanırlar.(Kur'an okumak) onların derin saygısını artırır.” (İsra-109)Yukarıdaki âyette sadece "harra- yehirrune" fiili geçer. Yani "secde" kelimesi geçmemesine rağmen "yere kapanma" manasından hiç bir şey kaybetmiyor.Ayetlerden anladığımız üzere aslında yere kapanma yanlış bir eylem değil, övülen bir eylemdir. Fakat salâtın bir parçası olarak değil, kendine özel, bağımsız, çoğu zaman Kur'an okuma bağlamında geçmektedir. Secde salâtın bir parçasıdır, fakat o da yere kapanmak değildir. Yere kapanmak alışa gelmiş, sürekli tekrarlanan, alışkanlık olmuş, ezber yapılmış bir ritüelden daha çok, içten gelerek yere yığılmak şeklinde derin bir saygı içeren zihinsel bir duygunun eyleme geçmiş bir durumudur.Kur'an'da geçen "rüku" kelimesi de fiziksel bir hareket değildir. "Tevazu gösterme, boyun eğme, alçakgönüllülük" gibi manaları mevcuttur."...Festeğfera rabbehu ve harra râkian ve enébe"“…Rabbine istiğfar etti, yere kapanarak rüku etti ve yöneldi” (Sad-24)Burada yine "harra" fiili vardır. Âyet "yere kapanarak rüku etmekten" bahsediyor. Zaten âyetin bağlam ve bütünlüğüne bakıldığında "rüku"nun fiziksel olmadığı anlaşılacaktır."Harra" fiilinin manasını iyice anlamak için, Kur’an'da kullanıldığı yerlere bakabilirsiniz. "Secde" ve "rüku" fiilleri nasıl manevi anlamda kullanılmışsa, "harra" fiili de fiziki manada kullanılmıştır.“Sizin veliniz ancak Allah’tır, Resulü'dür ve o iman edenlerdir ki onlar salâtı ikame ederler ve rüku ederek arınmaya gelirler ” (Maide-55)Rüku ederek arınmak. Yani alçak gönüllülükle, tevazu ile arınırlar, itaat ederler. Dolayısıyla Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda "secde" kelimesinin, yüce Allah'ın emirlerine mutlak itaat, yüceliğini ve büyüklüğünu kayıtsız şartsız kabul etmek anlamına geldiğini açıkca görürüz."Ruku" kelimesi ise, fiziki olmaktan öte "boyun eğmeyi ve kabullenmeyi" ifade eder."Secde" ve "ruku" kelimelerini peşpeşe kullandığımızda, yüce Allah'ın emir ve yasakları karşısında yani dinin tek hüküm kaynağının Kur'an olduğunu kişi önce boyun eğerek kabul edecek sonra kayıtsız şartsız itaat edecektir.Dolayısıyla bir inancı kabul etmek ve ona boyun eğmek şuursuzca yapılacak bir iş değildir. Üzerine düşünmüş, aklınızı kullanmış ve onun hak olduğunu kavrayarak kabullenmeniz şarttır. "Kuşkusuz Rabbin katındakiler. O'na kulluk etmekten kibirlenmezler Sadece onu tesbih eder ve yalnız ona secde ederler (kayıtsız şartsız boyun eğerler)(Âraf-206)"Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah'a secde ederler.(kayıtsız şartsız boyun eğerler)(Râd-15)"Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.(kayıtsız şartsız ona boyun eğerler)(Nahl-49)"Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah'a secde ediyorlar. Bir çoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Her kim hor ve hakir olmayı isterse, Allah'tan (Kur'an'dan) başka artık onu değerli kılacak bir şey yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapandır"(Hac-18)Salat ise, insanın hayatı boyunca karşısına çıkan bütün zorluklara karşı Kur'an'ın hikmetinden çıkan iman, güzel ahlak, adalet, merhamet yani hem hasenât (iç dünyası) hemde sâlihât (dış dünyası) ile ilgili fiil ve Kur'ani bilgi istikametinde hakka boyun eğme, haktan yana olma, Allahın dinine yardım etme, ihlas ve takva ile hayatına yön vermesi anlamına geliyor. Kur'an'da bulunan kavramlar bilinçli veya şuurlu insanlar için bir anlam ifade eder.Ancak bilinçli ve şuurlu bir kişi Kur'an'da veya hayatta bulunan âyetleri gereği gibi anlar.Ancak o zaman âyetleri idrak eder, onlara boyun eğmesi ve kayıtsız şartsız Allah'a itaat etmesi gerektiğini kavrar. Kur'an'ı bilen, şuurlu ve özgür bir insana neye inanması gerektiğini kimse söyleyemez.Çünkü Kur'an'ın ilmi, edindiği bilinç ve yaratılışındaki fıtrat, ona hakkı anlatmaya yeter.Kur'an'ı dinde tek kaynak kabul eden bilinçli ve şuurlu insanlar bilerek hiç kimseye kötülük yapamazlar.Salat-ı ikame etme görevi tek başına yapılabildiği gibi iki veya çok kişiyle de yapılabilir. En uygun saatler bütün meşgalelerden uzak olan fecir ve gece vakitleridir.Salat-ı ikame etmeyi sadece bilinçlenme olarak düşünmemek gerekir.Salat, aynı zamanda başkalarını da bilinçlendirme anlamına gelmekte ve her şart altında yapılabilen önemli bir görevdir.Salat-ın hangi anlama geldiğini gösteren dört âyet.1-) "Felé saddeka velé sallé, velékin kezzebe ve tevellé" (Kiyame-31,32)"İşte o (vahyi) tasdik etmemiş salla da yapmamıştı, aksine yalanlamış ve yüz çevirmişti"Âyete dikkat edilirse, saddeka'nın (tasdik etme) zıttı, kezzebe (yalanladı) "salla'nın (destek olma) zıttı ise," tevellé" (yüz çevirdi) fiili olarak geliyor.Hanif din İslamda ve Allah Resülünden yani Kur'an'dan yana olanlar, onları tasdik edenler salatlarını hakkıyla yapmış olacaklardır.Zaten bu inanç ve akide olmadan hiçbir ibadetin bir anlamı olmayacaktır.2-)"Onların mallarından sadaka al; bununla onları (nifaktan) temizler ve arındırırsın.Ve onlar için salat eyle (ve salli aleyhim, inne salâteke sekenün lehum) çünkü senin salatın onlar için sükunettir. Allah işitendir bilendir"(Tevbe-103)Âyette Nebi (a.s) emredilen "salli aleyhim" "onlara salat eyle" nin anlamı şudur.Nifak ile iman arasında gidip gelen, net bir çizgiye sahip olmayanlara söz ve fiille destek olması, İslam dininin önem ve ehemmiyetinin sürekli olarak onlara hatırlatılmasıdır. Söz konusu olan Tevbe-103 âyet, 101.âyetten itibaren alındığı zaman mesele daha iyi anlaşılacaktır.3-) "Allah ve melekleri Nebi'ye salat ederler (destek olurlar). Ey iman edenler! Siz de ona (Nebi'ye) salat edin (destek olun) içten gelerek tam bir teslimiyetle (Allah'a) teslim olun"(Ahzab-56) Bu âyette geçen "sallu aleyhi" "ona salat edin" cümlesi, kendi döneminde yaşayan müminlerin "Nebi'ye destek" olmalarını öğütlemektedir.Âyetlerin bağlam ve bütünlüğüne bakıldığında bu gerçek apaçık görülecektir.Dolayısıyla Muhammed (a.s) a salavat çekme, salavat getirme diye birşey yoktur.4-)Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size salat eden odur. melekleri de size salat eder. Allah müminlere karşı çok merhametlidir"(Ahzab-43) Yüce Allah'ın müminlere en büyük desteği, vahiy göndermek suretiyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmasıdır.Batıl yolda ve şeytani bir düzen yani şirk için salat-ı en sistemli olarak yerine getirenler cemaat ve tarikatlardır.Allah'ın hidayet yolundan gençliği engellemek için yaptıkları yurt, medrese ve okullar birer salat!!! kurumlarıdır.Yine sürekli bir araya gelerek dinlerinin kutsal kitaplarını ders yapmaları da kendi dinleri açısından salat etme çalışmaları olarak görülebilir.Onların bu salatları olmazsaydı toplumda bu derece etkili bir pozisyonda olmazlardı.Bir fetö'yü, birde şirk dini olan ehli sünnet ve nurculuk için icra ettiği salatı düşünün."Üst akıl, Dış güçler ve Amerika, Amerika..." söylemlerinin yüzde doksan dokuzu hikayedir.Esas gerçek dindir, imandır, şirk dini için yapmış oldukları salattır yani birbirlerine karşı olan yardım ve desteklerdir.Zaten tüm cemaat ve tarikatların esas kurucusu İngiliz misyoner teşkilatıdır.Fakat başarıya ulaşma, müritlerin çalışma ve çabaları sayesinde gerçekleşiyor.Gerçek olarak salatı ikame: Her köy, kasaba, içe ve şehirlerin her mahallesine mescitler kurulacak, insanlar bir araya gelerek Kur'an'ı öğrenecek, böylelikle halk uydurma dinden kurtulacak, fakir, miskin, hasta, borçlu kim varsa araştırılacak, yardım havuzları kurularak infak ve sadaka müessesi yaşatılacak, , hem din, hem dünya, hemde âhiretleri için insanlar maddi manevi bir icad ve kâbiliyet, fikir ve donanıma sahip olacaklar. "Salatı ikame etmeyi" emreden âyetlerin büyük bir bölümü Mekke'de nazil olmuşlardır.Aslında Mekke'in tebliğ ve mucadele alanını bilenler salatın hangi anlama geldiğini iyi bilirler.Yüzlerce âyete bakıldığında Mekke'de en büyük tartışma ve kavganın merkezinde Kur'an'ın var olduğu görülecektir.Müminlerle müşrikler arasındaki tartışma ve anlaşmazlık tamamen şirk, tevhid, din, iman, ihlas, İslam, güzel ahlak, Kur'an, Nübüvvet ve Risaletle ilgili idi."... Ve ekimissâléte lizikri" "Zikrim (vahiy) için salatı ikame et" (Tâhâ-14- Mekki)"Ve ekimissâléte tarafeyinnehéri ve zülefen minelleyl..." "Gündüzün iki tarafında ve gecenin zülüflerinde salatı ikame et..."(Hud-114- Mekki)"Gündüzün Güneş dönüp gecenin karanlığı bastırınca ya kadar salat-ı ikame et. Bir de fecir Kur'an'ı var ya, Fecir Kur'an'ı şahitlidir"(İsra-78- Mekki)Bütün mesele Allah Resülüne yani Kur'an'a destek olma veya tam zıttı olarak ona karşı gelme, sesini kısma ekseninde dönüyordü.Kur'an'a baktığımızda "ikame" fiili, salat, din, vucuh, (yüz-yön-benlik) denge, şehadet kavramları ile birlikte kullanılmıştır.(Âraf-29; Rum- 30, 31, 43; Rahman-9: Talak-2; Yunus-105)Yukarıdaki âyetlere bakıldığında "ikame' fiilinin, dini ve güzel ahlakı ayakta tutma, dine destek olma, din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bir şeye iman etmeme anlamında kullanıldığı görülecektir.Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları, salatın içini boşaltarak inanç ve güzel ahlak üzerinde olumlu hiçbir etki meydana getirmeyen "namaz kılma" ibadetine çevirdiler.Haliyle Hüseyin Atay hocanın dediği gibi, "namazı milletin başına bela ettiler"Çünkü Şii ve Sünni devlet adamları, ülkelerinde milyonlarca fakir, işsiz, miskin ve evsiz olmasına rağmen, onlar hiçbir işe yaramayan, tamamen gösteriş amaçlı ve israf olan dev mâbedler inşa etmektedirler.Halbuki Kur'an'ı hakkıyla okumuş ve onu anlamış olsalardı, Mescid-i Haram dahil olmak üzere, mâbedlerinin hepsinin, Allah indinde bir fakirin göz yaşının damlasına denk gelmeyeceğini bilirlerdi.Kısacası "salatı ikame etme her türlü kötülükten, cimrlikten ve ahlaksızlıktan koruyacağına..." (Ankebüt-45) tam aksine "namaz kılma" her türlü talanın, sahtekarlığın ve yalanın aracı olmuştur.(En doğrusunu Allah bilir. Yüce Rabbim günahlarımızı bağışlasın, âhirette bizi mahcup etmesin

22 Temmuz 2021 Perşembe

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI(17. YAZI)Tarikatların şirk dini ile Diyanet'in ve cemaatlerin uydurma Ehli Sünnet'in hadis dini arasında bir fark yoktur. Eğer bir fark olsaydı birbirlerinin inanç, fikir ahlak, ve söylemlerinden rahatsız olmaları gerekirdi. Mesela: Vahiy ehli muvahhidlerin sinesi şirk dinine ve müşriklere karşı büyük bir kin ve nefret ile doludur.(Mü'min-35) Aynı şekilde, tarikatçısı, nurcusu, diyanetçisi, süleymancısı ile Kur'an'a tavır koyan bütün şirk ehli, vahiy'den ve muvahhidlerden son derece nefret ederler."...Müşrikleri dâvet ettiğiniz (İslam-Tevhid) çok zorlarına gider..."(Şura-13) Fakat vahiy ehli muvahhidler, müşriklerle kaba kuvvet ve zorlama ile değil, Kur'an, ilim, akıl, tefekkür ve hikmet ile mücadele ederler.Muvahhidler, hiçbir zaman zorlama, şiddet ve baskı ile Kur'an'ı ve İslam'ı kabul ettirmeye çalışmazlar. Uydurma din mensuplarının anlayamadığı şey, neyin doğru, neyin yanlış, neyin hak ve neyin batıl olduğunu, muhaddis ve müctehidlerinin rivayet ve içtihatları değil, sadece ve sadece Allah'ın irade ve hükmünün indirilen vahiy ile tecelli edeceğidir."Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde şüphe edicilerden olmayasın"(Bakara-147)"İşte O, sizin gerçek olan Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl sapıklığa döndürülüyorsunuz?(Yunus- 32) Aslında ataların şirk dinine mensup mezhepçilerin Kur'an ehli muvahhidlere karşı gelmelerinin arkasında Kur'an'ı itibarsızlaştırma vardır.Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri uydurma dinlerini hayatlarına ve ahlaklarına o derece hakim kılmışlar ki, onlardan birine ne kadar âyet okumuş olsak da şüpheyle karşılıyorlar.Fakat ne kadar absürt ve ahmakça da olsa her hangi bir rivayete kesin doğruymuş gibi yaklaşıyorlar.Şia ve Ehli Sünnet'in Kur'an kabul etmez cahilleri, çıkar ve menfaatleri için yaptıklarını ümmi insanları aldatarak din ve iman diye sattılar.Günümüz ehli sünnet ileri gelenlerinin inancı : NURETTİN YILDIZ: "Kardeşler! Elimizde bizim liste var, Sahih-i Buhari demek, Kur'an'dan sonra en güvenilir kitap demek, Müslim o demektir. Bu iki kitab-ı tartışmayız ! Tartışanla selam kesebiliriz. Bir sakıncası yoktur. Tekrar ediyorum anlaşılsın diye, selam kesebilirim. Kafirdir demem! ama istemem melekler benim onunla çay içtiğimi! görmesini istemem. Çaydan dolayı başım belaya girmesin kıyamet günü isterim! CÜBBELİ AHMET: "Kur'an bana yeter diyor, bunların hepsi tâbi itikadi bozuk adamlar! Kur'an bana yeter diyen kafir olur! Çünkü hadisi inkar eden kafir olur! Sünnet Kur'an ile sabittir! Kur'an bizi sünnete havale ediyor! Onun için kafir olur"F GÜLEN"Kur'an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı" İHSAN ŞENOCAK"Oynama Buhariyle, oynama Müslim ile, Buhari çökerse İslam çöker, Müslüm çökünce İslam çöker"SAİD NURSİMilyonlarca insanın ilâh ve Rab olarak gördüğü Said Nursi son derece Kur'an ve Resul cahili bir adamdır.Diyor ki, "Ben sekiz dokuz yaşındayken cevizim bile kaybolsa "ya Gavs-ı Geylani" derdim."Ya şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim şu şeyimi buldur" derdim, şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki, böyle bin defa Hz. şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir" (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sözler Neşriyat, sayfa 120)"Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) namaz kılarken hırçın bir çocuk namazını kat'edip(kesip önünden )geçtiğinden, Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) Allah'ım! onun eserini (izini, zürriyetini, ayağını) kes demiş, ondan sonra çocuk daha yürüyememiş, öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş"( Risale'i Nur Külliyatı, Mektubat 19 mektup, mucizatı Ahmediye, sayfa 130)Halbuki Nebi (a.s) arkadaşları tarafından kendisine yapılan bir çok olumsuz tavra karşı utancından ve yüksek ahlakından dolayı ses çıkarmamış, Allah tarafından onları ikaz eden âyetler inmiştir. EBUBEKİR SİFİL"Aleyhissalâtu vesselam efendimiz bir kere şunu çok net olarak ifade edelim. Aleyhissalâtu vesselam efendimiz herhangi bir ölümlü gibi bu dünya ile bağlantısı kesilmiş bir peygamber değil, yani buyuruyor ki: "Mesela bana sık salâtü selam getirin, yeryüzünde Allahu Teala'nın dolaşan melekleri vardır. O melekler her kim bana salatü selam getirdiğinde, onu alır ve bana getirirler. Bana ruhum iade edilir ve ben de ona selamına mukabele ederim. Gene bizzat kendi ifadesi "Peygamberlerin bedenlerini Allah toprağa haram kılmıştır" Peygamberlerin bedeni çürümez! Kur'an'ı Kerim'de şehitler için "onlara ölü demeyin" diridirler. "Siz hissedemezsiniz" buyuruyor. Peygamberler için bu evveliyetle böyledir. Şehitler diriyse, ölmediyse, peygamberler evveliyetle diridir. Dolayısıyla peygamber (aleyhissalâtu vesselam) efendimizin biz onu dilimizde ruhaniyeti diyoruz, ama (aleyhissalâtu vesselam) efendimizin bizâtihi hayat sahibi olduğu çok aşikar, çok çok açık. Dolayısıyla ona getirilen her salâtü selama mukabele ediyor,amellerimiz ona arz ediliyor! bundan ya hoşnut oluyor ya hüzünleniyor.Dolayısıyla onunla irtibatımızın birtakım perdelerin arkasına gömülmüş, böyle sanal, efendim çok hayali bir şey düşünmeyelim. Son derece çok canlı,kalbi bir münasebet kurulmalı (aleyhissalâtu vesselam) efendimizle onu rehberliğinde o zaman hayatımızda kendiliğinden ortaya çıkacaktır"Ebubekir Sifil'in başka bir konuşması:"İsterse beş yüz (500) tane ayet okusun, bir kimse size gelip Kur'an'da şu yoktur, veya Kur'an'da şu vardır, iddaasına isterse beş yüz (500) âyet getirsin. Eğer Sünnette selefte bir dayanağı yoksa, sünnetin ve selefin tasdikinden geçmiyorsa, biz buna bid'at hükmü vermekte tereddüt etmemeliyiz"Halbuki asıl bid'at, hurafe, küfür, şirk ve cehalet din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilmeyen şeylerdir.Cübbeli Ahmet "Hz Ömer efendimiz kabre İner inmez hemen Münker- Nekir geldiler. "Rabbin kim? dediler. O da hemen dedi ki: Ben size sorayım:Nereden geldiniz?Hz Ömer, durun bakayım! dedi. Siz nereden geldiniz? Arş'tan geldik, Arş neresi ?E dedi ki, siz arştan geldiniz Rabbinizi unutmadınız! Ben bir metre yerden geldim gömüldüm, ben niye unutayım Rabbimi, bana soruyorsunuz. Bir de ondan sonra ne kopardı? Dedi ki, meleklere bir daha bu Muhammed ümmetinden kabre girenlerin hiçbirine öyle korkutucu manzara ile sert gelmeyeceksiniz bir daha, diye meleklere bir ültimatom verdi. Adam olursan Melekler seni dinler! Böyle dostların çok işleri var! MAHMUT USTAOSMANOĞLU "Mevla Teala ziyade genişlik sahibidir. Ama bu, bizim bildiğimiz genişlik değildir. O'na mahsus genişliktir. Ziyade bilicidir.İsteyen o, istenilen o, bilen o, bilinen o, şahit o, meşhut o, akıl ermez bu işlere. "Namaz kıldık" diyoruz. Ama asıl namazın hakikatini Mevla Teala'nın kıldığı namazın sureti oluyor. Mevla Teala gibi kim kılabilir? Asıl kendisine layık olan namazı kendisi kılıyor. Mevla Teâla hakkıyla kılıyor, ya biz! Çok dikkat ederek namaz kılsak, ancak Mevla Teala'nın kıldığı namazın süretini kılmış oluruz. Demek ki zat-ı pâkı süphaniye hem abid, hem mâbud, hem zakir, hem mezkur.Yani hem ibadet ediyor, hem ibadet olunuyor, hem zikrediyor, hem de zikr olunuyor"( Ahıska Yayınları, 1 baskı, İstanbul 2012, Mahmut Efendi sohbetler 6. Cilt, sayfa 109) MESUT ÖZDEMİRSORU:Hocam! namazlarımı kılıyorum, ancak Kur'an okumayı bilmiyorum. Ama her akşam eve geldiğimde Türkçe mealinden okuyorum. Bunun sevabı, veya sakıncası var mıdır? CEVAP:"Türkçe mealdan okumanın sevabı illaki var, sonuçta Kur'an'ı Kerim'in mealini okuyorsun. Ama meal'den hiçbir şey anlamazsın onu da söyleyeyim. Yani meal'den hiç kimse bir şey anlamaz! Mesela: Ben sana bir meal söyleyeyim. Mesela: Ne diyor âyeti kerimede mevlamız."Oruç sizin üzerinizde yazıldı"Ne demek bu? Mealde böyle, "kütibe aleykümüssiyému " "oruç sizin üzerinize yazıldı" Nasıl yazıldı yani! kalem alıp üzerimize oruç mu yazılar. Türkçesi bu, ama manası bu değil, oruç size farz kılındı. "Kütibe" "furize" manasında, yani farz kılındı manasında. Bunu da ancak tefsirden çözebilir. Bu kardeşimiz gene meal okumaya veya tefsirli mealler var, onları okumaya devam etsin.Ama şunu söyleyelim. Kur'an'ın Arapçasından yani aslından bir sayfa okumak,Türkçeyi hatim etmekten belki 10 kere, 20 kere hatim etmekten daha sevaptır. Yani kekeleye kekeleye böyle"kü-ti-be" böyle kekeleye kekeleye okusun bir sayfayı bir saatte okusun ama o bir saatte okuyacağı bir cüz Türkçe meali'den çok çok daha sevaptır. Niye sevaptır? Çünkü bu Allah'ın kelamıdır. Bir kimse Kur'an okurken, okuduktan sonra, "ben Allah'la konuştum" diye yemin etse, yemin kefareti ödemek zorunda değildir. Çünkü onun içindeki gizli manaları biz Türkçede açığa çıkaramayız. Eğer Türkçe okumakla iş yerine gelmiş olsaydı, o zaman namazı da Türkçe kılardık, ezanı da Türkçe okurduk O zaman ne olurdu? Herkes bunu anlasın derdik. Ama öyle değil, bir Fatihayı Türkçe okumanın manası yedi ayet, yedi sıra yapmaz. Ama Fatiha'nın manası yedi sıra değil ki, develer yükü kitaplar Fatiha'nın manasını almıyor! Onun için Arapça okuduğun zaman Mevlanın kasdettiği bütün manayı söylemiş olursun. Ama Türkçe'yi okuduğu zaman sadece onu tefsir eden kişinin ondan ne anlamış olduğunu, ne söylemiş olduğunu öğrenmiş olursun"

21 Temmuz 2021 Çarşamba

ŞİRK BATAKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI(16. YAZI)Ehl-i Sünnet din adamına göre "kabak sevmiyorum" diyenin cezası hemen ölümdür.Cübbeli anlatıyor."Harun Reşid'in sofrasında davet var iken, imam-ı Ebu Yusuf(Hanefi mezhebinin müctehid imam-ı ) efendimiz oradaydı.Kâdı'l Kudât (kadıların kadısı) orada ulemadan (âlimlerden) birisine kabak ikram edildi.Bu balkabağı, tatlı kabağı değil, o şeyler var ya, yemek yaptığımız kabaklar, uzun böyle, ince uzun, orada bulunanladan birisi dedi ki: "Resulullah (s.a.v) bu kabak yemeğini çok severdi" Orada "kibirli!" birisi kalkıp demesin mi ki, "Bende hiç sevmem"Hiiii! buz kesti ortalık.Bütün meclis halifenin huzurunda, bütün ulama, meşâyih var, dondu herkes, kanı dondu!İmam-ı Ebu Yusuf hemen dedi ki: "Tevbe etmezsen dedi, vur kellesini! (Adam) ne oluyor yahu, ben dedi.Ne dedim? Ne yaptım? Adam mı öldürdük falan. Kabak sevmek imanın şartı mıydı? Ben bilmiyordum falan filan.(İmam-ı Ebu Yusuf) sus dedi. Burada sen bunu bilmeseydin bu hadisi, şemayildeki (Allah Resulünün vücudunun ve hareketlerinin nasıl olduğunu anlatan hurafe eserler) bu hadisi, konu değildi.Orada âlimin birisi rivayet yapıyor. Sahih rivayat, Rasulullah (s.a.v) kabağı severdi! Sen bunu yemeye bilirsin, içinden, isteğin, iştahın gelmeyebilir. Ama ben sevmem. Ne oldu bunu eklediğin zaman birbirine cümleleri!"Resulullah'ın sevdiğini ben sevmem" demek oldu. Resulullah'ın sevdiğini sen nasıl sevmiyorsun? Hani o sana canından ileriydi!Haa seviyorum dersin! yemezsin! yemeye bilirsin!(Yani Cübbeli'ye göre yağcılık ve yalancılık yaparsın)Büyük bir spor salonunda binlerce kişinin önünde Cübbeli Ahmed'in anlattığı hikayeye bakar mısınız?""Efendi Hazretleri ben biraz Buhara'ya çarşıya pazara çıksam çok sıkıldım, izin verir misin? Olur evladım! çıkmış,O da o makama ermiş ki, (tekkeden)kovulandan bahsediyoruz, o kovulan direk şimdi nasıl uçaklar, jetler tak uçuşa geçiyor. Bir uçmuş müritlerin üzerinden gitmiş Buhara'ya doğru! Yani (tekkeden) kovulan adam uçabilen adam haa! Demek ki burada uçmak muçmak çok hüner değil. Şahı Nakşibendi Hazretleri hemen bunu anlamış, doğru müritlerine çıkmış. Bir bakmış hepsi böyle,"yahu kaç senedir bu tarikatta ders yapıyoruz daha hala uçamadık!Adam dün geldi, uçuyor kafamızın üzerinde" bunların bütün feyzi bozuldu.(Şah-ı Nakşibendi) yahu gelmiş demiş, "içerde biraz huzur üzere bir namaza duracaktım, sizin kalbinizin karıştığını anlayınca zor yetiştim" demiş. Evladım bu ne iştir demiş ya! Siz nereden aldanıyorsunuz? demiş. Bu adamı Ricâlul ğayb (tasavvufçuların ilâhları) zaten tardetmiş ( kovmuş)biz buna şefaat ediyoruz da bunu düzeltmeye uğraşıyoruz.Bunun uçması muçması çok büyük bir makam değil evladım! Mühim makam olsa sivrisinek uçmaz evladım demiş yaa! sinek uçuyor, sivrisinek uçuyor. Bunlar hasis (basit) işlerdir demiş ya! Ondan sonra bir daha demiş, o bir daha geliyor! Buhara'dan yine uçarak geliyor!O zaman var böyle veliler, uçuyorlar, geliyorlar, gidiyorlar. Şahı Nakşibendi Hazretleri demiş "Bir daha uçamayasın" demiş orada. Ondan sonra oda tekkede oturmuş aşağı, öbür müritlerle beraber. Yani ne diyorum?Kimileri uçarken Şah-ı Nakşibendi Hazretleri de uçanı aşağı indiriyor! (kaddesallahu sırrahu)" Bu inanç ve fikirlere sahip olan memleketleri Allah kahreder, harabeye çevirir.İşte âyetler."Onlara bir zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler. Rabb'inin azap emri geldiğinde, Allah'ı bırakıp da taptıkları İlahları onları hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir)Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir. İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün bütün mahlukatın hazır bulunduğu bir gündür"(Hud--101,102,103)Yüce Allah memleketleri yanlış ameller dolayısıyla değil, şirk ve zulüm yüzünden tarumar eder.(Hac-31)Menzil uydurma gavs'ının Semerkand tv'de tasavvuf müziği eşliğinde Serdar Tuncer'in anlattığı şirk sapıklığı:"AHIRI MELEKLERE TEMİZLETTİRMEK"Serdar Tuncer diyor ki:"Yüce Nakşibendi yolunun önemli amellerinden biri de hizmettir.(Tarikatta hizmet: Şeyh adlı tağuta kölelik yapmaktır) "Hizmet, müridin kendini yetiştirmesinde ve manevi olarak yükselmesinde en önemli basamaktır. Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri geceleri sofiler uyuduktan sonra lavaboları temizleyerek, Seyyid Abdulhakim El Hüseyni de hizmet yapmak maksadıyla Şah-ı hazne'nin (Şeyh Ahmet el- Haznevi,Tekkesi Suriye'de tel- Ma'ruftadır )sürüsünün ahırında tezekleri bir taraftan öbür tarafa atarak bu yolda ilerlemişler ve benliği yıkmışlardır. Seyyid Abdulhakim El- Hüseyni Hazretleri bir gün müritlerinden ahırın önündeki samanları ahırın üstüne atmalarını ister. Sofiler samanları ahırın üstüne atarken, içlerinden birisi"mübarek bize niye hizmet ettiriyor ki" diye içinden geçirir. O esnada mübarek gavs gelir ve sofiler!"Çok yoruldunuz, isterseniz bir çay molası verin, hem dinlenmiş olursunuz" buyurur. Çay içme esnasında içinden bunları geçiren sofi'nin kalp gözü açılır ve samanları meleklerin taşıdığını görür! Gavs (kuddise sırruhu) buyurur."Sofi gördün mü? "Biz istersek Allah'ın izniyle bu işi meleklere bile yaptırırız, ancak istiyoruz ki sofiler kazansın"Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Müşriklere de ki: Allah'tan başka ilâh saydığınız şeyleri çağırın. Onlar ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur. Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur"(Sebe- 22)İsmailağa tarikatının müridi Muhammed Fatih Osmanoğlu anlatıyor. "Bununla alakalı size bir sır daha vereyim! Ben çok gidiyorum, gittiğim zaman da paylaşıyorum insanlar gitsin diye.Akbaba Hazretleri var (kuddise sırruhu) nerede yatıyor?"Kuddise sırruhu veya kaddasallâhu sirrahu" ne demektir?Aslında Allah elçilerinin kavimleri gibi, bu sapık müşrikler de şeyhlerine "Allah" diyecekler, fakat Kur'an'dan ve muvahhidlerden çekindikleri için "gavs, insanı kamil,hakikatı Muhammediye, kuddise sırruhu ve kaddasallâhu sirrahu"gibi kavramları kullanarak takiyye yapmaktadırlar.Devamında diyor ki, "Beykoz'da yatıyor, Beykoz'da Akbaba Köyü vardır. Nakşi büyüklerinden Akbaba Hazretleri orada yatıyor. Efendi hazretleri(Mahmut Ustaosmanoğlu) bununla alakalı çok ciddi hikayeleri var. Akbaba Hazretleri Fatih döneminde yaşadı halbuki. Ama diyor ki, zaman zaman tıbbi noktada fiziki şartlarla yaşamış olduğu bazı sıkıntılar olmuştu Efendi Hazretlerinin (Mahmut Ustaosmanoğlu) ameliyatlar geçirmişti.Dediklerine göre, diyor ki kendileri, "Ameliyatımıza Akbaba Hazretleri teşrif ettiler" diyor. Gelmiş manevi doktorluk yapmış. Ve derdi ki: Ha şimdi kabre gidip de istimdat istemeyi inkâr edenler var. Olur mu? Bal gibi olur! Öyle bir olur ki, sen yaşayanlardan istiyorsun! yaşayan insanlar ile ölüler arasında fark ne? Onları sen vesile kılıyorsun da, insanın nefsi insandan ayrılınca, insanın istidadı ve ruhsal kabiliyeti daha çok artar halbuki! Derler ki, mesela: Bir veli yaşarken kınına sokulmuş kılıç gibidir.O kılıç keser mi? Vurursun adama, en fazla bayıltırsın! Ama bu kılıcı kınından ayırırsan, adamın boğazına dayarsan, adamı ikiye bölersin kağıt gibi. İşte diyor veli de vefat ettiği zaman nefis ayrılıyor ya bedenden, nefis geberip gidiyor!Ruh devam ediyor onunla! Dolayısıyla diyor, o insanın tasarrufu yaşamındaki tasarundan çok daha kaliteli olabilir"Gerçekten de tasavvuf ve tarikat mensupları yardım etmede ve cezalandırmada ölü şeyhlerin yaşayanlardan daha etkili olduklarına inanırlar. Bu Kur'an düşmanı müşriklere bir âyet ile cevap verelim. "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını onun bilmesi yeter"(Furkan-58)

ŞİRK BATAKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(15. YAZI)Allah günahlarımızı bağışlasın, ahirette bizi rezil etmesin diye dua ediyorum.Bazen Cübbeli Ahmet için "İyi ki varsın Cübbeli" diyorum.Cübbeli Ahmet gibi Kur'an cahilleri olmasaydı, ilim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulama hazinesi olan Kur'an'ın ne kadar kıymetli ve değerli olduğunu bilemezdik.Aslında sıkı bir şekilde bizi Allah'ın âyetlerine bağlayan, onun bize anlaşılmasını sağlayan şey, bu Kur'an'sızlara karşı yaptığımız mücadeledir.Bu Kur'an cahili mezhepçilere karşı ilmi mücadele neticesinde, yüce Allah'ın merhameti, inayet ve bereketi sonuna kadar bize açıldı.Allah bize acıdı, merhamet ve mağfireti ile Kur'an hazinesinin kapı ve pencereleri sonuna kadar bize aralandı.Yani ben diyorum ki, aslında bizi Kur'an'a bu kadar yaklaştıran, Resullere dost ve yoldaş yapan en önemli etken Allah'ın kitabını dert edinmemizdir."Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir"( Enfal- 29)"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve elçisine İnanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin, sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir"( Hadid- 28) Kur'an düşmanları tarafından bize yapılan hakaret ve ithamlar sayesinde Allah'ın rahmet ve mağfireti üzerimize tecelli edecektir. Bazen şöyle düşünüyorum.Acaba bu Kur'an cahillerine karşı biraz yumuşak ve sabırlı mı olsaydık? Bir gün tam böyle düşünceler içerisinde iken, fanatik bile görmediğim bir Nurcu ile sokakta karşılaştım. Bana dedi ki: "Ali hoca! "Bediüzzaman" (Said Nursi) hazretleriyle ilgili ne düşünüyorsun?" Ben de ona "Bazı fikir ve inançlarından dolayı eleştiriler getiriyorum" dedim.Tam bir cümle daha söyleyecektim ki, "Bediüzzaman" hazretlerine eleştiri getiriyorsan artık seninle konuşmanın bir faydası yok" dedi.Tebliğ ve dâvette metodumuz şu olmalı:Fanatik hurafecilere karşı sert ve acımasız, hakikatı yalın ve açık, tavizsiz ve agresif olarak ortaya koyacağız!Bu konuda tek önderimiz ve rehberimiz Kur'an'da tevhid mucadelesi anlatılan İbrahim (a.s) ve onun insanlık tarihindeki arkadaşları olacaktır."İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncıya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..."(Mümtehine- 4)Ümmilere karşı yumuşak ve merhametli, kolay ve anlayacakları şeylerden başlayarak güzel örnek ve en iyi dâvet yöntemiyle sadece Kur'an'a çağıracağız. SAİD NURSİ'NİN KUR'AN CEHALETİ: Said Nursi diyor ki; Bir gün Ali Bin Ebu Talip "Peygamberimizle" beraber otururken, Cebrail, ism-i Azam'ın yazılı olduğu bir sayfayı Hz.Ali'nin kucağına bırakıyor. Ali Bin Ebi Talib, Cebrail'i gök kuşağı şeklinde gördüm.Sesini işittim, bu sayfayı ondan aldım, bu isimleri de içinde buldum" diyerek, bir takım olaylardan bahsettikten sonra tahdis-i nimet (nimeti anmak) süretinde (gayesiyle) diyor ki: "Dünyanın yaratılmasından kıyamete kadar olan bütün ilimlerin sırlarını bu sayfa sayesinde keşfettim. Kim ne istiyorsa sorsun, sözümden şüphe edenler zelil olsun""Metnin orijinali için bakınız: Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 18. Lem'a, Kaynaklı indeksli Risale'i Nur Külliyatı, Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul. cilt. 2 sayfa. 2078- 2079)Halbuki gaybın sadece Allah tarafından bilindiğine dair Kur'an'da birçok ayet bulunmaktadır. Mesela: "Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez..."(En'am- 59)Mesela: "Nuh dedi ki: Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır"demiyorum, gaybı da bilmem..."(Hud-31)Mesela: "De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez..."(Neml- 65)Yüce Allah'ın muhterem elçileri, vahiy sayesinde gaybı bilirler."O bütün görülmeyenleri bilir. Gaybına kimseyi muttali kılmaz. Ancak (vahiy'le bildirmeyi) dilediği Resul (Min Resulin) bunun dışındadır..."(Cin- 26, 27)(Ey Resul!) Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve o hadiseyi görenlerden de değildin.Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti.Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin, aksine onları sana vahiyle gönderen biziz. Musa'ya seslendiğimiz zaman da, sen Tur'un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendine uyarıcı (Elçi) gelmeyen bir kavmi uyanman için Rabbinden bir rahmet (olarak orada geçenleri sana vahiy ile bildirdik) ola ki düşünüp öğüt alsınlar"(Kasas- 44, 45, 46)"Ey Resul! işte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi akibet sabredip sakınanlarındır"(Hud, 49)Her zaman söylüyoruz.Biz Şia ve Ehl-i Sünnet'in eserlerine, hadislerine,ictihadlarına mezheplerine ve sözlerine zerre kadar itibar etmiyoruz.Yani bizim yanımızda onların sivrisinek kanadı kadar bir değerleri yoktur.Ağırlığı olmadığı için havada dönüp dolaşan bir toz zerresi kadar yanımızda değerleri yoktur. Bizi esas ilgilendiren şey, İbrahim (a.s) ın buyurduğu gibi, "edlelne kesiran minennes" "insanların bir çoğunu saptırmış olmalarıdır"(İbrahim- 36) Bu gerçek her zaman göz önünde bulundurulması gerekir.Televizyonda yaptığı bir konuşmasında Cübbeli aynen şunları söylüyor."Abdulkadir Geylani (kaddasallâhu sirrahu) odada oturuyor.Mübarek tavuk yiyormuş, ellerinide böyle yalıyor, böyle, bismillah tavuk yiyor.Tam da kadına denk geldi ya! İmtihan ya şimdi!Olmadı dedi ya, efendi hazretleri! dedi ya. Çocuğum orada açlıktan ölüyor, sen de burada tavuk yiyorsun dedi ya! Böyle terbiyesiz insanlar da var, çok terbiyesiz insanlar!"Beş para etmez bir adama karşı konuşmak terbiyesizlik olurken, Nebi (a.s) a gelip hakkını arayan ve mucadele eden kadın mübarek oluyor. (Mücadele- 1)Fakat Cübbeli'ye göre Abdulkadir Geylani ile tartışan ve haklı olarak ona karşı gelen kadın terbiyesiz oluyor! Cübbeli hezeyanlarına şöyle devam ediyor. "Mübarek efendi ne yaptı? Kemiklere "kum biiznillah" Allah'ın izniyle kalk, canlan" dedi. Tavuk hemen canlandı, kadın bunu görünce şaşırdı. Estağfurullah efendi hazretleri dedi:"Hanım senin çocuğun da bu makama gelsin, istediği kadar tavuk yesin"( Cübbeli Ahmed'in Kur'an cahili cemaati burada gülüyor) Başka bir konuşmasında şu acayip hikayeleri anlatıyor. "Bir kere arşa çıkarıldım diyor. "Ebu Hasan El- Harakani arşa çıkarıldım diyor!Tavafa başladım diyor. Melekler geri kaldı, ben hızlı tavaf ediyorum!(Ben bu hurafeleri yazarken çok gülüyorum, çünkü bu hurafeler çocuklara masal gibi geliyor. Hakikaten bu Cübbeli çocuklar için çok güzel "masalcı amca" olabilirdi) Bir Melek geldi diyor, işlere bak işlere! Hiç bir programda duyamazsınız bunları, hiç bir programda, bilen de yok. Dedi ki, meleğin biri: "Sen niye bu kadar hızlı gidiyorsun? Biz sana yetişemiyoruz! Meleğe dedim ki diyor: "Sizde ateş latifesi (özelliği) yok. Biz, su, toprak, hava, ateş, dört unsurdan yaratıldık. Sizde nurdan yaratıldınız. "Hepimizin belli makamı var, onu aşamayız, meleklerin bir programı vardır. O programın dışına çıkamazlar, ne arttırabilirler, ne eksiltebilirler. Onlar programlanmıştır. Biz öyle değiliz, biz de güç var, kuvvet var!O manevi gücü kullandığımız cihette bize melek bile yetişemez. İnsan meleklerden üstündür!Ne bakımdan üstündür? Meleği geçme kabiliyeti var! Ama sende de var o kabiliyet, bende de var. Ama işlettin mi? işletmedin mi? Beyazıt Bestami işletmiş! Ben işletmemişim.Ben yere çakılmış kalmışım, ama o göğü aşmış geçmiş.Mektubatta İmam-ı Rabbani "Yerin çocuğu diyor."Göğün üstüne çıktı" diyor. Yerin çocuğu biz. Evliyaullah için söylüyor."Yerin çocuğu göğün üstüne çıktı! zamanı da geri bıraktı mekanı da geri bıraktı. İşte Muhammed Mustafa (s.a.v) İşte Miraç hecesi yaşananlar. Cebrail (as) bile gelemiyor, yanaşamıyor! Ha ona varis olanlar, ona tabi olanlar, onun izinden gidenler, onun gibi ererler. Ruhani Miraca erişirler. Ama bunu Ebu Hasan El Harakani rüyada görmedi ki, açıkça diyor."Arşa götürüldüm tavaf ediyoruz.Bizde dedim ateş latifesi olduğundan suratlilik var, hızlılık var. Onun için melek bana yetişemiyor diyor. Bu zat geliyor Ebu Yezid el Bestami'nin mezarından alıyor. Bu o kadar yetişmiş ki, o da oradan alıyor tabii. Ondan sonra gök kapılarının açıldığını görüyor! Meleklerinin indiğini görüyor. Onlar öyle, senin gibi benim gibi rüya görmüyorlar ki.

20 Temmuz 2021 Salı

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(14. YAZI) Kur'an ehli muvahhidler sosyal medya üzerinden seslerini geniş kitlelere ulaştırdıkça uydurma dinin mensuplarında panik başladı.Bakın Cübbeli Ahmet uydurma şirk dini için nasıl bir endişe içine girmiş,diyor ki,"Ne kadar gözü kör adamız ya! Göz göre göre dinimizi değiştirecekler, çıt çıkaran da yok.Ondan sonra Allah veriyor zammı, veriyor enflasyonu, devalüasyonu, kimsenin bir şey anladığı yok. Niye oluyor? Trump yapıyor! Ne Trump yapıyor! Senin nefsin yapıyor nefsin, Trump Allah'ın tokadı!Kafiri zalime musallat ederim buyuruyor!Sen zalim olursan, kendi nefsine yazık edersen, cemaate gitmezsen, camileri terkedersen, haramları işlersen, tevbe'i nasuh etmezsen, diz boyu haramları, günahları bu kadar arttırırsan, ondan sonra bir de dine el atıp ilahiyatçıların vasıtasıyla kader yok, şu yok, bu yok!Mekteplerde bunu çoluk çocuğu okutursan ilahiyatta bilmem nerede!Ondan sonra doğruyu konuşan birkaç hoca kalmış. İhsan (Şenocak) Hoca gibi adamları görevden alırsın, susturursun, oturun aşağıya doğru konuşmayın.E bereketimiz ne oldu? Ben mi yaptım? Ben yapmadım! Birileri sebep oldu bu belalara, tevbe etmeleri icab ediyor.Aksi takdirde gidişat kısa zaman içinde görüleceği üzere... biz bunların hepsini on sene önce söyledik. Keşke çıkmasaydı. E şimdi de bu dine müdahale, Ehl-i Sünnet'e müdahale,Ehl-i Sünnet alimlerine müdahale, Ehli Sünnet alimlerini hor hörme, hakir tutma.Kaderi inkar eden, dinde reform, yenileme isteyen ilahiyatçılara yol verme büyük belalar getiriyor. Ve bu belalar bu memleketi yakacak kadar büyüktür. Bu tehlikeyi öngörüyorum ve size de haber veriyorum!Ne olduk da demeyin, daha beterini de Allah muhafaza bekleyin! Ancak tevbe edeceğiz, elimizden geldiği kadar tebliğ edeceğiz!Bu sohbetleri ulaştıracağız.Para istemiyoruz! pul istemiyoruz! Her yere tebliğ, mesajla, linkle, WhatsApp ile her yere ulaştıracağız, millet uyansın!Profesör deyip de, Doçent deyip de, sarığı var kafasında deyip de peşinde gitmeyecek arkadaşım! Doğruyu, hakkı bilecek! Hakkı bilecek! din işi gevşekten alınacak bir şey değildir. Tamam mı, başka işlere benzemez. Yani bu itikat bozukluğu "din"den çıkarır! İnsan kafir olarak ölür ocağı batar!Yarın ahirette de "Bu Profesördü, ben bunu dinledim" diye kurtulamaz. Çünkü Allah size akıl fikir vermiş, doktorlarda kıyas yapıyorsunuz, manavlarda marketlerde kıyas yapıyorsunuz, hıyar alırken kıyas yapıyorsunuz.Üç kuruşu beş kuruşu hesap yapıyorsunuz.Dininize geldi mi böyle gevşeklik yapamazsınız. Ecdat size bu dini böyle bırakmadı"Cübbeli bunları anlatırken, biz yine Allah'ın kitabına gidelim. "...müşrikleri davet ettiğiniz (Allah- vahiy- islam-tevhid) onlara çok zor gelir..."(Şura- 13)Kur'an ehli muvahhidler, dinlerinde en az Cübbeli kadar samimi ve tavizsiz olmadıkları sürece dünya hayatında huzur ahirette cennet yüzü göremezler.Aslında bu saçma sapan hurafelere binlerce hatta milyonlarca kişi inanmamış olsaydı onları ele almanın ve onlara karşı bir reddiye getirmenin mantığı olmazdı.Yani milyonlarca insan bunlara inandığı için onları ciddiye alıyoruz. Bu hurafe ve yalanlar Kur'an'ı Mübin'i anlama, her türlü ilim, aklı kullanma ve sorgulama yapmanın önünde aşılmaz bir engel içinden çıkılamaz bir bataklık olmuşlardır. Mesela :Bakın Cübbeli Ahmet Lâlegül tv'de binlerce kişinin önünde yaptığı konuşmada ne diyor? "Allah'ın dostları aslana binerdiler, yılanı da aslana kamçı yaparlardı. Evliyaullahtan birisi öyleydi, (müritler) birisini duydular çok büyük velidir, şudur, budur.Kapısına geldiler, karısı açtı kapıyı,Dediler: "Efendi Hazretleri evde mi?"Ne efendi Hazretleri, salağın biridir!Sizde de onu amma adam zannettiniz""Allah Allah dediler, herhalde biz yanlış kapıya mı geldik? Adresi târif edene darılıyorlar. Adam "onun kapısı doğru" dedi. "Onun karısı öyledir" dedi. Öyle çok var evliyaullah'tan karısından dayak yiyen, karının belalarına sabreden. Adamların itikadı şey oldu(bozuldu) yani. Dedi: "Bu nasıl evliya oluyor? Karısı ona bağırıyor, aleyhinde konuşuyor. Biraz gittiler, mübarek geliyor. Aslana binmiş, yılanı da kamçı yapıyor! Dedi: "O evde gördüğünüz var ya, ona sabretmekten bu makama erdik! Bazı adamı karı evliya yapar!Yine cübbeli Ahmet anlatıyor."Adamın birisini aç aslanların içine attılar. Mısır hükümdarı, (aslanların içine atılan veli) büyük bir zat, isimleri kalmıyor aklımda. Rabıta kitabında yazmışım. Arslanlar aç haa! Bazı aslanlar bir şey yapmaz! Neden biliyor musunuz?Tok olduğundan, yani yemişseler niye parçalasın seni? Kaç tane aslan, aç, attılar mübareği! bakıyorlar uzaktan.Bütün aslanlar geldi, kedi gibi sürünerek geliyorlar mübareği ziyaret edip gidiyorlar, ziyaret edip gidiyorlar. Mısır hükümdarı: "Bu nasıl bir şey? Çıkarın onu" dedi. Onu çıkarttılar, insanlar soruyor: "Efendi hazretleri aslanlar size yanaştığında neler hissettiniz?""Yahu bunların salyası bana dokunacak, abdeste, namaza zararı var mı? "Fıkhi meselesini düşünüyordum! Allah Allah- Allah Allah,(Cemaatten kahkaha sesleri) Adamın düşündüğüne bak! Aslanlar yanına gelmiş canını alacaklar. "Ulemanın salya hakkında ihtilafları hakkında kafa yoruyordum" "Yani necaset midir? değil midir? Adamın aslanlarla hiçbir alakası yok. Bunlar böyle dostlar! İbn'i Ömer'e dediler."Yolu aslan, ejderha tıkamış! İndi, herkesin ödü kopuyor, kimse yanaşmıyor. İbn'i Ömer indi, kulağını şöyle bir çekti! canavar gitti"Halbuki Kur'an'da anlatıldığına göre sihirbazların sopa ve ipleri birer ejderha olduğunda Musa (a.s) korkmuştur.(Tâhâ- 67)Yine Musa (a.s) Medyen'den Mısır'a dönüşünde yüce Allah kendisine vahiy indirip, "asanı at" buyurduğu zaman, asasının bir ejderha olması neticesinde Musa (a.s) arkasına dönüp bakmadan kaçmıştır.(Kasas- 31; Neml-10)Yani Firavun'a meydan okuyan Allah'ın Resulü Musa (a.s) gibi karizmatik bir lider ejderhadan korkuyor.Fakat Cübbeli'nin velisi aslandan hiç korkmuyor.Akılsızlığınızla geberin,Cübbeli'ye göre İzmir'i kim kurtardı ?"Geçmiş kitaplarda efendim, İzmir Yunan işgalinden "tefriciye" ile kurtulmuş. Meşayih yazıyor, kaynak verdim. Millet de zannediyor ki, bilmem kim kurtardı? Ne bilmem kim kurtardı? Tefriciye ile kurtuldu(Tefriciye salavat duası, baştan sona kadar şirk olan bir duadır)Cübbeli Ahmed'in bu hurafe ve yalanlarını önemli kılan başka bir unsurda İhsan Şenocak ile tarihçi Ahmet Şimşirgil gibilerinin sürekli olarak onun televizyonunda program yapmalarıdır.

18 Temmuz 2021 Pazar

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR57.YAZI)"Değerli Ali Aydın hocam!Yine muhteşem bir yazı.Elbette ki, yazının gerçek ve güzelliği âyetlerle örnekler verilmesinden kaynaklanıyor.Hocam! Musa (a.s) Tur dağına gidip gelinceye kadar, Harun (a.s) içlerinde olduğu halde Samiri müşriği, altından buzağı yaparak İsrailoğullarını ona taptırıyor.Son vahiy'den bugüne oldukca uzun bir süre gecmiştir.Yani şirk dininin bu kadar yaygın ve müşriklerin bu kadar çok olduğuna şaşırmıyorum artık. Bugün de kitaptan konuşanlara deli, sapık diyorlar zaten. Ne hikmetse, kitabın değişmez konuşması her zamanda kendini tasdik etiriyor adeta.Ellhemdulillah"(Meral Ince Celik- "Şirk Sapkınlığı Kendilerine Atalarından Miras Kaldı" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Ali Hocam!Bu yalancı, dolancı Kutlular'ın zavallı kızı babasından ve o sapkın tarikatından uzak kalmak için serseri bir hayat yaşıyordu.Ne yazık ki en son uyuştururcu batağına saplanıp yüksek dozdan hayatını kaybetti. Her haberi yukarıdan aldığını söyleyen bu yalancı, kendi kızının hayatının bu şekilde son bulmasına sebep oldu.Allah'ın laneti bunların üzerine olsun. (EnginTeke-"Şirk Sapkınlığı Kendilerine Atalarından Miras Kalmış" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------!Al fetö'yu vur Said'e (Nursi)Bu bapta kalem oynatan sahte kahramanların ortaya koydukları yazılı neşriyat boylarından büyüktür.Ali Aydın kardeşim!Âyetlerin ışığında aydınlık yoldasın. Bu dinden geçinen kurnazların ipliğini pazara çıkarmaya devam.Hak sizinle olsun, Hakla birlikte olunuz"(Zeki Şimşekli "fetö" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------"Ehli keramet din mensuplarının iman esasları altıdır.1-) Yalan 2-) Kuyruklu yalan 3-) Okkalı yalan4-) Akıl almaz yalan5- Mantık dışı yalan 6-) Arkası görünen yala.(Bedrettin Köprücü-" Tasavvuf" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------"Ali Aydın! Çok teşekkür ederim hocam.Bizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için Rasül ve Kitab gönderen Rab'bimize hamdolsun.Yolunu vahiy ile bulanlara selam olsun.(Bekir Akça-"Peygamber Kelimesini Kullanmanın Sakıncaları" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Kardeşim! emeğinize sağlık! Kur'an'ı tam özümsemiş olanlar yanlış ve çarpıklıkları Kur'an’ın bütünü içinde daha kolay yakalayabiliyor.Biz de acizane faydalanıyoruz. Aklımıza uymayan, takılan ve bu Allah’ın dini, âyeti, kuralı olamaz dediğimiz konuları bilen birisi açıklayınca; dini ne kadar saptırdıklarını ve ekleme yaptıklarını daha iyi görüyoruz! Allah biliyor ki; elinizde olmadan çarpık, yanlış, böyle olmaz diye bazen düşüncelere dalıyorsunuz. Kardeşim! Çok teşekkürler !Siz de biliyorsunuz ki, diyanet mensupları Kur'an ile tartışmaya ve konuşmaya yanaşmıyor ve hemen Allah Resülü yok mu? Yada" namazı nasıl kılacaksınız? gibi, klasik cevaplar veriyorlar.Fakat siz, Kur'an'dan âyetle cevap verince de "siz dinden çıkmışsınız, tartışmaya gerek yok" diyerek konuyu kapatıyorlar! Maalesef güç ve medya ellerinde! İşimiz zor ama Kur'an merkezli kardeşlerimiz Kur'an'ı anlatmaya devam etmeliyiz.Sevgiler" (Hüseyin Bostan- "Suudi Arabistan'a Gitmeyi Günah Çıkarma Aracı Yapanlar Kahrolsun" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------Saygıdeğer Ali hocam!Allah'a yemin olsun ki, yine gerçekleri ortaya döktürmüşsunuz. Merak ediyorum : 1-) Allah'ın evine ziyarete gidiyorlar, iyi hoş da Allah'a ne hediyeler/armağanlar götürüyorlar !?2-) Hac ve umre dönüşü Allah'tan ne gibi hediye/armağanlar alıyorlar.!?3-) Dönüş sonrası özel hayatlarında ne gibi değişiklikler oluyor-olumlu yönde- !?4-) Yoksa yolca gidip, yolca geliyorlar mı?5-) Allah'ın emrini yerine getirdik, temizlendik, günahsız Müslüman olduk mu sanıyorlar!?Cahilliğimi bağışlayın hocam. Saygılarımı sunuyorum"? Fuat Ceylan Ceylan- "Suudi Arabistana Gitmeyi Günah Çıkarma Aracı Yapanlar Kahrolsun" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------Selamlar hocam!Bende aynı görüşteyim, o kadar çok hadis uydurmuşlar ki, hatta Allah Resülü adına kabir azabı diye hadisleri var.Bu dünyada herkesin kabri yok ki, kabir azabı olsun, ayrıca Kur'an'da kabir azabı hiç geçmiyor.Bu dini o kadar çok tahrip etmişler ki, her şey Kur'an'a değilde, hadiscilere bağlanmış, önce filan hadis şunu der diye başlıyor.Oysa ki Kur'an'da her şey var.Tabi ki anlamak isteyene saygılar hocam...(Mehmet Ali Geren- "Kabir Azabı Var Mı" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Eyvallah Ali hocam!Din tüccarlarının en çok kullandığı bir yalan ve hurafeden ibaret olan, toplumu da dinden soğutan bu kabir azabı, kabir hayatı yalanıdır.Yüreğiniz ve kaleminizle doğruları bizlere sunmuşsunuz. Allah razı olsun"(Akif Kaya- "Kabir Azabı Var Mı" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------"Eyvallah hocam.Yüzlerce Ayettte Öldükten sonra "kabir azabını" çağrıştıracak bir tek işaret yokken, sünni ve şia alimlerinin müminlerin adeta imanına çökmesi anlaşılır gibi değildir!Bunları onca âyeti örtmesi, koskoca Kur'an'ı Mübin'i tahrif etmeleri sadece cahillikleriyle izah da edilemez!Rabbim hidayet nasip etsin.Aslolan müslümanların imanını çalmaları"(Hüseyin Gölgeli- "Kabir Azabı Var Mı?" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------Pek çok aklı selim hocayı takip ediyorum. Sizin kadar konuyu âyetlerle ispatlamaya çalışana az rastlıyorum. Araştırma ve bilgilendirmeleriniz için size minnet borçluyum. Teşekkürler.(Nihal nihal Erdoğan- "Suudi Arabistan'a Gitmeyi Günah Çıkarma Aracı Yapanlar Kahrolsun" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI :(13. YAZI) Yüce Allah, Kur'an'da müşrik sapıkları deşifre etmeseydi, bu yalancıların adlarını vererek deşifre etmeye belki hakkımız olmazdı.Fakat Kur'an'da bulunan iki âyet her zaman dikkatimi çekmiştir.Bu iki âyet ad vererek, açık ve net bir şekilde Firavun'un şirk sapıklığını deşifre ediyor."Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilah tanımıyorum..." dedi"(Kasas-38)"Firavun derhal adamlarını topladı ve onlara seslendi. Ben sizin en yüce rabbinizim! dedi"(Naziat- 23, 24)Aslında Allah kiyamet gününe kadar etkisi ve yetkisi sürecek olan son vahiy'de Firavun'un bu hezeyanlarına hiç yer vermeyebilirdi.Fakat yüce Allah gelecek olan müşriklerin deşifre edilmesi ile ilgili bize bir ipucu ve örnek bırakmayı murad etti. İşte bu yüzden biz Kur'an ehli muvahhidler olarak yazılarımızda tevhid akidesinin önemi, Kur'an İslam'ının ve vahyin evrensel ahlakının yüksek kalitesini,mezheplerin uydurma ve şirk sapıklıklarını ortaya koymaya çalışıyoruz.CÜBBELİ AHMED'İN ŞİRK SAPKINLIĞI:Cübbeli Ahmed'i Lâlegül tv'de seyrediyorum aynı Firavun gibi yüzlerce adamının karşısında şu sapıklıkları anlatıyor."Muhammed İbni Nasr es sâiğ diyor ki, Benim babam devamlı cenaze namazlarına giderdi.Sevabını almak için, müslümanın cenazesine giden bir kırat Uhud dağı kadar sevap alır. Devamlı cenazelere gider. Bir kere dedi ki : "Oğlum bende öleceğim, gideceğim" dedi. "Sana dedi çok ilginç bir şey, Allah'ın âyetlerinden, kerametlerinden bir şey gördüm, bu da benimle gitmesin, ümmete vaaz olsun" dedi."Sana anlatıyorum""Bir gün bir cenazede bulundum, cenazeyi defnettiler.İşte kabre indirmek için falan, iki kişi indi, sonra birisi çıktı, öbürü kaldı. Millet de başladılar toprakları atmağa, o zaman sünnet olan kabirleri derin kazmaktı.Üstüne toprakları atarken ben de müdahale ettim, dedim! "Ey millet! Ölü ile bir de diriyi gömüyorsunuz, adam kaldı içerde, hemen kafasına toprakları saçmayın!" dedim. Dediler "burada kimse yok, kabrin içine girdiler, burada kimse yok" Allah Allah "le'ellehu şübbihe li" dedim. Hayal mi gördüm, halisinasyon mu gördüm. İki kişi indi, biri çıktı öbürü çıkmadı."Sümme raca'tü" "sonra döndüm" kendi kendime dedim ki, diyor. "Yahu ben hayal mayal görmedim, iki kişi indi, bu adamı defnetmeye, biri içeride kaldı" Bu Allahu Teala'ya, buda büyük bir veli!(zaten cübbeli'nin küçük bir velisi yoktur) Bu zat çok büyük bir veli! "Ben dedim diyor, tamam mı! Muhammed İbni Nasr es sâiğ, yani bu gören zatın adı Nasr es Sâiğ, "Allah'ıma yalvaracağım bana diyor, bu işi keşfettirecek. "Mevla bana, bunun sırrı ne olduğunu, ben bunu boşuna görmedim" geldim. "Dedim ki ben bu işi nerede çözerim, dedim ki, bunu kabirde çözerim" "Gittim aynı mezara 10 Yasin okudum diyor, 10 da Tebareke okudum" diyor."Ve bekeytü" "başladım ağladım, ağladım""Ve kultu Ya Rabbi! İkşif anni mé raaytü, fe inni hâifun alé akli""yâ Rabbi! Aklım yerinden gidecek, evhama girdim, ne oldu bu iş diye. "Ben aklımın zâil olacağından korkuyorum, endişeleniyorum, bana gördüğüm şeyin hakikatini keşfettir" "Millet diyor ki kimse yok, ben gördüm, ama hakikaten kimse çıkmadı, yok. Bu giren ne oldu buraya? buhar mı oldu burada? dedim. O anda "kabir açıldı" diyor. Allah Allah inanıyor musunuz buna?(İnanıyoruz sesleri) Hangi kitapta bu biliyor musunuz?İmam el-leklâkai, Ebu Kasım el-leklâkai, kitabın adı "es-sünne"İmam Suyuti'yi duymuşsunuz, onu pek duymamışsınız, Suyuti daha meşhur. İmamı Suyuti de sayfa 41 Bu okuduğum kitap da kimin kitabı? İmam Nablusi, Abdulğani Nablusi "keşfunnur an ashâbil kubur" Bu kitapta sayfa 60 bak önümde Arapça kitap var tamam mı! Gazeteden okumuyorum ha ! "Ondan sonra kabir yarıldı" diyor."Bir şahıs çıktı hızla kaçıyor gidiyor. "İçeride olan çıktı" diyor. Bak şimdi! Allah Allah dedim! "Bima'budike ille vekafte hette es'eleke" "ibadet ettiğin Allah'ın hakkı için dur dedim, dur! bir şey soracağım ya! "Bakmadı bana, bir daha dedim, bakmadı, bir daha dedim bakmadı. "Sonra döndü" "ente Nasrus Sâiğ? "Nasrus Sâiğ isimli kişi sen misin? "O kabirden çıkan" diyor. Dedim evet, "mé te'rifuni?" "tanımadın mı beni? diye.Dedim "kultu lé" ben nereden tanıyayım seni?"Nahnu mélakan min meléiketirrahman muvekkelâni biehlis-sünneti ize vudiu fi kuburihim nezelné hetté nulekkinehumul hucceh ve ğâbe anni"(Burda cübbeli Ahmet diyor ki)Allah Allah inşallah ben kurtarırım, inşallah sizde kurtarırsınız inşallah, "Dedi ki: "Biz Rahmet meleklerinden iki meleğiz! "Allah senin keşfini açmış bizi gördün, yoksa bizi insanlar göremez. "Kabre girerken ben de girdim, arkadaşım da girdi."O onunla kalıyor kabirde, yoldaş olmak için. Sen dedi böyle çok müracaat ettin. "Sana bu bilgi için beni mevla gösterdi sana! "Biz ehli sünnetle görevliyiz!!! Ehli Sünnet'ten biri öldüğü zaman geliriz. Münker- Nekir'in sualinin cevabını, huccetini, telkin ederiz. "Ondan sonra onu kurtarırız işimiz biter" dedi. "Gözümden kayboldu" diyor."Evladım demiş bu zat! Ben öleceğim, bu benimle gitmesin. "Ehli Sünnet itikadını muhafaza etmenin önemi, İkincisi: Herkes göremez, Allahu Teala bir kişiye gösterir, herkese işittirir!Cübbeli Ahmed'in şirk sapkınlığı bitmez. Diyor ki:"Yani Rabiyetül Adeviyye annemiz günlük bin (1000) rekat nafilesi vardı, günlük bin (1000) rekat nafilesi var.İmam-ı Zeynel Abidin Hazretlerinin bin (1000) tane zeytin ağacı vardı. Her ağacın altında günlük iki rekat namazı vardı. Nasıl yaptılar bunlar bunu ya! Bizim aklımız eriyor mu?Bizim vaktimiz eriyor mu? Ne bereketsiz adamlarız! Ne paramız yetiyor, ne vaktimiz yetiyor, ne ömrümüz yetiyor. Hayır yok! benzin bozuk, motor tekliyor! Bozuk benzin koyuyorsun motor tekliyor!EHL-İ SÜNNET MUHADDİS VE MÜCTEHİDLERİNİN ALLAH RESULÜ'NE KARŞI İFTİRALARIKulları Cübbeli'nin dilinden,"Cehenneme girdim gördüm ekseri halkını kadınlardan gördüm.Niye?Geçime nankörlük ederler, iyiliğe nankörlük ederler, kocaya saygı etmezler, kadınlar çok lanet okurlar. Onun için cehenneme ekseri onlar girecekler" "Benden sonrakilere kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım" Yani Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerine göre kadınlardan daha büyük bir fitne yoktur. Ve bunu Allah Resulü'nün pak dilinden iftira ederek ümmi halkı aldatmaya, erkeklerin gözünde kadınları birer şeytan yapmaya ve kadınları aşağılık bir varlık olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin yalan ve iftiraları aklımıza çok muhteşem bir sözü getirmektedir."Böyle bir cehalet ancak tahsil ile mümkün olur" Gerçekten günümüzde bulunan Kur'an cahilleri, ataları Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin kitaplarında bulunmasaydı bu iftira ve yalanlara inanmayacaklardı. Ne kadar güzel bir söz,"Böyle bir cehalet ancak tahsil ile mümkün olur"Dolayısıyla insanlık tarihinde her zaman Allah elçilerine karşı gelenler, cehaleti atalarından tahsil eden müşrikler olmuştur. Yani Allah elçilerinin saf ümmilerle bir savaşları olmamıştır. Bütün mücadele ve mücahede ataların uydurma dinine ölümüne bağlı olan şirk ehli, Kur'an düşmanı, düşünce özürlüsü, mezhepçi seyda ve mollalara karşı oldu. 06- 10 -2018 Cumartesi saat 18.25 civarında Cübbeli'nin Lalegül televizyonunda "Muhammed eşittir Allah" diyen Bayram Ali Öztürk konuşuyor.(Bayram Ali Öztürk, İsmailağa camiinde karanlık bir cinayete kurban gitmiştir, hâlâ nedeni çözülmüş değildir)Diyor ki: "Müridin biri imamı Rabbani'nin öldüğünü duyunca, ağlamış, ağlamış figan etmiş, sürekli ağlıyormuş. Nihayet İmam-ı Rabbani (k.s) yu rüyasında görmüş, İmam-ı Rabbani niye sürekli ağladığını sormuş? Efendim demiş, sizin öldüğünüzü duyduk. Siz bizim anamız, babamız, koruyucumuz idiniz. Şimdi biz kimin kanatları altına gireceğiz? demiş. İmam-ı Rabbani ona demiş ki : "Biz öldükten sonra da müritlerimizi terbiye etmeye devam edeceğiz" demiş.

17 Temmuz 2021 Cumartesi

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(56.YAZI)Hocam!Konuya ilşkin olarak sunduğunuz Kur'ani gerçekler ve mantık silsilesi harika olmuştur. Bu konu bu güne kadar en çok tahrifata uğramış konuların başında gelir.Bu anlayışın müminlerin beynine adeta nakşedilişi, başta hanımlar olmak üzere müminleri çok büyük sıkıntılara sokmuştur .Allah sizden razı olsun.(Hüseyin Gölgeli- "Kur'an'a Dokunmak İçin Gusül ve Abdest Gerekli Midir?" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------Teșekkürler Ali hocam!Bu bilgilere çok ihtiyacımız vardı.Çevremizde çok fazla yalan ve uydurma bilgiler var.Bu bilgiler kișilerin beyninde o kadar nasırlașmıș ki, insanların doğruyu öğrenmesi çok zor olacak.(Ülker Yıldırım- "Kur'an'a Dokunmak İçin Gusül ve Abdest Gerekli Midir?" adlı yazıya yaptığı yorum?----------------------------------------------------------"Kardeşim, emeğinize sağlık!Allah razı olsun!Şunu görmeliyiz ki; hala diyanetçiler inadına" hadis ve sünnet, bize de, "siz Nebi inkarcısısınız" demeye devam ediyorlar.Yani Kur'an'ın âyetlerini bir türlü anlamak istemiyorlar.Kur'an'dan konuşurken hemen "namazın nasıl kılınacağını göster" diyorlar!!Kardeşim! Biraz bilgi ve âyet ile konuşunca da kapatalım konuyu diyorlar ! İşin garibi kendilerinin uydurdukları dine sarılıp "siz dinden çıkmışsınız" diyebiliyorlar !Yani kardeşim pes etmek yok, doğruları ve Kur'an'ı anlatmaya devam.Sevgiler"(Hüseyin Bostan "Kötülüklerin Anası Kur'an'dan Yüz Çevirmektir" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Allah razı olsun Ali Aydın hocam. Âyetler ne kadar açık ve net ama kimse üzerine almıyor.Çünkü bu âyetler onlarla ilgili değil, sanki sadece kadim kafir ve müşriklerle ilgili inmiştir.O yüzden ancak hesap günü geldiğinde gerçekleri görüp hakkı kavrayacaklar.Rabbimiz ne güzel belirlemiş "insanlardan bazıları kendisine denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler..."(Bakara-165) Ben bu âyete uygun o kadar çok kişiyi biliyorum ki, ancak maalesef sorgulayacak akılları yok"(Meral Ince Celik)------------------------------------------Değerli hocam.Dikkat edilirse ümmi halkın yani ilahi mesajdan habersiz olan ve kendilerine öğretilenlere dayalı olarak, bilinçsizce dini yaşayanların, kendi halinde yaptıklarının amacını anlamadıkları için fanatik tavırlar ve fikirlere sahip olmadıklarını görebiliriz.Ümmi halka vahiy bilgisinin ulaşması, din adamlarının kurguladıkları dinin hâkim kılınması sebebiyle hidayetten engellendikleri için, bu saf insanların sadece dünyada yaptıkları amellere göre ilahi yargılamaya tâbi tutulacakları düşüncesindeyim. Çünkü "kendilerine Resûl göndermedikçe azap etmeyiz" (İsra-15) âyeti, bunu açıkça ortaya koymaktadır.Ama asıl önemli olan, vahiy'den haberdar olduğu halde onu inkâr eden, insanlara ulaşmasını engelleyen, Allah'ın ayetlerini etkisizleştirmek için onları yamultan, tüm benliği ile hakka karşı mücadele eden, atalarından kalan dine gönülden bağlı, yaptığının bilincinde olan din fanatikleridir.İşte günümüzde de tıpkı geçmiş toplumlara Allah'ın dinini anlatıp hâkim kılmak için gönderilen elçilere, ilahi mesajlara karşı çıkmış ve şirki din edinmiş, bilinçli olarak Allah'ın âyetlerini görmezden gelerek, atalarının şirke batmış din anlayışını devam ettiren, bu uğurda sadece Allah'ın vahyini anlatan müvahhidlere saldıran, hakaret eden, sapkın din fanatikleri büyük bir sorumluluk ve lânet altındadırlar.Bu müşrik din fanatiklerinin gideceği yer kesinlikle ebedi azabın olduğu cehennemdir.Kendisine sadece Kur'an'ı doğru yol rehberi edinmiş, Allah'tan başkasına güvenmeyen, amacı yalnız Allah'ın rızasını kazanmak olan müvahhidler, işte bu ümmi halka hakkı anlatıp, kendi dillerinde Kur'an'ı okumalarını ve dini sadece Allah'a has kılmalarını, mezhepçi din zihniyetiyle bıkıp usanmadan ilim ve fikirle mücadele edeceklerdir. Bu anlamda Allah'ın vahyini olduğu gibi anlatan, bağlam ve bütünlüğü içinde hikmetine ulaşabilecek donanıma sahip, örnek ahlâk ve karekterde olan, hiçbir karşılık beklemeden Kur'andaki ilahi mesajları ümmi halka ulaştırarak "biz her memlekete anladıkları dilden elçiler göndermedikçe azap etmeyiz" anlamındaki âyetlerin gereğini yerine getirecek, kim olduklarını sadece Allah'ın bilebileceği "Kitab'ın Resullerine" her dönemde ihtiyaç olacaktır.Selam ve saygılar sunarım,(Faruk Fidan- "Taklidi İman" adlı yazıya yaptığı yorum?--------------------------------------------------Kardeşim emeğine sağlık! Biz doğulu yada müslümanların itiraz kültürü, sorgulama kültürü , aklı kullanarak ilerleme kültürümüz maalesef yok! Ananın-babanın, hocanın, öğretmenin ve büyüğünün dediğini yap mizacıyla yetişen bir toplumdan ne bekliyebilirsin ki ?Önce bunu düzeltmeliyiz ! Nebi (a.s) a soru sorulur yada tartışılırdı.Ama haklı olduğumuz bir konuda bile din adamlarına karşı itiraz etme yada yanlıştır deme hakkımız yoktur. Allahtan tek dileğim herkesin Kur'an'ı anlıyarak okumayı nasip etmesidir. Sevgiler"(Hüseyin Bostan- "Şirk Sapkınlığı Kendilerine Atalarından Miras Kaldı" adlı yazıya yaptığı yorum) -------------------------------------------------------Eğer şahitliğe ihtiyaç duyulacak olursa;"Ya Rab ben şahidim Ali Aydın ve onun gibi kardeşlerimiz arıduru, tertemiz, halis dinine, bizleri davet etmekteler.(Bekir Akça-" 15 Temmuz Ruhu" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI(12. YAZI)Kur'an cahili bir Şii, televizyonda aynen şunları anlatıyor."Selman Allah Resulü'ne diyor ki :Ey Allah'ın Resulü !Bugün bir olayla karşılaştım, Ali beni dehşete düşürdü.Allah Resulü (a.s) buyurdu ki : Selman ! Ben Mirac'tan yeryüzüne döndükten sonra Ali Mirac'ta olup bitenleri bana anlattı. Allah Resulü şöyle devam etti. Adem'den bugüne kadar hangi Allah Resulü ve hangi bir veli'nin bir sıkıntısı olmuş, bir bela ile karşılaşmış ise, o beladan ve o sıkıntıdan onu Ali kurtardı.CÜBBELİ'NİN ŞİRK SAPKINLIĞIYanlış anlamaya yol vermemek için şu gerçeği tekrar ederek dile getiriyoruz.Bir insanın akli dengesi yerinde olmayabilir, şizofren olabilir veya psikolojik durumunda bir bozukluğu bulunabilir. Dolayısıyla cübbeli Ahmed'in şahsiyetinden daha çok ona iman eden, onun söylediklerini dinleyen, anlattığı şirk ve cehalete ses çıkarmayan diyanet İşleri başkanlığı (Ankara) ilahiyatçılar ile milyonlarca seveni ve fanatik bağlıları bizi ilgilendiriyor. Açık bir şirk ve büyük bir cehalet nasıl olur da, böyle bir cür'ete sahip olur ve bu kadar şöhret kazanır?Cübbeli Ahmed'in binlerce kişinin önünde yaptığı konuşma: "Sevgi kulpuna sımsıkı sarılalım! Allah dostlarından birinin bile şefaati kurtarıyor, sevgisi kurtarıyor. Ya Resulullah (s.a.v) onu sevmek ne demek, evliyaullahtan birisi ahirette, mahşerde olacak bu.Cennet'e doğru giderken yanında bir delikanlı görüyor, melekler zebaniler yakalamış ateşe doğru çekiyorlar.Dayanamadı durdu o zat. Sordu ona ki, sen beni tanıyor musun? Tanımıyorum! İsmimi duydun mu? Duymadım! Peki dedi: Hiç Allah dostlarından birini tanıyor musun? Şahsen tanımıyorum, ama birinin ismini duyardım, falan veli var diye derlerdi. Dedi, ya Rabbi!Senin dostlarından birinin ismini duyanı da ateşe yaktırma, diye şefaat etti. O çocuğu cehennemden çekti aldı. Mevla yarın ahirette soracak! Dostlarımdan birini tanıyan varsa onu ona bağışlayacağım! Buyurun ortaya çıkartsın. Bir velisini tanıyan, bir âlimi tanıyan! Bir de onların "Peygamberi" Muhammed Mustafa (s.a.v) Sen buna ne dersin? Sen bunun hakkında ne düşünürsün? Adam kabre indi. Münker- Nekir suale geldi. Baya bir sıkışma yaşadı. Baktı ki yanacağım. Dedi ki: Ben Ebu Yezid el Bestami'ye hizmet etmişim. Beni onun hürmetine bağışlar mısınız? deyince. Ne belli dediler. Ya hizmet etmişim, falan. Mevlaya müracaat, oradaki bilgisayarlar buradakiler gibi tıkanmaz. Hemen Beyazıt'e sorun buyuruldu. Beyazıt'ı Bestami'ye ulaştılar ahirette, dediler ki : Birisi var ki sana hizmet iddiasındadır. Yani durumu da bozuk, hesabı da kabarık. Ne buyurursunuz! Adı neymiş dedi: Falanca dediler. Tanımıyorum dedi. Eyvah, yandın ya! Dediler seni Beyazıt'ı Bestami falan tanımıyor, sen ne uyduruyorsun. O da dedi: Ne çabuk adam unutuyor be. Ne adam çıktın be. Dedi, ya nereden tanıyorsun. Dedi bizi karşılaştırın ( cemaat gülüyor) Öyle şey olur mu ya! Gülüyorsunuz siz, ama böyle şeyler oluyor! Ebu Yezid el Bestami ile adam karşılaştılar. Dedi ki: Ben seni çıkaramadım. Adam dedi ki:Bir gün koltuğunun altında bir elbise vardı, camiden çıkıyordun dedi.Ayakkabılarda bir elinde, ayakkabını giyene kadar elbiseyi bana tutturdun, bana verdin, bende elbiseyi tuttum, ayakkabını giydin, elbiseyi aldın gittin, dedi.Hizmeti de o kadarmış.Tamam tamam dedi, şimdi hatırladım seni dedi.Beyazıt'ı Bestami unuturmu!Bak bak işe bak!Yani mesele tanımak, mesele sevmek, mesele muhabbet!Tabi ondan sonra hizmetinin derecesine göre yakınlığın artar.Amma velakin bir veli'nin bile Allah'ın yanında bu kadar hatırı var.Ya bütün "peygamberlerin" hürmetine kurtulduğu Muhammed Mustafa (s.a.v)"Halbuki Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de aynen şöyle buyuruyor.( Ey Rasul!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?(Zümer-19)Ataları olan Ehl-i Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri Kur'an'a iman etmediler ki, Cübbeli Ahmet iman etsin.İşleri güçleri Allah'ın ayetlerini rant yapmak, alaya almak, onları gizlemek, yalanlamak, inkâr etmektir.Dolayısıyla yukarıdan aşağıya, baştan sona kadar, tümüyle Şia ve Ehli Sünnet'in dini hurafe ve batıl bir dindir.Şu geçici dünya hayatında çıkar ve menfaatleri için yaptıklarını ümmi insanlara din ve iman diye sattılar.(Âli İmran- 187; Tevbe- 34)Aslında benim için cübbeli Ahmed'in zerre kadar bir önemi yoktur. Cübbeli Ahmed'in benim yanımda sivrisinek vızıltısı kadar bir değeri yoktur.Beni esas ilgilendiren şey Cübbeli Ahmed'in şirk, hurafe, ve akılsız hezeyanlarına hiçbir şekilde ses çıkarmayan diğer Ehl-i Sünnet'in dincileridir.Diyanet İşleri Başkanlığından ilâhiyat Prof larına kadar herkes Cübbeli'nin söyledikleri küfür dolu konuşmalarına karşı sessiz şeytan kesilmiş bir durumdadır.Yoksa ben hiç bir zaman cübbeli Ahmed'i ciddiye almam. Baştan aşağıya her şeyi ile yalancı ve sahtekar olduğu belli olan bir şarlatanı ciddiye almak Kur'an ehli muvahhidlere yakışan bir durum değildir.Tarikat kanalı olan Lâlegül tv'de söylediklerine dikkatinizi çekmek istiyorum.Diyor ki "Efendim Abdulkadir Geylani (dünya) elimin içinde diyor.Misketi çevirdiğim gibi bütün dünyayı çeviririm" diyor. "Bir gözümün kenarıyla, kaşımın ucuyla da bütün dünyayı tavaf eder gelirim" diyor. "Ben âlemlerin kutuplarının kutbuyum" diyor. Abdulkadir Geylani'nin şânını ve şerefini okuyun. Evliyaullahın makamını okuyun kardeşim, feyiz gelir size! Şimdi bir rivayet söyleyelim. Abdulkadir Geylani ( k.s) in faziletli 40 salavatı şerifede geçen bir rivayet. Tabi burada 41. sahifede bazı beyitler var.Bu beyitleri okuduğunuzu biliyorum. Arapçalarını aldım, ama özetle aldım, çok uzundu."Mesela, okudunuz mu bilmiyorum. Allahu Teala bereketlerini ve feyizlerini bu saatte üzerimizden eksik etmesin."Kabrim beytullahtır" diyor. "Ziyaretime gelen, koşa koşa gelen İzzet ve rıf'at(yücelik) ile döner"Şu feyze bak yahu, insana şey geliyor."Sırrım Allah'ın sırrıdır" diyor."Mahlukata (yaratılmış her şeye) sirayen eden sır, Allah'ın sırrı bende sirayet etmiş" diyor.(Abdulkadir Geylani) ölü'yü diriltiyordu.(Nurcuların bediüzzamanı Said Nursi'de bu şirk'e iman ediyor ve Risale'i Nur'da bir hikaye eşliğinde bu hurafeyi dile getiriyor)(Abdulkadir Geylani) Sen bana sığın" diyor. "Bana dost olmak istersen, emrim Allah'ın emridir" diyor. "Allah bana tasarruf verdi!(Tasarruf = Tarikatlarda şeyhin kainatta istediği şeyi yapma yetkisidir) "Ol dedim mi olur" Sen bana sığınırsan, mektubatta geçiyor, sende ol dersen olur" diyor."Geçmiş bütün evliyanın güneşi battı"diyor, benim güneşim ufukta ebedi batmayacak" Gavs, gavsı ceylani, Adamı denizin ortasında kurtarır! havada kurtarır!Ya gavs dedin mi! gavs'ı ceylani, hemen gelir! Kaç kere denemişim, havada düştü düşeceğiz, küt iniyoruz aşağıya, pat çıkıyoruz yukarıya, hayatımız uçaklarda geçti.( Allah'a) oku oku oku uçak durmuyor. Ya gavs! dedin mi, gelir! İmamı Rabbani onun büyüklüğünü söylüyor. Tutarlar havada uçağı tutarlar!!! Sen merak etme! Bana hurafeci hoca derler, sensin hurafeci"

16 Temmuz 2021 Cuma

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(55.YAZI)"Kalemine güç versin inşallah, yüreğine sağlık, ilminin artırması duasıyla.Zaten cevabını da en güzel biçimde vermişsin.Sorunun kaynağı Kur'an'da değil, İslam'a sonradan sokulan Emevi ve Abbasi zihniyetlerinin yol açtığı tahribatlarda olduğu ve bunların din diye bu millete sunduğu saçmalığı din diye kabul etmesiyle başlamış olmasıdır.Selam ve duayla Allah sayılarınızı arttırsın"(Gurbuz Aksozek- "Fransızların İstekleri Gerçekçi Değildir" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------Kardeşim! Fransızlar, bilmedikleri ve bizim sözde dincilerden duydukları kin, nefret, düşmanlık söylemleri, ötekileştirme ahlakını artık kabul etmiyor olabilirler.Fransız akademisyenler, bilmeyerek bunlar Kur'an'danmış sanarak öyle isteyebilirler!! Yanlışlar mı? Bize anlatılan, öğretilen ve uygulanan dinin neresi barış dini ? Nerde islam ülkelerinde barış? Nerde adalet? Nerde merhamet, hak, hukuk, insanlık, yardımlaşma ? Kardeşim maalesef bu örnekleri çoğaltabiliriz. Sadece bilim alanında değil, sosyal hayatta insanların kabul edeceği ve yararına olan haklardan ve uygulamalardan bir tanesinin bile bizden örnek alındığını söyleyebilirmisiniz? Emeklilik, çocuk yardımı, işsizlik yardımı, hastalık ve hastane yardımı, dul ve yetimlere yardım vs vs . Kardeşim!Allah’ın ahlaki kanunlarını en iyi uygulayan maalesef "gavur" dediklerimiz değil mi?Kız çocuğuna eğitim alanında öncelik tanıma en azından eşit davranma onların ahlakında vardır.Sırf gücü elinde bulunduran yöneticiler, istediği gibi hareket etsin, mal, mülk, ganimet,zenginlik elde edebilsinler diye diğer toplumları, Kur'an onaylamadığı halde, düşman ilan edip, onları kafir, dinsiz deyip yıllarca savaşarak, onlardan aldıklarıyla saraylarda Bizans gibi hayat sürmediler mi?Cariyeler, lâle devirleri, âlemler yapmadılar mı? Hala aynı zihniyet devam etmiyor mu? Evet kardeşim! İlk önce bizim Kur'an'da olmayan, ama varmış gibi uydurulan yalanları temizlememiz gerekir! Dinimiz hakkında Fransız yada başka birisinini ne diyeceğini beklememeliyiz ! Birileri kelle koparırken susarsak, birilerine tecavüz edilirken savaş ganimeti, birileri öldürülürken namus cinayeti dersek ve kafamızı çevirirsek tabiki dışardan bakan insanlar bunu dinin bir gereğiymiş gibi algılayacaklardır. Kardeşim, bu dediklerim size değil, ben biliyorum ki sizde aynı şeyleri söylüyorsunuz, benim amacım size katkı yapmak ve okuyan arkadaşlara ulaşabilmek! Kardeşim, Kur'an'a göre barış, adalet, insanlık, merhamet, yardımlaşma yani tüm iyilik ve güzellikler dinin gereğidir yüce Allah böyle bildirmiş! Kardeşim, önemli olan uygulama! Sorarsan herkes der ki; ilk emir oku! Peki ne okudun?Veya okudun mu? Tık yok! Hiç bir şey bilmeyen birine dahi sorsan, o bile bilir bu emri ama sadece lafta! Tıpkı "İslam barış dinidir" diyen siyasal dinciler ve diyanet hocaları gibi. Ülkenin yarıya yakını insanını ötekileştirme, dinsiz, kafir ve vatan haini ilan etmeyi yıllarca sürdürüyorlar! Kardeşim, son zamanlarda öğrendiğim ve çok etkilendiğim Kur'an’ın bütününü anlama, özünü kavrama ve eski bildiklerini unutarak anlamaya çalışma benim için en güzel olay! Hayatıma değer kattı, dünyaya, insanlara ve olaylara bakışım dahi değişti. Yine herkesi anlayarak ve defalarca Kur'an'ı anladığı dilde okumaya davet ediyorum. Kur'an uzmanlarının bir araya gelerek, ortak akıl ile çoğunluğun mutabık kalacağı bir çeviri, bir meal yazmalarını çok istiyorum! Tabi ki Kur'an’ın çevirisini yapan arkadaşların yöresel dil, kelime, bilgi ve birikimleri bazı değişiklikler gösterebilir ama özü ve merkezi kaybetmemeli ve kendi düşüncelerini katmamalıdırlar! Yüce Allah müminlerin yardımcısıdır Sevgiler" (Hüseyin Bostan- Fransızların İstekleri Gerçekçi Değildir" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------(Hocam!Yüce Allah emeğinin karşılığını kat kat versin.Kur'an'ı tek hidayet kaynağı edinenlere selam olsun.Kur'an'ı dinde yegane ölçü edeninlere selam olsun.Kur'an'ı mihenk taşı edeninlere selam olsun.En büyük cihad insanlari Kur'an'la ikna etmektir.Ne mutlu Kur'an'a uyanlara.(Bedrettin Köprücü- "Doğumundan Günümüze Evliya ve İlahlar İnancı" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Hep merak ettim, Müslüman, mutlaka bir tarikata/mürşide bağlanmalı mıdır?Ve neden bağlanmalıdır?Diyorlar ki ;1-) Sen sıradan insan/Müslüman tek başına Kur'an'ı anlayamazsın.2-) Mürşidi olmayanın rehberi-mürşidi Şeytandır.3-) Mürşidin yarın Allah huzurunda sana şefaatçi olacaktır. 4-) Allah Resülü (a.s) ın mürşidi de Cebrail idi.En çok korkuttukları şey ise, Kur'an'ı sen yanlış anlar/yorumlamaya çalışırsan günaha girer cehennemde yanarsın.İnsana/müslümana düşünme fırsatı bile vermiyorlar"(Fuat Ceylan Ceylan- Doğumundan Günümüze Evliya ve İlahlar İnancı" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Allah razı olsun kardeşim!Duam, Allah sayılarınızı artırsın ve bu dine mensubum diyenlerin samimiyetlerini artırsın, bilinçlerini açsın, kalplerine iman yerleştirsin, Kur'an taleplerinin ve dava adamı olmak isteyenlerin sizlerin bilgilerine ityaçları var.Yüzünüz ak yüce Allah yardımcılarının olsun"(Gurbuz Aksozek- "Son Pişmanlık Fayda Vermez" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------Emeğine, yüreğine sağlık olsun hocam.Sünnet, hadis dini onlara kolaylık sağlıyor. İster istemez bir şekilde cennete gidiyorlar.Uydurma dinleri onlara sorumluluk yüklemiyor.Kur'an ise, cehennem var diyor, sorumlusun diyor.Onlar kendilerine kolay olanı seçiyorlar.En üzücü tarafıda Müslüman olduğunu iddia edenlerin, okumadan, anlamadan ezbere Müslüman olmalarıdır.(Salim Baykara-" Şia ve Ehli Sünnet Âlimleri Kur'an'ın Manasını değiştirmişlerdir" adlı yazıya yaptığı yorum) -------------------------------------------------------"Allah'a emanet olun, Allah size uzun ve sağlıklı bir ömür nasip etsin inşallah.Size ve ilminize muhtacız..Uydurulmuş din, indirilen dini tamamen perdelemiştir.İslam gürül gürül akan bir nehir gibidir. Allah Resülünün vefatı ile birlikte bu nehir binlerce kollara ayrıldı. Her gelen yeni kanallar ve kollar açtı.İslamın bütünlüğü parçalandı. Hiç bir parça artık tek başına yeterli değildir.Oysa Allah uyarmıştı"Bölünüp parçalanmayın"Tek çare bu nehrin kollarını tek noktada birleştirmek.Şii, Sünni Harici gibi kanal ve kolların İslam'a verdiği zararları görmek gerekir.(Mehmet Kemal- "Şia ve Ehli Sünnet Âlimleri Kuranın Manasını Tahrif Etmişlerdir" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(11. YAZI)Her şeye muktedir olan yüce Allah daha iyi bilir, belki de insanlık tarihinin en yalancı, en ahlaksız ve en akılsız müşrikleri yaşadığımız çağa denk geldi.Aslında madeni değerli kılan şey ateşte yanması, pişmesi ve saflaşmasıdır. Dolayısıyla bu sahtekar din tüccarları müşriklerin bizim zamanımıza denk gelmeleri manevi bir kazanç kapısı, bir iyilik olabilir. Çünkü yüce Allah, bu müşriklere günahlarını arttırmaları, muvahhidlere de kalitelerini arttırmaları için büyük bir fırsat veriyor.Yoksa sonsuz rahmet ve merhamet sahibi olan yüce Allah bu kadar zulüm ve ahlaksızlığa müsaade etmezdi.İşte size apaçık âyetlerden kanıtlar. (Ey Nebi! ) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor"( İbrahim- 42) (Ey Nebi! ) Hakkın üstünü örtüp onu inkâr etmede yarışanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar,Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor.Onlar için çok büyük bir azap vardır.Şurası muhakkak ki, imana bedel küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır"(Âli İmran--176,177, 178)CÜBBELİ'NİN ŞİRK SAPIKLIĞICübbeli'nin sosyal medyaya düşen bazı konuşmaları: "İşte orada sözler açıldı, efendi hazretleri muhabbet ediyordu. Çok da neşeliydi, Mevlana Hâlid'in ziyaretinden bahsediyordu.Bu Mevlana Hâlid'in ne kadar büyük olduğunu anlatıyordu. Bazı kıssalar anlatıyordu. Efendi babamdan duydum, buyurdu. Ali Haydar Efendi Hazretleri'nden işittim, buyurdu."Yarın ahirette kabirden çıkan bir adamı azap melekleri yakalasa, azaba götürürlerken yaka paça, o adam,"Ben Nakşibendi tarikatının Hâlidi kolundanım" dese, bırakırlar" Bunu dört mezhep imamı Ali Haydar Efendi söylüyor. Yani neyi anlatmak istiyor. Hâlidi kolunun ne kadar büyük bir kol olduğunu anlatmak için bunu söylüyor. CÜBBELİ'YE GÖRE TARİKATLARUşşaki tarikatı Şabaniye kolu lideri ile ağız dalaşına giren Cübbeli Ahmed'in söylediği olağanüstü bir gerçek.Diyor ki: "Yeşil sarığı sararsan abi, bir de cübbeyi giyersen, beş on adamda bulursan yanına, isterse parayla bul farketmez.Parayla on kişi bulursan, bedava bin kişi geliyor" CÜBBELİ AHMED'İN ALLAH RESULÜ'NE KARŞI İŞLEDİĞİ REZİLLİK.Televizyonda binlerce kişinin önünde yaptığı konuşmada aynen şunları söyledi."Sahabe-i Kiram ne yapıyordu? (Allah Resulü'nün) idrarını ne yaptı? İçti! (Allah Resulü) idrarını bir kapa yapmıştı gece, yatağın altına koyuyordu, sonra onu cariyesi, hizmetçisi içti!! Dedi: "Ne yaptın onu" dökecekti diye. "İçtim onu" dedi. (Allah Resulü) niye içtin ama,"lekedihtezerti bihizérin minenner" "Cehennemden sağlam bir kaleye girdin, daha cehennem seni yakmaz"Cübbeli Ahmed'e göre "Kur'an bana yeter diyen kafirdir"Cübbeli Ahmet bu şirk sapıklığını, ataları olan Ehl-i Sünnet'in uydurma dininin muhaddis ve müctehidlerinden öğrenmiştir. Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."O halde müşriklerin tapmakta oldukları şeylerin batıl olduklarından asla şüphen olmasın.Çünkü bunlar yalnız daha önce babaları (onlara) taptığı için tapıyorlar. Biz onların azaptan hakkettiklerini eksiksiz olarak mutlaka vereceğiz"(Hud- 109)Yine binlerce kişinin önünde büyük bir spor salonunda, milyonlarca kişinin seyrettiği tarikat televizyonunda cübbeli Ahmet aynen şunları anlatıyor.NAKŞİBENDİ'NİN ALLAH İLE PAZARLIĞI!!"Sen öyle bir makama ulaşmışsın ki, her istediğin kabul olacak dendi. Bakın Nakşibendi Hazretleri ne istemiş? Çok önemli bir şey istemiş! Efendi hazretlerimizden devamlı duyduğumuz bir şeydi.Ya Rabbi! Senden özel bir tarikat vermeni, bana özel zikirler öğretmeni istiyorum ki, kim o yoluma girerse, mutlaka sana kavuşması nasip olsun!! Yani Ey Allah'ım! Bana bir tarikat bahşet ki, mutlaka ulaştırsın, gireni yolda bırakmasın! Zaten baştan ne istediler? Senin istediğin olacak dediler!! Böylece Nakşi Tarikatı, Nakşibendilik böylece Allah tarafından kendine ilham edildi!! Ya bunları nereden biliyorsun? Yani kabirde yanında değildin. Allah Allah tefsirler yazıyor! tefsirler okuyorum ben.Hep roman, gazete okusaydım bunları bilmezdim.Ruhul Beyan da yazıyor.Nesefi Hazretleri dostlarına görünüyor. Evliyaullahın keşfi açık, mezarın başında duruyor içeriyi seyrediyor. Şah-ı Nakşibendi Hazretleri gömülürken bütün evliyaullah dolu. Şahı Nakşibendi hazretleri kabre veriliyor.Oradaki bir veli ne görüyor? Toprağa verilirken, cennetten bir taht getiriliyor, manevi tarafı işin, gözle görülen toprak, taht getiriliyor. O mübarek tahta kabul ediliyor. Oradan iki tane Huri edeple geliyorlar, "Efendi Hazretleri! Rabbimiz bizi sizin için halketti, bekliyoruz ha bekliyoruz! Ya sen ancak teşrif ettin! diyorlar. O da onlara ne diyor? O zat bütün bu olanları seyrediyor! Kimi toprağa görüyor, kimi o tarafı görüyor, kimi perdenin arkasını görüyor. Efendi Hazretleri çok anlatırdı bu meseleyi! Nakşibendi Hazretleri ne diyor? "Benim Rabbimle sözleşmem var! Bana cemalini göstermedikçe, bir de bana intisab eden müritlerimi elimle cennete yerleştirmedikçe hiçbir cennet nimetinden istifade etmeyeceğim" der. Ya! millet tarikata geliyor, tasavvufa giriyor. Bunlar üşütmüş ha! ahirette görürsün kim üşütmüş? Yapayalnız kaldığın zaman!"Cübbeli bu ahmaklıkları anlata dursun. Biz bakalım Kur'an ne diyor. "Allah kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur"(Zümer-36)( Ey Resul!) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben sadece ona güvenip dayanırım. O yüce arşın sahibidir"( Tevbe- 129)Dolayısıyla dünyada ve ahirette Allah'tan başkasına dayanıp güvenilmeyeceği ile ilgili yüzlerce ayet mevcuttur.Fakat Kur'an'sız kitapsızlara hiç bir âyet ve nasihat fayda etmez."(Ey Resul!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi.O halde sen inanmaları için insanları zorlayacak mısın?Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları pislik içinde bırakır. De ki: "Göklerde ve yerde neler var bakında (ibret alın!) Fakat inanmayan bir topluma deliler ve uyarılar fayda sağlamaz"(Yunus- 99, 100, 101)

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(54.YAZI)Biz ilk asrın müslümanlarından olsaydık, bu kadar izahata ve kitaplara gerek olmazdı.O zamandan bu zamana on takla atmış inanç dünyamızın düzelebilmesi için, dine sokulan bid'atlerin ve sapkın anlayışların amlaşılması için geniş izahat yapmak gerekiyor.Düz bir akla sahip olsaydık gerçekten bu kadar söze gerek yoktu.Aşırı kirlenmiş akıllara izah yapmak, imandan yanlış yönlere evrilen insanlığın, Kur'an'dan doğruları alıp atalardan gelen kötüleri atmadan hidayet olmaz.Tabi birde dil problemi var. Bunlar için bazı kitapların olması gereklidir(Serhad Serhad- "Kuran Açıksa Ne Diye O Kadar Konuşuyor, Kitap Yazıyorsunuz" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------Boşver başkasının peşinden gitmeyi,özgür ol.Boşver elalem nederi, doğru ol.Boşver menfaati, adaletli ol.Boşver ne yaptıklarını, örnek ol.Boşver uyanıklığı, samimi ol.Boşver takliti, tahkikçi ol.Boşver hazırcı olmayı, sorgulayıcı olBoşver beşere tabi olmayı,hidayete tabi ol.Boşver kimin neye taptığını,imanlı ol.Boşver beşerin sözlerini, sadece Kur'an'a tâbi ol.Boşver Şia ve Ehl-i Sünneti ehli tevhid ol. (Hamit Seven- "Kuran çıksa Niye O Kadar Konuşuyor, Kitap Yazıyorsunuz? adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------- " Ali Aydın hocam!Bütün mesele KUR'AN'A saf bir yürek temizliği ile yaklaşmak, anlamaya çalışmak ve yaşam tarzı yapma gayretidir. Ama en büyük sıkıntımız ALLAH'A/KUR'AN'A teslim olamamak, sanki bir köşemizde şüphe var gibi. Maddi ve manevi çıkarlarımız ile inancımız arasında gidip geliyoruz gibi bir haldeyiz.Kolay ve bonuscu din anlatanların yani Allah ile aldatanlarının etkisi çok büyüktür.O mübarek! gün diye inanılan gecelerden birini ihya ettik mi, tamam, kendimizi kurtulmuş temizlenmiş görüyoruz. Bir de Şefaatçi edindiğimiz şeytan evliyasının yardımı! da var....Tamam , cennet sanki garanti gibi bir şey.Bilgi ve bilinçlendirme çalışmalarınızı takdir ediyorum, Allah ilminize ferasetinize güç ve kuvvet versin.(Fuat Ceylan Ceylan "Din ve Hüküm Olarak Kuran Tek Kaynaktır' adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------" Kardeşim, emeğinize sağlık, teşekkürler. Evet, bizler herkesin bizzat Kur'an'ı kendisinin okumasını, Allah’ın her konuyu açıkladığını ve bütününü okumadan ve kavramadan ve tam olarak anlamadan hanif İslam dinine ve mükemmel bir imana sahip olamayacağımızı anlatmalıyız. Son parağraflar herkes için önemli. Her türlü şeytandan ve en önemlisi şu ana kadar atalar dininden ve onlara tapan hocalardan öğrendiklerimizi unutarak Kur'an'ı okumalı, insanlar yolunu ondan sonra çizmeli. Ben şu ana kadar Kur'an'ı iki defa okudum.Arkadaşların yazılarından faydalanıyorum ve üçüncü okuyuşum devam ediyor.Ama inanın sanki her okuma ayrı bir şey öğretiyor.Bir başka oluyor ve daha önce tam anladım dediğiniz âyetler bile daha sonraki okumalarınızda daha anlamlı hale geliyor.Yani diyeceğim ne kadar Kur'an'ı çok okursanız o kadar iyi anlıyabiliyorsunuz.Herkesi okumaya davet ediyor ve sevgiler sunuyorum, teşekkürler"(Hüseyin Bostan "Din ve Hüküm Olarak Kur'an Tek Kaynaktır" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(10. YAZI)Kur'an'ın ilmi ve hikmeti olmayınca ahmaklıkta sınır kalmıyor.Yani Kur'an'ın üzerinde tefekkür etme nimetinden mahrum olan bir kişi, Prof da olsa sırtında kitap taşıyan eşeğin durumundan daha düşük bir seviyeye sahip oluyor. (Cuma-5)Çünkü bu kişi Allah'ın kendisine ihsan ettiği akıl nimetini şeytanın yolunda israf etmiştir. Yüce Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor."Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar"(Furkan- 44)Kur'an cahilleri kadar yalan ve boş konuşan kimse yoktur. Mesela: Kur'an cahili Nihat Hatipoğlu bakın ne diyor."Şöyle bir kelime yaygınlaşıyor Türkiye'de.Bir şerdir bu, bir şer.Altını çiziyorum.Hanımefendi kardeşlerimiz içinde, beyefendiler için de söylüyorum.Bu çağımızın en büyük mikrop ve bid'atlerinden biridir."Tek bir kuralımız var, kitap, Kur'an diyorlar"Böyle çok cafcaflı bir söz, öyle hoş, öyle ışık saçan bir söz gibi..."Evet Nihat Hatipoğlu aynen böyle söylüyor. Yani dinin Allah'a özel kılınması gerektiğini kabul etmiyor. Halbuki dinin indirilen vahiy ile daha Allah Resulü hayatta iken tamamlandığını,( Enam- 115 ; Maide-3)Kur'an'ın yüzlerce âyetine baktığımızda "Allah elçilerinin sadece indirilen vahyi tebliğ ettiklerini ve sadece vahye tabi olduklarını, (Enbiya- 45; Kaf- 45; Yunus-109; Ahkaf- 9 ) çok açık olarak görüyoruz. Şirk, hurafe ve dini rant yapmada, aynı zamanda konuşma ve anlatım tarzında DNA testine ihtiyaç bırakmadan babasının oğlu olan MUHAMMED SAİT HATİPOĞLU bakın ne diyor."Anladım ki, senin o şerefli isminin yanına yazılabilecek kimse, anladım ki, senin katında en sevgili odur ya Rabbi!Öyle diyordu yüce Allah, "sadakte- doğru söyledin Adem!" Hakikaten "aynen öyledir" diyordu. Şayet diyordu "la şekke" "şüphesiz ki" eğer ki Muhammed olmasaydı, ne sen olacaktın (Adem) ne İbrahim olacaktı, ne Musa olacaktı, ne Nuh olacaktı. Ne de İsa (a.s) olacaktı. Ne de bu gördüğün kainat olacaktı. Şayet Muhammed olmasaydı hiçbiriniz olmayacaktınız"Yukarıdaki konuşmanın Kur'an açısından hiçbir değeri yoktur çünkü hepsi yalandır. OSMAN ÜNLÜ'NÜN ŞİRK SAPKINLIĞI: TGRT nin fetva makamı olan Osman Ünlü diyor ki: "İslam dininin bildirdiği din bilgileri, Ehli Sünnet alimlerinin kitaplarında yazılı olan bilgilerdir.Ehl-i Sünnet alimlerinin bildirdiği iman ve islam bilgileri arasında, manaları açık olan naslardan yani âyeti kerimelerden, hadisi şeriflerden birine inanmayan kafir olur.İnanmadığını gizlerse buna münafık denir. Hem gizler, hem de müslüman görünerek Müslümanları aldatmaya çalışırsa buna zındık denir.Manası açık olmayan nasları (âyet ve hadisleri) yanlış te'vil ederek, yanlış inanırsa kafir olmaz.Fakat Ehl-i Sünnet'in doğru yolundan ayrıldığı için cehenneme girecektir" Aslında sabah akşam, böyle ahmakça bir imana sahip olmadığımıza şükretmeliyiz. Halbuki din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bir kaynağa iman etmek küfürdür.(Casiye- 6; Mürselat-50)Osman Ünlü "Adem'in yaratıldığı çamurdan yaratıldığı için Hurma'nın halamız olduğunu" söyleyen bir Kur'an cahilidir. CÜBBELİ AHMED'İN ŞİA VERSİYONU: Uydurulmuş dinin Şia versiyonu bir kişi televizyonda yaptığı konuşmada hiç utanmadan aynen şunları anlatıyor."Hz Musa (a.s) dedi: Ya Rabbi!Dünya ve ahirette kendime fayda sağlayacak bir zikir bana öğret. Hz.Musa'nın Allah'tan istediği söz, "bana bir zikir öğret" Allah (azze ve celle) Hz.Musa'ya buyurdu ki:"Musa! Yarın falan sahraya çık, orada küçük inci gibi bir taş göreceksin. O taşı kaldırmaya çalış. O taşı kaldırmaya çalışırken o zikri de öğreneceksin. "Benden istediğin zikri öğreneceksin" Hz.Musa ertesi sabah sahraya geldi. O inci tanesi büyüklüğünde olan taşı gördü. Elini attı, kaldıramadı.İnci büyüklüğünde bir taş, küçücük bir taşı kaldıramadı.İki eliyle tuttu kaldıramadı. Hz. Musa çok uğraştı, o taşı kaldıramadı. Taş Hz. Musa'ya seslendi,Dedi: "Musa! "Sen ve seninle beraber bütün insanlar yan yana gelip tutsanız, yine beni kaldıramazsınız! yine kaldıramazsınız! Eğer beni kaldırmak istiyorsan. Dün Allah'tan istediğin bir zikir vardı.O zikri söylersen bu taşı kaldırırsın. Dedi nedir o zikir? Dedi o zikir şudur. "Ya Ali medet!"Kur'an cahili ahmağın verdiği kaynak,"Kerameti Salih'in"Yine bir televizyonda konuşan iki Kur'an düşmanı tasavvufçu, şirk sapıklıklarını şu şekilde ortaya koyuyorlar. MUHİTTİN'İ ARABİ MARS'TA OLAN BİR MİLLETİ AFRİKA'YA YERLEŞTİRMİŞ!!!"Şimdi hocam bakın mübareğin yazısı gene elime geldi, bunu kitap'ta yazdım. Muhittin Arabi'nin Mars'taki "Selam" yazısı, o kutup muydu! kutbul- Aktap mıydı? (karşısındaki müşrik cevap veriyor) "O kutbul- Aktaptı. Yani Hızır makamındadır. Orada küçük bir bilgi daha vereyim, beyinler karışsın artık, beyin jimnastik yapmakla, bilgileri hatırlar. Muhittin'i Arabi hazretleri o dönemde orada çok az kalmış bir kavmi, yetmiş veya üç yüz kişilik bir kavmi getirip Mars'a bırakmış. Evet onların yardımına koştu. Kutbul- Aktab'ın görevlerinden biri de odur. Mesela: "Hocamdan bir örnek vereyim. Bir gece bir yerde sohbet ediyorlar : Diyorlar ki, işte keşke seydamız yanımızda olsaydı, kar böyle bellere kadar gelmiş. Dağ köyleri, biraz sonra kapı çalınıyor, hocam ayakları çırılçıplak, paçaları ve kolları sıvamış, abdest alacak vaziyette, o halde ayakkabı ve çorap da ayağında yok. Kapı çalıyor, beni mi çağırdınız? Falan mahalde, bir elma fidanının köklerini buzlar sıkıştırmıştı, bizden yardım istedi. Ona yardım ettik de geliyoruz. İşte kutbul- aktap budur. Şimdi Muhittin Arabi hazretleri o dönemde orada Mars'ta bir yardım sinyali alıyor. Orada 270 veya 300 kişilik bir grubu Kuzey Afrika'ya yerleştirdi kendisi"Geri zekalı ahmaklar aynen bunları anlatıyorlar. Güler misin ağlar mısın, bilmiyorum. Bu alçak müşriklere "Elma fidanını buzlardan kurtaran, Mars'ta olan bir kavmi Afrika'ya getirip yerleştiren bu şeyhleriniz! ve gavslarınız! İslam aleminin içinde bulunduğu kaos, anarşi, esaret, zulüm, katliam, kargaşa, terör ve düşman istilalarından niye kurtarmıyorlar?Diye soracak olsak, acaba bize ne cevap verecekler?Aldatılmış, vahiy yolundan engellenmiş, din duygusu ile sömürülmüş, Allah ile aldatılmış ümmi halk, baştan aşağı sapıklık ve küfür,şirk ve yalan olan Şiilik, Sünnilik ve en kahpe islam düşmanı olan kahrolası tasavvuftan yakasını kurtarmak zorundadır.

14 Temmuz 2021 Çarşamba

TARİHİN ŞAHİT OLDUĞU EN BÜYÜK İHANETFetö gibi tehlikeli ve karanlık bir örgüt çok az görülmüştür.En doğrusunu Allah bilir.Belki de,"hadisler" şirkinden ve mezhebler belasından sonra İslam'a karşı böyle kalleş ve hain bir terör örgütü gelmemiştir. Kur'an'ın ortaya koymuş olduğu bütün itikadi ve ahlaki ilkelere aykırı hareket eden müşrik ve münafık bir örgüt ile karşı karşıya bulunuyoruz. Kur'an'da kıssaları anlatılan elçilerin davet metodlarına tamamen aykırı hareket eden bu vahiy düşmanı, mezheb fanatiği, Kur'an cahili, Said Nursi gibi bir fosile tapan bir örgütle mücadele etmek Allah'a ve Resul'üne iman eden her özgür insan için bir görevdir Son derece tehlikeli olan bu teşeron örgütün başarıya ulaşmaması için din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak kabul eden her müminin mücadele etmesi gerekir. Dolayısıyla Fetö ile mücadele edeceğini açık olarak söylemeyenlere, Fetö'nün terör örgütü olduğunu deklare etmeyenlere ve 15 Temmuza "planlı darbe" diyenlere destek olmaktan kaçınmak gerekir.Siyasiler, kendi çıkar ve kariyerlerini din ve millet menfaatinin üstünde tutabilir veya fetö'nün ne kadar tehlikeli ve karanlık bir örgüt olduğunun farkında olmayabilirler. Hiçbir siyasi parti ve siyasi kişilik Fetö'nün milyonda biri kadar tehlikeli ve zararlı olamaz. İşte bundan dolayı Fetö'yü siyasi bir partiye ve siyasi bir kişiliğe tercih edenler haindir.Veya Fetö tarafından bir komplo ve kumpasla baskı altında tutulmuş durumdadırlar. Eğer Fetö 15 Temmuz askeri darbe girişiminde başarılı olsaydı, bu vatanın binlerce yıl örgütün elinden kurtulması ve insanın özgürlüğüne kavuşması artık mümkün olmayacaktı.Tüm kötülükleri bünyesinde barındırdığı ve mehdiyetçi bir yapıya sahip olduğu için hiçbir terör örgütü fetö kadar gözü kapalı katliam yapamaz.Fetö'nün, PKK, el-Kaide, Boko Haram ve Daiş'ten inanç bakımından hiçbir farkı yoktur.Hatta Fetö, Allah, Resul, din ve iman ile aldattığı için bütün terör örgütlerinin hepsinden daha tehlikeli ve daha sinsi bir düşmandır.Çünkü dünya tarihinde uydurma dinden daha vahşi, daha tehlikeli, katliamcı, ve ölümcül bir silah icat edilmemiştir. Uydurma din silahı, medeniyetleri etkiler, insanların ruhlarını esir alır, genç ve dinamik nesillerı yıkıma uğratarak toplumda bir çürümeye ve yozlaşmaya sebep olur. Asırlarca kan dökmeye devam eder, acı ve ızdıraplar hiç bir zaman son bulmaz. İşte bu son derece tehlikeli uydurma din silahını şimdiye kadar fetö gibi hiç kimse planlı, programlı ve kapsamlı bir şekilde kullanmamıştır. Fetö ile mücadele edeceğini açıkça söylemeyen siyasi liderler, ister istemez fetö'nün şantaj ve baskısı altında kalmış olabilirler. Fetö, Allah ve din düşmanı olan bir örgüttür. Fetö'ye karşı savaşanları siyasi bir partinin veya siyasetçi kişiliğin yandaşı olmakla suçlamak vicdansızlıktır.Feto ile yürekten mücadele etmek, Allah ve Resul, din ve millet, özgürlük ve adalet için bir ölüm kalım meselesidir.Fetö'yü diline almaktan kaçınan veya 15 Temmuz askeri darbe girişimine "planlı" diyenler, fetö ile mutlaka bir bağlantı içerisindedirler

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(53.YAZI)Bu konuları gerçekten Kur'an'a gönül verenlerin dışında anlatan yani hiç bir hocadan duymadım.İmanı ve İslam'ı bozan konulara hiç değinmiyorlar.İman ve teslimiyet olmadan yapılan hiç bir ibadetin anlamının olmadığını insanlar ne zaman anlayacak?Selâmlar, hürmetler, değerli hocam. Ağzına, ilmine ve kalemine sağlık olsun.(Ramazan Alptekin "Din ve Hüküm Olarak Kur'an Tek Kaynaktır" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Değerli hocam, elinize sağlık, Allah razı olsun. Aslında gelenek dinini temsil eden ehli sünnet ve şia, bizlere ''siz Kur'an yeter diyerek Allah Resülünü reddediyorsunuz'' deseler de, bu batıl din anlayışı Resülüllah dönemini ve o dönem sadece Kur'an'a göre yaşanan, saf, duru, halis, hanif İslam'ı anlamaz, tanımaz ve yaşamazlar. Çünkü onların iman edip, yaşadıkları din, Emevi döneminde uydurma rivayetler ile temeli atılan ve ardından bu uydurma rivayetler üzerinden yapılan içtihatlar ile bu temel üzerine inşa edilen, iki otorite ve şarisi olan, iki din kaynağına sahip, şirke dayalı, uydurulmuş/mezhepçi bir anlayışa sahip tipik bir ''atalar dinidir'' O yüzden bu sapkın din anlayışının defolarını ortaya koyan Allah kelamı ve Allah Resülünün beyanı olan Kur'an'dan bir âyet getirip önlerine koyduğumuzda aşağıdaki âyetteki gibi tepki veriyorlar; ''öyle iken onlara ne oluyor ki, adeta arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi (hala) öğütten yüz çeviriyorlar?'' (Müddessir-49,50,51) Selam ve saygılar"(Faruk Fidan- "Din ve Hüküm Olarak Kuran Tek Kaynaktır" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------"Değerli Ali Aydın hocam! Allah senden razı olsun.Düşünün, yerin ve göğün tek yaratıcısı birini insanlar içinden seçiyor, bu seçilme zaten Rabbimizin o insana en büyük bir rahmeti ve en önemli bir lutfudur. O kişi şeçilmekle yani Resül misyonu ile diğer bütün insanlardan üstün oluyor.Bunu bize" siz Allah Resülünü devreden çıkarıyorsunuz" diyen dar görüşlü kardeşlerime hatırlatmak için yazıyorum.Yüce Allah âyetlerini indirerek ilk önce Nebi'nin bunlara uymasını ve Resül sıfatıyla da âyetlerine ilave ve eksiltme yapmadan tebliğ etmesini emrediyor. Şimdi empati yapalım, seçilmiş biri olarak Allahın âyetlerinin tersini yapar mısınız?Yani Allah Resülü aslında çok ağır bir yük altında, bu durumda kendisi en ufak hareketlerini dahi korkarak ve endişe ile yapıyorken, yüce Allahın her an huzurunda olduğunun bilinciyle hareket eden birisi olarak, Allahın yapma dediğini yapar mı?Durmadan konuşur mu?Buda benim açıklamalarım!Bana da özel vahiy geldi!Buda din der mi? Yani insan ürperir, düşününce çok özür dileyerek söylüyorum, Ademoğlu hakikaten çok cahil ve nankör.Din sadece kurandır.Ve Allah Resülü dahi hiç kimseyi hükmünde ortak etmez, aksi taktirde yüce kitabımızda yüzlerce çelişki olurdu.Bizi kitabından soracak olan yüce Rabbimize hamdolsun.(Meral Ince Celik- "Din ve Hüküm Olarak Kur'an Tek Kaynaktır" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Fark edip, ortaya çıkarana ve bu ilâhi gerçeğe iman edene ne mutlu.Fark ettiği halde, ancak kurulu düzeni terk etmeyip, bu şirk düzeni, ilâhi gerçeğe tercih edenlere yazıklar olsun....Her türlü şart ve ehvalde; adaletin, ezilenin ve hakkın yanında duranlara selam olsun ...Sadece ve sadece hesap merci Allahtır....(Şahabettin Arslan- "İblis, Şeytan, Şeyétin (Şeytanlar) adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Hıç birinin derdi, ne Allah, ne din, ne kitap, ne Allah Resülü, nede necip milletimizdir.Milletimizin sırtına yapışmış havadan geçinen, asalak, kan emici hurafe yuvalarıdır.Devletimiz içinde de yapılanarak ayrı ayrı güç odakları oluşturmuş durumdadırlar. Devlet bir çok iç tehditle uğraşırken kendi elleriyle kendi canavarını da büyütmekte ve beslemektedir. Tarihten ders çıkarmamak, her zaman aynı acı ve sonları tecrübe ederek tekrar tekrar yaşamak gibi çok zayıf bir yanımız var.O da akıldan uzak, okumamak, araştırmamak, sorgulamamak, bu tür yapılara koşulsuz teslim olmak"(Hüseyin Duran- "İblis, Şeytan, Şeyétin,(Şeytanlar) adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------Eeee şirk ehli..." Haydi bakalım, bu yazıya ne cevap vereceksiniz?Veremezsiniz..Hem de kıyamet gününe kadar. Siz ancak şeytanın aldatmacasını din diye yaşarsınız.Dikkat edin yalnız.O okumaya gerek duymadığınız lakin iman ettiğinizı iddia ettiğiniz, yüce Furkan'da şeytanın izinden gidenlerin akibetinin ne olacağını net ifade ediyor.Hocam Allah sizden razı olsun..Rabbimin yolunda mucadele eden sizin gibi insanları yüce Allah, muhakkak galip kılacağını inanıyor ve bundan daha büyük bir mükafat olmadığını söylüyorum.Saygı ve sevgi ile kalınAllah bu yolda ki mücadelenizi inşallah hayırlara vesile kılar"(Sefa Sahin- "Kur'an Açıksa Niye O Kadar Konuşuyor, Kitap Yazıyorsunuz" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------Değerli hocam, öncelikle bu muhteşem tespitler içeren bu yazı için Allah razı olsun.1400 yıldır Kur'an'dan kopuk, uydurma rivayetler ve bunlar üzerinden yapılmış ictihatlara dayalı bir din anlayışını yani ehli sünnet ve şiâ'yı ortaya çıkarıp, ümmete İslam diye tanıtıp yaşatanların, günümüzde artık uyanış halindeki bir zümreye yani din olarak sadece Kur'anı kabul eden, rivayetleri dinde kaynak kabul etmeyen, dini yalnız Allah'a has kılarak, tevhid esaslı hanif İslam'ı benimseyen müvahhidlere, sadece Kur'an'a dayalı olarak, Kur'an daki ilahi mesajları ve açıklamaları, içeriğindeki hidayete götüren hükümlerini, dünya ve ahiret hayatına doğru yön verecek çalışmaları için "Kur'an açıklanmış ve ayrıntılı ise ne diye Kur'an'ı açıklıyorum diyerek bir sürü yazı, yorum ve kitap yazıyorsunuz?" diyerek aşağılamaları, eleştirmeleri, şikayet etmelerinin altında, Kur'an'daki ilahi gerçekler ve hükümlerden tamamen kopuk, Kur'an'a zıt ve aykırı sözlerin olduğu uydurma rivayetler üzerine kurgulanmış gelenekçi mezhepçi din zihniyetine dayalı ehli sünnet ve şiâ dinlerinin uydurma ve şirke dayalı bir temelde oluşmuş, İslam ile ilgisi olmayan, batıl bir din anlayışına sahip olduğu gerçeğinin ortaya çıkacağı korkusu yatmaktadır.❗Selam ve saygılar"(Faruk Fidan- "Kuran Açıksa Me Diye O Kadar Konuşuyor, Kitap Yazıyorsunuz" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(9. YAZI)Eğer son Nebi ve nübüvvete bağlı son Resul olan Muhammed (a.s) dan sonra başka Resul gönderilmiş olsaydı, Mekke müşrikleri gibi, bu müşriklerin de ona iman etmeleri mümkün değildi.Çünkü bunlar Allah Resulü'nün, hatta bütün Allah elçilerinin en kapsamlı tevhid kitab-ı olan Kur'an'ı kabul etmemekle son derece kararlı hareket etmekte ve muvahhidleri aynen müşrik ataları gibi sapık ilan etmektedirler.Ayrıca Kur'an, ilim, hikmet, tevhid, adalet, merhamet, güzel ahlak gibi üstün meziyetler ve erdemler, bu müşriklerin sahip oldukları sapık inanç ve çirkin ahlakla bir araya gelemezler, bu erdemler müşriklerin akıl ve zihinlerinde barınamazlar. İnanç ve küfür, tevhid ve şirk açısından geçmiş ile bugün veya gelecek arasında hiçbir fark bulunmamaktadır.İSMAİLAĞA TARİKATININ ŞİRK SAPKINLIĞI: İsmailağa tarikatının şeyhi olan Mahmut Ustaosmanoğlu diyor ki: "Şeyhin görüntü ve şeklini hayal etmek, Allah'ın zikrinden daha faziletlidir"( Mahmut Ustaosmanoğlu İrşadül Müridin 3. Baskı sayfa- 124)Şeyhleri Mahmut Ustaosmanoğlunun karşılarına çıkmasını bekleyen büyük kalabalığın dikkatini çekmek için konuşan müşrik aynen şunları söylüyor."Bir Allah dostunun huzurunda, hele kâmil mükemmil bir dostunun huzurunda bir an durmak bin sene ibadetten efdaldir" Bunu söyleyen sakallı müşrik Celaleddin Rumi'yi kaynak olarak gösterdi. Yine Kur'an ve tevhid cahili Mahmut Ustaosmanoğlu Lalegül TV'deki konuşmasında diyor ki: "Kızlar katiyyen orta, lise ve üniversiteye gidemezler. Bunu tekrar tekrar söylüyoruz, avanaklık etmeyin.Yüz yirmi dört bin "peygambere" gidip tanışsanız, yüz dört kitaba!! gidip arasanız, bunun fetvası yoktur. Siz nur gibi melek gibi kızlarınızı nasıl öyle yerlere teslim edersiniz. Bunu benden tekrar duymuş olasınız. Kızlarının gideceği tek yer kız medreseleridir"CÜBBELİ AHMED'İN HEZEYANLARI: "Gavs! gavsı Geylani, denizin ortasında kurtarır, havada kurtarır. Ya gavs dedin mi, hemen gelir. Kaç kere denemişim, havada düştük düşeceğiz. Hayatımız uçaklarda geçti. Oku, oku, oku, (Yani Allah'a yalvar bir şey yok uçak) durmuyor. Ya Gavs-ı Geylani dedim mi hemen geliyor! İmam Rabbani de onun büyüklüğünü söylüyor. Uçağı havada tutarlar.CÜBBELİ'YE GÖRE"İzmir'i Yunan işgalinden Mustafa Kemal değil, tefriciye salavat duası kurtardı"CÜBBELİ = KONUŞAN EŞEKCübbeli Ahmed'in kelimesi kelimesine anlattığı hikayeye bakar mısınız? "Hayber fethinde Rasulullah (s.a.v) e ganimetten bir merkep düştü. Resulullah (a.s) merkebe diyor ki, "mesmük?" "adın ne?" Sizde zannediyorsunuz eşeklerin adı yok, babası yok, yani eşek babasını tanımaz zannediyorsunuz. İnsanlar anasını- babasını tanımaz. Eşekler tanır. Şimdi öyle eşekten beter insanlar var.(Cübbeli'nin bu sözü isabetli olmuştur) Bak eşek şeceresini (soy kütüğünü) saydı."Heşebe oğlu, Şihab oğlu, Yezid oğlu Ufeyr " diyor. Sen dördüncü dedeni sayabiliyor musun?Eee işte gör vaziyetini! Resulullah (a.s) eşeğe soruyor."Lime künte?" "Sen kimin eşeğiydin?" Eşek aynen Arapça konuşuyor."Liyehüdiyyin" eşeğin fasih (açık-anlaşılır) Arapça lisanına bak."Benim sahibim bir yahudiydi" diyor. Hayber yahudiydi. "Ara sıra diyor kasden tökezlerdim onu düşürürdüm sırtımdan o yahudiyi"diyor. "Bana çok kötü davranıyordu, karnımı aç bırakıyordu, sırtıma sopa vuruyordu!"Hel leke min rab?" (Resulullah) "şimdi sahibin var mı? dedi.(Eşek) "yok" dedi. Eşek ne diyor bak! "Babam bana babalarından, atalarından nakletti" Hadis rivayeti gibi!" "Neslimize(eşek) yetmiş "peygamber" bindi" "Muhammed adında bir "peygamber" son kalan Nebi binecek!" "Peygamberlerden" senden başka kalmadı, bizim neslimizen de benden başka kimse kalmadı!" dedi. Resulullah (s.a.v) "Ey Ya'fur" dedi."Sana "Ya'fur" ismini taktım!" Eşek "lebbeyk ya Resulullah! "Buyur ey Allah'ın Resulü" dedi. İşte ondan sonra kainatın efendisi Resulullah (a.s) ona binerdi. Kimi çağıracağı zaman onu (eşeği) evine gönderirdi. Eşek giderdi kafasıyla kapıya vururdu. Hz. Ömer açardı bakardı Ya'fur kapıda, eşek başını böyle aşağıya doğru eğerdi. "Resulullah seni çağırıyor" derdi, hemen giderdi. Bütün sahabeye efendimiz onu gönderirdi. "Osman'ı bana çağır, Ali'yi bana çağır" Resulullah vefat etti. O merkeb (Ya'fur) Resulullah'ın acısına dayanamadı. Üç gün sonra kendisini bir kuyuya attı intihar etti. Vallahi merkep ayrılığına dayanamadı. Resulullah'ın bir devesi vardı vefat ettiğinde yemedi- içmedi intihar etti"Benim Cübbeli'ye söyleyecek sözüm kalmadı, bittim tükendim.Madem eşek Allah Resulünün ayrılığına ve acısına dayanamadı, intihar etti. Sende bunlara inanıyor ve anlatıyorsun, sende bir eşek kadar olamıyor musun? Sende intihar etsene. Cübbeli'nin anlattıklarına din diye inanan, onu dinleyen, onu müdafaa eden, ona değer veren, ona bir âlim gözüyle bakan, onun şirk sapıklığına ses çıkarmayan, onu tv lerinde ağırlayan, Allah Resulü'ne ve islam dinine yaptığı hakaret ve iftiraları görmezden gelen sessiz şeytanları Allah kahreder. MENZİL NAKŞİBENDİ TARİKATININ ŞİRK SAPKINLIĞI:Semerkand tv'de etrafına şirk sapıklığı ile sarhoş olmuş bir kaç genci toplayan Kur'an cahili müşrik aynen şu ahmaklıkları anlatıyor."Sonra daha neler oldu. Hayatından birkaç misal verelim. Orada iki belde arasında bir zelzele oldu. Halk telaşa düştü, korktular! zelzele hakikaten adamı korkutuyor. O arz bildiğin sağlam toprak, binalar üzerine konulduğu, sağlam o toprak deniz dalgası gibi sallanıyor. Bizde birkaç defa depreme, o Gölcük depremine İstanbul'da hissettik onu. On katlı bina kayık gibi sallanıyor. Toprak sanki sıvı deniz olmuş. Halk korktu, telaş etti, sokağa çıktı. Gavs'tan yardım istediler! O da zelzeleye doğru hitap etti!"Ey zelzele! dedi. Sen Allah'ın bir mahlukusun! dedi. Allah'tan seni sakinleştirmesini dilerim! dedi. Sakinleş! dedi.Zelzele kendi lisan-ı haliyle (kendi özel diliyle) ona cevap verdi. Dedi ki: Sana itaat olunmakla emrolundum! dedi. Ve zelzele bitti. Hadi bakalım şimdi kerameti- evliyayı inkar edenlere anlatacak bir hadise daha"Halbuki İbrahim (a.s) gibi bir Nebi "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek"(Saffat- 99)Yine İbrahim (a. s)"İnsanların dirilecekleri gün, beni mahcup etme"(Şuara- 87) diyorsa,Nuh (a.s)"Bunun üzerine, Rabb'ine: Ben mağlup oldum, bana yardım et"(Kamer-10) diye yalvarıyorsa, biz bu Kur'an cahili müşrik tağutlara ne diyelim? İsa (a.s) a "Allah" ve "Rab" olarak iman eden Hristiyanlara Kur'an şöyle seslenir."Meryem oğlu Mesih ancak bir resuldür.Ondan önce de birçok Resuller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır.Her ikisi de yemek yerlerdi.Bak onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl haktan yüz çeviriyorlar. De ki: Allah'ı bırakıp da sizin için fayda ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah'tır"(Mâide-75, 76)Yukarıdaki ayette bulunan "Her ikisi de yemek yerlerdi" cümlesi önemlidir. Yani yemeğe ihtiyaç hissedenden ilah ve Rab olur mu?Bile bile insanları aldatmak, ilahlık taslamak, kurtarıcı rab rolüne soyunmak nasıl bir alçaklıktır?FETÖ'NÜN ŞİRK SAPKINLIĞI:Vahiy ehli muvahhidleri "Kur'an sapığı" olarak ilan eden fetö lideri F Gülen, Kur'an cahili şakirtlerine yaptığı bir konuşmasında aynen şunları söyledi."Senelerce evvel birisi (aslında kendisini söylüyor) Bazı şeyler arz edeceğim size, bana dedi ki, önemli bir zat, (kendisi) Huzuru Risalet penahideydim (Allah Resulü'nün huzurunda) ümmeti Muhammed'in ve hususuyle Türk insanının derdiyle iki büklümdüm. Bir inledim, bir inledim, birde sonra murakabe yaptım. Sonra ya Resulullah! dedim. Halimiz ne olacak bizim? Birdenbire Resulü Ekrem temessül buyurdu. (canlı olarak göründü) rüya değil, buyurdular ki, "Türkiye'nin meselesini falanlara (Fetö'ye) bıraktık biz" Bakış bu, şimdi hakkınızda Nebi'nin hüsnü zannı (güzel düşüncesi) bu. Hâşâ o doğru söyler, doğru görür. Bilmem bu hüsnü zannı nereye koymayı düşünürsünüz? Bence Ramazanlar'da öpüp başınıza koyduğunuz lihye'i şerifelerden (güya Allah Resulü'nün sakalından) çok mukaddestir. Bırakın onu da, bunu öpün, başınıza koyun ve kemerbeste'i ubudiyet içinde bu işe(Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin işgal edilmesine) sahip çıkın.

13 Temmuz 2021 Salı

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(8.YAZI)"Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka İLAHLAR edindiler.Halbuki İLAHLARIN onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır kıta bekleyen askerlerdir"(Yasin- 74 75)Kur'an cahillerine göre gavsların ve kutupların kainatta tasarrufları vardır.Yani insanlara yarar ve zararları dokunur.Fakat yıllardan beri vahiy sayesinde evliya ve ilahlarına her türlü reddiyeyi yaptığımız halde bırakın zarar vermeyi cevap bile veremiyorlar."Müşrikler Allah ile beraber hiçbir şeyi yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye, ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen İLAHLAR edindiler"(Furkan- 3)Kur'an cahili, akılsız ve düşüncesiz Serdar Tuncer bir tv'de karşısında duran cehennem kütüğü müşriğe soruyor."Nedir hocam bu kırklar, yediler, üçler falan diye anlatılır?Cehennem kütüğü müşrik cevap veriyor :"Kırklar, yediler, üçler aslında sayı azaldıkça mertebeleri yükseliyor.Tıpkı bir piramit gibi hani idarede bir hiyerarşik varya, ve en üstte de bir tane bulunur.O da kutuptur, oda gavs'tır, gavs olarak bilinir. Tasavvufta hak yerinde dediğimiz, evliya dediğimiz bu velilerle ilgili bir sınıflandırmadır. Bunların herbirinin (göklerde ve yerde ) kendilerine göre birtakım görevleri vardır.Ve bunlar bu makamlara uzun bir çileli hayattan sonra gelirler. Sadece gayret göstererek, çalışarak, ibadet ederek değil, aynı zamanda Cenab-ı Hakk'ın lutfuyla buralara ulaşırlar. Serdar Tuncer : Hocam, Kuşeyri risalesinde zannediyorum, hatırlıyorum.Kutupluk makamını anlatırken işte perşembe günleri Hira Mağarasında bir toplantı "Peygamberi" izam orada, Resulullah efendimiz o toplantıya bilmediğimiz başka bir alem var, başka başka şeyler yaşanıyor orada."Evet yani, tasavvufta âlem (göklerde ve yerde ) bunlar tarafından idare edildiği kabul edilir. Mesela:"Kutbun sağında solunda iki tane büyük veli var. Bu velilerden birisi mana alemine, melekut alemine, öbürüsü mülk âlemine, işaret alemine bakar, idare eder, tasarruf eder. (Serdar Tuncer zındığı burada Allah Allah çekiyor) kutbun nezaretinde olarak bunu yapar. Zaman zaman Mekke'de toplanırlar diye İnanılır.Bu bir inançtır, ayetlerde ve hadislerde var olan bir şey değildir. Özellikle ifade edeyim. Ama sofiler kendi tecrübeleriyle bu kanaate ulaşmışlar, manevi varlıklardır.Ricalül gayb da denilir bunlara. Bunlar görülen şeyler değil, anlatılır. İşte farklı yerlerde, farklı mekanlarda, bazen adalarda, bazen dağ başlarında, bazen böyle ibadethanelerde toplandıkları,aralarında bir takım kararlar aldıkları ve insanlığın, toplumların özellikle Müslümanların islâhı için,huzurlu bir hayat yaşamaları için (göklerde ve yerde ) faaliyet gösterdikleri kabul edilir" Daha bir sürü saçmalıklar ve ahmaklıklar gırla gidiyor.İSMAİLAĞA CEMAATİNDEN BAYRAM ALİ ÖZTÜRK'ÜN ŞİRK SAPKINLIĞI :Vaazında aynen şöyle diyor :"Yine bütün ilimlerin anahtarı kim?Muhammed Mustafa!!Ona ben güneş diyemem, güneş batar, Muhammed Mustafa! ona ben su diyemem! su durdu mu kokar. Muhammed Mustafa! ekmektir diyemem! ekmek durdu mu bayatlar!! Muhammed Mustafa çok leziz bir yemektir diyemem! çünkü yemek durdur mu ekşir. Muhammed Mustafa'nın "müşebbehun bihi= (ona benzeyeni- onun benzeri) yoktur.Muhammed Mustafa'nın benzeyeceği hiçbir varlık yoktur. İmamı Rabbani (k.s) buyurduğu gibi "Muhammed Mustafa eşittir Allah"Şimdi yukarıda geçen konuşmaya söyleyecek bir kelime bulmak mümkün mü? Bu coğrafyada hiç bir zaman kan ve gözyaşı, katliam ve vahşet dinmeyecektir. Cübbeli Ahmed'in şirk sapkınlığı : Aslında Cübbeli'nin sapkınlıkları bizi fazla alakadar etmiyor.Evet Cübbeli'nin Allah Resulü (a.s) a yaptığı hakaret ve iftiralar asla hazmedilecek cinsten değildir.Bu iftiralara sebep, hulul inancı, uydurma rivayetler, ruhi hastalık, bunama, ahmaklık, aşırı bir şekilde dünya malı toplama ve lüks yaşam hırsı, şöhret tutkusu,şeytanın zihnini ve ruhunu ele geçirmesi, islam dinine bilerek ve bilmeyerek düşman olma, şirk sapıklığı, satılmışlık,şizofreni ve akıl yoksunluğu gibi bir çok sebep olabilir.Esas bizi ilgilendiren ve hayretler içerisinde bırakan şey, yirmi birinci asırda, ilim, medeniyet ve teknoloji çağındaCübbeli'nin bu iğrenç ve çirkin sözleri utanmadan ve korkmadan söyleyebilmesidir.Cübbeli Ahmet, kendilerini "müslüman" ve "muhafazakar" kabul eden bir milletin karşısında bu sözleri hangi cesaretle söyleyebiliyor?Cübbeli Ahmet, bu son derece çirkin, Allah Resulü'ne iftira ve hakaret olan konuşmaları hiçbir itirazla karşılaşmadan binlerce müridinin gözü önünde yapıyor.Bazen bu iğrenç konuşmaları hiçbir sansüre tâbi tutmadan tarikat kanalizasyonunda da yapıyor.Cübbeli Ahmet, "Müslüman" toplumu ve muhafazakar iktidarı, siyasal islamcıları ve mezhep bağlılarını,Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyatçıları hesaba katmadan, onları aşarak, hiç bir tepki görmeden islam dinine ve Allah'ın Resulüne nasıl bu kadar açık ihanetleri yapabiliyor?Gelelim Cübbeli Ahmed'in şirk sapkınlığına : Diyor ki:"Allah Resulü Cebrail'e ne dedi? "Sen vahiy'lerin nereden alıyorsun?(Allah Resulü) ben Rabb'imi göremiyorum dedi. Bir hicap!! bir izzet perdesinin önüne geliyorum. Perdenin önüne ilka buyrulan vahyi alıyorum. Oradan levh-i mahfuza, oradan semayi dünyaya, orada senin kalbine, öyle geliyor.Allah Resulü bir daha vahyi aldığında o perdeyi bir arala dedi.Cebrail (a.s) bir araladı ki, Resulullah içeride oturuyor"Yani Cübbeli Ahmed'e göre, vahiy indiren de alan da Muhammed (a.s) dır.Dolayısıyla aslında Muhammed, Allah'tır. Bir programında Nevzat Çiçek cübbeli Ahmed'e soruyor. Bir şey sorayım hocam, bu şeyle ilgili, özellikle sümükü şerif mi deniyor, ne deniyor?Müfteri cübbeli göz göre göre yalan söyleyerek, dedi ki: Öyle bir şey denmiyor!"İslamoğlu dedi bunu"Cübbeli'nin bu sözüne inanmayan Nevzat ÇiçekNedir o mesele ? deyince Allah Resulü'ne iftira eden müşrik aynen söyle cevap verdi. "Resullah (a.s) Efendimizin burnundan çıkan, efendim şeye (Mustafa İslamoğlu) "sümüğü şerif" diye bir şey çıkarttı."Sümüğü şerif diye birşey denir mi ya!" İşte Allah ve Resulü'ne iftira eden din satıcısının Lalegül TV'deki sözleri:"Sümükü şerif, sümükü şerif, ne diyor yani!" (Mustafa İslamoğlu Allah Resulü'ne tamamen iftira olan bu çirkin sözler üzerine Cübbeli'ye tepki gösterdiği için ona cevap olarak Cübbeli Ahmet binlerce insanın önünde aynen şunları söyledi)"Resulullah (a.s) dan çıkan bir şeye biz şerif der miyiz?Der miyiz şerif? Biz deriz. Burnundan çıkan bir şey şerefli midir? Şereflidir. Sahabe-i Kiram ne yapıyorlardı? Resulullah (a.s) sümkürdüğü zaman bütün sahabeler böyle üzerlerine sürerlerdi. Sen Buhari'ye inanmıyor musun? Kur'an'dan sonra en sağlam kaynak, hadisin ağa babası. Buhari ne diyor?Resulullah abdest aldığı zaman abdest suyunu üzerlerine değsin diye birbirini öldürecek kadar izdiham yapıyorlardı. Aynı Hacer- ül Esved de yapılan izdiham gibi birbirine eziyorlardı. Hatta abdest suyu üzerine düşmeyen diğerinden, onun neminden eline sürerek, ondan ona, ondan ona gidiyorlardı. Sahabe buydu. Ve Buhari'de diyor, Resullah ne zaman sümkürse, sahabe naklediyor. Hemen üzerilerine şifa niyetiyle sürerlerdi. O kainatın efendisi, sen (Mustafa İslamoğlu) bunu niye hazmedemiyorsun. O ilk nur, o yaratılan ilk nur. O Allah'ın nurundan halk edilmiş. O senin benim gibi beşer değildir" Halbuki Muhammed (a.s) ın ve tüm Allah elçilerinin bizim gibi beşer oldukları ile ilgili onlarca âyet mevcuttur.(Kehf-110; Fussilet 6)

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(52.YAZI)MAZİYLE İSTİKBÂLİ MECZ'ETMEK"Becerememişsem tek SUÇLU benim" Çoğumuz EPİSTEMİK bir kriz mi ? Yaşıyoruz. Yöntem olarak maziyi benimsiyor ve çoğunlukla güzel buluyoruz. Realitede ise şimdiyi yaşıyor ve genellikle sevimsiz buluyoruz. İSTİKBÂLİ ürpertici görüyoruz. Bu teori maalesef hayalperest veya ne yapacağını bilmeyen nesiller üretiyor. Buda zihinlerde mevcut duruma ilişkin hayal kırıklığı ve istikbâle dair karamsarlık aşılıyor.... Aslında o geçmişte yaşamak veya eylem ve tutumları kutsamak için değil, aksine günümüz gerçekliği için yeni bir sosyal ve STRATEJİK bilinç inşaasında bize yardımcı olacak bir bilgi METODOLOJİSİ ve entegre sistem inşa etmek için buraya odaklanmalıydım...Gayrı meşru fiiller barındırmayan geleneklere Allah'ın Resûl'ü'de saygı göstermiştir. Ancak vahiy ; dini rehberliğin kaynağı, en yüce yönlendirici, GAYENİN belirleyicisi ve eylemin sonuca ulaştırıcısıydı. Bu yöntemi inşa etmek için NEBEVİ sosyal hayatın ruhunu ve maksstlarını anlamalı, amaçlarına ve sonuçlarına dikkat etmeliydim. Her sağlıklı metod için, bilimsel bir yetkinlik, yüce bir hedef ve uyumlu bir sistem gerekmez mi ?..Resûl'ün bir örnek (misyon) olarak gerçekleştirdiği eylemlerin STRATEJİK açıdan ele alıp, sosyal açıdan şekillendirip GAYE, yani insanı ŞİRK, CEHALET ve DESPOTİZMİN bağlarından tek İlâh'ın kulluğunun tadına erdirebilmeli... Mesajin temelini oluşturan / TEVHİD ve yüce yaratıcının dışındaki her tür bağdan kendimi AZÂDE etmemdir elbette. Tevhidi zihin bunu ifade etmesi gerek mez mi? TEVHİD ; hayata Allah merkezli olarak bakmaktır. Allah'ın iradesinin yanında bir başka İRADE ön görmemektir. O'nun sözünün, kelâmının üstüne söz söylememek, gayrısına mahkum olmamaktır.Beni cahiliyenin duralanlığından TEVHİD'İN aktivizmine taşıyan şey de tam bu anlayıştır. Aynı zamanda bu anlayış basiretimin (ufkumun) genişlemesine yol açacağını umuyorum. Bu nedenle odak noktam gayeler ve değerler olmalı ve gerçekliğimi bu akıcı yeni ile başa çıkacak ahlâk sistemleriyle beslemem gerekmektedir..... Eğer yeni bir bilinç ve düşünceyle bu fırsatlara iyi hazırlanır ve gereğini yerine getirirsem, istikbâle daha umutla bakabilirim... (Halil Alanoğlu Xalil CAN Akdağ kaie Seraçor- "Yenilikçiler ve Gelenekçiler" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi. (A'raf-16,17) Hiç kuşkusuz en büyük tehlike dışardakiler değil, bizzat kendisini İslam dininin tek doğru temsilcisi olarak gösteren içeridekilerden gelmiştir, geliyor ve gelecektir. Uydurma rivayetler ve ictihadlar üreterek ortaya tevhid esaslı hanif İslam'dan tamamen farklı, iki otorite, gelenekçi/mezhepçi, şirk temelli ehli sünnet ve şia din anlayışlarını ortaya çıkaranlar beşeri kitaplar ile müslümanları hanif, halis, saf İslam anlayışından ve sırat-ı müstakimden ayıran, din adamı görünümündeki şeytanlardır. Selam ve saygılar değerli hocam"(Faruk Fidan- Hangisi Büyük Düşman" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------Değerli hocam, Allah razı olsun. Her tartışmada "bana namazın kılınışını Kur'an'dan anlat da görelim" diyen gelenekçi/mezhepçi din zihniyeti❗ Namazın şekli, rek'at sayısı, kolların ve ayakların durumu kadar, Kur'an'da anlatılan ve dinimizin en önemli konusu tevhidi yani hanif İslam'ı biraz anlayıp öğrenebilseydiniz;''dinin tek kaynağı Kur'an yetersiz, anlaşılmaz, eksiktir; o yüzden (uydurma, hurafe, safsata, bid'at dolu) hadislerin açıklamasına muhtaçtır, hadisler olmadan din yaşanmaz, 'Namaz bile kılamayız' demezdiniz.''❗ Namaz, abdest, taharet v.b.lerini dinin en önemli hadiseleri gibi göreceğinize,iyilik nasıl yapılır, nasıl yardımlaşılır, infak etmenin Kur'an daki önemi, şeytani dürtüyle mal biriktirmenin Allah tarafından nasıl kınandığını, ''ihtiyaçtan fazlasını infak etmenin'' gerçek manasını Kur'an'dan okuyarak öğrenirdiniz. İmanını az ya da çok şirkten arındırmayan, tevhid akidesini özümsetmeyen, Kur'anı bağlam ve bütünlüğü içinde anlayarak okumaya yönlendirmeyen, vahyi/Kur'an'ı hayatının merkezine almaya sevketmeyen her türlü ibadet boşa yapılmış eylemden öteye geçemez. Selam ve saygılar"(Faruk Fidan- Hangisi Daha Büyük Günah" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"İşte bu kadar güzel ve kolay, yeterki akledelim. Ali hocam teşekkür ederim.Gerçekten mümin ve müslüman olmanın sadeliğini ve güzelliğini çok güzel işliyorsunuz.Alemlerin Rabbi olan Allah sa’yinizi ihlasla bereketlendirip kabul etsin.(Ceyhun Can-" Kuranda Bir Konuyu Anlamada Prensipler" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Selâmün Aleyküm Ali hocam, nasılsınız ? Ali hocam! Yaklaşık üç yıldır yaşadığım gel gitler, başörtüsü konusunda en son noktayı sizin yazınızla koydum.Ben bugün itibari ile başörtüsünü çikardim.Ama ne tuhaftır ki, herhangi bir pişmanlık, üzüntü, vicdan azabı vs ..hissetmedim.Cünkü sadece başörtüsünü çıkardım giyim aynen kapalı bir şekilde ..Allah'ın muradının kadının başındaki saç olmadığının inancını taşıyorum.Din kadını baskılamıyor ve hapsetmiyor, her konuda onu özgürleştiriyor, buna çok inanıyorum.Sadece aklıma geldiğinde, beni üzen insanların beni kınayarak vebal altına girecek olmaları...Ve şu düşünce çok oluştu bende, bir şeyi Allah için yapmıyorsam o yaptığım sadece kendi nefsimi kandırmak, el için yapıyorsam, onları kendime ilah ediniyor olurum...Böyle hissetmem veya düşünmem ne derece doğru...Sizin ilminize gerçekten çok güveniyor ve o yüzden rahatsız ediyorum sizi, kusura bakmayın ne olur.(Cigdem Bğc-"İslam"da Başörtüsü varmı" adlı yazıya yaptığı yorum)

11 Temmuz 2021 Pazar

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI :(6. YAZI)Emevi-Abbasi Ehli Sünnet dininin uydurma ve iftira olduğunun en büyük delillerinden biri de şudur.Mezhepçiler hiçbir zaman tarikatçıların şirkine ses çıkarmaz onlara bir şey demezler.Hatta içlerinde hiçbir rahatsızlık duymadan tarikatçıların televizyonlarına çıkar saatlerce konuşurlar.Bunun sebebi şeyhlerini ilâh ve rab edinen tarikatçılarla, imamlarının ve âlimlerinin ictihadlarını din edinen mezhepçilerin arasında bir fark olmadığındandır. KUR'AN'IN İLMİ VE HİKMETİ OLMAYINCA SAPKINLIKTA SINIR KALMIYOR.Şimdi yukarıdaki cümlede ne demek istediğimi Kur'an cahillerinin kendi dillerinden dinleyeceksiniz.Fanatik bir nurcu olan Ahmet Akgündüz'den başlayalım.Diyor ki: "Ahmet Akgündüz'e sorarsanız, ben "Bediüzzaman!" hazretlerinin ahir zamanda beklenen Hz. Mehdi olduğuna iki kere iki dört eder derecesinde iman eden insanlardan biriyim"Ebubekir Sifil ne diyor? "Aleyhissalâtu vesselam efendimiz, bir kere şunu çok net olarak ifade edelim.Aleyhissalâtu vesselam efendimiz herhangi bir ölümlü gibi bu dünya ile bağlantısı kesilmiş bir "peygamber" değildir. Buyuruyor ki:"Bana sık salâtü selam getiriniz, yeryüzünde Allah'ın dolaşan melekleri vardır. O melekler her kim bana salatü selam getirdiğinde onu alır bana getirirler. Bana ruhum iade edilir ve onun selamına mukabele ederim"Prof. Dr Nihat Hatipoğlu'nu bir dinleyelim. "Hâfi ne demek bilir misiniz? Hâfi, yalınayak demektir. Bişr-i Hâfi yolda yürürken o yoldaki hayvanlar, o kasabadaki hayvanlar Bişr-i Hafi üzerine basmasın diye pislik yapmazlarmışşşş, büyük abdestlerini dökmezlermişşşş. Bişrin ayağı kirlenmesin diye,(Kur'an cahili bakın şimdi neyi pazarlıyor) "Evet kadem-i şerif, Hz. "Peygamberin" nal-ı şerif diye de biliniyor.(Kendisi "peygamber" kelimesini kullandığı için yazıyorum) Sevgili "Peygamberimizin" ayak izi alınmış ve nesilden nesile aktarılmıştır ve şu anda da Hz. "Peygamberin" kademi şerifi vardır. Bu bizim tarihimizde önemli bir yer tutar. Evet kademi şerif budur işte. Nal-ı şerif, kademi şerif yani esasen "Peygamber" efendimizin ayağının oturduğu alanı gösteriyor. Daha sonraları oraya değişik övgüler yazılmıştır ve bu kademi şerif bu şekilde yazılı olanlar var, yazılı olmayanlar vardır.İmamı Nebhâni kademi şerifi taşımanın yüzlerce faydasından bahseder. Onun için evlerimizde bulunmalıdır diye düşünüyorum ben. Kademi şerif mutlaka bulunmalı evimizde, arabamızda bunu taşımaya gayret etmeliyiz"Tarihçi Kadir Mısıroğlu ise bakın tarihçiliğini nasıl konuşturuyor. "Peygamber (a.s) a cinler de iman etmekle mükelleftir ve cinler üç bin (3000) yıl yaşadıklarından belki bu alemde, şu salonda sahabe cinni vardır. İmamı Buhari Hazretleri topladığı hadisi şerifleri önüne koymuş sahabe cinnileri çağırmış, Tarihi bir rivayet size söylüyorum! Benim bu kitabımda Allah Resulü'nden işittiğiniz hadislere şu işareti koyun, işitmediğiniz hadislere şu işareti koyun dedi. Sayfalar kendiliğinden döndü, bütün hadislere cinniler işaret koydular"Aynı dinin tapıcısı aynı yolun yolcusu F Gülen'in söyledikleri daha korkunç, diyor ki: "Şeytanın düdüğü insanlar, dudaklarına götürüyor şeytan, onlara üflüyor, onlarda etraflarında buldukları üç beş tane safderun. Usulü dini bilmeyen, usulü tefsiri bilmeyen, usulü hadisi bilmeyen, usul fıkhı bilmeyen, kelamı bilmeyen bir kısım nâdanlar.Birde Kur'an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı.Kur'an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı.Usulü din ulaması "hadisin Kur'an'a ihtiyacından daha fazla, Kur'an'ın hadise ihtiyacı vardır" diyorlar.Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Onlara: Allah'tan başka taptıklarınız hani nerede?Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir. Artık onlar, o azgınlar ve iblis orduları toptan oraya tepetaklak atılırlar.Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler: Allah'a yemin olsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.Çünkü biz sizi Alemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk. Bizi ancak o günahkarlar (müşrikler) saptırdı.Şimdi artık bizim ne şefaatçimiz var, ne de yakın bir dostumuz.Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden (muvahhidlerden) olsak!"(Şuara-91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102)Bu hurafecilerin söylediklerini kendi seslerinden dinleyerek tek bir kelimesini atlamadan yazdım. Yani burada var olan yazıların hiçbirinde yalan ve iftira mevcut değildir. Tamamen kendi sözlerinden derlenmiş yazılardır.Dolayısıyla insanlara iftira etmekten Allah'a sığınırız. İSMAİLAĞA TARİKATININ ŞİRK SAPKINLIĞI:Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç çekinmeden şirk inancını ortaya koyan en büyük tarikat İsmailağa tarikatıdır.Şu anda tarikatın başında bulunan cübbeli Ahmet gibi, Allah'a, Allah Resulü'ne ve İslam dinine iftira ve hakaret eden birisi herhalde dünyaya gelmemiştir.İşte bunlardan bir kaç örnek: "Şimdi bir rivayet söyleyelim.Abdulkadir Geylani (k.s) Hazretlerine ait faziletli kırk salavatı şerifede geçen bir sahifede, tabi bu 41. sahifedeki beytte var."Kabrim beytullahtır,(Allah'ın evidir) ziyaretime koşa koşa gelen İzzet ve rıf'at (yücelik) ile döner" diyor. Şu feyze bakın."Sırrım Allah'ın sırrıdır" diyor."Mahlukata sirayet eden Allah'ın sırrı bende sirayet etmiştir" Bundan dolayı Abdulkadir Geylani ölüleri diriltiyordu.Abdulkadir Geylani "Bana sığın" diyor."Emrim Allah'ın emridir" diyor."Ey Şah-ı Nakşibend! Sensin benim efendim! Yetiş imdadımıza, Ey Allah'ın dostu selam olsun sana, yetiş bize, imdadımıza! Tut elimizden" Büyük o, Allah ona ne yol verdi. Onun yolu kıyamete kadar yürüyecek. İslamiyeti muhafaza ediyor" Başka bir konuşmasında cübbeli aynen şunları söylüyor."Peygamberler diridirler, hatta kabirlerinde namaz kılıyorlar. İslam alimlerinden İbni Akil Hz.leri "Allah resulü kabirde hanımlarıyla zevkleniyor (cinsel ilişkiye giriyor)" demiştir.Hapisten çıkış konuşmasında büyük bir kalabalığa cübbeli Ahmed'in söyledikleri aynen şöyledir."Geçen hafta Abdulaziz Bayındır dedi ki: Cübbeli, Abdulkadir Geylani'den himmet istemiş, gelsin Abdulkadir Geylani onu (hapisten) kurtarsın.Ben de onun lafı üzerine daha çok Abdulkadir Geylani'den himmet istedim (kalabalıktan heyecanlı bağırışlar, çağırışlar) Abdulkadir Geylani kurtarır mıymış görsünler!Başka bir konuşmasında cübbeli Ahmet diyor ki: "Efendi hazretleri (şeyhi Mahmut) kaç defa vefat edecek zannetti millet, birisi gördü zuhuratta, Azrail (a.s) geldi efendi hazretlerine, çok sene oldu, 15 sene, işte efendim (ruhunu) alacak. Efendi Hazretleri şöyle yaptı (ellerini kaldırdı Azrail'e) "Ben şimdi gelmek istemiyorum! Olur mu bu? Olur! Çünkü hadis-i şerifte diyor ki: Her peygambere muhayyerlik verildi. Ne demek? İstersen gel, istersen (dünyada) kal.Bütün evliyalara bu verildi, bunda ittifak vardır. Yani ister gel, ister kal.Kur'an ve muvahhid düşmanı cübbeli Ahmet diyor ki: "Mahfuz, korunmuş demektir. Şimdi bazı veliler var, geçmişinde günah işleyebilirler. Hatta büyük günah işleyebilirler, büyük günah işlemiş sonra tövbe etmiş, makam sahibi olmuş veliler vardır. Ama Mahmut efendi hazretleri dediğiniz zaman sicilinde bir seyyie (günah, hata) yoktur. Haydar Ali efendimiz ne derdi? "Henüz Mahmud'umun sol tarafında bir günah yazılmamıştır" Böyle tertemiz insan, doğuşundan büyümesine kadar hiç görülmemiş bir şey, hayatında pantolon giymemiş, devamlı annesine şalvar getirirdi, şalvar giyerdi.CEVAP: Halbuki Nebi (a.s) bile Allah'a karşı hata yapmıştır (Tevbe-113)Başka bir âyette yüce Allah, (Nebi (a.s) a günahlarından dolayı istiğfar etmesini emretmektedir.(Muhammed-19) Başka bir konuşmasında Kur'an cahili, ilim düşmanı, akıl yoksunu Cübbeli aynen şunları söylüyor. "Bu aracılık işini aradan kaldıranlar (âhirette) sap gibi ortada kaldıklarında onlarla görüşeceğiz. Çıkmış birisi ben Allah ile aramda aracı kabul etmem diyor. Aracı yok, direk bağlanmış, motoru yakacak sonra, "Ben direk Allah'a bağlanırım" diyor. Sen direk bağlan. Ondan sonra sahabeler, şeyhler, müritler, hepsi gitti, mezhep sahipleri, evliyalar hepsi gitti.Tek başına durmuş, "Ben direk Allah'a bağlanırım" diyor.Direk Allah'a bağlanan şeytana bağlanmıştır. Başka bir konuşmasında diyor ki: Beraat günü balıklar bile oruç tutardı. Yani yemezler, ama şimdiki balıklar sapıtmış olabilir. Eskiler böyleydi, şimdi ne bileyim bugünkü balıkları, kuşları..."

10 Temmuz 2021 Cumartesi

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(5.YAZI)"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu veAllah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. (İlâhlara-evliyaya-muhaddis-müctehid-mezhebe) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri dönmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"(Bakara- 165, 166, 167)Menzil tarikatının Semerkand diye bir tv'leri mevcuttur.İşte bu tv'de bir müşrik şu uydurma hikayeyi anlatıyor.Kur'an cahili sofi bu saçma sapan hikayeyi anlatırken,Dursun Ali Erzincanlı da hiç itiraz etmeden tebessüm ederek onu dinlemektedir.Hikaye şu:"Ebu Hasan El Harakani'ye bir kafile ziyarete gider. Oradan ayrılacakları sırada Ebu Hasan onlara şöyle der:"Başınıza herhangi bir şey gelirse, beni vesile ederek Allah'tan yardım isteyin.Kafile oradan ayrıldıktan sonra hırsızlar, yol kesiciler, eşkiyalar kervanı soyuyor.Ve bu arada kervanda bulunan insanların tamamı "Allah, Allah" diyerek Allah'tan yardım istiyorlar. Ama o anda müritlerinden birisi Ebu Hasan El Harakani'nin tavsiyesine uyarak "Ebu Hasan el-Haraka'nin yüzü suyu hürmetine bizi kurtar" diye dua ediyor.Sabah olduğunda bakıyorlar ki herkes soyulmuş, herkesin malı, mülkü, eşyası alınmış, ama "Ebu Hasan El Harakani" diyenin malına hiçbir şey olmamış.Sabah olduğunda Hasan El Harakani'ye giderek diyorlar ki, biz "Allah" dedik soyulduk, bu "Ebu Hasan" dedi kurtuldu. Bunun sebebi nedir? Hasan el- Harakani şöyle cevap veriyor. "Evlatlarım!Siz isyan ettiğiniz için, günah işlediğiniz için Allah sizin duanıza icabet etmez, ama siz beni aracı yapınca Allah'a dua ettim, benim duamı kabul etti"Yukarıda bulunan hikaye en az Kur'an'ın iki yüz âyetine aykırıdır.Fakat bu müşriklerin hiçbir zaman Allah, vahiy, tevhid, islam, Kur'an, ilim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulama diye bir dertleri olmamıştır.Yine menzil Gavs-ına ölümüne bağlı bağlı olan bir müşrik, cemaate karşı yaptığı konuşmada aynen şunları söylemektedir."Eğer biz bir insan olmuşsak bu gavs-ın (menzil şeyhi) sayesindedir. Herkes bizi seviyor sayıyorsa bu gavs'ın sayesindedir.Onun için canımızda ruh olduğu müddetçe o aileye köle olacağız. Biz başımızı yere koyacağız, bütün gavs çocukları başımıza basıp geçecekler.Gene de gavs'ın hakkını eda etmemiz mümkün değildir. Biz ve sizde, ömrümüz olduğu müddetçe gavs'ın evlatlarına kölelik edeceğiz, yapmaya da mecburuz, üzerimize farzdır, vaciptir. Ölünceye kadar gavs'ın evlatlarına boyun eğmeye, hizmet etmeye devam edeceğiz"AYNI ŞAHSIN BAŞKA BİR KONUŞMASI "Bizim için gavs'ın köyü, sultan hazretleri'nin köyü her an için mukaddestir, toprağı mukaddestir,köpeği mukaddestir. Hele de gavs'ın çocukları ben onların kölesiyim"Yüce Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir..."(Tevbe- 28)Yine menzil şeyhine nispet edilen ahmakça bir cümle daha vardır.Güya şeyh demiş ki:"Biz istersek ahırı meleklere temizletebiliriz"Aslında ben bu Kur'an'sız cahillere diyecek fazla bir şey bulamıyorum.Esas sorun onlara iman eden milyonlarca insanın sapkınlığıdır.Milyonlarca insan bir cahilin arkasından nasıl gidiyor?Kendilerini ehli sünnet mezhebine nispet edenlerin ülkelerini dolaşıp görün, inanç ve fikirde birbirlerinden hiçbir farklarının olmadığını göreceksiniz.Mesela: Dünya İslam âlimleri birliği başkanı Mısırlı meşhur âlim Yusuf El- Kardavi aynen şöyle diyor."Şüphesiz Kur'an'da öyle cümleler vardır ki, onları o halleriyle almış olsak, o konuda nasıl amel edeceğimizi bilemeyiz. İşte böylesi konuların hepsinde, kendisine başvurulacak kaynak ancak Nebi (s.a.v) den hadis ve sünnetlerin ifadesi olarak yapılan nakildir.İcma da böyledir.Ancak az sayıdaki meseleler üzerinde icma olduğu için, zaruri olarak hadislere başvurulması gerekir. Eğer bir kimse, biz ancak Kur'an'da bulduğumuzu alırız, derse, ümmetin icma'ı (söz birliği) ile kafir olur. Artık o kimsenin, güneşin (ufuktan aşağı) kayması ile gecenin kararmasına kadar ki zaman arasında bir rekat ve bir rekat da sabah vaktinde (olmak üzere yalnızca iki rekat) namaz kılması gerekirdi.( İsra- 78) Çünkü bu bir rekat, namaz denilebilecek ibadetin en az miktarıdır ve onun fazlası için bir sınır yoktur. Dolayısıyla ibadetler için Kur'an yeter sözünü söyleyenin kanı ve malı helal olan bir kafirdir, müşriktir"( Sünnet Araştırmalarına Giriş, Sünneti Anlamada Yöntem, Sünnet'in Teşrii Değeri, Prof. Dr. Yusuf El Kardavi Nida Yayınları sayfa 84 çeviri Prof. Dr. Bünyamin Erol)Suudi Arabistan'dan Afganistan'a, Pakistan'dan Suriye'ye kadar, nereye giderseniz gidin bu Kur'an cahili dincilerin aşağı yukarı aynı inanca sahip olduklarını göreceksiniz.Mesela: Bir bakalım bizdeki Kur'an cahili dincilerin sapkınlığı nasıldır?"Size beş yüz âyet de getirseler, eğer selefin (din ataları) onayından geçmiyorsa, biz buna bid'at hükmü vermekte tereddüt etmemeliyiz"(Ebubekir Sifil) "Mümkün yok, Kur'an hadissiz anlaşılmaz" (Cübbeli Ahmet)"Sen hadisleri yok sayarsan Kur'an'ı nasıl anlarsın? Bana Kur'an yeter diyenler, çağımızın en büyük fitnesidir"(Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu)"Hadisin Kur'an'dan çok Kur'an'ın hadise ihtiyacı vardır. Kur'an Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı"(F Gülen)"Kur'an'a uymuyor diye sahih bir hadisi reddeden kimse kafirdir, Müslüman değildir" (Mehmet Emin Akın)"Madem Kur'an her şeyi açıklıyor, bana müziğin haram olduğuna dair Kur'an'dan delil getirin"(Ubeydullah Aslan)"Oynama Buhari ile, oynama Müslim ile, Buhari çökerse İslam çöker, Müslim çökerse İslam çöker"( İhsan Şenocak)"Buhari'de gök aşağı, yer yukarıdır yazsa benim için bitmiştir. Artık yer gök, gökde yerdir" Taş sıvı, su katıdır, derim" (Nurettin Yıldız) Yukarıda bulunan bu cümlelerin hepsi şirk ve küfürdür. Bu inanç ve söyleme sahip olan din adamlarının islam dini ile bir bağlantıları kalmaz. Peki yukarıda bulunan sözlerin söylenme sebebi nedir? Yukarıda bulunan bu sözlerin tek bir açıklaması vardır. Kur'an'a olan düşmanlık, Kur'an'a karşı önyargı, Kur'an'ın bilinmemesi ve Kur'an'dan yüzlerin çevrilmesidir.Kur'an'a karşı böyle bir cehalet ve yobazlık olunca sapkınlıkta sınır kalmıyor. Bu inancın ve ahlakın Kuran'daki karşılığı ve tanımı şöyledir."Onlara (müşriklere) : Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır!Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler.Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler.(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve kördürler. Bu sebeple akıllarını kullanmazlar"(Bakara- 170, 171)"Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir"(Enfal- 22)"Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar"(Furkan- 44)Dolayısıyla uydurma dini reddeden muhlis olur, hurafe dini kabul etmeyen muvahhid ve hanif Müslüman olur.Allah ve Resulü'ne yapılan iftiraları kabul etmeyenler nasıl kafir olur?Küfür, şirk ve zulüm Kur'an'ın tek kaynak alınmaması ile ilgili bir durumdur.

9 Temmuz 2021 Cuma

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(51.YAZI) "Sayın hocam! Bildiğiniz gibi, dört halifeden sonra kurulan Emevi saltanatı cahiliyye Araplarının tüm gelenek, görenek, âdet ve anlayışlarını yani cahiliyenin tüm şirkini Allah Resülünün üzerinden, hadis, sünnet, hikmet diyerek hanif İslamı kirletmiştir.Aynen Yahudi ve Hristiyanlar gibi, ümmet, Allah tarafından indirilen dini yaşadığını, Allah itaat ettiğini, Allah Resülüne tâbi olduğunu zannederek cahiliyye ırkçılığını ve Arap kültürünü İslami dini diye yaşamıştır.Yüzlerce hadis ve fıkıh kitabını Kur'an'ın önüne geçirerek Allah'ın kitabını ölülere ve merasimlere, oyun ve eğlenceye mahkum ettiler.Araplar gibi giyinmek, Arapçanın cennet dili olduğuna inanmak, cübbe, sarık ve sakalda keramet ve fazilet arandı.Kur'an'ı anlamadan Arapça olarak seslendirmek büyük bir sevap ve takva sayıldı. Maalesef, ümmetin büyük çoğunluğunun hanif İslam dininin ne olduğunun hâla farkında değildir.Aslında Kur'an'a aykırı olmamak kaydıyla İslam dininin, halkların kültürünü değiştirmek, onları tek tip insan şekline sokmak gibi bir amacı yoktur. Bizleri boylara, kabilelere ayırması, dillerimizin, ırkımızın, rengimizin farklı olması Allah'ın varlığının delillerindendir. (Rum-?; Hucurat-?)Kur'an'da tevhid ve güzel ahlaka bağlı ilkeler vardır.Tüm insanlar bu ilkeler çerçevesinde kendi kültürlerinde var olan güzellikleri İslam dini ile rahatlıkla yaşayabilirler.(Mehmet Aydın-"Yuh Olsun Bize" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Allah razı olsun hocam!Dediğiniz gibi, hiç bir gayri müslim dinini zorlan kabul ettirme çabası ve gayreti içerisinde değildir.Ama bizim içimizdeki din tuccarları zorla ve çeşit çeşit entrikalarla her türlü fitne ve fesat tohumlarını ekerek, inanan saf insanları Kur'an'ı Kerim'den uzaklaştırıp, hurafe ve yalan rivayetlerin çatısı altında toplama gayreti içerisindeler.Yüce Allah, sizin gibi Kur'an muvahhidlerinin ilmine ve ömürlerine bereket versin inşallah,Selam ve dua ile kalın.(Mehmet- Hangisi Büyük Düşman?" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Rabbimiz bu konuda bir âyetle aslında bize çok güzel bir nasıhat vermiş, bu âyette toplum olarak düzelir, Kur'an yolunda olursak, ne içteki hâinler, nede dış düşmanlar bize zarar veremez. " Ey iman edenler! Siz kendinize bakın, kendinizi düzeltin siz doğru yolda olduktan sonra yoldan çıkanlar size zarar veremezler"(Mâide-105)(Uğur Uzun- "Hangisi Büyük Düşman?" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"İyi ve kötünün savaşı, yüce Allah'ın insanları halk ettiği günden bugüne ve kiyamet gününe kadar devam edip gidecektir. Kur'an'da "din Allah'ın oluncaya kadar savaşın..." (Enfal-39) "Kur'an'la cihat edin..." (Furkan-52) âyetlerini, Kur'an bütünlüğü içerisinde hep körlerin fili tarifi gibi tarif etmişiz sözde tüm insanları Müslüman yapmaya kalkmışız. Halbuki "Din Allah'ın oluncaya kadar savaşın" âyeti hak ve batıl ortaya çıkıncaya kadar Kur'an'la iyilik ve güzelliklerle nasihat edin, doğru yolu gösterin, hak ve doğruluktan ayrılmayın" diyor.Fakat biz hak ve erdemli olmayı bir kenara bırakıp başkalarını Kur'an'dan uzaklaştırıp kendisi gibi düşünmeyenleri dinsiz ve imansız damgası vurarak, tekfirle birlikte en vahşi bir şekilde öldülmeleri vaciptir fetvaları vermişiz.Onların kanları ve malları helaldir diyen sözde büyük ünvanlı din alimleri fetva vererek binlercesinin günahını almışlardır.Bu vahşi fetvaları uygulayan cahiller de bu işten büyük çıkarlar sağlamıştır. Halbuki Kur'an temiz ve helâl yiyiniz, önden gönderdikleriniz, mükafatınız kendi ellerinizin kazandığından ibarettir diyor. Bunlara uymayanda kıyamet gününde ellerini ısırarak keşke falanı-filanı halil/önder/dost/veli kabul etmeseydim, elçiye uysaydım diye çırpınacağını söylüyor. (Furkan-27,28,29)Burada elçiye uymak ancak temiz akıl sahiplerinin işidir. Kur'an şuan yaşadığımız çağda bir elçidir. (Dogan Avşaroğlu- Hangisi Büyük Düşman?" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Allah sizden razı olsun hocam!Çok isabetli vurgularınız var. Allah ile aldatanları deşifre etme işi, öncelikle sizin gibi Kur'an ehli müslümanların görevi.Ama ya sayı olarak az yada da cesareti olanlar. Allaha emanet olun.Allah sizlerin cesaretini daim eylesin.(Osman Kurt- Hangisi Büyük Düşman" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Şahsımın esas din düşmanlarını tanıması elli yılımı aldı.Ki onlar yukarıdaki listede ilklerin arasında.Hurafelerle geçen, aklımın mantığımın almadığını sorgulamak yerine işin ucu ateizme kadar giden elli yıl.Mahşerde hesaplaşacağız onlarla"(Dost İnan- Hangisi Büyük Düşman" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------"Allah sizden binlerce kez razı olsun hocam.inandığım şeyleri mükemmel bir şekilde izah etmeniz doyulmaz bir zevk geriyor bana.Sizin gibi ilmim olmadığı için, bunları sizin gibi kaleme alma şansım olmasada.Sizin yazdığınız âyetler bize güç veriyor.Saygı ve selamlarımı sunarım"(Sefa Sahin- Hangisi Büyük Düşman" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(4.YAZI)Tarikat ve cemaatlerin ortak özellikleri Kur'an cahili olmalarıdır.Bütün tarikat ve cemaatler istisnasız Allah tarafından indirilen vahye ve ona tabi olanlara düşmandırlar.Çok ilginç, bu hurafeciler Kur'an düşmanı oldukları için akıl, ilim, tefekkür ve sorgulamadan da nefret ederler.Bu mezhepçi gelenekçiler tamamen taklitçi bir anlayışa sahiptirler.İşte bu yüzden ebediyen sırat-ı müstakim'i bulamazlar.Hayatları sürekli Allah'a ve Resulüne ihanet etme ve iftira yapmakla geçecektir.Kur'an'ın ilmi ve hikmeti olmayınca da akılları şaşkın ve mantıkları iflas etmiştir.Yüce Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor."Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden,kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır!Biz onların kalplerine Kur'an'ı anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.Sen onları hidayete dâvet etsen de artık ebediyen hidayete eremiyeceklerdir"(Kehf- 57)"Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır.Allah'ın âyetlerine inanmayanlar ancak yalan uydurur. işte onlar yalancıların kendileridir"( Nahl- 104, 105)Kur'an'ı Mübin'i okuduğum zaman dikkatimi çeken şeylerden biri de şu olmuştur.Tevhid dininin Allah'ı, Resulleri, vahiy'leri olduğu halde, tevhid dini insana özgür bir zeka ve temiz bir akıl kazandırdığı, fıtrat ve güzel ahlaka en uygun sistem olduğu halde her zaman kesintiye uğramıştır.Fakat şirk hiçbir zaman, tarihin hiçbir döneminde asla bir kesintiye uğramadan çok dinamik bir şekilde devam etmiştir.Tevhid hiçbir zaman şirk ve hulul inancı kadar insanları etkilememiştir.ZAHİD KOTKU'NUN İNANCIBütün tarikatlarda hulul inancı hakimdir.Tarikatlarda şeyhe verilen önem hulul inancından ileri gelmektedir.İşte bunlardan biri de Zahid Kotku ve ona bağlı olan müritlerdir.Zahid Kotku diyor ki: "Bu tarikde (yolda, tarikatta) şeyh, kemâli marifet ile mutahakkık olursa, ifâzâda (insanlara yardım etme konusunda) ölü ile diri musâvi (aynı güce sahip) olurlar"(Mehmet Zahid Kotku-Tasavvufi Ahlak- c- 2- s- 277)Yani Zahid Kotku'ya göre ölü olan şeyh'in bile insanlara yardım etmeye ve faydalı olmaya gücü vardır.Zahid Kotku Mürşid-i Kamil'i şöyle tarif ediyor. "İnsanı Kamil mirat-ı haktır.(Allah'ın aynasıdır) Her kim kamil insanın ruhaniyetine basiret gözüyle bakarsa onda Cenab-ı Hakk'ın tecellisini görür, sıfatının zuhurunu idrak eder"(M. Zahid Kotku Tasavvufi Ahlak- 2- 272)Kur'an'ın ilmi ve hikmeti olmayınca ahmaklıkta sınır kalmıyor.İşte size kendi sesinden Menzil Gavs-ının!!! şirk sapıklığı, YouTube'a girin "kibrit kutusu" yazın Menzil şeyhinin bu konuşmasını dinleyin, hayretler içinde kalacaksınız.Bu konuşma gerçekten akıl ve mantığın sınırlarını zorluyor.Nasıl olur da milyonlarca insan böyle Kur'an cahili, akıl ve düşünce yoksunu bir adamın peşinden gider ?Yirmi birinci yüzyılda, her sınıf ve meslekten entelektüel bir birikime sahip insanlar akıl ve fikirlerini nasıl böyle açık bir şirke ve sapıklığa satarlar ?Halbuki insanlar böyle bir inanca ve cehalete teslim olacaklarına hayatları boyunca içki içseler, zina etseler, kumar oynasalar kendileri için daha hayırlı olurdu. Çünkü bu çirkin inançta, Allah'ın âyetleriyle, akıl ve mantıkla, tefekkür ve özgür düşünce ile alay etmek vardır."Şirk en büyük zulümdür"(Lokman- 13)"Şirk affedilmeyen tek günahtır"(Nisa- 48, 116)Dolayısıyla yalancı iftiracıların "bunlar insanları günahlardan kurtarıyorlar" sözü, tam bir aldatma ve büyük bir yalandır.Bütün Allah elçilerinin gönderiliş amaçları tevhid akidesidir."Ey Resul! Senden önce hiç bir Resul göndermedik ki ona: " Benden başka ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım"(Enbiya- 25)Konuşması çok bozuk olduğundan bazı yerlerini düzeltmek zorunda kaldım.Ancak kendisine haksızlık ve iftira olmaması için de konuşmanın orijinalini bozmamaya çalıştım.Menzil Gavs-ı !!! aynen şunları söylüyor."Büyüklerden birisi bir rüya görmüş,rüyada bakmış ki ahirette kendisini büyük bir yolun kenarında boğazına kadar bir bataklığa, bir çamura girmiş, kıyamet günüdür, bütün insanlar haşre gelmiş Allah'ın huzuruna çıkıyorlar. Kafile kafile ifadesini alıp, şefaatini yapıp herkesin kendi kavminden, herkesin kendi ailesinden,kafile kafile Allah'u Teala'nın huzurunda gelip çıkıp gidiyor.Babamız Hz. Adem ( a.s) dan Allah Resulü'ne kadar herkes geçiyor.O boğazına kadar bataklığa saplanan kişi bütün bu Allah elçilerine bağırıyor, çağırıyor, figan ediyor, hiç kimse o bataklığa saplanan kişinin yüzüne bakıp yardım etmiyor.Sahabeler de gelip geçiyor, evliyalar da gelip geçiyor, bağırdım, çağırdım hiç kimse bana bakmadı. Eyvah dedim, ben burada kaldım, ebedül ebed (sonsuza kadar) daha ümidimi kestim, bir baktım ki, bir sofi geldi. Sofi kıyafetinde elini sırtladı böyle vurdu. O asfaltın kenarından geliyor. ümidimi kestiğim anda onu çağırsam mı, çağırmasam mı! Nasıl olacak? Tereddüd ederken o da tam karşıma geldi. Daha çağırmadan dedi ki, seni kurtarayım mı ? Ben şok geçirdim! Daha ben bundan başka ne isteyeyim? Hemen elini uzattı o çamurdan beni kurtardı. Asfaltın üzerine beni bırakıp haydi gidelim dedi. Ben birkaç adım gittim, bir düşündüm bu kadar peygamberler, evliyalar, bu kadar sahabeler geldi geçti, kimse bana el atmadı, beni kurtarmadı, bu beni kurtardı. Kimdir bu, bir sorayım! Sen kimsin ? Birden bana dönerek, ben Şah-ı Nakşibendiyim(cemaatten bağırtılar, çağırtılar) Böyle söyleyince ben yine şok geçirdim. Birkaç adım gittikten sonra bir daha aklıma geldi. "Şah-ı Nakşibendinin dünyada çok ismi vardı, çok büyüktü, o kadar sofileri vardı, o kadar halifeleri vardı, o kadar bağlıları, salikleri vardı, onların hepsini bırakıp böyle tek başına nereye gidiyorsun? Ben bir sorayım, Kurban dedimDünyada Şah-ı Nakşibendinin ismi çok büyüktü, çok sofileri vardı,çok da sâlikleri vardı, onları bırakıp nereye gidiyorsun? diye sordum. Hemen elini kolunun altına koyarak bir kutu çıkardı.Kutunun içinde çok ince ince sinekler var,Dedi ki, bu sineklerin hepsi sofimizdir. Bunların hepsi kabirden kalkınca, onları topladım, bu kutulara doldurdum, ben istedim ki haşır- neşir, kıyamet görmesinler. Allah'ın huzuruna çıkıp utanmasınlar diye bu kutulara koydum. Onların şefaatlerini yaptırdık, işlerini bitirdik, evrakları düzelttirdik, onları cennete götürüp her kesin kendi makamlarına bırakıp haşır- neşir görmesinler. Allah'ın huzuruna gidip utanmasınlar. Böyle niyet ettik, Allahu Teala da niyet ve şefaatimizi kabul etti. Onu götürüyoruz. Biz de çalışalım o kutuları girelim"Evet her sene milyonlarca insanın ayağına kadar gittiği menzil şeyhi bunları söylüyor.Ve şimdiye kadar yapılan bütün eleştiri ve kınamalara bir cevap verilmiş değildir.Yani menzil şeyhinin bu konuşması hiçbir zaman reddedilmemiştir.Vahyin İslam'ı, evrensel tevhid ve güzel ahlak kitabı nerede?İnsan hakları, özgür düşünce, Allah'ın saf ve hanif hidayeti nerede?Bizim bu halimiz nasıl olacak?Biz bu yobaz anlayışla nasıl iflah olacağız?Kur'an gibi bir kitaba sahip iken Allah bizim belamızı en şiddetli, en acı, en acımasız bir şekilde vermez mi?

7 Temmuz 2021 Çarşamba

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(3.YAZI)"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar"(Giordano Bruno)HULUL İNANCININ ÖNEMLİ ÖNCÜLERİNDEN OLAN BEYAZİD'I BESTAMİ'NİN ŞİRK SAPKINLIĞI: "Kendimi tenzih ederim, şânım ne yücedir" "Cübbemin içinde Allah'tan başkası değildir" "Benim sancağın Muhammed'in sancağından büyüktür""Çadırımı arşın hizasında kurdum" ABDÜLKERİM EL-CİLİ'NİN HULUL SAPKINLIĞI:El-cili, "Kendisiyle Allah'ın aynı isim ve sıfatlara sahip olduğunu, dünya ve ahiret gününün mâliki de kendisinin olduğunu söyleyerek, hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve kendine yeterli olduğunu, kimseden hiçbir nimet istemediğini,çünkü nimetleri kendisinin verdiğini" iddia etmektedir. El-cili,"Halkın rabbi ve efendisi benim, bütün âlem isim, zâtım onun müsemmasıdır.Mülk benimdir. Melekût benim dokumam ve sanatımdır.Gayb ve ceberrut benimdir ve benden meydana gelmiştir" demiştir.(El- insanul kâmil, 1-19, 20- kahire, 13/ 6 h) CELALEDDİN-İ RUMİ'NİN ŞİRK'İ VE HULUL SAPKINLIĞI:Hulul inancının ağa babalarından olan Celaleddin-i Rumi mesnevisini Allah'ın kitabına eşdeğer tutarak eseri hakkında aynen şunları söylemektedir."Bu Mesnevi kitabıdır. O, ulaşma ve kesin bilme sırlarını açıklamada dinin asıllarının asıllarının asıllarının asıllarıdır. O, Allah'ın en büyük fıkhıdır. (Din bilgisidir )Allah'ın en aydınlık yoludur ve Allah'ın en açık delilidir. "Işığının hali, içinde kandil bulunan kandillik gibidir. Kerem sahibi ve salih yazıcıların elleriyle yazılmıştır. Temiz kişilerden başkasının ona dokunmasını men eder. Âlemlerin rabbinden indirilmedir. Batıl ona önünden ve arkasından gelmez. Allah onu gözetir ve korur. O en iyi koruyucudur"( Mevlana Celaleddin-i Rumi Mesnevi, Yeni Şafak kültür hizmeti- cilt- 1, sayfa 36- hazırlayan Pr. Dr. Adnan karaismailoğlu- Ulus- Ankara) Celaleddin-i Rumi Mesnevisi için sarfettiği bu cümleleri Yüce Allah âyetlerde Kur'an'ı Mübin için kullanmıştır.("...ışığını hali..."(Nur- 35) ; "...alemlerin Rabbinden indirilmiştir" (Hakka- 50) ; "...kerem sahibi ve salih yazıcıların elleriyle yazılmıştır..." (Abese-11- 12) ; "...temiz olmayanlar ona dokunamaz..."( Vakıa- 79- 80) ;"...batıl ona önünden ve arkasından gelemez..." (Fussilet- 42) Celaleddin-i Rumi Divan'ı Kebir'inde hulul inancına bağlı bir müşrik olduğunu gösteren yüzlerce şiirinden bir tanesi şöyledir.O (Ali) sefa ehlinin vücut güneşidir.O açıklayıcı İmam, hakkın yüksek sıfatları Ali'nin vasfıdır. Ali'den ayrı değildir.Çünkü o haktan hakla görülmüştür. Onun toprağı birlik alemidir.Allah'ın ilminden maksat Ali'dir. Her şey fanidir. Fakat can yanar, hakkın hikmetini Ali'den başkası bilmez. Yaratıkları yaratan zat gibi bakidir. İbtidasız evvel o idi sonsuz âhirde o odur. Resullere yardım eden o idi.Velilerin gören gözü de hakikaten odur. O yüzünün gizli parıltısından bir güneş yarattı. O hak iledir.Hak onda görülür. O hak ile ebedidir. Allah'ın isimleri onda belirdi"(Divan'ı Kebir- Milli Eğitim Bakanlığı, cilt 1, sayfa 35)MUHYİDDİN'İ ARABİ'NİN SAPKINLIKLARI:"O (Allah) bana hamd eder, ben ona hamd ederim. O, bana kulluk eder ben de ona kulluk ederim" İbni Arabi'nin Nuh (a.s) ile ilgili"Eğer Nuh, tesbih ile tenzihi cemetse, kavmini de bunlara davet etseydi, bu ikisi konusunda ona kesinlikle olumlu cevap verirlerdi (imana gelirlerdi)Fakat o, onları açık bir şekilde tesbihe çağırdı, sonra gizlice tenzihe davet etti" gibi karmaşık sözleri muvahhidler tarafından küfür olarak kabul edilmiştir.Daha Muhyiddin'i Arabi'nin Allah elçilerine bunun gibi birçok saldırıları vardır. Muhyiddin'i Arabi Allah Resulü ile ilgili bölümde diyor ki, "İnanan kimse inandığı şeyi över, sena eder, ona bağlanır. Kendisine inanılan ilâha yapılan övgü, aslında bizzat kişinin kendisine övgüdür. Bu bakımdan o kimse başkasının inancını ya da inandığını kötülememelidir" "Âlemin işlerini tedvir konusunda benim velayetimle ilgili olarak, bu yazdıklarımla hak beni durdurmuş değildir.Tâki bana, benim Muhammed'i velayetinin hatemi (sonuncusu) olduğumu da bildirilmiştir" YUNUS EMRE'NİN HULUL İNANCI:Yunus Emre bağlı olduğu hulul inancını bir şiirinde şu şekilde dile getirmiştir."İnsanlar, cinler, periler, devler hepsi benim hükmüm, emrim altındadır. Tahtımı yeller götürmüş olsa da Hz Süleyman'ın mührü benim elimdedir. İnsanları doğru yoldan çıkaran, azdıran şeytan ve doğru yoldan çıkarak azan Adem de kim oluyorlar? İyi işleri de kötü işleri de yaptıran hakikatte benim. Herkese her yerde benim hükmüm geçer.(S- 178) Hululiyyet inancını en net olarak ortaya koyduğu şiirlerinden bir tanesi şudur. "Nebi gökyüzüne çıkıp mirac'ı gerçekleştirdiği zaman onunla beraber bulunan benim,Nebi'nin yanında olan ve sofrasında oturan, yakınları ile çıplak ve samimi sohbet eden gene benim.Sabır etmeyi ve kanaati hoş gören, kırıklarla olan ve kırk kişiyle tek bir gömleğe kanaat eden gene benim. Hem halife Ömer'e adalet işlerinde yardım ettim, hem de oğluyla günah işleyip cezaya çarpıldım.Hristiyan bir dilber uğruna dinini değiştiren Abdurrezzak beni kendisine yoldaş etti. "Allah benim" diyen Hallacı Mansur ile birlikte asılan benim.Musa Nebi ile çok görüştüm, çok konuştum. İsa Nebi ile göklere çıkan benim.Adımı Yunus diye taktım. Sırrımı âleme açıkladım.Bundan sonra da dilde söylenen benim. Ben öyle bir sultanım ki kadimden (Ezelden) başlayıp sonsuza kadar hükmüm sürecektir.Benim zevalim yoktur. Gene yedi iklime hükmeden, insanlara hükmedip onları diri tutan sultan gene benim. Yer yüzünü yaratan, üzerine gök kubbeyi oturtan,büyük denizleri ve dalgaları meydana getiren ben olduğum gibi, tufanı meydana getiren ve Nuh Nebi ile ailesini tufan felaketinden kurtaran da benim. Dur emrini ve verince göklere, gökler hemen durdu ve benim istediğim gibi karar kıldı. Dünyaya yüz bin çeşit insanı getirip gönderen de gene benim.Yusuf Nebi ile kuyuya inen, erzak almak için Mısır'a gelen kardeşlerinin terazilerini altın dolduran, hepsini zengin eden Mısır'ın sultanı benim. Dervişlerle derviş olan, onlarla aynı safta duran ben olduğum gibi, sofularla el bağlayıp ibadet eden o merhamet sahibi, o rahman olan merhametli varlık da benim. Ben kaf dağı'ndan kaf dağı'na kadar her tarafa hükmederim.Devler ancak benim emrinde olup bu emrin dışına çıkamazlar.Rüzgarlara binerek seyran eden bu mülkün Süleyman'ı da benim. Bunları diyen Yunus değildir. Bunları söyleyen sadece kudret dilidir. Benim ilk (Ezel) ve son (Ebed) olduğuma inanayan kafir olsun"( Yunus Emre Divanı- Sağlam Yayınevi- Murat Sertoğlu, sayfa 193- 194)SAİD NURSİ'NİN İNANÇ DÜNYASISaid Nursi'nin Risale'i Nur Külliyatında hurafe, uydurma, yalan, Nebi (a.s) adına bir çok iftira ve açık şirk mevcuttur.Risale'i Nur Külliyatında bulunan sapkın inanç ve fikirlerden bir kaçı şöyledir.Said Nursi diyor ki:"Ehl-i keşifçe vâki olmuş latif bir manevi tasarruf vakıası :"Hazreti Mevlana (Hâlid-i Bağdadi) Hindistan'dan tarik-i Nakşiyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi (Nakşiliğin Bağdad kolu) Şah-ı Geylani'nin (ks) ba'del-memat ( ölümünden sonra ) hayatta olduğu gibi taht-ı tasarrufunda idi. "Hz. Mevlana'nın (k.s) manen tasarrufu, bidayeten cayı kabul görmedi. Şah-ı Nakşibent ile İmam-ı Rabbani'nin ruhaniyetleri (Ruhları) Bağdat'a gelip Şah-ı Geylani'nin ziyaretine giderek rica etmişler ki,"Mevlana Halid senin evladındır, kabul et" Şah-ı Geylani, onların iltimaslarını (aracı olmalarını) kabul ederek Mevlana Hâlidi kabul etmiş, ondan sonra Mevlana Halid birden parlamış" Yani Said Nursi'ye göre,"Hâlid-i Bağdadi Hindistan'dan Nakşibendi tarikatını Bağdat'a getirdiği zaman, insanların kararları ve dini hayatları üzerinde aynen ölümünden önce olduğu gibi ölümünden sonra da Abdulkadir Geylaninin tasarrufunda idi. Bağdat'a gelen Mevlana Hâlid insanlar arasında pek ilgi görmedi.Said Nursi'ye göre bunun sebebi "Bağdat halkının üzerinde hâlâ tasarrufu devam eden Abdulkadir Geylani buna müsaade etmemesi idi. Yani ölü olan Abdulkadir Geylani insanların Mevlana Hâlide gitmelerini engelledi. Çünkü onların üzerinde onları yönlendirecek bir tasarruf ve hakimiyete sahipti. Said Nursi devamla diyor ki,"Bunun üzerine Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbani'nin ruhaniyetleri(ruhları)Bağdat'a Şah-ı Geylani'nin ziyaretine giderek rica etmişler, "Mevlana Halid (Bağdadi) senin evladındır, onu kabul et" Şah-ı Geylani onların İltimaslarını ( aracı olmalarını) kabul ederek Mevlana Hâlidi kabul etmiştir" Ondan sonra Mevlana Hâlid birden parlamış.SAİD NURSİ'DEN BİR HURAFE DAHA "Bir zaman, Hazretleri Gavs-ı Azam (k.s) Şah-ı Geylani'nin, terbiyesinde nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evladı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazreti Gavs-ın yanına şekva(şikayet) için gitmiş. Bakmış ki, Hazreti Gavs kızartılmış tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş! "Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!" Hazreti Gavs tavuğa demiş "kum biiznillah" "Allah'ın izniyle kalk"o pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kapından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazreti Gavs gibi keramât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zatın kerameti olarak, manevi tevatürle nakledilmiş"SAİD NURSİ VE ŞAKİRTLERİNE GÖRE RİSALE'İ NUR'DA HİÇ BİR HATA YOKTUR."Kimin haddi var ki, risalelerin birine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin,veyahut bir kelimesini hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun"( Barla Lahikası 194, yedinci mektuptan, Hüsrev, üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir meseleye dair, müteessir yazdığı mektuptan bir fıkradır) (Talebesi Ahmet Hüsrev risalelerde bulunan hurafelerden rahatsızlığını bir mektupla Said Nursi'ye bildirir. Said Nursi buna çok şiddetli bir şekilde öfkelenir. Bunun üzerine Ahmet Hüsrev hakikatten çark ederek özür mahiyetinde olan yukarıdaki satırları Said Nursi'ye gönderir) Ahmet Hüsrev Arapça ve Osmanlıca hat sanatı iyi olan bir hafızdır.Kur'an'ı ve Risale'i Nur Külliyatının tümünü elle yazmıştır.Fakat ne yazık ki Kur'an'ın zerresini anlamamıştır.Said Nursi, kendini Allah'ın resülü, eserini de bir vahiy gibi görerek yalan, hurafe ve uydurmalarını eleştirenleri tehdit ederek aynen şöyle söylüyor."Bize ilişenler âhirette şiddetli tokatlar yiyecekleri gibi, dünyada dâhi bir kısmı çabuk çarpılır"(Emirdağ Lahikası, s,494)

6 Temmuz 2021 Salı

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(50.YAZI)"Maalesef temel sorun, İslam'ın Kur'an'da ortaya konmuş olan temel değerlerinden ve dinin esasını oluşturan tevhid esasından insanların habersiz olmalarıdır.Bunun yanında Kur'an'ı devre dışı bırakıp uydurma rivayetler ve bunlar üzerinden yapılan ictihatlara göre kurgulanmış gelenekçi/mezhepçi din anlayışını hayatına uygulayıp İslam'ı yaşadığını zannederek amelleri boşa gidecek çoğunluğa hanif İslam'ı ve tevhidin zıttı olan şirk belasını çok iyi anlatmak gerekiyor. Çünkü kendine müslüman ve dindar diyen büyük çoğunluk gerçek anlamda şirkin ne olduğunu bilmediği, bu dinin uydurma hükümlerini doğru din zannettiği için şirkle içiçe yaşamakta olduğunun farkına bile varamamaktadır. O yüzden tevhide dayalı, halis, saf, katışıksız hanif İslam'ı mutlaka bu ''az anlayan, hiç düşünmeyen, asla sorgulamayan, aklını kullanmayan, fanatik iman eden insan'' profilindeki çoğunluğa usanmadan anlatmaya devam etmeliyiz. Selam ve saygılar değerli hocam"(Faruk Fidan- "İnsanlık Tarihinde Değişmeyen Tek Şey" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Çok kıymetli ve aklı olup kullanmak isteyene fırsat sunan bir yazı. Beyinlerini kullansınlar.Koca koca ünvanlı, diplomalı cühalaya gelsin bu yazı.Diplomasızlara sözüm yok, onlardan saf olanlar var. Birde inat olanlar var.Sadece beynini değil, bedenini de teslim edenler.Gassal (ölü yıkayanın) elinde meyit olanlar.Klavuzu Kur'an olmayan beyinler ve eylemler kendilerini "çukur" bataklığından kurtaramazlar. Güzel bir yazı"(Şahabattin Arslan- İnsanlık Tarihinde Değişmeyen Tek Şey" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------"Şöylede diyebiliriz Ali hocam!''Tağut: Görünüşte Allah'ı inkar etmeyen ama kendisi de bizzat Allah gibi haramlar, helaller, sevab, günah hak, batıl ihdas edip, ortaya hurafelerden meydana gelen sahte din icat ederek kendisine de tıpkı Allah gibi itaat edilmesini, saygı ve sevgi gösterilmesini arzulayan, azıp azdıran ve Allah'a başkaldıran, saldırgan, içinde güç ve iktidar hırsı, ihtirası olan, başkalarına hasedi düşmanlığı olan, zenginlik tutkusu ile gücü ve hakimiyeti kendi eline, soyuna ve kavminin eline geçirme hırs ve emeli olan hasedci, fesadçı, düşmanlık içinde, kendi siyasi emellerine dini alet edip din üzerinden saltanat devşirmek isteyen, bu yüzden dinde kasten ihtilaflar çıkartıp dini ve ümmeti tefrikaya düşürüp parça parça bölüp birbirine düşman eden, saldırgan, Allah'a asi olmuş kimseler birer tağuttur !(Asım Kurucu-" Tağut" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Ülkemizin ve diğer islam ülkelerinin en büyük sorununun bu olduğunu mükkemel bir şekilde izah etmiş bulunmaktasınız.Yazınızından anlaşılıyor ki:Bu şirk ve hurafe zihniyetin hakim olduğu bir toplumda fetö ve benzeri yapılanmalar fiili olarak ortadan kaldırıldığı düşünülse bile zihinlerde ve halkın yapısında varlığını devam ettirmekte olup, mevcut dini anlayış yok edilip, Kur'an'a dönülmediği sürece, biz ve bizim gibi toplumlar yok olmaya mahkumdur.Rabbimin değişmez sünneti bu degilmi?Saygılarımla hocam"(Sefa Sahin- "Fetö Bize İyi Bir Ders Verdi" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Kıssaları geçmiş zamanların hikayesi gibi anlıyorlar hocam!Kitabımızı anlamanın önündeki en büyük engellerden biri de bu anlayıştır.Zihinlerimiz kıssalara hikaye/masal muamelesi yapıyor maalesef"(Bekir Akça- "Fetö Bize İyi Bir Ders Verdi" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Hocam!Musa (a.s) Tur-u Sina’ya gittiğinde Samiri melun, İsrailoğulları’na ben sizin görmediklerinizi görüyorum demişti.(Tâhâ- 96 )15 Temmuz öncesinde "Allah Resülü olimpiyatlarımıza katılıyor, bizimle görüşüyor" diyen fetö'ye inanan bir kitle var.Tarikatlara hiç girmek istemiyorum, onlar fetö’dan daha beter bir durumdalar.Ehl-i Sünnet, Şia, mezhepler, mezhepçilik şirktir ve Allah’a karşı küfürdür.Saygılar sunarım"(Mustafa Emir- "Fetö Bize İyi Bir Ders Verdi" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------Bu toplumun duyduğu/duyabileceği açık ve anlaşılabilir bir dile sahip, nefsi değil, her cümlesi gerçeklerle dolu.Kendini müstağni görmeyi hak ve elindekini din görmeye başlamış, gözleri görmeyen, kulakları ağırlaştırılmışların hatalarını yüzüne vuran uyarıcı bir yazı olmuş. Allah razı olsun inşaallah"(Hasarı Ayhan Karakuş- "Fetö Bize İyi Bir Ders Verdi" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------"Ali Aydın kardeşim!Keşke öyle bir ders alınmış olsa!Her şey eskisi gibi ve hiç bir şey olmamış gibi devam ediyor!Maalesef ders alması gerekenlerin umurunda değil ve bunu siz en iyi biliyorsunuz!Ben hiç bir ilahiyatçı yada diyanet görevlisinden bu konuda öz eleştiri duymadım, üç maymunu oynamaya ve kendilerinin fetö’ye bulaşmayan kurumlardan olduklarını söylemeye devam ediyorlar! İşin garip tarafı, cemaatler, diyanet ve iktidar hâlâ kendi inanç sistemleri ile fetö'nün inanç sistemi arasında bir farkın olmadığını anlayabilmiş değiller! Ya ilahiyat Prof, larına ne demeli? Ramazan proğramları ve içerikleri hiçbirşey olmamış gibi, fetö'nun izinde devam edip gidiyor! Özünde doğrusunuz! Biz burdan bir ders almalıydık ama maalesef kafalar hala çuvalda, akıl kirada, gözler kör, kulaklar sağır ve değişen bir şey ben göremedim! Tabiki bilinen Kur'an ve gerçek din insanlarının çaba ve gayretleri hariç! Sevgiler kardeşim! (Hüseyin Bostan-" Fetö Bize İyi Bir Ders Verdi" adlı yazıya yaptığı yorum)

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:(2.YAZI)Bütün inançları ve dinleri birbirinden ayıran tek şey tevhid, onları birbirine eşitleyen tek şey ise şirk'tir.Yani bir dinde tevhid sistemi hakim değilse, adı ne olursa olsun o din artık şirk olacaktır. ASHAB-I KEHF KAVMİNİN ŞİRK SAPKINLIĞI:"Şu bizim kavmimiz Allah'tan başka İLAHLAR edindiler.Bari bu İLÂHLAR konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün! ) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim vardır?"(Kehf-15)İnsanlık tarihinde Allah elçilerinin kavimleri istisnasız hepsi İLAHLARA ve EVLİYAYA kulluk ediyorlardı.MEKKE MÜŞRİKLERİNİN ŞİRK SAPKINLIĞI:Aslında Mekke müşriklerinin yüce Allah'a çok kuvvetli bir imanları mevcuttu.Fakat dünyanın ve insanların üzerindeki tasarrufa Allah'ın izniyle ilahlarının ve evliyanın yetkili olduklarına inanıyorlardı. "Şayet İLÂHLARIMIZA iman etmekte sabır göstermeseydik, gerçekten (bu resul) bizi neredeyse İLAHLARAMIZDAN saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler" (Furkan-42)"Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar ve kafirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! İLAHLARI tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler"(Sad- 4, 5) EHLİ SÜNNET VE ŞİA ÂLİMLERİNİN CEHALET ve SAPKINLIKLARI:Şia ve Ehli Sünnet âlimleri Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farkları bilmediklerinden dolayı âyetlerde geçen "Allah'a itaatten" kastedilen emrin "Kur'an'ın emirlerine tâbi olmak" "Resul'e itaatten" kasdedilen emrin ise "hadislere!!! yani Kur'an'dan ayırdıkları, Allah'ın kitabından bağımsız olarak uydurdukları hayali Resul'e "tâbi olmak" olarak kabul etmişlerdir. Onlara göre "Allah'a itaatten" kastedilen Allah'ın gönderdiği kitab-a yani Kur'an'a, Kur'an'ın emir ve yasaklarına itaattir."Resul'üne itaat" ise sağlığında bizzat kendisine, onun emir ve talimatlarına, vefatından sonra da "sünnetine (hadislerine) itaat etme" anlamındadır.Yani Allah Resulü'nün hüküm ve kararlarına boyun eğmek, sağlığında kendisinin çeşitli konularda verdiği hüküm ve kararlara itaat etmek,vefatından sonra ise benzer konular karşısında Allah Resulü'nün ortaya koyduğu çözümleri esas almak anlamına gelir.Sünnete uymak, sağlığında bizzat O'nun kendisine itaat ve boyun eğmekle olduğu halde, bugün içinsünnete uymak, sünneti bize aktaran hadisler aracılığıyla gelen "Allah Resulü'nün mesajını" anlamakla mümkündür.Gerek Allah'a itaat ile Resulüne itaatin yan yana zikredildiği ayetler gerekse sadece Resul'e itaatten, O'nun hüküm ve kararlarına boyun eğmenin gerekliliğinden bahseden âyetler bugüne kadar birçok İslam alimi tarafından hep bu şekilde anlaşılmıştır.Ve sünnetin (hadislerin) İslam'da delil oluşu bu tür bir yaklaşımla temellendirilmeye çalışılmıştır.(Hadis ve Sünnet anlayışımız- Prof. Dr. Kadir Gürler. S. 43)Şia ile ilgili, onların inanç ve fikirleri hakkında daha önce bir çok yazı kaleme aldığımız için burada onlar hakkında bir şey yazmıyoruz.Ancak Şia'nın Kur'an'dan ne kadar uzak olduğunu anlamak İsteyen arkadaşlara "İmamet konusunu, mehdinin zuhurunu ve Ğadir Hum" meselesini araştırmalarını öneriyorum.Hanbeli Mezhebinin imam-ı Ahmet Bin Hanbel ile Malik-i Mezhebinin imam-ı Malik Bin Enes son derece Kur'an cahili kimselerdi.Eğer Kuran cahili olmasalardı, Kur'an'ı yeterli görüp, Kur'an'ın yanında ikinci bir kaynak edinme yollarını aramaz, Nebi (a.s) adına iftira edilen absürt rivayetlerin peşine düşmezlerdi. Malik Bin Enes ve Ahmet Bin Hanbel, Nebi ile Resul arasında bulunan farkları bilmediklerinden dolayı, aynen Ebu Yusuf, imam-ı Muhammed ve Muhammed Bin İdris gibi mezheplerini tamamen yalan ve uydurma rivayetler üzerine bina etmişlerdir.Hatta Ehl-i Sünnet'in bazı âlimleri ana hadis kitaplarının (Kütüb-ü Sitte) ve Malik Bin Enes'in Muvatta'sı olmak üzere yedi tane olduğunu kabul ederler.Ahmed bin Hanbel'in birçok eseri vardır. Fakat en meşhur olan eseri Müsned'dir. Bu hadis kitabında kırk bin Müsned hadis vardır.Bunlardan on bini mükerrerdir. Bu Kur'an cahillinin binlerce hadis ezberlediği söylenmektedir.Size şunu açık yüreklilikle söylüyorum. İyi ki hadis tarihi, hadis ilmi ve muhaddislerin hayatları hakkında geniş bir bilgiye sahip değilsiniz. Allah'a yemin ediyorum. Kur'an'ı bilen için dünyada en büyük ızdırap ve kahredici olay, muhaddislerin ve mezhep imamlarının ne kadar Kur'an cahili olduklarını bilmesidir.Halbuki aşağı yukarı 1300 yıldan beri milyonlarca insan bunların gerçekten âlim olduklarını zannederek Allah'ın emir ve hükmünden daha fazla bu cahillerin tamamen şirk olan hükümlerine tâbi olmuştur. Eğer Şia ve Ehli Sünnet'in kaynaklarını bilmiş olsaydınız, Kur'an'ın hikmet ve ahlakının, ilim ve mantığının yanında bu hurafecilerin ne kadar Kur'an cahili olduklarını anlardınız. Adem (a.s) dan kıyamet gününe kadar hiçbir zaman böyle vahiy düşmanlığı, böyle cehalet ve akılsızlık, Allah'ın âyetlerine karşı böyle düşüncesizlik ve ihanet, Allah'a ve Resulü'ne böyle yalan ve iftira atılmamıştır.Binlerce insan hayatını bir hiç uğruna, hurafe, şirk ve yalan haberler toplama adına israf etmiştir.Hem de Allah ve Resulü'ne iftira üzerine bir din kurmak için ömürlerini şeytanın yolunda tüketmişlerdir.Mesela:Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve alimleri boğazlarına kadar şirk sapıklığına batmamış olsalardı, kitaplarında şirk ile alakalı bir bölüm olurdu.Adamlar o kadar Kur'an'dan uzak bir mesafeye savrulmuşlar ki, hiçbir zaman şirk ve tevhid diye bir dertleri olmamıştır.Halbuki insan demek, akıl, araştırma, fikir ve bilgi demektir. Aklı kullanma, araştırma, tefekkür ve bilgi yoksa insan da yok demektir.Koca koca adamlar yüzlerce âyette dile getirilen, "Dinin Allah tarafından tamamlandığını..."(Mâide-3)"Allah Resulü'nün sadece vahyi tebliğ etmekle yükümlü olduğunu..." (Mâide-99)"Allah Resulü'nün vahye tâbi olmakla emrolunduğunu..."(Yunus-109) "Sadece Kur'an ile uyarı vazifesini yaptığını, (En'am-51; Kaf- 45; Enbiya- 45) "Dinin Allah'a özgü kılınması gerektiğini..."(Zümer- 2, 3, 11, 12) "İnsanların sadece indirilen vahiy'den yani Kur'an'dan sorumlu olduklarını..." (Zuhruf-43, 44) "Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağın olamayacağını..." (Casiye-6; Ankebut- 50, 51)anlayamamışlardır.Emevi Abbasi Ehli Sünnet dininin en büyük Kur'an cahillerinden biri Muhammed Bin İdris (İmamı Şafii) dir.Muhammed Bin İdris "Allah Resulü'nden rivayet edilen bir hadisi duyduğum zaman aklımı hemen devre dışı bırakırım" diyecek kadar cahil bir adamdır.İmamı Şafii, "...Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi..." Nisa-113. âyetinde bulunan "kitap"tan maksadın "Kur'an""hikmet"ten maksadın ise "sünnet"in yani hadislerin olduğunu söyleyerek bağlılarına korkunç bir cehalet ve şirk'i miras olarak bırakmıştır.Halbuki Kur'an âyetlerinde geçen"kitap"tan maksat "vahiy" yani "Kur'an" "hikmet"tenmaksat ise "Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, kendi içinde bulunan çözümü ve kendi içindeki ilmi yani sistemidir.Bu gerçeği Bakara 231. âyette geçen "...Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini, size "onunla öğüt vermek" üzere indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın..." cümlesi açık olarak gösteriyor. Yukarıdaki âyette aynen "Allah ve Resulü'ne itaat" gibi bir sistem kurularak "kitap" ve "hikmet" denildiği halde "yeizüküm bihi" "onunla öğüt veriyor" buyrulması muhteşem bir sistem ve bir kombinasyonu göstermektedir.Yani "kitap" ve "hikmet" iki ayrı şey değildir."Kitap"ve "hikmet" aynı şeydir. Ama hakikate karşı beynini ve zihnini kapatan Kur'an cahili Muhammed Bin İdris bunu nereden bilsin?Aynı şekilde "Essünnet'ü kâdiyetün alel kitéb""Sünnet Kur'an'a egemendir" diyen Ehl-i Sünnet âlimi Evzai" de büyük bir cehalete ve açık bir küfre kapı aralamıştır.EHL-İ SÜNNET MUHADDİSLERİNİN CEHALET VE SAPKINLIKLARI : Ehli Sünnet ve Şia'nın muhaddisleri Kur'an'a aykırı, aklın ve güzel ahlakın kabul etmeyeceği birçok yalan haber toplayıp, Allah Resulü'ne İsnat ederek büyük iftiralara ve ihanete imza attılar. BUNLARIN BAZILARI ŞÖYLEDİR:"Namaz kılan bir adamın önünden eşek, kara köpek ve kadın geçerse namazı bozulur"( Buhari- Ahmet Bin Hanbel)"Bir grup maymun zina yapan bir maymunu yakalamış ve taşlama (recm) cezasını uyguluyorlardı. Onlara bu haklı işte desteklemek için ben de taş atarak yardım ettim"( Buhari) Bu yalanı Allah Resulü'nün ağzından uyduran ahmak cahiller akıllarınca şunu demek istemişlerdir "recm cezasını uygulamayan Müslümanlar maymunlardan daha aşağı bir seviyeye sahiptirler)"Uğursuzluk üç şeydedir, at, ev ve kadın"( Buhari)"liderler mutlaka Kureyş kabilesinden seçilmelidir"( Buhari)"Tüm Kara köpekleri öldürünüz, çünkü onlar şeytandır"( Ahmet Bin Hanbel)"Karga fasıktır"( Buhari- Ahmet Bin Hanbel)"Allah ahirette elçilere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir"(Buhari) "Allah Resulü Medine'de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez bir durumda ortalıkta deliler gibi dolaştı"( Buhari- Ahmet Bin Hanbel)"Sol elinizle yemeyiniz, içmeyiniz; çünkü şeytan sol eliyle yer içer"( Ahmet Bin Hanbel)"Melekler, içerisinde köpek veya resim bulunan eve girmezler"( Buhari)"Ahzab suresi mushafa eksik yazılmıştır"( Ahmet Bin Hanbel- Suyuti)"Beyyine süresi mushafa eksik yazılmıştır"(Tirmizi)"Felak ve Nas sureleri aslında birer Kur'an suresi değildir"( Ahmet Bin Hanbel-Taberani- Bezzar )"Allah Resulü'nün dokuz zevcesi olduğu halde, tek bir gecede hepsi ile cinsel ilişkiye girerdi"(Buhari) "Kim faiz yerse sanki annesiyle Kabe'de zina etmiş gibi olur""Yılan, karga ve akrep fasıktır"(İbni Mace) "Bulaşıcı bir hastalık yoktur" (Buhari- Müslim- Tirmizi- Ebu Davut-Haysemi) "Etin kokuşmasının sebebi İsrailoğullarıdır" (Buhari- Müslim)"Kişi sabahleyin yedi acve hurması yerse, ardından kilolarca zehir içse bile ölmez"( Buhari- Müslim- Ebu Davut )Ehl-i Sünnet ve Şia'nın muhaddisleri daha bu uydurma ve absürt hurafeler gibi binlerce yalanı Allah Resulü'ne isnat ederek ne kadar Kur'an cahili olduklarını göstermişlerdir.İşin ilginç yönü ise mezhep imamlarının ve müctehidlerin bu yalan ve iftiralar üzerine dini bina etmiş olmalarıdır. Dolayısıyla Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri hep yalan, iftira, hurafe ve akılsızlıktan beslenmişlerdir.Kur'an'a gitmek, ondan faydalanmak hiçbir zaman akıllarına gelmemiştir.

5 Temmuz 2021 Pazartesi

ŞİRK SAPKINLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI.(1. YAZI)Allah'ın izniyle bu yazı serisinde din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak edinenlerin kendi kitap ve seslerinden inanç ve fikirlerini göreceksiniz. Özellikle günümüzde yaşayanların sanal medyada dolaşan sözlerini kelime kelime kayıt altına aldık ki, tarihe bir not düşelim.Şeytanların şerlerinden Allah'a sığınırız. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Resullere en önemli emri tevhid akidesini korumaları olmuştur. "Senden önce hiç bir Resul göndermedik ki ona:"Benden başka ilah yoktur, şu halde sadece bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım"(Enbiya- 25)(Ey Resul! ) Şüphesiz sana da senden önceki(Resullere) de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan işlerin mutlaka boşa gider ve husranda kalanlardan olursun"(Zümer-65) DİNDE MEZHEPLER VE FIRKALAR OLMAYACAK."Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye, Nuh'a emrettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu din (İslam-Tevhid), müşriklere ağır gelir,,,"(Şura-13)"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, ( Ey Resul! )senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"(En'am-159)( EyResul! )Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.Allah'ın yaratışında (İslam dininde) değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur Fakat insanların çoğu bilmezler""Hepiniz O'na yönelerek Allah'a karşı gelmekten sakının, salat-ı ikame edin, müşriklerden olmayın.Dineriniparçalayan ve fırka fırka olanlardan olmayın. Bunlardan her fıkra kendilerinde olan inanç ile böbürlenip sevinmektedir"(Rum-30, 31, 32)DİN SADECE ALLAH'A ÖZGÜ KILINMASI GEREKİR.(Ey Resul! )Şüphesiz ki Kitab-ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a özel kılarak kulluk et. Dikkat edin, halis din yalnız Allah'ındır. O'nun yanında veya onu bırakıp da başka dostların ( evliya) edinenler:Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler..."(Zümer- 2, 3)"Kafirlerin hoşuna gitmese de dini Allah'a özel kılarak kulluk edin"(Mümin-14)"De ki: Bana, dini yalnız Allah'a özel kılarak kulluk etmem emrolundu. Bana Müslümanların ( muvahhidlerin) ilki olmam emrolundu.(Zümer-11, 12)ŞİRK BÜYÜK BİR ZULÜMDÜR."Lokman, oğluna öğüt vererek: Evladım! Allah'a şirk koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti"(Lokman-13)ÂHİRETTE AFFEDİLMEYECEK TEK GÜNAH ŞİRK'TİR"Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır"(Nisa-116)ELÇİLERİN ÇOCUKLARINA EN ÖNEMLİ MİRASLARI TEVHİD DİNİNİN MUHAFAZA EDİLMESİDİR."İbrahim'in dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerindendir""Çünkü Rabbi ona: MÜSLÜMAN ol, demiş, o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum, demişti""Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakup da, "Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam-Tevhid) seçti. O halde sadece Müslümanlar (Muvahhidler) olarak ölünüz" dediler."Yoksa Yakub'a ölüm geldiği zaman siz orada mıydınız? O zaman Yakub oğullarına : (Ey Oğullarım!) Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz, biz ancak ona teslim olmuşuz, dediler"(Bakara- 130, 131, 132, 133) Bu yazılarımda ele alacağım konu ilk atalarından günümüz müşriklerine miras olarak intikal eden şirk sapkınlığı olacaktır. Nuh(a.s) ın kavminden F Gülen kavmine kadar şirk sapkınlığında hiçbir zaman kesintinin olmadığı ve ilk atalarından günümüze şirk'te hiçbir şeyin değişmediğini göreceksiniz.Çünkü insanların inanç ve ahlakları asla değişmez, değişen zamandır. Ehli Sünnet etiketi taşıyan müşriklerle tarikatçı müşrikler arasında bir fark yoktur.Tarikatçı müşrikler tasavvuf yoluyla direk Allah'a şirk koşarken, Ehli Sünnet âlimleri ise muhaddislerin topladıkları rivayetleri ve müctehidlerin fikirlerini Kur'an'a eşdeğer görmekle şirk koşmuşlardır.(Tevbe- 31)"İşte böylece, onlardan öncekilere herhangi bir Elçi geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler. BUNU NESİLDEN NESİLE BİRBİRLERİNE VASİYET Mİ ETTİLER? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur"(Zariyat- 52, 53)"İşte o ülkeler..." Onların haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, elçileri onlara apaçık deliller getirmişlerdi. FAKAT ÖNCEDEN YALANLADIKLARI GERÇEKLERE İMAN EDECEK DEĞİLLERDİ. işte kafirlerin kalplerini Allah böyle mühürler"(Âraf- 101)Şirk sapkınlığına kendilerini mahkum edenlerin ortak özellikleri Kur'an cahili olmalarıdır.İstisnasız bunların tümü, ilkinden sonuncusuna kadar akıllarını kullanmamış, atalarının şirk dininden kopamamış dolayısıyla vahiy düşmanı olmuşlardır. NUH (A.S) IN KAVMİNİN ŞİRK SAPKINLIĞI :"Ve dediler ki: Sakın İLÂHLARINIZI bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğüs'ten, Ye'uk'ten ve Nesr'den asla vazgeçmeyin"(Nuh- 23) HUD ( A.S) IN KAVMİNİN ŞİRK SAPKINLIĞI: "Dediler ki: Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin, bizde senin sözünle İLAHLARIMIZI bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz"( Hud- 53)"Ey Hud! Sen bizi İLÂHLARIMIZDAN çevirmek için mi bize geldin ? Haydi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir" dediler.(Ahkaf- 22) İBRAHİM (A. S) IN KAVMİNİN ŞİRK SAPKINLIĞI : "Bunu İLÂHLARIMIZA kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler"(Enbiya- 59) "Bunu İLÂHLARIMIZA sen mi yaptın ey İbrahim? dediler"( Enbiya- 62) "Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik.Biz onu iyi tanıdık. O, babasına ve kavmine şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti. Dediler ki : Biz, babalarımızı bunlara takarken bulduk. Doğrusu, sizde, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi"( Enbiya- 51, 52, 53, 54)İnsanlık tarihinde Allah elçilerinin kavimleri ibadetlere karşı gelmediler.Karşı geldikleri ve şiddetle tepki gösterdikleri tek şey ilahlarının ve evliyanın reddedilmesi ve kabul edilmemesi idi. İSRAİLOĞULLARININ ŞİRK SAPKINLIĞI:"Samiri, onlar için böğürebilen bir buzağı heykeli icat etti. Bunun üzerine : İşte dediler, bu, sizin de, Musa'nın da İLÂHIDIR. Fakat onu unuttu"(Tâhâ- 88)"İsrailoğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus bir takım putlara tapan bir kavme rastladılar. Bunun üzerine: Ey Musa! Onların İLAHLARI olduğu gibi, sen de bizim için bir İLÂH yap! dediler. Musa: Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi"( Araf- 138) FİRAVUN KAVMİNİN ŞİRK SAPKINLIĞI:"Firavun'un kavminden ileri gelenler dediler ki: Musa'yı ve kavmini, seni ve İLAHLARINI ( başka bir okuyuşta : İLAHLIĞINI bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi serbest bırakacaksın?"(Araf- 127) FİRAVUN'UN ŞİRK SAPKINLIĞI:"Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için BENDEN BAŞKA İLAH tanımıyorum dedi..." (Kasas- 38) "Firavun, derhal adamlarını topladı ve onları seslendi : Ben, SİZİN EN YÜCE RABBİNİZİM! dedi"(Naziat, 23, 24) HRİSTİYANLARIN ŞİRK SAPKINLIĞI:"Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler andolsun ki kafir olmuşlardır..."( Maide- 17)"Rahman çocuk edindi" dediler. Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız. Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yığılıp düşecekti! Rahman'a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden"( Meryem- 88, 89, 90, 91) YAHUDİ VE HRİSTİYAN DİNCİLERİN ŞİRK SAPKINLIĞI:(Yahudi din adamları) Allah ile beraber bilginlerini (Hristiyan din adamları) da rahiplerini (azizlerini) ve Meryem oğlu mesih'i RABLER edindiler..."(Tevbe- 31)YAHUDİLERİN İNANÇ SAPKINLIĞI:"Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır, dediler, bu dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lanet olasılar! bilakis , Allah'ın elleri açıktır..."(Mâide- 64)"Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin(Yahudilerin) sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Onların bu dediklerini, haksız yere Nebileri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı!"(Âli İmran- 181)

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(49.YAZI)"Sayın hocam!Anlamadığım, hayretler içersinde kaldığım, sizlerin gördüğünü, Diyanet ve İlahiyat fakülteleri neden, niçin ve nasıl görmüyorlar. Bazı hocalarımız Kur'an'ı anlatıyor. Bazıları da âyetlere kör ve sağır kalıyorlar. Ülkemizde çoğunluğu İran ve Hindistan kökenli sayısız dede, baba, şeyh, evliya türbeleri yapmışlar, bunların evliya olduklarını kim belirlemiş?Sınavdan önce son sınıf öğrencilerini okulumuza yakın bir türbeye götürdük.İlahıyatcı arkadaşların hepsi gitti. İlahıyatçı olan idareci," karşı olduğunu bildiğim için sana haber vermedik" demişti.Türbeyi ziyaret eden öğrencilerden türbede yatanın adını aldıktan sonra internetten kimliğine baktım.Maşallah üç kardeş de Samsun"a başka yerlerden gelmiş, üçü de veli, birinin türbesi merkezde, diğer ikisi de iki ayrı ilçede, birileri bunlara Allah'ın dostu kararını vermiş.Dert sıkıntı çok hocam. Saygı ve Selâmlar"(Sebahattin Ocakdan- "Yunus Emre" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Her gün farklı bir dinamizm katıyorsunuz, düşünsel ve eylemsel dünyamıza:Ufkumuza derinlik verecek konulara temas edip" uyumayın, uydurulmuş din yada şeytandan vahiy alanlar her alanımızı futursuzca doldurmuş uyanık kalın" diye adeta Kur'an elçiliği yapıyorsunuz. Allah razı olsun inşaallah"(Hasan Ayhan Karakuş-"Dünya Dönseydi Ne Olurdu?" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Bak hocam!Bu kavramları doğru anlamak ve bilmek Kur'an'ı doğru anlamak için çok önemlidir.Halbuki fitneyi halk arasında dedikodu, insanların aralarını açma, nifak sokmak gibi bilirdik.Allah sizden razı olsun hocam, bunlar çok kıymetli bilgiler"(Mehmet Öner- "Bela, Fitne, İmtihan" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Bu şirk dini, tarikat dini, ehli sünnet dinini ayakta tutan şeyler, hadis, ictihad, mezhep ve keramet yalanlarıdır.Onların hadis, mezhep ve keramet saçmalığını deşifre edin, göreceksiniz ki, şeytanların düzeni son derece zaiftir.(Bedrettin Köprücü-"Tasavvuf ve Mezhep Şirki, adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------"Değerli Ali Aydın hocam! Allah razı olsun.Değerli hocam, seni tanımadan önce bende tasavvuf okuyordum ne kadar da yanlış olduğunu seni tanıdıktan sonra anladım.Allah seni korusun, hürmetler, saygılar sunarım hocam"(Fesih Güzelgül- "Tasavvuf ve Mezhep Şirki" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Hikmet Ersoy!Siz ne görüyorsunuz?Önce ona cevap verin. Bu yazıyla bağlantısını nereden kurdunuz ona cevap verin. Bu yazının tam tersine inanıyorsanız açıkça yazın. Birde kibirle" bilgi edinin" demişsiniz. Tanımadığınız insanların bilgili veya bilgisiz olduğunu bilmeden yazmışsınız. Sizler Vişnu'nun İslam'a uyarlamasına inanabilirsiniz.Ben inanmıyorum ve Ali Aydın beyi de canı gönülden tebrik ediyorum.Böyle tırsmadan, ürkmeden acabaları olmadan Kur'an’a göre yazdığı için. Hadi size iyi günler"(Filiz Uzun Karakaya- Tasavvuf ve Mezhep Şirki" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------"Kardeşim!Emeğine, bilgine ve duyarlılığına sağlık olsun, teşekkürler! Bir toplum bu kadar cahil olamaz, sorsan kızını oğlundan ayırmaz; kız doğunca onun hizmetci olduğunu peşinen kabullenir ama bunu direk söyleyemez.Aslında bir çok kişinin hanımına yaptığı muamele, hizmetçi muamelesidir ! Dolaysıyla kızı bir başkası yani evleneceği kişinin hizmetcisi olarak dünyaya gelir ve toplumda öyle de kabul görür! Hem “bana bir harf öğretenin kölesi olurum" diyen bir dine mensubuz, derler.Hemde "kız çocuğunun ne işi var okulda, otursun anasının dizinin dibinde!" diye de eklerler.Eskiden böyleydi, biz böyle büyüdük ve inanın sorgulanan her zaman kadın oluyor.Erkek göbek ve diz kapağı arası hariç dolaşabilir ama kadının gözü bile mahrem!Kardeşim aslında okuyan kadınlarımız bile bu konuda suçlu ! Kimse itiraz dahi etmiyor, özgür ve eşit birey olmak için çabalamıyor! Sevgiler" (Nüsret Barut- "Yuh Olsun Bize" adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------------"Hocam! Allah senden ve senin gibi indirilmiş dini anlatmaya çalışanlardan razı olsun.Ezbere Müslüman olunca, okumadığın kitaba iman ettim diyen bir sahtekar olursun. Aklını kullanmadığı için, kullanılan, anlatılan her yalanı din bilen, İslam düşmanı bir müşrik olduğunu bile idrak edemezsin.Bu âyetler Mekkeli Kureyşlilere geldi derler.Din diye bildiklerinin çoğunun İsrailiyât olduğunu bile bilmeden bir ömür yaşarsın.Allah ne emretmiş, Kuran'da ne yazıyor? diye sorguladığunda zındık, kafir gibi sıfatlara layık görülürsün.Bunda en büyük vebal, sadece Kur'an yetmez diyen, muvahhidlere Kur'an sapığı diyen mezhepçi din tüccarlarınındır(Salim Baykara-" Yuh Olsun Bize" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------"Tebrik ederim!Güzel bir konuyu, başarılı bir şekilde anlatmışsınız. Muhafazakar insanların bir çoğu ilk baş vuracakları Kur'an'ı iyi anlamadıkları için, Allah indinde hiçbir geçerliliği olmayan kurallara ve törelere uyarak "namusumuzu temizledik" diye cahiliye devrindeki gibi cinayet işlerler. Laiklikle alakası yoktur. Laiklilik görüşü avrupada çıkmadan önce iktidara yakın çeşitli mezhepler din adı altında, başka mezheplerden insanları diri diri yatıkları için, devlet çeşitli inançlara ve tüm insanlara aynı mesafede yaklaşmak adına bu kural konulmuştur"(Ali Gül- Yazıklar Olsun Bize" adlı yazıya yaptığı yorum)

UYDURMA DİN MENSUPLARININ ÖZELLİKLERİ: Allah tarafından indirilen tevhid anlamına gelen İslam'ın değer verdiği ilkeler ile geleneksel uydurma din'in değer verdiği ilkeler birbirinden çok farklıdır. Mesela: Vahyin İslam'ı, Kur'an'a, ilme, aklı kullanmaya, tefekkür ve sorgulamaya değer verirken, beşeri sistemin tevhitsiz dini atalarından intikal eden gelenekleri tek rehber edinir. Geleneksel dinin mensupları hiçbir zaman indirilen vahyi araştırma zahmetine katlanmazlar.Önlerine hazır olarak konmuş zehir zakkum olan rivatlerden beslenmeyi tercih ederler.Kültür İslamı'nın tâbileri akıllarını kullanmaz, tefekkür etmez ve asla sorgulama yapmazlar. Mesela:Çok ilginçtir uydurma dinin bir mezhebinde helal olan bir şey diğer mezhepte haram olsa da bu aykırılık hiçbir zaman sorgulanmaya tâbi tutulmadan kabul edilir. Bir mezhepte farz olarak algılanan bir şey diğer mezhepte mübah olması hiç kimseyi rahatsız etmez.Hatta Kur'an'a aykırı en akılsız uydurma ve içtihatlar bile sorgulanamaz bir hakikat olarak kabul edilir. İşte bundan dolayı yüce Allah, Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyurur.( Yahudiler) Allah ile beraber bilginlerini (hahamlarını)( Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler. Halbuki onlara ancak bir tek İlaha kulluk etmeleri emredildi. O'ndan başka ilah yoktur.O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır"( Tevbe- 31) Dolayısıyla atalarından intikal eden inanç ve amelleri, hadis ve içtihatları sorgulanamaz tek gerçek ve mutlak bir hidayet kaynağı kabul ettiklerinden dolayı Ehli Sünnet ve Şia'nın Kur'an'sız dincileri, âlimlerini ve müctehitlerini birer Rab ve ilah olarak kabul etmiş oluyorlar. Bunun başka bir izahı ve açıklaması yoktur. Yani anlayacağınız vahyin dini ile uydurma din arasında ortak hiçbir nokta bulunmaz. Biri aydınlık diğeri karanlık, biri mutlak hak ve hidayet, diğeri tam batıl ve dalalet, biri rahmet ve mağfiret diğeri işkence ve azap."Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir, ondan başka kulluk yaptıkları ise hiç şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah çok yüce, çok büyüktür"( Lokman- 30)Kur'an'da en az yediyüz yerde tefekkür ve türevleri ile alakalı âyet mevcutken, Şia ve Ehli Sünnet kaynaklarında konu ile ilgili bir bölüm bir bab bile açılmamıştır.Yani Şia ve Ehli Sünnet dininde tefekkür ve aklı kullanma, araştırma ve sorgulama neredeyse yasak hale getirilmiştir.Şia ve Ehli Sünnet dininde, vahiy ile ilgilenme vahyi araştırma bir akılsızlık ve sapıklık olarak algılanmaktadır.İlginç bir şey daha vardır ki, Ehli Sünnetin sözde âlimleri Kur'an ehli muvahhidlere söylemedik kötü söz etmedik hakaret bırakmazken, şirk yuvaları olan tarikatlar aleyhinde tek bir kelime etmezler.Aslına bakarsanız vahyin İslam'ı evrensel bir ahlaka sahip iken, Şia ve Ehli Sünnet dinleri yerel ve lokal yani mağara hayatı yaşayan bir kabile dininin özelliğine sahiptirler.

4 Temmuz 2021 Pazar

NEBİ VE RESÜL YERİNE PEYGAMBER KELİMESİNİ KULLANMANIN SAKINCALARIMuhammed (a.s) ın kimliği, Nübüvvet makam ve mertebesi, Risâlet misyonu anlaşılmadan din hiçbir zaman anlaşılmayacaktır.Muhammed: Doğumundan kendisine vahiy indirilinceye kadar, kitap nedir, iman nedir bilmeyen, Ebu Zer, Ammar ve Ali gibi sıradan bir Mekke vatandaşıdır.(Şura-52; Fussilet-6; Kehf-110)Nebi-Nübüvvet: Kendisine vahiy indirilmeye başlandıktan sonra vefat edinceye kadar gece-gündüz, yirmi dört saat, her an, bütün özel hallerinde ve sosyal hayatında Nübüvvet makam ve mertebesine sahiptir.Nübüvvet makam ve mertebesi ondan asla ayrılmaz, her an onunla beraberdir.Hatta âhirette bile Nübüvvet makam ve mertebesi devam eder.(Nisa-69)Resül-Risâlet: Yüce Allah tarafından indirilen vahyin insanlara okunduğu yani tebliğ edildiği andır, misyondur.Beşer Resül olan Muhammed (a.s) vefat ettikten sonra risâlet, vahiy yani kitap yani Kur'an olarak devam etmektedir.(Nisa-100; Furkan-27; Ahzab-66)Nübüvvet tarihsel olduğu için "Nebi'nin sesi..." (Ahzab-2) Nebi'nin Evleri..." (Ahzab-53) Nebi'nin hanımları..." (Ahzab-6, 28, 30, 32) deyimleri âyetlerde yer alırken, Resül için asla böyle bir şey kullanılmaz. Nebi ve Resül anlaşılmadan Kur'an tam olarak anlaşılamayacağı için Allah'ın isim ve sıfatları da anlaşılmayacaktır.Dolayısıyla yüce Allah'da hakkıyla takdir edilmeyecektir.Nebi ve Resul anlaşılmadan Kur'an'da yüzlerce âyette geçen "itaat, isyan, hakem, küfür, ittiba, tekzib (yalanlama), tasdik, tebliğ, hak, kerim, Aziz, Nur, üsve-i hasene (en güzel örnek) sırat-ı müstekim, hidayet, ihlas, emanet, hiyanet, mübin, nur, helal ve haram kılma, tasrif, tafsil, tebyin, tefsir gibi kavramlar da anlaşılmayacaktır.Nebi'ye, "Kur'an'a ittiba edilmesi" emredilirken, (Ahzab- 1,2) Resül'e "Kur'an'ın tebliğ edilmesi" emredilmiştir.(Mâide-67; 99; Nahl-35)Nebi gönderilmeden değil, Resül gönderilmeden azab edilmez.(İsra15; Kasas-59; Tâha-134)İşte bütün bu etkenlerden sonra Kur'an'da bulunan Nebi ve Resul kelimelerinin yerine hiç bir zaman "peygamber" kelimesini kullanmamak gerekir.Çünkü Nebi ile Resul ibareleri birbirinden farklı anlamları bulunan ve değişik bir sisteme bağlı olan kelimelerdir."Peygamber" kelimesi bu sistemi dağıtmakta ve tanınmaz hale getirmektedir.Ben şahsen Kur'an'ı anlatan birisinin bu bağlam ve bütünlüğü korumadığını, bu sistemin önemini kavramadığını ve bu sisteme bağlı kalmadığına şahit olduğum zaman onu dinlemeyi abes olarak görüyorum.Resul ile Nebi'nin arasında bulunan farkları bilmeyen Kur'an'ın manasını, sistemini, bağlam ve bütünlüğünü, amacını anlayamaz.Mesela:Nebi'nin sözleri koruma altına alınmadığından Nebi'ye itaat etmek mutlak değildir.Ama görevi sadece vahyi tebliğ etmek olan Resül'e itaat müminler üzerine bir görevdir.Resülü yalanlama, vahyi yalanlama, dolayısıyla vahyi gönderen Allah'ı yalanlama sayılır.Vahye itaat eden Allah Resulü'ne itaat etmiş olur.Resüle itaat etmek için, Resul ile aynı zaman ve zeminde yaşamaya gerek yoktur.Kitab-a ve vahye iman eden aynı zamanda Resul'e iman ve itaat etmiş olur.Çünkü Resul ile vahiy aynı şeydir, her ikisi vahyin kaynağı olan Allah'ı temsil ederler.Onun için Kur'an'da Allah bir çok yerde "Kitab-ı yalanladılar, âyetlerimizi yalan saydılar, Resulümüzü yalanladılar, Resüllerime karşı geldiler, âyetlerimi ve Resüllerimi yalanladılar" buyurmaktadır."Resul, vahiy, Allah'ın âyetleri, Allah'ın kitabı, hidayet, sırat-ı müstakim" gibi kavramlar tamamen Allah'ı temsil ederler.Resul yanılmaz, hata etmez, onda vahye karşı ihanet olmaz, ona itaat ile Kitab-a ve Allah'a itaat etme arasında hiçbir fark yoktur.Resul sadece Allah'ın kitabını ve âyetlerini okuyan, duyuran ve tebliğ eden kişidir yani dini yönden resmi bir misyona sahiptir.Halbuki Nebi'nin Allah'a karşı (insanlara karşı değil) hatalarını ve yanılgılarını anlatan bir çok ayet vardır.Bu konunun üzerinde neden çok fazla duruyorum?Bu konuyu anlamayan Kur'an'ı anlamaz, Elçinin misyonunu kavrayamaz,Nebi'nin kim olduğunu bilemez, uydurma dinin ve rivayetlerin Nebi ile hiçbir bağlantısının olmadığını ve ona yapılmış iftira olduklarını idrak edemez.Bu sefer ümmet uydurma dinin rivayetlerini Nebi'nin dilinden çıkmış gibi Kur'an'ın önüne geçirip hurafe ve yalanların bataklığında boğulup gidecektir.Dolayısıyla bizi bağlayan ve sorumlu olduğumuz tek kaynak Allah Resulü'nün dilinde hayat bulan vahiy'dir, kitaptır, Allah'ın mesajı Kur'an'ı Mübin'dir."O (Resul) kendi HEVASINDAN konuşmaz (nutuk atmaz) onun bildirdikleri kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir"(Necm-2,3) ayetleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.Allah rızası için, lütfen "peygamber" kelimesini kullanmayalım.Onu yerine "Allah'ın Resulü, Resülüllah ( Aleyhisselam) Nebi ( Aleyhisselam)Muhammed ( Aleyhisselam) son vahyin sahibi, nebilerin sonuncusu kelimelerini kullanalım.Biliyorum biraz zor olacak ama ataların dinine muhalefet ederek muhteşem bir yol ve Kur'ani bir sünnet bırakabiliriz.Bence bu az bir şey değildir.

2 Temmuz 2021 Cuma

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(48.YAZI)İlahiyat hocası öğrencilere Kudüs'ü anlatıyor.Konu derinleştikten sonra, ilahiyat hocası öğrencilerine soruyor:"Arkadaşlar! Şiiler Sünni imamın arkasında namaz kılar mı?Yarısı kılar,Yarısı kılmaz diye cevap veriyor.Hoca ikinci bir soru daha soruyor!" Peki siz Şii bir imamın arkasında namaz kılar mısınız?Bir kişi kılarım diyor diğerleri şiddetle karşı çıkıyor."Hayır hocam kılmayız, içimizde bir kişi Şii galiba diyen de var ( hani bir kişi kılarım demişti ya)Hoca:"Peki mecbur kalırsanız? Bir kiş yine kılarım.Çoğunluk kılmam diyor." Kılarım ama daha sonra kazasını yaparım" diyen de var?Hoca:"Arkadaşlar ; konumuz Kudüs, siz böyle derseniz biz Kudüs'ü nasıl kurtaracaz?Tabiiki öğrencilerden ses yok.İşte halimiz bu!Dünya müslümanlarının özeti de bu.Mezhepler dinin önüne geçmiş.Tevhid inancı diye bir şey kalmamıştır.Allahın kitabı yerine Her gurup ve mezheb başka başka kaynaklara sarılmış.Gulatı Şia'VeGulatı Sünniler İngilizlerin kontrolünde birbirlerini öldürüyör, birbirlerine hakaret ediyorlar.Durumumuz bu hale gelince siyonistler Kudüs'te istedikleri herşeyi yapıyorlar.Bizde oturup ;Ellerimizi açıp ;Allah'ım gökten ordularını gönder demeye başlıyoruz!ALLAH akıl, fikir versin!(Yaşar Öz-"Yuh Olsun Bize" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Yine müthiş bir gerçek. Hem de en anlamlısından.Sorgulamak bu dinin müntesiplerinin ana karakterlerinden birisidir.(Hasan Ayhan Karakuş-" Yenilikçiler ve Gelenekçiler" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Ali Hocam!Yine ders niteliğinde bir paylaşım.İlahiyat fakültelerinde okutulması gereken, isabetli tesbitlerle dolu içeriğe sahip bu görüşleriniz umarım yetkililerin dikkatini çeker. Allah razı olsun hocam, sağlıkla kalın"(Hayri Sipahi- "Yenilikçiler ve Gelenekçiler" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------"Sevgili hocam, hep dualarımızdasınız. İçimizden sizi takdir etmek için öyle şeyler geçiyorki, abartıyoruz diye yazamıyoruz. İlmimiz ve imanımızın artmasına vesile olduğunuz için Allah razı olsun. Hakkınızı helâl edin. Vesselâm"(Mehmed Soyseven- "Rahman ve Rahim" isimleri adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------"Değerli hocam!Bu kıymetli bilgiler için Allah sizden razı olsun. Kur'an'daki Resul ve Nebi kavramlarının ne olduğunu, aralarında bulunan farkları bilmeden, hem ''Nebi'' hem de ''Resul'' yerine ''Peygamber'' kelimesini kullanarak okunup anlaşılmaya çalışılan Kur'an, o kişiyi ancak rivayetlere göre yaşanılan Ehl-i Sünnet ve Şia'nın sapkın ve şirke batmış batıl dinine götürür. Çünkü bu anlayışların yüzyıllar önce oluşmuş dinlerinde rivayetlerden sonra temel tahrifat Resul ve Nebi kavramlarının gerçek anlam, görev ve konumlarını, aralarında bulunan farkları ve buna bağlı âdeta yaşayan bir organizma olan Kur'an'ı oksijensiz ve işlevsiz bırakıp nefes alamaz hale getirmek ve yok etmek üzerine temellendirilmiştir. Sonunda da kendinizi hanif İslam dininin yani Kur'an'ın anlattığı Allah'ın Resulü ve Nebi'yle değil, rivayetlerin anlattığı ve tamamen uydurma bilgiler ve hurafeler üzerine kurgulanmış bir din anlayışının ortaya koyduğu ''Peygamber tasavvuru'' ile başbaşa kalmış bulursunuz. Ehli Sünnet ve Şia'da ortaya konulan Kur'an'dan kopuk, ilahi nitelikler verilerek adeta Allah'ın ortağı haline getirilmiş, ikinci otorite ve şari olan, Nebi'nin sözleri olduğu iddia edilen rivayetlerin ikinci kaynak olduğu bir din anlayışındaki Elçi kavramı ancak Allah'a ortak koşma aracı olarak kullanılabilir. Selam ve saygılar sunarım"(Faruk Fidan- "Resüle İtaat Etme Hangi Anlama Geliyor" adlı yazıya yaptığı yorum)----------------------------------------------------------"Dinimizi bu kadar güzel ve doğru anlatana rastlamadım.Hocam, çok teşekkür ediyorum.Rabbim ilminizi arttırsın.Saygılar, selamlar"(Feyzullah Selcuk- "İnsanlık Tarihinde Değişmeyen Tek Şey" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------"Ben çeşitli vesilelerle Norveç'ten Güney Afrika Cumhuriyetine...İngiltereden Afaganistan'a. Cezayir'den Amerika'ya kadar dünyanın hemen her yanını gördüm. Aslında Türkiye cennet gibi bir ülke ama halkımız değerini bilmiyor. Eğri oturup doğru konuşalım." TEMIZLIK IMANDANDIR" diyoruz ama, bence halkımız pek de temizliğe riâyet etmiyor...sokaklar sigara izmariti, poşet, hatta atılmış ekmeklerle dolu. Bir de trafik rezalet.Halkimiz araba kullanmayı bilmiyor veya serseri mayın gibi kullanıyor. Trafik kazalarında ölenler belki de terörden ölenlerden daha fazla.Ben bunu eğitim sisteminizin bir türlü gerçek bir millî ve ahlakî sisteme oturtulmamasına bağlıyorum...!!!Dikkatimi çeken ve hayret ettiğim bir başka konu da şu...!!!Merakla araştırmam neticesinde şunu gördüm: Ne yazık ki hatta Hacca ve Umreye bile gitmiş çok Müslüman, Kur'an'ı, Nebi(a.s) ın hayatını bile merak edip baştan sona okumamış.Çoğu çektiği tesbîhin, besmelenin, okuduğu Fatiha süresinin bile manasını bilmiyor ve işin acı tarafı merak bile etmiyor. Allah aşkına ...Kim mezhepleri tek tek inceleyerek birini tercih ediyor da ben Hanefi- Şâfii-Hambelî yahut Mâlikî mezhebindenim diyor. ? Babadan dededen gördügü gibi uydum kalabalığa gidiliyor...!!!(Enver Etik- "Hac ve Umre" adlı yazıyayaptığı yorum) --------------------------------------------------"Kardeşim, şahsî görüşüm:Cenâb-ı Hak Kur'an'ı, sâdece Araplara değil, bütün insanlığa gönderdi. Şüphesiz, anlamı hiç düşünülmeden yüzünden okunsun diye gönderilmedi.KUR'AN200 den fazla yerde Kur'an'ın AÇIK olduğunu,55 yerde AKLIMIZI kullanmamız gerektiğini,107 yerde DÜŞÜNMEMİZ gerektiğini,94 yerde ÖĞÜT almamız gerektiğini buyuruyor ve EMREDİYOR.Bu emirler verildiğine göre "Kur'an anlaşılmaz" demek, bu âyetlerin emrine-rûhuna ters bir görüştür.ALLAH insanları anlamadıkları bir Kitaptan mes'ul mu tutacak.....???(Enver Etik, "Resüle İtaat Etme Hangi Anlama Geliyor" adlı yazıya yaptığı yorum)

TEBLİĞE KARŞILIK MADDİ ÇIKAR SAĞLAMAK OLMAZ."İşte o ELÇİLER ALLAH'IN hidayet ettiği kimselerdir.Sen de onların yoluna uy.De ki: Ben buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.Bu Kur'an âlemler(insanlar) için ancak bir öğüttür"(En'am-90)(Nuh) Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık olarak sizden herhangi bir MAL istemiyorum.Benim MÜKAFATIM ancak Allah'a aittir. Ben (siz istiyorsunuz diye) iman eden (gariban müminleri) kovacak değilim, çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır.Fakat ben sizi, cahilce davranan bir topluluk olarak görüyorum(dedi)"(Hud-29)"Âd kavmine de kardeşleri HUD'U ( ELÇİ olarak gönderdik)Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur.Siz (şirk koşarak) sadece Allah'a iftira ediyorsunuz.Ey kavmim! Ben, ona (ELÇİLİK GÖREVİME) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.Benim ÜCRETİM, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Hud- 50, 51)"Semud (Kavmi) de ELÇİLERİ yalancılıkla suçladı.Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim.Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum. Benim ECRİMİ verecek olan, ancak âlemlerin (insanların)Rabbidir "(Şuarâ-141/145)"Lut kavmi de Elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.Buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum. Benim ECRİMİ verecek olan, ancak âlemlerin (insanların) Rabbidir "(Şuarâ-160, 164)"Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi."Ey kavmim! dedi, bu ELÇİLERE uyunuz! ""Sizden herhangi bir ÜCRET istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayette olan kimselerdir"(Yasin-20, 21)(Ey Resül! )De ki: Ben buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden akrabalık (ilişkilerine) saygıdan başka bir ÜCRET istemiyorum..." (Şura-23)(Ey Resul!) De ki:Ben sizden bir ÜCRET istemişsem, o sizin OLSUN.ÜCRETİM yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir "(Sebe- 47)

SUUDİ ARABİSTAN'A GİTMEYİ GÜNAH ÇIKARMA ARACI YAPANLAR KAHROLSUNİnsanlık tarihinde Şiilik ve Sünnilik dinleri kadar Kur'an, ilim, akıl, tefekkür ve özgürlükten uzak bir dine rastlamak mümkün değildir.Kur'an'da müminlere yönelik yüce Allah'ın yüzlerce emir ve yasağı mevcuttur.Şii ve Sünni din adamları, hakkında yüzlerce âyet bulunan bu emir ve yasakların hepsini çiğnerler. Fakat "hac" ve "umre" yi büyük bir heyecan ve özenle yerine getirmeye çalışırlar. Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri yaklaşık iki bin (2000) âyette yasaklanan şirkin her çeşidini işlerler. Allah'ın kitabının yanında din ve hüküm olarak yüzlerce kaynak edinirler.Yolsuzluk, hırsızlık, ahlaksızlık, zina, adam kayırma, yandaşı kollama, faiz, adam öldürme, yetim malı ile mideyi ateşle doldurma, adaletsizlik, taklit, cehalet, hakimlere rüşvet verme, Allah'ın âyetlerini gizleme, Allah elçileri arasında ayırım yapma, Allah'ın yolundan insanları engelleme, fakirlere karşı kibirli ve gururlu olma, infak yapmama, dini Allah'a özel kılmama, kadınların hakkını çiğneme gibi yüzlerce emrin hiçbiri Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin ve ümmilerinin umurlarında olmazken, milyarlarca dolar harcayarak, binbir emek içinde Suudi Arabistan'a gitmek için yıllarca sıra beklemektedirler.Bu cehaletin en önemli sebebi :Muhaddis ve müctehidlerinin Resulullah (a. s) a iftira ederek onun tertemiz dilinden uydurdukları"Hac ve umre yapanlar, analarından doğdukları gün gibi masum olurlar" yollu rivayetlerdir. Halbuki Kur'an'da bulunan yüzlerce emrin içinde belki en önemsiz amelin, hac ve umre yapmak olduğunu görüyoruz.Çünkü hac ve umre salihâtla değil, hasenâtla ilgli bir fiildir.Yani insanın kendisi ile ilgili bir durumdur.Fakat dinde esas olan salihâttır yani başkası namına yapılan infak ve hayırlardır.Hacca ve umreye gitmenin bir çok şartı vardır.Evvela: İbrahim'i bir inanca, ahlaka ve düşünceye sahip olmaktır.İkincisi: Allah'ın kitabını hakkıyla okumak ve ona gereken önemi göstermektir.Üçüncüsü: Tevhid akidesine ve İslam şuuruna sahip olmaktır. Kur'an ilminden, tevhid akidesinden ve İbrahim (a.s) ın şirke karşı yaptığı mücadeleden habersiz bir hac turistik seyahattan ibarettir.Haccın yapılması tamamen dini Allah'a özel kılma yani hanif İslam inancı ve İbrahim (a.s) ı bilme ile ilgili bir durumdur.İhlas (dini Allah'a özel kılma) olmadan hiçbir imanın ve amelin Allah katında bir değeri yoktur.Dolayısıyla din ve hüküm olarak son vahiy olan Kur'an'dan başka hiçbir kaynak yoktur.Yahudi, Hristiyan, Şii ve Sünni inanç sistemi hac yapılmaz. Hacca ve umreye gitmenin en önemli şartı her türlü şirkten arınmış hanif bir teslimiyete sahip olmaktır.Yani katışıksız müslüman olmak şarttır.Şii ve Sünni ilim adamlarına soruyoruz.Niye hacca gidiyorsunuz?Allah'ın emri olduğu için!Biz de diyoruz ki,Yüce Allah, Müslüman (muvahhid) yani dini Allah'a özel kılarak kulluk etmeyi emretmedi mi ki, Kur'an'a karşı bu kadar uydurma ve iftira olan dini kaynağınız var."Halbuki ( insanlık tarihinde) onlara ancak, dini O'na özel kılarak ve hanifler (saf Müslümanlar) olarak Allah'a kulluk etmeleri, salat-ı ikame etmeleri ve zekat vermeleri emrolunmuştu. İşte( toplumuayağa kaldıracak) kayyım din ancak budur"(Beyyine- 5)Allah'ın en büyük emri ve vasiyeti her türlü şirkten arınmış hanif müslüman olmak değil midir?"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır bir şekilde saygılı olun ve ancak Müslümanlar (Muvahhidler) olarak can verin"(Âli İmran- 102)"De ki: Rabbim adaleti (tevhidi-islamı) "emretti" Her mescidin yanında tüm benliğinizle O'na yönelerek ve dini yalnız Allah'a özel kılarak O'na yalvarın..."(Âraf-29)Allah emaneti ehline vermeyi emretmedi mi?(Nisa-58)Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emretmedi mi?(Nahl-90)Allah size haksız yere cana kıymayın diye emretmedi mi?(Mâide-32)Bir devlet misafir olarak evine gireni öldürür mü?Evet, Emevi-Abbasi-Osmanlı ehli Sünnet dinine bağlı ise kardeşini, babasını, annesini hatta evine misafir olarak gireni bile öldürür.Çünkü onun için "devlet" ve kudretten daha değerli bir şey yoktur.En vahşi bir şekilde katlettiğiniz gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın suçu neydi?"...imanınız size ne kötü şeyler yapmayı emrediyor?(Bakara-93)Allah size mukallit müşriğe yani kendi halinde olan gayri müslimlere bile yardım etmenın adalete uygun bir iş olduğunu söylemedi mi? (Mümtehine- 8)Ey Şia ve Ehl-i Sünnet'in din adamları!Allah size yüzlerce âyette infak yapmayı emretmedi mi?(Bakara, 254, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274)Kur'an, size riba'nın Allah ve Resulü ile savaş olduğunu söylemedi mi?(Bakara- 279) Allah size cimriliğin şeytandan, mertliğin ve cömertliğin kendinden olduğunu buyurmadı mı?(Bakara- 268)Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!Allah'ın âyetlerinin gizlenmesinin lânetlik bir vebal olduğu ile ilgili neden hiç sesiniz çıkmıyor?(Bakara, 159, 160, 161, 162, 174, 175, 176, Âli İmran, 187)Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri !Dinin rant ve menfaat aracı yapılmaması ile alakalı niçin sessiz şeytan kesilmiş bir haldesiniz?(Bakara, 41 ;Tevbe, 34 ; Âraf, 169)Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!Allah size daha önceki vahiy'lerde ve bu kitapta "Müslümanlar" adını vermedi mi?(Hac-78)Bu Şiilik ve Sünnilik de nereden çıktı?Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri!Allah size kitabıma sığının diye emretmedi mi?(Âli İmran-103; Âraf-170)Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!Allah size "dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum" buyurmadı mı?(Mâide- 3)Allah size "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılınlar var ya (Ey Resül! ) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur" buyurmadı mı?(En'am- 159)Ey Şia ve Ehli Sünnet âlimleri!Sizin Allah'ın kitabından ve onun ahlakından zerre kadar bir nasibiniz yoktur.Sizi dünya hayatında toplumunuzu cehennemin mutfağına mahkum ederek âhiret azabına müstehak oldunuz.

ŞİRK'İN İLERİ GELENLERİ İLE ONLARA KAYITSIZ ŞARTSIZ İTAAT EDEN FANATİKLER CEHENNEME GİRERLER."İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi""İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır"(Şirk önderlerine)uyanlar şöyle derler:Ah, keşkebir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların (Şeyhlerinin , efendilerinin) bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık!Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"(Bakara- 165, 166, 167)Âyetleri dikkatli bir şekilde incelediğimizde Kur'an'a müracaat etmeden, sorgulamadan, aklı kullanmadan şirk ve küfür önderlerini kendilerine rehber edinen, onlara kayıtsız şartsız itaat eden, onları sorgulamayan ahmakları hedef aldığını görürüz.Yoksa mezhep, cemaat ve tarikatlardan uzak olan, Allah'a iman ile beraber ibadet eden ve güzel ahlak sahibi olan, kendilerine Kur'an ve Tevhid tebliği ulaşmayan büyük çoğunluğun cehenneme gideceğini söylemek doğru değildir.BİR DE ŞU ÂYETLERE BAKALIM."Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah ile beraber taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir""Artık onlar, o azgınlar ve iblis'in orduları, toptan oraya tepetaklak(cehenneme)atılırlar""Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler""Allah'a Andolsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz""Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk""Bizi ancak o günahkar (şirk önderleri)saptırdı""Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz""Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş daha olsa da, müminlerden (Muvahhidlerden) olsak!""Bunda elbet alınacak büyük bir ibret vardır, ama çokları iman etmezler"(Şuara- 91, 103)Âyetlere iyice bakıldığında şirk önderlerinin yakınında bulunan avanelerinin kasdedildigi anlaşılır.Yoksa şirkin ne olduğunu idrak edemeyen, tevhid akidesinin ne olduğunu bilmeyen, hangi kültür ve dinden olursa olsun direkt olarak vahiy ile muhatap olmamış milyarların cehenneme gideceğini iddia etmek doğru değildir.

1 Temmuz 2021 Perşembe

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(47.YAZI)"Adama takılan ad "Hz.Mevlana!"Halbuki bizim tek bir mevlâmız var, oda yüce Allah'tır.Gözlerimizin içine baka baka bizi öyle aldatıyorlar ki," şeb-i aruz" derler. "Düğün gecesi" demek, arkadaş bu adam kiminle evleniyor?Bu ne saçmalık, müslümanın aklıyla alay mı ediyorsunuz?(Gurbuz Aksozek- "Celaleddin-i Rûmi" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------"Kim anladı?Kaç kişi anladı?Ağır yazsan anlamazlar, anlayamazlar.Her kafada anlama kapasitesi tam olsaydı, kimse şirke bulaşmadan muvahhid kalırdı.Adamlar, ölümüne takım tutar gibi, şeyhlerini, gavslarını, alimlerini tutuyor.Hocam, sen bunlara ne anlatırsan anlat.Bunlara göre muvahhidler sapkın ve yoldan çıkmış kişilerdir ve dinden döndükleri için katledilmeleri bile vaciptir.Hocam, sen ancak Allah'ın yolundan giden, aklı başında olan muvahhidlere anlatabilirsin.(Tekin Baykal-" Celaleddin-i Rumî" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------------------"Hocam Allah razı olsun.Bu ve benzeri konulara emek harcıyor paylaşıyorsunuz.Üzüldüğüm husus, Diyanet ve ilahiyat fakültelerinin bu konulara kör ve sağır olmalarıdır. Belirttiğiniz isimlere çok saygın bakmalarıdır. Duam Kur'an talebelerinin sayılarının artmasıdır.Hayırlı çalışmalar, hayırlı bayramlar. Selamlar"(Sebahattin Ocakdan- "Celaleddin-i Rumî" adlı yazıya yaptığı yorum)--------------------------------------------------------!"Allah razı olsun hocam.İnsan, Mesnevi'yi evinde eşine, çocuklarına okuyamaz, utanır.Bir kişi de" acaba bu gayri müslimler neden Celaleddin-i Rumi'yi ve Yunus Emre'yi kutsayıp yüceltiyorlar?"demiyor.İslâm düşmanı, dostunu elbette yüceltir(Salim Baykara-" Celaleddin-i Rumî" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------"Değerli hocam! Mübarek Ramazan bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ediyorum.Yıllar önce, bu makalendeki konuyla ilgili bir kitap okumuştum.Kitabın ismi "İngiliz misyonerleri" idi.Sizin anlattığınız konuyu oda aynen yazıyordu.Ve toplanan çocuklardan, müftüler, hocalar, şeyhler, gavslar. yetiştirdiklerini yazıyordu. Kitapta ilgimi çeken bir husus vardı. İnsanlara "doğruların içine yanlış inançları da serpiştirip itikadlarını bozacaksınız"diyordu. Bu çok dikkatimi çekmişti. Kur'an'dan kopuk müslümanın bu akımlara kapılması gayet kolay oluyor.İslam toplumlarında böyle misyonerlik yapan Ahmet hocalar, Mehmet hocalar, hâlâ varmı, bilmiyorum.?.Selâmlar, saygılar hocam"(Ramazan Alptekin- "Misyoner" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------Elinize sağlık değerli hocam.Fetö musibetinin meydana gelmesinin asıl sebeplerini ortaya koyup, bu sapkın ve hain yapılanmanın perde arkasında yatan gerçek sorunun yüzyıllardır İslâm dünyasında varolan gelenekçi mezhepçi din zihniyetinin Kur'an'dan kopuk, hurâfe, safsata, bid'ât ile yoğrulmuş köhne ve şirk temelli din anlayışı olduğunu anlayamaz ve anlatamazsak, bu ülkede benzer dini oluşumlar aynı yöntemlerle ülkenin yönetimini ele geçirme hareketlerine tekrar mutlaka yelteneceklerdir.Temel sorun ülke yönetiminde bulunanların, yöneticilerin, emir sahiplerinin sadece Kur'an'ın ortaya koyduğu ilahi kurallara, adalete, temel insani hak ve özgürlüklere bağlı, Kur'an'ı dinde tek hüküm kaynağı kabul eden bir anlayışa sahip olmalarıdır.Bu türden felaketlerin tekrar ülkemizin başına gelmemesinin yegâne yolu, dini anlatan ve organize eden kurumların ve ülkede iktidarı elinde bulunduran insanların tevhid esaslı hanif İslamın ilkelerini benimsemiş, Kur'an'dan başka hiçbir kaynağı din olarak kabul etmeyen, Allah'ın Kur'an'da belirlediği ilahi temel kural ve kaidelere göre hareket eden, adalet, merhamet, hoşgörü, liyakata önem veren, insan haklarına saygılı bir anlayışa sahip olmalarından geçmektedir.Bu hedefe ancak yeni nesillerin Kur'an ehli müvahhidler olarak yetiştirilmesiyle ve bu nesillerin ülke yönetiminde söz sahibi olmalarıyla ulaşabileceğimizi anlamamız gerekiyor.Selam ve saygılar sunarım"(Faruk Fidan- "Fetö" adlı yazıya yaptığı yorum)-------------------------------------------------------------"Evet güzel bir paylaşım.Fakat sonuçta o dönemde yaşamış olan insanlarla değil de, fikirlerinin kitleleri yanlış etkilemesinden dolayı iyice tenkit edilmesi gerektiği inancındayım. Sonuçta yıllarca uyutulduk ve ona karşı sevgi besledik.Gerçek ortaya çıktı. Yunus kafamdan kayboldu!"...Musa (a.s) ın asası bütün ipleri bende yuttu.(Halil Türkoğlu"Yunus Emre" adlı yazıya yaptığı yorum)

NASIL BİR MİRAS BIRAKMALI?(6.YAZI)Tevhid ile hayat iç içe olması gerekir.Tevhidsiz hayatı ve hayatsız tevhidi sahiplenip o şekilde yaşamak hayatı dinamitleyip tahrip etmek anlamına gelir.Bizleri İslami huzur ve refaha ulaştıracak olan tek şey, kutsal kitabımızın, İslam, iman, ilim, akıl, adalet, tefekkür, merhamet dediği tevhide endekslenmiş olan saf hanif hayattır.Öyleyse en mühim meselemiz, tevhidi hayat meselesidir. Kur'an'i ve imani cephede yer alıp, İslami bir hayat sürdürmek istiyorsak, tevhid akidemiz, ihlas ile yaşamalı, güzel ahlak ise ebedi şiarımız olmalıdır. Yeryüzünde imanın en büyük meyvesi ve mutluluğu cahiliye hayatının zıttı olan arınmış tevhidi hayattır.Esasen İslami hayatın en değişmez, zamanlar üstü değeri tevhid inancıdır.Ümmetin bilincine tevhidi hayat sistemi hakim değilse, arzulanan temiz bir dünyaya sahip olunmayacaktır. Bundan dolayıdır ki, Allah Resüllerinin daveti, ilk maddesi bu en değerli hidayet ve rahmetin üzerinde odaklanmıştır. Allah'ın hassasiyetle elçilerden istediği en öncelikli görev tevhid olmuştur.Şayet hayatta tevhid ihmal edilirse, İslami hayatımızla birlikte onurumuzu, özgürlüğümüzü, ahlakımızı, aklımızı kısaca her şeyimizi kaybederiz. Çünkü yeryüzünün en önemli yitik değeri tevhid'tir. Sebebine gelince, hayatta tevhid'in yerini tutabilecek, dolduracak, Allahı razı edecek, ümmetin kurtuluşuna vesile olabilecek başka hiçbir şey yoktur."Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzüne hükümran kılacağını, onlar için razı olup seçtiği dini (tevhidi) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vadetti. Çünkü onlar sadece bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana şirk koşmazlar""Artık bundan sonra kim inkar(Şirke bulaşırsa) ederse, İşte bunlar günahın en büyük olanına saplanmışlardır "(Nur-55) Şu mesele gerçekten çok önemlidir. Şirk, Kur'an'ın gösterdiği şekliyle tanınmadıkça İslam'ı ve tevhid'i Kur'an'ın gösterdiği şekliyle anlamak mümkün olmaz.Şia ve Ehl-i Sünnet dünyası, gerçekten Kur'an'ın ortaya koyduğu şekliyle şirki tanımıyor. Tanıma yönündeki tüm gayretleri bilinçli ve şuurlu bir iradeyle sonuçsuz bırakılıyor.Çünkü şirk ve hulul inancının mahiyeti halk tarafından anlaşıldıkça, Ehl-iSünnet ve Şia'nın ümmilerine "İslam" adı altında yaşatılan dinin gerçek İslam olmadığı ortaya çıkacaktır. Böyle bir hak, dünyadaki bütün çıkar dengelerini alt üst edecektir.Benim şirk için kullandığım kaba kelimeler tuhafınıza gitmemesi için şu ayeti tarihe bir not olarak kaydediyorum."Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez, zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, Mü'minlere haram kılınmıştır" (Nur-3)Aslında şu veya bu şekilde nefsine yenilmiş, günah işlemiş bir erkek ve kadınla evlenmenin şeriat açısından bir mahzuru yoktur.Şeriatta haram olan şey, bu yolu meslek edinmiş, bundan vazgeçmeyen kişilerle yuva kurmaya çalışmak,onlarla ciddi olarak evlenmektir.Tekrar etmede fayda vardır. Bu yoldan tevbe etmiş kişilerle evlenmenin din açısından hiç bir sakıncası yoktur.Yani Kur'an'ın şirki illetini fuhuşa bulaşmış kişilerle aynı ayette anması çok önemlidir.Biri ameli yönden büyük bir günah ve zulüm, diğeri itikadi yönden büyük bir günah ve büyük bir zulümdür.Her iki günaha bulaşan kolay kolay ondan kurtulamaz.Bu iki günahı birbirine bağlayan, bu iki günahın birbirine benzeyen o kadar ortak noktaları varki, Allah bu iki günahı irtikap edip, meslek edinmiş kişilerle evlenmeyi bile yasaklamıştır.

ALLAH'IN DİNİ İLE RİVAYETLERİN ŞİRK DİNİ:Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı evliya ve ilahların şirk dini, çok zor, ağır bir yük, karmaşık ve yaşanmaz bir sistem olarak şekillenmiştir. Bu dinde bulunan yüzlerce rab ilahı yani müctehidi yani şeytanı (Bakara-102) aşarak Allah'ın kitabına ulaşmak imkansızdır. Buhari, Müslim, Tirmizi, Muvatta, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Sünenler, Mü'cemler, tefsir külliyatlarını, fıkıh kitaplarını, Said Nursi'nin Risâle'i Nur Külliyatını, Celaleddin-i Rumi'nin Mesnevisini, Erzurumlu İbrahim Hakkının Marifetnamesini, Mezhep imamlarının ictihatlarını, binlerce tarikat bataklığını, Cemaat okul ve yurtlarını, yalan satan kütüphaneleri, uydurma din mensuplarının televizyon, radyo, gazete, dergi, medrese, dergah sapkınlığını aşarak Kur'an'a nasıl ulaşacağız?İngiliz kuruluşu tarikatların girmediği bir mahalle ve bir hane kalmamış gibidir.Mahalli idarelerin maddi ve manevi desteğini sağlayan rivayetçi hurafeciler, muhafazakar televizyon kanalları, cemaat ve tarikatların radyo ve gazeteleri, yani karış karış, adım adım her yeri işgal eden evliya ve ilahların şirk dininin mensubu ekran vaizlerini, dört bakanlık bütçeye ve yüz elli bin imama sahip olan ve sürekli hurafe üreten Diyanet İşleri Başkanlığını ve daha sayamadığımız bir sürü meşrep ve tekkeyi aşıp Kur'an'ın cennet iklimine ulaşmak son derece müşkül görünmektedir.Şia ve Ehl-i Sünnet'in bütün âlimleri Kur'an'ın anlaşılmaması için icma etmiş durumdalar. Şiilik ve Sünniliğin çoğunlukta olduğu ülkelerde "Kur'an" diyenler, anında sapık damgasını yemeyi kabullenmak zorundadırlar.Kur'an ehli muvahhidler, elmas misali kendi ailelerinde bile azınlığa mahkumdurlar.Halbuki Allah'ın insanlık fıtratına yerleştirdiği inanç ve evrensel ahlak tevhid akidesidir. İnsanlık tarihinde nasıl oldu da, evliya ve ilahların şirk dini her zaman ve zeminde İslam'a karşı baskın olmayı başarmıştır. Atalar dininden sonra bunun en önemli sebebi, insanların çoğunluğunun akıllarını kullanmayıp dünya refahına, şehevi arzulara aşırı derecede düşkün olmalarından kaynaklanmaktadır. Muvahhidler onurlu insanlardır, Allah'tan başkasına eğilmez, bükülmez, el öpmez, tevhid dini, fakir, miskin ve garibandan yana, evliya ve ilahların şirk dini ise, sultan, kral, padişah, halife, güç ve devletten yanadır. Bundan dolayı Kur'an, sık sık dünya hayatının geçiciliğini, âhiret'in sonsuz nimetlerini dikkatimize sunar. "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir. Allah kuluna yetmez mi? O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır. Dost ve yardımcı olarak Allah yeter"Evliya ve ilahların şirk dininin mensupları olan müşrikler ile muvahhidler arasındaki farklardan bir tanesi de, şirk ehli, mezhep imamının ictihadına, muhaddisin hadisine, âlimine, liderine, şeyhine, evliyasına, ilahına davet eder. Muvahhidler ise Allah'ın Elçileri gibi sadece Allah'a davet ederler. Giordano Bruno ne güzel söylemiş,"Allah, iradesini hakim kılmak için iyi insanları kullanır. Kötü insanlar da iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar"

ARKADAŞLARDAN GELEN YORUMLAR(46.YAZI) "Değerli hocam.Yorumlara bakıyorum.Bu gelenek dininin İslam toplumuna nasıl nüfuz ettiğini, ta hücrelerine hatta hücrenin merkezine kadar girip kromozomlarına kadar etki ederek mutasyona uğrattığını ve geri dönüşümsüz malformasyonlara yol açtığını görebiliyorum.İnsan her ne kadar "ben gelenek dininin gerçek yüzünü gördüm, yalnız Kur'an'a yöneldim, hanif İslâm dinine bağlıyım" dese de, bir tartışma ya da bir konu geldiğinde, kromozomlarına kadar işlenen o mutasyona bağlı özellikler ortaya çıkıp, görünür hale geliyor. Ardından ister istemez kromozomal kontrole uygun olarak karşı konulmaz bir içgüdü ile farkında bile olmadan Kur'ani gerçeklere karşı gelme sendromu yaşanıyor.Bu başörtüsü konusunda da ortaya koyduğunuz gerçekler karşısında gelenek dininin kromozomlarına kadar işlemiş mutasyonları sebebiyle Kur'an'a rağmen bazıları yine de batıl inançlara bağlı kalıyor.Bu karşı konulmaz ve adeta genetik yapılara işlenen mutasyonlar, geleneğin o bünyelerde ve zihinlerde aktif olmasını sağlıyor. İnsanlar maalesef geçmişten gelen, toplumun genetiğine işlenmiş, yaşam tarzı olmuş, bir süre sonra artık tartışılamaz hale gelmiş konuları Kur'ani gerçekliklere rağmen tartışmak istemiyorlar.Aslında bugüne kadar bizzat kendisinin yada eşi veya çocuklarının hayat tarzı haline gelmiş olan, geçmişte siyasi malzeme olmuş, bu yüzden mağduriyet yaşamış oldukları bu başörtüsü konusunda biraz da bu duygusal sebeplerle, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne göre dinin zorunlu bir emri olmadığı gerçeğini kavramadan olumsuz tepkiler veriyorlar.Değerli Ali Hocam! Siz tüm bu eleştirileri bir kenara koyup, Kur'an'ın ışığında doğruları beyan etmeye devam edin!Bize Allah Yeter.Saygılar"( Faruk Fidan- "Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır? adlı yazıya yaptığı yorum)-----------------------------------------------------"Kur'an'ı Kerim evrensel bir vahiy kitabı olduğu için her asra her kesime her konuda din, güzel ahlak ve öğüt vermektedir.Kuran'ın %70 şi halk için tartışmasız, yorumsuz, net ve açık bir şekilde tevhid, insan ve toplum eğitimi dersi veren âyetleri içerir.% 15 şi tahsil yapmış kültürlü kesim için edebi, sanatsal deyimler içeren inceleme ve araştırma ile daha derin ders âyeteri içerir,%15 de uzman, bilim adamlarına toplum için diğer ilimlerin (tarih, genel kültür) desteğiyle helal ve haram yani hüküm âyetleri mevcuttur.Kur'an herkes tarafindanbaştan sona roman gibi, yani üzerinde düşünmeden okunursa 2. ve 3. bölümlerde takıntılar ve problemler oluşur.Türkçe yazılmış bir tıp kitabının bile herkes tarafından her yerini anlamak mümkün olmaz.Temizlik, beslenme gibi konuları herkes anlar ve uygular ama uzmanları ilgilendiren beyin ameliyatının nasıl yapıldığını sadece uzmanlar kavrar. Türk edebiyatını bilmeyen biri istiklal marşındaki" ocak" kelimesini aile yerine "fırın" polislerin mekanı olan "karakolu" "siyah kol" diye terceme aderek kafa karışıklığına sebep olabilir.Bundan dolayı Kur'an, yukarıdaki aşamalar dahilinde okunup değerlendirildiğinde önemli bir okuma yapılmış olur.Anlamsız hatim indirme okumaları yerine, insanlara tevhid, aile eğitimi, güzel ahlak ve nasihat ağırlıklı âyet ve süreleri okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır . Örnek: Lokman, Casiye, Furkan, Nahl, Kalem, Meryem, Hucurat, Ahkaf, Teğabun, Nur, Ahzab, Tevbe, Zümer, Fussilet, Leyl, gibi eğitim ağırlıklı sürelerin devamlı bir şekilde camilerde, Kur'an kurslarında, okullarda ve evlerde yaygınlaştırılırsa önemli gelişmeler olur.Hatta para kazanmak için ölüye okuma, süslü yasin ve fatiha, kitapçıkları yerine; çocuklar, gençler ve yetişkinler için tebliğ amaçlı belirli süre ve âyetleden kitapçıklar oluşturup haftalık okuma alişkanlığı kazandırılmalıdır.Not 1 :Kendine güvenen, araştırmayı sevenlerde baştan sona inceleyerek okuyup kendini geliştirebilir.Not 2 : Mealine 1200 yıl izin verilmediği için rivayet kültürüyle yanlış tercüme edilen bazı âyetlerin uzmanlar tarafından incelenerek düzeltilmesi gerekmektedir.(Hüseyin Koca- Kadınlarda Baş Örtüsü Farz Mıdır" adlı yazıya yaptığı yorum)---------------------------------------------------------"Ali Aydın hocam!Cehaletimi maruz görün.Bu paylaşımınızdan sanki Celaleddin-i Rumi'nin, kendi eserini Kur'an ve Allah Resülü ile eşdeğer tutmuş gibi. Hatta dahada ileri bir yorumla sanki şirk içerikli bir eser ortaya koymuş gibi, bilemedim cehaletimi mazur görün" (Hayri Sipahi- "Celaleddin-i Rumî" adlı yazıya yaptığı yorum)------------------------------------------------"Değerli hocam, elinize sağlık. Allah'ın kitabından ve bizzat Allah'tan rol çalanlar, kendi isimlerine Allah'a ait isimleri, yazdıkları kitaplara da Allah'ın kitabına ait ifadeleri isnat edip şirkin dibine batanlardır.Ve bu insanların peşinden giderek hep beraber şirke batıp cehennemi istikamet edinenlerdir. Yüce Allah bizleri bu sapkınlardan uzak tutsun. Az bir dünyalık elde etmek için elleriyle kitap yazan, sonra da: “Bu, Allah’ın katındandır.” diyenlere yazıklar olsun. Elleriyle yazdıklarından ötürü yazıklar olsun onlara! (Uydurdukları kitaplar için: “Allah tarafından yazdırıldı.” diyerek) elde ettikleri kazançtan ötürü de yazıklar olsun onlara..." (Bakara-79)Onlardan öyle bir grup vardır ki; (okuduklarını) Kitab’ın âyetlerinden sanasınız diye dillerini eğip bükerler. Oysa (ağızlarında geveledikleri şeyler) Kitap’tan değildir. (Ağızlarında geveledikleri şeyler için:) “Bu, Allah katındandır.” derler. Oysa o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler" (Âl-i İmran-78)Allah’a karşı yalan uydurup iftira eden, yada kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde: “Bana vahyolundu.” diyen veya: “Allah’ın indirdiğine benzer (Kitap/vahiy) indireceğim.” diyenden daha zalim kim olabilir? Sen o zalimlerin ölümün ardından (cehennemde) hâllerini bir görseydin! Melekler ellerini onlara uzatmış ve: “Çıkarın canlarınızı! Allah’a karşı söylediğiniz haksız sözleriniz ve onun ayetlerine karşı büyüklenmenizden ötürü bugün alçaltan ve değersizleştiren azapla cezalandırılacaksınız.” (derler.) (En'âm-93) Selam ve saygılar sunarım"(Faruk Fidan "Celaleddin-i Rûmi" adlı yazıya yaptığı yorum)