17 Eylül 2019 Salı

MUHAMMED-NEBİ-RESÜL
(3.YAZI)
Nebi ile Resul arasında bulunan farklar sayesinde her gün Kur'an'ın hikmetinden bir şeyler öğreniyoruz.
 Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklardan en son  öğrendiğimiz  gerçek, kendisine vahiy indirilinceye kadar Muhammed (a.s) ın diğer insanlardan hiçbir farkının olmadığıdır.
Kendisine Allah tarafından vahiy indirilinceye kadar Muhammed (a.s) Ebu Bekir ve Ömer  gibi bir Mekke vatandaşıdır.
(Kehf-111; Fussilet- 6)
 Kendisine vahiy indirildikten sonra artık  Muhammed (a.s) ın Mekke vatandaşlığı sona erer.
 Çünkü artık Muhammed kimliği yerine onun  Nübüvvet makamı ve Risalet misyonu mevcuttur.
 Yani Rahmân ve Rahim olan Allah tarafından kendisine vahiy indirildikten sonra artık o Nebi  ve Resul'dur.
İşte bu yüzden Kur'an ona her zaman durumuna göre  "Ey Nebi! veya "Ey Resul! diye hitap etmektedir.
 Onun için kendisine vahiy indirildikten sonra Kur'an Muhammed kimliği üzerinde hiç  durmaz.
 Artık o kendisine vahiy indirilen Nebi, o vahyi insanlara tebliğ  etmesi gereken Allah'ın Resulü'dür.
 Kur'an'da dört yerde geçen Muhammed ismi bile "Nebi" ile "Resul" misyonu ile  ilgili olarak geçmektedir.
 Yani dört yerde Muhammed isminin geçmesi onun vahiy'den bağımsız değerli olduğunu ortaya koymak için değil, Nebi  ile Resul misyonunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koymak içindir.
 Şimdi âyetlere bir göz atalım.
"Muhammed, ancak bir Resul'dür. Ondan önce de Resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölür, ya da öldürülürse gerisin geriye (şirke) mi döneceksiniz..."
( Âli İmran-144)
 Bu âyet, İslam davasının Risalet misyonun da üzerinde olduğunu yani Resulün görevini bile aştığını ortaya koymaktadır.
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o Allah'ın Resul'ü ve Nebi'lerin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkıyla bilendir"
(Ahzab-40)
 Bu âyet, vahiy indikten sonra Muhammed (a.s) ın  Nübüvvet makamı  ve Risalet misyonu sayesinde diğer insanlardan ayrıldığını ortaya koyuyor.
 Yani Nebi makamına ve Risalet misyonuna  karşı saygı ve sevgide kusur yapılmaması gerekmektedir.
"İman edip yararlı işler yapanların Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene  iman edenlerin  günahlarını  Allah örtmüş ve durumlarını düzeltmiştir"
( Muhammed- 2)
 Yukarıdaki âyet ise, indirilen vahye dikkat çekilmiş ve diğer insanların vahyi sahiplenip fitne çıkarmamaları için "Muhammed'e indirilene  iman edenler" denilerek vahyin başka kimseye değil, Muhammed (a.s)  indirildiğini haber vermektedir.
Çünkü müşriklerin de  inandığı  Allah tarafından vahyin indirilmesi büyük bir onur ve şeref olduğu için diğer kabile ve aşiretler vahyi  sahiplenip  kendilerinden bir kişiye geldiğini iddia etmelerine karşılık vahyin kesin adresini belirleme çok önemlidir.
"Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?
(Zuhruf-31)
 Aynı şekilde şu âyet şüphesiz bir şekilde tam olarak adresi ortaya  koymaktadır.
 "Muhammed Allah'ın Resulüdür..."
(Fetih- 29)
 Dolayısıyla
1-) Kendisine vahiy indirilinceye kadar Muhammed diğer insanlardan farksız olarak sade bir Mekke vatandaşıdır.
2-) Kendisine vahiy indirildikten sonra artık o kesintisiz,  her an, sürekli olarak, gece gündüz, yirmi dört saat, vefat edinceye kadar hatta âhirette bile nubuvvet makam ve mertebesine   sahiptir.
3-) Kendisine Allah tarafından vahiy indirilip insanlara ulaştırdığı andaki konumu ise Resul'dür.
Yani Risalet misyonu her an devamlı olarak devam eden bir görev değil, aralıklı bir konumdur. 
  Risalet ile vahiy arasında hiçbir fark yoktur.  Resul eşittir vahiy olarak anlamak gerekmektedir.
 Peki bu gerçekleri öğrenmenin faydaları nelerdir.
1-)  Kendisine vahiy indirildikten sonra artık Muhammed kimliğine sahip bir kişinin olmadığını bilmiş oluyoruz.
 Yani Kur'an'da onunla alakalı geçen bütün zamir ve  fiillerin Muhammed (a.s)  kimliğini ilgilendirmediğini bütün fiillerin Nebi veya Resul ile ilgili  olduklarını öğrenmiş olacağız.
2-) Vahiy indirildikten sonra artık onun doğumuna,  çocukluğuna,  gençlik çağına yani Nübüvvetten önceki zamana o zamanla alakalı  anlatılan bütün olağanüstü olayların yalan ve uydurma olduklarını bilmiş olacağız.
 3-) Kim olursa olsun kendisine vahiy indirilmeyen bütün insanları birbirinden ayıran tek şeyin takva (Hucurat-13) olduğunu ve kimin daha takva sahibi olduğunun (Necm-32)
 Allah'ın bilgisinde olduğunun bilincine sahip olacağız.
 Yani Allah Resulü (a.s) ın  arkadaşları ile günümüzde yaşayan müminler  arasında takva haricinde hiçbir üstünlük yoktur.
Dolayısıyla ne ehl-i sünnetin kaynaklarında bulunan Ebubekir o Ebubekir, ne Ömer o Ömer değildir.
Ne Şia'nın kaynaklarında geçen Ali o Ali, Selman  o Selman, Ebu Zer o Ebu Zer değildir. 
Kur'an'da var olan bu gerçekler bilinirse insanlar beyinlerini  ve akıllarını başkalarına kiraya vermeyecek kendileri gibi olan (Âraf-194) diğer insanlara kul ve köle olmayacaklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder