17 Eylül 2019 Salı

ALLAH'IN İNDİRDİĞİ İLE  HÜKMETMEME HANGİ ANLAMA GELİYOR?
Gençlik yıllarında üç âyetin son cümlelerini slogan haline getirmiştik.
 Kur'an'dan haberimiz olmadığı için sürekli olarak bu âyet cümlelerini tekrar eder devlet adamlarını, idarecileri, hakim ve savcıları tekfir ederdik. 
"... Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirler(hakikatın üstünü örtenler) rin ta kendileridir"
( Maide- 44)
"... Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimler (vahiy'den sapıp sapıtanlar) in  ta kendileridir"
( Maide- 45)
"... Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklar (doğru yoldan çıkmışlar) ın  ta kendileridir"
(Mâide-47)
Bu âyet pasajlarının gerçek olarak hangi anlama geldiklerini görmek için âyetlerin tamamını görelim.
"Biz içinde hidayete rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı  indirdik.
 Kendilerini (Allah'a) adamış Nebi'ler onunla hidayete erenlere hükmederlerdi. Allah'ın kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine  teslim olmuş olan hidayete erenler,  rabbaniler de (sadece onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna şahitlerdi)  Şu halde (ey alimler ve önderler!) İnsanlardan korkmayın benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel  karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir"
( Maide- 44)
"Tevrat'ta onlara şöyle yazdık. Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır) yaralarda kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır) Kim  bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için kefaret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir"
( Maide- 45)
"Kendinden  önce gelen Tevrat'ı  doğrulayıcı olarak (Resullerin)  izleri üzerine Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek,  muttakilere bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik. İncil'e iman edenler Allah'ın indirdiği ile hükmetsinler.  Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir"
( Maide- 46, 47)
Yukarıdaki âyetlere bağlam ve bütünlüğü içinde  baktığımızda âyetlerin devlet adamları ve  idarecilerle, hakim ve savcılarla ilgili olmadıklarını anlayabiliriz.
İnsanlar âlimlerinin dini yani atalarının dini üzerinde yaşarlar.
İnsanlık tarihinde hiç bir elçi insanları atalarının uydurma dininden uzaklaştırıp indirilen vahyi kabul ettirememiştir.
(Zuhruf-22,23,24,25)
Dolayısıyla Mâide süresinde bulunan söz konusu  âyetler devlet adamları ve idareciler hakkında değil,  din hususunda önderlik yapan, din ve iman anlatan,  dinde rehberlik yapan ilim  adamları ile ilgili olduklarını rahatlıkla görüyoruz.
 Kur'an'da devlet adamlarına, idarecilere ve hakimlere  direkt olarak seslenen hiç bir ayet yoktur.
Hüküm bildiren âyetlerin tümü din anlatan, dinde rehberlik yapan  ilim adamları ve onlara tâbi olan halk içindir.
 Çünkü devlet adamları bile ister istemez din adamlarına uymak zorundadırlar.
Dünyada hiçbir devlet adamı din  önderlerinin ortaya koymuş oldukları yoldan başka bir yola sapması veya ataların uydurma dinine karşı direnç göstermesi mümkün değildir.
Devlet adamları uydurma dinin en basit bir öğretisine karşı gelemezler.
Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde bile  devletin resmi kurumu olan  Diyanet İşleri Başkanlığı için her zaman, Emevi-Abbasi âlimlerinin ortaya  koymuş olduğu hüküm,  ilke ve inkılaplar geçerli olmuştur.
 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında Mustafa Kemal Atatürk'ün, Kur'an'ın yanında Buhari'yi  okutmasının gerçek anlamı işte burada yatıyor.
Yani Atatürk bile Emevi- Abbasi Ehli Sünnet dininin en önemli kaynağını görmezden gelememiştir.
 Dolayısıyla Kur'an'da hüküm koyan âyetler devlet adamları, idareciler,  hakimler ve savcılar hakkında değil, vahyi tek kaynak kabul etmeyen sözde ilim adamları, din önderleri,  dinde söz söyleme hakkını  elinde bulunduranlar hakkında nazil olmuştur.
Devletin gücü elinde olmasına rağmen Allah Resulü ( a.s) Medine'de insanların cariyelerini para karşılığında satmalarına engel olamamıştır.
(Nur-33)
Allah'ın indirdiği vahiy dini her zaman din adamlarının "hadis" hüküm  ve ictihadlarıyla dejenere olmuştur.
Devlet adamlarının elleriyle değildir.
 Bununla ilgili ayetler çoktur.
(Mâide- 48, 49, 50,65,66,67,68; Âli İmran-187; Bakara-159, 174; Tevbe-34;35))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder