24 Mart 2020 Salı

DİN! AFYONDUR
(2.YAZI)
Yeryüzünde bulunan bütün dinleri birbirinden ayıran tek şey tevhid, onları birbirine eşitleyen tek şey şirktir.
Adı ne olursa olsun,  bir dinin kaynağı tek değilse ve tamamen  Allah tarafından indirilen vahye dayanmıyorsa o din tartışmasız şirk olacaktır.
İşte bundan dolayı insanlık tarihindeki tüm Nebi, Resul ve milletlere Allah'ın en önemli emri şu olmuştur.
"Halbuki onlara (tüm ümmetlere) ancak, dini O'na özel kılarak ve hanifler ( saf Müslümanlar) olarak Allah'a kulluk etmeleri, salat-ı ikame etmeleri ve zekat vermeleri emrolunmuştu. İşte sağlam din ancak budur"
(Beyyine-5)
Birinci yazımızda aslında küfrün de bir din olduğunu söylemiştik.
Nasıl ki bir inancın, diğer bir inancı küfür olarak görmesi gibi; o küfür inancı da kendisini küfürle itham eden inancın küfür  olduğuna iman  etmekteydi.
Mesela, Mekke müşrikleri de Müslümanları sapıklıkla itham ediyorlardı.
Yüce Allah onlara şu şekilde cevap veriyordu.
"Ey Resul! De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya hidayet üzerinde veya apaçık bir sapıklık içindedir"
(Sebe-24)
 Yani küfür,  dinsizlik değil, başka bir din ve inanç demektir.
Müşrikler dinlerinde son derece samimi ve içten bağlıdırlar.
 Bazı aydınların ve ilim adamının "dinin medeniyete, gelişmeye, ilerlemeye ve özgürlüğe karşı olduğu ya da bu değerlere önem vermediği" şeklindeki fikirleri doğru,  kesin ilmi verilere ve tarihi gerçeklere dayandığını kabul etmek gerekir.
 Yani bu fikirler sadece kin, düşmanlık, önyargı ve kötü niyete dayanan bir eleştiri, bir zan  veya hayali bir kuruntu değildir.
 Aksine önümüzde bulunan son vahyin,  toplumsal hayatın ve tarihin gerçek ilkelerine dayanılarak ortaya konmuş ciddi araştırmaların neticesidir.
Ancak bütün bu gerçeklere rağmen yine de bu aydınların ve ilim adamının din hakkındaki fikirlerinin  yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.
 İşin aslı şudur.
 Hanif dinin takipçileri olduğumuz halde, (yani Kur'an'i  bir anlayışa ve çizgiye sahip olmamıza rağmen)  insanlık tarihinde farklı farklı şekillere girse de aslında gerçek anlamda birbiriyle savaşan ve birbiriyle kıyasıya mücadele eden sadece iki dinin var  olduğunu çoğumuz bilmiyor.
 Durum böyle olunca, son asırlarda akıl ve mantık çerçevesinde dine karşı çıkan aydınların,  bu iki dinin yani fıtri, hanif, saf, hâlis  İslam dini ile Tağut'ların dininin arasını ayırmaları mümkün olmamıştır.
 Dolayısıyla dinin mensupları bile bu ayrımı görmez iken, aydınların ve  din karşıtlarının  bu ayrımı yapmalarını beklemek vicdansızlık  olacaktır. 
Aslında vahiy yoluyla tüm Resullere indirilen İslam'ın ve beşeri dinin  hiç bir benzerliğinin olmaması bir tarafa,  bunlar birbirlerinin  ezeli ve ebedi düşmanı ve zıttı idiler. 
"İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki:
 "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi inkâr ediyoruz (sizi tanımıyoruz)  Siz bir tek Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirtmiştir..."
(Mümtehine-4)
  Hatta insanlık tarihinde, arada bir kesinti dahi olmadan bu iki din sürekli olarak birbirleriyle  savaştılar,  hâlâ  savaşmaktadırlar ve kıyamet gününe kadar da bu amansız  savaş devam edecektir.
 Bu savaş, şimdi vahiy ehl-i muvahhidler yani din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak kabul etmeyen hanif İslam bağlıları ile  Ehl-i Sünnet ve Şia'nın bağlıları arasında devam etmektedir.
 Bu iki din yani Kur'an'ın dini ile rivayetlerin dini yani batıl din ile şirk dini  çeşitli açılardan daha doğrusu her açıdan birbirlerinden farklılık göstermektedir.
 Eğer Allah'tan indirilen vahiy dininin ve hadis dininin tüm özelliklerini karşılaştırıp sayacak olursak, birisi için musbet  olarak aldığımız her özelliği diğeri  için menfi olarak almamız icap edecektir.
O derece birbirinden farklı ilkeler barındırmaktadırlar.
Yani biri aydınlık, diğeri karanlık,  biri düzen diğeri kaos, birisi adalet diğeri zulüm, biri katışıksız saf, diğeri tam anlamıyla şirk,  biri huzur, diğeri kargaşa,
biri sükunet diğeri didişme, biri hidayet diğeri sapıklık, biri akıl ve tefekkür, diğeri taklit, biri zan, diğeri hakkın ta kendisi  olarak karşımıza çıkarlar.
İki din arasındaki Kur'an'ın kıyası şöyledir.
"Körle gören, karanlıkla aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz.
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dileyene işittirir. Sen kabirdekilere işittiremezsin! Sen sadece bir uyarıcısın"
(Fatır-19/ 20/21/22/23)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder