3 Ekim 2018 Çarşamba

"KİTAP OKUMAYIN" NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
Ataların uydurma dini olan  Ehli Sünnet'in halis muhlis adam Ebubekir sifil gençlere  "kitap okumayın" dedi.
 Ebubekir Sifil'in gençlere "kitap okumayın" ile ilgili yazısının bilinçaltına  dikkatli bir şekilde bakıldığında demek istediği şeyin "Kur'an'ın manasını okumayın" olduğu çok kolay anlaşılacaktır.
  İşte "Size beş yüz (500) âyet de  getirseler selefi salihinden  ( ataların dininden) onay almadıkça bid'attır, bir değeri yoktur"
 diyen Ebubekir Sifil'in gençlere "kitap okumayın" yazısı.
 "Gençlere en başta tavsiyem şudur: Bu dini kendi başınıza kitap okuyarak öğrenmeye kalkmayın.
 Kitap okumak insan olmanın sanki vazgeçilmez bir unsuru gibi.
 Oysa biz niye kitap okuyoruz!
 Bilgilenmenin bir vasıtası olarak kitap okuyoruz.
 Peki bilgilenmenin başka vasıtası yok mu? Var.
 Bizim geçmişimizde, kültürümüzde biz kitap okuyarak bilgilenmedik.
 Dinleyerek, bizâtihi  ağızdan ağıza, kulaktan kulağa şifahi bilgi ve kültür nakli vasıtasıyla bilgilendik. 
Makbul insan çok bilen insan değildir.
 Makbule insan Allah katında az da olsa ihlasla  takvayla  amel eden insandır.
 Tabii dengeler yerinden oynayınca, modern  toplumda makbul insan kim oldu?
 Çok bilen insan, çok etiketli insan, çok maaş alan, çok tüketen insan oldu.
 Oturduğu zaman carcar  konuşan, ahkam  kesen, entelektüel kapasitesi yüksek insan makbul oldu.
 Bu yüzden okumak faaliyetinden önce düzeltmemiz  gereken bir metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o?
 Bir bilenden Allah korkusuna sahip bir bilenden  öğrenme usulünü,  tarzını, metodunu, İhya etmemiz lazım.
 Buna önem vermemiz lazım"
 Peki bu ataların uydurma dinine ölümüne  bağlı olan mezhep fanatiklerine göre Kur'an neden çok tehlikeli bir kitaptır?
 Bu hurafecilerin Allah'ın kitabına ve âyetlerine   karşı amansız düşmanlıkları nereden kaynaklanmaktadır?
Kur'an böyle bir kin ve nefreti hak edecek ne yaptı?
Aslında bu yobazların Kur'an'a karşı düşmanlıkları boşuna değildir.
Çünkü ilim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulama hazinesi olan Kur'an bu müşriklerin en büyük düşmanıdır.
 Kur'an, müşriklere karşı  beslediği kin ve nefreti başka hiçbir şeye beslemez.
 Çünkü Kur'an'a göre "en büyük zulüm şirk'tir"
 (Lokman, 13)
 Kur'an'a göre "müşrikler Allah'ın düşmanıdırlar"
(Tevbe, 114)
"Allah'ın âyetlerini kabul etmede zorlananlara, ehlinden duyar duymaz teslim olmayanlara, onlarla mücadele edenlere karşı  Allah'ın nefreti çok büyüktür"
(Mümin, 35)
 Rahmân ve rahîm olan yüce Allah, elçilerini ve iman edenleri şirk kadar hiç bir şeye karşı uyarmamıştır.
(Ey Resul! ) İşte bunlar, Rabb'inin  sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme, sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"
( İsra, 39)
(Ey Resul! ) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve husranda kalanlardan olursun"
( Zümer, 65)
 İşte bu yüzden ilk âlimleri gibi bugünün mezhepçi müşrikleride Kur'an'ı Mübin'e, ilme, tefekkür ve  sorgulamaya akıl almaz  bir şekilde karşıdırlar.
 Bu müşriklerden birisi
"Kur'an Müslümanlığını sapaklık,  biri büyük bir fitne, birisi küfür,
birisi ölüm nedeni, başka birisi de ipsiz sapsız köpeklik" olarak görmektedir.
 Çünkü Kur'an Müslümanlığı bunların şirk dinini yerle yeksan edecek tek güçtür.
Dinlerinin  kaynaklarını kurutacak en önemli silah Kur'an'dır.
Bu yobazlar Kur'an'a neden düşmanlık beslediklerini iyi biliyorlar.
Kur'an'ın muhteşem gücünü aşamayacaklarını  bildikleri için Kur'an Müslümanlarına düşmandırlar.
 Çünkü insanlar Kur'an'ın düşünce sistemine sahip olduklarında bu cahil ahmaklar sığınacak bir yer bulamayacaklardır.
 Çünkü bu millet  Kur'an'ın aklına ve irfanına  sahip olduğunda bunların uydurma dinlerinin ne  kadar tehlikeli ve zehirli olduğunun farkına varacaktır.
 Bu ümmet, Kur'an'ın özgürlüğüne ve özgüvenine  sahip olduğunda aklını kullanma cesaretini gösterecektir.
 İnsanlar Kur'an'ı anladığında bu tağutlar kendilerine hizmet edecek kullar  ve köleler bulamayacaklardır.
 Eğer Kur'an'ın manası bilinirse birer İlâh ve rab olarak algılanan mezhep  âlimlerinin ne kadar cahil oldukları ortaya çıkacaktır.
 Eğer bu millet kitabını öğrenirse muhaddis ve müctehidlerinin ne  kadar akıl yoksunu adamlar oldukları anlaşılacaktır.
 Dinlerinin ne kadar batıl ve hurafe,  şirk ve cehalet dolu  olduğunu sadece Kur'an ortaya koyacaktır.
Eğer gençler Kur'an'ı öğrenirse, Kur'an'ın din için yeterli olduğunu,
din ve hüküm  olarak Kur'an'dan başka kaynak olmadığını,  dinin daha  Allah Resulü hayatta iken tamamlandığını
(Maide, 3; Enam, 114; Yusuf, 40)
 Allah Resulü'nün insanları sadece vahiyle  uyardığın
(Enbiya, 45; Kaf, 45; En'am 51)ve sadece Kur'an'a  tabi olduğunu (Ahkaf, 9; Yunus, 109, En'am, 106)
Kur'an'ın yegane sığınak olduğunu (Âli İmran, 103)
Din ve hüküm olarak  Kur'an'dan başka iman edilecek kutsal olmadığını (Casiye, 6; Mürselat, 50)
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bütün hadislerin yalan olduğunu (Lokman, 6) Allah tarafından gelmeyen,
(Bakara, 147; Yunus, 94) 
Allah tarafından indirilmeyen şeyin  hak olamayacağını,  atalar dininin  akılsızlık olduğunu
(Bakara, 170, 171)
 bileceklerdir.
 Eğer gençler Kur'an'ı bilecek olsalar ondan  başka hiçbir şeye tâbi  olunamayacağını göreceklerdir.
( Araf, 3; Enam, 153- 155)
 Kur'an bilinirse mezheplerin ne kadar büyük bir tehlike ve bölücülük oldukları
 (En'am, 159; Rum- 30, 31, 32 )
ortaya çıkacaktır.
 Adamlar tarihin karanlık dehlizlerinde  işlemiş oldukları pisliklerin ortaya serilmesini istemiyorlar.
 Bundan daha normal bir şey olabilir mi?  Dolayısıyla adamların Kur'an ve ilim,  aklı kullanma ve tefekkür, İrfan ve yenilenme, irade ve sorgulamaya karşı olmaları asla  boşuna değildir.
 Kur'an'ın manası bilinirse  tasavvuf ve tarikatların itikadi anlamda birer fuhuş yuvası olduğu anlaşılacaktır.
İşte bu yüzden Mekke müşrikleri de "Kur'an'ı dinlemeyin, ona karşı propaganda yapın. Belki o zaman galip gelirsiniz" diyorlardı.
(Fussilet, 26)
Bunların ataları "Kur'an'ı dinlemeyin" dediler, bunlar "Kur'an'ı manasını okumayın" diyorlar.
Yani ataları Mekke müşrikleri ile torunları ehli sünnet arasında hiçbir fark yoktur.
 Öyle bir din düşünün ki, sorun ve ihtilaf, kaos ve anarşi, zulüm ve cehaletten başka hiçbir şey üretmiyor.
 Bu dinin Allah'ın hidayet ve rahmet kaynağı olan İslam diniyle  ne alakası vardır?
Şu soru çok önemlidir.
Bağlılarına  dünya hayatında her türlü acı ve ızdırapları yaşatan bir din, ahirette onları  sahili selamete ve cennete  kavuşturabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder