ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(28. YAZI)
Aslında bu saçma sapan hurafelere binlerce hatta milyonlarca kişi inanmamış olsaydı onları ele almanın ve onlara karşı bir reddiye getirmenin mantığı olmazdı.
Yani milyonlarca insan bunlara inandığı için onları ciddiye alıyoruz.
Bu hurafe ve yalanlar Kur'an'ı Mübin'i anlama, her türlü ilim, aklı kullanma ve sorgulama yapmanın önünde aşılmaz bir engel İçinden çıkılamaz bir bataklık olmuşlardır.
MESELA :
Bakın tam bir Kur'an cahili olan Cübbeli Ahmet Lâlegül tv'de binlerce kişinin önünde yaptığı konuşmada ne diyor?
"Allah'ın dostları aslana binerdiler, yılanıda aslana kamçı yaparlardı.
Evliyaullahtan birisi öyleydi, (müritler) birisini duydular çok büyük velidir, şudur, budur.
Kapısına geldiler, karısı açtı kapıyı,
Dediler: "Efendi Hazretleri evde mi?
"Ne efendi Hazretleri, salağın biridir!
Sizde de onu amma adam zannettiniz"
"Allah Allah dediler, herhalde biz yanlış kapıya mı geldik?
Adresi târif edene darılıyorlar.
Adam "onun kapısı doğru" dedi.
"Onun karısı öyledir" dedi.
Öyle çok var evliyaullah'tan karısından dayak yiyen, karının belalarına sabreden.
Adamların itikadı şey oldu(bozuldu) yani.
Dedi: "Bu nasıl evliya oluyor?
Karısı ona bağırıyor, aleyhinde konuşuyor.
Biraz gittiler, mübarek geliyor.
Aslana binmiş, yılanı da kamçı yapıyor!
Dedi: "O evde gördüğünüz var ya, ona sabretmekten bu makama erdik!
Bazı adamı karı evliya yapar!
İLGİNÇ BİR HURAFE DAHA
Yine cübbeli Ahmet anlatıyor.
"Adamın birisini aç aslanların içine attılar.
Mısır hükümdarı, (aslanların içine atılan veli) büyük bir zat, isimleri kalmıyor aklımda.
Rabıta kitabında yazmışım.
Arslanlar aç haa!
Bazı aslanlar bir şey yapmaz!
Neden biliyor musunuz?
Tok olduğundan, yani yemişseler niye parçalasın seni?
Kaç tane aslan, aç, attılar mübareği! bakıyorlar uzaktan.
Bütün aslanlar geldi, kedi gibi sürünerek geliyorlar mübareği ziyaret edip gidiyorlar, ziyaret edip gidiyorlar.
Mısır hükümdarı: "Bu nasıl bir şey? Çıkarın onu" dedi.
Onu çıkarttılar, insanlar soruyor:
"Efendi hazretleri aslanlar size yanaştığında neler hissettiniz?"
"Yahu bunların salyası bana dokunacak, abdeste, namaza zararı var mı?
"Fıkhi meselesini düşünüyordum!
Allah Allah- Allah Allah,
(Cemaatten kahkaha sesleri)
Adamın düşündüğüne bak! Aslanlar yanına gelmiş canını alacaklar.
"Ulemanın salya hakkında ihtilafları hakkında kafa yoruyordum"
"Yani necaset midir? değil midir?
Adamın aslanlarla hiçbir alakası yok.
Bunlar böyle dostlar!
İbn'i Ömer'e dediler.
"Yolu aslan, ejderha tıkamış!
İndi, herkesin ödü kopuyor, kimse yanaşmıyor. İbn'i Ömer indi, kulağını şöyle bir çekti! canavar gitti.
Halbuki Kur'an'da anlatıldığına göre sihirbazlar sopa ve iplerini atıp birer ejderha olduklarında Musa (as) korkmuştur.
(Tâhâ, 67)
Yine Musa (as) Medyen'den Mısır'a dönüşünde yüce Allah kendisine vahiy indirip, "asanı at" buyurduğu zaman, asasının bir ejderha olması neticesinde Musa (as) arkasına dönüp bakmadan kaçmıştır.
(Kasas, 31; Neml, 10)
Yani Firavun'a meydan okuyan Allah'ın Resulü Musa (as) gibi karizmatik bir lider ejderhadan korkuyor.
Fakat Cübbeli'nin velisi aslandan hiç korkmuyor.
Akılsızlığınızla geberin,
CÜBBELİ AHMED'İN İNANCINA GÖRE İZMİR'İ YUNAN İŞGALİNDEN KİM KURTARDI?
"Geçmiş kitaplarda efendim, İzmir Yunan işgalinden "tefriciye" ile kurtulmuş.
Meşayih yazıyor, kaynak verdim.
Millet de zannediyor ki, bilmem kim kurtardı?
Ne bilmem kim kurtardı?
Tefriciye ile kurtuldu
(Tefriciye salavat duası, baştan sona kadar şirk olan bir duadır)
Cübbeli Ahmed'in bu hurafe ve yalanlarını önemli kılan başka bir unsurda İhsan Şenocak ile tarihçi Ahmet Şimşirgil gibilerinin onun televizyonunda program yapmalarıdır.
26 Ekim 2018 Cuma
KUR'AN'DA KIRAAT FARKLILIKLARI YÜZÜNDEN YAPISI VE MANASI DEĞİŞEN KELİMELER
(34. YAZI)
ÖRNEK 219
ÂLİ İmran suresi
"Nice Nebiler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar Allah yolunda
başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler,,,,"
146. âyetinde bulunan "kâtele" "savaştılar da" kelimesini, Ebu Amir "kutile" öldürüldüler de" olarak okumuştur.
ÖRNEK 220
ÂLİ İmran suresi
"Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" 157. âyetinde bulunan "hayrun mimmé yecme'un"
" topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" kelimesini,
Ebu Amir "hayrun mimmé tecme'un" "topladığınız (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" olarak okumuştur.
ÖRNEK 221
Şura Suresi
"Onlar, büyük günahlardan ve ahlaksızlıktan kaçınırlar,,,,,"
37. âyetinde bulunan "kebéiral ismi "büyük günahlardan" kelimesini,
Kisai "kebiral ismi" "büyük günahtan" olarak okumuştur.
Aslında Kur'an bazı büyük günahlardan söz etmektedir.
Fakat Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü açısından "kebiral ismi" "büyük GÜNAH" okuyuşu daha isabetlidir.
Burada büyük günah derken, Allah katında âhirette affedilmeyen (Nisa--48, 106) tek günah ve büyük bir zulüm(Lokman, 13) olan şirk akla geliyor.
ÖRNEK 222
Bakara Suresi
"(Ne var ki ey İsrailoğulları ) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden Irmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır.
Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir, 74. âyetinde âyetinin sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur.
ÖRNEK 223
Bakara Suresi
"Vaktiyle biz, israiloğullarından: yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,,,,," 83. âyetinde bulunan "lé te'budune illallahe"
"yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "lé ye'budune illallahe" "yalnızca Allah'a kulluk edeceklerine dair" olarak okumuştur.
ÖRNEK 224
Bakara Suresi
",,,,Allah yaptıklarımızdan asla gafil değildir 85. âyetinde sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur. ÖRNEK 225
Bakara Suresi
"(Ey iman edenler! ) Ehl-i kitaptan kafirler ve müşrikler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler,,,,"105. âyetinde bulunan "en yünezzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm"
"Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "en yünzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm" "Rabbinizden size bir hayır inmesini istemezler" olarak okumuştur.
(34. YAZI)
ÖRNEK 219
ÂLİ İmran suresi
"Nice Nebiler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar Allah yolunda
başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler,,,,"
146. âyetinde bulunan "kâtele" "savaştılar da" kelimesini, Ebu Amir "kutile" öldürüldüler de" olarak okumuştur.
ÖRNEK 220
ÂLİ İmran suresi
"Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" 157. âyetinde bulunan "hayrun mimmé yecme'un"
" topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" kelimesini,
Ebu Amir "hayrun mimmé tecme'un" "topladığınız (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" olarak okumuştur.
ÖRNEK 221
Şura Suresi
"Onlar, büyük günahlardan ve ahlaksızlıktan kaçınırlar,,,,,"
37. âyetinde bulunan "kebéiral ismi "büyük günahlardan" kelimesini,
Kisai "kebiral ismi" "büyük günahtan" olarak okumuştur.
Aslında Kur'an bazı büyük günahlardan söz etmektedir.
Fakat Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü açısından "kebiral ismi" "büyük GÜNAH" okuyuşu daha isabetlidir.
Burada büyük günah derken, Allah katında âhirette affedilmeyen (Nisa--48, 106) tek günah ve büyük bir zulüm(Lokman, 13) olan şirk akla geliyor.
ÖRNEK 222
Bakara Suresi
"(Ne var ki ey İsrailoğulları ) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden Irmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır.
Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir, 74. âyetinde âyetinin sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur.
ÖRNEK 223
Bakara Suresi
"Vaktiyle biz, israiloğullarından: yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,,,,," 83. âyetinde bulunan "lé te'budune illallahe"
"yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "lé ye'budune illallahe" "yalnızca Allah'a kulluk edeceklerine dair" olarak okumuştur.
ÖRNEK 224
Bakara Suresi
",,,,Allah yaptıklarımızdan asla gafil değildir 85. âyetinde sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur. ÖRNEK 225
Bakara Suresi
"(Ey iman edenler! ) Ehl-i kitaptan kafirler ve müşrikler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler,,,,"105. âyetinde bulunan "en yünezzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm"
"Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "en yünzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm" "Rabbinizden size bir hayır inmesini istemezler" olarak okumuştur.
KUR'AN'DA KIRAAT FARKLILIKLARI YÜZÜNDEN YAPISI VE MANASI DEĞİŞEN KELİMELER
(33. YAZI)
ÖRNEK 210
Rahman Suresi
"İkisinden (iki deniz) inci ve mercan çıkar" 22. âyetinde bulunan "yahrucu" "çıkar" kelimesini, Nâfi "yuhracu" "çıkarılır" olarak okumuştur.
ÖRNEK 211
Tur Suresi
"Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak"
45. âyetinde bulunan "yus'akun" "çarpılacakları" kelimesini, Nâfi "yes'akun" "çarpacakları" olarak okumuştur.
ÖRNEK 212
Mümin Suresi
"Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreceğim, Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yer yüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum" 26. âyetinde bulunan
"yüzhira fil ardil fesed" "yer yüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum"
kelimesini, Kisai "yazhara fil ardil fesed" (onun yüzünden)
"yer yüzünde fesat çıkacağından korkuyorum" olarak okumuştur.
Yani Musa'nın vahyi ve tevhid akidesini anlatması yüzünden fesat çıkacak.
Aslında iki okuyuşta aynı kapıya çıkıyor.
ÖRNEK 213
Nem Suresi
"Allah'a kasem ederek birbirlerine şöyle dediler:
Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim) sonra da velisine:
Biz (Salih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik,,,," diyelim"
49. âyetinde bulunan "mé şehidne mehlike " "yok edilişi sırasında orada değildik" kelimesini, Ebu Amir "mé şehidne mehleke" "yok oluşu sırasında orada değildik" olarak okumuştur.
ÖRNEK 214
Nem Suresi
"Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız
(ama artık faydası olmayacaktır) Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir"
93. âyetinin sonunda bulunan "ve mé Rabbuke bi ğâfilin ammé te'melune"
"Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir" kelimesini,
Ebu Amir "ve mé Rabbuke bi ğâfilin ammé ye'melune" "Rabbin yaptıklarından habersiz değildir" olarak okumuştur.
ÖRNEK 215
Bakara Suresi
"Onlara denildi ki: Şu şehirde yerleşin, ondan dilediğiniz gibi yeyin "bağışlanmak istiyoruz" deyin ve kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım,,,,"
161. ayetinde bulunan "neğfirleküm hatiétiküm" "hatalarınızı bağışlayalım" kelimesini, "tüğferleküm hatiétiküm" (Allah tarafından) hatalarınız bağışlansın" olarak okumuştur.
ÖRNEK 216
Araf Suresi
"Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren olmaz. Ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır"
186. âyetinde bulunan "ve yezerühüm fi tuğyenihim ye'mehün"
"ve onları azgınlıkları içinde bırakır" kelimesini, Nâfi "ve yezerühüm fi tuğyenihim ye'mehün" "Ve onları azgınlıkları içinde bırakırız" olarak okumuştur.
ÖRNEK 217
Araf Suresi
"Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Allah'a ortaklar koştular 190.
âyetinde bulunan "şüreke'e" "ortaklar "kelimesini, Nâfi "şirken" "şirk,ortak" yani tekil olarak okumuştur.
Yani mana kendilerine verilen çocuğu Allah'a şirk koştular veya muvahhid müslüman yapacaklarına şirk koşan biri yaptılar.
ÖRNEK 218
Âli İmran suresi
"Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır.
Allah takva sahiplerini çok iyi bilir" 115. âyetinde bulunan "ve mé yef'alu min hayrin felen yükferüh"
"onların yaptıkları hiçbir hayır onlara karşılıksız bırakılmayacaktır" kelimesini,
Ebu Amir "ve mé tef'alu min hayrin felen tükferüh" "yaptığınız hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır" olarak okumuştur
(33. YAZI)
ÖRNEK 210
Rahman Suresi
"İkisinden (iki deniz) inci ve mercan çıkar" 22. âyetinde bulunan "yahrucu" "çıkar" kelimesini, Nâfi "yuhracu" "çıkarılır" olarak okumuştur.
ÖRNEK 211
Tur Suresi
"Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak"
45. âyetinde bulunan "yus'akun" "çarpılacakları" kelimesini, Nâfi "yes'akun" "çarpacakları" olarak okumuştur.
ÖRNEK 212
Mümin Suresi
"Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreceğim, Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yer yüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum" 26. âyetinde bulunan
"yüzhira fil ardil fesed" "yer yüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum"
kelimesini, Kisai "yazhara fil ardil fesed" (onun yüzünden)
"yer yüzünde fesat çıkacağından korkuyorum" olarak okumuştur.
Yani Musa'nın vahyi ve tevhid akidesini anlatması yüzünden fesat çıkacak.
Aslında iki okuyuşta aynı kapıya çıkıyor.
ÖRNEK 213
Nem Suresi
"Allah'a kasem ederek birbirlerine şöyle dediler:
Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim) sonra da velisine:
Biz (Salih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik,,,," diyelim"
49. âyetinde bulunan "mé şehidne mehlike " "yok edilişi sırasında orada değildik" kelimesini, Ebu Amir "mé şehidne mehleke" "yok oluşu sırasında orada değildik" olarak okumuştur.
ÖRNEK 214
Nem Suresi
"Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız
(ama artık faydası olmayacaktır) Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir"
93. âyetinin sonunda bulunan "ve mé Rabbuke bi ğâfilin ammé te'melune"
"Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir" kelimesini,
Ebu Amir "ve mé Rabbuke bi ğâfilin ammé ye'melune" "Rabbin yaptıklarından habersiz değildir" olarak okumuştur.
ÖRNEK 215
Bakara Suresi
"Onlara denildi ki: Şu şehirde yerleşin, ondan dilediğiniz gibi yeyin "bağışlanmak istiyoruz" deyin ve kapıdan eğilerek girin ki hatalarınızı bağışlayalım,,,,"
161. ayetinde bulunan "neğfirleküm hatiétiküm" "hatalarınızı bağışlayalım" kelimesini, "tüğferleküm hatiétiküm" (Allah tarafından) hatalarınız bağışlansın" olarak okumuştur.
ÖRNEK 216
Araf Suresi
"Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren olmaz. Ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır"
186. âyetinde bulunan "ve yezerühüm fi tuğyenihim ye'mehün"
"ve onları azgınlıkları içinde bırakır" kelimesini, Nâfi "ve yezerühüm fi tuğyenihim ye'mehün" "Ve onları azgınlıkları içinde bırakırız" olarak okumuştur.
ÖRNEK 217
Araf Suresi
"Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Allah'a ortaklar koştular 190.
âyetinde bulunan "şüreke'e" "ortaklar "kelimesini, Nâfi "şirken" "şirk,ortak" yani tekil olarak okumuştur.
Yani mana kendilerine verilen çocuğu Allah'a şirk koştular veya muvahhid müslüman yapacaklarına şirk koşan biri yaptılar.
ÖRNEK 218
Âli İmran suresi
"Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır.
Allah takva sahiplerini çok iyi bilir" 115. âyetinde bulunan "ve mé yef'alu min hayrin felen yükferüh"
"onların yaptıkları hiçbir hayır onlara karşılıksız bırakılmayacaktır" kelimesini,
Ebu Amir "ve mé tef'alu min hayrin felen tükferüh" "yaptığınız hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır" olarak okumuştur
KUR'AN'DA KIRAAT FARKLILIKLARI YÜZÜNDEN YAPISI VE MANASI DEĞİŞEN KELİMELER
(31. YAZI)
ÖRNEK 205 :
Rum süresi
"Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi" 49. âyetinde bulunan "yünezzele" "indirilmesinden, yağdırılmasından" kelimesini, Ebu Amir "yünzele" "inmesinden, yağmasından" olarak okumuştur.
ÖRNEK 206 :
Lokman süresi
"İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı (lehvel- hadis) satın alır.
İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır" 6.âyetinde bulunan "liyudille" "saptırmak için" kelimesini, Ebu Amir "liyadille" "sapıtmak için" olarak okumuştur.
ÖRNEK 207 :
Ahzab suresi
(Ey Resul!) Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır" 2. âyetinde bulunan
"te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesin, Ebu Amir "ye'melune" "yaptıklarından" olarak okumuştur.
Aslında kıraat imamı Ebu Amir'in kelimeyi bu şekilde okuması Ahzab 1. âyeti ile ilgili bir durumdur.
Ahzab 1. ayeti şöyledir.
"Ey Nebi! Allah'tan kork kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır"
Yani "Allah kafir ve münafıkların yaptıklarını bilmektedir, sakın onlara karşı bir meylin olmasın" demek istenmiştir.
ÖRNEK 208 :
Ahzap süresi
"Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın, hani size ordular saldırmıştır da, biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik.
Allah ne yaptığınızı çok iyi görmektedir 9. âyetinde bulunan "te'melune"
"yaptığınızı çok iyi görmektedir" kelimesini, Ebu Amir "ye'melune" Allah ne yaptıklarını çok iyi görmektedir" olarak okumuştur.
Yukarıdaki âyette hem müminlerden hem de kafirlerden söz edildiği için iki okuyuş da mümkün oluyor.
ÖRNEK 209 :
Ahzab suresi
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o Allah'ın Resulü ve Nebilerin sonuncusudur" 40. âyetinde bulunan "hâtemen- nebiyyin"
"Nebilerin sonuncusudur" kelimesini, Ebu Amir "hatimen-nebiyyin"
"Nebilerin son mührü" olarak okumuştur.
Yani son Nebi'nin göndermesiyle Nübüvvet müessesine ve kurumuna son mühür vurulmuş oldu.
Dolayısıyla Nübüvvet makam ve mertebesine son verilmesiyle son vahiy ile birlikte Risalet de son bulmuştur.
(31. YAZI)
ÖRNEK 205 :
Rum süresi
"Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi" 49. âyetinde bulunan "yünezzele" "indirilmesinden, yağdırılmasından" kelimesini, Ebu Amir "yünzele" "inmesinden, yağmasından" olarak okumuştur.
ÖRNEK 206 :
Lokman süresi
"İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı (lehvel- hadis) satın alır.
İşte onlara alçaltıcı bir azap vardır" 6.âyetinde bulunan "liyudille" "saptırmak için" kelimesini, Ebu Amir "liyadille" "sapıtmak için" olarak okumuştur.
ÖRNEK 207 :
Ahzab suresi
(Ey Resul!) Rabbinden sana vahyedilene uy. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır" 2. âyetinde bulunan
"te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesin, Ebu Amir "ye'melune" "yaptıklarından" olarak okumuştur.
Aslında kıraat imamı Ebu Amir'in kelimeyi bu şekilde okuması Ahzab 1. âyeti ile ilgili bir durumdur.
Ahzab 1. ayeti şöyledir.
"Ey Nebi! Allah'tan kork kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır"
Yani "Allah kafir ve münafıkların yaptıklarını bilmektedir, sakın onlara karşı bir meylin olmasın" demek istenmiştir.
ÖRNEK 208 :
Ahzap süresi
"Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın, hani size ordular saldırmıştır da, biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik.
Allah ne yaptığınızı çok iyi görmektedir 9. âyetinde bulunan "te'melune"
"yaptığınızı çok iyi görmektedir" kelimesini, Ebu Amir "ye'melune" Allah ne yaptıklarını çok iyi görmektedir" olarak okumuştur.
Yukarıdaki âyette hem müminlerden hem de kafirlerden söz edildiği için iki okuyuş da mümkün oluyor.
ÖRNEK 209 :
Ahzab suresi
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o Allah'ın Resulü ve Nebilerin sonuncusudur" 40. âyetinde bulunan "hâtemen- nebiyyin"
"Nebilerin sonuncusudur" kelimesini, Ebu Amir "hatimen-nebiyyin"
"Nebilerin son mührü" olarak okumuştur.
Yani son Nebi'nin göndermesiyle Nübüvvet müessesine ve kurumuna son mühür vurulmuş oldu.
Dolayısıyla Nübüvvet makam ve mertebesine son verilmesiyle son vahiy ile birlikte Risalet de son bulmuştur.
KUR'AN'DA KIRAAT FARKLILIKLARI YÜZÜNDEN YAPISI VE MANASI DEĞİŞEN KELİMELER
(34. YAZI)
ÖRNEK 219
ÂLİ İmran suresi
"Nice Nebiler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar Allah yolunda
başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler,,,,"
146. âyetinde bulunan "kâtele" "savaştılar da" kelimesini, Ebu Amir "kutile" öldürüldüler de" olarak okumuştur.
ÖRNEK 220
ÂLİ İmran suresi
"Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" 157. âyetinde bulunan "hayrun mimmé yecme'un"
" topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" kelimesini,
Ebu Amir "hayrun mimmé tecme'un" "topladığınız (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" olarak okumuştur.
ÖRNEK 221
Şura Suresi
"Onlar, büyük günahlardan ve ahlaksızlıktan kaçınırlar,,,,,"
37. âyetinde bulunan "kebéiral ismi "büyük günahlardan" kelimesini,
Kisai "kebiral ismi" "büyük günahtan" olarak okumuştur.
Aslında Kur'an bazı büyük günahlardan söz etmektedir.
Fakat Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü açısından "kebiral ismi" "büyük GÜNAH" okuyuşu daha isabetlidir.
Burada büyük günah derken, Allah katında âhirette affedilmeyen (Nisa--48, 106) tek günah ve büyük bir zulüm(Lokman, 13) olan şirk akla geliyor.
ÖRNEK 222
Bakara Suresi
"(Ne var ki ey İsrailoğulları ) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden Irmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır.
Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir, 74. âyetinde âyetinin sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur.
ÖRNEK 223
Bakara Suresi
"Vaktiyle biz, israiloğullarından: yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,,,,," 83. âyetinde bulunan "lé te'budune illallahe"
"yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "lé ye'budune illallahe" "yalnızca Allah'a kulluk edeceklerine dair" olarak okumuştur.
ÖRNEK 224
Bakara Suresi
",,,,Allah yaptıklarımızdan asla gafil değildir 85. âyetinde sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur. ÖRNEK 225
Bakara Suresi
"(Ey iman edenler! ) Ehl-i kitaptan kafirler ve müşrikler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler,,,,"105. âyetinde bulunan "en yünezzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm"
"Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "en yünzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm" "Rabbinizden size bir hayır inmesini istemezler" olarak okumuştur.
(34. YAZI)
ÖRNEK 219
ÂLİ İmran suresi
"Nice Nebiler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar Allah yolunda
başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler,,,,"
146. âyetinde bulunan "kâtele" "savaştılar da" kelimesini, Ebu Amir "kutile" öldürüldüler de" olarak okumuştur.
ÖRNEK 220
ÂLİ İmran suresi
"Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" 157. âyetinde bulunan "hayrun mimmé yecme'un"
" topladıkları (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" kelimesini,
Ebu Amir "hayrun mimmé tecme'un" "topladığınız (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır" olarak okumuştur.
ÖRNEK 221
Şura Suresi
"Onlar, büyük günahlardan ve ahlaksızlıktan kaçınırlar,,,,,"
37. âyetinde bulunan "kebéiral ismi "büyük günahlardan" kelimesini,
Kisai "kebiral ismi" "büyük günahtan" olarak okumuştur.
Aslında Kur'an bazı büyük günahlardan söz etmektedir.
Fakat Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü açısından "kebiral ismi" "büyük GÜNAH" okuyuşu daha isabetlidir.
Burada büyük günah derken, Allah katında âhirette affedilmeyen (Nisa--48, 106) tek günah ve büyük bir zulüm(Lokman, 13) olan şirk akla geliyor.
ÖRNEK 222
Bakara Suresi
"(Ne var ki ey İsrailoğulları ) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden Irmaklar kaynar.
Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanır.
Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir, 74. âyetinde âyetinin sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur.
ÖRNEK 223
Bakara Suresi
"Vaktiyle biz, israiloğullarından: yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz,,,,," 83. âyetinde bulunan "lé te'budune illallahe"
"yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "lé ye'budune illallahe" "yalnızca Allah'a kulluk edeceklerine dair" olarak okumuştur.
ÖRNEK 224
Bakara Suresi
",,,,Allah yaptıklarımızdan asla gafil değildir 85. âyetinde sonunda bulunan "te'melune" "yaptıklarınızdan" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "ye'melune" yaptıklarından" olarak okumuştur. ÖRNEK 225
Bakara Suresi
"(Ey iman edenler! ) Ehl-i kitaptan kafirler ve müşrikler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler,,,,"105. âyetinde bulunan "en yünezzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm"
"Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler" kelimesini, İbni Kesir El Mekki "en yünzele aleyküm min hayrin min Rabbiküm" "Rabbinizden size bir hayır inmesini istemezler" olarak okumuştur.
21 Ekim 2018 Pazar
ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(27. YAZI)
Kur'an ehli muvahhidler internet üzerinden seslerini geniş kitlelere ulaştırdıkça uydurma dinin mensuplarında panik başladı.
Bakın cübbeli Ahmet uydurma şirk dini için nasıl bir endişe içine girmiş,
diyor ki:
"Ne kadar gözü kör adamız ya!
Göz göre göre dinimizi değiştirecekler, çıt çıkaran da yok.
Ondan sonra Allah veriyor zammı, veriyor enflasyonu, devalüasyonu, kimsenin bir şey anladığı yok.
Niye oluyor? Trump yapıyor!
Ne Trump yapıyor!
Senin nefsin yapıyor nefsin, Trump Allah'ın tokadı!
Kafiri zalime musallat ederim buyuruyor!
Sen zalim olursan, kendi nefsine yazık edersen, cemaate gitmezsen, camileri terkedersen, haramlara işlersen,
tevbe'i nasuh etmezsen, diz boyu haramları, günahları bu kadar arttırırsan, ondan sonra bir de dine el atıp ilahiyatçıların vasıtasıyla kader yok, şu yok, bu yok!
Mekteplerde bunu çoluk çocuğu okutursan ilahiyatta bilmem nerede!
Ondan sonra doğruyu konuşan birkaç hoca kalmış.
İhsan (Şenocak) Hoca gibi adamları görevden alırsın, susturursun, oturun aşağıya doğru konuşmayın.
Ee bereketimiz ne oldu?
Ben mi yaptım?
Ben yapmadım!
Birileri sebep oldu bu belalara, tevbe etmeleri icab ediyor.
Aksi takdirde gidişat kısa zaman içinde görüleceği üzere,,,, biz bunların hepsini on sene önce söyledik.
Keşke çıkmasaydı.
E şimdi de bu dine müdahale, Ehl-i sünnete müdahale,
Ehl-i sünnet alimlerine müdahale, Ehli sünnet alimlerini hor hörme, hakir tutma.
Kaderi inkar eden, dinde reform, yenileme isteyen ilahiyatçılara yol verme büyük belalar getiriyor.
Ve bu belalar bu memleketi yakacak kadar büyüktür.
Bu tehlikeyi öngörüyorum ve size de haber veriyorum!
Ne olduk da demeyin, daha beterini de Allah muhafaza bekleyin!
Ancak tevbe edeceğiz, elimizden geldiği kadar tebliğ edeceğiz!
Bu sohbetleri ulaştıracağız.
Para istemiyoruz! pul istemiyoruz!
Her yere tebliğ, mesajla, linkle, WhatsApp ile her yere ulaştıracağız, millet uyansın!
Profesör deyip de, Doçent deyip de, sarığı var kafasında deyip de peşinde gitmeyecek arkadaşım!
Doğruyu, hakkı bilecek!
Hakkı bilecek! din işi gevşekten alınacak bir şey değildir.
Tamam mı, başka işlere benzemez.
Yani bu itikat bozukluğu "din"den çıkarır! İnsan kafir olarak ölür ocağı batar!
Yarın ahirette de "Bu profesördü, ben bunu dinledim" diye kurtulamaz.
Çünkü Allah size akıl fikir vermiş, doktorlarda kıyas yapıyorsunuz, manavlarda marketlerde kıyas yapıyorsunuz, hıyar alırken kıyas yapıyorsunuz.
Üç kuruşu beş kuruşu hesap yapıyorsunuz.
Dininize geldi mi böyle gevşeklik yapamazsınız. Ecdat size bu dini böyle bırakmadı.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
",,,,,,müşrikleri davet ettiğiniz (Allah- Vahiy- İslam-Tevhid) onlara çok zor gelir,,,"
(Şura, 13)
Kur'an ehli muvahhidler, dinlerinde en az cübbeli müşriği kadar samimi ve tavizsiz olmadıkları sürece dünya hayatında huzur ahirette cennet yüzü göremezler.
(27. YAZI)
Kur'an ehli muvahhidler internet üzerinden seslerini geniş kitlelere ulaştırdıkça uydurma dinin mensuplarında panik başladı.
Bakın cübbeli Ahmet uydurma şirk dini için nasıl bir endişe içine girmiş,
diyor ki:
"Ne kadar gözü kör adamız ya!
Göz göre göre dinimizi değiştirecekler, çıt çıkaran da yok.
Ondan sonra Allah veriyor zammı, veriyor enflasyonu, devalüasyonu, kimsenin bir şey anladığı yok.
Niye oluyor? Trump yapıyor!
Ne Trump yapıyor!
Senin nefsin yapıyor nefsin, Trump Allah'ın tokadı!
Kafiri zalime musallat ederim buyuruyor!
Sen zalim olursan, kendi nefsine yazık edersen, cemaate gitmezsen, camileri terkedersen, haramlara işlersen,
tevbe'i nasuh etmezsen, diz boyu haramları, günahları bu kadar arttırırsan, ondan sonra bir de dine el atıp ilahiyatçıların vasıtasıyla kader yok, şu yok, bu yok!
Mekteplerde bunu çoluk çocuğu okutursan ilahiyatta bilmem nerede!
Ondan sonra doğruyu konuşan birkaç hoca kalmış.
İhsan (Şenocak) Hoca gibi adamları görevden alırsın, susturursun, oturun aşağıya doğru konuşmayın.
Ee bereketimiz ne oldu?
Ben mi yaptım?
Ben yapmadım!
Birileri sebep oldu bu belalara, tevbe etmeleri icab ediyor.
Aksi takdirde gidişat kısa zaman içinde görüleceği üzere,,,, biz bunların hepsini on sene önce söyledik.
Keşke çıkmasaydı.
E şimdi de bu dine müdahale, Ehl-i sünnete müdahale,
Ehl-i sünnet alimlerine müdahale, Ehli sünnet alimlerini hor hörme, hakir tutma.
Kaderi inkar eden, dinde reform, yenileme isteyen ilahiyatçılara yol verme büyük belalar getiriyor.
Ve bu belalar bu memleketi yakacak kadar büyüktür.
Bu tehlikeyi öngörüyorum ve size de haber veriyorum!
Ne olduk da demeyin, daha beterini de Allah muhafaza bekleyin!
Ancak tevbe edeceğiz, elimizden geldiği kadar tebliğ edeceğiz!
Bu sohbetleri ulaştıracağız.
Para istemiyoruz! pul istemiyoruz!
Her yere tebliğ, mesajla, linkle, WhatsApp ile her yere ulaştıracağız, millet uyansın!
Profesör deyip de, Doçent deyip de, sarığı var kafasında deyip de peşinde gitmeyecek arkadaşım!
Doğruyu, hakkı bilecek!
Hakkı bilecek! din işi gevşekten alınacak bir şey değildir.
Tamam mı, başka işlere benzemez.
Yani bu itikat bozukluğu "din"den çıkarır! İnsan kafir olarak ölür ocağı batar!
Yarın ahirette de "Bu profesördü, ben bunu dinledim" diye kurtulamaz.
Çünkü Allah size akıl fikir vermiş, doktorlarda kıyas yapıyorsunuz, manavlarda marketlerde kıyas yapıyorsunuz, hıyar alırken kıyas yapıyorsunuz.
Üç kuruşu beş kuruşu hesap yapıyorsunuz.
Dininize geldi mi böyle gevşeklik yapamazsınız. Ecdat size bu dini böyle bırakmadı.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
",,,,,,müşrikleri davet ettiğiniz (Allah- Vahiy- İslam-Tevhid) onlara çok zor gelir,,,"
(Şura, 13)
Kur'an ehli muvahhidler, dinlerinde en az cübbeli müşriği kadar samimi ve tavizsiz olmadıkları sürece dünya hayatında huzur ahirette cennet yüzü göremezler.
ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(26. YAZI)
Cübbelilerin şirk sapıklığı bitmez, bu Kur'an cahili müşriklerin en ileri geleni olan cübbeli Ahmet diyor ki:
"Yani Rabiyetül Adeviyye annemiz günlük bin (1000) rekat nafilesi vardı, günlük bin (1000) rekat nafilesi var.
İmam-ı Zeynel Abidin Hazretlerinin bin (1000) tane zeytin ağacı vardı.
Her ağacın altında günlük iki rekat namazı vardı.
Nasıl yaptılar bunlar bunu ya!
Bizim aklımız eriyor mu?
Bizim vaktimiz eriyor mu?
Ne bereketsiz adamlarız!
Ne paramız yetiyor, ne vaktimiz yetiyor, ne ömrümüz yetiyor.
Hayır yok! benzin bozuk, motor tekliyor!
Bozuk benzin koyuyorsun motor tekliyor!
EHL-İ SÜNNET MUHADDİS VE MÜCTEHİDLERİNİN ALLAH RESULÜ'NE KARŞI İFTİRALARI
Kulları Cübbeli'nin dilinden,
"Cehenneme girdim gördüm ekseri halkını kadınlardan gördüm.
Niye?
Geçime nankörlük ederler, iyiliğe nankörlük ederler, kocaya saygı etmezler, kadınlar çok lanet okurlar.
Onun için cehenneme ekseri onlar girecekler. YİNE EHLİ SÜNNET'İN MUHADDİS VE MÜCTEHİDLERİNE GÖRE ALLAH RESULÜ ŞÖYLE DEMİŞTİR.
"Benden sonrakilere kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım"
Yani Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerine göre kadınlardan daha büyük bir fitne yoktur.
Ve bunu Allah Resulü'nün pak dilinden iftira ederek ümmi halkı aldatmaya, erkeklerin gözünde kadınları birer şeytan yapmaya ve kadınları aşağılık bir varlık olarak göstermeye çalışmaktadırlar.
Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin yalan ve iftiraları aklımıza çok muhteşem bir sözü getirmektedir.
"Böyle bir cehalet ancak tahsil ile mümkün olur"
Gerçekten günümüzde bulunan Kur'an cahilleri, ataları Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin kitaplarında bulunmasaydı bu iftira ve yalanlara inanmayacaklardı.
Ne kadar güzel bir söz,
"Böyle bir cehalet ancak tahsil ile mümkün olur"
Dolayısıyla insanlık tarihinde her zaman Allah elçilerine karşı gelenler, cehaleti atalarından tahsil eden müşrikler olmuştur.
Yani Allah elçilerinin saf ümmilerle bir savaşları olmamıştır.
Bütün mücadele ve mücahede ataların uydurma dinine ölümüne bağlı olan şirk ehli, Kur'an düşmanı, düşünce özürlüsü, mezhepçi seyda ve mollalara karşı oldu.
06- 10 -2018 Cumartesi saat 18.25 civarında Cübbeli'nin Lalegül televizyonunda "Muhammed eşittir Allah" diyen müşrik Bayram Ali Öztürk konuşuyor.
(Bayram Ali Öztürk, İsmailağa camiinde karanlık bir cinayete kurban gitmiştir, hâlâ nedeni çözülmüş değildir)
"Müridin biri imamı Rabbani'nin öldüğünü duyunca, ağlamış, ağlamış figan etmiş, sürekli ağlıyormuş.
Nihayet İmam-ı Rabbani (ks) yu rüyasında görmüş, İmam-ı Rabbani niye sürekli ağladığını sormuş?
Efendim demiş, sizin öldüğünüzü duyduk.
Siz bizim anamız, babamız, koruyucumuz idiniz.
Şimdi biz kimin kanatları altına gireceğiz? demiş.
İmam-ı Rabbani ona demiş ki :
"Biz öldükten sonra da müritlerimizi terbiye etmeye devam edeceğiz" demiş.
(26. YAZI)
Cübbelilerin şirk sapıklığı bitmez, bu Kur'an cahili müşriklerin en ileri geleni olan cübbeli Ahmet diyor ki:
"Yani Rabiyetül Adeviyye annemiz günlük bin (1000) rekat nafilesi vardı, günlük bin (1000) rekat nafilesi var.
İmam-ı Zeynel Abidin Hazretlerinin bin (1000) tane zeytin ağacı vardı.
Her ağacın altında günlük iki rekat namazı vardı.
Nasıl yaptılar bunlar bunu ya!
Bizim aklımız eriyor mu?
Bizim vaktimiz eriyor mu?
Ne bereketsiz adamlarız!
Ne paramız yetiyor, ne vaktimiz yetiyor, ne ömrümüz yetiyor.
Hayır yok! benzin bozuk, motor tekliyor!
Bozuk benzin koyuyorsun motor tekliyor!
EHL-İ SÜNNET MUHADDİS VE MÜCTEHİDLERİNİN ALLAH RESULÜ'NE KARŞI İFTİRALARI
Kulları Cübbeli'nin dilinden,
"Cehenneme girdim gördüm ekseri halkını kadınlardan gördüm.
Niye?
Geçime nankörlük ederler, iyiliğe nankörlük ederler, kocaya saygı etmezler, kadınlar çok lanet okurlar.
Onun için cehenneme ekseri onlar girecekler. YİNE EHLİ SÜNNET'İN MUHADDİS VE MÜCTEHİDLERİNE GÖRE ALLAH RESULÜ ŞÖYLE DEMİŞTİR.
"Benden sonrakilere kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım"
Yani Ehl-i Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerine göre kadınlardan daha büyük bir fitne yoktur.
Ve bunu Allah Resulü'nün pak dilinden iftira ederek ümmi halkı aldatmaya, erkeklerin gözünde kadınları birer şeytan yapmaya ve kadınları aşağılık bir varlık olarak göstermeye çalışmaktadırlar.
Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin yalan ve iftiraları aklımıza çok muhteşem bir sözü getirmektedir.
"Böyle bir cehalet ancak tahsil ile mümkün olur"
Gerçekten günümüzde bulunan Kur'an cahilleri, ataları Şia ve Ehli Sünnet'in muhaddis ve müctehidlerinin kitaplarında bulunmasaydı bu iftira ve yalanlara inanmayacaklardı.
Ne kadar güzel bir söz,
"Böyle bir cehalet ancak tahsil ile mümkün olur"
Dolayısıyla insanlık tarihinde her zaman Allah elçilerine karşı gelenler, cehaleti atalarından tahsil eden müşrikler olmuştur.
Yani Allah elçilerinin saf ümmilerle bir savaşları olmamıştır.
Bütün mücadele ve mücahede ataların uydurma dinine ölümüne bağlı olan şirk ehli, Kur'an düşmanı, düşünce özürlüsü, mezhepçi seyda ve mollalara karşı oldu.
06- 10 -2018 Cumartesi saat 18.25 civarında Cübbeli'nin Lalegül televizyonunda "Muhammed eşittir Allah" diyen müşrik Bayram Ali Öztürk konuşuyor.
(Bayram Ali Öztürk, İsmailağa camiinde karanlık bir cinayete kurban gitmiştir, hâlâ nedeni çözülmüş değildir)
"Müridin biri imamı Rabbani'nin öldüğünü duyunca, ağlamış, ağlamış figan etmiş, sürekli ağlıyormuş.
Nihayet İmam-ı Rabbani (ks) yu rüyasında görmüş, İmam-ı Rabbani niye sürekli ağladığını sormuş?
Efendim demiş, sizin öldüğünüzü duyduk.
Siz bizim anamız, babamız, koruyucumuz idiniz.
Şimdi biz kimin kanatları altına gireceğiz? demiş.
İmam-ı Rabbani ona demiş ki :
"Biz öldükten sonra da müritlerimizi terbiye etmeye devam edeceğiz" demiş.
HACCA GİTMEYİ GÜNAH ÇIKARMA ARACI YAPANLAR KAHROLSUN
İnsanlık tarihinde Şiilik ve Sünnilik kadar Kur'an, ilim, akıl, tefekkür, merhamet, özgürlük, eşitlik ve adaletten uzak bir din ve inanca rastlamak mümkün değildir.
Allah'ın kitabında insanlara ve özellikle müminlere yönelik yüzlerce emir ve yasağı mevcuttur.
Şii ve Sünni ilim ve devlet adamları, hakkında yüzlerce âyet bulunan bu yasak ve emirlerin istisnasız hepsini çiğnerler.
Fakat sadece "hac" ve "umre" emrini hassasiyetle yerine getirmeye çalışırlar.
Halbuki Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri yaklaşık iki bin(2000)âyette Allah şirki yasakladığı halde O'na ve indirdiği kitabına karşı her türlü şirki işliyorlar.
Yolsuzluk, hırsızlık, ahlaksızlık, zina etmek, faiz yemek, adam öldürmek,
yetim malı ile mideyi ateşle doldurmak, adaletsizlik yapmak,
hakimlere rüşvet vermek, Allah'ın âyetlerini gizlemek, Allah elçileri arasında ayırım yapmak, Allah'ın yolundan insanları engellemek, Allah'ın toprağında sınırlar koymak,
fakirlere karşı kibirli ve gururlu olmak, İnfak yapmamak,
dini Allah'a özel kılmamak, kadınların hakkını çiğnemek gibi yüzlerce emrin hiçbiri Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin ve ümmilerinin umurlarında olmazken,
milyarlarca dolar harcayarak, binbir meşakkat içinde hacca gitmek için yıllarca sıra beklemektedirler.
BUNUN EN BÜYÜK SEBEBİ :
Muhaddis ve müctehidlerinin Resulullah (as) a iftira ederek onun tertemiz pâk dilinden uydurdukları
"Hac ve Umre yapanlar, analarından doğdukları gibi masum olurlar" yollu rivayetlerdir.
Halbuki Kur'an'da bulunan yüzlerce emir içinde en son yapılması gereken görev hac ve umredir.
Çünkü hacca ve umreye gitmenin bir çok şartı vardır.
Evvela: İbrahim'i bir inanca ve düşünceye sahip olmaktır.
İkincisi: Allah'ın kitabını hakkıyla okumak ve ona gereken önemi göstermektir.
Üçüncüsü: Tevhid akidesine ve İslam şuuruna sahip olmaktır.
Tevhid akidesinden ve İbrahim (as) ın tevhid mücadelesinden habersiz hac olur mu?
Haccın yapılması tamamen dini Allah'a özel kılmak yani hanif İslam inancı ile alakalı bir durumdur.
Yahudi, Hristiyan, Şii ve Sünni inanç ve itikadı ile hac yapılır mı?
Hacca ve umreye gitmenin en önemli şartı her türlü şirkten arınmış saf ve hanif müslüman olmaktır.
Şii ve Sünni ilim adamlarına soruyorum
Niye hacca gidiyorsunuz?
Allah'ın emri olduğu için!
Ben de diyorum ki,
Yüce Allah, Müslüman (muvahhid) yani dini Allah'a özel kılarak kulluk etmeyi emretmedi mi ki, Kur'an'a karşı bu kadar uydurma ve iftira olan dini kaynağınız var.
"Halbuki ( insanlık tarihinde) onlara ancak, dini O'na özel kılarak ve hanifler "saf Müslümanlar) olarak Allah'a kulluk etmeleri, salat-ı ikame etmeleri ve zekat vermeleri emrolunmuştu. İşte sağlam din ancak budur"
(Beyyine, 5)
Allah'ın en büyük emri ve vasiyeti her türlü şirkten arınmış saf ve hanif müslüman olmak değil midir?
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır bir şekilde saygılı olun ve ancak MÜSLÜMANLAR (Muvahhidler) olarak can verin"
(Âli İmran, 102)
"De ki: Rabbim adaleti (tevhid-islam) "emretti" Her mescidin yanında tüm benliğinizle O'na yönelerek ve dini yalnız Allah'a özel kılarak O'na yalvarın,,,,"
(Âraf, 29)
Allah emaneti ehline vermeyi emretmedi mi?
(Nisa, 58)
Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emretmedi mi?
(Nahl, 90)
Allah size haksız yere cana kıymayın diye emretmedi mi?
(Mâide, 32)
Bir devlet misafir olarak evine gireni öldürür mü?
Evet, Emevi-Abbasi-Osmanlı ehli sünnet dinine bağlı ise kardeşini, babasını, annesini hatta evine misafir olarak gireni bile öldürür.
Çünkü onun için devlet ve kudretten daha değerli bir şey yoktur.
",,,,imanınız size ne kötü şeyler yapmayı emrediyor?
(Bakara, 93)
Allah size yüzlerce âyette infak yapmayı emretmedi mi?
(Bakara, 254, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274)
Kur'an, size riba'nın Allah ve Resulü ile savaş olduğunu söylemedi mi?
(Bakara, 279)
Ey Şia ve Ehli Sünnet ilim adamları! Allah size cimriliğin şeytandan, mertliğin ve cömertliğin kendinden olduğunu buyurmadı mı?
(Bakara, 268)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!
Allah'ın âyetlerinin gizlenmesinin lânetlik bir vebal olduğu ile ilgili neden hiç sesiniz çıkmıyor?
(Bakara, 159, 160, 161, 162, 174, 175, 176, Âli İmran, 187)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri !
Dinin rant ve menfaat aracı yapılmaması ile alakalı niçin sessiz şeytan kesilmiş bir haldesiniz?
(Bakara, 41 ;Tevbe, 34 ; Âraf, 169)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!
Allah size daha önceki vahiy'lerde ve bu kitapta "Müslümanlar" adını vermedi mi?
(Hac, 78)
Bu Şiilik ve sünnilik de nereden çıktı?
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri!
Allah size kitabıma sığının diye emretmedi mi?
(Âli İmran, 103; Âraf, 170)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!
Allah size "dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum" buyurmadı mı?
(Mâide, 3)
Allah size "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılınlar var ya (Ey Resül! ) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur" buyurmadı mı?
(En'am, 159)
Ey Şia ve Ehli Sünnet âlimleri!
Sizin Allah'ın kitabından ve onun ahlakından zerre kadar bir nasibiniz yoktur.
Sizi dünya hayatında rezil olmaktan ve âhirette cehennem azabına girmekten kimse kurtaramayacaktır.
Çünkü siz bu ümmeti ve insanlığı dünya hayatında cehennemin mutfağında yaşamaya mahkum ettiniz.
İnsanlık tarihinde Şiilik ve Sünnilik kadar Kur'an, ilim, akıl, tefekkür, merhamet, özgürlük, eşitlik ve adaletten uzak bir din ve inanca rastlamak mümkün değildir.
Allah'ın kitabında insanlara ve özellikle müminlere yönelik yüzlerce emir ve yasağı mevcuttur.
Şii ve Sünni ilim ve devlet adamları, hakkında yüzlerce âyet bulunan bu yasak ve emirlerin istisnasız hepsini çiğnerler.
Fakat sadece "hac" ve "umre" emrini hassasiyetle yerine getirmeye çalışırlar.
Halbuki Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri yaklaşık iki bin(2000)âyette Allah şirki yasakladığı halde O'na ve indirdiği kitabına karşı her türlü şirki işliyorlar.
Yolsuzluk, hırsızlık, ahlaksızlık, zina etmek, faiz yemek, adam öldürmek,
yetim malı ile mideyi ateşle doldurmak, adaletsizlik yapmak,
hakimlere rüşvet vermek, Allah'ın âyetlerini gizlemek, Allah elçileri arasında ayırım yapmak, Allah'ın yolundan insanları engellemek, Allah'ın toprağında sınırlar koymak,
fakirlere karşı kibirli ve gururlu olmak, İnfak yapmamak,
dini Allah'a özel kılmamak, kadınların hakkını çiğnemek gibi yüzlerce emrin hiçbiri Şia ve Ehli Sünnet âlimlerinin ve ümmilerinin umurlarında olmazken,
milyarlarca dolar harcayarak, binbir meşakkat içinde hacca gitmek için yıllarca sıra beklemektedirler.
BUNUN EN BÜYÜK SEBEBİ :
Muhaddis ve müctehidlerinin Resulullah (as) a iftira ederek onun tertemiz pâk dilinden uydurdukları
"Hac ve Umre yapanlar, analarından doğdukları gibi masum olurlar" yollu rivayetlerdir.
Halbuki Kur'an'da bulunan yüzlerce emir içinde en son yapılması gereken görev hac ve umredir.
Çünkü hacca ve umreye gitmenin bir çok şartı vardır.
Evvela: İbrahim'i bir inanca ve düşünceye sahip olmaktır.
İkincisi: Allah'ın kitabını hakkıyla okumak ve ona gereken önemi göstermektir.
Üçüncüsü: Tevhid akidesine ve İslam şuuruna sahip olmaktır.
Tevhid akidesinden ve İbrahim (as) ın tevhid mücadelesinden habersiz hac olur mu?
Haccın yapılması tamamen dini Allah'a özel kılmak yani hanif İslam inancı ile alakalı bir durumdur.
Yahudi, Hristiyan, Şii ve Sünni inanç ve itikadı ile hac yapılır mı?
Hacca ve umreye gitmenin en önemli şartı her türlü şirkten arınmış saf ve hanif müslüman olmaktır.
Şii ve Sünni ilim adamlarına soruyorum
Niye hacca gidiyorsunuz?
Allah'ın emri olduğu için!
Ben de diyorum ki,
Yüce Allah, Müslüman (muvahhid) yani dini Allah'a özel kılarak kulluk etmeyi emretmedi mi ki, Kur'an'a karşı bu kadar uydurma ve iftira olan dini kaynağınız var.
"Halbuki ( insanlık tarihinde) onlara ancak, dini O'na özel kılarak ve hanifler "saf Müslümanlar) olarak Allah'a kulluk etmeleri, salat-ı ikame etmeleri ve zekat vermeleri emrolunmuştu. İşte sağlam din ancak budur"
(Beyyine, 5)
Allah'ın en büyük emri ve vasiyeti her türlü şirkten arınmış saf ve hanif müslüman olmak değil midir?
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır bir şekilde saygılı olun ve ancak MÜSLÜMANLAR (Muvahhidler) olarak can verin"
(Âli İmran, 102)
"De ki: Rabbim adaleti (tevhid-islam) "emretti" Her mescidin yanında tüm benliğinizle O'na yönelerek ve dini yalnız Allah'a özel kılarak O'na yalvarın,,,,"
(Âraf, 29)
Allah emaneti ehline vermeyi emretmedi mi?
(Nisa, 58)
Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emretmedi mi?
(Nahl, 90)
Allah size haksız yere cana kıymayın diye emretmedi mi?
(Mâide, 32)
Bir devlet misafir olarak evine gireni öldürür mü?
Evet, Emevi-Abbasi-Osmanlı ehli sünnet dinine bağlı ise kardeşini, babasını, annesini hatta evine misafir olarak gireni bile öldürür.
Çünkü onun için devlet ve kudretten daha değerli bir şey yoktur.
",,,,imanınız size ne kötü şeyler yapmayı emrediyor?
(Bakara, 93)
Allah size yüzlerce âyette infak yapmayı emretmedi mi?
(Bakara, 254, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274)
Kur'an, size riba'nın Allah ve Resulü ile savaş olduğunu söylemedi mi?
(Bakara, 279)
Ey Şia ve Ehli Sünnet ilim adamları! Allah size cimriliğin şeytandan, mertliğin ve cömertliğin kendinden olduğunu buyurmadı mı?
(Bakara, 268)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!
Allah'ın âyetlerinin gizlenmesinin lânetlik bir vebal olduğu ile ilgili neden hiç sesiniz çıkmıyor?
(Bakara, 159, 160, 161, 162, 174, 175, 176, Âli İmran, 187)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri !
Dinin rant ve menfaat aracı yapılmaması ile alakalı niçin sessiz şeytan kesilmiş bir haldesiniz?
(Bakara, 41 ;Tevbe, 34 ; Âraf, 169)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!
Allah size daha önceki vahiy'lerde ve bu kitapta "Müslümanlar" adını vermedi mi?
(Hac, 78)
Bu Şiilik ve sünnilik de nereden çıktı?
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri!
Allah size kitabıma sığının diye emretmedi mi?
(Âli İmran, 103; Âraf, 170)
Ey Şia ve Ehli Sünnet dininin âlimleri!
Allah size "dininizi mükemmelleştirdim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum" buyurmadı mı?
(Mâide, 3)
Allah size "Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılınlar var ya (Ey Resül! ) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur" buyurmadı mı?
(En'am, 159)
Ey Şia ve Ehli Sünnet âlimleri!
Sizin Allah'ın kitabından ve onun ahlakından zerre kadar bir nasibiniz yoktur.
Sizi dünya hayatında rezil olmaktan ve âhirette cehennem azabına girmekten kimse kurtaramayacaktır.
Çünkü siz bu ümmeti ve insanlığı dünya hayatında cehennemin mutfağında yaşamaya mahkum ettiniz.
14 Ekim 2018 Pazar
ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI :
(25. YAZI)
Yüce Allah Kur'an'da müşrik sapıkları deşifre etmeseydi, bu yalancı müşriklerin adlarını vererek bizde deşifre etmeye belki hakkımız olmazdı.
Fakat Kur'an'da bulunan iki âyet her zaman dikkatimi çekmiştir.
Bu iki âyet ad vererek, açık ve net bir şekilde Firavun'un şirk sapıklığını deşifre ediyor.
"Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilah tanımıyorum,,,," dedi"
(Kasas, 38)
"Firavun derhal adamlarını topladı ve onlara seslendi. Ben sizin en yüce rabbinizim! dedi"
(Naziat, 23, 24)
Aslında Allah kiyamet gününe kadar etkisi ve yetkisi sürecek olan son vahiy'de Firavun'un bu hezeyanlarına hiç yer vermeyebilirdi.
Fakat yüce Allah gelecek olan müşriklerin deşifre edilmesi ile ilgili bize bir ipucu ve örnek bırakmayı murad etti.
İşte bu yüzden biz Kur'an ehli muvahhidler olarak yazılarımızda tevhid akidesinin önemi, Kur'an İslam'ının ve vahyin evrensel ahlakının yüksek kalitesini,
mezheplerin uydurma ve şirk sapıklıklarını ortaya koymaya çalışıyoruz.
CÜBBELİ AHMED'İN ŞİRK SAPIKLIĞI:
Cübbeli Ahmed'i Lâlegül tv'de seyrediyorum aynı Firavun gibi yüzlerce adamının karşısında şu sapıklıkları anlatıyor.
"Muhammed İbni Nasr es sâiğ diyor ki,
Benim babam devamlı cenaze namazlarına giderdi.
Sevabını almak için, Müslümanın cenazesine giden bir kırat Uhud dağı kadar sevap alır. Devamlı cenazelere gider.
Bir kere dedi ki : "Oğlum bende öleceğim, gideceğim" dedi.
"Sana dedi çok ilginç bir şey, Allah'ın âyetlerinden, kerametlerinden bir şey gördüm, bu da benimle gitmesin, ümmete vaaz olsun" dedi.
"Sana anlatıyorum"
"Bir gün bir cenazede bulundum, cenazeyi defnettiler.
İşte kabre indirmek için falan, iki kişi indi, sonra birisi çıktı öbürü kaldı.
Millet de başladılar toprakları atmağa, o zaman sünnet olan kabirleri derin kazmaktı.
Üstüne toprakları atarken ben de müdahale ettim, dedim,
"Ey millet! Ölü ile bir de diriyi gömüyorsunuz, adam kaldı içerde, hemen kafasına toprakları saçmayın" dedim.
Dediler "burada kimse yok, kabrin içine girdiler, burada kimse yok"
Allah Allah "le'ellehu şübbihe li" dedim.
Hayal mi gördüm, halisinasyon mu gördüm.
İki kişi indi, biri çıktı öbürü çıkmadı.
"Sümme raca'tü" "sonra döndüm" kendi kendime dedim ki, diyor.
"Yahu ben hayal mayal görmedim, iki kişi indi, bu adamı defnetmeye, biri içeride kaldı"
Bu Allahu Teala'ya, buda büyük bir veli!
(zaten cübbeli'nin küçük bir velisi yoktur)
Bu zat çok büyük bir veli!
"Ben dedim diyor, tamam mı!
Muhammed İbni Nasr es sâiğ, yani bu gören zatın adı Nasr es Sâiğ,
"Allah'ıma yalvaracağım bana diyor, bu işi keşfettirecek.
"Mevla bana, bunun sırrı ne olduğunu, ben bunu boşuna görmedim" geldim.
"Dedim ki ben bu işi nerede çözerim, dedim ki, bunu kabirde çözerim"
"Gittim aynı mezara 10 Yasin okudum diyor, 10 da Tebareke okudum" diyor.
"Ve bekeytü" "başladım ağladım, ağladım"
"Ve kultu Ya Rabbi! İkşif anni mé raaytü, fe inni hâifun alé akli"
"yâ Rabbi! Aklım yerinden gidecek, evhama girdim, ne oldu bu iş diye.
"Ben aklımın zâil olacağından korkuyorum, endişeleniyorum, bana gördüğüm şeyin hakikatini keşfettir"
"Millet diyor ki kimse yok, ben gördüm, ama hakikaten kimse çıkmadı, yok.
Bu giren ne oldu buraya? buhar mı oldu burada? dedim.
O anda "kabir açıldı" diyor.
Allah Allah inanıyor musunuz buna?
(İnanıyoruz sesleri)
Hangi kitapta bu biliyor musunuz?
İmam el-leklâkai, Ebu Kasım el-leklâkai, kitabın adı "es-sünne"
İmam Suyuti'yi duymuşsunuz, onu pek duymamışsınız, Suyuti daha meşhur.
İmamı Suyuti de sayfa 41
Bu okuduğum kitap da kimin kitabı?
İmam Nablusi, Abdulğani Nablusi "keşfunnur an ashâbil kubur"
Bu kitapta sayfa 60 bak önümde Arapça kitap var tamam mı!
Gazeteden okumuyorum ha !
"Ondan sonra kabir yarıldı" diyor.
"Bir şahıs çıktı hızla kaçıyor gidiyor.
"İçeride olan çıktı" diyor.
Bak şimdi! Allah Allah dedim!
"Bima'budike ille vekafte hette es'eleke"
"ibadet ettiğin Allah'ın hakkı için dur dedim, dur! bir şey soracağım ya!
"Bakmadı bana, bir daha dedim, bakmadı, bir daha dedim bakmadı.
"Sonra döndü" "ente Nasrus Sâiğ? "Nasrus Sâiğ isimli kişi sen misin?
"O kabirden çıkan" diyor.
Dedim evet, "mé te'rifuni?" "tanımadın mı beni? diye.
Dedim "kultu lé" ben nereden tanıyayım seni?
"Nahnu mélakan min meléiketirrahman muvekkelâni biehlis-sünneti ize vudiu fi kuburihim nezelné hetté nulekkinehumul hucceh ve ğâbe anni"
(Burda cübbeli Ahmet diyor ki)
Allah Allah inşallah ben kurtarırım, inşallah sizde kurtarırsınız inşallah,
"Dedi ki: "Biz Rahmet meleklerinden iki meleğiz!
"Allah senin keşfini açmış bizi gördün, yoksa bizi insanlar göremez.
"Kabre girerken ben de girdim, arkadaşım da girdi.
"O onunla kalıyor kabirde, yoldaş olmak için.
Sen dedi böyle çok müracaat ettin.
"Sana bu bilgi için beni mevla gösterdi sana!
"Biz ehli sünnetle görevliyiz!!!
Ehli Sünnet'ten biri öldüğü zaman geliriz. Münker- Nekir'in sualinin cevabını, huccetini, telkin ederiz.
"Ondan sonra onu kurtarırız işimiz biter" dedi. "Gözümden kayboldu" diyor.
"Evladım demiş bu zat! Ben öleceğim, bu benimle gitmesin.
"Ehli sünnet itikadını muhafaza etmenin önemi, İkincisi: Herkes göremez, Allahu Teala bir kişiye gösterir, herkese işittirir!
(25. YAZI)
Yüce Allah Kur'an'da müşrik sapıkları deşifre etmeseydi, bu yalancı müşriklerin adlarını vererek bizde deşifre etmeye belki hakkımız olmazdı.
Fakat Kur'an'da bulunan iki âyet her zaman dikkatimi çekmiştir.
Bu iki âyet ad vererek, açık ve net bir şekilde Firavun'un şirk sapıklığını deşifre ediyor.
"Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilah tanımıyorum,,,," dedi"
(Kasas, 38)
"Firavun derhal adamlarını topladı ve onlara seslendi. Ben sizin en yüce rabbinizim! dedi"
(Naziat, 23, 24)
Aslında Allah kiyamet gününe kadar etkisi ve yetkisi sürecek olan son vahiy'de Firavun'un bu hezeyanlarına hiç yer vermeyebilirdi.
Fakat yüce Allah gelecek olan müşriklerin deşifre edilmesi ile ilgili bize bir ipucu ve örnek bırakmayı murad etti.
İşte bu yüzden biz Kur'an ehli muvahhidler olarak yazılarımızda tevhid akidesinin önemi, Kur'an İslam'ının ve vahyin evrensel ahlakının yüksek kalitesini,
mezheplerin uydurma ve şirk sapıklıklarını ortaya koymaya çalışıyoruz.
CÜBBELİ AHMED'İN ŞİRK SAPIKLIĞI:
Cübbeli Ahmed'i Lâlegül tv'de seyrediyorum aynı Firavun gibi yüzlerce adamının karşısında şu sapıklıkları anlatıyor.
"Muhammed İbni Nasr es sâiğ diyor ki,
Benim babam devamlı cenaze namazlarına giderdi.
Sevabını almak için, Müslümanın cenazesine giden bir kırat Uhud dağı kadar sevap alır. Devamlı cenazelere gider.
Bir kere dedi ki : "Oğlum bende öleceğim, gideceğim" dedi.
"Sana dedi çok ilginç bir şey, Allah'ın âyetlerinden, kerametlerinden bir şey gördüm, bu da benimle gitmesin, ümmete vaaz olsun" dedi.
"Sana anlatıyorum"
"Bir gün bir cenazede bulundum, cenazeyi defnettiler.
İşte kabre indirmek için falan, iki kişi indi, sonra birisi çıktı öbürü kaldı.
Millet de başladılar toprakları atmağa, o zaman sünnet olan kabirleri derin kazmaktı.
Üstüne toprakları atarken ben de müdahale ettim, dedim,
"Ey millet! Ölü ile bir de diriyi gömüyorsunuz, adam kaldı içerde, hemen kafasına toprakları saçmayın" dedim.
Dediler "burada kimse yok, kabrin içine girdiler, burada kimse yok"
Allah Allah "le'ellehu şübbihe li" dedim.
Hayal mi gördüm, halisinasyon mu gördüm.
İki kişi indi, biri çıktı öbürü çıkmadı.
"Sümme raca'tü" "sonra döndüm" kendi kendime dedim ki, diyor.
"Yahu ben hayal mayal görmedim, iki kişi indi, bu adamı defnetmeye, biri içeride kaldı"
Bu Allahu Teala'ya, buda büyük bir veli!
(zaten cübbeli'nin küçük bir velisi yoktur)
Bu zat çok büyük bir veli!
"Ben dedim diyor, tamam mı!
Muhammed İbni Nasr es sâiğ, yani bu gören zatın adı Nasr es Sâiğ,
"Allah'ıma yalvaracağım bana diyor, bu işi keşfettirecek.
"Mevla bana, bunun sırrı ne olduğunu, ben bunu boşuna görmedim" geldim.
"Dedim ki ben bu işi nerede çözerim, dedim ki, bunu kabirde çözerim"
"Gittim aynı mezara 10 Yasin okudum diyor, 10 da Tebareke okudum" diyor.
"Ve bekeytü" "başladım ağladım, ağladım"
"Ve kultu Ya Rabbi! İkşif anni mé raaytü, fe inni hâifun alé akli"
"yâ Rabbi! Aklım yerinden gidecek, evhama girdim, ne oldu bu iş diye.
"Ben aklımın zâil olacağından korkuyorum, endişeleniyorum, bana gördüğüm şeyin hakikatini keşfettir"
"Millet diyor ki kimse yok, ben gördüm, ama hakikaten kimse çıkmadı, yok.
Bu giren ne oldu buraya? buhar mı oldu burada? dedim.
O anda "kabir açıldı" diyor.
Allah Allah inanıyor musunuz buna?
(İnanıyoruz sesleri)
Hangi kitapta bu biliyor musunuz?
İmam el-leklâkai, Ebu Kasım el-leklâkai, kitabın adı "es-sünne"
İmam Suyuti'yi duymuşsunuz, onu pek duymamışsınız, Suyuti daha meşhur.
İmamı Suyuti de sayfa 41
Bu okuduğum kitap da kimin kitabı?
İmam Nablusi, Abdulğani Nablusi "keşfunnur an ashâbil kubur"
Bu kitapta sayfa 60 bak önümde Arapça kitap var tamam mı!
Gazeteden okumuyorum ha !
"Ondan sonra kabir yarıldı" diyor.
"Bir şahıs çıktı hızla kaçıyor gidiyor.
"İçeride olan çıktı" diyor.
Bak şimdi! Allah Allah dedim!
"Bima'budike ille vekafte hette es'eleke"
"ibadet ettiğin Allah'ın hakkı için dur dedim, dur! bir şey soracağım ya!
"Bakmadı bana, bir daha dedim, bakmadı, bir daha dedim bakmadı.
"Sonra döndü" "ente Nasrus Sâiğ? "Nasrus Sâiğ isimli kişi sen misin?
"O kabirden çıkan" diyor.
Dedim evet, "mé te'rifuni?" "tanımadın mı beni? diye.
Dedim "kultu lé" ben nereden tanıyayım seni?
"Nahnu mélakan min meléiketirrahman muvekkelâni biehlis-sünneti ize vudiu fi kuburihim nezelné hetté nulekkinehumul hucceh ve ğâbe anni"
(Burda cübbeli Ahmet diyor ki)
Allah Allah inşallah ben kurtarırım, inşallah sizde kurtarırsınız inşallah,
"Dedi ki: "Biz Rahmet meleklerinden iki meleğiz!
"Allah senin keşfini açmış bizi gördün, yoksa bizi insanlar göremez.
"Kabre girerken ben de girdim, arkadaşım da girdi.
"O onunla kalıyor kabirde, yoldaş olmak için.
Sen dedi böyle çok müracaat ettin.
"Sana bu bilgi için beni mevla gösterdi sana!
"Biz ehli sünnetle görevliyiz!!!
Ehli Sünnet'ten biri öldüğü zaman geliriz. Münker- Nekir'in sualinin cevabını, huccetini, telkin ederiz.
"Ondan sonra onu kurtarırız işimiz biter" dedi. "Gözümden kayboldu" diyor.
"Evladım demiş bu zat! Ben öleceğim, bu benimle gitmesin.
"Ehli sünnet itikadını muhafaza etmenin önemi, İkincisi: Herkes göremez, Allahu Teala bir kişiye gösterir, herkese işittirir!
12 Ekim 2018 Cuma
SURİYELİ MÜLTECİLER MESELESİ:
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah herşeye kadir olandır"
(Âli İmran, 189 )
Aslında insan inancını yaşamak için özgürlüğün olduğu bir yere gitmesi Kur'an'ın emridir. Özgürlüğün olmadığı bir yerde yaşamak Kur'an ehli muvahhidler için caiz değildir.
Yeter ki gidilecek ülkenin kanun ve kaidelerine göre uygun hareket edilecek.
Dolayısıyla Suriyeli vatandaşları istememek veya onlara karşı olumsuz tavır takınmak Allah'ın emrine karşı gelmektir.
İŞTE ÂYETLER
",,,Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır"
(Âli İmran, 180)
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır"
(Âli İmran, 109)
Kur'an ehli muvahhidlerin mucadele alanları batıl inanç ve fikirlerdir.
Yani esas amaçları dünyanın her yerinde tevhid akidesini ve Kur'an'ın evrensel ahlakını hayata hakim kılmak olmalıdır.
Kur'an ehli muvahhidler adalet, merhamet, güzel ahlak, infak, eşitlik ve özgürlük için mucadele ederler.
Vahiy ehli muvahhidler inanç ve fikirlerin özgürce yaşandığı her coğrafyayı kendi vatanları olarak kabul ederler.
Kur'an ehli muvahhidler için özgürlüğün olmadığı Mekke'de bile yaşamak cazip gelen bir yer değildir.
Arkadaşlar!
Bırakalım insanlar özgür iradeleriyle nerede yaşamak istiyorlarsa oraya gitsinler.
Göçmenlerin adalete aykırı veya hoş olmayan hareketleri varsa ülkenin kanun ve kaideleri bunları engellemeye kadirdir.
Aslında insan için her zaman empati yapmak çok faydalı bir ahlak olacaktır.
Suriyeli vatandaşlara karşı aşırı bir kin ve nefreti içinde barındıranlar yeniden ahlaki seviyelerini gözden geçirmek zorundadırlar.
Bir zamanlar bu ülkeden milyonlarca insanın çeşitli nedenlerle başka ülkelere göç ettiğini unutmayalım.
Fakat bu konuda en önemli gerçek, yeryüzünün Allah'ın olmasıdır.
Allah'ın vatanında ve toprağında hiç kimse diğerine seyahat etme ve oraya gidip yerleşme engeli koyamaz.
"Kendilerine zulmeden kimselere melekler, canlarını alırken: (Yaşadığınız yerde) durumunuz neydi? dediler.
Bunlar: Biz yeryüzünde (inancımızı yaşama hususunda) çaresizdik" diye cevap verdiler.
Melekler de: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi?
Hicret etseydiniz ya! dediler.
işte onların barınağı cehennemdir, orası ne kötü bir gidiş yeridir"
( Nisa, 97)
Aslında insanların olumsuz tavırlarına karşılık olarak, onlara iyi, olumlu ve güzel bir ahlak ile mukabelede bulunmak Allah'ın rızasını celbedecektir.
"Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar (hakkından vazgeçerse) ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah'a kalmıştır. Doğrusu Allah zalimleri sevmez"
(Şura, 40)
Yukarıdaki ayette geçen "onun mükafatı Allah'a kalmıştır" cümlesinde Allah tarafından büyük bir ödül, nimet, sağlık, bağışlanma ve merhamet mevcuttur.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah herşeye kadir olandır"
(Âli İmran, 189 )
Aslında insan inancını yaşamak için özgürlüğün olduğu bir yere gitmesi Kur'an'ın emridir. Özgürlüğün olmadığı bir yerde yaşamak Kur'an ehli muvahhidler için caiz değildir.
Yeter ki gidilecek ülkenin kanun ve kaidelerine göre uygun hareket edilecek.
Dolayısıyla Suriyeli vatandaşları istememek veya onlara karşı olumsuz tavır takınmak Allah'ın emrine karşı gelmektir.
İŞTE ÂYETLER
",,,Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır"
(Âli İmran, 180)
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır"
(Âli İmran, 109)
Kur'an ehli muvahhidlerin mucadele alanları batıl inanç ve fikirlerdir.
Yani esas amaçları dünyanın her yerinde tevhid akidesini ve Kur'an'ın evrensel ahlakını hayata hakim kılmak olmalıdır.
Kur'an ehli muvahhidler adalet, merhamet, güzel ahlak, infak, eşitlik ve özgürlük için mucadele ederler.
Vahiy ehli muvahhidler inanç ve fikirlerin özgürce yaşandığı her coğrafyayı kendi vatanları olarak kabul ederler.
Kur'an ehli muvahhidler için özgürlüğün olmadığı Mekke'de bile yaşamak cazip gelen bir yer değildir.
Arkadaşlar!
Bırakalım insanlar özgür iradeleriyle nerede yaşamak istiyorlarsa oraya gitsinler.
Göçmenlerin adalete aykırı veya hoş olmayan hareketleri varsa ülkenin kanun ve kaideleri bunları engellemeye kadirdir.
Aslında insan için her zaman empati yapmak çok faydalı bir ahlak olacaktır.
Suriyeli vatandaşlara karşı aşırı bir kin ve nefreti içinde barındıranlar yeniden ahlaki seviyelerini gözden geçirmek zorundadırlar.
Bir zamanlar bu ülkeden milyonlarca insanın çeşitli nedenlerle başka ülkelere göç ettiğini unutmayalım.
Fakat bu konuda en önemli gerçek, yeryüzünün Allah'ın olmasıdır.
Allah'ın vatanında ve toprağında hiç kimse diğerine seyahat etme ve oraya gidip yerleşme engeli koyamaz.
"Kendilerine zulmeden kimselere melekler, canlarını alırken: (Yaşadığınız yerde) durumunuz neydi? dediler.
Bunlar: Biz yeryüzünde (inancımızı yaşama hususunda) çaresizdik" diye cevap verdiler.
Melekler de: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi?
Hicret etseydiniz ya! dediler.
işte onların barınağı cehennemdir, orası ne kötü bir gidiş yeridir"
( Nisa, 97)
Aslında insanların olumsuz tavırlarına karşılık olarak, onlara iyi, olumlu ve güzel bir ahlak ile mukabelede bulunmak Allah'ın rızasını celbedecektir.
"Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar (hakkından vazgeçerse) ve barışı sağlarsa, onun mükafatı Allah'a kalmıştır. Doğrusu Allah zalimleri sevmez"
(Şura, 40)
Yukarıdaki ayette geçen "onun mükafatı Allah'a kalmıştır" cümlesinde Allah tarafından büyük bir ödül, nimet, sağlık, bağışlanma ve merhamet mevcuttur.
ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI
(23. YAZI)
Kur'an cahili bir Şii televizyonda aynen şunları anlatıyor.
"Selman Allah Resulü'ne diyor ki :
Ey Allah'ın Resulü !
Bugün bir olayla karşılaştım, Ali beni dehşete düşürdü.
Allah Resulü (as) buyurdu ki :
Selman ! Ben miraç'tan yeryüzüne döndükten sonra Ali miraç'ta olup bitenleri bana anlattı. Allah Resulü şöyle devam etti.
Adem'den bugüne kadar hangi Allah Resulü ve hangi bir veli'nin bir sıkıntısı olmuş, bir bela ile karşılaşmış ise, o beladan ve o sıkıntıdan onu Ali kurtardı.
CÜBBELİ AHMED'İN ŞİRK SAPIKLIĞINI DEŞİFRE ETMEYE DEVAM EDİYORUZ
Yanlış anlamaya fırsat vermemek için şu gerçeği tekrar ederek söylüyoruz.
Bir insanın akli dengesi yerinde olmayabilir, şizofren veya psikolojik durumunda bir bozukluk olabilir.
Dolayısıyla cübbeli Ahmed'in şahsiyetinden daha çok ona iman eden, onun söylediklerini dinleyen, anlattığı şirk ve cehalete ses çıkarmayan diyanet İşleri başkanlığı (Ankara) ilahiyatçılar ile binlerce milyonlarca seveni bizi alakadar ediyor.
Büyük bir cehalet nasıl olur da bu kadar şöhret bulur?
Cübbeli Ahmed'in binlerce kişinin önünde yaptığı konuşma:
"Sevgi kulpuna sımsıkı sarılalım.
Allah dostlarından birinin bile şefaati kurtarıyor, sevgisi kurtarıyor.
Ya Resulullah (sav) onu sevmek ne demek, evliyaullahtan birisi ahirette, mahşerde olacak bu.
Cennet'e doğru giderken yanında bir delikanlı görüyor, melekler zebaniler yakalamış ateşe doğru çekiyorlar.
Dayanamadı durdu o zat.
Sordu ona ki, sen beni tanıyor musun? Tanımıyorum! İsmimi duydun mu?
Duymadım!
Peki dedi:
Hiç Allah dostlarından birini tanıyor musun? Şahsen tanımıyorum, ama birinin ismini duyardım, falan veli var diye derlerdi.
Dedi, ya Rabbi!
Senin dostlarından birinin ismini duyanı da ateşe yaktırma, diye şefaat etti.
O çocuğu cehennemden çekti aldı.
Mevla yarın ahirette soracak!
Dostlarımdan birini tanıyan varsa onu ona bağışlayacağım!
Buyurun ortaya çıkartsın.
Bir velisini tanıyan, bir âlimi tanıyan!
Bir de onların "Peygamberi" Muhammed Mustafa (sav)
Sen buna ne dersin?
Sen bunun hakkında ne düşünürsün?
Adam kabre indi.
Münker- Nekir suale geldi.
Baya bir sıkışma yaşadı.
Baktı ki yanacağım.
Dedi ki: Ben Ebu Yezid el Bestami'ye hizmet etmişim.
Beni onun hürmetine bağışlar mısınız? deyince. Ne belli dediler.
Ya hizmet etmişim, falan.
Mevlaya müracaat, oradaki bilgisayarlar buradakiler gibi tıkanmaz.
Hemen Beyazıt'e sorun buyuruldu.
Beyazıt'ı Bestami'ye ulaştılar ahirette, dediler ki :
Birisi var ki sana hizmet iddiasındadır.
Yani durumu da bozuk, hesabı da kabarık.
Ne buyurursunuz!
Adı neymiş dedi:
Falanca dediler.
Tanımıyorum dedi.
Eyvah, yandın ya!
Dediler seni Beyazıt'ı Bestami falan tanımıyor, sen ne uyduruyorsun.
O da dedi: Ne çabuk adam unutuyor be.
Ne adam çıktın be.
Dedi, ya nereden tanıyorsun.
Dedi bizi karşılaştırın ( cemaat gülüyor)
Öyle şey olur mu ya!
Gülüyorsunuz siz, ama böyle şeyler oluyor!
Ebu Yezid el Bestami ile adam karşılaştılar. Dedi ki: Ben seni çıkaramadım.
Adam dedi ki:
Bir gün koltuğunun altında bir elbise vardı, camiden çıkıyordun dedi.
Ayakkabılarda bir elinde, ayakkabını giyene kadar elbiseyi bana tutturdun, bana verdin, bende elbiseyi tuttum, ayakkabını giydin, elbiseyi aldın gittin, dedi.
Hizmeti de o kadarmış.
Tamam tamam dedi, şimdi hatırladım seni dedi.
Beyazıt'ı Bestami unuturmu!
Bak bak işe bak!
Yani mesele tanımak, mesele sevmek, mesele muhabbet!
Tabi ondan sonra hizmetinin derecesine göre yakınlığın artar.
Amma velakin bir veli'nin bile Allah'ın yanında bu kadar hatırı var.
Ya bütün "peygamberlerin" hürmetine kurtulduğu Muhammed Mustafa (sav)"
Halbuki Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de aynen şöyle buyuruyor.
( Ey Rasul!)
Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?
(Zümer, 19)
Ataları olan Ehl-i Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri Kur'an'a iman etmediler ki, Cübbeli Ahmet iman etsin.
İşleri güçleri Allah'ın ayetlerini rant yapmak, alaya almak, onları gizlemek, yalanlamak, inkâr etmektir.
Dolayısıyla yukarıdan aşağıya, baştan sona kadar, tümüyle Şia ve Ehli Sünnet'in dini hurafe ve batıl bir dindir.
Şu geçici dünya hayatında çıkar ve menfaatleri için yaptıklarını ümmi insanlara din ve iman diye sattılar.
(Âli İmran, 187; Tevbe, 34)
(23. YAZI)
Kur'an cahili bir Şii televizyonda aynen şunları anlatıyor.
"Selman Allah Resulü'ne diyor ki :
Ey Allah'ın Resulü !
Bugün bir olayla karşılaştım, Ali beni dehşete düşürdü.
Allah Resulü (as) buyurdu ki :
Selman ! Ben miraç'tan yeryüzüne döndükten sonra Ali miraç'ta olup bitenleri bana anlattı. Allah Resulü şöyle devam etti.
Adem'den bugüne kadar hangi Allah Resulü ve hangi bir veli'nin bir sıkıntısı olmuş, bir bela ile karşılaşmış ise, o beladan ve o sıkıntıdan onu Ali kurtardı.
CÜBBELİ AHMED'İN ŞİRK SAPIKLIĞINI DEŞİFRE ETMEYE DEVAM EDİYORUZ
Yanlış anlamaya fırsat vermemek için şu gerçeği tekrar ederek söylüyoruz.
Bir insanın akli dengesi yerinde olmayabilir, şizofren veya psikolojik durumunda bir bozukluk olabilir.
Dolayısıyla cübbeli Ahmed'in şahsiyetinden daha çok ona iman eden, onun söylediklerini dinleyen, anlattığı şirk ve cehalete ses çıkarmayan diyanet İşleri başkanlığı (Ankara) ilahiyatçılar ile binlerce milyonlarca seveni bizi alakadar ediyor.
Büyük bir cehalet nasıl olur da bu kadar şöhret bulur?
Cübbeli Ahmed'in binlerce kişinin önünde yaptığı konuşma:
"Sevgi kulpuna sımsıkı sarılalım.
Allah dostlarından birinin bile şefaati kurtarıyor, sevgisi kurtarıyor.
Ya Resulullah (sav) onu sevmek ne demek, evliyaullahtan birisi ahirette, mahşerde olacak bu.
Cennet'e doğru giderken yanında bir delikanlı görüyor, melekler zebaniler yakalamış ateşe doğru çekiyorlar.
Dayanamadı durdu o zat.
Sordu ona ki, sen beni tanıyor musun? Tanımıyorum! İsmimi duydun mu?
Duymadım!
Peki dedi:
Hiç Allah dostlarından birini tanıyor musun? Şahsen tanımıyorum, ama birinin ismini duyardım, falan veli var diye derlerdi.
Dedi, ya Rabbi!
Senin dostlarından birinin ismini duyanı da ateşe yaktırma, diye şefaat etti.
O çocuğu cehennemden çekti aldı.
Mevla yarın ahirette soracak!
Dostlarımdan birini tanıyan varsa onu ona bağışlayacağım!
Buyurun ortaya çıkartsın.
Bir velisini tanıyan, bir âlimi tanıyan!
Bir de onların "Peygamberi" Muhammed Mustafa (sav)
Sen buna ne dersin?
Sen bunun hakkında ne düşünürsün?
Adam kabre indi.
Münker- Nekir suale geldi.
Baya bir sıkışma yaşadı.
Baktı ki yanacağım.
Dedi ki: Ben Ebu Yezid el Bestami'ye hizmet etmişim.
Beni onun hürmetine bağışlar mısınız? deyince. Ne belli dediler.
Ya hizmet etmişim, falan.
Mevlaya müracaat, oradaki bilgisayarlar buradakiler gibi tıkanmaz.
Hemen Beyazıt'e sorun buyuruldu.
Beyazıt'ı Bestami'ye ulaştılar ahirette, dediler ki :
Birisi var ki sana hizmet iddiasındadır.
Yani durumu da bozuk, hesabı da kabarık.
Ne buyurursunuz!
Adı neymiş dedi:
Falanca dediler.
Tanımıyorum dedi.
Eyvah, yandın ya!
Dediler seni Beyazıt'ı Bestami falan tanımıyor, sen ne uyduruyorsun.
O da dedi: Ne çabuk adam unutuyor be.
Ne adam çıktın be.
Dedi, ya nereden tanıyorsun.
Dedi bizi karşılaştırın ( cemaat gülüyor)
Öyle şey olur mu ya!
Gülüyorsunuz siz, ama böyle şeyler oluyor!
Ebu Yezid el Bestami ile adam karşılaştılar. Dedi ki: Ben seni çıkaramadım.
Adam dedi ki:
Bir gün koltuğunun altında bir elbise vardı, camiden çıkıyordun dedi.
Ayakkabılarda bir elinde, ayakkabını giyene kadar elbiseyi bana tutturdun, bana verdin, bende elbiseyi tuttum, ayakkabını giydin, elbiseyi aldın gittin, dedi.
Hizmeti de o kadarmış.
Tamam tamam dedi, şimdi hatırladım seni dedi.
Beyazıt'ı Bestami unuturmu!
Bak bak işe bak!
Yani mesele tanımak, mesele sevmek, mesele muhabbet!
Tabi ondan sonra hizmetinin derecesine göre yakınlığın artar.
Amma velakin bir veli'nin bile Allah'ın yanında bu kadar hatırı var.
Ya bütün "peygamberlerin" hürmetine kurtulduğu Muhammed Mustafa (sav)"
Halbuki Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de aynen şöyle buyuruyor.
( Ey Rasul!)
Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?
(Zümer, 19)
Ataları olan Ehl-i Sünnet dininin muhaddis ve müctehidleri Kur'an'a iman etmediler ki, Cübbeli Ahmet iman etsin.
İşleri güçleri Allah'ın ayetlerini rant yapmak, alaya almak, onları gizlemek, yalanlamak, inkâr etmektir.
Dolayısıyla yukarıdan aşağıya, baştan sona kadar, tümüyle Şia ve Ehli Sünnet'in dini hurafe ve batıl bir dindir.
Şu geçici dünya hayatında çıkar ve menfaatleri için yaptıklarını ümmi insanlara din ve iman diye sattılar.
(Âli İmran, 187; Tevbe, 34)
ŞİRK SAPIKLIĞI KENDİLERİNE ATALARINDAN MİRAS KALDI:
(24. YAZI)
Aslında benim için cübbeli Ahmed'in zerre kadar bir önemi yoktur.
Cübbeli Ahmed'in benim yanımda sivrisinek kanadı kadar bir değeri yoktur.
Beni esas ilgilendiren şey cübbeli Ahmed'in şirk, hurafe, ahmaklık ve akılsız hezeyanlarına hiçbir şekilde ses çıkarmayan diğer ehli Sünnet'in dincileridir.
Diyanet İşleri Başkanlığından ilahiyatçılarına, Nihat Hatipoğlu'ndan İhsan Şenocak'a, Osman Ünlü'den Ramazan Ayvalı'ya, Ebubekir Sifil'den Nurettin Yıldız'a,
Fatih Çıtlak'tan Vehbi Güler'e, Necmettin Nursaçandan Yusuf Tavaslıya, Cevat Akşit'ten Ömer Döngeloğlu'na,
Ahmet Şimşirgil'e, Nurcusundan Süleymancısına,
cemaatçisinden tarikatçısına kadar herkes bu müşriğin söyledikleri küfür dolu konuşmalarına karşı sessiz şeytan kesilmiş bir durumdadır.
Yoksa ben hiç bir zaman cübbeli Ahmed'i ciddiye almam.
Baştan aşağıya her şeyi ile yalancı ve sahtekar olduğu belli olan bir şarlatanı ve üçkağıtçıyı ciddiye almak Kur'an ehli muvahhidlere yakışan bir durum değildir.
Tarikat kanalı olan Lâlegül tv'de söylediklerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
"Efendim Abdulkadir Geylani (dünya) elimin içinde diyor.
Misketi çevirdiğim gibi bütün dünyayı çeviririm" diyor.
"Bir gözümün kenarıyla, kaşımın ucuyla da bütün dünyayı tavaf eder gelirim" diyor.
"Ben âlemlerin kutuplarının kutbuyum" diyor. Abdulkadir Geylani'nin şânını ve şerefini okuyun.
Evliyaullahın makamını okuyun kardeşim, feyiz gelir size!
Şimdi bir rivayet söyleyelim.
Abdulkadir Geylani ( ks) in faziletli 40 salavatı şerifede geçen bir rivayet.
Tabi burada 41. sahifede bazı beyitler var.
Bu beyitleri okuduğunuzu biliyorum.
Arapçalarını aldım, ama özetle aldım, çok uzundu.
MESELA
Okudunuz mu bilmiyorum.
Allahu Teala bereketlerini ve feyizlerini bu saatte üzerimizden eksik etmesin.
"Kabrim beytullahtır" diyor.
"Ziyaretime gelen, koşa koşa gelen İzzet ve rıf'at(yücelik) ile döner"
Şu feyze bak yahu, insana şey geliyor.
"Sırrım Allah'ın sırrıdır" diyor.
"Mahlukata (yaratılmış her şeye) sirayen eden sır, Allah'ın sırrı bende sirayet etmiş" diyor.
(Abdulkadir Geylani) ölüyü diriltiyordu.
(Nurcuların bediüzzamanı
Said Nursi'de bu şirk'e iman ediyor ve Risale'i Nur'da bir hikaye eşliğinde bu hurafeyi dile getiriyor)
(Abdulkadir Geylani) Sen bana sığın" diyor.
"Bana dost olmak istersen, emrim Allah'ın emridir" diyor.
"Allah bana tasarruf verdi!
(Tasarruf = Tarikatlarda şeyhin kainatta istediği şeyi yapma yetkisidir)
"Ol dedim mi olur"
Sen bana sığınırsan, mektubatta geçiyor, sende ol dersen olur" diyor.
"Geçmiş bütün evliyanın güneşi battı"diyor, benim güneşim ufukta ebedi batmayacak" Gavs, gavsı ceylani,
Adamı denizin ortasında kurtarır! havada kurtarır!
Ya gavs dedin mi! gavs'ı ceylani, hemen gelir! Kaç kere denemişim, havada düştü düşeceğiz, küt iniyoruz aşağıya, pat çıkıyoruz yukarıya, hayatımız uçaklarda geçti.
( Allah'a) oku oku oku uçak durmuyor.
Ya gavs! dedin mi, gelir!
İmamı Rabbani onun büyüklüğünü söylüyor. Tutarlar havada uçağı tutarlar!!!
Sen merak etme!
Bana hurafeci hoca derler, sensin hurafeci"
(24. YAZI)
Aslında benim için cübbeli Ahmed'in zerre kadar bir önemi yoktur.
Cübbeli Ahmed'in benim yanımda sivrisinek kanadı kadar bir değeri yoktur.
Beni esas ilgilendiren şey cübbeli Ahmed'in şirk, hurafe, ahmaklık ve akılsız hezeyanlarına hiçbir şekilde ses çıkarmayan diğer ehli Sünnet'in dincileridir.
Diyanet İşleri Başkanlığından ilahiyatçılarına, Nihat Hatipoğlu'ndan İhsan Şenocak'a, Osman Ünlü'den Ramazan Ayvalı'ya, Ebubekir Sifil'den Nurettin Yıldız'a,
Fatih Çıtlak'tan Vehbi Güler'e, Necmettin Nursaçandan Yusuf Tavaslıya, Cevat Akşit'ten Ömer Döngeloğlu'na,
Ahmet Şimşirgil'e, Nurcusundan Süleymancısına,
cemaatçisinden tarikatçısına kadar herkes bu müşriğin söyledikleri küfür dolu konuşmalarına karşı sessiz şeytan kesilmiş bir durumdadır.
Yoksa ben hiç bir zaman cübbeli Ahmed'i ciddiye almam.
Baştan aşağıya her şeyi ile yalancı ve sahtekar olduğu belli olan bir şarlatanı ve üçkağıtçıyı ciddiye almak Kur'an ehli muvahhidlere yakışan bir durum değildir.
Tarikat kanalı olan Lâlegül tv'de söylediklerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
"Efendim Abdulkadir Geylani (dünya) elimin içinde diyor.
Misketi çevirdiğim gibi bütün dünyayı çeviririm" diyor.
"Bir gözümün kenarıyla, kaşımın ucuyla da bütün dünyayı tavaf eder gelirim" diyor.
"Ben âlemlerin kutuplarının kutbuyum" diyor. Abdulkadir Geylani'nin şânını ve şerefini okuyun.
Evliyaullahın makamını okuyun kardeşim, feyiz gelir size!
Şimdi bir rivayet söyleyelim.
Abdulkadir Geylani ( ks) in faziletli 40 salavatı şerifede geçen bir rivayet.
Tabi burada 41. sahifede bazı beyitler var.
Bu beyitleri okuduğunuzu biliyorum.
Arapçalarını aldım, ama özetle aldım, çok uzundu.
MESELA
Okudunuz mu bilmiyorum.
Allahu Teala bereketlerini ve feyizlerini bu saatte üzerimizden eksik etmesin.
"Kabrim beytullahtır" diyor.
"Ziyaretime gelen, koşa koşa gelen İzzet ve rıf'at(yücelik) ile döner"
Şu feyze bak yahu, insana şey geliyor.
"Sırrım Allah'ın sırrıdır" diyor.
"Mahlukata (yaratılmış her şeye) sirayen eden sır, Allah'ın sırrı bende sirayet etmiş" diyor.
(Abdulkadir Geylani) ölüyü diriltiyordu.
(Nurcuların bediüzzamanı
Said Nursi'de bu şirk'e iman ediyor ve Risale'i Nur'da bir hikaye eşliğinde bu hurafeyi dile getiriyor)
(Abdulkadir Geylani) Sen bana sığın" diyor.
"Bana dost olmak istersen, emrim Allah'ın emridir" diyor.
"Allah bana tasarruf verdi!
(Tasarruf = Tarikatlarda şeyhin kainatta istediği şeyi yapma yetkisidir)
"Ol dedim mi olur"
Sen bana sığınırsan, mektubatta geçiyor, sende ol dersen olur" diyor.
"Geçmiş bütün evliyanın güneşi battı"diyor, benim güneşim ufukta ebedi batmayacak" Gavs, gavsı ceylani,
Adamı denizin ortasında kurtarır! havada kurtarır!
Ya gavs dedin mi! gavs'ı ceylani, hemen gelir! Kaç kere denemişim, havada düştü düşeceğiz, küt iniyoruz aşağıya, pat çıkıyoruz yukarıya, hayatımız uçaklarda geçti.
( Allah'a) oku oku oku uçak durmuyor.
Ya gavs! dedin mi, gelir!
İmamı Rabbani onun büyüklüğünü söylüyor. Tutarlar havada uçağı tutarlar!!!
Sen merak etme!
Bana hurafeci hoca derler, sensin hurafeci"
3 Ekim 2018 Çarşamba
"KİTAP OKUMAYIN" NE ANLAMA GELMEKTEDİR?
Ataların uydurma dini olan Ehli Sünnet'in halis muhlis adam Ebubekir sifil gençlere "kitap okumayın" dedi.
Ebubekir Sifil'in gençlere "kitap okumayın" ile ilgili yazısının bilinçaltına dikkatli bir şekilde bakıldığında demek istediği şeyin "Kur'an'ın manasını okumayın" olduğu çok kolay anlaşılacaktır.
İşte "Size beş yüz (500) âyet de getirseler selefi salihinden ( ataların dininden) onay almadıkça bid'attır, bir değeri yoktur"
diyen Ebubekir Sifil'in gençlere "kitap okumayın" yazısı.
"Gençlere en başta tavsiyem şudur: Bu dini kendi başınıza kitap okuyarak öğrenmeye kalkmayın.
Kitap okumak insan olmanın sanki vazgeçilmez bir unsuru gibi.
Oysa biz niye kitap okuyoruz!
Bilgilenmenin bir vasıtası olarak kitap okuyoruz.
Peki bilgilenmenin başka vasıtası yok mu? Var.
Bizim geçmişimizde, kültürümüzde biz kitap okuyarak bilgilenmedik.
Dinleyerek, bizâtihi ağızdan ağıza, kulaktan kulağa şifahi bilgi ve kültür nakli vasıtasıyla bilgilendik.
Makbul insan çok bilen insan değildir.
Makbule insan Allah katında az da olsa ihlasla takvayla amel eden insandır.
Tabii dengeler yerinden oynayınca, modern toplumda makbul insan kim oldu?
Çok bilen insan, çok etiketli insan, çok maaş alan, çok tüketen insan oldu.
Oturduğu zaman carcar konuşan, ahkam kesen, entelektüel kapasitesi yüksek insan makbul oldu.
Bu yüzden okumak faaliyetinden önce düzeltmemiz gereken bir metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o?
Bir bilenden Allah korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını, metodunu, İhya etmemiz lazım.
Buna önem vermemiz lazım"
Peki bu ataların uydurma dinine ölümüne bağlı olan mezhep fanatiklerine göre Kur'an neden çok tehlikeli bir kitaptır?
Bu hurafecilerin Allah'ın kitabına ve âyetlerine karşı amansız düşmanlıkları nereden kaynaklanmaktadır?
Kur'an böyle bir kin ve nefreti hak edecek ne yaptı?
Aslında bu yobazların Kur'an'a karşı düşmanlıkları boşuna değildir.
Çünkü ilim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulama hazinesi olan Kur'an bu müşriklerin en büyük düşmanıdır.
Kur'an, müşriklere karşı beslediği kin ve nefreti başka hiçbir şeye beslemez.
Çünkü Kur'an'a göre "en büyük zulüm şirk'tir"
(Lokman, 13)
Kur'an'a göre "müşrikler Allah'ın düşmanıdırlar"
(Tevbe, 114)
"Allah'ın âyetlerini kabul etmede zorlananlara, ehlinden duyar duymaz teslim olmayanlara, onlarla mücadele edenlere karşı Allah'ın nefreti çok büyüktür"
(Mümin, 35)
Rahmân ve rahîm olan yüce Allah, elçilerini ve iman edenleri şirk kadar hiç bir şeye karşı uyarmamıştır.
(Ey Resul! ) İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme, sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"
( İsra, 39)
(Ey Resul! ) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve husranda kalanlardan olursun"
( Zümer, 65)
İşte bu yüzden ilk âlimleri gibi bugünün mezhepçi müşrikleride Kur'an'ı Mübin'e, ilme, tefekkür ve sorgulamaya akıl almaz bir şekilde karşıdırlar.
Bu müşriklerden birisi
"Kur'an Müslümanlığını sapaklık, biri büyük bir fitne, birisi küfür,
birisi ölüm nedeni, başka birisi de ipsiz sapsız köpeklik" olarak görmektedir.
Çünkü Kur'an Müslümanlığı bunların şirk dinini yerle yeksan edecek tek güçtür.
Dinlerinin kaynaklarını kurutacak en önemli silah Kur'an'dır.
Bu yobazlar Kur'an'a neden düşmanlık beslediklerini iyi biliyorlar.
Kur'an'ın muhteşem gücünü aşamayacaklarını bildikleri için Kur'an Müslümanlarına düşmandırlar.
Çünkü insanlar Kur'an'ın düşünce sistemine sahip olduklarında bu cahil ahmaklar sığınacak bir yer bulamayacaklardır.
Çünkü bu millet Kur'an'ın aklına ve irfanına sahip olduğunda bunların uydurma dinlerinin ne kadar tehlikeli ve zehirli olduğunun farkına varacaktır.
Bu ümmet, Kur'an'ın özgürlüğüne ve özgüvenine sahip olduğunda aklını kullanma cesaretini gösterecektir.
İnsanlar Kur'an'ı anladığında bu tağutlar kendilerine hizmet edecek kullar ve köleler bulamayacaklardır.
Eğer Kur'an'ın manası bilinirse birer İlâh ve rab olarak algılanan mezhep âlimlerinin ne kadar cahil oldukları ortaya çıkacaktır.
Eğer bu millet kitabını öğrenirse muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar akıl yoksunu adamlar oldukları anlaşılacaktır.
Dinlerinin ne kadar batıl ve hurafe, şirk ve cehalet dolu olduğunu sadece Kur'an ortaya koyacaktır.
Eğer gençler Kur'an'ı öğrenirse, Kur'an'ın din için yeterli olduğunu,
din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak olmadığını, dinin daha Allah Resulü hayatta iken tamamlandığını
(Maide, 3; Enam, 114; Yusuf, 40)
Allah Resulü'nün insanları sadece vahiyle uyardığın
(Enbiya, 45; Kaf, 45; En'am 51)ve sadece Kur'an'a tabi olduğunu (Ahkaf, 9; Yunus, 109, En'am, 106)
Kur'an'ın yegane sığınak olduğunu (Âli İmran, 103)
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka iman edilecek kutsal olmadığını (Casiye, 6; Mürselat, 50)
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bütün hadislerin yalan olduğunu (Lokman, 6) Allah tarafından gelmeyen,
(Bakara, 147; Yunus, 94)
Allah tarafından indirilmeyen şeyin hak olamayacağını, atalar dininin akılsızlık olduğunu
(Bakara, 170, 171)
bileceklerdir.
Eğer gençler Kur'an'ı bilecek olsalar ondan başka hiçbir şeye tâbi olunamayacağını göreceklerdir.
( Araf, 3; Enam, 153- 155)
Kur'an bilinirse mezheplerin ne kadar büyük bir tehlike ve bölücülük oldukları
(En'am, 159; Rum- 30, 31, 32 )
ortaya çıkacaktır.
Adamlar tarihin karanlık dehlizlerinde işlemiş oldukları pisliklerin ortaya serilmesini istemiyorlar.
Bundan daha normal bir şey olabilir mi? Dolayısıyla adamların Kur'an ve ilim, aklı kullanma ve tefekkür, İrfan ve yenilenme, irade ve sorgulamaya karşı olmaları asla boşuna değildir.
Kur'an'ın manası bilinirse tasavvuf ve tarikatların itikadi anlamda birer fuhuş yuvası olduğu anlaşılacaktır.
İşte bu yüzden Mekke müşrikleri de "Kur'an'ı dinlemeyin, ona karşı propaganda yapın. Belki o zaman galip gelirsiniz" diyorlardı.
(Fussilet, 26)
Bunların ataları "Kur'an'ı dinlemeyin" dediler, bunlar "Kur'an'ı manasını okumayın" diyorlar.
Yani ataları Mekke müşrikleri ile torunları ehli sünnet arasında hiçbir fark yoktur.
Öyle bir din düşünün ki, sorun ve ihtilaf, kaos ve anarşi, zulüm ve cehaletten başka hiçbir şey üretmiyor.
Bu dinin Allah'ın hidayet ve rahmet kaynağı olan İslam diniyle ne alakası vardır?
Şu soru çok önemlidir.
Bağlılarına dünya hayatında her türlü acı ve ızdırapları yaşatan bir din, ahirette onları sahili selamete ve cennete kavuşturabilir mi?
Ataların uydurma dini olan Ehli Sünnet'in halis muhlis adam Ebubekir sifil gençlere "kitap okumayın" dedi.
Ebubekir Sifil'in gençlere "kitap okumayın" ile ilgili yazısının bilinçaltına dikkatli bir şekilde bakıldığında demek istediği şeyin "Kur'an'ın manasını okumayın" olduğu çok kolay anlaşılacaktır.
İşte "Size beş yüz (500) âyet de getirseler selefi salihinden ( ataların dininden) onay almadıkça bid'attır, bir değeri yoktur"
diyen Ebubekir Sifil'in gençlere "kitap okumayın" yazısı.
"Gençlere en başta tavsiyem şudur: Bu dini kendi başınıza kitap okuyarak öğrenmeye kalkmayın.
Kitap okumak insan olmanın sanki vazgeçilmez bir unsuru gibi.
Oysa biz niye kitap okuyoruz!
Bilgilenmenin bir vasıtası olarak kitap okuyoruz.
Peki bilgilenmenin başka vasıtası yok mu? Var.
Bizim geçmişimizde, kültürümüzde biz kitap okuyarak bilgilenmedik.
Dinleyerek, bizâtihi ağızdan ağıza, kulaktan kulağa şifahi bilgi ve kültür nakli vasıtasıyla bilgilendik.
Makbul insan çok bilen insan değildir.
Makbule insan Allah katında az da olsa ihlasla takvayla amel eden insandır.
Tabii dengeler yerinden oynayınca, modern toplumda makbul insan kim oldu?
Çok bilen insan, çok etiketli insan, çok maaş alan, çok tüketen insan oldu.
Oturduğu zaman carcar konuşan, ahkam kesen, entelektüel kapasitesi yüksek insan makbul oldu.
Bu yüzden okumak faaliyetinden önce düzeltmemiz gereken bir metodun üzerine eğilmek lazım. Nedir o?
Bir bilenden Allah korkusuna sahip bir bilenden öğrenme usulünü, tarzını, metodunu, İhya etmemiz lazım.
Buna önem vermemiz lazım"
Peki bu ataların uydurma dinine ölümüne bağlı olan mezhep fanatiklerine göre Kur'an neden çok tehlikeli bir kitaptır?
Bu hurafecilerin Allah'ın kitabına ve âyetlerine karşı amansız düşmanlıkları nereden kaynaklanmaktadır?
Kur'an böyle bir kin ve nefreti hak edecek ne yaptı?
Aslında bu yobazların Kur'an'a karşı düşmanlıkları boşuna değildir.
Çünkü ilim, aklı kullanma, tefekkür ve sorgulama hazinesi olan Kur'an bu müşriklerin en büyük düşmanıdır.
Kur'an, müşriklere karşı beslediği kin ve nefreti başka hiçbir şeye beslemez.
Çünkü Kur'an'a göre "en büyük zulüm şirk'tir"
(Lokman, 13)
Kur'an'a göre "müşrikler Allah'ın düşmanıdırlar"
(Tevbe, 114)
"Allah'ın âyetlerini kabul etmede zorlananlara, ehlinden duyar duymaz teslim olmayanlara, onlarla mücadele edenlere karşı Allah'ın nefreti çok büyüktür"
(Mümin, 35)
Rahmân ve rahîm olan yüce Allah, elçilerini ve iman edenleri şirk kadar hiç bir şeye karşı uyarmamıştır.
(Ey Resul! ) İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme, sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"
( İsra, 39)
(Ey Resul! ) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve husranda kalanlardan olursun"
( Zümer, 65)
İşte bu yüzden ilk âlimleri gibi bugünün mezhepçi müşrikleride Kur'an'ı Mübin'e, ilme, tefekkür ve sorgulamaya akıl almaz bir şekilde karşıdırlar.
Bu müşriklerden birisi
"Kur'an Müslümanlığını sapaklık, biri büyük bir fitne, birisi küfür,
birisi ölüm nedeni, başka birisi de ipsiz sapsız köpeklik" olarak görmektedir.
Çünkü Kur'an Müslümanlığı bunların şirk dinini yerle yeksan edecek tek güçtür.
Dinlerinin kaynaklarını kurutacak en önemli silah Kur'an'dır.
Bu yobazlar Kur'an'a neden düşmanlık beslediklerini iyi biliyorlar.
Kur'an'ın muhteşem gücünü aşamayacaklarını bildikleri için Kur'an Müslümanlarına düşmandırlar.
Çünkü insanlar Kur'an'ın düşünce sistemine sahip olduklarında bu cahil ahmaklar sığınacak bir yer bulamayacaklardır.
Çünkü bu millet Kur'an'ın aklına ve irfanına sahip olduğunda bunların uydurma dinlerinin ne kadar tehlikeli ve zehirli olduğunun farkına varacaktır.
Bu ümmet, Kur'an'ın özgürlüğüne ve özgüvenine sahip olduğunda aklını kullanma cesaretini gösterecektir.
İnsanlar Kur'an'ı anladığında bu tağutlar kendilerine hizmet edecek kullar ve köleler bulamayacaklardır.
Eğer Kur'an'ın manası bilinirse birer İlâh ve rab olarak algılanan mezhep âlimlerinin ne kadar cahil oldukları ortaya çıkacaktır.
Eğer bu millet kitabını öğrenirse muhaddis ve müctehidlerinin ne kadar akıl yoksunu adamlar oldukları anlaşılacaktır.
Dinlerinin ne kadar batıl ve hurafe, şirk ve cehalet dolu olduğunu sadece Kur'an ortaya koyacaktır.
Eğer gençler Kur'an'ı öğrenirse, Kur'an'ın din için yeterli olduğunu,
din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynak olmadığını, dinin daha Allah Resulü hayatta iken tamamlandığını
(Maide, 3; Enam, 114; Yusuf, 40)
Allah Resulü'nün insanları sadece vahiyle uyardığın
(Enbiya, 45; Kaf, 45; En'am 51)ve sadece Kur'an'a tabi olduğunu (Ahkaf, 9; Yunus, 109, En'am, 106)
Kur'an'ın yegane sığınak olduğunu (Âli İmran, 103)
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka iman edilecek kutsal olmadığını (Casiye, 6; Mürselat, 50)
Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka bütün hadislerin yalan olduğunu (Lokman, 6) Allah tarafından gelmeyen,
(Bakara, 147; Yunus, 94)
Allah tarafından indirilmeyen şeyin hak olamayacağını, atalar dininin akılsızlık olduğunu
(Bakara, 170, 171)
bileceklerdir.
Eğer gençler Kur'an'ı bilecek olsalar ondan başka hiçbir şeye tâbi olunamayacağını göreceklerdir.
( Araf, 3; Enam, 153- 155)
Kur'an bilinirse mezheplerin ne kadar büyük bir tehlike ve bölücülük oldukları
(En'am, 159; Rum- 30, 31, 32 )
ortaya çıkacaktır.
Adamlar tarihin karanlık dehlizlerinde işlemiş oldukları pisliklerin ortaya serilmesini istemiyorlar.
Bundan daha normal bir şey olabilir mi? Dolayısıyla adamların Kur'an ve ilim, aklı kullanma ve tefekkür, İrfan ve yenilenme, irade ve sorgulamaya karşı olmaları asla boşuna değildir.
Kur'an'ın manası bilinirse tasavvuf ve tarikatların itikadi anlamda birer fuhuş yuvası olduğu anlaşılacaktır.
İşte bu yüzden Mekke müşrikleri de "Kur'an'ı dinlemeyin, ona karşı propaganda yapın. Belki o zaman galip gelirsiniz" diyorlardı.
(Fussilet, 26)
Bunların ataları "Kur'an'ı dinlemeyin" dediler, bunlar "Kur'an'ı manasını okumayın" diyorlar.
Yani ataları Mekke müşrikleri ile torunları ehli sünnet arasında hiçbir fark yoktur.
Öyle bir din düşünün ki, sorun ve ihtilaf, kaos ve anarşi, zulüm ve cehaletten başka hiçbir şey üretmiyor.
Bu dinin Allah'ın hidayet ve rahmet kaynağı olan İslam diniyle ne alakası vardır?
Şu soru çok önemlidir.
Bağlılarına dünya hayatında her türlü acı ve ızdırapları yaşatan bir din, ahirette onları sahili selamete ve cennete kavuşturabilir mi?
ALLAH'SIZ VE AHLAKSIZ BİR DİN :
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasıyla evlenmez,
zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir.
Bu müminlere haram kılınmıştır"
(Nur, 3)
Aslında şu veya bu şekilde günaha girerek zina eden bir kadın veya bir erkekle evlenmenin dinen hiçbir sakıncası yoktur.
Âyette bulunan "zâni" ve "zâniye" kelimeleri zina fiilini sürekli olarak yapan, ondan tevbe ederek vazgeçmeyen ahlaksızlarla ilgili bir durumdur.
Ben bir zaman Kur'an'ın
(Sürekli olarak) zina eden erkek "zâni" ve kadını, "zâniye" ile müşrik erkek ve müşrik kadını" neden aynı âyette ele aldığını çok düşündüm.
Daha sonra bunların birkaç açıdan birbirine benzer olduklarını gördüm.
Birisi ameli bakımından bir sapıklık, diğeri itikadi yönden bir sapıklıktır.
Biri ameli yönden en kötü yol, diğeri itikadi yönden en kötü yoldur.
Biri ameli yönden içinden çıkılamaz bir bataklık, diğeri itikadi yönden içinden çıkılamaz bir bataklıktır.
Biri ameli yönden gayri meşru bir ilişki, diğeri itikadi yönden gayri meşru bir ilişkidir.
Biri ameli yönden topluma büyük bir zulüm, diğeri itikadı yönden kainata büyük bir zulümdür.
Biri fiili yönden çirkin bir ahlaksızlık, diğeri inanç yönden çirkin bir ahlaksızlıktır.
Biri cinsel yönden bir edepsizlik ve israf, diğeri inanç yönünden bir edepsizlik ve haddi aşmadır.
Ancak ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek günah sadece şirk olacaktır.
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz,
bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir cürüm ile (Allah'a) iftira etmiş olur"
( Nisa, 48)
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır"
( Nisa, 116)
Dolayısıyla itikadı yönden tam bir bataklık ve fuhuş yuvası olan
tasavvuf ve tekkeler, cinsel fuhuş yuvalarından binlerce kez daha tehlikeli bir konuma sahiptirler.
Çünkü bu şeytanın yuvalarında çocuklarımızın beyinlerine, zihinlerine, akıllarına, ruhlarına, özgürlüklerine, geleceklerine, dünya ve ahiretlerine tecavüz ediliyor.
Bazen de cinsel yönden istismar edildiklerini basından şahit olmaktayız.
Arkadaşlar!
İnsanlık tarihinde hiç bir zaman uydurma dinden daha tehlikeli ve ölümcül bir silah icat edilmemiştir.
Çünkü asırlar boyu nesilleri olumsuz olarak etkileyecektir.
İnsanları aldatma ve onları sömürme adına uydurma dinden özellikle tasavvuf ve tarikatlardan daha sinsi bir araç imal edilmemiştir.
İnsanları aldatmanın en kolay ve ucuz yolu Allah ve aldatmaktır.
İşte bu yüzden Kur'an sürekli olarak bu tehlikeye dikkatimizi çekmektedir.
(Tevbe--34, 35; Âli İmran- 187)
Allah elçilerinin bu gibi kötü ahlaktan uzak olduklarını ortaya koymaktadır.
(Şuara--109, 127, 145, 164, 180; Hud-- 29, 51; Yasin-- 21)
Bu ahlaksızların önünde en büyük engel Kur'an ve muvahhidler olduğu için onlara son derece düşmandırlar.
"Kur'an'dan daha çok müşriklerin zoruna giden başka hiçbir şey yoktur"
(Şura, 13)
Kur'an, ataların dinini ziru zeber ettiği için onun okunmasını ve manasını anlaşılmasını kabul etmezler.
"Hem kendileri ondan uzak kalırlar, hem de insanları ondan uzaklaştırırlar"
(En'am, 26)
Böylece ebedi bir körlük ve sağırlık, ebedi bir akılsızlık ve karanlığa kendilerini mahkum ederler.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasıyla evlenmez,
zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir.
Bu müminlere haram kılınmıştır"
(Nur, 3)
Aslında şu veya bu şekilde günaha girerek zina eden bir kadın veya bir erkekle evlenmenin dinen hiçbir sakıncası yoktur.
Âyette bulunan "zâni" ve "zâniye" kelimeleri zina fiilini sürekli olarak yapan, ondan tevbe ederek vazgeçmeyen ahlaksızlarla ilgili bir durumdur.
Ben bir zaman Kur'an'ın
(Sürekli olarak) zina eden erkek "zâni" ve kadını, "zâniye" ile müşrik erkek ve müşrik kadını" neden aynı âyette ele aldığını çok düşündüm.
Daha sonra bunların birkaç açıdan birbirine benzer olduklarını gördüm.
Birisi ameli bakımından bir sapıklık, diğeri itikadi yönden bir sapıklıktır.
Biri ameli yönden en kötü yol, diğeri itikadi yönden en kötü yoldur.
Biri ameli yönden içinden çıkılamaz bir bataklık, diğeri itikadi yönden içinden çıkılamaz bir bataklıktır.
Biri ameli yönden gayri meşru bir ilişki, diğeri itikadi yönden gayri meşru bir ilişkidir.
Biri ameli yönden topluma büyük bir zulüm, diğeri itikadı yönden kainata büyük bir zulümdür.
Biri fiili yönden çirkin bir ahlaksızlık, diğeri inanç yönden çirkin bir ahlaksızlıktır.
Biri cinsel yönden bir edepsizlik ve israf, diğeri inanç yönünden bir edepsizlik ve haddi aşmadır.
Ancak ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek günah sadece şirk olacaktır.
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz,
bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir cürüm ile (Allah'a) iftira etmiş olur"
( Nisa, 48)
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır"
( Nisa, 116)
Dolayısıyla itikadı yönden tam bir bataklık ve fuhuş yuvası olan
tasavvuf ve tekkeler, cinsel fuhuş yuvalarından binlerce kez daha tehlikeli bir konuma sahiptirler.
Çünkü bu şeytanın yuvalarında çocuklarımızın beyinlerine, zihinlerine, akıllarına, ruhlarına, özgürlüklerine, geleceklerine, dünya ve ahiretlerine tecavüz ediliyor.
Bazen de cinsel yönden istismar edildiklerini basından şahit olmaktayız.
Arkadaşlar!
İnsanlık tarihinde hiç bir zaman uydurma dinden daha tehlikeli ve ölümcül bir silah icat edilmemiştir.
Çünkü asırlar boyu nesilleri olumsuz olarak etkileyecektir.
İnsanları aldatma ve onları sömürme adına uydurma dinden özellikle tasavvuf ve tarikatlardan daha sinsi bir araç imal edilmemiştir.
İnsanları aldatmanın en kolay ve ucuz yolu Allah ve aldatmaktır.
İşte bu yüzden Kur'an sürekli olarak bu tehlikeye dikkatimizi çekmektedir.
(Tevbe--34, 35; Âli İmran- 187)
Allah elçilerinin bu gibi kötü ahlaktan uzak olduklarını ortaya koymaktadır.
(Şuara--109, 127, 145, 164, 180; Hud-- 29, 51; Yasin-- 21)
Bu ahlaksızların önünde en büyük engel Kur'an ve muvahhidler olduğu için onlara son derece düşmandırlar.
"Kur'an'dan daha çok müşriklerin zoruna giden başka hiçbir şey yoktur"
(Şura, 13)
Kur'an, ataların dinini ziru zeber ettiği için onun okunmasını ve manasını anlaşılmasını kabul etmezler.
"Hem kendileri ondan uzak kalırlar, hem de insanları ondan uzaklaştırırlar"
(En'am, 26)
Böylece ebedi bir körlük ve sağırlık, ebedi bir akılsızlık ve karanlığa kendilerini mahkum ederler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)