26 Şubat 2017 Pazar

PARALEL DİN (13. YAZI)
 Muhammed(Aleyhisselam')ı diğer insanlardan ayıran tek özellik ona risaletle  ilgili vahiy indirilmiş olmasıdır.
 Kur'an'ın  tüm emir ve yasaklarıyla o da muhatap idi.
"(Resulüm! ) Sen, sana vahyedilene uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"
( Yunus, 109)
 (Resulüm! ) Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"
( Zuhruf, 43, 44)
 Onun âlemlere rahmet olması Allah'ın Resulü olması sebebiyledir.
Yani Kur'an'ı tebliğ etmesiyle alakalı bir durumdur.
 Kur'an bir ayette Allah Resulü'nün insanlara  rahmet olduğunu söylerken
 (Enbiya, 107)
 Kur'an'ın insanlar için  hidayet,rahmet ve öğüt olmasıyla ilgili onlarca ayet mevcuttur.
 Bu yönüyle Risalet görevini yapmış tüm Resüller (Allah'ın Elçileri) Alemlere rahmet olarak gönderilmişlerdir.
 İnsanlığa rahmet olan, nebilerin şahsı değil, tebliğ ettikleri vahiy'le alakalı bir olaydır.
Elçilerin Kur'an'da güzel örnek olarak nitelenmesi, tebliğ ettikleri  şeylerle alakalıdır.  Onun şahsi ile ilgili olsaydı Kur'an'da aynı ifadenin (üsve-i hasene) İbrahim (Aleyhisselam) ve onun yanındakiler için  kullanılması(Mumtehine, 4)  nasıl açıklanabilirdi?
Nebi (Aleyhisselam) ın  Allah'ın ve meleklerinin salâtına (Ahzab, 56)  (yardım ve destek) mazhar olması, davasının ve dininin  Allah ve  melekler tarafından desteklendiği ve ona yardım  edildiği anlamındadır.
 Aksi takdirde aynı ifadenin müminler  için de kullanılmasının,  yani Allah'ın müminlere salatta bulunmasının nasıl bir anlam olacaktı.
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardımını gönderen O'dur.
Melekleri de size yardım eder ve destek olur. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir"
(Ahzab, 43)
 Demek oluyor ki, Allah ve meleklerinin  salatı sadece Nebi'ye değil, bütün müminlere yapılan fiili yardım ve destektir.
  Dolayısıyla, Nebiye yardım ve destek anlamında kullanılan salat kavramını Muhammed'e salavat
çekme olarak çeviren Ehli sünnet ve Şia'nın âlimleri Kur'an'a karşı  cehalette yakalanması mümkün olmayan bir rekora imza atmışlardır.
 Tüm bu yalan ve uydurmalar Şia ve Ehli sünnet dininin Kur'an'a ve
 Tevhid akidesine  bakış açılarının  nasıl keyfi olduğunun göstergesidir. Buraya kadar sıraladığımız örnekler bize, Feto'nun dışındaki yapıların dini anlayışının fetö'nünkinden farklı olmadığını gösterir.
 Ancak bazı tarikatlarda bulunan hurafe ve iftiralar  fetö'nün din anlayışına rahmet okutacak  derecede alçaklık içerdiğini de  söylememiz gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder