PARALEL DİN (15. YAZI)
En önemli mesele nedir?
Dürüst bir şekilde vicdanımıza müracaat ederek şu soruları kendimize sormalıyız.
Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla bütün Allah Elçilerine ( Aleyhimusselam) a
indirilen Tevhid dini söz konusu olduğunda hangimiz hakikî hangimiz paralel dinin yanında yer alıyoruz?
Fethullah Gülen ve terör örgütü ile mücadele hususunda cesaretli
olmamızın sebebi, Allah'ın dinine yaptıkları hakaret ve iftiralar mıdır?
Yoksa devlet adamlarının bu terör örgütüne açtığı savaş mıdır?
Allah'tan korkun ve ondan utanın,
F Gülen kırk yıldan beri bu millete ehl-i sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki uydurma ve yalan rivayetlerle
Said Nursi'nin akıl almaz ve fikir kabul etmez hurafelerini anlatarak, Kur'an ehli muvahhidleri sapık olarak ilan eden bir alçaktır.
Bu alçak yapıya karşı tutumunuzu değiştiren şey sadece bunların devlete karşı koştukları siyasi şirk midir?
Yoksa bunların Allah'a iftira, Allah'ın Resulüne hakaret ve Tevhid akidesine karşı koştukları gerçek şirk günahı mıdır?
Yani biz bu casus, hırsız, kumpasçı, şantajcı, takiyyeci, müşrik, cani, cahil, Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür,
Tevhid ve sorgulama düşmanı, hurafeci yapının Allah'a karşı koştukları şirk günahını en az devleti ele geçirmeye çalışmaları kadar önemsedik mi?
Bu yalancı, iftiracı, hurafeci ve aklını kiraya veren söz konusu örgüte karşı hissettiğimiz nefret ve yürüttüğümüz mücadelenin temelinde, bunların
Allah'ın dinine karşı paralel bir yapılanma içerisinde olmaları yatıyorsa, bu Kur'an'i ve Tevhid'i duruşumuzu,
Allah'ın diniyle kıyaslandığında parelel durumda olan herkese ve her yapıya göstermeliyiz.
Kur'an ahlakına sahip olma,
Allah Resulü'nün yolunda bulunma, onur,cesaret, dürüstlük ve samimiyet bunu gerektirir.
ASIL MÜSLÜMANLIK BUDUR.
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) söz konusu grubun ülkede en güçlü ve etkili olduğu dönemde bunlara karşı Kur'an'i ve Tevhid'i mücadele verenlerle,
siyasi iktidarın bu grubu terör örgütü ilan ettikten sonra mücadelesini başlatanlar arasındaki farkı
elbetteki kayda geçirmiştir.
İkinci grupta yer alanlar hiç şüphesiz diğer gruplarda mücadelelerini başlatmak için siyasi iktidarın
onları da "sakıncalı,hurafeci, yalancı ve güvenilmez, paralel devlet yapılanması " ilan etmesini bekleyeceklerdir.
Dolayısıyla, Kur'an ve Tevhid eksenli bir bakış açısı ile olaylara
bakan kişiye Allah, basiret, feraset ve Furkan bahşedecek,
diğerleri de siyasi ve dünyevi menfaatler peşinde koşmaya devam edeceklerdir.
Neden Diyanet İşleri başkanlığı 15 temmuz darbesine kadar paralel devlet yapılanması ile ilgili hiçbir sözü olmamıştır.
Paralel terör örgütü ile Diyanet İşleri başkanlığının inancı arasında bir fark var mıdır?
Veya Diyanet İşleri başkanlığı Allah Resulü'ne karşı her türlü iftira ve hakareti yapan diğer paralel dini yapılanmalar aleyhinde neden sesini çıkarmaz?
Neden sessiz şeytan kesilir?
Allah'ın Resulü önemli değil mi?
Allah'a hakaret ile Allah Resulü'ne hakaret arasında bir fark var mıdır?
Allah Resulü'ne karşı iftira ve ihanet dine iftira ve ihanet değil midir?
26 Şubat 2017 Pazar
PARALEL DİN (14. YAZI)
Bugünlerde kimi çevreler Fetö, PDY ile bağının olmadığını ısrarla vurgulanan ve Fetö tarafından istismar edildiği söylenen Said Nursi ve onun şakirdlerinin durumu da diğerlerinden farklı değildir.
Risalelerin kendisine Allah tarafından yazdırıldığını söyleyen
( Mustafa Gök, Risale'i Nur külliyatına Eleştirel bir yaklaşım, s, 50, 52, 670) Said Nursi, F Gülen'in en önemli rehberi konumundadır.
F Gülen, akılsızlık ve ahmaklık hastalıklarının büyük çoğunluğunu
Said Nursi'nin Risale'i Nur külliyatından kapmıştır.
Her yıl devlet adamlarının katılımıyla gerçekleştirilen Konya
Merkezli törenlerin temelini teşkil eden Mevlevilik de Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olarak paralel din bağlamında asla gözardı edilmemelidir.
"Sevgi Dini" adı altında Rahman ve Rahim olan Allah'ın Kur'an'da gönderdiği tevhid dini dışında her şeye benzeyen,
uydurma ve hurafe bir din projesi devlet desteğiyle uluslararası düzeyde tam hız yürütülmektedir.
Halbuki Devletin (haklı olarak) savaş açtığı F GÜLEN bu propagandanın en önemli destekçilerindendi.
Aslında Celaleddin-i Rumi, aynen Muhyiddini Arabi, Bayezit-i Bestami gibi
Tevhid dininin en yaman düşmanı olan paralel dinin(hulul, tasavvuf) en büyük teorisyenlerinden biridir.
Devletin televizyonlarında
Muhammed'e kul olmadan Allah'a kul olunamayacağını
söyleyen tarikat şeyhi Tuğrul inançer'den taverna tadında Ramazan programı hazırlayan Nihat Hatipoğluna kadar,
Cevat akşit,
Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız,
Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş,Osman ünlü, Ramazan ayvalı, Diyanet işleri başkanlığı, Osman alyanak, Vehbi Güler,
Özellikle baştan aşağı hurafe ve uydurma kitaplarla,kıl suyu, ayak izi, yanmaz kefen,
hilyei şerif!çörek otu satarak dini istismar eden cübbelilere kadar tüm Kur'an düşmanları paralel dinin müntesipleridir.
"Abdulkadir Geylani müritlerini kibrit kutusu içinde Allah'a göstermeden, hesap kitap görmeden,onları utandırmadan cennete götürüp yerleştirecek"diyen Paralel dinin en ön önemli şahsiyeti olan Adıyamanlı uydurma Gavs-ı da unutmayalım.
İŞİN İLGİNCİ HANGİ TARAFA BAKSANIZ PARALEL DİNCİLERDEN GEÇİLMİYOR.
Bugünlerde kimi çevreler Fetö, PDY ile bağının olmadığını ısrarla vurgulanan ve Fetö tarafından istismar edildiği söylenen Said Nursi ve onun şakirdlerinin durumu da diğerlerinden farklı değildir.
Risalelerin kendisine Allah tarafından yazdırıldığını söyleyen
( Mustafa Gök, Risale'i Nur külliyatına Eleştirel bir yaklaşım, s, 50, 52, 670) Said Nursi, F Gülen'in en önemli rehberi konumundadır.
F Gülen, akılsızlık ve ahmaklık hastalıklarının büyük çoğunluğunu
Said Nursi'nin Risale'i Nur külliyatından kapmıştır.
Her yıl devlet adamlarının katılımıyla gerçekleştirilen Konya
Merkezli törenlerin temelini teşkil eden Mevlevilik de Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olarak paralel din bağlamında asla gözardı edilmemelidir.
"Sevgi Dini" adı altında Rahman ve Rahim olan Allah'ın Kur'an'da gönderdiği tevhid dini dışında her şeye benzeyen,
uydurma ve hurafe bir din projesi devlet desteğiyle uluslararası düzeyde tam hız yürütülmektedir.
Halbuki Devletin (haklı olarak) savaş açtığı F GÜLEN bu propagandanın en önemli destekçilerindendi.
Aslında Celaleddin-i Rumi, aynen Muhyiddini Arabi, Bayezit-i Bestami gibi
Tevhid dininin en yaman düşmanı olan paralel dinin(hulul, tasavvuf) en büyük teorisyenlerinden biridir.
Devletin televizyonlarında
Muhammed'e kul olmadan Allah'a kul olunamayacağını
söyleyen tarikat şeyhi Tuğrul inançer'den taverna tadında Ramazan programı hazırlayan Nihat Hatipoğluna kadar,
Cevat akşit,
Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız,
Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş,Osman ünlü, Ramazan ayvalı, Diyanet işleri başkanlığı, Osman alyanak, Vehbi Güler,
Özellikle baştan aşağı hurafe ve uydurma kitaplarla,kıl suyu, ayak izi, yanmaz kefen,
hilyei şerif!çörek otu satarak dini istismar eden cübbelilere kadar tüm Kur'an düşmanları paralel dinin müntesipleridir.
"Abdulkadir Geylani müritlerini kibrit kutusu içinde Allah'a göstermeden, hesap kitap görmeden,onları utandırmadan cennete götürüp yerleştirecek"diyen Paralel dinin en ön önemli şahsiyeti olan Adıyamanlı uydurma Gavs-ı da unutmayalım.
İŞİN İLGİNCİ HANGİ TARAFA BAKSANIZ PARALEL DİNCİLERDEN GEÇİLMİYOR.
RİSALE'İ NUR'DA BULUNAN UYDURMA, HURAFE VE YALANLAR ( 14. YAZI )
Malesef günümüzde Risalei Nur talebeleri içinde Risaleleri sorgulayacak veya karşı çıkabilecek aklı başında,özgür iradeye ve medeni ilme sahip bir kişi bile bulunmamaktadır.
Bu cehaleti hoş görmek doğru değildir.
Bakınız Said Nursi, nasıl akıl almaz, fikir kabul etmez bir rivayeti eserine almıştır .
"Hz Ebu Hüreyre aç olmuş, Resulü Ekrem ( asm ) arkasından gidip menzili saadete gitmişler.
Bakarlar ki, bir kadeh süt oraya hediye getirilmiş, Resulü Ekrem ( asm ) emretti :
Ehli suffe çağır, Ben kalbimden dedim ki :
Bu sütün bütününü içebilirim, ben ziyade muhtacım
"Fakat emri nebevi için, onları topladım, getirdim.
Yüzü mutecaviz (ýüz kişiden fazla ) idiler. Ferman etti onlara içir,Ben de, o kadehteki sütü birer birer verdim.
Her biri doyuncaya kadar içer, diğerine veririm. Böyle birer birer içerek bütün ehli suffe o safi sütten içtiler.
Sonra ferman etti ki,
"Ben ve sen kaldık "Sen iç, ben İçtim içtikçe.
"İç ferman etti" ta ben dedim, seni hak dinle Elçi olarak gönderen Allah'a yemin ederim, yer kalmadı ki içeyim
"Sonra kendisi aldı, Bismillah deyip, hamd ederek bakiyesini içti, yüz bin afiyet olsun "( Mektubat 19.Mektup Mücizatı Ahmediye Sayfa 119 )
Malesef günümüzde Risalei Nur talebeleri içinde Risaleleri sorgulayacak veya karşı çıkabilecek aklı başında,özgür iradeye ve medeni ilme sahip bir kişi bile bulunmamaktadır.
Bu cehaleti hoş görmek doğru değildir.
Bakınız Said Nursi, nasıl akıl almaz, fikir kabul etmez bir rivayeti eserine almıştır .
"Hz Ebu Hüreyre aç olmuş, Resulü Ekrem ( asm ) arkasından gidip menzili saadete gitmişler.
Bakarlar ki, bir kadeh süt oraya hediye getirilmiş, Resulü Ekrem ( asm ) emretti :
Ehli suffe çağır, Ben kalbimden dedim ki :
Bu sütün bütününü içebilirim, ben ziyade muhtacım
"Fakat emri nebevi için, onları topladım, getirdim.
Yüzü mutecaviz (ýüz kişiden fazla ) idiler. Ferman etti onlara içir,Ben de, o kadehteki sütü birer birer verdim.
Her biri doyuncaya kadar içer, diğerine veririm. Böyle birer birer içerek bütün ehli suffe o safi sütten içtiler.
Sonra ferman etti ki,
"Ben ve sen kaldık "Sen iç, ben İçtim içtikçe.
"İç ferman etti" ta ben dedim, seni hak dinle Elçi olarak gönderen Allah'a yemin ederim, yer kalmadı ki içeyim
"Sonra kendisi aldı, Bismillah deyip, hamd ederek bakiyesini içti, yüz bin afiyet olsun "( Mektubat 19.Mektup Mücizatı Ahmediye Sayfa 119 )
PARALEL DİN (13. YAZI)
Muhammed(Aleyhisselam')ı diğer insanlardan ayıran tek özellik ona risaletle ilgili vahiy indirilmiş olmasıdır.
Kur'an'ın tüm emir ve yasaklarıyla o da muhatap idi.
"(Resulüm! ) Sen, sana vahyedilene uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"
( Yunus, 109)
(Resulüm! ) Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"
( Zuhruf, 43, 44)
Onun âlemlere rahmet olması Allah'ın Resulü olması sebebiyledir.
Yani Kur'an'ı tebliğ etmesiyle alakalı bir durumdur.
Kur'an bir ayette Allah Resulü'nün insanlara rahmet olduğunu söylerken
(Enbiya, 107)
Kur'an'ın insanlar için hidayet,rahmet ve öğüt olmasıyla ilgili onlarca ayet mevcuttur.
Bu yönüyle Risalet görevini yapmış tüm Resüller (Allah'ın Elçileri) Alemlere rahmet olarak gönderilmişlerdir.
İnsanlığa rahmet olan, nebilerin şahsı değil, tebliğ ettikleri vahiy'le alakalı bir olaydır.
Elçilerin Kur'an'da güzel örnek olarak nitelenmesi, tebliğ ettikleri şeylerle alakalıdır. Onun şahsi ile ilgili olsaydı Kur'an'da aynı ifadenin (üsve-i hasene) İbrahim (Aleyhisselam) ve onun yanındakiler için kullanılması(Mumtehine, 4) nasıl açıklanabilirdi?
Nebi (Aleyhisselam) ın Allah'ın ve meleklerinin salâtına (Ahzab, 56) (yardım ve destek) mazhar olması, davasının ve dininin Allah ve melekler tarafından desteklendiği ve ona yardım edildiği anlamındadır.
Aksi takdirde aynı ifadenin müminler için de kullanılmasının, yani Allah'ın müminlere salatta bulunmasının nasıl bir anlam olacaktı.
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardımını gönderen O'dur.
Melekleri de size yardım eder ve destek olur. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir"
(Ahzab, 43)
Demek oluyor ki, Allah ve meleklerinin salatı sadece Nebi'ye değil, bütün müminlere yapılan fiili yardım ve destektir.
Dolayısıyla, Nebiye yardım ve destek anlamında kullanılan salat kavramını Muhammed'e salavat
çekme olarak çeviren Ehli sünnet ve Şia'nın âlimleri Kur'an'a karşı cehalette yakalanması mümkün olmayan bir rekora imza atmışlardır.
Tüm bu yalan ve uydurmalar Şia ve Ehli sünnet dininin Kur'an'a ve
Tevhid akidesine bakış açılarının nasıl keyfi olduğunun göstergesidir. Buraya kadar sıraladığımız örnekler bize, Feto'nun dışındaki yapıların dini anlayışının fetö'nünkinden farklı olmadığını gösterir.
Ancak bazı tarikatlarda bulunan hurafe ve iftiralar fetö'nün din anlayışına rahmet okutacak derecede alçaklık içerdiğini de söylememiz gerekir.
Muhammed(Aleyhisselam')ı diğer insanlardan ayıran tek özellik ona risaletle ilgili vahiy indirilmiş olmasıdır.
Kur'an'ın tüm emir ve yasaklarıyla o da muhatap idi.
"(Resulüm! ) Sen, sana vahyedilene uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"
( Yunus, 109)
(Resulüm! ) Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"
( Zuhruf, 43, 44)
Onun âlemlere rahmet olması Allah'ın Resulü olması sebebiyledir.
Yani Kur'an'ı tebliğ etmesiyle alakalı bir durumdur.
Kur'an bir ayette Allah Resulü'nün insanlara rahmet olduğunu söylerken
(Enbiya, 107)
Kur'an'ın insanlar için hidayet,rahmet ve öğüt olmasıyla ilgili onlarca ayet mevcuttur.
Bu yönüyle Risalet görevini yapmış tüm Resüller (Allah'ın Elçileri) Alemlere rahmet olarak gönderilmişlerdir.
İnsanlığa rahmet olan, nebilerin şahsı değil, tebliğ ettikleri vahiy'le alakalı bir olaydır.
Elçilerin Kur'an'da güzel örnek olarak nitelenmesi, tebliğ ettikleri şeylerle alakalıdır. Onun şahsi ile ilgili olsaydı Kur'an'da aynı ifadenin (üsve-i hasene) İbrahim (Aleyhisselam) ve onun yanındakiler için kullanılması(Mumtehine, 4) nasıl açıklanabilirdi?
Nebi (Aleyhisselam) ın Allah'ın ve meleklerinin salâtına (Ahzab, 56) (yardım ve destek) mazhar olması, davasının ve dininin Allah ve melekler tarafından desteklendiği ve ona yardım edildiği anlamındadır.
Aksi takdirde aynı ifadenin müminler için de kullanılmasının, yani Allah'ın müminlere salatta bulunmasının nasıl bir anlam olacaktı.
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardımını gönderen O'dur.
Melekleri de size yardım eder ve destek olur. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir"
(Ahzab, 43)
Demek oluyor ki, Allah ve meleklerinin salatı sadece Nebi'ye değil, bütün müminlere yapılan fiili yardım ve destektir.
Dolayısıyla, Nebiye yardım ve destek anlamında kullanılan salat kavramını Muhammed'e salavat
çekme olarak çeviren Ehli sünnet ve Şia'nın âlimleri Kur'an'a karşı cehalette yakalanması mümkün olmayan bir rekora imza atmışlardır.
Tüm bu yalan ve uydurmalar Şia ve Ehli sünnet dininin Kur'an'a ve
Tevhid akidesine bakış açılarının nasıl keyfi olduğunun göstergesidir. Buraya kadar sıraladığımız örnekler bize, Feto'nun dışındaki yapıların dini anlayışının fetö'nünkinden farklı olmadığını gösterir.
Ancak bazı tarikatlarda bulunan hurafe ve iftiralar fetö'nün din anlayışına rahmet okutacak derecede alçaklık içerdiğini de söylememiz gerekir.
PARALEL DİN (12. YAZI)
12. 02. 2016 tarihli Diyanet hutbesinde geçen"bize Kur'an yeter " cümlesini, "Peygamberimizi, onun siretini ve sünnetini dikkate almadan müslümanca yaşamaya çalışmak" cümlesinin takip ediyor olmasının altında,
Diyanet işleri başkanlığının ne kadar Kur'an'dan uzak bir anlayışa sahip olduğu,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini aynen Fetö,
Cübbeli Ahmet gibi kendine din edindiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu konuda benim diyanete karşı sert eleştiriler getirmemin sebebi,
Bir çok ayette apaçık olarak ortaya konduğu gibi, yalnız Kur'an'dan konuşanları,din ve hüküm olarak sadece Kur'an'ı merkeze koyan muvahhidleri,
kitaptan haberi olmayan ümmi insanlara Allah Resulü'nün düşmanları olarak tanıtmasıdır.
Bu ahlaksız hareket hastalıklı bir ruh halinin yapısını deşifre etmektedir.
Halbuki Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'ne karşı değil, ona yapılan iftiralara karşı gelmektedirler.
Ama maalesef Diyanet İşleri başkanlığı bu basit meseleyi bile anlamaktan acizdir.
Diyanet İşleri başkanlığı Kur'an konusunda o kadar cahildir ki,
hutbenin metninde, "sünneti dikkate almadan müslümanca yaşamanın mümkün olmadığına" dair görüşün
temellendirilmesinde kendisine müracaat edilen ayetlerin konuyla uzaktan yakından ilgisinin olmadığının farkında bile değildir.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın ayetleridir. Artık Allah'tan ve onun ayetlerinden başka hangi söze iman edecekler"
( Casiye, 6)
"Onlar artık bundan(Kur'an'dan) sonra hangi söze iman edecekler"
(Murselat, 50)
"Siz, haddi aşmış kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vâz mı geçelim?
(Zuhruf,5)
12. 02. 2016 tarihli Diyanet hutbesinde geçen"bize Kur'an yeter " cümlesini, "Peygamberimizi, onun siretini ve sünnetini dikkate almadan müslümanca yaşamaya çalışmak" cümlesinin takip ediyor olmasının altında,
Diyanet işleri başkanlığının ne kadar Kur'an'dan uzak bir anlayışa sahip olduğu,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini aynen Fetö,
Cübbeli Ahmet gibi kendine din edindiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu konuda benim diyanete karşı sert eleştiriler getirmemin sebebi,
Bir çok ayette apaçık olarak ortaya konduğu gibi, yalnız Kur'an'dan konuşanları,din ve hüküm olarak sadece Kur'an'ı merkeze koyan muvahhidleri,
kitaptan haberi olmayan ümmi insanlara Allah Resulü'nün düşmanları olarak tanıtmasıdır.
Bu ahlaksız hareket hastalıklı bir ruh halinin yapısını deşifre etmektedir.
Halbuki Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'ne karşı değil, ona yapılan iftiralara karşı gelmektedirler.
Ama maalesef Diyanet İşleri başkanlığı bu basit meseleyi bile anlamaktan acizdir.
Diyanet İşleri başkanlığı Kur'an konusunda o kadar cahildir ki,
hutbenin metninde, "sünneti dikkate almadan müslümanca yaşamanın mümkün olmadığına" dair görüşün
temellendirilmesinde kendisine müracaat edilen ayetlerin konuyla uzaktan yakından ilgisinin olmadığının farkında bile değildir.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın ayetleridir. Artık Allah'tan ve onun ayetlerinden başka hangi söze iman edecekler"
( Casiye, 6)
"Onlar artık bundan(Kur'an'dan) sonra hangi söze iman edecekler"
(Murselat, 50)
"Siz, haddi aşmış kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vâz mı geçelim?
(Zuhruf,5)
DEVLET NEDEN FETÖ İLE MÜCADELEDE BAŞARILI OLAMAMAKTADIR ?
Türkiye Cumhuriyeti Devletin'de onlarca ilahiyat fakültesi, yüzlerce ilahiyat Prof'u,
Diyanet işleri başkanlığının yüz elli bini aşkın personeli,
binlerce Kur'an kursu olmakla beraber Fetö ile mücadelede dini ve ilmi olarak hiç bir başarı elde edilmemektedir.
NEDEN ACABA :
Fetö lideri F Gülen, inanç ve fikir bakımından Kur'an,a inanmayan,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri ile büyük bir bölümü uydurma olan Said Nursi'nin
Risale'i Nur külliyatıyla yetişen bir cahildir.
Kırk yıldan beri sadece Yalan ve iftira anlatan,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olan
F Gülen'e karşı başarı sağlayabilmek için ilahiyat fakültelerinde Kur'an,
ilim, hikmet, akıl ve tefekkür önderliğinde kürsüler kurulup,
Diyanet işleri başkanlığı kökten bir çözüm ile Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini bırakarak,
Kur'an, ilim ve aklı kullanma, tefekkür ve sorgulamaya acil olarak geçmesi ve kendisini mutlaka yenilemesi gerekiyor.
Diyanet İşleri başkanlığı fikir özgürlüğüne düşkün olmak zorundadır.
Diyanet İşleri başkanlığı 1300 sene önce uydurulan beşeri,
uydurma Emevi dininden Allah'ın dinine doğru geçiş yapmak zorundadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an'a gereken değeri vermediği
sürece bu devletin Fetö ile bir başarı elde etmesi mümkün değildir.
Fetö ancak Kur'an'ın aklı, mantığı, vicdanı, hikmeti ile yenilebilir.
Çünkü F Gülen'in en çok düşman olduğu şey Kur'an, ilim, hikmet, aklı kullanma ve sorgulamadır.
F Gülen, rivayetlere, hurafelere, menkibelere, efsanelere, rüyalara inanır ve örgütüne yıllardan beri bu ahmaklıkları anlatır ve aşılar.
F Gülen'in inanç ve fikirlerine sahip olmakla onun uydurma ve ahmak dini ile mücadele edilmez.
MESELA:
Diyanet'in camilerinde ve Kur'an kurslarında aynen F Gülen'in din anlayışı ve inancı anlatılırsa Fetö ile nasıl mücadele edilecek.
MESELA:
F Gülen'in ahmaklık ve ve cehaletini kat kat aşan tarikatların hurafeci yalancıları hükümete destek veren televizyonlarda gece gündüz ağırlanırsa,
millet Fetö ile mücadelenin samimiyetine nasıl inanacak ve ikna olacak.
Yani Fetö ile gerçekçi ve samimi mücadele edebilmek için onun
ortaya koyduğu dinin karanlık, ahmaklık ve cehalet kaynağı olduğunu Kur'an, ilim ve akıl ile ortaya koymak zorundayız.
MESELA:
F Gülen'in din anlayışı ile ekran vaizlerinin din anlayışı arasında nasıl bir fark vardır.
FETÖ KONUSUNDA BAŞARILI OLMAK İÇİN BEN, KUR'AN'IN İLİM,
AKIL, HİKMET VE TEFEKKÜRÜNDEN BAŞKA BİR YOL GÖRMÜYORUM.
Aslında F Gülen ve terör örgütünden daha tehlikeli olan, onun sahip olduğu batıl ve uydurma inançtır.
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle Said Nursi'nin İsrailiyattan toplayıp getirdiği iftira ve ihanetlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletin'de onlarca ilahiyat fakültesi, yüzlerce ilahiyat Prof'u,
Diyanet işleri başkanlığının yüz elli bini aşkın personeli,
binlerce Kur'an kursu olmakla beraber Fetö ile mücadelede dini ve ilmi olarak hiç bir başarı elde edilmemektedir.
NEDEN ACABA :
Fetö lideri F Gülen, inanç ve fikir bakımından Kur'an,a inanmayan,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri ile büyük bir bölümü uydurma olan Said Nursi'nin
Risale'i Nur külliyatıyla yetişen bir cahildir.
Kırk yıldan beri sadece Yalan ve iftira anlatan,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olan
F Gülen'e karşı başarı sağlayabilmek için ilahiyat fakültelerinde Kur'an,
ilim, hikmet, akıl ve tefekkür önderliğinde kürsüler kurulup,
Diyanet işleri başkanlığı kökten bir çözüm ile Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini bırakarak,
Kur'an, ilim ve aklı kullanma, tefekkür ve sorgulamaya acil olarak geçmesi ve kendisini mutlaka yenilemesi gerekiyor.
Diyanet İşleri başkanlığı fikir özgürlüğüne düşkün olmak zorundadır.
Diyanet İşleri başkanlığı 1300 sene önce uydurulan beşeri,
uydurma Emevi dininden Allah'ın dinine doğru geçiş yapmak zorundadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an'a gereken değeri vermediği
sürece bu devletin Fetö ile bir başarı elde etmesi mümkün değildir.
Fetö ancak Kur'an'ın aklı, mantığı, vicdanı, hikmeti ile yenilebilir.
Çünkü F Gülen'in en çok düşman olduğu şey Kur'an, ilim, hikmet, aklı kullanma ve sorgulamadır.
F Gülen, rivayetlere, hurafelere, menkibelere, efsanelere, rüyalara inanır ve örgütüne yıllardan beri bu ahmaklıkları anlatır ve aşılar.
F Gülen'in inanç ve fikirlerine sahip olmakla onun uydurma ve ahmak dini ile mücadele edilmez.
MESELA:
Diyanet'in camilerinde ve Kur'an kurslarında aynen F Gülen'in din anlayışı ve inancı anlatılırsa Fetö ile nasıl mücadele edilecek.
MESELA:
F Gülen'in ahmaklık ve ve cehaletini kat kat aşan tarikatların hurafeci yalancıları hükümete destek veren televizyonlarda gece gündüz ağırlanırsa,
millet Fetö ile mücadelenin samimiyetine nasıl inanacak ve ikna olacak.
Yani Fetö ile gerçekçi ve samimi mücadele edebilmek için onun
ortaya koyduğu dinin karanlık, ahmaklık ve cehalet kaynağı olduğunu Kur'an, ilim ve akıl ile ortaya koymak zorundayız.
MESELA:
F Gülen'in din anlayışı ile ekran vaizlerinin din anlayışı arasında nasıl bir fark vardır.
FETÖ KONUSUNDA BAŞARILI OLMAK İÇİN BEN, KUR'AN'IN İLİM,
AKIL, HİKMET VE TEFEKKÜRÜNDEN BAŞKA BİR YOL GÖRMÜYORUM.
Aslında F Gülen ve terör örgütünden daha tehlikeli olan, onun sahip olduğu batıl ve uydurma inançtır.
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle Said Nursi'nin İsrailiyattan toplayıp getirdiği iftira ve ihanetlerdir.
DÜNYADA MÜSLÜMANLAR İÇİN EN TEHLİKELİ ŞEY NEDİR?
Günümüzün dünyasına baktığımızda İslam toplumu için bir çok tehlikenin var olduğunu görüyoruz.
Mesela, içki içmek, kumar oynamak, zina etmek, toplumsal merhametin kaybolması, infak ve fedakarlığın azalması,
siteleşme, yani zengin olanların fakirlerin yaşadığı mahallelerden kendilerine özel mekanlarda çalışıp lüks ve konforlu bir hayat sürmeleri, dünyevileşme, israf ve safahatın had safhaya ulaşması,
fakir ile zengin arasında makasın çok açılması, ahlaki tefessüh, iyiliği emretme kötülüklerden sakındırmenın ihmal edilmesi,
İslam ve Müslümanlarların düşmanları ABD, AB, RUSYA, İNGİLTERE, FRANSA, ALMANYA, EMPERYALİZM,SİYONİZM, HAİNLER, İTİKADİ MÜNAFIKLAR.
Evet, Müslümanların ve islamın yüzlerce düşmanı vardır.
Fakat Kur'an'a baktığımızda İslam dini için, Yâni Allah'ın Tevhid sisteminin ve Müslümanlarının en büyük düşmanı olarak uydurulan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve hurafe rivayetler olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Yani bozulan hanif dindir.
Rivayetlerle iğfal edilmiş akıl ve fikirlerdir.
Batıl tasavvuf dininin indirilen dini tamamen sarmalamasıdır.
Dünya hayatında İslam ve Müslümanlarlar için her şeyden daha fazla tehlikeli uydurma din ile bozulan beyinler ve zihinlerdir.
İslam tarihinde bozuk dinin bu ümmete verdiği zararı hiç bir millet vermemiştir.
Şirk, yani bozulan din bizim en büyük düşmanımızdır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayette olduğunuz sürece sapıklıkta olan kimsenin zararı size ulaşmaz. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı haber verecektir"(Maide, 105)
YOKSA BİZ DİNİMİZİ BOZMASAYDIK ALLAH BİZİ PERİŞAN ETMEZDİ.
",,,Allah hiç bir zaman kafirlere müminler aleyhine yol vermez"(Nisa, 141)
"Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice Elçiler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir.
MÜMİNLERE YARDIM ETMEK BİZİM ÜZERİMİZE BİR HAKTIR"
(RUM, 47)
DÜNYADA uydurma dinden daha tehlikeli bir şey yoktur, uydurma dinin yanında atom bombası bir hiç kalır, atom bombasının zararı zamanla yok olur, uydurma dinin ahmaklığı kıyamet gününe kadar devam eder.
Tevhid dininin bozulması ve şirk dinine inkılap etmesi bu kadar tehlikeli olmasaydı,
İnsanlık tarihi boynuna Allah, sürekli bozulan Tevhid akidesinin ıslahı için elçiler göndermezdi.
Günümüzün dünyasına baktığımızda İslam toplumu için bir çok tehlikenin var olduğunu görüyoruz.
Mesela, içki içmek, kumar oynamak, zina etmek, toplumsal merhametin kaybolması, infak ve fedakarlığın azalması,
siteleşme, yani zengin olanların fakirlerin yaşadığı mahallelerden kendilerine özel mekanlarda çalışıp lüks ve konforlu bir hayat sürmeleri, dünyevileşme, israf ve safahatın had safhaya ulaşması,
fakir ile zengin arasında makasın çok açılması, ahlaki tefessüh, iyiliği emretme kötülüklerden sakındırmenın ihmal edilmesi,
İslam ve Müslümanlarların düşmanları ABD, AB, RUSYA, İNGİLTERE, FRANSA, ALMANYA, EMPERYALİZM,SİYONİZM, HAİNLER, İTİKADİ MÜNAFIKLAR.
Evet, Müslümanların ve islamın yüzlerce düşmanı vardır.
Fakat Kur'an'a baktığımızda İslam dini için, Yâni Allah'ın Tevhid sisteminin ve Müslümanlarının en büyük düşmanı olarak uydurulan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve hurafe rivayetler olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Yani bozulan hanif dindir.
Rivayetlerle iğfal edilmiş akıl ve fikirlerdir.
Batıl tasavvuf dininin indirilen dini tamamen sarmalamasıdır.
Dünya hayatında İslam ve Müslümanlarlar için her şeyden daha fazla tehlikeli uydurma din ile bozulan beyinler ve zihinlerdir.
İslam tarihinde bozuk dinin bu ümmete verdiği zararı hiç bir millet vermemiştir.
Şirk, yani bozulan din bizim en büyük düşmanımızdır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayette olduğunuz sürece sapıklıkta olan kimsenin zararı size ulaşmaz. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı haber verecektir"(Maide, 105)
YOKSA BİZ DİNİMİZİ BOZMASAYDIK ALLAH BİZİ PERİŞAN ETMEZDİ.
",,,Allah hiç bir zaman kafirlere müminler aleyhine yol vermez"(Nisa, 141)
"Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice Elçiler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler. (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir.
MÜMİNLERE YARDIM ETMEK BİZİM ÜZERİMİZE BİR HAKTIR"
(RUM, 47)
DÜNYADA uydurma dinden daha tehlikeli bir şey yoktur, uydurma dinin yanında atom bombası bir hiç kalır, atom bombasının zararı zamanla yok olur, uydurma dinin ahmaklığı kıyamet gününe kadar devam eder.
Tevhid dininin bozulması ve şirk dinine inkılap etmesi bu kadar tehlikeli olmasaydı,
İnsanlık tarihi boynuna Allah, sürekli bozulan Tevhid akidesinin ıslahı için elçiler göndermezdi.
ALLAH( CC) EKSİK DİN GÖNDERİR Mİ?
Başında, görüldüğü zaman adam zannedilen Mehmet görmezin bulunduğu Kur'an tanımaz. İlim yoksunu,akıl ve mantığının iflas ettiği, gerici, yobaz,
İlahların ve evliyaların şirk dinine boğazına kadar batmış Diyanetin 12.02.2016 tarihli cuma hutbesinin konusu
"DİNDE KUR'ANIN YETERLİ OLMADIĞI" ile ilgiliydi.
Cehalette zıvanadan çıkmış diyanete göre hadis kitaplarında bulunan rivayetler
Allah Resulü'nü temsil etmektedir.
Bu yüz karası gerici zihniyet ve anlayış Suud yobazlarında,
Pakistan, Hindistan, Afrika veya bin sene önce kırsal, medeni ortamdan uzak çöl ve mağaralarda yaşamış ummi insanların inancı olabilirdi
ama yirmibirinci yüzyılın Türkiye Cumhuriyeti Diyanetin de olmamalıydı.
Ülkede bu kadar hırsızlık, terör, kadın cinayeti,intiharlar,tarikatların dinde tahribatları,
hurafeler, fakirlik,
bankaların faizle fakir halkı soyması,sosyal adaletsizlik,
dinin tamamen ranta dönüşmesi, her türlü fuhuş ve ahlaksızlık almış başını giderken bütün bunlar üzerine en büyük bir hüsran daha eklendi "KUR'AN TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİLDİR "ALLAH (cc) Diyanetin hiç bir zaman inanmadığı yüce kitabında şöyle buyuruyor
"O size istediğiniz her şeyden verdi.
Allahın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz "(İbrahim -4)
Yani Allah(cc)milyarlarca insana dünya hayatında geçimlik olarak meyvesinden sebzesine kadar dünyalar dolusu nimetler verecek fakat iman, amel,
Tevhid ve güzel ahlak bakımından onlara eksik bir din ve vahiy gönderecek,
bre insafsızlar eksiklik sizin aklınızda, beyninizde,
ahlakınızda ,anlayışınızda olduğunun farkında değilmisiniz .
Peki hayatınızda hiç görmediğiniz, kör olduğunuz Kur'an bu konuda ne buyuruyor.
Bir bakalım
"Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?
Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"
(Ankebut -51 )
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri )Kur'an ile uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır.
Belki sakınırlar "(En'am -51 )
"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.
Tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver"
(Kaf -45)
Kur'an munkiri yobazlar!
Öğüt ve uyarının ne ile yapılacağını ve Kur'anın yeterli olduğunu gördünüz mü ?
"İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın ayetleridir.
Artık Allah'tan ve 0'nun ayetlerinden başka hangi söze iman edecekler "
(Casiye -6)
Yirminci asırda zalim ve vahşi Emevi dönemini yaşayan Diyanet Başkanı Görmez!
Senin Allah'tan korkun ve ona imanın varmı?
Emevi ehli sünnet ve Şia'nın rivayetlerinin bir çoğundaki hadislerin Allah'a,
Allah Elçisine , dine,ilme, akla ve güzel ahlaka hakaret içerdiğinden hiç mi haberin yok,
Bu asırda,
medeniyette ve teknoloji çağında cehaletin bu kadarı gülünç olmuyor mu?
Muhammed süresi 25.ayetinde buyrulduğu gibi Diyanet camiasının kalbi kur'an'a karşı gerçekten kilitlidir.
Allah bilir bunun sebebi ön yargı ile kur'an'a yaklaşma ile kitabın tamamen rant yapılması ve uydurulmuş dinle halkın aldatılmasıdır .
Allah (cc )Maide süresinin 3.ayetinde dininizi tamamladım buyurduğu halde .
Bunlar hâlâ yok din tamam değildir, diyerek Cenabı Hakka iftira üzerine iftira ediyorlar.
Gerçeği çarpıtmak yalan söylemekten daha kötüdür.
İşte Ehli sünnet dininin rivayetlerini ve ahmaklıklarını tek kaynak edinen diyanet İşleri başkanlığı bunu yapıyor.
Dinin gerçeklerini çarpıtarak büyük bir cinayet işliyor.
Başında, görüldüğü zaman adam zannedilen Mehmet görmezin bulunduğu Kur'an tanımaz. İlim yoksunu,akıl ve mantığının iflas ettiği, gerici, yobaz,
İlahların ve evliyaların şirk dinine boğazına kadar batmış Diyanetin 12.02.2016 tarihli cuma hutbesinin konusu
"DİNDE KUR'ANIN YETERLİ OLMADIĞI" ile ilgiliydi.
Cehalette zıvanadan çıkmış diyanete göre hadis kitaplarında bulunan rivayetler
Allah Resulü'nü temsil etmektedir.
Bu yüz karası gerici zihniyet ve anlayış Suud yobazlarında,
Pakistan, Hindistan, Afrika veya bin sene önce kırsal, medeni ortamdan uzak çöl ve mağaralarda yaşamış ummi insanların inancı olabilirdi
ama yirmibirinci yüzyılın Türkiye Cumhuriyeti Diyanetin de olmamalıydı.
Ülkede bu kadar hırsızlık, terör, kadın cinayeti,intiharlar,tarikatların dinde tahribatları,
hurafeler, fakirlik,
bankaların faizle fakir halkı soyması,sosyal adaletsizlik,
dinin tamamen ranta dönüşmesi, her türlü fuhuş ve ahlaksızlık almış başını giderken bütün bunlar üzerine en büyük bir hüsran daha eklendi "KUR'AN TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİLDİR "ALLAH (cc) Diyanetin hiç bir zaman inanmadığı yüce kitabında şöyle buyuruyor
"O size istediğiniz her şeyden verdi.
Allahın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz "(İbrahim -4)
Yani Allah(cc)milyarlarca insana dünya hayatında geçimlik olarak meyvesinden sebzesine kadar dünyalar dolusu nimetler verecek fakat iman, amel,
Tevhid ve güzel ahlak bakımından onlara eksik bir din ve vahiy gönderecek,
bre insafsızlar eksiklik sizin aklınızda, beyninizde,
ahlakınızda ,anlayışınızda olduğunun farkında değilmisiniz .
Peki hayatınızda hiç görmediğiniz, kör olduğunuz Kur'an bu konuda ne buyuruyor.
Bir bakalım
"Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?
Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"
(Ankebut -51 )
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri )Kur'an ile uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır.
Belki sakınırlar "(En'am -51 )
"Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.
Tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver"
(Kaf -45)
Kur'an munkiri yobazlar!
Öğüt ve uyarının ne ile yapılacağını ve Kur'anın yeterli olduğunu gördünüz mü ?
"İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın ayetleridir.
Artık Allah'tan ve 0'nun ayetlerinden başka hangi söze iman edecekler "
(Casiye -6)
Yirminci asırda zalim ve vahşi Emevi dönemini yaşayan Diyanet Başkanı Görmez!
Senin Allah'tan korkun ve ona imanın varmı?
Emevi ehli sünnet ve Şia'nın rivayetlerinin bir çoğundaki hadislerin Allah'a,
Allah Elçisine , dine,ilme, akla ve güzel ahlaka hakaret içerdiğinden hiç mi haberin yok,
Bu asırda,
medeniyette ve teknoloji çağında cehaletin bu kadarı gülünç olmuyor mu?
Muhammed süresi 25.ayetinde buyrulduğu gibi Diyanet camiasının kalbi kur'an'a karşı gerçekten kilitlidir.
Allah bilir bunun sebebi ön yargı ile kur'an'a yaklaşma ile kitabın tamamen rant yapılması ve uydurulmuş dinle halkın aldatılmasıdır .
Allah (cc )Maide süresinin 3.ayetinde dininizi tamamladım buyurduğu halde .
Bunlar hâlâ yok din tamam değildir, diyerek Cenabı Hakka iftira üzerine iftira ediyorlar.
Gerçeği çarpıtmak yalan söylemekten daha kötüdür.
İşte Ehli sünnet dininin rivayetlerini ve ahmaklıklarını tek kaynak edinen diyanet İşleri başkanlığı bunu yapıyor.
Dinin gerçeklerini çarpıtarak büyük bir cinayet işliyor.
PARALEL DİN (10. YAZI)
Paralel devlet yapılanması veya diğer adıyla Fetö ile mücadele eden devlet yetkilileri şu soruya cevap verebilirler mi?
Fetö'nun dinanlayışı ile kurum olarak Diyanet İşleri başkanlığının din anlayışı arasında herhangi bir fark var mıdır?
Benim düşünceme göre Fetö'nun devleti ele geçirmeye çalışmasından daha çok tehlikeli olan, onun sahip olduğu batıl ve uydurma rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dinidir.
Eğer bu uydurma mehdiyetçi din anlayışı olmasaydı F Gülen ve cemaatı bu kadar tehlikeli
olmayacaktı.
Dolayısıyla "Kur'an sapıklığı diye bir sapıklık çıktı" diyen F Gülen ile
Sadece Kur'an'a dayandırılan bir din anlayışını "büyük bir tehlike"
olarak gören diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an'a tarihsel olarak bakan Prof Mustafa Öztürk ve tarikatlar arasında bir fark göremiyorum.
Dahası
"Kur'an'a uymanın kaosa sebebiyet vereceğini" söyleyenlerin din anlayışı ile F Gülen ve cemaatinin din anlayışı arasında da herhangi bir fark yoktur.
Bakın Kur'an,hikmet ve Tevhid yoksunu Ünlü fıkıhçımız Prof Dr Faruk Başer bir zamanlar ne söylemiş.
"Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Hoca efendinin âlim olmasının yanında bihakkin müçtehit olduğunda da, bizce şüphe yoktur"
(Faruk Başer, Fethullah Gülen Hoca Efendinin Fıkhını anlamak, İstanbul, 2006, s, 17)
"Hoca Efendinin düşünce ufkunda sadece belli alanlar yoktur. Onun ele aldığı konular hayatın bütünüdür. Vizyonu bize göre tam bir medeniyet projesidir"
(a. g. e, s, 19)
"Hoca Efendinin bu açıdan, hem bütünüyle islami ilimler hem de Türkçe için büyük bir şans ve büyük bir hazinedir"
(a. g. e, s, 57) gibi ifadelerle kitaplaştıran
"Ve ileride F Gülen'in tercüme'i halinin yazılması durumunda ilim tahsil ettiği hocaların başında F Gülen'in yer alması
gerektiğini söyleyen Faruk Başer'in din anlayışı ve inancı ile F Gülen'in inancı arasında da herhangi bir fark yoktur"
GELECEK YAZI DİYANETİN DİN ANLAYIŞI:
Paralel devlet yapılanması veya diğer adıyla Fetö ile mücadele eden devlet yetkilileri şu soruya cevap verebilirler mi?
Fetö'nun dinanlayışı ile kurum olarak Diyanet İşleri başkanlığının din anlayışı arasında herhangi bir fark var mıdır?
Benim düşünceme göre Fetö'nun devleti ele geçirmeye çalışmasından daha çok tehlikeli olan, onun sahip olduğu batıl ve uydurma rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dinidir.
Eğer bu uydurma mehdiyetçi din anlayışı olmasaydı F Gülen ve cemaatı bu kadar tehlikeli
olmayacaktı.
Dolayısıyla "Kur'an sapıklığı diye bir sapıklık çıktı" diyen F Gülen ile
Sadece Kur'an'a dayandırılan bir din anlayışını "büyük bir tehlike"
olarak gören diyanet İşleri Başkanlığı, Kur'an'a tarihsel olarak bakan Prof Mustafa Öztürk ve tarikatlar arasında bir fark göremiyorum.
Dahası
"Kur'an'a uymanın kaosa sebebiyet vereceğini" söyleyenlerin din anlayışı ile F Gülen ve cemaatinin din anlayışı arasında da herhangi bir fark yoktur.
Bakın Kur'an,hikmet ve Tevhid yoksunu Ünlü fıkıhçımız Prof Dr Faruk Başer bir zamanlar ne söylemiş.
"Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Hoca efendinin âlim olmasının yanında bihakkin müçtehit olduğunda da, bizce şüphe yoktur"
(Faruk Başer, Fethullah Gülen Hoca Efendinin Fıkhını anlamak, İstanbul, 2006, s, 17)
"Hoca Efendinin düşünce ufkunda sadece belli alanlar yoktur. Onun ele aldığı konular hayatın bütünüdür. Vizyonu bize göre tam bir medeniyet projesidir"
(a. g. e, s, 19)
"Hoca Efendinin bu açıdan, hem bütünüyle islami ilimler hem de Türkçe için büyük bir şans ve büyük bir hazinedir"
(a. g. e, s, 57) gibi ifadelerle kitaplaştıran
"Ve ileride F Gülen'in tercüme'i halinin yazılması durumunda ilim tahsil ettiği hocaların başında F Gülen'in yer alması
gerektiğini söyleyen Faruk Başer'in din anlayışı ve inancı ile F Gülen'in inancı arasında da herhangi bir fark yoktur"
GELECEK YAZI DİYANETİN DİN ANLAYIŞI:
PARALEL DİN (11. YAZI)
DİYANETİN DİN ANLAYIŞI:
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin Yılmaz savunucusu,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olan
Diyanet İşleri başkanlığı 12. 02. 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletin'in bütün camilerinde okuttuğu hutbenin bir bölümü aynen şöyleydi.
"Kardeşlerim "bize Kur'an yeter" anlayışıyla Peygamberimizi, onun siretini ve sünnetini dikkate almadan müslümanca yaşamaya çalışmak mümkün değildir.
Bu duruş, Kuran'ın bizzat kendisine aykırıdır. Çünkü Yüce Rabbimiz Kerim kitabımızda bize, kendisiyle birlikte Resulüne inanmayı
(Nisa, 4/136) ve tabi olmayı (Araf 7/158) emreder.
Peygamberimizin helal kıldığını helal, haram kıldığını haram saymamızı ister.( A'raf 7/157) (Ahzap, 33/36)
Dolayısıyla Peygamberimize inanmayan, onun siretini ve sünnetini benimsemeyen bir anlayış, İslam anlayışı olamaz.
Peygambere iman etmeden, Kur'an ile sünnet'in arasına mesafe koyarak ebedi kurtuluşa ulaşılamaz.
Resulü Ekrem'in şerefli sözleri olmadan Kur'an anlaşılamaz ve yaşanamaz.
Bizi bu konuda ikaz eden yine bizzat Efendimizdir.
O şöyle buyurur "Sakın sizden birinizi, emrettiğim veya yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde, koltuğuna yaslanmış olarak cahilce,
" Biz Allah'ın kitabında ne bulursak ona uyarız, hadis tanımayız! "
derken bulmayayım"
(İbni mace, süne,2, Tirmizi, ilim,10)
Şimdi ben
Diyanet İşleri başkanlığı Din Hizmetleri Genel müdürlüğü tarafından hazırlanan bu ahmakça hutbenin neresini düzeltmeye çalışayım.
Diyanet İşleri başkanlığı daha Resul (Elçi) ile Nebi kavramlarının hangi anlama geldiğini bilmiyor.
İnsanlara din hususunda doğru ve sahih bilgiler vermesi gereken Diyanet'in bu kadar Kur'an bilmez, cahil bir kurum olduğunu nasıl içimize sindirecegiz.
BU HUTBENİN CAMİLERDE OKUTULDUĞU TARİHTE ÇOK SERT BİR TEPKİ GÖSTERMİŞTİM İNŞALLAH ONU DA PAYLAŞMAK İSTİYORUM.
DİYANETİN DİN ANLAYIŞI:
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin Yılmaz savunucusu,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olan
Diyanet İşleri başkanlığı 12. 02. 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletin'in bütün camilerinde okuttuğu hutbenin bir bölümü aynen şöyleydi.
"Kardeşlerim "bize Kur'an yeter" anlayışıyla Peygamberimizi, onun siretini ve sünnetini dikkate almadan müslümanca yaşamaya çalışmak mümkün değildir.
Bu duruş, Kuran'ın bizzat kendisine aykırıdır. Çünkü Yüce Rabbimiz Kerim kitabımızda bize, kendisiyle birlikte Resulüne inanmayı
(Nisa, 4/136) ve tabi olmayı (Araf 7/158) emreder.
Peygamberimizin helal kıldığını helal, haram kıldığını haram saymamızı ister.( A'raf 7/157) (Ahzap, 33/36)
Dolayısıyla Peygamberimize inanmayan, onun siretini ve sünnetini benimsemeyen bir anlayış, İslam anlayışı olamaz.
Peygambere iman etmeden, Kur'an ile sünnet'in arasına mesafe koyarak ebedi kurtuluşa ulaşılamaz.
Resulü Ekrem'in şerefli sözleri olmadan Kur'an anlaşılamaz ve yaşanamaz.
Bizi bu konuda ikaz eden yine bizzat Efendimizdir.
O şöyle buyurur "Sakın sizden birinizi, emrettiğim veya yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde, koltuğuna yaslanmış olarak cahilce,
" Biz Allah'ın kitabında ne bulursak ona uyarız, hadis tanımayız! "
derken bulmayayım"
(İbni mace, süne,2, Tirmizi, ilim,10)
Şimdi ben
Diyanet İşleri başkanlığı Din Hizmetleri Genel müdürlüğü tarafından hazırlanan bu ahmakça hutbenin neresini düzeltmeye çalışayım.
Diyanet İşleri başkanlığı daha Resul (Elçi) ile Nebi kavramlarının hangi anlama geldiğini bilmiyor.
İnsanlara din hususunda doğru ve sahih bilgiler vermesi gereken Diyanet'in bu kadar Kur'an bilmez, cahil bir kurum olduğunu nasıl içimize sindirecegiz.
BU HUTBENİN CAMİLERDE OKUTULDUĞU TARİHTE ÇOK SERT BİR TEPKİ GÖSTERMİŞTİM İNŞALLAH ONU DA PAYLAŞMAK İSTİYORUM.
PARALEL DİN (8. YAZI)
Resülüllah'ın vefatından sonra sanki Allah ( cc )Kur'anda eksik bir din göndermiş gibi,
Kur'an'dan zerre kadar haberi olmayan sözde âlimlere boşluğu
kapatma yetkisi tanınca, Kur'an ehli muvahhidlerin, bir sorunun cevabını bulmak için kendi zamanlarına kadar oluşturulan uydurma rivayetlerle hurafeleri atlayarak direk olarak Kur'an'a başvurması
paralel din mensupları tarafından kabul edilemez bulunmuştur.
Bu cehalet, belli bir süre sonra vahiy kaynaklı olduğu iddia edilen sünnetin (hadislerin) de ümmetin sözde muctehitlerini kesmediğini göstermektedir.
Durum böyle olunca aşağıdaki şu tespitler, ümmet olarak Allah'ın kitabına karşı duruşumuzun kimlere benzediğini görmemiz açısından önemlidir.
"Rabbani Yahudiliğe göre Musa (aleyhisselam),a Sina'da yazılı Tora'nın yanı sıra sözlü Tora'da verilmiştir"
(Yazılı Tora (Torah şebihtav)
kitabı mukaddesi (Ahdi Atik), Sözlü Tora (Torah Şebealpeh) da yazılı
Tora'nın yorumu olan Mişna'yı, daha geniş anlamda Talmud'u ifade eder.
Sözlü Tora'nın kesintisiz bir isnad zinciriyle nesilden nesile aktarıldığı kabul edilir)
Aslında Kur'an'a baktığımızda Şia ve Ehli sünnetin aynen Yahudi ve Hristiyanlar gibi Tevhid dinini nasıl bozduklarını apaçık bir sekilde görmekteyiz.
Şu ayetler bu sebeple nazil olmuşlardır.
"Ey iman edenler!
( Biliniz ki), hahamlardanve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar.
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, İşte onlara elem verici bir azabı müjdele!"
(Tevbe, 34)
Yukarıdaki ayette geçen "Ey iman edenler!" hitabı çok önemlidir,
Yani "Ey iman edenler! sizin din büyükleriniz de hahamların ve rahiplerin yaptığı alçaklığı yapacaktır"
"Dini dünyaya alet edeceklerdir, dinin sırtından rant devşireceklerdir. Sizi Allah ile aldatmasınlar"
"Dininizi asıl kaynaktan almaya bakın,
Sadece Allah tarafından gelene itibar edin" demek istenmiştir.
Bu konuda en güzel örnek olarak şu ayeti gösterebilirim.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden (Yahudi ve Hristiyanlardan)
"Onu (vahyi, kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı.
Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dünya menfaatine değiştirdiler.
Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur"(Âli İmran, 187)
Resülüllah'ın vefatından sonra sanki Allah ( cc )Kur'anda eksik bir din göndermiş gibi,
Kur'an'dan zerre kadar haberi olmayan sözde âlimlere boşluğu
kapatma yetkisi tanınca, Kur'an ehli muvahhidlerin, bir sorunun cevabını bulmak için kendi zamanlarına kadar oluşturulan uydurma rivayetlerle hurafeleri atlayarak direk olarak Kur'an'a başvurması
paralel din mensupları tarafından kabul edilemez bulunmuştur.
Bu cehalet, belli bir süre sonra vahiy kaynaklı olduğu iddia edilen sünnetin (hadislerin) de ümmetin sözde muctehitlerini kesmediğini göstermektedir.
Durum böyle olunca aşağıdaki şu tespitler, ümmet olarak Allah'ın kitabına karşı duruşumuzun kimlere benzediğini görmemiz açısından önemlidir.
"Rabbani Yahudiliğe göre Musa (aleyhisselam),a Sina'da yazılı Tora'nın yanı sıra sözlü Tora'da verilmiştir"
(Yazılı Tora (Torah şebihtav)
kitabı mukaddesi (Ahdi Atik), Sözlü Tora (Torah Şebealpeh) da yazılı
Tora'nın yorumu olan Mişna'yı, daha geniş anlamda Talmud'u ifade eder.
Sözlü Tora'nın kesintisiz bir isnad zinciriyle nesilden nesile aktarıldığı kabul edilir)
Aslında Kur'an'a baktığımızda Şia ve Ehli sünnetin aynen Yahudi ve Hristiyanlar gibi Tevhid dinini nasıl bozduklarını apaçık bir sekilde görmekteyiz.
Şu ayetler bu sebeple nazil olmuşlardır.
"Ey iman edenler!
( Biliniz ki), hahamlardanve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar.
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler yok mu, İşte onlara elem verici bir azabı müjdele!"
(Tevbe, 34)
Yukarıdaki ayette geçen "Ey iman edenler!" hitabı çok önemlidir,
Yani "Ey iman edenler! sizin din büyükleriniz de hahamların ve rahiplerin yaptığı alçaklığı yapacaktır"
"Dini dünyaya alet edeceklerdir, dinin sırtından rant devşireceklerdir. Sizi Allah ile aldatmasınlar"
"Dininizi asıl kaynaktan almaya bakın,
Sadece Allah tarafından gelene itibar edin" demek istenmiştir.
Bu konuda en güzel örnek olarak şu ayeti gösterebilirim.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden (Yahudi ve Hristiyanlardan)
"Onu (vahyi, kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı.
Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dünya menfaatine değiştirdiler.
Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur"(Âli İmran, 187)
PARALEL DİN ( 9. YAZI)
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarından meydana getirilen paralel dine baktığımızda ibadet konuları dahil olmak üzere nikah,
boşanma, miras,
faiz, cariyelik gibi bir çok konunun fıkıh kitaplarında ele alınış tarzına bakıldığında, bırakın onların inancında bulunan Kur'an'ın eksiklerinin tamamlanması meselesini,
Kur'an'ı tamamen
devre dışı bırakma faaliyeti çerçevesinde olduğu rahatlıkla görülecektir.
Allah'ın kitabına karşı öyle büyük bir ihanet ve nefretle yaklaşılmış ki,
yani bu faaliyetlerin ileri gelen ağababaları o kadar Kur'an'dan yan çizmişler ki, bugün bile ortaya konan inanç,
ilke, kavram ve fikirler Allah'ın indirdiği din zannedilerek en şiddetli bir şekilde sahiplenilmekte,
en ufak bir eleştiri kabul edilmemekte, devletin bütün resmi kurumlarında
bu din ögretilmekte,
Karşılarına Allah'ın kitabı bile çıkarıldığında kılları kıpırdamamaktadır.
Allah'ın dini yerine hakim kaldıkları uydurma paralel din tartışılmaz kesin bir delil olarak ümmi insanlara dayatılmaktadır.
Uydurma ve hurafe dinin tahsili insanları tatmin etmeyince,
Allah'ın dini zannedilerek ezberlenen paralel din Kur'an'dan alındığı düşünülünce Kur'an'ın tarihsel unsurlar taşıyıp taşımadığı tartışılmaya açılmış, büyük oranda
öyle olduğuna inanılmış, bu sebeple de Kur'an'ın günümüze taşınmasının mümkün olmadığına karar verilmiştir.
Halbuki Allah'ın kitabına hakkıyla vakıf olduğumuzda inen vahyin kıyamet gününe kadar gelecek olan bütün insanlar için yeterli olduğunu ve tüm insanları ilgilendirdiğini görmekteyiz.
EY TARİHSELCİLER! ALLAH YAPTIKLARINDAN SORUMSUZDUR.
"Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz, onlar ise sorguya çekileceklerdir"
(Enbiya, 23)
Uzun bir süre Allah'ın neden yaptıklarından sorumlu olmadığını düşündüm.
Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, doğru,
İlmi ve kudreti sonsuzdur, tamam,
Bir çok şey düşündüm.
Fakat beni tatmin eden şey, Allah'ın hikmetsiz hiçbir şey yaratmadığıdır.
Allah boşuna bir şey yaratmaz ki, yaptığından sorumlu tutulsun.
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık.
Fakat onların çoğu bilmiyorlar"
(Duhan, 38, 39)
İşte tarihselciler Allah'ın ilmini ve kudretini hakkıyla takdir edemediklerinden böyle hatalar yapabiliyorlar.
DOLAYISIYLA, ALLAH YAPTIKLARINDAN SORUMSUZ OLUNCA ONUN KELAMI OLAN KUR'AN'DA HATADAN VE IHTILAFTAN MASUMDUR.
"Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkasından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı"(Nisa, 82)
Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarından meydana getirilen paralel dine baktığımızda ibadet konuları dahil olmak üzere nikah,
boşanma, miras,
faiz, cariyelik gibi bir çok konunun fıkıh kitaplarında ele alınış tarzına bakıldığında, bırakın onların inancında bulunan Kur'an'ın eksiklerinin tamamlanması meselesini,
Kur'an'ı tamamen
devre dışı bırakma faaliyeti çerçevesinde olduğu rahatlıkla görülecektir.
Allah'ın kitabına karşı öyle büyük bir ihanet ve nefretle yaklaşılmış ki,
yani bu faaliyetlerin ileri gelen ağababaları o kadar Kur'an'dan yan çizmişler ki, bugün bile ortaya konan inanç,
ilke, kavram ve fikirler Allah'ın indirdiği din zannedilerek en şiddetli bir şekilde sahiplenilmekte,
en ufak bir eleştiri kabul edilmemekte, devletin bütün resmi kurumlarında
bu din ögretilmekte,
Karşılarına Allah'ın kitabı bile çıkarıldığında kılları kıpırdamamaktadır.
Allah'ın dini yerine hakim kaldıkları uydurma paralel din tartışılmaz kesin bir delil olarak ümmi insanlara dayatılmaktadır.
Uydurma ve hurafe dinin tahsili insanları tatmin etmeyince,
Allah'ın dini zannedilerek ezberlenen paralel din Kur'an'dan alındığı düşünülünce Kur'an'ın tarihsel unsurlar taşıyıp taşımadığı tartışılmaya açılmış, büyük oranda
öyle olduğuna inanılmış, bu sebeple de Kur'an'ın günümüze taşınmasının mümkün olmadığına karar verilmiştir.
Halbuki Allah'ın kitabına hakkıyla vakıf olduğumuzda inen vahyin kıyamet gününe kadar gelecek olan bütün insanlar için yeterli olduğunu ve tüm insanları ilgilendirdiğini görmekteyiz.
EY TARİHSELCİLER! ALLAH YAPTIKLARINDAN SORUMSUZDUR.
"Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz, onlar ise sorguya çekileceklerdir"
(Enbiya, 23)
Uzun bir süre Allah'ın neden yaptıklarından sorumlu olmadığını düşündüm.
Kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur, doğru,
İlmi ve kudreti sonsuzdur, tamam,
Bir çok şey düşündüm.
Fakat beni tatmin eden şey, Allah'ın hikmetsiz hiçbir şey yaratmadığıdır.
Allah boşuna bir şey yaratmaz ki, yaptığından sorumlu tutulsun.
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık.
Fakat onların çoğu bilmiyorlar"
(Duhan, 38, 39)
İşte tarihselciler Allah'ın ilmini ve kudretini hakkıyla takdir edemediklerinden böyle hatalar yapabiliyorlar.
DOLAYISIYLA, ALLAH YAPTIKLARINDAN SORUMSUZ OLUNCA ONUN KELAMI OLAN KUR'AN'DA HATADAN VE IHTILAFTAN MASUMDUR.
"Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkasından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı"(Nisa, 82)
PARALEL DİN (7. YAZI)
Resülüllah'ın vefatından kısa bir süre sonra Allah tarafından indirilen dinin
Ehli sünnet ve Şia'nın yalan rivayetleriyle tahrif edilerek uydurma beşeri bir dine inkılap etmesi büyük oranda tamamlanmıştır.
Artık günümüzde Allah'ın indirdiği dinden hiç bir eser kalmamıştır.
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini paralel bir dindir.
Kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle oluşturulan din paralel bir dindir.
Tevhid akidesini bozmak,
emperyalist batıya sömürge yapmak amacıyla Hindistan'dan getirilen tasavvuf dini Kur'an düşmanı paralel bir dindir.
Özellikle Ehli sünnet paralel dininde bulunan "sünnet kitaba egemendir"
"sünnet kitap üzerinde söz sahibidir"
" sünnet (hadis) olmadan Kur'an anlaşılmaz"
şeklindeki ifadelerin kime ait olduğuna dair tartışmalar yapıladursun,
bu ahmakça sözler erken zamanlardan itibaren paralel ehl-i sünnet dininin temel inancı haline gelmiştir.
Herhangi dini bir konuda son sözü söyleyecek olanın sünnet (hadis) olduğu ve
"Kur'anın sünnete ihtiyacının sünnetin Kur'an'a ihtiyacından daha fazla olduğu inancı ümmetin içinde öylesine kök salmış ki,
Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul eden muvahhidler sapıklık ve cehaletle itham edilmişlerdir.
Resülüllah'ın vefatından kısa bir süre sonra Allah tarafından indirilen dinin
Ehli sünnet ve Şia'nın yalan rivayetleriyle tahrif edilerek uydurma beşeri bir dine inkılap etmesi büyük oranda tamamlanmıştır.
Artık günümüzde Allah'ın indirdiği dinden hiç bir eser kalmamıştır.
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini paralel bir dindir.
Kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle oluşturulan din paralel bir dindir.
Tevhid akidesini bozmak,
emperyalist batıya sömürge yapmak amacıyla Hindistan'dan getirilen tasavvuf dini Kur'an düşmanı paralel bir dindir.
Özellikle Ehli sünnet paralel dininde bulunan "sünnet kitaba egemendir"
"sünnet kitap üzerinde söz sahibidir"
" sünnet (hadis) olmadan Kur'an anlaşılmaz"
şeklindeki ifadelerin kime ait olduğuna dair tartışmalar yapıladursun,
bu ahmakça sözler erken zamanlardan itibaren paralel ehl-i sünnet dininin temel inancı haline gelmiştir.
Herhangi dini bir konuda son sözü söyleyecek olanın sünnet (hadis) olduğu ve
"Kur'anın sünnete ihtiyacının sünnetin Kur'an'a ihtiyacından daha fazla olduğu inancı ümmetin içinde öylesine kök salmış ki,
Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul eden muvahhidler sapıklık ve cehaletle itham edilmişlerdir.
PARALEL DİN (6. YAZI)
İslam tarihinde Allah Resulü'nden sonra Şia ve Ehli sünnet mezhepleri uydurdukları binlerce rivayet ile Nebi (Aleyhisselam)ı dinde hüküm koyucu makamına yerleştirdiler.
Kur'an'ın metnine bir şey yapamamışlardır.
Fakat Kur'an'daki kavramlar üzerinde bir operasyon yaparak Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bozmuşlardır.
Mesela, Kur'an'da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin içeriği boşaltılmış,
Resul ( Aleyhisselam) a itaati emreden ayetler hiç anlaşılmamış veya anlam,
hedef ve etkisi
Allah'ın mesajından Nebi'nin şahsına devşirilmiş,
vefatından sonra da uydurma âlim ve muctehitlere miras olarak bırakılmıştır.
Kur'an'ın kendi içinde bulunan sistemi öyle tahrip edilmiştir ki,
Kur'an'ın sözde bilinçli boşluklarını dolduran, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü hükümsüz bırakan,
Kur'an'ın ne demek istediğini bildiren (tebyin) kavramına iftira bir sünnet anlayışı hâkim kılınmıştır.
Böylece bir çok ayette apaçık olarak tarif edilen Allah'ın kitabı hakkında
"yetersiz, kontrolsüz, bağımlı ve kapalı, anlaşılması mümkün olmayan, sistemsiz bir kitap" algısı oluşturulmuş,
bu kahrolası algı ve anlayış, sonraları şuurlu ve kasıtlı bir usul kaidesine dönüştürülmüştur.
Açıkça yalan ve iftira olan şu rivayet geleneksel fıkıh usulünün temelini oluşturmuştur.
Güya Resulullah ( Aleyhisselam)
ile Muaz b. Cebel arasında geçen bir konuşmaya göre Allah'ın Resulü ( Aleyhisselam)
Yemen'e Vali olarak gönderdiği Muaz b. Cebel'e sorar.
"Yemen'e gittiğinde sana gelecek olan sorunlara ne ile çözüm bulacaksın"
Muaz" ilk önce Allah'ın kitabına, onda yoksa sünnete müracaat edeceğim, onda da bulamazsam kendi ictihadımla sorunları çözeceğim" cevabını verir.
Bütün fıkıh kitaplarında İslam'ın delilleri bağlamında kendisine hayli yer ayrılan bu uydurma rivayete göre bir âlim herhangi bir sorunun cevabı için önce kitaba bakacak, onda bulamazsa sünnete,
onda da bulamaz ise çözümünü aradığı konu hakkında icma bulunup bulunmadığını araştıracak, en nihayet kendi kararına başvuracak.
Akla ve nefse hoş gelen bu çözüm basamakları, ne göründüğü kadar masum ne de kitaplarda yazıldığı gibi gerçekçidir.
Masum değildir, çünkü Allah'ın kitabı yeterli ve apaçık olduğu halde(Maide, 3) insanların bilinçaltına Kur'an'ın yetersiz ve kapalı, anlaşılmaz bir metin olduğu inancını yerleştirmiştir.
Gerçekçi değildir, çünkü fıkıh eserleri bunun tam tersi ictihatlarla doludur.
İslam tarihinde Allah Resulü'nden sonra Şia ve Ehli sünnet mezhepleri uydurdukları binlerce rivayet ile Nebi (Aleyhisselam)ı dinde hüküm koyucu makamına yerleştirdiler.
Kur'an'ın metnine bir şey yapamamışlardır.
Fakat Kur'an'daki kavramlar üzerinde bir operasyon yaparak Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü bozmuşlardır.
Mesela, Kur'an'da geçen Nebi ve Resul kelimelerinin içeriği boşaltılmış,
Resul ( Aleyhisselam) a itaati emreden ayetler hiç anlaşılmamış veya anlam,
hedef ve etkisi
Allah'ın mesajından Nebi'nin şahsına devşirilmiş,
vefatından sonra da uydurma âlim ve muctehitlere miras olarak bırakılmıştır.
Kur'an'ın kendi içinde bulunan sistemi öyle tahrip edilmiştir ki,
Kur'an'ın sözde bilinçli boşluklarını dolduran, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü hükümsüz bırakan,
Kur'an'ın ne demek istediğini bildiren (tebyin) kavramına iftira bir sünnet anlayışı hâkim kılınmıştır.
Böylece bir çok ayette apaçık olarak tarif edilen Allah'ın kitabı hakkında
"yetersiz, kontrolsüz, bağımlı ve kapalı, anlaşılması mümkün olmayan, sistemsiz bir kitap" algısı oluşturulmuş,
bu kahrolası algı ve anlayış, sonraları şuurlu ve kasıtlı bir usul kaidesine dönüştürülmüştur.
Açıkça yalan ve iftira olan şu rivayet geleneksel fıkıh usulünün temelini oluşturmuştur.
Güya Resulullah ( Aleyhisselam)
ile Muaz b. Cebel arasında geçen bir konuşmaya göre Allah'ın Resulü ( Aleyhisselam)
Yemen'e Vali olarak gönderdiği Muaz b. Cebel'e sorar.
"Yemen'e gittiğinde sana gelecek olan sorunlara ne ile çözüm bulacaksın"
Muaz" ilk önce Allah'ın kitabına, onda yoksa sünnete müracaat edeceğim, onda da bulamazsam kendi ictihadımla sorunları çözeceğim" cevabını verir.
Bütün fıkıh kitaplarında İslam'ın delilleri bağlamında kendisine hayli yer ayrılan bu uydurma rivayete göre bir âlim herhangi bir sorunun cevabı için önce kitaba bakacak, onda bulamazsa sünnete,
onda da bulamaz ise çözümünü aradığı konu hakkında icma bulunup bulunmadığını araştıracak, en nihayet kendi kararına başvuracak.
Akla ve nefse hoş gelen bu çözüm basamakları, ne göründüğü kadar masum ne de kitaplarda yazıldığı gibi gerçekçidir.
Masum değildir, çünkü Allah'ın kitabı yeterli ve apaçık olduğu halde(Maide, 3) insanların bilinçaltına Kur'an'ın yetersiz ve kapalı, anlaşılmaz bir metin olduğu inancını yerleştirmiştir.
Gerçekçi değildir, çünkü fıkıh eserleri bunun tam tersi ictihatlarla doludur.
PARALEL DİN (4.YAZI)
Dini rant edinen menfaat çevreleri ile dünyayı ahirette tercih eden Kur'an cahili din adamları bir araya gelince uydurma ve yalan olan paralel din oluşmaya başlar.
Ümmet de hakikatten mahrum bırakıldığı için doğruyu dile getiren Kur'an ehli muvahhidler toplumdan dışlanır.
Halbuki bir çok ayette Allah ( cc) sadece ve sadece Kur'an'ı Mübin'i referans olarak kabul etmektedir.
"Şüphesiz bu (Kur'an) benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.(Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti"(En'am, 135)
"İşte bu (kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin"
( En'am, 155)
"Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir kimsenin felakete uğramaması için Kur'an ile uyar,,,"(En'am, 70)
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
Allah'ın elçisinden sonra dinde meydana gelen Fırkalar, mezhepler, içtihatlar, Cemaatlar ve bölünmeler,
en az Kur'an kadar önemli olan hikmet kavramının yok edilmesi,
yani Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünün bozulması,
Kur'an sisteminin yalan rivayetlerle yerle yeksan edilmesi sebebiyle doğan boşluğu ulema olarak bilinen cahillerin doldurmasıyla paralel din ciddi bir şekilde topluma hakim kılınmıştır.
Halbuki hikmet,
Kur'an'ı bağlam ve bütünlüğü içinde anlama ve çözme kabiliyetidir.
Yani Allah'ın kitabından doğru hüküm çıkarma yöntemidir.
Hikmet, Kur'an'ın kendi içinde sistemini ortaya çıkarma ilim ve gayretidir.
Hikmetin bütün malzemeleri Kur'an'ın içine yerleştirilmiş,
Allah Resulü( Aleyhisselam) de hayatı boyunca ümmetine bu yöntemi uygulamış ve göstermiştir.
"Elif. Lam. RA! (Bu sana indirilen), hikmetsahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri muhkem kılınmış, sonra da detaylandırılmış bir kitaptır"
(Hud, 1)
Dini rant edinen menfaat çevreleri ile dünyayı ahirette tercih eden Kur'an cahili din adamları bir araya gelince uydurma ve yalan olan paralel din oluşmaya başlar.
Ümmet de hakikatten mahrum bırakıldığı için doğruyu dile getiren Kur'an ehli muvahhidler toplumdan dışlanır.
Halbuki bir çok ayette Allah ( cc) sadece ve sadece Kur'an'ı Mübin'i referans olarak kabul etmektedir.
"Şüphesiz bu (Kur'an) benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun.(Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti"(En'am, 135)
"İşte bu (kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin"
( En'am, 155)
"Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir kimsenin felakete uğramaması için Kur'an ile uyar,,,"(En'am, 70)
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
Allah'ın elçisinden sonra dinde meydana gelen Fırkalar, mezhepler, içtihatlar, Cemaatlar ve bölünmeler,
en az Kur'an kadar önemli olan hikmet kavramının yok edilmesi,
yani Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünün bozulması,
Kur'an sisteminin yalan rivayetlerle yerle yeksan edilmesi sebebiyle doğan boşluğu ulema olarak bilinen cahillerin doldurmasıyla paralel din ciddi bir şekilde topluma hakim kılınmıştır.
Halbuki hikmet,
Kur'an'ı bağlam ve bütünlüğü içinde anlama ve çözme kabiliyetidir.
Yani Allah'ın kitabından doğru hüküm çıkarma yöntemidir.
Hikmet, Kur'an'ın kendi içinde sistemini ortaya çıkarma ilim ve gayretidir.
Hikmetin bütün malzemeleri Kur'an'ın içine yerleştirilmiş,
Allah Resulü( Aleyhisselam) de hayatı boyunca ümmetine bu yöntemi uygulamış ve göstermiştir.
"Elif. Lam. RA! (Bu sana indirilen), hikmetsahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri muhkem kılınmış, sonra da detaylandırılmış bir kitaptır"
(Hud, 1)
PARALEL DİN (5.YAZI)
Müntesipleri tarafından Fetö liderine biçilen Kur'an'ı ve islamı tamamlama yetkisi, Ehli sünnet ve Şia mezhebinin bütün ekollerinde var olan bir inançtır .
Zaten bunu da binlerce eserle göstermişlerdir.
Bu mezheplere göre önce Muhammed ( Aleyhisselam)
adına uydurulan binlerce hadis yoluyla kendisine biçilen dinin eksiklerini tamamlama, daha sonra Allah Resulü adına dini bir yetki verdikleri kişiler
vasıtasıyla Muhammed ( Aleyhisselam)ın eksik bıraktığı yerleri tamamlama (içtihatlar,mezhepler,firkalar, Cemaatlar, Tarikatlar) adı altında orijinal din tanınmaz hale getirilmiştir.
Allah'a yemin olsun ki, şu anda Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarında bulunan din ile Allah'ın Kur'an'da gönderdiği din doğu ile batı kadar birbirinden uzaktır.
Allah Resulü'nün vefatından sonra kendisine verilen dini tamamlama yetkisinden kendisinin haberi yoktur.
Bu olay aynen Hz İsa (Aleyhisselam)ı ilah, Rab ve Allah'ın oğlu ilan eden Hıristiyanların yaptıklarına benzemektedir.
"(Hani bir zamanlar) Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara,
"Beni ve anamı, Allah ile beraber iki ilâh edinin" diye sen mi söyledin, buyurduğu zaman o, "Hâşâ!" Seni tenzih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz.
Ben böyle bir şey söyleseydim şüphesiz onu bilirdin.
Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin"
(Maide, 116)
"Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim.
Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim.
İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine şahit idim. Beni vefat ettirince artık onların üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin"
(Maide, 117)
Yukarıdaki ayette geçen "Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim.
Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim"
bölümü çok önemlidir.
1-) Allah'ın Elçileri sadece Allah'a tarafından indirilen vahyi tebliğ ederler.
2) Din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilen vahyi aşmak şirk kabul edilmiştir.
Müntesipleri tarafından Fetö liderine biçilen Kur'an'ı ve islamı tamamlama yetkisi, Ehli sünnet ve Şia mezhebinin bütün ekollerinde var olan bir inançtır .
Zaten bunu da binlerce eserle göstermişlerdir.
Bu mezheplere göre önce Muhammed ( Aleyhisselam)
adına uydurulan binlerce hadis yoluyla kendisine biçilen dinin eksiklerini tamamlama, daha sonra Allah Resulü adına dini bir yetki verdikleri kişiler
vasıtasıyla Muhammed ( Aleyhisselam)ın eksik bıraktığı yerleri tamamlama (içtihatlar,mezhepler,firkalar, Cemaatlar, Tarikatlar) adı altında orijinal din tanınmaz hale getirilmiştir.
Allah'a yemin olsun ki, şu anda Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarında bulunan din ile Allah'ın Kur'an'da gönderdiği din doğu ile batı kadar birbirinden uzaktır.
Allah Resulü'nün vefatından sonra kendisine verilen dini tamamlama yetkisinden kendisinin haberi yoktur.
Bu olay aynen Hz İsa (Aleyhisselam)ı ilah, Rab ve Allah'ın oğlu ilan eden Hıristiyanların yaptıklarına benzemektedir.
"(Hani bir zamanlar) Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara,
"Beni ve anamı, Allah ile beraber iki ilâh edinin" diye sen mi söyledin, buyurduğu zaman o, "Hâşâ!" Seni tenzih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz.
Ben böyle bir şey söyleseydim şüphesiz onu bilirdin.
Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin"
(Maide, 116)
"Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim.
Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim.
İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine şahit idim. Beni vefat ettirince artık onların üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin"
(Maide, 117)
Yukarıdaki ayette geçen "Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim.
Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim"
bölümü çok önemlidir.
1-) Allah'ın Elçileri sadece Allah'a tarafından indirilen vahyi tebliğ ederler.
2) Din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilen vahyi aşmak şirk kabul edilmiştir.
PARALEL DİN (3.YAZI)
Aslında her müslüman,din ve hüküm olarak Kur'an'ı Mübin'ın'den başka hiçbir kaynağın olmaması gerektiğini bilmesi gerekir.
Fakat ataların dinine aykırı düşeceği için Kur'an'ı arkaya atarak veya görmezlikten gelerek onunla ilgili bütün ilişkilerini keserler.
Bunu ilim süsü vererek yapan alçaklar Allah ile kulları arasına girmiş ve şirkten sonra en büyük günah olan hakkı gizleme vebalini yüklenmiş oldular.
Allah( cc) bu gibileri için şöyle buyuruyor.
"Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler"
(İbrahim, 3)
Âyette geçen "ıvec"düşünerek ve tasarlayarak yapılan bir saptırma ve çarpıtmadır.
Gerçekte hakkı çarpıtmak ve ondan saptırmak yalan söylemekten daha ağır bir alçaklıktır.
Çünkü insanlar zaman içerisinde yalanın farkına varabilirler, fakat çarpıtmanın ve değişimin farkına varamazlar.
Diğer bir ayet şöyledir.
"Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, en kötüsünden elem verici bir azap vardır"
(Sebe, 5)
Bütün bu âyetler paralel dinin, dinci iblisleri, ileri gelen ilim adamları, ekran vaizleri, imamları, İlahiyatçıları ve müftüleri hakkındadır.
Çünkü ümmilerin böyle bir şey yapmaları söz konusu olamaz.
Mesela şu âyete dikkat edin,
"İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı (lehvel hadis) satın alır. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır"
(Lokman, 6)
Ayette geçen "lehvel hadis " ibaresinin tam karşılığı "hadis külliyatları, hadis kaynakları ve mezheplerin dayandığı eserlerdir"
Paralel dinin kurucuları hakkında bulunan en korkunç âyetler şunlardır.
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar. O azabın sebebi,
Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"
( Bakara, 174, 175, 176)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu,
İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler(Bakara, 159)
Aslında her müslüman,din ve hüküm olarak Kur'an'ı Mübin'ın'den başka hiçbir kaynağın olmaması gerektiğini bilmesi gerekir.
Fakat ataların dinine aykırı düşeceği için Kur'an'ı arkaya atarak veya görmezlikten gelerek onunla ilgili bütün ilişkilerini keserler.
Bunu ilim süsü vererek yapan alçaklar Allah ile kulları arasına girmiş ve şirkten sonra en büyük günah olan hakkı gizleme vebalini yüklenmiş oldular.
Allah( cc) bu gibileri için şöyle buyuruyor.
"Dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler"
(İbrahim, 3)
Âyette geçen "ıvec"düşünerek ve tasarlayarak yapılan bir saptırma ve çarpıtmadır.
Gerçekte hakkı çarpıtmak ve ondan saptırmak yalan söylemekten daha ağır bir alçaklıktır.
Çünkü insanlar zaman içerisinde yalanın farkına varabilirler, fakat çarpıtmanın ve değişimin farkına varamazlar.
Diğer bir ayet şöyledir.
"Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, en kötüsünden elem verici bir azap vardır"
(Sebe, 5)
Bütün bu âyetler paralel dinin, dinci iblisleri, ileri gelen ilim adamları, ekran vaizleri, imamları, İlahiyatçıları ve müftüleri hakkındadır.
Çünkü ümmilerin böyle bir şey yapmaları söz konusu olamaz.
Mesela şu âyete dikkat edin,
"İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı (lehvel hadis) satın alır. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır"
(Lokman, 6)
Ayette geçen "lehvel hadis " ibaresinin tam karşılığı "hadis külliyatları, hadis kaynakları ve mezheplerin dayandığı eserlerdir"
Paralel dinin kurucuları hakkında bulunan en korkunç âyetler şunlardır.
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır.
Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar. O azabın sebebi,
Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"
( Bakara, 174, 175, 176)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu,
İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler(Bakara, 159)
PARALEL DİN, (2.YAZI)
Allah'ın insanlardan ne istediğini anlamak için vahiy'den başka başvurulacak hiçbir kaynak gösterilemez.
Bu konu Kur'an'da apaçık ortaya konmuştur.
Allah kullarını göndermiş olduğu Kur'andan sorumlu tutmuştur.
"Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl.
Şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"
(Zuhruf, 43, 44)
"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"
( Enbiya, 45)
Bu konuda yüzlerce ayet mevcuttur.
Yani Allah (cc) Kur'andan başka hiçbir kaynak ile sorumlu tutmamıştır.
Bu yüzden din adına Kur'an'dan başka bütün kaynak eserler Allah ve Resulü'ne hakaret ve iftira teşkil etmektedir.
Fakat paralel dinin iblisleri, kendi inanç ve fikirlerini Allah'ın mutlak hidayet ve rahmet olan kitabının yerine geçirerek
vahiy'den haberi olmayan ümmi insanlar nezdinde kendilerini birer Rab ve ilah konumuna sokmuşlardır.
Bu konuda Rahman ve Rahim olan Allah şöyle buyuruyor.
"Heva ve hevesini kendine ilah edineni gördün mü?
Bilerek yaptığı için Allah onu sapık saymış, sanki kulağına ve kalbine mühür basmış, gözüne de perde çekmiştir.
Allah'tan(onun kitabından) sonra artık kim onu doğru yola iletebilir. Öğüt almaz mısınız? (Casiye, 23)
Bu konu o kadar önemli ki, Allah( cc) Davud (Aleyhisselam) ı şu şekilde uyarmaktadır.
"Ey Davut!
Biz seni yeryüzünde halife tayin ettik. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır.
Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır"(Sâd, 26)
Allah ( cc) elçisi Muhammed( Aleyhisselam) a şöyle buyuruyor.
"Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik.
Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet, sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma,,,,,,"(Mâide, 48)
Allah'ın insanlardan ne istediğini anlamak için vahiy'den başka başvurulacak hiçbir kaynak gösterilemez.
Bu konu Kur'an'da apaçık ortaya konmuştur.
Allah kullarını göndermiş olduğu Kur'andan sorumlu tutmuştur.
"Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl.
Şüphesiz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız"
(Zuhruf, 43, 44)
"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"
( Enbiya, 45)
Bu konuda yüzlerce ayet mevcuttur.
Yani Allah (cc) Kur'andan başka hiçbir kaynak ile sorumlu tutmamıştır.
Bu yüzden din adına Kur'an'dan başka bütün kaynak eserler Allah ve Resulü'ne hakaret ve iftira teşkil etmektedir.
Fakat paralel dinin iblisleri, kendi inanç ve fikirlerini Allah'ın mutlak hidayet ve rahmet olan kitabının yerine geçirerek
vahiy'den haberi olmayan ümmi insanlar nezdinde kendilerini birer Rab ve ilah konumuna sokmuşlardır.
Bu konuda Rahman ve Rahim olan Allah şöyle buyuruyor.
"Heva ve hevesini kendine ilah edineni gördün mü?
Bilerek yaptığı için Allah onu sapık saymış, sanki kulağına ve kalbine mühür basmış, gözüne de perde çekmiştir.
Allah'tan(onun kitabından) sonra artık kim onu doğru yola iletebilir. Öğüt almaz mısınız? (Casiye, 23)
Bu konu o kadar önemli ki, Allah( cc) Davud (Aleyhisselam) ı şu şekilde uyarmaktadır.
"Ey Davut!
Biz seni yeryüzünde halife tayin ettik. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır.
Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır"(Sâd, 26)
Allah ( cc) elçisi Muhammed( Aleyhisselam) a şöyle buyuruyor.
"Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik.
Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet, sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma,,,,,,"(Mâide, 48)
20 Şubat 2017 Pazartesi
PARALEL DİN, (1.YAZI)
İnsanlık tarihinde Şeytanın ilhamlarıyla insanlar tarafından uydurulan ilahların ve evliyaların şirk dinine paralel din denir.
İnsanlık tarihinde Allah'tan vahiy yoluyla elçilere gönderilen "İslam" adı altında "Tevhid" haricinde kalan bütün yapılanmaların hepsi paralel din sayılır.
Bu uydurma ve iftira din öyle iblisçe kurulur ki, insanların çoğu baştan sona kadar şirk olan bu dinin kurucularını büyük alim, mutlak müçtehid,hata etmez ender din alimi olarak kabul eder.
Cahil ve menfaat çevrelerinin verdiği destekle paralel din gerçek dini sarmalar, kuşatır, hak dini tamamen örter, anlaşılmasını imkansız kılarak onun yerini alır.
Bu zaman ve zeminde Allah'tan başka dayanakları olmayan Kur'an ehli muvahhidlerde sapık, mezhepsiz, dinsiz,Elçi düşmanı sayılarak onlara karşı yargısız infaz yapılır.
İşte insanlık tarihinde en kahpe ve alçakça organizasyon bu paralel din organizasyonudur.
En büyük rant ve sömürü aracı bu paralel dinden kaynaklanır.
Paralel dinin müntesipleri yollarının sapık olduğunu kabul etmediklerinden dolayı cehennemi görünceye kadar iman etmeyeceklerdir.
Onlara göre dinlerine, dinlerinin kaynaklarına, din âlimlerine ve mezhep müctehitlerine karşı gelen ve onları eleştiren herkes sapık ve dinsizdir.
"O,bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstahak oldu.
Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost (Evliya) edindiler.
Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını zannediyorlar"(Âraf, 30)
İnsanlık tarihinde Şeytanın ilhamlarıyla insanlar tarafından uydurulan ilahların ve evliyaların şirk dinine paralel din denir.
İnsanlık tarihinde Allah'tan vahiy yoluyla elçilere gönderilen "İslam" adı altında "Tevhid" haricinde kalan bütün yapılanmaların hepsi paralel din sayılır.
Bu uydurma ve iftira din öyle iblisçe kurulur ki, insanların çoğu baştan sona kadar şirk olan bu dinin kurucularını büyük alim, mutlak müçtehid,hata etmez ender din alimi olarak kabul eder.
Cahil ve menfaat çevrelerinin verdiği destekle paralel din gerçek dini sarmalar, kuşatır, hak dini tamamen örter, anlaşılmasını imkansız kılarak onun yerini alır.
Bu zaman ve zeminde Allah'tan başka dayanakları olmayan Kur'an ehli muvahhidlerde sapık, mezhepsiz, dinsiz,Elçi düşmanı sayılarak onlara karşı yargısız infaz yapılır.
İşte insanlık tarihinde en kahpe ve alçakça organizasyon bu paralel din organizasyonudur.
En büyük rant ve sömürü aracı bu paralel dinden kaynaklanır.
Paralel dinin müntesipleri yollarının sapık olduğunu kabul etmediklerinden dolayı cehennemi görünceye kadar iman etmeyeceklerdir.
Onlara göre dinlerine, dinlerinin kaynaklarına, din âlimlerine ve mezhep müctehitlerine karşı gelen ve onları eleştiren herkes sapık ve dinsizdir.
"O,bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstahak oldu.
Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost (Evliya) edindiler.
Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını zannediyorlar"(Âraf, 30)
10 Şubat 2017 Cuma
EY ATALARIN DİNİNE UYMUŞ GİDEN GELENEKÇİLER!
Sakın, Allah'ın Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla Muhammed ( Aleyhisselam) a göndermiş olduğu Kur'an ile tanışmadan bu dünya hayatından göçüp gitmeyin.
Kur'an'ın hidayeti ile tanışmadan bu dünyadan göçüp gitmek büyük bir mahrumiyet korkunç bir kayıptır.
Şanı yüce olan Allah Mübin olan kitabında şöyle buyuruyor.
" De ki : Bu (Kuran) büyük bir haberdir.
Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz"
(Sâd, 67, 68)
Allah'ın azim bir rahmet ve aydınlık olarak gönderdiği mübarek nurdan aydınlanmadan dünyadan ayrılmak Allah indinde affedilmez büyük bir vebaldir.
Kur'an'ın rahmet hazinesi ile tanışmadan darlık içinde geçen bir ömür ile birlikte Ahiret hayatı da kapkaranlık bir körlük olacaktır.
Kur'an ile tanışıp onunla barışmamak insan için en büyük bir hüsran ve cehalettir.
"Kim de benim zikrim olan (Kur'an'dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O,Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim.
( Allah) buyurur ki, işte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun (önem vermedin, arkana attın) Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!"
" Doğru yoldan (Kur'an, Tevhid) sapanı ve Rabbinin âyetlerine inanmayanı işte böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir"
( Tâhâ, 124, 125, 126, 127)
PEKİ KUR'AN İLE BİR İNSAN NASIL TANIŞIR?
Atalarının dininden üzerine sinmiş olan bütün hurafe, yalan, uydurma, iftira, hezeyan ve ihanetlerin tortularından kurtulup tamamen kendini Kuran'ı Mübin'e teslim eden Kur'an ile hakikaten tanışmış olur.
Çünkü önyargılı bir insan hakikî anlamda asla Kur'an ile tanışamaz, Kur'an'ın kapısından içeri giremez, Kur'an onu cennet bahçesine kabul etmez.
Bir insan atalarının inançlarından tam olarak kendini kurtarmadığı sürece Kur'an ile tanışma imkanı bulamaz.
Bu sanki Allah bir kanunu gibidir.
Bir kişi mezhebini, şeyhini, tarikatını, evliyasını, Allah ile beraber ilah edindiği efendisini, liderini bırakmadıkça Kur'andan mümkün değil hiç bir şey anlayamaz.
",,,,,,Deki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur.
Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı yoktur.
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Ama her kim onun hidayetin örterse, işte gerçekten ziyana uğrayanlar onlardır"
( Bakara, 120, 121)
EY KUR'AN'I TERKEDEN GELENEKÇİLER!
İster bana inanın ister inanmayın, Kur'an'dan edindiğim tecrübe ile söylüyorum.
Kur'an'ın karşısında din edindiğiniz kaynakları terkedmediğiniz sürece Kur'an'ı anlamayacak, Kur'an ehli muvahhidlere, dolayısıyla Allah'ın Kur'an'da anlattığı Resulü'ne yabancı, bilmeden düşman olmaya devam edeceksiniz.
İŞTE BU YÜZDEN ŞİA VE EHLİ SÜNNET KIYAMET GÜNÜNE KADAR, HATTA CEHENNEMİ GÖRÜNCEYE KADAR KUR'AN'A İMAN ETMEYECEKLER.
Sakın, Allah'ın Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla Muhammed ( Aleyhisselam) a göndermiş olduğu Kur'an ile tanışmadan bu dünya hayatından göçüp gitmeyin.
Kur'an'ın hidayeti ile tanışmadan bu dünyadan göçüp gitmek büyük bir mahrumiyet korkunç bir kayıptır.
Şanı yüce olan Allah Mübin olan kitabında şöyle buyuruyor.
" De ki : Bu (Kuran) büyük bir haberdir.
Ama siz ondan yüz çeviriyorsunuz"
(Sâd, 67, 68)
Allah'ın azim bir rahmet ve aydınlık olarak gönderdiği mübarek nurdan aydınlanmadan dünyadan ayrılmak Allah indinde affedilmez büyük bir vebaldir.
Kur'an'ın rahmet hazinesi ile tanışmadan darlık içinde geçen bir ömür ile birlikte Ahiret hayatı da kapkaranlık bir körlük olacaktır.
Kur'an ile tanışıp onunla barışmamak insan için en büyük bir hüsran ve cehalettir.
"Kim de benim zikrim olan (Kur'an'dan) yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O,Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim.
( Allah) buyurur ki, işte böyle. Çünkü sana âyetlerimiz geldi, ama sen onları unuttun (önem vermedin, arkana attın) Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!"
" Doğru yoldan (Kur'an, Tevhid) sapanı ve Rabbinin âyetlerine inanmayanı işte böyle cezalandırırız. Ahiret azabı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir"
( Tâhâ, 124, 125, 126, 127)
PEKİ KUR'AN İLE BİR İNSAN NASIL TANIŞIR?
Atalarının dininden üzerine sinmiş olan bütün hurafe, yalan, uydurma, iftira, hezeyan ve ihanetlerin tortularından kurtulup tamamen kendini Kuran'ı Mübin'e teslim eden Kur'an ile hakikaten tanışmış olur.
Çünkü önyargılı bir insan hakikî anlamda asla Kur'an ile tanışamaz, Kur'an'ın kapısından içeri giremez, Kur'an onu cennet bahçesine kabul etmez.
Bir insan atalarının inançlarından tam olarak kendini kurtarmadığı sürece Kur'an ile tanışma imkanı bulamaz.
Bu sanki Allah bir kanunu gibidir.
Bir kişi mezhebini, şeyhini, tarikatını, evliyasını, Allah ile beraber ilah edindiği efendisini, liderini bırakmadıkça Kur'andan mümkün değil hiç bir şey anlayamaz.
",,,,,,Deki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur.
Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı yoktur.
"Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Ama her kim onun hidayetin örterse, işte gerçekten ziyana uğrayanlar onlardır"
( Bakara, 120, 121)
EY KUR'AN'I TERKEDEN GELENEKÇİLER!
İster bana inanın ister inanmayın, Kur'an'dan edindiğim tecrübe ile söylüyorum.
Kur'an'ın karşısında din edindiğiniz kaynakları terkedmediğiniz sürece Kur'an'ı anlamayacak, Kur'an ehli muvahhidlere, dolayısıyla Allah'ın Kur'an'da anlattığı Resulü'ne yabancı, bilmeden düşman olmaya devam edeceksiniz.
İŞTE BU YÜZDEN ŞİA VE EHLİ SÜNNET KIYAMET GÜNÜNE KADAR, HATTA CEHENNEMİ GÖRÜNCEYE KADAR KUR'AN'A İMAN ETMEYECEKLER.
9 Şubat 2017 Perşembe
KUR'AN, ALLAH TARAFINDAN HEM TAFSİL, HEM TASRİF, HEM TEFSİR HEM TEBYİN EDİLMİŞ VE DETAYLANDIRILMIŞ BİR KİTAPTIR.
TAFSİL: "Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"
(Âraf, 52)
",,,,,İşte biz, her şeyi açık açık anlattık"
(İsra, 12)
"Elif. Lam. RA.
(Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah)tarafından âyetleri muhkem kılınmış, sonra da detaylandırılmış bir kitaptır.
(Bu KUR'AN) Allah'tan başkasına kul olamayasınız diye(indirildi),,,,,(Hud, 1,2)
"(Bu) bilen bir millet için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır"
(Fussilet, 3)
"Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirdi. Artık (onu) dinlemezler"(Fussilet, 4)
TASRİF:
"Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır,ama insanlarınçoğu illa nankörlük edip (ona) direnmektetir"
(Furkan, 50)
"Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür.
Fakat insan tartışmaya en çok düşkün olan(varlıktır)"(Kehf, 54)
TEFSİR:
"Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını (tefsira)getirmeyelim"
(Furkan, 33)
TEBYİN:
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden (tebyin ettikten)
sonra gizleyenler yok mu, İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler"
(Bakara, 159)
"O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz.
Ayrıca bu KİTAB'I da SANA, HER ŞEYİ AÇIKLAYAN (tıbyenen likulli şey'in) ,bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlarlar için bir müjde olarak indirdik"
( Nahl, 89)
" Andolsun Onların (geçmiş elçilerin ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.
Bu Kuran uydurulabilecek bir söz değildir.
Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayanbir kitaptır.
İman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir"(Yusuf, 111)
DİN, HÜKÜM VE MÜCİZE OLARAK KUR'AN YETERLİDİR.
"Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? "derler.
De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır.
Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?
Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"(Ankebut, 50, 51)
ALLAH'IN EN BÜYÜK NİMETİ OLAN KUR'AN ALLAH TARAFINDAN TAMAMLANMIŞTIR.
",,,,Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a ( Tevhid akidesine) razı oldum,,,"
(Mâide, 3)
"(De ki) : Allah'tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size kitabı açık olarak indiren O'dur.
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler.
Sakın şüpheye düşenlerden olma. Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir bilendir"( En'am, 114, 115)
ALLAH'IN KESİN EMRİ "SADECE KUR'AN'A TÂBİ OLUN"
"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka)yollara uymayın.
Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan saptırırlar. İşte sakınmaz için Allah size bunları emretti"( En'am, 153)
KUR'AN'IN AHLAKI YOKSA YIKIM VE KAOS VARDIR.
"Eğer biz, bundan ( Kur'an'dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi:
Ey Rabbimiz! Ne olurdu, bize bir Elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık"
(Tâhâ, 134)
ALLAH RESULÜ SADECE KUR'AN'A TÂBİ OLDU.
"(RESULÜM!) SEN, sana VAHYEDİLENE uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"
( Yunus, 109)
",,,,,,,,Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkuyorum"
(Yunus, 15)
TAFSİL: "Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"
(Âraf, 52)
",,,,,İşte biz, her şeyi açık açık anlattık"
(İsra, 12)
"Elif. Lam. RA.
(Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah)tarafından âyetleri muhkem kılınmış, sonra da detaylandırılmış bir kitaptır.
(Bu KUR'AN) Allah'tan başkasına kul olamayasınız diye(indirildi),,,,,(Hud, 1,2)
"(Bu) bilen bir millet için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır"
(Fussilet, 3)
"Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğu yüz çevirdi. Artık (onu) dinlemezler"(Fussilet, 4)
TASRİF:
"Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır,ama insanlarınçoğu illa nankörlük edip (ona) direnmektetir"
(Furkan, 50)
"Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür.
Fakat insan tartışmaya en çok düşkün olan(varlıktır)"(Kehf, 54)
TEFSİR:
"Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını (tefsira)getirmeyelim"
(Furkan, 33)
TEBYİN:
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden (tebyin ettikten)
sonra gizleyenler yok mu, İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler"
(Bakara, 159)
"O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz.
Ayrıca bu KİTAB'I da SANA, HER ŞEYİ AÇIKLAYAN (tıbyenen likulli şey'in) ,bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlarlar için bir müjde olarak indirdik"
( Nahl, 89)
" Andolsun Onların (geçmiş elçilerin ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.
Bu Kuran uydurulabilecek bir söz değildir.
Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayanbir kitaptır.
İman eden toplum için bir rahmet ve bir hidayettir"(Yusuf, 111)
DİN, HÜKÜM VE MÜCİZE OLARAK KUR'AN YETERLİDİR.
"Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? "derler.
De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır.
Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?
Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"(Ankebut, 50, 51)
ALLAH'IN EN BÜYÜK NİMETİ OLAN KUR'AN ALLAH TARAFINDAN TAMAMLANMIŞTIR.
",,,,Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a ( Tevhid akidesine) razı oldum,,,"
(Mâide, 3)
"(De ki) : Allah'tan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size kitabı açık olarak indiren O'dur.
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler.
Sakın şüpheye düşenlerden olma. Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir bilendir"( En'am, 114, 115)
ALLAH'IN KESİN EMRİ "SADECE KUR'AN'A TÂBİ OLUN"
"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka)yollara uymayın.
Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan saptırırlar. İşte sakınmaz için Allah size bunları emretti"( En'am, 153)
KUR'AN'IN AHLAKI YOKSA YIKIM VE KAOS VARDIR.
"Eğer biz, bundan ( Kur'an'dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi:
Ey Rabbimiz! Ne olurdu, bize bir Elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık"
(Tâhâ, 134)
ALLAH RESULÜ SADECE KUR'AN'A TÂBİ OLDU.
"(RESULÜM!) SEN, sana VAHYEDİLENE uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"
( Yunus, 109)
",,,,,,,,Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkuyorum"
(Yunus, 15)
8 Şubat 2017 Çarşamba
MESCİTLER KİMİNDİR?
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Mescidler şüphesiz Allah'ındır.
O halde, Allah ile beraber kimseye dua edip yalvarmayın"(Cin, 18)
Aslında Allah'ın evleri konumunda olan Mescidlerde sadece Allah'ın kitabı, Allah'ın dini, Allah'ın Elçileri ve Allah Elçilerinin getirmiş olduğu Tevhid akidesinin anlatılması gerekmektedir.
Peki gerçekte böyle midir?
Asla böyle değildir.
Allah Resulü'nden sonra hiçbir zaman Mescidler Allah'ın olmamıştır.
Mescidler Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerinin, hurafelerinin, mezheplerinin ve ictihatlarının anlatıldığı merkezler haline gelmiştir, getirilmiştir.
Allah'ın dininin anlatılmadığı mekanlar nasıl Allah'ın olabilir.
Bir de şu ayete bakalım.
"Müşrikler, kendi kafirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler.
Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır"
(Tevbe, 17)
" Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, salatı ikame eden, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır"
(Tevbe, 18)
Yani mescitlerde sadece Allah'a iman ve teslimiyet yoksa,
Allah'ın dinini anlatmada tam bir hürriyet ve korkusuzluk bulunmuyorsa orası Allah'ın mescitleri değildir,
kimin dini, imanı, kitabı anlatılıyorsa onun mescitleridir.
Birde şu ayete bakalım.
"Allah'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!
Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır"
(Bakara, 114)
Şimdi Allah için soruyorum.
Allah'ın mescitlerinde Allah'ın adı, kitabı, dini, Allah'ın Elçileri mi anlatılıyor yoksa başkalarının adı, kitabı, dini, uydurma dinin sözde âlemleri mi anlatılıyor.
Dolayısıyla camiler, mermer, fayans, gösterişli mimari yapı, halılarının yumuşak ve kaliteli olmalarıyla, süslü ve cazip manzaralarıyla hatta kuru cemaat ve cahil imamlarıyla değil,
Allah'ın dininin,
kitabının,Elçilerinin anlatılması,
Tevhid sisteminin yaşanması ve miras bırakılmasıyla,
Kur'an ve fikir hürriyetinin hayata aktarılması sayesinde gerçek kimliklerini elde etmiş olacaklardır.
Kur'an ve Tevhid sisteminin anlatılmadığı mescitlerin kilise ve havralardan hiç bir farkları yoktur.
Orada görev yapanların da papaz ve hahamlardan farkları olmayacaktır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Mescidler şüphesiz Allah'ındır.
O halde, Allah ile beraber kimseye dua edip yalvarmayın"(Cin, 18)
Aslında Allah'ın evleri konumunda olan Mescidlerde sadece Allah'ın kitabı, Allah'ın dini, Allah'ın Elçileri ve Allah Elçilerinin getirmiş olduğu Tevhid akidesinin anlatılması gerekmektedir.
Peki gerçekte böyle midir?
Asla böyle değildir.
Allah Resulü'nden sonra hiçbir zaman Mescidler Allah'ın olmamıştır.
Mescidler Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerinin, hurafelerinin, mezheplerinin ve ictihatlarının anlatıldığı merkezler haline gelmiştir, getirilmiştir.
Allah'ın dininin anlatılmadığı mekanlar nasıl Allah'ın olabilir.
Bir de şu ayete bakalım.
"Müşrikler, kendi kafirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler.
Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır"
(Tevbe, 17)
" Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, salatı ikame eden, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır"
(Tevbe, 18)
Yani mescitlerde sadece Allah'a iman ve teslimiyet yoksa,
Allah'ın dinini anlatmada tam bir hürriyet ve korkusuzluk bulunmuyorsa orası Allah'ın mescitleri değildir,
kimin dini, imanı, kitabı anlatılıyorsa onun mescitleridir.
Birde şu ayete bakalım.
"Allah'ın mescitlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır!
Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır"
(Bakara, 114)
Şimdi Allah için soruyorum.
Allah'ın mescitlerinde Allah'ın adı, kitabı, dini, Allah'ın Elçileri mi anlatılıyor yoksa başkalarının adı, kitabı, dini, uydurma dinin sözde âlemleri mi anlatılıyor.
Dolayısıyla camiler, mermer, fayans, gösterişli mimari yapı, halılarının yumuşak ve kaliteli olmalarıyla, süslü ve cazip manzaralarıyla hatta kuru cemaat ve cahil imamlarıyla değil,
Allah'ın dininin,
kitabının,Elçilerinin anlatılması,
Tevhid sisteminin yaşanması ve miras bırakılmasıyla,
Kur'an ve fikir hürriyetinin hayata aktarılması sayesinde gerçek kimliklerini elde etmiş olacaklardır.
Kur'an ve Tevhid sisteminin anlatılmadığı mescitlerin kilise ve havralardan hiç bir farkları yoktur.
Orada görev yapanların da papaz ve hahamlardan farkları olmayacaktır.
AHİRETTE EN GEÇERLİ OLAN İKİ AMEL.
Bir kaç gün önce insanın dünya hayatından daha çok ahiret hayatı ile bağımlı olarak yaratıldığını yazmıştım.
Çünkü insana verilen duygu ve düşüncelerin çoğu ahiret hayatıyla ilgili olup bu duyguların dünya hayatında gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını ortaya koymuştuk.
Uzun Emeller, Geniş Hayaller, Sonsuz Arzular, Sonu gelmeyen istekler, Ebedi yaşama duygusu gibi.
Peki ahiret hayatında kurtuluşumuza vesile olacak en önemli ameller nelerdir?
Akıllı ve mantıklı bir müslüman ahiret gününde Allah'ın merhamet ve şefaatinden kendi iman ve amelinden başka hiçbir şeye itibar etmeyen kişidir.
AHİRETTE BİZİ KURTARACAK İKİ ÖNEMLİ AMEL.
1-) TEVHİD:
Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamayan insanın, Rahman ve Rahim olan Allah( cc) başka hiçbir ameline değer vermez.
"Kafirler, (hakkı örtbas eden müşrikler) beni bırakıp da kullarımı(Evliya) dostlar edineceklerini mi sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
(Kehf, 102)
"De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
(Kehf, 103)
"(Bunlar:) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında bütün emekleri boşa giden kimselerdir"
(Kehf, 104)
"İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiç bir ölçü tutmayız"
(Kehf, 105)
"İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir"(Kehf, 106)
Aslında bu ayetlerde geçen "küfür(inkâr) ve "kafirler" kelimeleri Elçileri ve ayetleri kabul etmeme, Allah ile beraber başka ilahlar edinme anlamında kullanılmıştır.
Çünkü insanlık tarihindeki bütün kavimler istisnasız İlahlara ve Evliyalara tapıyorlardı. Onlar Allah'ı inkâr etmiyor tek ilah inancına karşı geliyorlardı.
Bu konuda yüzlerce ayet mevcuttur.
2-) İNFAK: İtikadi olarak tevhid,
ameli olarak infak ahiret gününde insanı kurtaracak en önemli ameldir. Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Kendisinde artık ticaret, dostluk ve şefaat bulunmayan gün ( kıyamet) gelmeden önce,
size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda infak edin. Nankörlük yapanlar zalimlerin kendileridir"
( Bakara, 254)
"Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler,
sanmasınlar ki o(mal) kendileri için hayırlıdır, tam aksine bu onlar için pek kötüdür.
Cimrilik ettikleri mal da kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.
Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır"
(Âli İmran, 108)
Kur'an'ı Mübin'de Tevhid ve şirkten sonra en çok üzerinde durulan amel infak yapmaktır.
İnsanın hayatında
ZULÜM(insanlara haksızlık etmek ve adaletsiz davranmak )
KÜFÜR (Allah'ın indirdiği âyetleri ve hidayeti anlatamamak, onu gizlemek)
ŞİRK ( Allah'ın yanında, Allah ile beraber başka ilahlar, Gavslar, evliyalar, şeyhler, efendiler, şefaatçiler edinmek)
NİFAK (dili ile iman ettiğini söyleyerek içten İslam düşmanı olmak) gibi çirkin ameller olmadığı sürece Tevhid ve infak insanın kurtuluşuna vesile olur.
Aslında Kur'an'a baktığımızda ayetlerin bir çoğunda bu saydığım dört kavram dahi şirk anlamında kullanılmıştır.
Dolayısıyla akıllı ve şuurlu bir Müslüman ibadetlerinin içinde en çok
Tevhid ve infak ibadetine değer verecektir.
Allah katında bu ikisinden geçerli not alırsa ahirette cehennemden kurtulup cennete girebilir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.
Bir kaç gün önce insanın dünya hayatından daha çok ahiret hayatı ile bağımlı olarak yaratıldığını yazmıştım.
Çünkü insana verilen duygu ve düşüncelerin çoğu ahiret hayatıyla ilgili olup bu duyguların dünya hayatında gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını ortaya koymuştuk.
Uzun Emeller, Geniş Hayaller, Sonsuz Arzular, Sonu gelmeyen istekler, Ebedi yaşama duygusu gibi.
Peki ahiret hayatında kurtuluşumuza vesile olacak en önemli ameller nelerdir?
Akıllı ve mantıklı bir müslüman ahiret gününde Allah'ın merhamet ve şefaatinden kendi iman ve amelinden başka hiçbir şeye itibar etmeyen kişidir.
AHİRETTE BİZİ KURTARACAK İKİ ÖNEMLİ AMEL.
1-) TEVHİD:
Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamayan insanın, Rahman ve Rahim olan Allah( cc) başka hiçbir ameline değer vermez.
"Kafirler, (hakkı örtbas eden müşrikler) beni bırakıp da kullarımı(Evliya) dostlar edineceklerini mi sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
(Kehf, 102)
"De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
(Kehf, 103)
"(Bunlar:) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında bütün emekleri boşa giden kimselerdir"
(Kehf, 104)
"İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiç bir ölçü tutmayız"
(Kehf, 105)
"İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve elçilerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir"(Kehf, 106)
Aslında bu ayetlerde geçen "küfür(inkâr) ve "kafirler" kelimeleri Elçileri ve ayetleri kabul etmeme, Allah ile beraber başka ilahlar edinme anlamında kullanılmıştır.
Çünkü insanlık tarihindeki bütün kavimler istisnasız İlahlara ve Evliyalara tapıyorlardı. Onlar Allah'ı inkâr etmiyor tek ilah inancına karşı geliyorlardı.
Bu konuda yüzlerce ayet mevcuttur.
2-) İNFAK: İtikadi olarak tevhid,
ameli olarak infak ahiret gününde insanı kurtaracak en önemli ameldir. Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Kendisinde artık ticaret, dostluk ve şefaat bulunmayan gün ( kıyamet) gelmeden önce,
size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda infak edin. Nankörlük yapanlar zalimlerin kendileridir"
( Bakara, 254)
"Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler,
sanmasınlar ki o(mal) kendileri için hayırlıdır, tam aksine bu onlar için pek kötüdür.
Cimrilik ettikleri mal da kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.
Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır"
(Âli İmran, 108)
Kur'an'ı Mübin'de Tevhid ve şirkten sonra en çok üzerinde durulan amel infak yapmaktır.
İnsanın hayatında
ZULÜM(insanlara haksızlık etmek ve adaletsiz davranmak )
KÜFÜR (Allah'ın indirdiği âyetleri ve hidayeti anlatamamak, onu gizlemek)
ŞİRK ( Allah'ın yanında, Allah ile beraber başka ilahlar, Gavslar, evliyalar, şeyhler, efendiler, şefaatçiler edinmek)
NİFAK (dili ile iman ettiğini söyleyerek içten İslam düşmanı olmak) gibi çirkin ameller olmadığı sürece Tevhid ve infak insanın kurtuluşuna vesile olur.
Aslında Kur'an'a baktığımızda ayetlerin bir çoğunda bu saydığım dört kavram dahi şirk anlamında kullanılmıştır.
Dolayısıyla akıllı ve şuurlu bir Müslüman ibadetlerinin içinde en çok
Tevhid ve infak ibadetine değer verecektir.
Allah katında bu ikisinden geçerli not alırsa ahirette cehennemden kurtulup cennete girebilir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR.
7 Şubat 2017 Salı
İNSANLIK TARİHİNDE HİÇ BİR DİNE BU KADAR HAKARET YAPILMAMIŞTIR.
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, Kur'an'ın sistemine,
Allah'ın kitabının emir yasak ve tavsiyelerine baktığımızda Şia ve Ehli sünnetin alimleri tarafından bu dine yapılan hakaretlerin yüz binde biri başka bir dine yapılmamıştır.
EY EHLİ SÜNNET VE ŞİA'NIN ÂLİMLERİ! Allah'tan utanın, Allah'ın gazabından ve cehennem azabından hiç mi bir korkunuz yoktur.
Yoksa siz Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı ummuyor musunuz?
Rahman ve Rahim olan Allah'ın gönderdiği Elçileri ve kitabını oyun ve eğlence edinmekten haya etmiyor musunuz?
NUH, İBRAHİM, MUSA, İSA, MUHAMMED ( ALEYHİMUSSELAM)a gönderilen bu muazzam Tevhid akidesi, bu din bir oyun ve eğlence, bir aksesuar ve bir rant, ümmi insanları bir aldatma aracı değildir.
"Nebi'ye salatı (yardım ve destek) "Muhammed'e salavat çekme " olarak çevirdiniz,yetmedi.
Kur'an'da en az bin ayette anlatılan cehennem azabına alternatif bir kabir azabı uydurdunuz,Kâfi gelmedi.
Kur'an'ın, Allah Resulü'nün insanların gözleriyle görebilecekleri bir mücize göstermesinin mümkün olmadığı halde,
siz Ey Şia ve Ehli sünnetin yalancı muhaddisleri Allah Resulü'nün dört bin mucizesinin olduğunu iddia ettiniz.
Ey Ehli sünnet ve Şia'nın alimleri!
Allah'ın kitabında ölülere kur'an okunacağına dair en ufak bir delil gösterebilir misiniz?
Bırakın ölülere kur'an okumayı,
Allah'ın kitabında ölülere dua edilebileceğine veya ölüler adına yardım yapılabileceğine dair bir deliliniz varmı?
Kur'an'ın buyurduğu gibi "Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi getirin"
YETER ARTIK, BU SAF VE MÜKEMMEL DİNE YAPTIĞINIZ HAKARETLERE BİR SON VERİN.
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, Kur'an'ın sistemine,
Allah'ın kitabının emir yasak ve tavsiyelerine baktığımızda Şia ve Ehli sünnetin alimleri tarafından bu dine yapılan hakaretlerin yüz binde biri başka bir dine yapılmamıştır.
EY EHLİ SÜNNET VE ŞİA'NIN ÂLİMLERİ! Allah'tan utanın, Allah'ın gazabından ve cehennem azabından hiç mi bir korkunuz yoktur.
Yoksa siz Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı ummuyor musunuz?
Rahman ve Rahim olan Allah'ın gönderdiği Elçileri ve kitabını oyun ve eğlence edinmekten haya etmiyor musunuz?
NUH, İBRAHİM, MUSA, İSA, MUHAMMED ( ALEYHİMUSSELAM)a gönderilen bu muazzam Tevhid akidesi, bu din bir oyun ve eğlence, bir aksesuar ve bir rant, ümmi insanları bir aldatma aracı değildir.
"Nebi'ye salatı (yardım ve destek) "Muhammed'e salavat çekme " olarak çevirdiniz,yetmedi.
Kur'an'da en az bin ayette anlatılan cehennem azabına alternatif bir kabir azabı uydurdunuz,Kâfi gelmedi.
Kur'an'ın, Allah Resulü'nün insanların gözleriyle görebilecekleri bir mücize göstermesinin mümkün olmadığı halde,
siz Ey Şia ve Ehli sünnetin yalancı muhaddisleri Allah Resulü'nün dört bin mucizesinin olduğunu iddia ettiniz.
Ey Ehli sünnet ve Şia'nın alimleri!
Allah'ın kitabında ölülere kur'an okunacağına dair en ufak bir delil gösterebilir misiniz?
Bırakın ölülere kur'an okumayı,
Allah'ın kitabında ölülere dua edilebileceğine veya ölüler adına yardım yapılabileceğine dair bir deliliniz varmı?
Kur'an'ın buyurduğu gibi "Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi getirin"
YETER ARTIK, BU SAF VE MÜKEMMEL DİNE YAPTIĞINIZ HAKARETLERE BİR SON VERİN.
6 Şubat 2017 Pazartesi
KİM NEYE KULLUK EDİYOR ?
İnsanlık tarihinde her zaman ve zeminde iki din var olmuştur.
BİRİNCİSİ-
Allah tarafından melek elçi vasıtasıyla beşer elçilere gönderilen Tevhid dini, İslam, fıtrata en uygun,hidayet ve rahmet dini, Allah'ın apaçık yolu, sırat-ı müstakim.
İKİNCİSİ-
Şeytanların vesvesesiyle insanlar tarafından uydurulan şirk dini, hulul inancı, kula kulluk, karanlık, zulüm,
insanın fıtrat ve tabiatına aykırı korkunç uçurumları olan cidden tehlikeli cehenneme kadar giden yol.
Bütün Allah Elçilerinin kavimleri İlahlara ve Evliyalara tapıyorlardı,
yani Allah Elçilerinin hiç biri dinsizlikle mücadele etmemiştir, hepsi İlahlara ve Evliyalara karşı vahiy ve ilmi delillerle cihat ettiler.
Kadim İran,
Mısır, Yunan, Roma, Hititler, Hindistan ve cahiliye Arapları İlahlara ve Evliyalara kulluk ediyorlardı.
Muaviye, Yezid, Haccac, Mervan saltanat ve güce değer veriyorlardı,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı idiler.
Şia, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne yabancı kadim İran inançlarının taşeronluğunu yaparak ümmet içinde uydurma bir dinin çıkmasına sebep olarak Kur'an'a şirk koşmuştur.
Ehli sünnet,
Emevi Abbasi imalatı hurafe rivayetler üzerine Kur'an'ı tamamen devre dışı bırakarak yalan ve iftira bir din icad edip onlar da Allah'ın kitabına karşı büyük şirk koşmuşlardır.
Hallacı Mansur,
Muhyiddini Arabi, Bayezit-i Bestami, Celaleddin-i Rumi Tevhid akidesine yabancı Vahdeti Vücut ve hulul inancının kölesi olduklarını açıkça ortaya koymuşlardır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı,Nurcuların Üstad'ı Said Nursi,
Süleymancıların lideri Tunahan, Haydar baş ve kavmi, ihlasçıların hocası Hüseyin Hilmi ışık ile avanesi,
Zahid kotku ve cemaatı de Kur'an yerine ehli sünnetin batıl dinini tercih etmişlerdir.
İsmail ağa cemaatinin uydurma müceddidi ve baş halifesi
cübbeli Ahmet Ehlisünnet dinin fanatiği ve hulul inancının kölesi konumundadır.
Uydurma Adıyamanlı Gavs ve kavmi de Kur'an'a itibar etmeyen, ilim,
hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir zihniyete sahiptirler.
Şevket Eygi, Osman ünlü, Ramazan ayvalı, Vehbi Güler, Alparslan Kuytul,İhsan şenocak,Ebubekir sifil, Ubeydullah Aslan,Nurettin Yıldız,
Diyanet işleri başkanlığı, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş,
Nihat Hatipoğlu,
Cevat akşit, Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı gibi ekran vaizleri de Kur'an ve Tevhid tanımaz bir zihniyete sahip olup ehli sünnet dininin rivayetlerini rehber edinmişlerdir.
Tuğrul inançer,
Cemal Nur Sargut, Fatih çitlak ise aşırı hululiyyeci bir inanca sahiptirler.
Fetö ve milleti de İlahlara ve Evliyalara, Osmanlı Devletine,
Said Nursinin Şia ve Ehli sünnet kaynaklarından getirdiği hurafelere iman eden fanatik bir ehl-i sünnet taraftarıdırlar.
Fetö zaman içerisinde bu karışık menülerine ihanet, şantaj, cinayet, darbe, takiyye, casusluk gibi adilikler de eklemişlerdir.
Daiş, boka haram, el kaide, taliban gibi terör örgütleri Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini din olarak benimsemişlerdir.
Yoksa Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden asla kaos, anarşi, zulüm, katliam, kargaşa ve ihtilaf çıkmaz.
İnsanlık tarihinde her zaman ve zeminde iki din var olmuştur.
BİRİNCİSİ-
Allah tarafından melek elçi vasıtasıyla beşer elçilere gönderilen Tevhid dini, İslam, fıtrata en uygun,hidayet ve rahmet dini, Allah'ın apaçık yolu, sırat-ı müstakim.
İKİNCİSİ-
Şeytanların vesvesesiyle insanlar tarafından uydurulan şirk dini, hulul inancı, kula kulluk, karanlık, zulüm,
insanın fıtrat ve tabiatına aykırı korkunç uçurumları olan cidden tehlikeli cehenneme kadar giden yol.
Bütün Allah Elçilerinin kavimleri İlahlara ve Evliyalara tapıyorlardı,
yani Allah Elçilerinin hiç biri dinsizlikle mücadele etmemiştir, hepsi İlahlara ve Evliyalara karşı vahiy ve ilmi delillerle cihat ettiler.
Kadim İran,
Mısır, Yunan, Roma, Hititler, Hindistan ve cahiliye Arapları İlahlara ve Evliyalara kulluk ediyorlardı.
Muaviye, Yezid, Haccac, Mervan saltanat ve güce değer veriyorlardı,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı idiler.
Şia, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne yabancı kadim İran inançlarının taşeronluğunu yaparak ümmet içinde uydurma bir dinin çıkmasına sebep olarak Kur'an'a şirk koşmuştur.
Ehli sünnet,
Emevi Abbasi imalatı hurafe rivayetler üzerine Kur'an'ı tamamen devre dışı bırakarak yalan ve iftira bir din icad edip onlar da Allah'ın kitabına karşı büyük şirk koşmuşlardır.
Hallacı Mansur,
Muhyiddini Arabi, Bayezit-i Bestami, Celaleddin-i Rumi Tevhid akidesine yabancı Vahdeti Vücut ve hulul inancının kölesi olduklarını açıkça ortaya koymuşlardır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı,Nurcuların Üstad'ı Said Nursi,
Süleymancıların lideri Tunahan, Haydar baş ve kavmi, ihlasçıların hocası Hüseyin Hilmi ışık ile avanesi,
Zahid kotku ve cemaatı de Kur'an yerine ehli sünnetin batıl dinini tercih etmişlerdir.
İsmail ağa cemaatinin uydurma müceddidi ve baş halifesi
cübbeli Ahmet Ehlisünnet dinin fanatiği ve hulul inancının kölesi konumundadır.
Uydurma Adıyamanlı Gavs ve kavmi de Kur'an'a itibar etmeyen, ilim,
hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir zihniyete sahiptirler.
Şevket Eygi, Osman ünlü, Ramazan ayvalı, Vehbi Güler, Alparslan Kuytul,İhsan şenocak,Ebubekir sifil, Ubeydullah Aslan,Nurettin Yıldız,
Diyanet işleri başkanlığı, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş,
Nihat Hatipoğlu,
Cevat akşit, Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı gibi ekran vaizleri de Kur'an ve Tevhid tanımaz bir zihniyete sahip olup ehli sünnet dininin rivayetlerini rehber edinmişlerdir.
Tuğrul inançer,
Cemal Nur Sargut, Fatih çitlak ise aşırı hululiyyeci bir inanca sahiptirler.
Fetö ve milleti de İlahlara ve Evliyalara, Osmanlı Devletine,
Said Nursinin Şia ve Ehli sünnet kaynaklarından getirdiği hurafelere iman eden fanatik bir ehl-i sünnet taraftarıdırlar.
Fetö zaman içerisinde bu karışık menülerine ihanet, şantaj, cinayet, darbe, takiyye, casusluk gibi adilikler de eklemişlerdir.
Daiş, boka haram, el kaide, taliban gibi terör örgütleri Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini din olarak benimsemişlerdir.
Yoksa Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünden asla kaos, anarşi, zulüm, katliam, kargaşa ve ihtilaf çıkmaz.
5 Şubat 2017 Pazar
SADECE AHZAB SÜRESİNDE BULUNAN NEBİ VE RESUL KELİMELERİNİN VERDİĞİ DERSLER.
Nebi'nin makam ve mertebesi özel hayat ile ilgili olduğu için hata yapma ihtimaline karşı Allah tarafından UYARILIYOR.
"Ey NEBİ! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır"
NEBİ'NİN SÖZLERİ BAĞLAYICI DEĞİLDİR AMA AİLE HAYATI VE ONURU KORUMA ALTINA ALINMIŞTIR.
"Nebi, müminlere kendi canlarından daha değerlidir. Eşleri, onların(Müminlerin) analarıdır,,,,,(Ahzab, 6)
ÖRNEK OLAN NEBİ DEĞİL, RESULDÜR.
"Andolsun ki, Allah'ın Resulü, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir"(Ahzab, 21)
VAHİY ELÇİNİN DİLİNDE HAYAT BULDUĞU İÇİN BİR ÇOK AYETTE ALLAH ELÇİYİ KENDİSİ İLE BERABER ANMIŞTIR.
"Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vâdettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler,,,,,(Ahzab, 22)
"(Ey Nebi'nin hanımları! ) Eğer Allah'ı, Elçisini ve ahiret hayatını istiyorsanız,,,,(Ahzab, 29)
"Sizden kim, Allah'a ve Resulüne itaat eder ve yararlı bir amel yaparsa ona mükafatını iki kat veririz.,,,,(Ahzab, 31)
(Ey Nebi'nin hanımları! ) Evlerinizde edeple oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Salatı ikame edin, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin.Ey ehli Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor"(Ahzab, 33)
ELÇİ TAMAMEN ALLAH'I TEMSİL MAKAMINDA OLDUĞU İÇİN ALLAH ŞÖYLE BUYURUYOR.
"Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Resulü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"
(Ahzab, 36)
NÜBÜVVET KURUMU KAPANDIĞI İÇİN ARTIK ELÇİDE GELMEYECEKTİR.
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve Nebilerin sonuncusudur"
(Ahzab, 40)
ALLAH( cc) VE MELEKLERİ NEBİ'YE SALAT (YARDIM ETTİĞİ VE DESTEK OLDUĞU GİBİ ) MÜMİNLERE DE SALAT (YARDIM EDER VE DESTEK OLURLAR ) SALAT VEYA SALAVAT DİRİLERE YAPILIR.
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardımını gönderen O'dur.
Melekleri de size yardım eder ve destek olur"(Ahzab, 43)
"Allah ve melekleri Nebi'ye yardım eder ve destek olur. Ey inananlar! Sizde onu destekleyin ve ona tam bir teslimiyetle örnekliğine teslim olun"(Ahzab, 57)
Yukarıdaki ayette "Nebi'ye yardım ve destek anlamında kullanılan "Salat " kelimesine "Muhammed'e salavat çekme" olarak çevirenler hem Kur'an cahili hemde ahmaktırlar. BİZİM NEBİ'YE SALATIMIZ. Onu kafir ve münafıklara karşı savunma, onur ve şerefini koruma, bıraktığı kitaba sahip olma, güzel ahlakını temsil etme olarak kabul edilebilir.
ELÇİ SADECE VAHYİ DİLE GETİRDİĞİ İÇİN ONA EZİYET EDENLERİ ALLAH LÂNETLER.
"Allah ve Resulü'nü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır"( Ahzab, 57)
ARKADAŞLARI ALLAH RESULÜ'NE ÇOK EZİYET ETTİLER.
"Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah'ın yanında değerli idi"(Ahzab, 69)
Nebi'nin makam ve mertebesi özel hayat ile ilgili olduğu için hata yapma ihtimaline karşı Allah tarafından UYARILIYOR.
"Ey NEBİ! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır"
NEBİ'NİN SÖZLERİ BAĞLAYICI DEĞİLDİR AMA AİLE HAYATI VE ONURU KORUMA ALTINA ALINMIŞTIR.
"Nebi, müminlere kendi canlarından daha değerlidir. Eşleri, onların(Müminlerin) analarıdır,,,,,(Ahzab, 6)
ÖRNEK OLAN NEBİ DEĞİL, RESULDÜR.
"Andolsun ki, Allah'ın Resulü, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir"(Ahzab, 21)
VAHİY ELÇİNİN DİLİNDE HAYAT BULDUĞU İÇİN BİR ÇOK AYETTE ALLAH ELÇİYİ KENDİSİ İLE BERABER ANMIŞTIR.
"Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resulü'nün bize vâdettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir, dediler,,,,,(Ahzab, 22)
"(Ey Nebi'nin hanımları! ) Eğer Allah'ı, Elçisini ve ahiret hayatını istiyorsanız,,,,(Ahzab, 29)
"Sizden kim, Allah'a ve Resulüne itaat eder ve yararlı bir amel yaparsa ona mükafatını iki kat veririz.,,,,(Ahzab, 31)
(Ey Nebi'nin hanımları! ) Evlerinizde edeple oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Salatı ikame edin, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin.Ey ehli Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor"(Ahzab, 33)
ELÇİ TAMAMEN ALLAH'I TEMSİL MAKAMINDA OLDUĞU İÇİN ALLAH ŞÖYLE BUYURUYOR.
"Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Resulü'ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur"
(Ahzab, 36)
NÜBÜVVET KURUMU KAPANDIĞI İÇİN ARTIK ELÇİDE GELMEYECEKTİR.
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve Nebilerin sonuncusudur"
(Ahzab, 40)
ALLAH( cc) VE MELEKLERİ NEBİ'YE SALAT (YARDIM ETTİĞİ VE DESTEK OLDUĞU GİBİ ) MÜMİNLERE DE SALAT (YARDIM EDER VE DESTEK OLURLAR ) SALAT VEYA SALAVAT DİRİLERE YAPILIR.
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize yardımını gönderen O'dur.
Melekleri de size yardım eder ve destek olur"(Ahzab, 43)
"Allah ve melekleri Nebi'ye yardım eder ve destek olur. Ey inananlar! Sizde onu destekleyin ve ona tam bir teslimiyetle örnekliğine teslim olun"(Ahzab, 57)
Yukarıdaki ayette "Nebi'ye yardım ve destek anlamında kullanılan "Salat " kelimesine "Muhammed'e salavat çekme" olarak çevirenler hem Kur'an cahili hemde ahmaktırlar. BİZİM NEBİ'YE SALATIMIZ. Onu kafir ve münafıklara karşı savunma, onur ve şerefini koruma, bıraktığı kitaba sahip olma, güzel ahlakını temsil etme olarak kabul edilebilir.
ELÇİ SADECE VAHYİ DİLE GETİRDİĞİ İÇİN ONA EZİYET EDENLERİ ALLAH LÂNETLER.
"Allah ve Resulü'nü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır"( Ahzab, 57)
ARKADAŞLARI ALLAH RESULÜ'NE ÇOK EZİYET ETTİLER.
"Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah'ın yanında değerli idi"(Ahzab, 69)
4 Şubat 2017 Cumartesi
ŞİRK'İN VE KÜFRÜN İLERİ GELENLERİ İLE ONLARA KAYITSIZ ŞARTSIZ İTAAT EDENLER CEHENNEME GİRERLER (2.YAZI)
"Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır"(Ahzab, 64)
"(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklardır, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"
(Ahzab, 65)
"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Elçiye itaat etseydik! derler"(Ahzab, 66)
"Ey Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar, derler"(Ahzab, 67)
"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden uzak eyle"(Ahzab, 68)
(Bu ayetlerde görüldüğü üzere şirk'in önderleri (Uydurma Gavslar,şeyhler, efendiler) ve onlara kayıtsız şartsız itaat eden, onları sorgulamayan, onların inanç ve fikirlerini mutlak doğru olarak kabul edenler cehenneme girerler.)
BİR DE ŞU ÂYETLERE BAKALIM:
"Kafir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur'an'a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız.
Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen!
Düşük görülenler (müritler) kendilerini büyük görenlere (şeyhlere, efendilere, uydurma gavslara) : Siz olmasaydınız, elbette biz (gerçekten) iman edenler olurduk, derler"(Sebe, 31)
"Kendilerini büyük görenler, düşük görülenlere (kıyamet gününde) Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik?
Bilakis siz suç (şirk) işliyordunuz,derler"(Sebe, 32)
"Düşük görülenler(müritler,tabiinler) kendilerini büyük görenlere (şeyhler, efendiler, uydurma gavslara) :
Hayır! Gece gündüz işiniz (şirkle) tuzak kurmaktı.
Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na şirk koşmamızı bize emrederdiniz,derler.
Artık azabı gördüklerinde, için için yanarlar, biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları günahları (şirk) yüzünden cezalandırılırlar"(Sebe, 33)
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri(bürokratlar,
mollalar, seydalar, din büyükleri, hahamlar,Diyanet, papazlar, İlahiyatçılar) :
Biz, size gönderilmiş olan şeyi (kitabı, Tevhid'i) inkar ediyoruz, demişlerdir"(Sebe, 34)Âyette,
"Biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız" denmesinin sebebi "Dünya'da efendilerinin emrine köpekler gibi itaat eden müşriklere en uygun ceza olmasından dolayıdır"
ALLAH EN DOĞRUSUNU BİLİR.
"Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır"(Ahzab, 64)
"(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklardır, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"
(Ahzab, 65)
"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Elçiye itaat etseydik! derler"(Ahzab, 66)
"Ey Rabbimiz! Biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar, derler"(Ahzab, 67)
"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden uzak eyle"(Ahzab, 68)
(Bu ayetlerde görüldüğü üzere şirk'in önderleri (Uydurma Gavslar,şeyhler, efendiler) ve onlara kayıtsız şartsız itaat eden, onları sorgulamayan, onların inanç ve fikirlerini mutlak doğru olarak kabul edenler cehenneme girerler.)
BİR DE ŞU ÂYETLERE BAKALIM:
"Kafir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kur'an'a ve bundan önce gelen kitaplara inanmayacağız.
Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerine söz atarlarken bir görsen!
Düşük görülenler (müritler) kendilerini büyük görenlere (şeyhlere, efendilere, uydurma gavslara) : Siz olmasaydınız, elbette biz (gerçekten) iman edenler olurduk, derler"(Sebe, 31)
"Kendilerini büyük görenler, düşük görülenlere (kıyamet gününde) Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik?
Bilakis siz suç (şirk) işliyordunuz,derler"(Sebe, 32)
"Düşük görülenler(müritler,tabiinler) kendilerini büyük görenlere (şeyhler, efendiler, uydurma gavslara) :
Hayır! Gece gündüz işiniz (şirkle) tuzak kurmaktı.
Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na şirk koşmamızı bize emrederdiniz,derler.
Artık azabı gördüklerinde, için için yanarlar, biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları günahları (şirk) yüzünden cezalandırılırlar"(Sebe, 33)
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri(bürokratlar,
mollalar, seydalar, din büyükleri, hahamlar,Diyanet, papazlar, İlahiyatçılar) :
Biz, size gönderilmiş olan şeyi (kitabı, Tevhid'i) inkar ediyoruz, demişlerdir"(Sebe, 34)Âyette,
"Biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız" denmesinin sebebi "Dünya'da efendilerinin emrine köpekler gibi itaat eden müşriklere en uygun ceza olmasından dolayıdır"
ALLAH EN DOĞRUSUNU BİLİR.
KUR'AN'DA ELÇİLERİN DÂVET METODU
(4. YAZI )
" Lut kavmi de elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lut Onlara söyle demişti:
Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna(ELÇİLİK görevime) karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum.
Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Doğrusu siz haddi aşmış(sapık) bir kavimsiniz! Onlar şöyle dediler: Ey Lut! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!
Lut: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!
Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapa geldiklerinden (vebalinden) kurtar.
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu) (Burada Hz Lut (Aleyhisselam) ın hanımına işaret edilmektedir. Tahrim süresinin 10. ve 12 âyetinde bu gerçek anlatılmaktadır )
Sonra diğerlerini helak ettik.
Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki..uyarılanların (fakat yolla gelmeyenlerin) yağmuru ne kötü oldu.
Elbet bunda büyük bir ibret vardır, fakat çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak Galip ve Engin Merhamet sahibidir"(Şuara, 160 175)
(4. YAZI )
" Lut kavmi de elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lut Onlara söyle demişti:
Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna(ELÇİLİK görevime) karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum.
Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.
Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
Doğrusu siz haddi aşmış(sapık) bir kavimsiniz! Onlar şöyle dediler: Ey Lut! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!
Lut: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!
Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapa geldiklerinden (vebalinden) kurtar.
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu) (Burada Hz Lut (Aleyhisselam) ın hanımına işaret edilmektedir. Tahrim süresinin 10. ve 12 âyetinde bu gerçek anlatılmaktadır )
Sonra diğerlerini helak ettik.
Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki..uyarılanların (fakat yolla gelmeyenlerin) yağmuru ne kötü oldu.
Elbet bunda büyük bir ibret vardır, fakat çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak Galip ve Engin Merhamet sahibidir"(Şuara, 160 175)
MÜŞRİKLER KUR'AN'DA ANLATILAN BEŞER OLAN RESÜLE İMAN ETMEZLER.
UYDURMA DİNLERİNDE BULUNAN HAYAL VE MASAL KAHRAMANI BİR ELÇİYE İMAN EDERLER.
"Kendilerine doğru yolu gösteren bir Resul geldiğinde insanları iman etmekten engelleyen tek şey onların
(Ne yani) Allah,Resul( elçi) olarak bir insanı mı gönderdi? demiş olmalarıdır.
( Onlara) de ki "Eğer yeryüzüne yerleşen ve orada dolaşanlar melekler olsaydı elbette ki (o zaman) onlara gökten bir melek Resul (Elçi) gönderirdik"
( İsra 94-95)
Dolayısıyla bir beşer olan Resuller de elbette ki bizim gibi yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı.
"Onlar dediler ki "bu ne biçim bir Resul!( bizim gibi) yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor!
Ona bir melek indirilmeli ve kendisi ile birlikte O da uyarıcı olmalı (değil mi)idi"
( Furkan,7)
( Resulüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün Resuller de hiç şüphesiz ki yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı"
(Furkan 20)
Aslında beşer'in Allah'ın elçiliğini yapması veya bu görevi yapanın beşer olması Kur'an ehli muvahhidler için gayet tabii bir durumdur. Bunda asla şaşılacak bir durum yoktur.
Bu durum ancak Kitaballâha ve Elçilerine inanmayan müşrikleri şaşırtır.
Bundan dolayı bütün zamanların müşrikleri Allah'ın Elçilerinin kendi aralarında bulunan bir beşerden seçilmesini hayretle karşılamış ve hatta kendileri gibi beşer olan bu Elçiyi küçümsemişlerdir.
"Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?" "Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha değerli değil miyim? "Ona altın bilezikler (hazineler) verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?"(Zuhruf, 51, 52, 53)
Dolayısıyla,Allah'ın bir beşerden Elçi seçmeyecegine inananlar (Elçin'in beşerden olduğuna İnanmıyanlar) Elçin'in Beşer üstü bir varlık olmasını bekleyen (olduğunu iddia eden) müşriklerdir.
Hatta Allah Resulü'nü en çok üzen ve ümitsizliğe sevkeden şey müşriklerin Kur'an gibi büyük bir mucize ile yetinmeyerek ondan sürekli olağanüstü mucize istemeleridir.
"Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler.
De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım.
Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"
(Ankebut, 50, 51)
"(Ey RESUL! ) Neredeyse sen (müşriklerin: )
Ona
(gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!"
demelerinden ötürü sana vahyedilen âyetlerin bir kısmını (insanlara duyurmaktan) vazgeçeceksin ve bu yüzden gönlün çok daralıyor.
(İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir"(Hud, 12)
UYDURMA DİNLERİNDE BULUNAN HAYAL VE MASAL KAHRAMANI BİR ELÇİYE İMAN EDERLER.
"Kendilerine doğru yolu gösteren bir Resul geldiğinde insanları iman etmekten engelleyen tek şey onların
(Ne yani) Allah,Resul( elçi) olarak bir insanı mı gönderdi? demiş olmalarıdır.
( Onlara) de ki "Eğer yeryüzüne yerleşen ve orada dolaşanlar melekler olsaydı elbette ki (o zaman) onlara gökten bir melek Resul (Elçi) gönderirdik"
( İsra 94-95)
Dolayısıyla bir beşer olan Resuller de elbette ki bizim gibi yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı.
"Onlar dediler ki "bu ne biçim bir Resul!( bizim gibi) yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor!
Ona bir melek indirilmeli ve kendisi ile birlikte O da uyarıcı olmalı (değil mi)idi"
( Furkan,7)
( Resulüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün Resuller de hiç şüphesiz ki yemek yerler ve çarşılarda dolaşırlardı"
(Furkan 20)
Aslında beşer'in Allah'ın elçiliğini yapması veya bu görevi yapanın beşer olması Kur'an ehli muvahhidler için gayet tabii bir durumdur. Bunda asla şaşılacak bir durum yoktur.
Bu durum ancak Kitaballâha ve Elçilerine inanmayan müşrikleri şaşırtır.
Bundan dolayı bütün zamanların müşrikleri Allah'ın Elçilerinin kendi aralarında bulunan bir beşerden seçilmesini hayretle karşılamış ve hatta kendileri gibi beşer olan bu Elçiyi küçümsemişlerdir.
"Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu nehirler benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?" "Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha değerli değil miyim? "Ona altın bilezikler (hazineler) verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?"(Zuhruf, 51, 52, 53)
Dolayısıyla,Allah'ın bir beşerden Elçi seçmeyecegine inananlar (Elçin'in beşerden olduğuna İnanmıyanlar) Elçin'in Beşer üstü bir varlık olmasını bekleyen (olduğunu iddia eden) müşriklerdir.
Hatta Allah Resulü'nü en çok üzen ve ümitsizliğe sevkeden şey müşriklerin Kur'an gibi büyük bir mucize ile yetinmeyerek ondan sürekli olağanüstü mucize istemeleridir.
"Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi?" derler.
De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise apaçık bir uyarıcıyım.
Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir millet için onda rahmet ve ibret vardır"
(Ankebut, 50, 51)
"(Ey RESUL! ) Neredeyse sen (müşriklerin: )
Ona
(gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!"
demelerinden ötürü sana vahyedilen âyetlerin bir kısmını (insanlara duyurmaktan) vazgeçeceksin ve bu yüzden gönlün çok daralıyor.
(İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir"(Hud, 12)
2 Şubat 2017 Perşembe
Hocam, bu uydurma dinin Tayyip Erdoğan ile hiçbir alakası yoktur, bu yalan ve iftira din 1400 sene önce Emevi devletinin ilk imparatoru Muaviye döneminde başlayarak uydurulmaya başlandı, Abbasi devleti döneminde yazılmaya başlandı, Osmanlı döneminde hayata hakim kılındı, Mustafa Kemal bile bu dinde bir gedik açamadı, bu dinin gücü karşısında Tayyip Erdoğan'ın gücü bir hiçtir.
Bu Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini bir devlet kuruluşu ve saltanat organizasyonudur.
İnsanlık tarihinde Tevhid dininin kaderi budur, Kur'an'ın dini devletin işine gelmez,,Türkiye Cumhuriyetinde diyanet ve İlahiyatçılar dahil Kur'an'ın İslam'ını savunan, hatta bu dine iman eden kaç kişi vardır. Aslında din konusunda en çok eleştirilmesi gereken devlet adamlarından daha çok alçak din adamlarıdır, dini yamuk gösteren ve dini rant yapan alimlerdir,
Bu Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini bir devlet kuruluşu ve saltanat organizasyonudur.
İnsanlık tarihinde Tevhid dininin kaderi budur, Kur'an'ın dini devletin işine gelmez,,Türkiye Cumhuriyetinde diyanet ve İlahiyatçılar dahil Kur'an'ın İslam'ını savunan, hatta bu dine iman eden kaç kişi vardır. Aslında din konusunda en çok eleştirilmesi gereken devlet adamlarından daha çok alçak din adamlarıdır, dini yamuk gösteren ve dini rant yapan alimlerdir,
ALEVİLERİN İSLAM DİNİNE ÖN YARGILARININ SEBEBİ:
Aslında aleviler Allah ( Celle Celalühü) ın Kur'an vasıtasıyla indirmiş olduğu İslam'a düşman değillerdir.
Aleviler Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dinine düşmandırlar.
Fakat aleviler 1400 yıldan beri insanların inanç ve fikir hayatına hakim olan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri olduğunu, Kur'an'ın bu ümmetten gizlendiğini, Kur'an'ın manasının bozulduğunu, aslında Kur'an'ın en büyük düşmanının Emevi uydurma dininin alimleri olduğunu nereden bilsinler.
Çünkü ümmetin büyük çoğunluğu bile kendine dayatılan ve 1400 seneden beri anlatılan dinin Kur'an'ın dini olmadığını bilmiyor.
İşte bu yüzden aleviler uydurma,vahşi, hurafe, ırkçı Emevi Abbasi dinini Allah'tan indirilmiş din olduğunu zannediyorlar.
Bence aleviler Osmanlı Devletinin ve Diyanet'in camilerinde anlatılan dinin Allah'ın dini olmadığının bilincine sahip oldukları takdirde Kur'an'ın İslam'ına karşı ön yargılı hareket etmekten vazgeçeceklerdir.
Hatta ben iddia ediyorum, eğer aleviler, Kur'an İslam'ının temelinin ilim, akıl, irfan, hikmet ve tefekkür olduğunu anlama kabiliyetine sahip olurlarsa İslam ile aralarında bulunan buzları eriteceklerdir.
Aleviler, Kur'an'ı Diyanet İşleri başkanından, Tarikat Şeyhlerinden ve cemaat liderlerinden daha rahat kabul edecek bir akıl ve anlayışa sahiptirler.
Komünistler, ateistler, sosyalistler Kur'an'ı Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin tapıcısı Diyanet'in müftülerinden ve tarikat Şeyhlerinden daha kolay benimseyebilirler.
Çünkü dinsizlerin Kur'an'a karşı zihinleri bu müşriklerden daha temiz bir durumdadır.
Saf İslam dinini müşrikler çok zor kabul ederler, Kur'an'ın İslamı olan tevhid müşriklere çok ağır gelir.
Komünist ve sosyalistlerle oturup Kur'an'ı,aklı, mantığı, vicdanı ve ilmi konuşabilirsiniz fakat Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe ve uydurmalardan beslenen şirk ehli ile bu değerleri konuşma ve tartışma fırsatı bulamazsınız.
Aslında aleviler Allah ( Celle Celalühü) ın Kur'an vasıtasıyla indirmiş olduğu İslam'a düşman değillerdir.
Aleviler Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dinine düşmandırlar.
Fakat aleviler 1400 yıldan beri insanların inanç ve fikir hayatına hakim olan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri olduğunu, Kur'an'ın bu ümmetten gizlendiğini, Kur'an'ın manasının bozulduğunu, aslında Kur'an'ın en büyük düşmanının Emevi uydurma dininin alimleri olduğunu nereden bilsinler.
Çünkü ümmetin büyük çoğunluğu bile kendine dayatılan ve 1400 seneden beri anlatılan dinin Kur'an'ın dini olmadığını bilmiyor.
İşte bu yüzden aleviler uydurma,vahşi, hurafe, ırkçı Emevi Abbasi dinini Allah'tan indirilmiş din olduğunu zannediyorlar.
Bence aleviler Osmanlı Devletinin ve Diyanet'in camilerinde anlatılan dinin Allah'ın dini olmadığının bilincine sahip oldukları takdirde Kur'an'ın İslam'ına karşı ön yargılı hareket etmekten vazgeçeceklerdir.
Hatta ben iddia ediyorum, eğer aleviler, Kur'an İslam'ının temelinin ilim, akıl, irfan, hikmet ve tefekkür olduğunu anlama kabiliyetine sahip olurlarsa İslam ile aralarında bulunan buzları eriteceklerdir.
Aleviler, Kur'an'ı Diyanet İşleri başkanından, Tarikat Şeyhlerinden ve cemaat liderlerinden daha rahat kabul edecek bir akıl ve anlayışa sahiptirler.
Komünistler, ateistler, sosyalistler Kur'an'ı Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin tapıcısı Diyanet'in müftülerinden ve tarikat Şeyhlerinden daha kolay benimseyebilirler.
Çünkü dinsizlerin Kur'an'a karşı zihinleri bu müşriklerden daha temiz bir durumdadır.
Saf İslam dinini müşrikler çok zor kabul ederler, Kur'an'ın İslamı olan tevhid müşriklere çok ağır gelir.
Komünist ve sosyalistlerle oturup Kur'an'ı,aklı, mantığı, vicdanı ve ilmi konuşabilirsiniz fakat Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe ve uydurmalardan beslenen şirk ehli ile bu değerleri konuşma ve tartışma fırsatı bulamazsınız.
1 Şubat 2017 Çarşamba
ŞİRK'İN VE KÜFRÜN İLERİ GELENLERİ İLE ONLARA KAYITSIZ ŞARTSIZ İTAAT EDENLER CEHENNEME GİRERLER.
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.
Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi"
"İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır"
(Şirk önderlerine)uyanlar şöyle derler:
Ah, keşke
bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların (Şeyhlerinin , efendilerinin) bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık!
Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"
(Bakara, 165, 166, 167)
Ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimizde Kur'an'a müracaat etmeden, sorgulamadan, aklı kullanmadan şirk ve küfür önderlerini kendilerine rehber edinen, onlara kayıtsız şartsız itaat eden, onları sorgulamayanları hedef aldığını görürüz.
Yoksa şirkin içinde bulunan tarikatlardan uzak olan, Allah'a iman ile ibadet eden ve güzel ahlak sahibi olan, kendilerine Kur'an ve Tevhid tebliği ulaşmayan büyük çoğunluğun cehenneme gideceğini söylemek doğru değildir.
BİR DE ŞU ÂYETLERE BAKALIM.
"Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah ile beraber taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir"
"Artık onlar, o azgınlar ve iblis'in orduları, toptan oraya tepetaklak(cehenneme)atılırlar"
"Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler"
"Allah'a Andolsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz"
"Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk"
"Bizi ancak o günahkar (şirk önderleri)saptırdı"
"Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz"
"Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş daha olsa da, müminlerden (Muvahhidlerden) olsak!"
"Bunda elbet alınacak büyük bir ibret vardır, ama çokları iman etmezler"(Şuara, 91, 103)
Ayetlere iyice bakıldığında şirk önderlerinin yakınında bulunan avanelerinin kasdedildigi anlaşılır.
Yoksa şirkin ne olduğunu idrak edemeyen, Tevhid akidesinin ne olduğunu bilmeyen, hangi milletten olursa olsun direkt olarak vahiy ile muhatap olmamış milyarların cehenneme gideceğini iddia etmek doğru değildir.
"İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler.
İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır.
Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi"
"İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır"
(Şirk önderlerine)uyanlar şöyle derler:
Ah, keşke
bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların (Şeyhlerinin , efendilerinin) bizden uzaklaştıkları gibi bizde onlardan uzaklaşsaydık!
Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar"
(Bakara, 165, 166, 167)
Ayetleri dikkatli bir şekilde incelediğimizde Kur'an'a müracaat etmeden, sorgulamadan, aklı kullanmadan şirk ve küfür önderlerini kendilerine rehber edinen, onlara kayıtsız şartsız itaat eden, onları sorgulamayanları hedef aldığını görürüz.
Yoksa şirkin içinde bulunan tarikatlardan uzak olan, Allah'a iman ile ibadet eden ve güzel ahlak sahibi olan, kendilerine Kur'an ve Tevhid tebliği ulaşmayan büyük çoğunluğun cehenneme gideceğini söylemek doğru değildir.
BİR DE ŞU ÂYETLERE BAKALIM.
"Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah ile beraber taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine olsun yardımları dokunuyor mu? denilir"
"Artık onlar, o azgınlar ve iblis'in orduları, toptan oraya tepetaklak(cehenneme)atılırlar"
"Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler"
"Allah'a Andolsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz"
"Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk"
"Bizi ancak o günahkar (şirk önderleri)saptırdı"
"Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var, ne de yakın bir dostumuz"
"Ah keşke bizim için dünyaya bir dönüş daha olsa da, müminlerden (Muvahhidlerden) olsak!"
"Bunda elbet alınacak büyük bir ibret vardır, ama çokları iman etmezler"(Şuara, 91, 103)
Ayetlere iyice bakıldığında şirk önderlerinin yakınında bulunan avanelerinin kasdedildigi anlaşılır.
Yoksa şirkin ne olduğunu idrak edemeyen, Tevhid akidesinin ne olduğunu bilmeyen, hangi milletten olursa olsun direkt olarak vahiy ile muhatap olmamış milyarların cehenneme gideceğini iddia etmek doğru değildir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)