GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ? (5.YAZI)
Taklidi iman insana faydası olmayan ve Allah katında değeri bulunmayan temeli çürük bir imandır.
Taklidi iman sahipleri bir çok ayette kınanmışlardır.
"Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden uzaklaştırmış ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır"(Ahzab, 64)
"(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklardır, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaklardır"(Ahzab, 65)
"Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Elçiye itaat etseydik! derler"(Ahzab, 66) "
"Ey Rabbimiz, biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi (doğru) yoldan saptırdılar. derler"(Ahzab, 67)
"Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden uzak eyle"(Ahzab, 68)
"O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der:
Keşke o Elçiyle birlikte bir yol tutsaydım. Yazıklar olsun bana!
Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü Kur'an bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı"(Furkan, 27, 28, 29)
"Onlara Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar
"Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler.
Ya ataları bir şey anlamamış,doğruyu da bulamamış olsalar da mı? (Bakara, 170)
Bu ayetlere iyice dikkat eden, tefekkür etmeden, sorgulamadan, Allah'ın kitabına hakkıyla vakıf olmadan ataların dinine, mezheplerin içtihatlarına, şeyhlere,efendilere,uydurma gavslara,liderlere uyan, onları sürekli dinleyen, onlara itaat eden,
inanç ve fikir olarak onlara yakın olan, onların batıl itikatlarını savunan ve dolaylı olarak Kur'an düşmanı olan taklitçi müşrikleri kastettiğini anlar.
Yoksa bu müşriklerin inançlarından uzak olan, kendilerine Kur'an ve ilim gitmemiş sokakta dolaşan, cami, havra, kilise cemaatını hedef alan ayetler değildir.
Bu ümmetin cahilleri alimlerinden daha temiz ve daha sağlam bir vicdan yapısına sahiptir.
Çünkü ümmilerin dini rant yapma ve yalan din ile aldatma gibi kahredici bir günahları bulunmuyor.
Ayrıca bir çok konuda gayri müslimler, Müslüman geçinen bir çok kimseden daha kaliteli ve olumlu meziyetlere sahiptirler.
İslam dini kabul edilip tam aksine hareket edilsin diye değil, yaşansın, yaşatılsın, hayat versin ve tüm insanları hidayet ve kurtuluşa götürsün gayesiyle tebliğ edilmiştir.
SONUÇ OLARAK: İnsanlara zulmuden, bilinçli ve şuurlu inkâr edenler, insanları tek kaynak olan Kur'an'dan ve Tevhid akidesinden engelleyenler, onlara kayıtsız şartsız itaat eden müşrikler cehenneme gireceklerdir.
Hangi toplumdan olursa olsun kendi halinde yaşayan ilahi dine herhangi bir düşmanlık beslemeyen ve insanlara karşı merhametli olan güzel ahlak sahipleri de Allah'ın rahmet ve inayetiyle cennete girerler.
EN DOĞRUSUNU YÜCE RABBİMİZ OLAN ALLAH BİLİR
30 Ocak 2017 Pazartesi
29 Ocak 2017 Pazar
GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ? (4.YAZI)
Genellikle Kur'an'ın hedefinde uydurma dinin yalancı ilim adamları vardır.
Kur'an'ın saldırısı hakkı gizleyen ve dini rant yapan alimlerdir.
"Ey iman edenler! (Biliniz ki),hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar .
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler var ya, işte onlar için elem verici bir azabı müjdele"
(Tevbe, 34)
Yukarıdaki ayetin "Ey iman edenler!"diye başlaması çok ilginçtir.
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır"
"Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar"
"O azabın sebebi,
Allah'ın,kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara, 174, 175, 176)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu,
İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler"
"Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
BEN Tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim"
"Âyetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince,
işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerindedir"
"Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
"İlahınız bir tek Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"(159,,163)
Bu konuyu biraz daha açalım.
Gayri müslim bir millet içinde yaşayan, taklidi imana sahip birisi, kiliselerin gölgesinde, çan seslerinin altında,
anne babası, çevresi gayri müslim olan, yani sadece kuru imandan başka kendisine manevi açıdan destek verecek bir ameli olmayan gayri müslim ile,
Müslüman bir ülkede İslam ümmeti içinde yaşayan, ana babası müslüman olan,
cami gölgelerinin ve ezan seslerinin altında gayri müslim hayatı gibi yaşayan taklidi imandan başka ameli olmayan bir kişi arasında fark yoktur.
Yani geleneksel dinde cahillerin aktardığı "bütün Müslümanlar cennete, gayri müslimler cehenneme girecekler" inancı asla doğru değildir.
"Bütün muvahhidler cennete, müşrikler cehenneme gidecekler" sözü doğru olan ve Kur'anın bağlam ve bütünlüğüne uygun bir sözdür.
Aslında Müslümanlar arasında yaşayıp hakikî imana ve Tevhid akidesine sahip olmayanın durumu ahirette daha vahim ve daha korkunç olacaktır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever"
(Mumtehine, 8)
"Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalim onlardır"
(Mumtehine, 9)
Allah, Müslüman, din ve iman düşmanı olmayanlara, Allah yardım yapılmasını mübah kılarken, ahirette kendisi iyilik ve merhamet etmez mi?
Benim düşünceme göre taklidi bir imana sahip olduktan sonra cami, havra, kilise cemaatı arasında bir fark yoktur.
Hatta bunlardan güzel ahlak sahibi olan diğerlerinden daha üstündür.
İman mutlaka araştırma ve tefekkür ile, güzel ahlak, ameli salih ve infak gibi seçkin meziyetlerle desteklenmesi ve donatılmış olması gerekir.
Genellikle Kur'an'ın hedefinde uydurma dinin yalancı ilim adamları vardır.
Kur'an'ın saldırısı hakkı gizleyen ve dini rant yapan alimlerdir.
"Ey iman edenler! (Biliniz ki),hahamlardan ve rahiplerden bir çoğu insanların mallarını batıl yollardan yerler ve insanları Allah'ın yolundan saptırırlar .
Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler var ya, işte onlar için elem verici bir azabı müjdele"
(Tevbe, 34)
Yukarıdaki ayetin "Ey iman edenler!"diye başlaması çok ilginçtir.
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, İşte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır"
"Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar"
"O azabın sebebi,
Allah'ın,kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"(Bakara, 174, 175, 176)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu,
İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler"
"Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
BEN Tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim"
"Âyetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince,
işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerindedir"
"Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
"İlahınız bir tek Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır Rahim'dir"(159,,163)
Bu konuyu biraz daha açalım.
Gayri müslim bir millet içinde yaşayan, taklidi imana sahip birisi, kiliselerin gölgesinde, çan seslerinin altında,
anne babası, çevresi gayri müslim olan, yani sadece kuru imandan başka kendisine manevi açıdan destek verecek bir ameli olmayan gayri müslim ile,
Müslüman bir ülkede İslam ümmeti içinde yaşayan, ana babası müslüman olan,
cami gölgelerinin ve ezan seslerinin altında gayri müslim hayatı gibi yaşayan taklidi imandan başka ameli olmayan bir kişi arasında fark yoktur.
Yani geleneksel dinde cahillerin aktardığı "bütün Müslümanlar cennete, gayri müslimler cehenneme girecekler" inancı asla doğru değildir.
"Bütün muvahhidler cennete, müşrikler cehenneme gidecekler" sözü doğru olan ve Kur'anın bağlam ve bütünlüğüne uygun bir sözdür.
Aslında Müslümanlar arasında yaşayıp hakikî imana ve Tevhid akidesine sahip olmayanın durumu ahirette daha vahim ve daha korkunç olacaktır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever"
(Mumtehine, 8)
"Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalim onlardır"
(Mumtehine, 9)
Allah, Müslüman, din ve iman düşmanı olmayanlara, Allah yardım yapılmasını mübah kılarken, ahirette kendisi iyilik ve merhamet etmez mi?
Benim düşünceme göre taklidi bir imana sahip olduktan sonra cami, havra, kilise cemaatı arasında bir fark yoktur.
Hatta bunlardan güzel ahlak sahibi olan diğerlerinden daha üstündür.
İman mutlaka araştırma ve tefekkür ile, güzel ahlak, ameli salih ve infak gibi seçkin meziyetlerle desteklenmesi ve donatılmış olması gerekir.
28 Ocak 2017 Cumartesi
GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ?(1.yazı)
Aslında bütün dinlerin birbirlerinden farkları yoktur.
Ne Emevi Abbasi uydurmalarından gelen kültür İslam'ının, ne Yahudiliğin ne Hıristiyanlığın ne Budizm'in ne de herhangi bir dinin Allah katında diğerinden bir ayrıcalığı yoktur.
Dinleri birbirinden ayıran tek şey Tevhid ilkesidir.
Dinleri birbirine eşitleyen tek şey şirktir.
Hatta orijinalliğini kaybeden ilâhı din uydurma beşeri bir dinden daha tehlikeli olabilir.
Bozulan çok temiz bir içeceğin daha zehirli olması gibi.
Dolayısıyla hangi din ve inanç Tevhid ilkesine göre hayatiyetini devam ettirebiliyorsa o din Allah katında makbul ve geçerli bir dindir.
İşte size ayeti kerimeler:
"(EHLİ KİTAP:) Yahudiler ve Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler.
Bu onların boş kuruntusudur.
Sen de onlara: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız delilinizi getirin de.
Bilakis kim Muhsin (Muvahhid) olarak yüzünü Allah'a döndürürse onun mükâfatı Rabbi katındadır.
Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler"( Bakara, 111, 112)
Bu ayetteki "Muhsin" kelimesi kesinlikle "Muvahhid" anlamına gelmektedir ki, zaten "yüzünü sadece Allah'a döndürürse" cümlesi bunu açıkça göstermektedir.
Eğer "Muhsin" kelimesine başka bir mana vermenin çabası içine girecek olursak ayet anlaşılmaz olacaktır.
Diğer bir örnek "Allah nezdinde hak din islamdır"( Ali İmran, 19)
Bu ayetin mealini şu şekilde çevirdiğimiz zaman ayet daha anlaşılır hale gelecektir.
" Allah nezdinde (hak) din (Tevhid dini olan) İslamdır"
Kuran'ı Mübin'de "İslam" kelimesi ve türevlerinin büyük çoğunluğu "Tevhid akidesi" anlamına gelmektedir.
Bu konuda bir kaç örnek verecek olursak mesele daha iyi anlaşılacaktır.
"Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir inanç) asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır"( Âli İmran, 85)
Âyetin tam olarak meali şöyledir.
"Kim (Tevhid) dini olan İslam'dan başka bir din ararsa,,,,,"
" O gün, ne mal fayda verir nede evlat.
Ancak Allah'a kalbi selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde) fayda bulur"( Şuara 88-89)
Eğer "Kalbi Selim'e" Her türlü şirkten arınmış tertemiz bir kalp vermeyecek olursak Kuran'a uygun başka hiçbir mâna veremeyiz, ve bu konuda İşimiz zorlaşacaktır.
"Ey iman edenler! Hep birden barış'a girin.
Sakın şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır"( Bakara, 208)
" Bu ayette geçen "silm" kelimesi "Tevhid akidesi ve sistemi " anlamında kullanılmıştır.
" Ey iman edenler! Hep birden Tevhid akidesine sahip olun, Muvahhit olun, demektir.
" İbrahim'in (Tevhid) dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da, alemlerin Rabbine boyun eğdim, demiştir"( Bakara,130, 130)
Bu ayetteki "eslim" kelimesi de "yalnız Allah'a teslim olmayı ve Tevhid akidesini" emretmektedir.
Aslında bütün dinlerin birbirlerinden farkları yoktur.
Ne Emevi Abbasi uydurmalarından gelen kültür İslam'ının, ne Yahudiliğin ne Hıristiyanlığın ne Budizm'in ne de herhangi bir dinin Allah katında diğerinden bir ayrıcalığı yoktur.
Dinleri birbirinden ayıran tek şey Tevhid ilkesidir.
Dinleri birbirine eşitleyen tek şey şirktir.
Hatta orijinalliğini kaybeden ilâhı din uydurma beşeri bir dinden daha tehlikeli olabilir.
Bozulan çok temiz bir içeceğin daha zehirli olması gibi.
Dolayısıyla hangi din ve inanç Tevhid ilkesine göre hayatiyetini devam ettirebiliyorsa o din Allah katında makbul ve geçerli bir dindir.
İşte size ayeti kerimeler:
"(EHLİ KİTAP:) Yahudiler ve Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler.
Bu onların boş kuruntusudur.
Sen de onlara: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız delilinizi getirin de.
Bilakis kim Muhsin (Muvahhid) olarak yüzünü Allah'a döndürürse onun mükâfatı Rabbi katındadır.
Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler"( Bakara, 111, 112)
Bu ayetteki "Muhsin" kelimesi kesinlikle "Muvahhid" anlamına gelmektedir ki, zaten "yüzünü sadece Allah'a döndürürse" cümlesi bunu açıkça göstermektedir.
Eğer "Muhsin" kelimesine başka bir mana vermenin çabası içine girecek olursak ayet anlaşılmaz olacaktır.
Diğer bir örnek "Allah nezdinde hak din islamdır"( Ali İmran, 19)
Bu ayetin mealini şu şekilde çevirdiğimiz zaman ayet daha anlaşılır hale gelecektir.
" Allah nezdinde (hak) din (Tevhid dini olan) İslamdır"
Kuran'ı Mübin'de "İslam" kelimesi ve türevlerinin büyük çoğunluğu "Tevhid akidesi" anlamına gelmektedir.
Bu konuda bir kaç örnek verecek olursak mesele daha iyi anlaşılacaktır.
"Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir inanç) asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır"( Âli İmran, 85)
Âyetin tam olarak meali şöyledir.
"Kim (Tevhid) dini olan İslam'dan başka bir din ararsa,,,,,"
" O gün, ne mal fayda verir nede evlat.
Ancak Allah'a kalbi selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde) fayda bulur"( Şuara 88-89)
Eğer "Kalbi Selim'e" Her türlü şirkten arınmış tertemiz bir kalp vermeyecek olursak Kuran'a uygun başka hiçbir mâna veremeyiz, ve bu konuda İşimiz zorlaşacaktır.
"Ey iman edenler! Hep birden barış'a girin.
Sakın şeytanın peşinden gitmeyin, çünkü o apaçık düşmanınızdır"( Bakara, 208)
" Bu ayette geçen "silm" kelimesi "Tevhid akidesi ve sistemi " anlamında kullanılmıştır.
" Ey iman edenler! Hep birden Tevhid akidesine sahip olun, Muvahhit olun, demektir.
" İbrahim'in (Tevhid) dininden kendini bilmez ahmaklardan başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.
Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da, alemlerin Rabbine boyun eğdim, demiştir"( Bakara,130, 130)
Bu ayetteki "eslim" kelimesi de "yalnız Allah'a teslim olmayı ve Tevhid akidesini" emretmektedir.
GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ?(2.YAZI)
Hangi dine sahip olursa olsun Tevhid akidesine bağlı olarak yaşayan herkes cennete gitmeye hak kazanır.
"Ey iman edenler! Allah'tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin" ayeti, tam olarak bu hakikatı ortaya koymaktadır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ne sizin kuruntularınız ne de ehli kitabın kuruntuları(Allah katında) gerçektir, kim bir kötülük(şirk,zulüm, küfür, itikadi nifak) yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz"
(Nisa, 123)
"Erkek olsun, kadın olsun, her kim de Mü'min olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar"
(Nisa, 124)
Bu ayette geçen "her kim Mü'min olarak" tan kasıt "her kim muvahhid olarak" anlamına gelir.
MESELA: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım"(Zâriyat, 56) âyetindeki "ibâdet" de Tevhid akidesini yaşama anlamında kullanılmıştır.
"Ben cinleri ve insanları, ancak beni birlesinler, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım"demektir.
Çünkü bütün Allah Elçilerinin görevi Allah tarafından indirilen vahiy ile Tevhid sistemini yerleştirmek olmuştur.
(Ey Muhammed! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona: "Benden başka ilah yoktur, şu halde bana kulluk edin " diye vahyetmiş olmayalım"( Enbiya, 25)
(Ey Muhammed! ) Senden önce gönderdiğimiz bütün Elçilerimize sor! Rahman'dan başka kulluk edilecek ilahlar (edinin diye) emretmiş miyiz?
(Zuhruf, 45)
Şimdiye kadar anlattıklarımız genel anlamda İslam akidesiyle ilgiliydi.
Özel anlamda İslam'a gelecek olursak şunları söylemek mümkündür.
Allah Resulü'nün risaletinden sonra gayri müslimler üç sınıfa ayrılır.
(DEVAM EDECEK)
Hangi dine sahip olursa olsun Tevhid akidesine bağlı olarak yaşayan herkes cennete gitmeye hak kazanır.
"Ey iman edenler! Allah'tan, ona yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin" ayeti, tam olarak bu hakikatı ortaya koymaktadır.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ne sizin kuruntularınız ne de ehli kitabın kuruntuları(Allah katında) gerçektir, kim bir kötülük(şirk,zulüm, küfür, itikadi nifak) yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz"
(Nisa, 123)
"Erkek olsun, kadın olsun, her kim de Mü'min olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar"
(Nisa, 124)
Bu ayette geçen "her kim Mü'min olarak" tan kasıt "her kim muvahhid olarak" anlamına gelir.
MESELA: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım"(Zâriyat, 56) âyetindeki "ibâdet" de Tevhid akidesini yaşama anlamında kullanılmıştır.
"Ben cinleri ve insanları, ancak beni birlesinler, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım"demektir.
Çünkü bütün Allah Elçilerinin görevi Allah tarafından indirilen vahiy ile Tevhid sistemini yerleştirmek olmuştur.
(Ey Muhammed! ) Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona: "Benden başka ilah yoktur, şu halde bana kulluk edin " diye vahyetmiş olmayalım"( Enbiya, 25)
(Ey Muhammed! ) Senden önce gönderdiğimiz bütün Elçilerimize sor! Rahman'dan başka kulluk edilecek ilahlar (edinin diye) emretmiş miyiz?
(Zuhruf, 45)
Şimdiye kadar anlattıklarımız genel anlamda İslam akidesiyle ilgiliydi.
Özel anlamda İslam'a gelecek olursak şunları söylemek mümkündür.
Allah Resulü'nün risaletinden sonra gayri müslimler üç sınıfa ayrılır.
(DEVAM EDECEK)
GAYRİ MÜSLİMLER CENNETE GİRER Mİ? (3.YAZI)
Allah Resulü ( Aleyhisselam) risaletle görevlendirildikten sonra gayri müslimler üç sınıfa ayrılır.
1-) Allah Resulü'nün dâvetini duymamış, kendisinden ve güzel ahlakından haberdar olmamış, Kur'an'ı Mübin'le uyarılmamış, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, Kur'an'ın sistemine vakıf olmayanlar.
Bu sınıf kesin olarak cennetliktirler.
"Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz elçileri olmadan yok etmemişizdir.Biz zalim değiliz"
(Şuarâ, 208, 209)
",,,,Biz bir Elçi (Resul) göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz"
(İsra, 15)
(Yerine göre) MÜJDELEYİCİ ve SAKINDIRICI olarak ELÇİLER gönderdik ki insanların ELÇİLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"
(Nisa, 165)
2-) Allah Resulü'nün dâvetini, Kur'an'ı Mübin'i ve Tevhid akidesini duymuş, Müslümanların içinde yaşamış olmakla beraber hiç bir zaman indirilmiş
hak ve hakikat olan İslam dinini araştırma ve inceleme görevini yerine getirmemiş, merak etmemiş ve iman etmemiş olan ilim sahipleri,İlahiyatçılar,
Papa, kardinaller, Diyanet işleri başkanı, müftüler, imamlar, hahamlar,papazlar, araştırmacılar,
yazar çizerler, insanlara uydurma din anlatan ekran vaizleri, Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı olan fetva makamları, dini merci makamında olanlar,
Emevi Abbasi imalatı hurafe ve uydurma dinden kendini kurtaramayan cemaat liderleri,
şirk bataklığında boğulan tarikat şeyhleri ve onlara iman edenler,
onları, dinleyenler,
onları tasdik edenler, şirk sözlerini dinleyip de itiraz etmeyenler,
şirk yolunu benimseyip bir inanç ve şuur neticesinde o yolda devam edenler cehenneme girerler.
3-) Biz Müslümanlar Ebu Cehil'in ve Firavun'un isimlerini duyduğumuzda nefret ettiğimiz gibi (Hâşâ) onlarda
Allah Resulü'nün isminden öylece nefret eden gayri müslimler.
Bunlar Kur'an'ın,İslam ahlakının ve Allah Resulü'nün aleyhinde yapılan yanlış propagandalardan başka bir şey duymamışlar,
Müslümanlar onlara kötü örnek olmuş, gerçek İslam'ı ve Allah Resulü'nü Kur'an'dan öğrenememiş, onlara İslam ve Kur'an yanlış tanıttırılmış,
Allah Resulü'nü elinde kılıç sadece savaş yapan ve kafa kesen bir barbar olarak gösterilmiş,Kur'an'ı gerçek olarak temsil eden Müslümanların içinde kalmamış büyük çoğunluk.
Eğer bunlar kendi dinlerinde Allah'a iman ile ibadet ederek güzel bir ahlaka sahip olur, insan haklarına saygı gösterir,
mahlukata yarayışlı bir hayat geçirirlerse bunlarda ilk grup gibi Allah'ın rahmet ve keremiyle cennete girerler.
"Şüphesiz iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden de Allah'a ve ahiret gününe iman edip salih amel işleyenler için Rableri katında mükafatlar vardır.
Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir"(Bakara, 62) "
Bu yazdıklarım benim kendi görüşlerim, Kur'an'a karşı yaptığım hataları kabul eder arkadaşlardan gelecek öneri, fikir ve yapıcı eleştirileri saygı ile karşılar, saygılarımı sunuyorum.
EN DOĞRUSUNU ALLAH ( CC) BİLİR.
(DEVAM EDECEK)
Allah Resulü ( Aleyhisselam) risaletle görevlendirildikten sonra gayri müslimler üç sınıfa ayrılır.
1-) Allah Resulü'nün dâvetini duymamış, kendisinden ve güzel ahlakından haberdar olmamış, Kur'an'ı Mübin'le uyarılmamış, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne, Kur'an'ın sistemine vakıf olmayanlar.
Bu sınıf kesin olarak cennetliktirler.
"Biz hiçbir memleketi, öğüt vermek üzere gönderdiğimiz elçileri olmadan yok etmemişizdir.Biz zalim değiliz"
(Şuarâ, 208, 209)
",,,,Biz bir Elçi (Resul) göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz"
(İsra, 15)
(Yerine göre) MÜJDELEYİCİ ve SAKINDIRICI olarak ELÇİLER gönderdik ki insanların ELÇİLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah İzzet ve hikmet sahibidir"
(Nisa, 165)
2-) Allah Resulü'nün dâvetini, Kur'an'ı Mübin'i ve Tevhid akidesini duymuş, Müslümanların içinde yaşamış olmakla beraber hiç bir zaman indirilmiş
hak ve hakikat olan İslam dinini araştırma ve inceleme görevini yerine getirmemiş, merak etmemiş ve iman etmemiş olan ilim sahipleri,İlahiyatçılar,
Papa, kardinaller, Diyanet işleri başkanı, müftüler, imamlar, hahamlar,papazlar, araştırmacılar,
yazar çizerler, insanlara uydurma din anlatan ekran vaizleri, Kur'an, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür düşmanı olan fetva makamları, dini merci makamında olanlar,
Emevi Abbasi imalatı hurafe ve uydurma dinden kendini kurtaramayan cemaat liderleri,
şirk bataklığında boğulan tarikat şeyhleri ve onlara iman edenler,
onları, dinleyenler,
onları tasdik edenler, şirk sözlerini dinleyip de itiraz etmeyenler,
şirk yolunu benimseyip bir inanç ve şuur neticesinde o yolda devam edenler cehenneme girerler.
3-) Biz Müslümanlar Ebu Cehil'in ve Firavun'un isimlerini duyduğumuzda nefret ettiğimiz gibi (Hâşâ) onlarda
Allah Resulü'nün isminden öylece nefret eden gayri müslimler.
Bunlar Kur'an'ın,İslam ahlakının ve Allah Resulü'nün aleyhinde yapılan yanlış propagandalardan başka bir şey duymamışlar,
Müslümanlar onlara kötü örnek olmuş, gerçek İslam'ı ve Allah Resulü'nü Kur'an'dan öğrenememiş, onlara İslam ve Kur'an yanlış tanıttırılmış,
Allah Resulü'nü elinde kılıç sadece savaş yapan ve kafa kesen bir barbar olarak gösterilmiş,Kur'an'ı gerçek olarak temsil eden Müslümanların içinde kalmamış büyük çoğunluk.
Eğer bunlar kendi dinlerinde Allah'a iman ile ibadet ederek güzel bir ahlaka sahip olur, insan haklarına saygı gösterir,
mahlukata yarayışlı bir hayat geçirirlerse bunlarda ilk grup gibi Allah'ın rahmet ve keremiyle cennete girerler.
"Şüphesiz iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden de Allah'a ve ahiret gününe iman edip salih amel işleyenler için Rableri katında mükafatlar vardır.
Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir"(Bakara, 62) "
Bu yazdıklarım benim kendi görüşlerim, Kur'an'a karşı yaptığım hataları kabul eder arkadaşlardan gelecek öneri, fikir ve yapıcı eleştirileri saygı ile karşılar, saygılarımı sunuyorum.
EN DOĞRUSUNU ALLAH ( CC) BİLİR.
(DEVAM EDECEK)
27 Ocak 2017 Cuma
İNSANLAR KABİRDE NE KADAR KALIRLAR.
(4.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"(Resulüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün:
Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi.
(Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde uyurlardı. İşte bu, Allah'ın (yeniden dirilmeye ait) âyetlerindendir.
Allah (vahiy sayesinde) kime hidayet ederse, işte o hakka ulaşmıştır, kimi de (şirk sebebiyle ) hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yönetecek bir dost bulamazsın.
(Kehf, 17)
Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın.
Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri da mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı.
Eğer onların durumlarına muttali olsaydın dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.
(Kehf, 18)
Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri:
"Ne kadar kaldınız? dedi.
(Kimi)"Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler, (kimi de) şöyle dediler: " Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir.
Şimdi siz,
içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrini) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin, ayrıca nazik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin"
(Kehf, 19)
"Çünkü onlar eğer size muttali olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çeviriler ki, o zaman ebediyyen iflah olmazsınız"(Kehf, 20)
Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vaadinin hak olduğunu,(öldükten sonra) kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler,,,,,,"(Kehf, 21)
"Onlar mağaralarında üç yüz yıl ve buna ilaveten dokuz yıl kalmışlardır"(Kehf, 25)
Ashab-ı Kehf'in üç yüz yıl mağarada uyutularak tekrar kaldırılmaları tamamen kabir hayatını ve öldüktensonra dirilmeyi temsil etmektedir.
Allah'ın ilim ve kudretinde üç yüz yıl ile üç bin yıl veya üç yüz bin yıl arasında bir fark yoktur.
Bizim bir gecelik uykumuz kabir uykusundan çok daha uzundur.
Bizim amacımız, Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe ve uydurma rivayetlerin etkisinde kalarak Kabir hayatında, hesabında ve azabında ısrar edenlerin cehaletlerinin ne kadar karanlık olduğu bilinsin.
(4.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"(Resulüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün:
Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi.
(Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde uyurlardı. İşte bu, Allah'ın (yeniden dirilmeye ait) âyetlerindendir.
Allah (vahiy sayesinde) kime hidayet ederse, işte o hakka ulaşmıştır, kimi de (şirk sebebiyle ) hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yönetecek bir dost bulamazsın.
(Kehf, 17)
Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın.
Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri da mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktaydı.
Eğer onların durumlarına muttali olsaydın dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.
(Kehf, 18)
Böylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri:
"Ne kadar kaldınız? dedi.
(Kimi)"Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler, (kimi de) şöyle dediler: " Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir.
Şimdi siz,
içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrini) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin, ayrıca nazik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin"
(Kehf, 19)
"Çünkü onlar eğer size muttali olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çeviriler ki, o zaman ebediyyen iflah olmazsınız"(Kehf, 20)
Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vaadinin hak olduğunu,(öldükten sonra) kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler,,,,,,"(Kehf, 21)
"Onlar mağaralarında üç yüz yıl ve buna ilaveten dokuz yıl kalmışlardır"(Kehf, 25)
Ashab-ı Kehf'in üç yüz yıl mağarada uyutularak tekrar kaldırılmaları tamamen kabir hayatını ve öldüktensonra dirilmeyi temsil etmektedir.
Allah'ın ilim ve kudretinde üç yüz yıl ile üç bin yıl veya üç yüz bin yıl arasında bir fark yoktur.
Bizim bir gecelik uykumuz kabir uykusundan çok daha uzundur.
Bizim amacımız, Ehli sünnet ve Şia'nın kaynaklarındaki hurafe ve uydurma rivayetlerin etkisinde kalarak Kabir hayatında, hesabında ve azabında ısrar edenlerin cehaletlerinin ne kadar karanlık olduğu bilinsin.
İNSANLAR KABİRDE NE KADAR KALIRLAR.
(3.YAZI)
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH KUR'AN'I MÜBİN'DE ŞÖYLE BUYURUYOR.
"Nihayet Sur'a üfürülmüş olacak. Bir de bakarsın ki onlar cesetlerden kalkıp koşarak Rablerine giderler.(Yasin, 51)
( İşte o zaman: ) Eyvah, eyvah! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?
Bu, Rahman'ın vâdettiği gündür. Elçiler gerçekten doğruyu söylemişler! denir.
(Yasin, 52)
(Eğer kabir hayatı diye bir şey olsaydı "Eyvah,eyvah! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? demezlerdi.
En azından Allah kabir hayatında gerçekleşmiş bir kaç hatırayı Kur'an'da anlatırdı.
Kabirde binlerce sene kalan ile bir kaç saat kalan arasında hiçbir fark yoktur. )
Olan müthiş bir sesten ibarettir.
Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.(Yasin, 53)
O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz.
Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.(Yasin, 54)
O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde bir hayat sürerler.
(Yasin, 55)
Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.(Yasin, 56)
Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzu ve istekleri yerine getirilir.
(Yasin, 57)
Onlara merhametli Rabbin söylediği selam vardır.(Yasin, 58)
"Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkarlar! (müşrikler) (Yasin, 59)
"Ey Ademoğulları! Size şeytana kulluk etmeyin,(şirk koşmayın),çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır "demedim mi?
(Yasin, 60)
"Ve yalnız bana kulluk edin, doğru yol budur "demedim mi? (Yasin, 61)
BENİM ŞAHSİ KANAATİM,
Ehli sünnet ve Şia'nın alimleri Hıristiyan ve Yahudilerden daha çetin bir Kur'an düşmanı olduklarıdır.
Eğer böyle olmasaydı önlerinde bulunan Kur'an'ı terkederek beşeri heva ve arzulara uymaz Buharinin peşinden ayrılır Allah'ın ilim ve hikmetine koşarlardı.
Şia ve Ehli sünnet Kur'anın Tevhid ve güzel ahlak ilkelerini yaşamaz iken Yahudi ve Hristiyanlardan Kur'an'ı kabul etmelerini nasıl bekleriz.
(3.YAZI)
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH KUR'AN'I MÜBİN'DE ŞÖYLE BUYURUYOR.
"Nihayet Sur'a üfürülmüş olacak. Bir de bakarsın ki onlar cesetlerden kalkıp koşarak Rablerine giderler.(Yasin, 51)
( İşte o zaman: ) Eyvah, eyvah! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?
Bu, Rahman'ın vâdettiği gündür. Elçiler gerçekten doğruyu söylemişler! denir.
(Yasin, 52)
(Eğer kabir hayatı diye bir şey olsaydı "Eyvah,eyvah! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? demezlerdi.
En azından Allah kabir hayatında gerçekleşmiş bir kaç hatırayı Kur'an'da anlatırdı.
Kabirde binlerce sene kalan ile bir kaç saat kalan arasında hiçbir fark yoktur. )
Olan müthiş bir sesten ibarettir.
Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.(Yasin, 53)
O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz.
Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.(Yasin, 54)
O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde bir hayat sürerler.
(Yasin, 55)
Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.(Yasin, 56)
Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzu ve istekleri yerine getirilir.
(Yasin, 57)
Onlara merhametli Rabbin söylediği selam vardır.(Yasin, 58)
"Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkarlar! (müşrikler) (Yasin, 59)
"Ey Ademoğulları! Size şeytana kulluk etmeyin,(şirk koşmayın),çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır "demedim mi?
(Yasin, 60)
"Ve yalnız bana kulluk edin, doğru yol budur "demedim mi? (Yasin, 61)
BENİM ŞAHSİ KANAATİM,
Ehli sünnet ve Şia'nın alimleri Hıristiyan ve Yahudilerden daha çetin bir Kur'an düşmanı olduklarıdır.
Eğer böyle olmasaydı önlerinde bulunan Kur'an'ı terkederek beşeri heva ve arzulara uymaz Buharinin peşinden ayrılır Allah'ın ilim ve hikmetine koşarlardı.
Şia ve Ehli sünnet Kur'anın Tevhid ve güzel ahlak ilkelerini yaşamaz iken Yahudi ve Hristiyanlardan Kur'an'ı kabul etmelerini nasıl bekleriz.
KUR'AN'A GÖRE ÖLÜLER ADINA HAYIR YAPILABİLİR Mİ?
KUR'AN'A GÖRE ÖLÜLERE DUA EDİLİR Mİ?
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Bilsin ki insan için kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur"(Necm, 39)
",,,,,,,Herkes kazandıklarına karşı bir rehinedir"(Tur, 21)
"Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir"( Müddessir, 38)
Yukarıdaki âyetlerde insanın Tevhid, güzel ahlak, infak ve yapmış olduğu ameller haricinde hiç bir şeyin kendisini kurtaramayacağı açık olarak ortaya konmuştur.
Konu ile alakalı ayetler çoktur.
",,,,,,Onlara: İşte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"
(A'raf, 43)
"O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"
(Yasin, 54)
Ahiret hayatında Allah'ın rahmetinden ve şefaatinden, insanın kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur.
Dolayısıyla amel ve hayır kimin eliyle gerçekleşirse sevap onundur.
"Salatı ikame edin, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür"
(Bakara, 110)
",,,,,Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz, hemde daha üstün ve mükafatça daha büyük olmak üzere,,,,,,(Müzzemmil,20)
Bir zamanlar şunu düşünmüştüm.
İnsanlar Allah'ın merhamet ve şefaatiyle mi, yoksa kendi amelleriyle mi cennete girerler?
Bu meseleyi tefekkür ederken şöyle bir şey aklıma geldi.
İnsanların amelleri toprağa atılan tohum ve çekirdeğe benzer,
Allah'ın rahmet ve mağfiretinin tecelli etmesi için tohum ve çekirdeğin mutlaka toprak ile buluşması gerekiyor.
Toprakta tohum yoksa ne kadar yağmur güzel yağsada, hava mükemmel olsada, bütün doğal şartlar uygun olsada topraktan asla bir şey çıkmayacak,bir şey yeşermeyecek,
mahsul meydana gelmeyecektir. Yani ameller tohum ve çekirdek, yağmur, güneş,hava, toprak ve oksijen Allah'ın merhametini temsil ediyor.
Topraktan bir şeyin çıkması için çekirdeğin toprakla buluşması Allah'ın bir kanunudur.
KUR'AN'A GÖRE ÖLÜLERE DUA EDİLİR Mİ?
Kur'an'a baktığımızda ölülere dua edilebileceğine dair hiçbir işaret yoktur.
Halbuki Allah Elçilerinin Kur'an'da bir çok duaları vardır. Annelerine ve babalarına dua ederler.
İbrahim ( Aleyhisselam'ın)duası: "Ey Rabbim! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana babamı ve müminleri bağışla"
(İbrahim, 41)
Süleyman (Aleyhisselam) ın duası:
",,,,Ey Rabbim!
Beni, gerek bana gerekse ana babama verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın iyi ameller yapmaya muvaffak kıl.
Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat"
(Neml, 19 )
Nuh (aleyhisselamın) duası:
"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helakini arttır"
(Nuh, 28)
"Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler "
(Bakara, 201)
ÖLÜM hayatın en büyük gerçeği olduğu halde neden ölülerle alakalı bir dua ayeti yoktur.
Bunun sebebi şudur, Kur'an'a göre ölüm ve kabir hayatı diye bir şey yoktur.
Dünya hayatı ve ahiretin ortasında bir şey bulunmuyor.
İnsanlar dünya hayatından direk olarak ahirete intikal ederler.
Bundan dolayı ayetlerde her zaman dünya ve ahiret olarak geçer.
Olmayan bir şey için dua olmaz.
"Biz insana, ana babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına edip kırk yaşına varınca der ki:
Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın iyi ameller yapmamı temin et.
Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ben Müslümanlardanım"(Ahkaf, 15)
İster hayatta olsun, ister ölmüş olsun, ister hasta olsun hiç kimse adına vekalet yoluyla hacc ve umreye gitmek asla caiz değildir.
KUR'AN'A GÖRE ÖLÜLERE DUA EDİLİR Mİ?
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Bilsin ki insan için kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur"(Necm, 39)
",,,,,,,Herkes kazandıklarına karşı bir rehinedir"(Tur, 21)
"Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir"( Müddessir, 38)
Yukarıdaki âyetlerde insanın Tevhid, güzel ahlak, infak ve yapmış olduğu ameller haricinde hiç bir şeyin kendisini kurtaramayacağı açık olarak ortaya konmuştur.
Konu ile alakalı ayetler çoktur.
",,,,,,Onlara: İşte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"
(A'raf, 43)
"O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"
(Yasin, 54)
Ahiret hayatında Allah'ın rahmetinden ve şefaatinden, insanın kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur.
Dolayısıyla amel ve hayır kimin eliyle gerçekleşirse sevap onundur.
"Salatı ikame edin, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür"
(Bakara, 110)
",,,,,Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz, hemde daha üstün ve mükafatça daha büyük olmak üzere,,,,,,(Müzzemmil,20)
Bir zamanlar şunu düşünmüştüm.
İnsanlar Allah'ın merhamet ve şefaatiyle mi, yoksa kendi amelleriyle mi cennete girerler?
Bu meseleyi tefekkür ederken şöyle bir şey aklıma geldi.
İnsanların amelleri toprağa atılan tohum ve çekirdeğe benzer,
Allah'ın rahmet ve mağfiretinin tecelli etmesi için tohum ve çekirdeğin mutlaka toprak ile buluşması gerekiyor.
Toprakta tohum yoksa ne kadar yağmur güzel yağsada, hava mükemmel olsada, bütün doğal şartlar uygun olsada topraktan asla bir şey çıkmayacak,bir şey yeşermeyecek,
mahsul meydana gelmeyecektir. Yani ameller tohum ve çekirdek, yağmur, güneş,hava, toprak ve oksijen Allah'ın merhametini temsil ediyor.
Topraktan bir şeyin çıkması için çekirdeğin toprakla buluşması Allah'ın bir kanunudur.
KUR'AN'A GÖRE ÖLÜLERE DUA EDİLİR Mİ?
Kur'an'a baktığımızda ölülere dua edilebileceğine dair hiçbir işaret yoktur.
Halbuki Allah Elçilerinin Kur'an'da bir çok duaları vardır. Annelerine ve babalarına dua ederler.
İbrahim ( Aleyhisselam'ın)duası: "Ey Rabbim! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana babamı ve müminleri bağışla"
(İbrahim, 41)
Süleyman (Aleyhisselam) ın duası:
",,,,Ey Rabbim!
Beni, gerek bana gerekse ana babama verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın iyi ameller yapmaya muvaffak kıl.
Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat"
(Neml, 19 )
Nuh (aleyhisselamın) duası:
"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helakini arttır"
(Nuh, 28)
"Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler "
(Bakara, 201)
ÖLÜM hayatın en büyük gerçeği olduğu halde neden ölülerle alakalı bir dua ayeti yoktur.
Bunun sebebi şudur, Kur'an'a göre ölüm ve kabir hayatı diye bir şey yoktur.
Dünya hayatı ve ahiretin ortasında bir şey bulunmuyor.
İnsanlar dünya hayatından direk olarak ahirete intikal ederler.
Bundan dolayı ayetlerde her zaman dünya ve ahiret olarak geçer.
Olmayan bir şey için dua olmaz.
"Biz insana, ana babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına edip kırk yaşına varınca der ki:
Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın iyi ameller yapmamı temin et.
Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ben Müslümanlardanım"(Ahkaf, 15)
İster hayatta olsun, ister ölmüş olsun, ister hasta olsun hiç kimse adına vekalet yoluyla hacc ve umreye gitmek asla caiz değildir.
HAK ALLAH'TAN İNDİRİLENDİR, BUHARİ, MÜSLİM, TİRMİZİ, EBU DAVUD, NESAİ, MUVATTA, İBNİ MACE VE KÂFİ'DEN GELEN DEĞİL:
",,,,,İman edenlere gelince, onlar Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler,,,,(Bakara, 26)
",,,Şüphe yok ki,kendilerine kitap verilen(Muvahhidler) onun (Kur'an'ın) Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler.,,,,(Bakara, 144)
(Resulüm! )Gerçek olan, (Sadece) Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphecilerden olmayasın"(Bakara, 147)
(Resulüm! )Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise sakın şüphecilerden olmayasın"(Âli İmran, 60)
"Ey insanlar!
RESUL size RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ (bundan şüphe etmeyin),şu halde kendi
iyiliğinize olarak ona iman edin.,,,,,"(Nisa, 170)
",,,,, Andolsun ki, RABBİN'DEN SANA HAK GELMİŞTİR. Sakın şüphe edenlerden olma"(Yunus, 94)
" Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra ziyana uğrayanlardan olursun"( Yunus, 95)
"De ki: Ey insanlar!
Size RABBİNİZDEN Hak (KUR'AN) GELMİŞTİR. Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur.
Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır.
BEN sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum)"
(Yunus, 108)
"(RESULÜM! ) SEN, sana VAHYEDİLENE uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"( Yunus, 109)
",,,,Zira bu, (Kur'an) senin RABBİN TARAFINDAN BİLDİRİLMİŞ GERÇEKTİR, fakat insanların çoğu bilmezler"(Hud, 17)
"Ve de ki: HAK, RABBİNİZDENDİR. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin,,,,,(Kehf, 29)
"Bir de, kendilerine ilim verilen (Muvahhidler),onun (Kur'an'ın) hakikaten RABBİN TARAFINDAN GELMİŞ BİR GERÇEK olduğunu bilsinler de ona iman etsinler, bu sayede kalpleri huzur ve itminane kavuşsun. Şüphesiz ki Allah,
iman edenleri,kesinlikle dosdoğru bir yola iletir"(Hac, 54)
"Onlara (Kur'an) okunduğu zaman: (sadece) Ona iman ettik.
Çünkü o Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de müslüman (Muvahhit) idik, derler"(Kasas, 53)
"Onu kendisi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır!
O, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı
(Elçi) gelmemiş bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbinden gönderilen hak kitaptır"
(Secde, 3)
ALLAH'TAN İNDİRİLEN KUR'AN HAKTIR, HADİSLER YALANDIR, İFTİRADIR, HURAFEDİR.
",,,,,İman edenlere gelince, onlar Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler,,,,(Bakara, 26)
",,,Şüphe yok ki,kendilerine kitap verilen(Muvahhidler) onun (Kur'an'ın) Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler.,,,,(Bakara, 144)
(Resulüm! )Gerçek olan, (Sadece) Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphecilerden olmayasın"(Bakara, 147)
(Resulüm! )Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise sakın şüphecilerden olmayasın"(Âli İmran, 60)
"Ey insanlar!
RESUL size RABBİNİZDEN GERÇEĞİ GETİRDİ (bundan şüphe etmeyin),şu halde kendi
iyiliğinize olarak ona iman edin.,,,,,"(Nisa, 170)
",,,,, Andolsun ki, RABBİN'DEN SANA HAK GELMİŞTİR. Sakın şüphe edenlerden olma"(Yunus, 94)
" Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra ziyana uğrayanlardan olursun"( Yunus, 95)
"De ki: Ey insanlar!
Size RABBİNİZDEN Hak (KUR'AN) GELMİŞTİR. Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur.
Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır.
BEN sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum)"
(Yunus, 108)
"(RESULÜM! ) SEN, sana VAHYEDİLENE uy ve ALLAH hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır"( Yunus, 109)
",,,,Zira bu, (Kur'an) senin RABBİN TARAFINDAN BİLDİRİLMİŞ GERÇEKTİR, fakat insanların çoğu bilmezler"(Hud, 17)
"Ve de ki: HAK, RABBİNİZDENDİR. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin,,,,,(Kehf, 29)
"Bir de, kendilerine ilim verilen (Muvahhidler),onun (Kur'an'ın) hakikaten RABBİN TARAFINDAN GELMİŞ BİR GERÇEK olduğunu bilsinler de ona iman etsinler, bu sayede kalpleri huzur ve itminane kavuşsun. Şüphesiz ki Allah,
iman edenleri,kesinlikle dosdoğru bir yola iletir"(Hac, 54)
"Onlara (Kur'an) okunduğu zaman: (sadece) Ona iman ettik.
Çünkü o Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de müslüman (Muvahhit) idik, derler"(Kasas, 53)
"Onu kendisi uydurdu" diyorlar öyle mi? Hayır!
O, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı
(Elçi) gelmemiş bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbinden gönderilen hak kitaptır"
(Secde, 3)
ALLAH'TAN İNDİRİLEN KUR'AN HAKTIR, HADİSLER YALANDIR, İFTİRADIR, HURAFEDİR.
24 Ocak 2017 Salı
İNSANLAR KABİRDE NE KADAR KALIRLAR.
(2.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Kıyamet koptuğu gün, günahkarlar, (kabirde) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin edecekler.
İşte onlar, (Kur'an'dan, Tevhid'ten) böyle döndurülüyörlardı"(Rum, 55)
"Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (Kitabında, kararında hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür, fakat siz onu tanımıyordunuz"(Rum, 56)
Kabir azabına iman eden rivayetçiler 55. ayete şöyle mana verirler "Kıyamet koptuğu gün, günahkarlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler,,,,"
Halbuki Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, Kur'an'ın kuruluş sistemi ile 56. Ayet bu manayı hükümsüz kılıyor.
Şöyle ki, "Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler:
Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (hukmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız,,,,,"
Hiç kimse yeniden dirilme gününe kadar dünyada kalmaz, yeniden dirilme gününe kadar kabirde beklemek bir saat beklemiş gibi geçecektir.
Aslında insanlar kabirde bir saniye bile kalmazlar, Araplar bir an, bir dakika, bir saniye anlamına gelen saat kelimesini kullandıklarından dolayı Kur'an'ı Mübin'de bu kelimeyi kullanmıştır.
(2.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Kıyamet koptuğu gün, günahkarlar, (kabirde) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin edecekler.
İşte onlar, (Kur'an'dan, Tevhid'ten) böyle döndurülüyörlardı"(Rum, 55)
"Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (Kitabında, kararında hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür, fakat siz onu tanımıyordunuz"(Rum, 56)
Kabir azabına iman eden rivayetçiler 55. ayete şöyle mana verirler "Kıyamet koptuğu gün, günahkarlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler,,,,"
Halbuki Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, Kur'an'ın kuruluş sistemi ile 56. Ayet bu manayı hükümsüz kılıyor.
Şöyle ki, "Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler:
Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (hukmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız,,,,,"
Hiç kimse yeniden dirilme gününe kadar dünyada kalmaz, yeniden dirilme gününe kadar kabirde beklemek bir saat beklemiş gibi geçecektir.
Aslında insanlar kabirde bir saniye bile kalmazlar, Araplar bir an, bir dakika, bir saniye anlamına gelen saat kelimesini kullandıklarından dolayı Kur'an'ı Mübin'de bu kelimeyi kullanmıştır.
AMEL İMANA GÖRE DEĞER KAZANIR.
İman ve itikat olarak Allah'ın kitabı olan Kur'an'a göre hareket eden,
Yâni Kur'an'da anlatılan itikat, güzel ahlak ve ibadetleri yapan bir insanın itikadı, güzel ahlakı ve ibadeti Allah katında makbuldür.
Allah tarafından vahiy yoluyla kitapta elçilere gönderilmeyen bir ibadete Allah değer vermez.
Çünkü Allah Elçilerine indirdiği kitaba göre hesaba çeker,
Allah tarafından kitapta indirilmeyen bir zikir ve ibadetin ahirette bir geçerliliği olmayacaktır.
Mesela, tarikatlardaki ibadetler, salavatlar, zikirler, tesbihatlar, sünnetler, hadisler, nafileler ve kutlamaların Allah katında hiç bir değeri olmayacaktır.
Ameller inanca göre değerlenir, itikada göre sahih bir hüviyet kazanırlar.
Yoksa bir insanın itikadı şeyhe kulluğu ön görüyorsa o şeyhe kul olacaktır.
Fakat bu Allah'ın dininde apaçık bir şirk ve büyük bir zulümdür.
Bir dine ve inanca bağlı olanlar o dinin ve inancın en absürt olan ibadetlerini yapmaya çalışacaklardır.
Bir tarikata iman edenler o tarikatın ahmakça uygulamalarını kendilerine bir görev bileceklerdir.
Dolayısıyla güzel ahlak ve ibadetler, iman ve itikat Allah'tan indirilen vahye göre yerine getirilmiyorsa bunun dünya ve ahirette bir getirisi olmayacaktır.
İman ve itikat olarak Allah'ın kitabı olan Kur'an'a göre hareket eden,
Yâni Kur'an'da anlatılan itikat, güzel ahlak ve ibadetleri yapan bir insanın itikadı, güzel ahlakı ve ibadeti Allah katında makbuldür.
Allah tarafından vahiy yoluyla kitapta elçilere gönderilmeyen bir ibadete Allah değer vermez.
Çünkü Allah Elçilerine indirdiği kitaba göre hesaba çeker,
Allah tarafından kitapta indirilmeyen bir zikir ve ibadetin ahirette bir geçerliliği olmayacaktır.
Mesela, tarikatlardaki ibadetler, salavatlar, zikirler, tesbihatlar, sünnetler, hadisler, nafileler ve kutlamaların Allah katında hiç bir değeri olmayacaktır.
Ameller inanca göre değerlenir, itikada göre sahih bir hüviyet kazanırlar.
Yoksa bir insanın itikadı şeyhe kulluğu ön görüyorsa o şeyhe kul olacaktır.
Fakat bu Allah'ın dininde apaçık bir şirk ve büyük bir zulümdür.
Bir dine ve inanca bağlı olanlar o dinin ve inancın en absürt olan ibadetlerini yapmaya çalışacaklardır.
Bir tarikata iman edenler o tarikatın ahmakça uygulamalarını kendilerine bir görev bileceklerdir.
Dolayısıyla güzel ahlak ve ibadetler, iman ve itikat Allah'tan indirilen vahye göre yerine getirilmiyorsa bunun dünya ve ahirette bir getirisi olmayacaktır.
KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLERE BÜYÜK BİR ONUR VE MÜJDELEYİCİ AYETLER.
Mutlaka daha çok vardır, benim dikkatimi çeken iki ayeti kerime vardır ki, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.
1.Âyet) "Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin.
Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.
De ki: Size bundan (bu öfke ve kininizdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kafirlere ( ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur"(Hac, 72)
Bu ayette bulunan "Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar" kısmı Kur'an ehli muvahhidler için değeri biçilmez bir onurdur.
Bu ayette Allah, Kur'an ehli muvahhidleri elçilerin temsilcisi olarak kabul etmekte ve onları onurlandırmaktadır.
Bence muvahhidler bu onurun kıymetini idrak ederek davalarında hiç bir taviz vermemeleri gerekir.
2.Âyet) "Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler"( Mümin, 35)
Bu âyette bulunan" Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır" kısmı o kadar önemli ki, Allah burada Kur'an ehli muvahhidleri Kur'an düşmanı hurafecilere karşı kendi ahlakına sahip olmakla övmektedir.
BU ONUR DÜNYA VE İÇİNDEKİ HER ŞEYDEN DAHA HAYIRLI VE DAHA DEĞERLİDİR.
Mutlaka daha çok vardır, benim dikkatimi çeken iki ayeti kerime vardır ki, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.
1.Âyet) "Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin.
Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.
De ki: Size bundan (bu öfke ve kininizdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kafirlere ( ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur"(Hac, 72)
Bu ayette bulunan "Âyetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar" kısmı Kur'an ehli muvahhidler için değeri biçilmez bir onurdur.
Bu ayette Allah, Kur'an ehli muvahhidleri elçilerin temsilcisi olarak kabul etmekte ve onları onurlandırmaktadır.
Bence muvahhidler bu onurun kıymetini idrak ederek davalarında hiç bir taviz vermemeleri gerekir.
2.Âyet) "Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler"( Mümin, 35)
Bu âyette bulunan" Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah indinde, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır" kısmı o kadar önemli ki, Allah burada Kur'an ehli muvahhidleri Kur'an düşmanı hurafecilere karşı kendi ahlakına sahip olmakla övmektedir.
BU ONUR DÜNYA VE İÇİNDEKİ HER ŞEYDEN DAHA HAYIRLI VE DAHA DEĞERLİDİR.
23 Ocak 2017 Pazartesi
KUR'AN'A GÖRE İNSANLAR KABİRDE NE KADAR KALIRLAR ( 1.YAZI)
"Yahut görmedim mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (altüst olmuş) bir kasabaya uğradı, "ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi.
Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktığı, sonra tekrar diriltti.
Ne kadar kaldın? dedi." Bir gün yahut daha az" dedi.
Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.
Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.
(Çürümüş, toz duman olmuş) Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik)
Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi.
Durum kendisince anlaşılınca:
Şimdi iyice biliyorum ki,
Allah herşeye kadirdir, dedi"
(Bakara, 259)
Bir zamanlar bu ayetin üzerinde uzun uzun düşündüm.
Neden bu kişinin yiyeceği ve içeceği bozulmuyor da eşeği çürüyüp toz duman olmuştur?
Allah en doğrusunu bilir, bu ayette verilmek istenen mesaj şudur.
İnsan defnedildikten sonra kabirde binlerce sene de kalsa aslında onun kabir uykusu bir yiyeceğin ve içeceğin bozulmama müddeti kadardır.
Bu konuda onlarca ayet mevcuttur.
Bu ayetlerde kabir hayatının on gün, bir gün, bir günden az, bir saat,insanların aralarında tanışma müddeti kadar,aslında bir an, hatta kabir diye bir şeyin olmadığını göreceksiniz.
"Yahut görmedim mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (altüst olmuş) bir kasabaya uğradı, "ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi.
Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktığı, sonra tekrar diriltti.
Ne kadar kaldın? dedi." Bir gün yahut daha az" dedi.
Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.
Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.
(Çürümüş, toz duman olmuş) Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik)
Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi.
Durum kendisince anlaşılınca:
Şimdi iyice biliyorum ki,
Allah herşeye kadirdir, dedi"
(Bakara, 259)
Bir zamanlar bu ayetin üzerinde uzun uzun düşündüm.
Neden bu kişinin yiyeceği ve içeceği bozulmuyor da eşeği çürüyüp toz duman olmuştur?
Allah en doğrusunu bilir, bu ayette verilmek istenen mesaj şudur.
İnsan defnedildikten sonra kabirde binlerce sene de kalsa aslında onun kabir uykusu bir yiyeceğin ve içeceğin bozulmama müddeti kadardır.
Bu konuda onlarca ayet mevcuttur.
Bu ayetlerde kabir hayatının on gün, bir gün, bir günden az, bir saat,insanların aralarında tanışma müddeti kadar,aslında bir an, hatta kabir diye bir şeyin olmadığını göreceksiniz.
15 Ocak 2017 Pazar
BİZ KİME KARŞI MÜCADELE EDİYORUZ:
Efendisi Mahmud'u bir ilah ve Rab olarak gören ve yücelten bir gencin videosunu paylaştığımdan dolayı, bir arkadaşın (belki iyi niyetle)
"o henüz ufak bir gençtir, bir şeyden haberi yok, daha saftır, belki doğru yola gelir" itirazı ile karşılaştım.
ARKADAŞLAR !!
Bir konunun anlaşılmasını arzu ediyorum,
Bizim Cübbeli Ahmet, Adıyamanlı uydurma Gavs, Nihat Hatipoğlu, Tuğrul inançer, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş, Tuğrul inançer,
Prof Cevat akşit, Prof Ramazan ayvalı, Diyanet işleri başkanlığı, Vehbi Güler, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan,
Nurettin Yıldız, İhsan şenocak, Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı,
Osman alyanak, Fetö lideri F Gülen gibilerinin konuşmalarını ve videolarını paylaşmak zorunda kalmamız ve onlara karşı gelmemiz,
asla onların şahsiyetleriyle alakalı bir şey değildir.
Eğer bu iş böyle anlaşılırsa hiç bir şeyin farkında olmadığımız ortaya çıkacaktır.
Bu öyle basite alınacak bir mesele değildir.
Bizim şahıslarla hiç bir işimiz olamaz, bizim şahıslarla hiç bir işimiz yoktur.
Lütfen sapla samanı birbirine karıştırmayalım.
Bizim mücadelemiz bir fikir,
bir inanç, bir şirk, bir din, bir anlayış ve İngiliz aklıyla mücadeledir.
Bizim mücadelemiz aklını kiraya veren cehalete, ilim ve akıl düşmanlarına karşı bir mücadeledir.
Bizim mücadelemiz Kur'an ve Tevhid tanımaz bir zihniyete karşı mücadeledir.
Bizim mücadelemiz İngiliz aklı ve ABD'NİN emperyalizmine ve kölelik düzenine karşı bir mücadeledir.
Cübbeli Ahmet, Nihat Hatipoğlu kimdir ki onlarla mücadele edelim.
Kur'an ehli muvahhidlerin mücadelesi bütün Allah Elçilerinin mücadele ettiği şirk ve insanlık düşmanı hulul inancı ile mücadeledir.
Bizim cübbeli Ahmet ve Diyanet'le mücadele ettiğimizi sananlar bu davadan hiç bir şey anlamamışlardır.
Biz Allah ve Kur'an düşmanı bir inanç, bir şirk, bir yobazlık, bir gericilik, bir akılsızlık, bir anlayış, kula kul olan bir dinden konuşuyoruz.
İhsan şenocak, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Ebubekir sifil kaç paralık adamdır onlarla uğraşalım. Biz, Kur'an'dan başka hiçbir kaynak tanımayan Kur'an ehli muvahhidler ingiliz eliyle ithal edilen tarikatların karanlık dünyasıyla ilim ve akıl ile mücadele ediyoruz.
Biz ümmeti perişan eden uydurma Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin yalanlarından bahsediyoruz.
Biz Şia'nın kaynaklarındaki hurafe ve absürt kadim İran inançlarının toplumu nasıl sardığını ve aptallaştırdığın anlatmaya çalışıyoruz.
Biz Buhari'nin iftiralarını, Kur'an'ın aydınlığını,rahmet ve hidayetini anlatmak için çabalıyoruz.
Biz insanları ataların karanlık dininden Allah'ın ışık saçan Elçilerinin yoluna davet ediyoruz. İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Musa, İsa, Muhammed ( Aleyhimusselam) ın hanif dinine çağırıyoruz.
Biz mikrop bir zihniyetten bahsediyoruz, öldürücü bir hastalıktan konuşuyoruz.
Bir virüs, bir bataklık, bir yıkım, bir karanlık, bir ahmaklık ve bir cehaletten söz ediyoruz.
İslam aleminin içinde bulunduğu bir durumu anlatmaya çalışıyoruz.
Lütfen bu kutsal mücadeleye bu perspektiften bakmaya çalışınız.
MÜCADELE KUR'AN, TEVHİD, İLİM, HİKMET, AKIL, TEFEKKÜR, SORGULAMA, MERHAMET VE GÜZEL AHLAK MÜCADELESİDİR
Efendisi Mahmud'u bir ilah ve Rab olarak gören ve yücelten bir gencin videosunu paylaştığımdan dolayı, bir arkadaşın (belki iyi niyetle)
"o henüz ufak bir gençtir, bir şeyden haberi yok, daha saftır, belki doğru yola gelir" itirazı ile karşılaştım.
ARKADAŞLAR !!
Bir konunun anlaşılmasını arzu ediyorum,
Bizim Cübbeli Ahmet, Adıyamanlı uydurma Gavs, Nihat Hatipoğlu, Tuğrul inançer, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Mustafa Karataş, Tuğrul inançer,
Prof Cevat akşit, Prof Ramazan ayvalı, Diyanet işleri başkanlığı, Vehbi Güler, Haydar baş, Ebubekir sifil, Alparslan Kuytul, Ubeydullah Aslan,
Nurettin Yıldız, İhsan şenocak, Döngeloğlu, Yusuf Tavaslı,
Osman alyanak, Fetö lideri F Gülen gibilerinin konuşmalarını ve videolarını paylaşmak zorunda kalmamız ve onlara karşı gelmemiz,
asla onların şahsiyetleriyle alakalı bir şey değildir.
Eğer bu iş böyle anlaşılırsa hiç bir şeyin farkında olmadığımız ortaya çıkacaktır.
Bu öyle basite alınacak bir mesele değildir.
Bizim şahıslarla hiç bir işimiz olamaz, bizim şahıslarla hiç bir işimiz yoktur.
Lütfen sapla samanı birbirine karıştırmayalım.
Bizim mücadelemiz bir fikir,
bir inanç, bir şirk, bir din, bir anlayış ve İngiliz aklıyla mücadeledir.
Bizim mücadelemiz aklını kiraya veren cehalete, ilim ve akıl düşmanlarına karşı bir mücadeledir.
Bizim mücadelemiz Kur'an ve Tevhid tanımaz bir zihniyete karşı mücadeledir.
Bizim mücadelemiz İngiliz aklı ve ABD'NİN emperyalizmine ve kölelik düzenine karşı bir mücadeledir.
Cübbeli Ahmet, Nihat Hatipoğlu kimdir ki onlarla mücadele edelim.
Kur'an ehli muvahhidlerin mücadelesi bütün Allah Elçilerinin mücadele ettiği şirk ve insanlık düşmanı hulul inancı ile mücadeledir.
Bizim cübbeli Ahmet ve Diyanet'le mücadele ettiğimizi sananlar bu davadan hiç bir şey anlamamışlardır.
Biz Allah ve Kur'an düşmanı bir inanç, bir şirk, bir yobazlık, bir gericilik, bir akılsızlık, bir anlayış, kula kul olan bir dinden konuşuyoruz.
İhsan şenocak, Ubeydullah Aslan, Nurettin Yıldız, Cemal Nur Sargut, Necmettin Nursaçan, Ebubekir sifil kaç paralık adamdır onlarla uğraşalım. Biz, Kur'an'dan başka hiçbir kaynak tanımayan Kur'an ehli muvahhidler ingiliz eliyle ithal edilen tarikatların karanlık dünyasıyla ilim ve akıl ile mücadele ediyoruz.
Biz ümmeti perişan eden uydurma Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin yalanlarından bahsediyoruz.
Biz Şia'nın kaynaklarındaki hurafe ve absürt kadim İran inançlarının toplumu nasıl sardığını ve aptallaştırdığın anlatmaya çalışıyoruz.
Biz Buhari'nin iftiralarını, Kur'an'ın aydınlığını,rahmet ve hidayetini anlatmak için çabalıyoruz.
Biz insanları ataların karanlık dininden Allah'ın ışık saçan Elçilerinin yoluna davet ediyoruz. İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Musa, İsa, Muhammed ( Aleyhimusselam) ın hanif dinine çağırıyoruz.
Biz mikrop bir zihniyetten bahsediyoruz, öldürücü bir hastalıktan konuşuyoruz.
Bir virüs, bir bataklık, bir yıkım, bir karanlık, bir ahmaklık ve bir cehaletten söz ediyoruz.
İslam aleminin içinde bulunduğu bir durumu anlatmaya çalışıyoruz.
Lütfen bu kutsal mücadeleye bu perspektiften bakmaya çalışınız.
MÜCADELE KUR'AN, TEVHİD, İLİM, HİKMET, AKIL, TEFEKKÜR, SORGULAMA, MERHAMET VE GÜZEL AHLAK MÜCADELESİDİR
İNSAN DUYGU BAKIMINDAN DÜNYA HAYATI İLE DEĞİL, AHİRET HAYATI İLE BAĞIMLI YARATILMIŞTIR.
Allah tarafından insana bahşedilen bir çok duygunun dünya hayatında karşılığı bulunmamaktadır.
MESELA: Allah inananlara sonsuz bir hayal gücü, geniş bir emel,
büyük bir arzu ve istek, sonsuz yaşama duygusu vermiştir.
Halbuki Kur'an'ı Mübin'e baktığımızda bu kainattaki hiç bir şeyin boşuna ve abes olarak yaratilmadığnı,
Allah'ın her şeyi bir amaca yönelik olarak yarattığını görürüz.
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık.
Fakat onların çoğu bilmiyorlar"
(Duhan, 38, 39)
"Biz, göğü, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun (eğlence) olarak yaratmadık"
(Enbiya, 16)
Yani, Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) bu evrende boşuna hiçbir şey yaratmadığına göre insana gerçekleştiremiyeceği duyguları niye versin.
Hiç bir insan, kim olursa olsun, dünya hayatında Allah tarafından kendisine verilen hayallerine kavuşamaz, arzularını gerçekleştiremez, emellerine yetişemez, bütün isteklerini elde edemez, insanoğlu fıtratı gereği ebedi yaşamak ister.
Allah'ın insanoğlunun fitratına yerleştirdiği en önemli duygu ebedilik duygusu, uzun yaşama arzusu, sağlık ve mutluluk, huzur ve refah duygularıdır.
Halbuki hiçbir insan için dünya hayatında bu önemli duyguların gerçekleşmesi mümkün değildir.
O zaman insanın gerçek vatanı, ikametgahı, esas memleketi dünya değil, ahiret hayatıdır,ahiret hayatındaki cennettir.
İnsanın benliğine yüklenen duygu ve düşünceler ahiret hayatıyla ilgilidir, bu arzu ve istekler ahirette gerçekleşecek.
Dolayısıyla, ölüm kabir kuyusuna giriş, karanlık bir çukur değil, bizi yaratan, terbiye eden, merhamet edip büyüten, her şeyi yerli yerince yapan, her şeye yaratılışını bahşeden sonsuz nimetler sahibi Rabbimize dönüş, bir kavuşmadır.
Bu yüzden Allah ( cc) bir çok ayette ölüm için "Rabbinize döneceksiniz" buyuruyor. Akraba ve dostlarımızın bir çoğu zaten oraya gitmiş bizim gelmemizi bekliyorlar.
İşte bundan dolayı ölümün yüzü soğuk değildir, ölüm bir kurtuluş, bir dinlenmedir, Allah'a ulaşma, yaratıcı güce kavuşmaktır. Ölüm dünya hayatına geliş gibi bir göçüştur.
ALLAH'IN BİR DÜZEN VE BİR KANUNUDUR.
Aslında kabir diye bir şey yoktur.
Kur'an'ın dilinde ve aklında dünya ve ahiret hayatından başka hiçbir hayat yoktur.
Bizim bir gecelik uykumuz kabir uykusundan çok daha uzundur.
Kabir bir gün, bir günden az, bir saat, tanışma müddeti kadar bir süre, bir yemeğin bozulma süresi kadar bir zamandır, bir andır.
"Nihayet Sur'a üfürülmüş olacak. Bir de bakarsın ki onlar cesetlerden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
(İşte o zaman) Ne oldu bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vâdettiği gündür. Elçiler gerçekten doğru söylemişler! denir.
Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.
O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz.
Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"
Ölüm ve hemen ardından ahiret hayatının başlaması vardır.
"Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. DİKKAT! "Sonra da (hemen) Şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"(Mu'minun, 15, 16)
ÖLÜM ALLAH'IN BÜYÜK BİR MÜKÂFATI VE NİMETİDİR.
Allah tarafından insana bahşedilen bir çok duygunun dünya hayatında karşılığı bulunmamaktadır.
MESELA: Allah inananlara sonsuz bir hayal gücü, geniş bir emel,
büyük bir arzu ve istek, sonsuz yaşama duygusu vermiştir.
Halbuki Kur'an'ı Mübin'e baktığımızda bu kainattaki hiç bir şeyin boşuna ve abes olarak yaratilmadığnı,
Allah'ın her şeyi bir amaca yönelik olarak yarattığını görürüz.
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık.
Fakat onların çoğu bilmiyorlar"
(Duhan, 38, 39)
"Biz, göğü, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun (eğlence) olarak yaratmadık"
(Enbiya, 16)
Yani, Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) bu evrende boşuna hiçbir şey yaratmadığına göre insana gerçekleştiremiyeceği duyguları niye versin.
Hiç bir insan, kim olursa olsun, dünya hayatında Allah tarafından kendisine verilen hayallerine kavuşamaz, arzularını gerçekleştiremez, emellerine yetişemez, bütün isteklerini elde edemez, insanoğlu fıtratı gereği ebedi yaşamak ister.
Allah'ın insanoğlunun fitratına yerleştirdiği en önemli duygu ebedilik duygusu, uzun yaşama arzusu, sağlık ve mutluluk, huzur ve refah duygularıdır.
Halbuki hiçbir insan için dünya hayatında bu önemli duyguların gerçekleşmesi mümkün değildir.
O zaman insanın gerçek vatanı, ikametgahı, esas memleketi dünya değil, ahiret hayatıdır,ahiret hayatındaki cennettir.
İnsanın benliğine yüklenen duygu ve düşünceler ahiret hayatıyla ilgilidir, bu arzu ve istekler ahirette gerçekleşecek.
Dolayısıyla, ölüm kabir kuyusuna giriş, karanlık bir çukur değil, bizi yaratan, terbiye eden, merhamet edip büyüten, her şeyi yerli yerince yapan, her şeye yaratılışını bahşeden sonsuz nimetler sahibi Rabbimize dönüş, bir kavuşmadır.
Bu yüzden Allah ( cc) bir çok ayette ölüm için "Rabbinize döneceksiniz" buyuruyor. Akraba ve dostlarımızın bir çoğu zaten oraya gitmiş bizim gelmemizi bekliyorlar.
İşte bundan dolayı ölümün yüzü soğuk değildir, ölüm bir kurtuluş, bir dinlenmedir, Allah'a ulaşma, yaratıcı güce kavuşmaktır. Ölüm dünya hayatına geliş gibi bir göçüştur.
ALLAH'IN BİR DÜZEN VE BİR KANUNUDUR.
Aslında kabir diye bir şey yoktur.
Kur'an'ın dilinde ve aklında dünya ve ahiret hayatından başka hiçbir hayat yoktur.
Bizim bir gecelik uykumuz kabir uykusundan çok daha uzundur.
Kabir bir gün, bir günden az, bir saat, tanışma müddeti kadar bir süre, bir yemeğin bozulma süresi kadar bir zamandır, bir andır.
"Nihayet Sur'a üfürülmüş olacak. Bir de bakarsın ki onlar cesetlerden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
(İşte o zaman) Ne oldu bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vâdettiği gündür. Elçiler gerçekten doğru söylemişler! denir.
Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar.
O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz.
Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"
Ölüm ve hemen ardından ahiret hayatının başlaması vardır.
"Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. DİKKAT! "Sonra da (hemen) Şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"(Mu'minun, 15, 16)
ÖLÜM ALLAH'IN BÜYÜK BİR MÜKÂFATI VE NİMETİDİR.
13 Ocak 2017 Cuma
DEVLET NEDEN FETÖ İLE MÜCADELEDE BAŞARILI OLAMAMAKTADIR ?
Türkiye Cumhuriyeti Devletin'de onlarca ilahiyat fakültesi, yüzlerce ilahiyat Prof'u,
Diyanet işleri başkanlığının yüz elli bini aşkın personeli,
binlerce Kur'an kursu olmakla beraber Fetö ile mücadelede dini ve ilmi olarak hiç bir başarı elde edilmemektedir.
NEDEN ACABA :
Fetö lideri F Gülen, inanç ve fikir bakımından Kur'an,a inanmayan,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri ile büyük bir bölümü uydurma olan Said Nursi'nin
Risale'i Nur külliyatıyla yetişen bir cahildir.
Kırk yıldan beri sadece Yalan ve iftira anlatan,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olan
F Gülen'e karşı başarı sağlayabilmek için ilahiyat fakültelerinde Kur'an,
ilim, hikmet, akıl ve tefekkür önderliğinde kürsüler kurulup,
Diyanet işleri başkanlığı kökten bir çözüm ile Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini bırakarak,
Kur'an, ilim ve aklı kullanma, tefekkür ve sorgulamaya acil olarak geçmesi ve kendisini mutlaka yenilemesi gerekiyor.
Diyanet İşleri başkanlığı fikir özgürlüğüne düşkün olmak zorundadır.
Diyanet İşleri başkanlığı 1300 sene önce uydurulan beşeri,
uydurma Emevi dininden Allah'ın dinine doğru geçiş yapmak zorundadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an'a gereken değeri vermediği
sürece bu devletin Fetö ile bir başarı elde etmesi mümkün değildir.
Fetö ancak Kur'an'ın aklı, mantığı, vicdanı, hikmeti ile yenilebilir.
Çünkü F Gülen'in en çok düşman olduğu şey Kur'an, ilim, hikmet, aklı kullanma ve sorgulamadır.
F Gülen, rivayetlere, hurafelere, menkibelere, efsanelere, rüyalara inanır ve örgütüne yıllardan beri bu ahmaklıkları anlatır ve aşılar.
F Gülen'in inanç ve fikirlerine sahip olmakla onun uydurma ve ahmak dini ile mücadele edilmez.
MESELA:
Diyanet'in camilerinde ve Kur'an kurslarında aynen F Gülen'in din anlayışı ve inancı anlatılırsa Fetö ile nasıl mücadele edilecek.
MESELA:
F Gülen'in ahmaklık ve ve cehaletini kat kat aşan tarikatların hurafeci yalancıları hükümete destek veren televizyonlarda gece gündüz ağırlanırsa,
millet Fetö ile mücadelenin samimiyetine nasıl inanacak ve ikna olacak.
Yani Fetö ile gerçekçi ve samimi mücadele edebilmek için onun
ortaya koyduğu dinin karanlık, ahmaklık ve cehalet kaynağı olduğunu Kur'an, ilim ve akıl ile ortaya koymak zorundayız.
MESELA:
F Gülen'in din anlayışı ile ekran vaizlerinin din anlayışı arasında nasıl bir fark vardır.
FETÖ KONUSUNDA BAŞARILI OLMAK İÇİN BEN, KUR'AN'IN İLİM,
AKIL, HİKMET VE TEFEKKÜRÜNDEN BAŞKA BİR YOL GÖRMÜYORUM.
Türkiye Cumhuriyeti Devletin'de onlarca ilahiyat fakültesi, yüzlerce ilahiyat Prof'u,
Diyanet işleri başkanlığının yüz elli bini aşkın personeli,
binlerce Kur'an kursu olmakla beraber Fetö ile mücadelede dini ve ilmi olarak hiç bir başarı elde edilmemektedir.
NEDEN ACABA :
Fetö lideri F Gülen, inanç ve fikir bakımından Kur'an,a inanmayan,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetleri ile büyük bir bölümü uydurma olan Said Nursi'nin
Risale'i Nur külliyatıyla yetişen bir cahildir.
Kırk yıldan beri sadece Yalan ve iftira anlatan,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı olan
F Gülen'e karşı başarı sağlayabilmek için ilahiyat fakültelerinde Kur'an,
ilim, hikmet, akıl ve tefekkür önderliğinde kürsüler kurulup,
Diyanet işleri başkanlığı kökten bir çözüm ile Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini bırakarak,
Kur'an, ilim ve aklı kullanma, tefekkür ve sorgulamaya acil olarak geçmesi ve kendisini mutlaka yenilemesi gerekiyor.
Diyanet İşleri başkanlığı fikir özgürlüğüne düşkün olmak zorundadır.
Diyanet İşleri başkanlığı 1300 sene önce uydurulan beşeri,
uydurma Emevi dininden Allah'ın dinine doğru geçiş yapmak zorundadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an'a gereken değeri vermediği
sürece bu devletin Fetö ile bir başarı elde etmesi mümkün değildir.
Fetö ancak Kur'an'ın aklı, mantığı, vicdanı, hikmeti ile yenilebilir.
Çünkü F Gülen'in en çok düşman olduğu şey Kur'an, ilim, hikmet, aklı kullanma ve sorgulamadır.
F Gülen, rivayetlere, hurafelere, menkibelere, efsanelere, rüyalara inanır ve örgütüne yıllardan beri bu ahmaklıkları anlatır ve aşılar.
F Gülen'in inanç ve fikirlerine sahip olmakla onun uydurma ve ahmak dini ile mücadele edilmez.
MESELA:
Diyanet'in camilerinde ve Kur'an kurslarında aynen F Gülen'in din anlayışı ve inancı anlatılırsa Fetö ile nasıl mücadele edilecek.
MESELA:
F Gülen'in ahmaklık ve ve cehaletini kat kat aşan tarikatların hurafeci yalancıları hükümete destek veren televizyonlarda gece gündüz ağırlanırsa,
millet Fetö ile mücadelenin samimiyetine nasıl inanacak ve ikna olacak.
Yani Fetö ile gerçekçi ve samimi mücadele edebilmek için onun
ortaya koyduğu dinin karanlık, ahmaklık ve cehalet kaynağı olduğunu Kur'an, ilim ve akıl ile ortaya koymak zorundayız.
MESELA:
F Gülen'in din anlayışı ile ekran vaizlerinin din anlayışı arasında nasıl bir fark vardır.
FETÖ KONUSUNDA BAŞARILI OLMAK İÇİN BEN, KUR'AN'IN İLİM,
AKIL, HİKMET VE TEFEKKÜRÜNDEN BAŞKA BİR YOL GÖRMÜYORUM.
12 Ocak 2017 Perşembe
ELÇİLERİN DÂVET METODU: (1.YAZI)
"Nuh kavmi de elçileri yalancılıkla suçladılar. Kardeşleri Nuh Onlara söyle demişti:
(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna(ELÇİLİK görevime ) karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum.
Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin rabbidir.
Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Onlar şöyle cevap verdiler:
Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken biz sana iman eder miyiz!
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.
Onların hesabı ancak Rabbime aittir.
Bir düşünseniz!
Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.
Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
Dediler ki: Ey Nuh!( bu davadan) vazgeçmezsen iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!
Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.
Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver.
Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.
Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri o dolu geminin içinde taşıyarak kurtardık.
Sonra da geri kalanları suda boğduk.
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir"(Şuarâ, 105,,,,122)
Allah'ın Elçileri arasında bir fark yoktur, hangisinin daha üstün olduğunu sadece Allah bilir,
Allah'ın selamı bütün elçilerin ve Kur'an ehli muvahhidlerin üzerine olsun.
"Nuh kavmi de elçileri yalancılıkla suçladılar. Kardeşleri Nuh Onlara söyle demişti:
(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna(ELÇİLİK görevime ) karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum.
Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin rabbidir.
Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Onlar şöyle cevap verdiler:
Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken biz sana iman eder miyiz!
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.
Onların hesabı ancak Rabbime aittir.
Bir düşünseniz!
Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.
Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
Dediler ki: Ey Nuh!( bu davadan) vazgeçmezsen iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!
Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.
Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver.
Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.
Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri o dolu geminin içinde taşıyarak kurtardık.
Sonra da geri kalanları suda boğduk.
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler.
Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir"(Şuarâ, 105,,,,122)
Allah'ın Elçileri arasında bir fark yoktur, hangisinin daha üstün olduğunu sadece Allah bilir,
Allah'ın selamı bütün elçilerin ve Kur'an ehli muvahhidlerin üzerine olsun.
ALLAH ELÇİLERİNİN DÂVET METODU (2.YAZI)
"Âd k(avmi) de elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Hud onlara söyle demişti:
(Allah'a şirk koşmaktan) sakınmaz mısınız?
" Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim"
"Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin"
"Buna (elçilik görevime)karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum"
"Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir"
"Siz,abesle iştigal ederek her yüksek yerde bir anıt, bir yapı mı inşa ediyorsunuz"
"Görkemli binalar kondurarak sürekli yaşayacağınızı mı umuyorsunuz?
"Elinize her fırsat geçirdiğinizde, (insanların)hukukuna tecavüz edip zorbalık mı yapacaksınız"
Allah en doğrusunu bilir, herhalde Hud (Aleyhisselam)ın kavmi Âd kavmi bu eserleri insanların mallarını gasbederek,fakir ve garibanları hakkını çalarak yapıyorlardı .
Çünkü ayetlerde kullanılan kelime ve kavramlar olumsuz olarak "canının istediğini yapan, hak hukuk tanımayan, zorbalar, anlamlarına geliyor.
" Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin" "Bildiğiniz şeyleri size veren, size davarlar, oğullar, bağlar, pınarlar İhsan eden ( Allah'a karşı gelmekten) sakının"
"Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum"
( Onlar) şöyle dediler: "Sen öğüt versen de, vermesen de bizim için birdir"
"Bu, öncekilerin inançlarından(şirk) başka bir şey değildir"
"Biz azaba uğratılacak da değiliz"
"Böylece onu yalancılıkla suçladılar,
biz de kendilerini helak ettik"
"Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır, ama çokları iman etmezler"
"Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galib ve engin merhamet sahibidir"(Şuara, 123,,,140)
ALLAH'IN SELAMI BÜTÜN ALLAH ELÇİLERİNİN VE KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLERİNİN ÜZERİNE OLSUN.
"Âd k(avmi) de elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Hud onlara söyle demişti:
(Allah'a şirk koşmaktan) sakınmaz mısınız?
" Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim"
"Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin"
"Buna (elçilik görevime)karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum"
"Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir"
"Siz,abesle iştigal ederek her yüksek yerde bir anıt, bir yapı mı inşa ediyorsunuz"
"Görkemli binalar kondurarak sürekli yaşayacağınızı mı umuyorsunuz?
"Elinize her fırsat geçirdiğinizde, (insanların)hukukuna tecavüz edip zorbalık mı yapacaksınız"
Allah en doğrusunu bilir, herhalde Hud (Aleyhisselam)ın kavmi Âd kavmi bu eserleri insanların mallarını gasbederek,fakir ve garibanları hakkını çalarak yapıyorlardı .
Çünkü ayetlerde kullanılan kelime ve kavramlar olumsuz olarak "canının istediğini yapan, hak hukuk tanımayan, zorbalar, anlamlarına geliyor.
" Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin" "Bildiğiniz şeyleri size veren, size davarlar, oğullar, bağlar, pınarlar İhsan eden ( Allah'a karşı gelmekten) sakının"
"Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum"
( Onlar) şöyle dediler: "Sen öğüt versen de, vermesen de bizim için birdir"
"Bu, öncekilerin inançlarından(şirk) başka bir şey değildir"
"Biz azaba uğratılacak da değiliz"
"Böylece onu yalancılıkla suçladılar,
biz de kendilerini helak ettik"
"Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır, ama çokları iman etmezler"
"Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galib ve engin merhamet sahibidir"(Şuara, 123,,,140)
ALLAH'IN SELAMI BÜTÜN ALLAH ELÇİLERİNİN VE KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLERİNİN ÜZERİNE OLSUN.
BUHARİ'NİN DİNİ İLE ALLAH RESULÜ'NÜN DİNİ ARASINDA BİR KIYAS:
Buhari, Allah Resulü'ne İsnat ettiği bir uydurmada güya Resulullah ( Aleyhisselam)
şöyle buyurmuş
" İbni Ömer'den rivayet edilmiş ki, Allah'tan başka ilah olmadığına,
Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmeleri,(Kabul etmeleri) namaz kılmaları ve zekat vermelerine kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.
Eğer bunları yaparlarsa benim elimden mallarını ve canlarını korumuş olurlar.
İslam'ın koyduğu haklar bunun dışındadır.
Diğer (görülmeyen) konularda hesapları ise Allah'a kalmıştır"
(Sahihi Buhari, muhtasarı Tecrid'i Sarih, hüner yayınları çeviri, tahric ve notlar Abdullah feyzi kocaer, hadis no, 24-- 1. Cilt, sayfa, 32,5.baskı )
Buharinin bu hadisi ehli sünnette Kur'an'dan daha çok itibar görür, zaten ehli sünnet dininde Buhari Allah'ın kitabından yüz derece daha önemli görülür,
Birbirine tam olarak muhalif olan Ehli sünnet ve Şia dinleri Kur'an'ın değil, rivayetlerin üzerine bina edilmişlerdir.
Yukarıdaki yalan hadisin metnini iyi biliyorum, çünkü Diyanette görev yaparken görevliler arasında yapılan yarışmalarda hafızlıkta ikinci hadis ezberinde ise birinci olmuştum.
Dolayısıyla bu hadisi de ezberlemiştim,
Allah Resulü'ne karşı iftira olan bu hadis "umirtu" Yani "Allah tarafından bana emredilen" "Emrolundum"
"Allah'ın bana emri"anlamlarına geliyor.
Peki Kur'an'da Allah Resulü'ne ne emrediliyor, bir de ona bakalım en ufak bir benzerlik var mı?
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"(De ki:) Ben ancak, bu şehrin ( Mekke'nin) Rabb'ine 'ki O burayı dokunulmaz kılmıştır 'kulluk etmekle emrolundum.
Her şey de zaten O'na aittir.
BANA Müslümanlardan olmam ve KUR'AN okumam emredildi.
Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur, kim de doğruluktan saparsa ona de ki:
Ben sadece uyarıcılardanım"
Şimdi Allah'ın,tam bir rahmet ve mutlak hidayet olan Allah'ın kitabında bir zorlama olduğunu görebilir misiniz?
Allah Resulü'ne karşı uydurulan bu yalan ve iftiraların hesabı nasıl verilecek?
Ümmeti hurafelerin pençesinde kıvrandıranlar ve onların peşinde kör olmuşcasına gidenler bu ağır vebalin altından nasıl kalkacaklar?
Ümmet bu vahşi ve karanlık dinin cehaletinden nasıl kurtulacak?
DİNDE TAM BİR ÖZGÜRLÜK VARDIR.
Buhari, Allah Resulü'ne İsnat ettiği bir uydurmada güya Resulullah ( Aleyhisselam)
şöyle buyurmuş
" İbni Ömer'den rivayet edilmiş ki, Allah'tan başka ilah olmadığına,
Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmeleri,(Kabul etmeleri) namaz kılmaları ve zekat vermelerine kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.
Eğer bunları yaparlarsa benim elimden mallarını ve canlarını korumuş olurlar.
İslam'ın koyduğu haklar bunun dışındadır.
Diğer (görülmeyen) konularda hesapları ise Allah'a kalmıştır"
(Sahihi Buhari, muhtasarı Tecrid'i Sarih, hüner yayınları çeviri, tahric ve notlar Abdullah feyzi kocaer, hadis no, 24-- 1. Cilt, sayfa, 32,5.baskı )
Buharinin bu hadisi ehli sünnette Kur'an'dan daha çok itibar görür, zaten ehli sünnet dininde Buhari Allah'ın kitabından yüz derece daha önemli görülür,
Birbirine tam olarak muhalif olan Ehli sünnet ve Şia dinleri Kur'an'ın değil, rivayetlerin üzerine bina edilmişlerdir.
Yukarıdaki yalan hadisin metnini iyi biliyorum, çünkü Diyanette görev yaparken görevliler arasında yapılan yarışmalarda hafızlıkta ikinci hadis ezberinde ise birinci olmuştum.
Dolayısıyla bu hadisi de ezberlemiştim,
Allah Resulü'ne karşı iftira olan bu hadis "umirtu" Yani "Allah tarafından bana emredilen" "Emrolundum"
"Allah'ın bana emri"anlamlarına geliyor.
Peki Kur'an'da Allah Resulü'ne ne emrediliyor, bir de ona bakalım en ufak bir benzerlik var mı?
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"(De ki:) Ben ancak, bu şehrin ( Mekke'nin) Rabb'ine 'ki O burayı dokunulmaz kılmıştır 'kulluk etmekle emrolundum.
Her şey de zaten O'na aittir.
BANA Müslümanlardan olmam ve KUR'AN okumam emredildi.
Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur, kim de doğruluktan saparsa ona de ki:
Ben sadece uyarıcılardanım"
Şimdi Allah'ın,tam bir rahmet ve mutlak hidayet olan Allah'ın kitabında bir zorlama olduğunu görebilir misiniz?
Allah Resulü'ne karşı uydurulan bu yalan ve iftiraların hesabı nasıl verilecek?
Ümmeti hurafelerin pençesinde kıvrandıranlar ve onların peşinde kör olmuşcasına gidenler bu ağır vebalin altından nasıl kalkacaklar?
Ümmet bu vahşi ve karanlık dinin cehaletinden nasıl kurtulacak?
DİNDE TAM BİR ÖZGÜRLÜK VARDIR.
KUR'AN'DA ELÇİLERİN DÂVET METODU:(3.YAZI)
"Semud (Kavmi) de elçileri yalancılıkla suçladı" "Kardeşleri Salih Onlara söyle demişti:
(Allah'a şirk koşmaktan) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim"
" Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin"
" Buna(elçilik görevime karşılık) sizden hiçbir ücret istemiyorum"
Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin rabbidir"
" Siz burada,(bu inançla) bahçelerin, pınarların içinde, ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında güven içinde(ebediyyen) bırakılacak mısınız (sanırsınız)"
( Böyle sanıp) dağlardan ustacı evler yontuyorsunuz(oyup duruyorsunuz"
Yani sizin Allah'a karşı iyi bir iman ve teslimiyetiniz olmadan, güzel bir ahlaka sahip bulunmadan, adalet ve merhamet ilkelerine yapışmadan yapacağınız sağlam ev ve sarayların ne kıymeti var.
İnsanın en önemli varlığı Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamasıdır,sadece Allah'a teslim olması ve sadece ona dayanmasıdır, işte o zaman yaptığınız eserlerin Allah katında bir değeri olacaktır.
"Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin" "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin(müşriklerin) emrine uymayın"
"Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
" Sen de ancak bizim gibi bir beşerden başkası değilsin.Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir"
" Salih: İşte bu dişi devedir, onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi"
" Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir"
" Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama pişman da oldular"
" Bunun üzerine onları azap yakaladı.
Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler"
" Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir"(Şuara, 141,,,,159)
"Semud (Kavmi) de elçileri yalancılıkla suçladı" "Kardeşleri Salih Onlara söyle demişti:
(Allah'a şirk koşmaktan) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim"
" Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin"
" Buna(elçilik görevime karşılık) sizden hiçbir ücret istemiyorum"
Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin rabbidir"
" Siz burada,(bu inançla) bahçelerin, pınarların içinde, ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında güven içinde(ebediyyen) bırakılacak mısınız (sanırsınız)"
( Böyle sanıp) dağlardan ustacı evler yontuyorsunuz(oyup duruyorsunuz"
Yani sizin Allah'a karşı iyi bir iman ve teslimiyetiniz olmadan, güzel bir ahlaka sahip bulunmadan, adalet ve merhamet ilkelerine yapışmadan yapacağınız sağlam ev ve sarayların ne kıymeti var.
İnsanın en önemli varlığı Tevhid akidesine bağlı olarak yaşamasıdır,sadece Allah'a teslim olması ve sadece ona dayanmasıdır, işte o zaman yaptığınız eserlerin Allah katında bir değeri olacaktır.
"Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin" "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen aşırı gidenlerin(müşriklerin) emrine uymayın"
"Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
" Sen de ancak bizim gibi bir beşerden başkası değilsin.Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir"
" Salih: İşte bu dişi devedir, onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi"
" Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir"
" Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama pişman da oldular"
" Bunun üzerine onları azap yakaladı.
Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır, ama çokları iman etmezler"
" Şüphesiz Rabbin, İşte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir"(Şuara, 141,,,,159)
10 Ocak 2017 Salı
VAHİY İLE ELÇİ AYNI MİSYONU İFA EDERLER,
VAHİY ELÇİYİ YETİŞTİRİR, ELÇİ VAHYİ EN GÜZEL ŞEKİLDE ORTAYA KOYARAK ONU MÜKEMMEL BİR ŞEKİLDE TEMSİL EDER.
"Andolsun ki biz, düşünüp alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız vahiylerimizi ve elçilerimizi göndermişizdir"(Kasas, 51)
(Rabbin, KENDİLERİNE âyetlerimizi okuyan bir RESUL'Ü ( ELÇİ'Yİ) memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir.
Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir"(Kasas, 59)
"O gün Allah onları çağırarak:
ELÇİLERE ne cevap verdiniz? Diyecektir"(Kasas, 65)
"İşte o gün onlara bütün haberler körleşmiştir(delilleri bir işe yaramamış, söyleyecek sözleri kalmamıştır), onlar birbirlerini de soramayacaklardır"
(Kasas, 66)
"O gün Allah onları çağırarak: Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir"(Kasas, 74)
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (müşriklere) :
Kesin delilinizi getirin! deriz.
O zaman bilirler ki hakikat sadece Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (ilahlar, Gavslar, evliyalar, şeyhler, efendiler) de kendilerinden kaybolup gitmişlerdir"
(Kasas, 75)
(RESUL'ÜM! )KUR'AN'I (OKUMAYI, TEBLİĞ ETMEYİ VE ONA UYMAYI) SANA FARZ KILAN ALLAH, elbette seni yine dönülecek yere döndürecektir.
De ki : Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir"(Kasas, 85)
(EY RESUL! ) Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun.
(Bu) ancak Rabbin'den bir rahmet olarak gelmiştir.
O halde sakın kafirlere arka çıkma!
(Kasas, 86)
"ALLAH'IN AYETLERİ SANA İNDİRİLDİKTEN SONRA, ARTIK SAKIN ONLAR SENİ BU AYETLERDEN ALIKOYMASINLAR. RABBİNE DAVET ET.
ASLA MÜŞRİKLERDEN OLMA! ALLAH İLE BERABER BAŞKA BİR İLAHA TAPIP YALVARMA!
O'NDAN BAŞKA İLAH YOKTUR. O'NUN ZATINDAN BAŞKA HER ŞEY YOK OLACAKTIR.
HÜKÜM ONUNDUR VE SİZ ANCAK O'NA'na DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ"(Kasas, 87 88)
VAHİY ELÇİYİ YETİŞTİRİR, ELÇİ VAHYİ EN GÜZEL ŞEKİLDE ORTAYA KOYARAK ONU MÜKEMMEL BİR ŞEKİLDE TEMSİL EDER.
"Andolsun ki biz, düşünüp alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız vahiylerimizi ve elçilerimizi göndermişizdir"(Kasas, 51)
(Rabbin, KENDİLERİNE âyetlerimizi okuyan bir RESUL'Ü ( ELÇİ'Yİ) memleketlerin merkezine göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir.
Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helak etmişizdir"(Kasas, 59)
"O gün Allah onları çağırarak:
ELÇİLERE ne cevap verdiniz? Diyecektir"(Kasas, 65)
"İşte o gün onlara bütün haberler körleşmiştir(delilleri bir işe yaramamış, söyleyecek sözleri kalmamıştır), onlar birbirlerini de soramayacaklardır"
(Kasas, 66)
"O gün Allah onları çağırarak: Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir"(Kasas, 74)
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, (müşriklere) :
Kesin delilinizi getirin! deriz.
O zaman bilirler ki hakikat sadece Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (ilahlar, Gavslar, evliyalar, şeyhler, efendiler) de kendilerinden kaybolup gitmişlerdir"
(Kasas, 75)
(RESUL'ÜM! )KUR'AN'I (OKUMAYI, TEBLİĞ ETMEYİ VE ONA UYMAYI) SANA FARZ KILAN ALLAH, elbette seni yine dönülecek yere döndürecektir.
De ki : Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir"(Kasas, 85)
(EY RESUL! ) Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun.
(Bu) ancak Rabbin'den bir rahmet olarak gelmiştir.
O halde sakın kafirlere arka çıkma!
(Kasas, 86)
"ALLAH'IN AYETLERİ SANA İNDİRİLDİKTEN SONRA, ARTIK SAKIN ONLAR SENİ BU AYETLERDEN ALIKOYMASINLAR. RABBİNE DAVET ET.
ASLA MÜŞRİKLERDEN OLMA! ALLAH İLE BERABER BAŞKA BİR İLAHA TAPIP YALVARMA!
O'NDAN BAŞKA İLAH YOKTUR. O'NUN ZATINDAN BAŞKA HER ŞEY YOK OLACAKTIR.
HÜKÜM ONUNDUR VE SİZ ANCAK O'NA'na DÖNDÜRÜLECEKSİNİZ"(Kasas, 87 88)
9 Ocak 2017 Pazartesi
ALLAH TARAFINDAN ORİJİNAL OLARAK GÖNDERİLEN DİNİN ÖNEMİ:
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda "inzal " kavramının çok geniş bir yer kapladığını görürüz.
Sadece "inzal " kavramı değil, Kur'an'ın Allah tarafından gönderilmiş olduğunu, koruma altında bulunduğunu, önünden ve arkasından kendisine batılın karıştırılamayacağını,kendisine vahiy gelen Muhammed ( Aleyhisselam) dan bile korunduğunu,tam bir rahmet ve mutlak hidayet olduğunu açıklayan yüzlerce ayet mevcuttur.
Bu konunun önemini ortaya koyan kavramlardan bir kaçı şöyledir.
"Enzelné" indirdik, "Evheyné" vahyettik, "Enzelallâhu" Allah'ın indirdiği, " Kitaballâhi" Allah'ın kitabı, "Éyétilléhi" Allah'ın ayetleri, "Éteyné" Verdik, "Resülüllah" Allah'ın elçisi, "Resulihi" Elçisi, "Rusulilléhi" Allah'ın Elçileri, "Min İndilléhi" Allah'ın katından" "Levhi mahfuz"
Korunmuş kitap, "Erselne" Gönderdik, "Ünzile ileyhim" Kendilerine indirilen, "Dinillehi" Allah'ın dini, "Hablullâhi" Allah'ın ipi, "Ni'metallâhi" Allah'ın nimeti gibi onlarca kelime ile vahyin Allah tarafından orijinal olarak gönderildiğini saf, temiz, hâlis, arı duru, aydınlık, ihtilafı ve karışıklığı olmayan, kolay, sâde, apaçık bulunduğunu ısrarla vurgulamaktadır.
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) bütün bu kavramları şu önemli gerçeği ortaya koymak için kitabına almıştır.
Din Allah tarafından gönderildiği gibi orijinal olarak yaşanmalıdır.
"De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu.
Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu.
De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkuyorum.
De ki: Ben dinimde ihlas ile ancak Allah'a ibadet ederim"(Zümer, 11,,,14)
Dini hayat Allah tarafından indirilen kitaba göre dizayn edilmelidir.
"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"(Enbiya, 45)
Yani Allah tarafından indirilen orijinal din beşeri heva ve arzulara, uydurma ve ahmaklıklara, hurafe ve yalanlara mahkum edilmemesi gerekir.
"Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"(Bakara, 42)
(Ey Resul! Sana şu tâlimatı verdik) :
Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma.
Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et,,,"(Mâide, 49)
Rabbimiz ( cc) bundan dolayı dinin mükemmel olarak kendi tarafından tamamlandığını bildirmektir.
"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir"( En'am, 115)
"Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a (Tevhid akidesine) razı oldum"
(Mâide, 3)
Dolayısıyla, nasıl ki usta bir ressam tarafından yapılan orijinal, milyon dolarlık antika bir eserin üzerine az miktarda bir boyanın sıçramasıyla veya orijinal antika bir esere acemice bir elin karışmasıyla o eserin kıymetini yok edecekse veya orijinal bir mimari yapı günümüzün boyası ile boyanmasıyla çirkin bir manzaraya yol açacaksa veya çok pahalı bir saatin değerli bir parçasının degiştirilmesiyle saat arıza verecekse din de böyledir.
Din Allah tarafından nasıl gelmiş ise o şekilde yaşanması hayati bir öneme sahiptir.
Mezhepler,içtihatlar, firkalar,Cemaatlar, Tarikatlar Allah'ın tertemiz, saf, sâde, apaçık, rahmet ve hidayet olan dinini bozup hükümsüz kılmışlardır.
ALLAH'IN ORİJİNAL DİNİ MALESEF YAŞANMAZ HALE GETİRİLMİŞTİR.
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda "inzal " kavramının çok geniş bir yer kapladığını görürüz.
Sadece "inzal " kavramı değil, Kur'an'ın Allah tarafından gönderilmiş olduğunu, koruma altında bulunduğunu, önünden ve arkasından kendisine batılın karıştırılamayacağını,kendisine vahiy gelen Muhammed ( Aleyhisselam) dan bile korunduğunu,tam bir rahmet ve mutlak hidayet olduğunu açıklayan yüzlerce ayet mevcuttur.
Bu konunun önemini ortaya koyan kavramlardan bir kaçı şöyledir.
"Enzelné" indirdik, "Evheyné" vahyettik, "Enzelallâhu" Allah'ın indirdiği, " Kitaballâhi" Allah'ın kitabı, "Éyétilléhi" Allah'ın ayetleri, "Éteyné" Verdik, "Resülüllah" Allah'ın elçisi, "Resulihi" Elçisi, "Rusulilléhi" Allah'ın Elçileri, "Min İndilléhi" Allah'ın katından" "Levhi mahfuz"
Korunmuş kitap, "Erselne" Gönderdik, "Ünzile ileyhim" Kendilerine indirilen, "Dinillehi" Allah'ın dini, "Hablullâhi" Allah'ın ipi, "Ni'metallâhi" Allah'ın nimeti gibi onlarca kelime ile vahyin Allah tarafından orijinal olarak gönderildiğini saf, temiz, hâlis, arı duru, aydınlık, ihtilafı ve karışıklığı olmayan, kolay, sâde, apaçık bulunduğunu ısrarla vurgulamaktadır.
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) bütün bu kavramları şu önemli gerçeği ortaya koymak için kitabına almıştır.
Din Allah tarafından gönderildiği gibi orijinal olarak yaşanmalıdır.
"De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu.
Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu.
De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkuyorum.
De ki: Ben dinimde ihlas ile ancak Allah'a ibadet ederim"(Zümer, 11,,,14)
Dini hayat Allah tarafından indirilen kitaba göre dizayn edilmelidir.
"De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"(Enbiya, 45)
Yani Allah tarafından indirilen orijinal din beşeri heva ve arzulara, uydurma ve ahmaklıklara, hurafe ve yalanlara mahkum edilmemesi gerekir.
"Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"(Bakara, 42)
(Ey Resul! Sana şu tâlimatı verdik) :
Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma.
Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et,,,"(Mâide, 49)
Rabbimiz ( cc) bundan dolayı dinin mükemmel olarak kendi tarafından tamamlandığını bildirmektir.
"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir"( En'am, 115)
"Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a (Tevhid akidesine) razı oldum"
(Mâide, 3)
Dolayısıyla, nasıl ki usta bir ressam tarafından yapılan orijinal, milyon dolarlık antika bir eserin üzerine az miktarda bir boyanın sıçramasıyla veya orijinal antika bir esere acemice bir elin karışmasıyla o eserin kıymetini yok edecekse veya orijinal bir mimari yapı günümüzün boyası ile boyanmasıyla çirkin bir manzaraya yol açacaksa veya çok pahalı bir saatin değerli bir parçasının degiştirilmesiyle saat arıza verecekse din de böyledir.
Din Allah tarafından nasıl gelmiş ise o şekilde yaşanması hayati bir öneme sahiptir.
Mezhepler,içtihatlar, firkalar,Cemaatlar, Tarikatlar Allah'ın tertemiz, saf, sâde, apaçık, rahmet ve hidayet olan dinini bozup hükümsüz kılmışlardır.
ALLAH'IN ORİJİNAL DİNİ MALESEF YAŞANMAZ HALE GETİRİLMİŞTİR.
ELÇİLER ALLAH'I, KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLER İSE ALLAH'IN ELÇİLERİNİ TEMSİL EDERLER:
"Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.
De ki: Size bu (öfke ve kininizdan) daha kötüsünü bildireyim mi?
Cehennem!
Allah, onu kafirlere (ceza olarak) bildirdi. O,ne kötü sondur"
(Hac, 72)
Yukarıdaki ayette geçen
" Onlar ( Kur'an karşıtları)kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar" pasajı,
Kur'an ehli muvahhidler için büyük bir şeref ve fazilet, Rahman ve Rahim olan Allah'ın övgüsü vardır.
ALLAH TÜM ZAMANLARIN KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLERİNE MÜSLÜMAN ADINI VERDİ.
"Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin.
O, sizi seçti, din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi, babanız İbrahim'in dininde de böyleydi.
Elçin'in size şahit olması için, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda),gerekse bunda (Kur'an'da)size "Müslümanlar" adını verdi.
Öyle ise salatı ikame edin, zekatı verin ve Allah'a) Kur'an'a)sımsıkı sarılın.
O, sizin dostunuzdur.
Ne güzel dost ne güzel yardımcıdır"
(Hac, 78)
Allah'ım! Yahudi, Hıristiyan,Şii ve Sünni adıyla anılmaktan ve onların inançlarına sahip olmaktan sana sığınırım.
"EY ELÇİLER! Temiz olan şeylerden yeyin, güzel ameller yapın.
Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim"
(Mu'minun, 51)
"Şüphesiz bu (Tevhid sistemi)bir tek ümmet olarak sizin dininizdir, ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise sadece benden sakının"
(Mu'minun,52)
"Ne var ki insanlar kendi aralarında bulunan dini parça parça böldüler.
Her grup kendilerinde bulunan (mezhep ve tarikatı ) ile sevinip övünmektedir"
(Mü'minün, 53 )
(Ey RESUL! )
Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak"
(Mü'minün, 54)
"Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.
De ki: Size bu (öfke ve kininizdan) daha kötüsünü bildireyim mi?
Cehennem!
Allah, onu kafirlere (ceza olarak) bildirdi. O,ne kötü sondur"
(Hac, 72)
Yukarıdaki ayette geçen
" Onlar ( Kur'an karşıtları)kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar" pasajı,
Kur'an ehli muvahhidler için büyük bir şeref ve fazilet, Rahman ve Rahim olan Allah'ın övgüsü vardır.
ALLAH TÜM ZAMANLARIN KUR'AN EHLİ MUVAHHİDLERİNE MÜSLÜMAN ADINI VERDİ.
"Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin.
O, sizi seçti, din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi, babanız İbrahim'in dininde de böyleydi.
Elçin'in size şahit olması için, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda),gerekse bunda (Kur'an'da)size "Müslümanlar" adını verdi.
Öyle ise salatı ikame edin, zekatı verin ve Allah'a) Kur'an'a)sımsıkı sarılın.
O, sizin dostunuzdur.
Ne güzel dost ne güzel yardımcıdır"
(Hac, 78)
Allah'ım! Yahudi, Hıristiyan,Şii ve Sünni adıyla anılmaktan ve onların inançlarına sahip olmaktan sana sığınırım.
"EY ELÇİLER! Temiz olan şeylerden yeyin, güzel ameller yapın.
Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim"
(Mu'minun, 51)
"Şüphesiz bu (Tevhid sistemi)bir tek ümmet olarak sizin dininizdir, ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise sadece benden sakının"
(Mu'minun,52)
"Ne var ki insanlar kendi aralarında bulunan dini parça parça böldüler.
Her grup kendilerinde bulunan (mezhep ve tarikatı ) ile sevinip övünmektedir"
(Mü'minün, 53 )
(Ey RESUL! )
Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak"
(Mü'minün, 54)
ELÇİLİK MAKAM VE MERTEBESİNİN ÖNEMİ:
ELÇİLERİN EN ÖNEMLİ GÖREVLERİ TEVHİD AKİDESİNİ MİRAS BIRAKMAKTIR. (30. YAZI)
"Senden önce hiçbir RESUL (ELÇİ) göndermedik ki ona
"Benden başka ilah yoktur, şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım"
(Enbiya, 25)
ELÇİ SADECE ALLAH'TAN GELENİ TEBLİĞ EDER, SADECE VAHİY İLE UYARIR:
"DE Kİ:
Ben, sadece, VAHİY ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"
(Enbiya, 45)
"BÜTÜN ELÇİLER İNSANLARA RAHMETTİR:
"(Ey RESUL! )
Biz seni âlemlere (insanlara) ancak rahmet olarak gönderdik"(Enbiya, 107)
YALANLANMAYAN ELÇİ OLMAMIŞTIR:
"(Ey Muhammed! )Eğer onlar (müşrikler) seni yalanlıyorsa,
( şunu bil ki) onlardan önce NUH'UN kavmi, Âd, Semud, İBRAHİM'İN kavmi,
LUT'UN kavmi ve Medyen halkı da ( ELÇİLERİNİ) yalanladılar.
MUSA da yalanlanmıştı.
İşte ben o kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım.
Nasıl oldu benim onları cezalandırmam! (gördüler)
Nitekim, bir çok memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar, ( çökmüş) tavanların üzerine yıkılmıştır"
"Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular(pınar başları) ve ıssız kalmış ulu saraylar vardır"
( Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı?
"Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu.
Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz, lakin göğüslerin içindeki kalpler kör olur"
"( RESULÜM) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar.
Allah vaadinden asla dönmez.
Muhakkak ki, RABBİNİN nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir"
" Nice ülkeler var ki,zülmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım Dönüş yalnız banadır"
"De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir UYARICIYIM.
"İman edip Salih ameller işleyenler kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır "
"Âyetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir"
(Hac, 42,,,,51)
ELÇİLERİN EN ÖNEMLİ GÖREVLERİ TEVHİD AKİDESİNİ MİRAS BIRAKMAKTIR. (30. YAZI)
"Senden önce hiçbir RESUL (ELÇİ) göndermedik ki ona
"Benden başka ilah yoktur, şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım"
(Enbiya, 25)
ELÇİ SADECE ALLAH'TAN GELENİ TEBLİĞ EDER, SADECE VAHİY İLE UYARIR:
"DE Kİ:
Ben, sadece, VAHİY ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar"
(Enbiya, 45)
"BÜTÜN ELÇİLER İNSANLARA RAHMETTİR:
"(Ey RESUL! )
Biz seni âlemlere (insanlara) ancak rahmet olarak gönderdik"(Enbiya, 107)
YALANLANMAYAN ELÇİ OLMAMIŞTIR:
"(Ey Muhammed! )Eğer onlar (müşrikler) seni yalanlıyorsa,
( şunu bil ki) onlardan önce NUH'UN kavmi, Âd, Semud, İBRAHİM'İN kavmi,
LUT'UN kavmi ve Medyen halkı da ( ELÇİLERİNİ) yalanladılar.
MUSA da yalanlanmıştı.
İşte ben o kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım.
Nasıl oldu benim onları cezalandırmam! (gördüler)
Nitekim, bir çok memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken, biz onları helak ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar, ( çökmüş) tavanların üzerine yıkılmıştır"
"Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular(pınar başları) ve ıssız kalmış ulu saraylar vardır"
( Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı?
"Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu.
Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz, lakin göğüslerin içindeki kalpler kör olur"
"( RESULÜM) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar.
Allah vaadinden asla dönmez.
Muhakkak ki, RABBİNİN nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir"
" Nice ülkeler var ki,zülmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım Dönüş yalnız banadır"
"De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizin için apaçık bir UYARICIYIM.
"İman edip Salih ameller işleyenler kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır "
"Âyetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir"
(Hac, 42,,,,51)
MÜŞRİKLER ALLAH'A İMAN EDERLER, DİNLERİNE BAĞLIDIRLAR, YALNIZ ALLAH İLE KENDİ ARALARINDA İLAHLAR VE EVLİYALAR EDİNİRLERDİ.
(RESULÜM! ) De ki:(EY MÜŞRİKLER! )
" Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu yeryüzü ve onda bulunanlar kime aittir?
"Allah'a aittir"diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünmez misiniz! de "
"Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Ar'şın Rabbi kimdir? Diye sor"
"(Bunlar da) Allah'ındır" diyecekler. Şu halde siz Allah'tan korkmaz misiniz! de "
(EY MÜŞRİKLER! ) "Eğer biliyorsanız söyleyin, her şeyin melekutu (mülkiyet ve idaresi) kendisinin elinde olan kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?
Diye sor"
"(Bunların hepsi) Allah'ındır" diyecekler.
Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de"
(Mü'minün, 84,,,,89)
"Andolsun onlara(müşriklere) kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler.
O halde nasıl (Tevhid'ten) çevriliyorlar"
(Zuhruf, 87)
"Andolsun ki, onlara(müşriklere) gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan: "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler"
(Zuhruf, 9)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve:
Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar.
De ki:(Ey müşrikler! ) "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?
Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir"( Yunus, 18)
"Hani (o müşrikler) bir zaman da:
Ey Allah'ım!
Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi"
(Enfal, 32)
"Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nunla beraber kendilerine bir takım dostlar (Evliya) edinenler:
Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.
Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir.
Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez"(Zümer, 3)
(RESULÜM! ) De ki:(EY MÜŞRİKLER! )
" Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu yeryüzü ve onda bulunanlar kime aittir?
"Allah'a aittir"diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünmez misiniz! de "
"Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Ar'şın Rabbi kimdir? Diye sor"
"(Bunlar da) Allah'ındır" diyecekler. Şu halde siz Allah'tan korkmaz misiniz! de "
(EY MÜŞRİKLER! ) "Eğer biliyorsanız söyleyin, her şeyin melekutu (mülkiyet ve idaresi) kendisinin elinde olan kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?
Diye sor"
"(Bunların hepsi) Allah'ındır" diyecekler.
Öyle ise nasıl olup da büyüye kapılıyorsunuz? de"
(Mü'minün, 84,,,,89)
"Andolsun onlara(müşriklere) kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler.
O halde nasıl (Tevhid'ten) çevriliyorlar"
(Zuhruf, 87)
"Andolsun ki, onlara(müşriklere) gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan: "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler"
(Zuhruf, 9)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve:
Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyorlar.
De ki:(Ey müşrikler! ) "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?
Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir"( Yunus, 18)
"Hani (o müşrikler) bir zaman da:
Ey Allah'ım!
Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi"
(Enfal, 32)
"Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nunla beraber kendilerine bir takım dostlar (Evliya) edinenler:
Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.
Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir.
Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez"(Zümer, 3)
RESUL'ÜN ( ELÇİN'İN )GÖREVİ SADECE İNSANLARA VAHYİ ULAŞTIRMAK OLDUĞU İÇİN ONA İTAAT ALLAH'A İTAAT SAYILMIŞTIR.
YANİ RESUL CANLI KUR'AN'DIR:
"" Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren AYETLER indirdik. ALLAH, dileyeni DOĞRU YOLA iletir"(Nur, 46)
"(Bazı insanlar:) "ALLAH'A ve RESÜLE (ELÇİYE) İnandık ve itaat ettik"diyorlar, ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir"(Nur, 47)
"Onlar, aralarında hüküm vermesi için ALLAH'A ve RESULE ( ELÇİ'YE) çağrıldıklarında,bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler"
(Nur, 48)
Ama, eğer (ALLAH ve RESULÜ'NÜN hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler" (Nur, 49)
"Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut ALLAH ve RESULÜ'NÜN kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!
(Nur, 50)
"Aralarında hüküm vermesi için ALLAH'A ve RESULÜNE dâvet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar saadete erenlerdir"(Nur, 52)
"De ki: ALLAH'A itaat edin, RESÜLE de ( ELÇİ'YE) itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, RESULÜN (Elçin'in) sorumluluğu kendisine yüklenen (vahyi tebliğ görevini yapmak),sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (ona itaat etmenizdir) Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. RESÜLE(ELÇİ'YE) düşen,sadece(kitabı) açık seçik duyurmaktır)"(Nur, 54)
ÜMMETİN KURTULUŞU MEZHEP VE FIRKA KARANLIĞINDAN KUR'AN'IN AYDINLIĞINA SIĞINMAKLA OLACAKTIR.
""Allah, sizlerden iman edip iyi amellerde bulunanlara,kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kılacağını,
onlar için beğenip seçtiği dini (tevhidi) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti.
ÇÜNKÜ ONLAR SADECE BANA KULLUK EDERLER. HİÇ BİR ŞEYİ BANA EŞ TUTMAZLAR.
Artık bundan sonra kim inkar (şirk) ederse, işte bunlar asıl yoldan sapanladır"
(Nur, 55)
Resule(Elçiye) itaat mutlak surette Allah'a itaat olduğu için aşağıdaki ayette Allah lafzı olmadan direk olarak "Resüle itaat edin" BUYRULMUŞTUR.
"Salatı ikame edin, zekatı verin, Resüle itaat edin ki Merhamet göresiniz"
(Nur, 56)
YANİ RESUL CANLI KUR'AN'DIR:
"" Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren AYETLER indirdik. ALLAH, dileyeni DOĞRU YOLA iletir"(Nur, 46)
"(Bazı insanlar:) "ALLAH'A ve RESÜLE (ELÇİYE) İnandık ve itaat ettik"diyorlar, ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir"(Nur, 47)
"Onlar, aralarında hüküm vermesi için ALLAH'A ve RESULE ( ELÇİ'YE) çağrıldıklarında,bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler"
(Nur, 48)
Ama, eğer (ALLAH ve RESULÜ'NÜN hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler" (Nur, 49)
"Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut ALLAH ve RESULÜ'NÜN kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!
(Nur, 50)
"Aralarında hüküm vermesi için ALLAH'A ve RESULÜNE dâvet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte asıl bunlar saadete erenlerdir"(Nur, 52)
"De ki: ALLAH'A itaat edin, RESÜLE de ( ELÇİ'YE) itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, RESULÜN (Elçin'in) sorumluluğu kendisine yüklenen (vahyi tebliğ görevini yapmak),sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (ona itaat etmenizdir) Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. RESÜLE(ELÇİ'YE) düşen,sadece(kitabı) açık seçik duyurmaktır)"(Nur, 54)
ÜMMETİN KURTULUŞU MEZHEP VE FIRKA KARANLIĞINDAN KUR'AN'IN AYDINLIĞINA SIĞINMAKLA OLACAKTIR.
""Allah, sizlerden iman edip iyi amellerde bulunanlara,kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kılacağını,
onlar için beğenip seçtiği dini (tevhidi) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti.
ÇÜNKÜ ONLAR SADECE BANA KULLUK EDERLER. HİÇ BİR ŞEYİ BANA EŞ TUTMAZLAR.
Artık bundan sonra kim inkar (şirk) ederse, işte bunlar asıl yoldan sapanladır"
(Nur, 55)
Resule(Elçiye) itaat mutlak surette Allah'a itaat olduğu için aşağıdaki ayette Allah lafzı olmadan direk olarak "Resüle itaat edin" BUYRULMUŞTUR.
"Salatı ikame edin, zekatı verin, Resüle itaat edin ki Merhamet göresiniz"
(Nur, 56)
6 Ocak 2017 Cuma
ELÇİ VE NEBİ İBARELERİ YERİNE "PEYGAMBER" KELİMESİNİ KESİNLİKLE KULLANMAYALIM.
(29. YAZI)
Kur'an'da bulunan Nebi ve Resul kelimelerinin yerine hiç bir zaman "peygamber" kelimesini kullanmamak gerekir.
Çünkü Nebi ile Resul ibareleri birbirinden farklı anlamları bulunan ve bir sisteme bağlı olan kelimelerdir.
"Peygamber" kelimesi bu sistemi dağıtmakta ve tanınmaz hale getirmektedir.
Ben şahsen Kur'an'ı anlatan birisinin bu bağlam ve bütünlüğü korumadığını, bu sistemin önemini kavramadığını ve bu sisteme bağlı kalmadığına şahit olduğum zaman onu dinlemeyi abes olarak görüyorum.
Resul ile Nebi'nin arasında bulunan farkları bilmeyen Kur'an'ın manasını, sistemini, bağlam ve bütünlüğünü, amacını anlayamaz.
MESELA:
Nebi'nin sözleri koruma altına alınmadığından Nebi'ye itaat etmek mutlak değildir.
Ama görevi sadece vahyi tebliğ etmek olan Resüle(Elçiye)itaat müminlere mutlak olarak gereklidir.
Resülü yalanlama, vahyi yalanlama, dolayısıyla vahyi gönderen Allah'ı yalanlama sayılır.
Vahye itaat eden Allah Resulü'ne itaat etmiş olur.
Resüle itaat etmek için, Resul ile aynı zaman ve zeminde yaşamaya gerek yoktur.
Kitaba ve vahye iman eden aynı zamanda Resule( Elçi'ye) iman ve itaat etmiş olur.
Çünkü Resul ile vahiy aynı şeydir, her ikisi vahyin kaynağı olan Allah'ı temsil ederler.
Onun için Kur'an'da Allah bir çok yerde "Kitabı yalanladılar, ayetlerimizi yalan saydılar, Resulümüzü yalanladılar, Elçilerimize karşı geldiler "buyuruyor.
Resul, vahiy, Allah'ın ayetleri, Allah'ın kitabı, hidayet, sırat-ı müstakim gibi kavramlar tamamen Allah'ı temsil ederler.
Resul ( Elçi) yanılmaz, hata etmez, onda vahye karşı ihanet olmaz, ona itaat ile Kitaba ve Allah'a itaat arasında fark yoktur.
Resul ( Elçi) sadece Allah'ın kitabını ve ayetlerini okuyan ve tebliğ eden kişidir,resmi bir misyonu vardır.
Halbuki Nebi'nin yanılgılarını ve hatalarını anlatan bir çok ayet vardır.
Bu konunun üzerinde neden çok fazla duruyorum?
Bu konuyu anlamayan Kur'an'ı anlamaz, Elçinin misyonunu kavrayamaz,
Nebi'nin kim olduğunu bilemez, uydurma dinin ve rivayetlerin Nebi ile hiçbir bağlantısının olmadığını ve ona yapılmış iftira olduklarını idrak edemez.
Bu sefer ümmet uydurma dinin rivayetlerini Nebi'nin dilinden çıkmış gibi Kur'an'ın önüne geçirip hurafe ve yalanların bataklığında boğulup gidecektir.
Dolayısıyla bizi bağlayan ve sorumlu olduğumuz tek kaynak Allah Resulü'nün dilinde hayat bulan vahiy'dir, kitaptır, Allah'ın mesajı Kur'an'ı Mübin'dir.
"O (Resul) kendi HEVASINDAN konuşmaz (nutuk atmaz) onun bildirdikleri kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir"
(Necm, 2,3) ayetleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.
ALLAH RIZASI İÇİN, LÜTFEN "PEYGAMBER" KELİMESİNİ KULLANMAYALIM.
Onu yerine "Allah'ın resulü, Resülüllah ( Aleyhisselam) Nebi ( Aleyhisselam)
Muhammed ( Aleyhisselam) Hz Muhammed ( Aleyhisselam) kelimelerini kullanalım.
Biliyorum biraz zor olacak ama ataların dinine muhalefet ederek muhteşem bir yol ve Kur'ani bir sünnet bırakabiliriz.
Bence bu az bir şey değildir.
(29. YAZI)
Kur'an'da bulunan Nebi ve Resul kelimelerinin yerine hiç bir zaman "peygamber" kelimesini kullanmamak gerekir.
Çünkü Nebi ile Resul ibareleri birbirinden farklı anlamları bulunan ve bir sisteme bağlı olan kelimelerdir.
"Peygamber" kelimesi bu sistemi dağıtmakta ve tanınmaz hale getirmektedir.
Ben şahsen Kur'an'ı anlatan birisinin bu bağlam ve bütünlüğü korumadığını, bu sistemin önemini kavramadığını ve bu sisteme bağlı kalmadığına şahit olduğum zaman onu dinlemeyi abes olarak görüyorum.
Resul ile Nebi'nin arasında bulunan farkları bilmeyen Kur'an'ın manasını, sistemini, bağlam ve bütünlüğünü, amacını anlayamaz.
MESELA:
Nebi'nin sözleri koruma altına alınmadığından Nebi'ye itaat etmek mutlak değildir.
Ama görevi sadece vahyi tebliğ etmek olan Resüle(Elçiye)itaat müminlere mutlak olarak gereklidir.
Resülü yalanlama, vahyi yalanlama, dolayısıyla vahyi gönderen Allah'ı yalanlama sayılır.
Vahye itaat eden Allah Resulü'ne itaat etmiş olur.
Resüle itaat etmek için, Resul ile aynı zaman ve zeminde yaşamaya gerek yoktur.
Kitaba ve vahye iman eden aynı zamanda Resule( Elçi'ye) iman ve itaat etmiş olur.
Çünkü Resul ile vahiy aynı şeydir, her ikisi vahyin kaynağı olan Allah'ı temsil ederler.
Onun için Kur'an'da Allah bir çok yerde "Kitabı yalanladılar, ayetlerimizi yalan saydılar, Resulümüzü yalanladılar, Elçilerimize karşı geldiler "buyuruyor.
Resul, vahiy, Allah'ın ayetleri, Allah'ın kitabı, hidayet, sırat-ı müstakim gibi kavramlar tamamen Allah'ı temsil ederler.
Resul ( Elçi) yanılmaz, hata etmez, onda vahye karşı ihanet olmaz, ona itaat ile Kitaba ve Allah'a itaat arasında fark yoktur.
Resul ( Elçi) sadece Allah'ın kitabını ve ayetlerini okuyan ve tebliğ eden kişidir,resmi bir misyonu vardır.
Halbuki Nebi'nin yanılgılarını ve hatalarını anlatan bir çok ayet vardır.
Bu konunun üzerinde neden çok fazla duruyorum?
Bu konuyu anlamayan Kur'an'ı anlamaz, Elçinin misyonunu kavrayamaz,
Nebi'nin kim olduğunu bilemez, uydurma dinin ve rivayetlerin Nebi ile hiçbir bağlantısının olmadığını ve ona yapılmış iftira olduklarını idrak edemez.
Bu sefer ümmet uydurma dinin rivayetlerini Nebi'nin dilinden çıkmış gibi Kur'an'ın önüne geçirip hurafe ve yalanların bataklığında boğulup gidecektir.
Dolayısıyla bizi bağlayan ve sorumlu olduğumuz tek kaynak Allah Resulü'nün dilinde hayat bulan vahiy'dir, kitaptır, Allah'ın mesajı Kur'an'ı Mübin'dir.
"O (Resul) kendi HEVASINDAN konuşmaz (nutuk atmaz) onun bildirdikleri kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir"
(Necm, 2,3) ayetleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.
ALLAH RIZASI İÇİN, LÜTFEN "PEYGAMBER" KELİMESİNİ KULLANMAYALIM.
Onu yerine "Allah'ın resulü, Resülüllah ( Aleyhisselam) Nebi ( Aleyhisselam)
Muhammed ( Aleyhisselam) Hz Muhammed ( Aleyhisselam) kelimelerini kullanalım.
Biliyorum biraz zor olacak ama ataların dinine muhalefet ederek muhteşem bir yol ve Kur'ani bir sünnet bırakabiliriz.
Bence bu az bir şey değildir.
5 Ocak 2017 Perşembe
GENEL MÂNADA EVLİYA VARDIR VE ÇOKTUR, ÖZEL MÂNADA EVLİYA HEM YOKTUR HEM DE ŞİRKTİR.
Yani her kim Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getirirse, Kur'an ehli muvahhid olur güzel bir ahlaka sahip bulunursa, hiç şüphesiz bu kişi Allah'ın veli bir kuludur.
GENEL MANADA ALLAH'IN DOSTLARININ VAR OLDUĞUNA DELİL OLAN ÂYETLER.
"Allah, iman edenlerin dostudur (Veli) onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.
İşte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada devamlı kalırlar "
(Bakara, 257)
"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına (Evliya) korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır"
(Yunus, 62, 63)
ÖZEL MÂNADA EVLİYA OLMADIĞINA DELİL ÂYETLER.
"Kafirler beni bırakıp da (veya benimle birlikte, benim yanımda) kullarımı dostlar (Evliya) edileceklerini mi sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
(Kehf, 102)
"Allah'tan başka dostlar (Evliya) edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin"
(Şura, 6)
"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar (Evliya) mı edindiler. Halbuki dost yalnız Allah'tır.
O ölüleri diriltir, her şeye kâdirdir"
(Şura, 9)
"Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun.
O'nu bırakıp da başka dostların ( evliyaların ) peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az düşünüyorsunuz"
(Â'raf, 3)
Yukarıdaki âyetlerde geçen "Allah'tan başka dostlar edinmek" cümlesi
"Allah'ın ile beraber, onun yanında" manasını vermek daha doğrudur.
Çünkü müşrikler Allah'ı inkâr etmezler, onun yanında onunla beraber ilahlar ve evliyalar edinirlerdi.
Yani birisinin adını anarak,onun ismini sürekli kullanarak, onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek affedilmez bir günahtır.
İnsanlık tarihindeki bütün müşriklerin inancı bu çeşit bir şirk idi.
Ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek ve en büyük günah şirktir.
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar.
Kim Allah'a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır"
(Nisa, 48, 116)
Birisinin adını vererek onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek, Allah'a, onun ilmine ve dinine iftiradır.
Çünkü kimin evliya olduğunu sadece Allah bilir.
",,,,Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O (ALLAH) kötülükten sakınanı daha iyi bilir "(Necm, 32)
"Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur" (Kalem, 7)
Ali Aydın
Yani her kim Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getirirse, Kur'an ehli muvahhid olur güzel bir ahlaka sahip bulunursa, hiç şüphesiz bu kişi Allah'ın veli bir kuludur.
GENEL MANADA ALLAH'IN DOSTLARININ VAR OLDUĞUNA DELİL OLAN ÂYETLER.
"Allah, iman edenlerin dostudur (Veli) onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler.
İşte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada devamlı kalırlar "
(Bakara, 257)
"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına (Evliya) korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır"
(Yunus, 62, 63)
ÖZEL MÂNADA EVLİYA OLMADIĞINA DELİL ÂYETLER.
"Kafirler beni bırakıp da (veya benimle birlikte, benim yanımda) kullarımı dostlar (Evliya) edileceklerini mi sandılar?
Biz cehennemi kafirlere bir konak olarak hazırladık"
(Kehf, 102)
"Allah'tan başka dostlar (Evliya) edinenleri Allah daima gözetlemektedir. Sen onlara vekil değilsin"
(Şura, 6)
"Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar (Evliya) mı edindiler. Halbuki dost yalnız Allah'tır.
O ölüleri diriltir, her şeye kâdirdir"
(Şura, 9)
"Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun.
O'nu bırakıp da başka dostların ( evliyaların ) peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az düşünüyorsunuz"
(Â'raf, 3)
Yukarıdaki âyetlerde geçen "Allah'tan başka dostlar edinmek" cümlesi
"Allah'ın ile beraber, onun yanında" manasını vermek daha doğrudur.
Çünkü müşrikler Allah'ı inkâr etmezler, onun yanında onunla beraber ilahlar ve evliyalar edinirlerdi.
Yani birisinin adını anarak,onun ismini sürekli kullanarak, onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek affedilmez bir günahtır.
İnsanlık tarihindeki bütün müşriklerin inancı bu çeşit bir şirk idi.
Ahirette Allah'ın affetmeyeceği tek ve en büyük günah şirktir.
"Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar.
Kim Allah'a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır"
(Nisa, 48, 116)
Birisinin adını vererek onu Allah'ın veli bir kulu tayin etmek, Allah'a, onun ilmine ve dinine iftiradır.
Çünkü kimin evliya olduğunu sadece Allah bilir.
",,,,Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O (ALLAH) kötülükten sakınanı daha iyi bilir "(Necm, 32)
"Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur" (Kalem, 7)
Ali Aydın
KUR'AN'DA ŞEFAAT SİSTEMİNİN ÇÖZÜMÜ.
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda Allah'ın rahmet ve inayetiyle şefaat sisteminin kesin ve mutlak çözümü şu şekilde ortaya çıkmaktadır.
1-) AHİRETTE SADECE ALLAH'IN ŞEFAATİ VARDIR.
Ahiret gününde Allah'ın merhamet ve şefaatinden başka hiçbir merhamet ve şefaat yoktur.
Bu konu Kur'an'da o derece kesin olarak ortaya konmuş ki, buna karşı gelen, bunu kabul etmeyen,buna alternatif ortaklar ileri sürenler mutlak olarak kafir olurlar, eğer ilim adamı sıfatları mevcut ise küfür daha da katmerleşir, ahlaksızlık ve ahmaklık seviyesini bile geride bırakır.
Ahiret gününde Allah'ın merhamet ve şefaatinden, insanın kendi amelinden başka hiçbir şefaatin olmadığı ile alakalı ayetler.
"Şüphesiz(hakkı batıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür. O gün, dostun dosta hiç bir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.
"Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir"
(Duhan, 40, 41, 42)
"Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün emir Allah'a kalmıştır"
(İnfitar, 17, 18, 19)
"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri) onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am, 51)
"Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz, hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz, onlara asla yardım da yapılmaz"(Bakara, 48)
"Ey iman edenler! Kendisinde artık ticaret, dostluk ve şefaat bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda infak edin. Nankörlük yapanlar zalimlerin kendileridir"(Bakara, 254)
2-) DÜNYADA ALLAH VE ALLAH'IN İZNİYLE MELEKLERİN ŞEFAATİ VARDIR.
Bu konuyla alakalı ayetler şunlardır.
"Allah, ondan başka ilah yoktur, O, hayydır, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.
Göklerde ve yerdeklerin hepsi onundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat (yardım) edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir,,,,,,"(Bakara, 255)
"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'tır. O'nun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde ona kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz"(Yunus, 3)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki: " Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir "
(Yunus, 18)
Şefaat ile alakalı ayetlerin iniş sebebi şudur.
Müşrikler İlahlarının ve Evliyalarının dünya hayatında kendilerine savaşta ve barışta yardım ettiklerini iddia ettiklerinden şefaat ile alakalı ayetler nazil olmuştur.
Çünkü Müşrikler öldükten sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmiyorlardı.
Yukarıdaki ayette geçen " Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" cümlesi bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Mekke müşrikleri dünya hayatında ilahlarının ve efendilerinin kendilerine yardım edeceğine iman ediyorlardı. Ve bu inanca çok değer veriyorlardı.
İşte yukarıda geçen ayetler dünya hayatında manevi olarak sadece Allah ve izin verdiği meleklerin yardım edeceğini açıklamaktadır.
ALLAH'IN RAHMETİNDEN SONRA AHİRETTE İNSANIN KENDİ AMELİ KURTARICIDIR.
"Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir"(Müddessir, 38)
"Bilsin ki insan için kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur"(Necm, 39)
",,,,,,,,Onlara: İşte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"(Â'raf, 43)
"Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"(Yasin, 53, 54)
AHİRETTE İNSANLAR TEVHİD, GÜZEL AHLAK VE İYİ AMELLERE GÖRE HESAP VERECEKLERDİR.
Aslında Kur'an'ı Mübin'de ahiret hayatında Allah'ın rahmetinden ve şefaatinden başka şefaatçilerin var olacağını zerre kadar gösteren, ima eden en ufak bir emare ve alamet mevcut değildir.
Fakat Ehli sünnet ve Şia'nın uydurma dininin rivayetleri ile tarikatlardaki hulul inancının tesiri ve baskısı sayesinde böyle bir inanç doğmuş ve gelişmiştir.
MESELA: "De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz"( Zümer, 44)
ayetinde, şefaatin ölümden önce dünya hayatında olduğu, bunun da manasının Allah'ın yardım etmesi ve desteklemesi, iyiliğe ve hayra yönlendirmesi, mutluluk ve huzur bahşetmesi anlamlarına gelmektedir.
Diğer bir ayette "Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi dışında hiçbir işe yaramaz"( Necmi, 26)
Bu ayette Allah göklerden bahsetmekte ve şunu buyurmaktadır.
" Benim iznim ve rızam dışında dünya hayatında melekler dahi hiç kimseye yardım ve destek olamaz.
Yani birçok ayette geçen şefaat kavramı dünya hayatındaki yardım ile ilgilidir.
Çünkü Mekke müşrikleri dirilişe inanmazlardı.
Bununla ilgili ayetler çoktur.
YANLIŞ MEAL VERİLEN ŞEFAAT AYETLERİ.
Ahiret gününde şefaat ile alakalı yanlış meal verilen ayetlerin bir kaçı şöyledir.
YANLIŞ: " Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez "(Sebe, 23)
DOĞRUSU ŞÖYLEDİR " ALLAH'IN HUZURUNDA ,KENDİSİNİN İZİN VERDİĞİ KİMSELERDEN BAŞKASINA ŞEFAAT (YARDIM) ULAŞMAZ, FAYDA VERMEZ "
Yani Allah'ın şefaatine liyakat kazanamaz.
Veya, ey müşrikler dünyahayatında kendilerine kulluk yaptığınız İlahlarınızın ve evliyalarınızın Allah katında hiç bir değerleri yoktur ki, Allah ile sizin aranızda aracı olsunlar da size yardım etsinler, böyle bir şey söz konusu olamaz.
İlk manada: Allah'ım bazı kişilere şefaat etme yetkisi vereceği anlaşılırken,
doğrusunda ise Allah'ın şefaatinden yararlanabilen muttaki, Muvahhit müminler olduğu açıkça anlaşılmaktadır, sefaat eden değil, Allah'ın şefaatine nail olanlar vardır.
YANLIŞ MEAL: "O gün Rahman olan Allah'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olmayacaklardır"(Elmalı, Meryem süresi, 87)
DOĞRUSU:
"O gün Rahman olan Allah'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefaate sahip olamazlar "
Eğer gelenekçilerin şefaat anlayışına iman edecek olursak kurtuluşun Tevhid, güzel ahlak ve ameli sâlih'te olduğunu açıklayan yüzlerce ayet anlamsız hale gelecektir.
YANLIŞ MEAL:
"O gün, Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez "(Tâhâ, 109, Elmalı, Diyanet meali)
DOĞRUSU ŞÖYLEDİR:
"O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına (Allah'ın şefaati)fayda vermez "
Kur'an'dan edindiğimiz Kesin bilgi ile anlıyoruz ki Allah'tan başka bağışlayıcı ve merhamet edici yoktur.
" Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki" Âli İmran, 135)
O taptıkları ilahlar mı daha hayırlı yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir ilah mı var? Ne kadar da az düşünüyorsunuz"( Neml, 62)
SONUÇ OLARAK: ALLAH İŞİNE KİMSEYİ KARIŞTIRMAZ.
3-)DÜNYADA İNSANLARIN BİRBİRİNE ŞEFAAT ETMELERİ:
Dünya hayatında ellerinde maddi ve manevi imkan bulunan kimseler taraftarlarına, akrabalarına, dostlarına şefaat ederler.
Fakat kıyamet günü hiç kimse başkasına şefaatçi olamaz, yani dünyadaki şefaacilerin şefaati bitmiştir.
Bu hakikatı şu ayet apaçık olarak ortaya koymaktadır.
"Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez"(Müddessir, 48)
Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda Allah'ın rahmet ve inayetiyle şefaat sisteminin kesin ve mutlak çözümü şu şekilde ortaya çıkmaktadır.
1-) AHİRETTE SADECE ALLAH'IN ŞEFAATİ VARDIR.
Ahiret gününde Allah'ın merhamet ve şefaatinden başka hiçbir merhamet ve şefaat yoktur.
Bu konu Kur'an'da o derece kesin olarak ortaya konmuş ki, buna karşı gelen, bunu kabul etmeyen,buna alternatif ortaklar ileri sürenler mutlak olarak kafir olurlar, eğer ilim adamı sıfatları mevcut ise küfür daha da katmerleşir, ahlaksızlık ve ahmaklık seviyesini bile geride bırakır.
Ahiret gününde Allah'ın merhamet ve şefaatinden, insanın kendi amelinden başka hiçbir şefaatin olmadığı ile alakalı ayetler.
"Şüphesiz(hakkı batıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür. O gün, dostun dosta hiç bir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.
"Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz O, üstündür, merhametlidir"
(Duhan, 40, 41, 42)
"Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün emir Allah'a kalmıştır"
(İnfitar, 17, 18, 19)
"Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (o güne iman edenleri) onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, belki sakınırlar"(En'am, 51)
"Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz, hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz, onlara asla yardım da yapılmaz"(Bakara, 48)
"Ey iman edenler! Kendisinde artık ticaret, dostluk ve şefaat bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda infak edin. Nankörlük yapanlar zalimlerin kendileridir"(Bakara, 254)
2-) DÜNYADA ALLAH VE ALLAH'IN İZNİYLE MELEKLERİN ŞEFAATİ VARDIR.
Bu konuyla alakalı ayetler şunlardır.
"Allah, ondan başka ilah yoktur, O, hayydır, kayyumdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama.
Göklerde ve yerdeklerin hepsi onundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat (yardım) edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir,,,,,,"(Bakara, 255)
"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'tır. O'nun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde ona kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz"(Yunus, 3)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki: " Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir "
(Yunus, 18)
Şefaat ile alakalı ayetlerin iniş sebebi şudur.
Müşrikler İlahlarının ve Evliyalarının dünya hayatında kendilerine savaşta ve barışta yardım ettiklerini iddia ettiklerinden şefaat ile alakalı ayetler nazil olmuştur.
Çünkü Müşrikler öldükten sonra dirilmeye ve ahiret hayatına iman etmiyorlardı.
Yukarıdaki ayette geçen " Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" cümlesi bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Mekke müşrikleri dünya hayatında ilahlarının ve efendilerinin kendilerine yardım edeceğine iman ediyorlardı. Ve bu inanca çok değer veriyorlardı.
İşte yukarıda geçen ayetler dünya hayatında manevi olarak sadece Allah ve izin verdiği meleklerin yardım edeceğini açıklamaktadır.
ALLAH'IN RAHMETİNDEN SONRA AHİRETTE İNSANIN KENDİ AMELİ KURTARICIDIR.
"Her nefis kazandığına karşılık bir rehinedir"(Müddessir, 38)
"Bilsin ki insan için kendi amelinden başka hiçbir şey yoktur"(Necm, 39)
",,,,,,,,Onlara: İşte size cennet, yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir"(Â'raf, 43)
"Olan müthiş bir sesten ibarettir. Bunun üzerine onların hepsi hemen huzurumuzda hazır bulunurlar. O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız"(Yasin, 53, 54)
AHİRETTE İNSANLAR TEVHİD, GÜZEL AHLAK VE İYİ AMELLERE GÖRE HESAP VERECEKLERDİR.
Aslında Kur'an'ı Mübin'de ahiret hayatında Allah'ın rahmetinden ve şefaatinden başka şefaatçilerin var olacağını zerre kadar gösteren, ima eden en ufak bir emare ve alamet mevcut değildir.
Fakat Ehli sünnet ve Şia'nın uydurma dininin rivayetleri ile tarikatlardaki hulul inancının tesiri ve baskısı sayesinde böyle bir inanç doğmuş ve gelişmiştir.
MESELA: "De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı onundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz"( Zümer, 44)
ayetinde, şefaatin ölümden önce dünya hayatında olduğu, bunun da manasının Allah'ın yardım etmesi ve desteklemesi, iyiliğe ve hayra yönlendirmesi, mutluluk ve huzur bahşetmesi anlamlarına gelmektedir.
Diğer bir ayette "Göklerde nice melek vardır ki onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah'ın izin vermesi dışında hiçbir işe yaramaz"( Necmi, 26)
Bu ayette Allah göklerden bahsetmekte ve şunu buyurmaktadır.
" Benim iznim ve rızam dışında dünya hayatında melekler dahi hiç kimseye yardım ve destek olamaz.
Yani birçok ayette geçen şefaat kavramı dünya hayatındaki yardım ile ilgilidir.
Çünkü Mekke müşrikleri dirilişe inanmazlardı.
Bununla ilgili ayetler çoktur.
YANLIŞ MEAL VERİLEN ŞEFAAT AYETLERİ.
Ahiret gününde şefaat ile alakalı yanlış meal verilen ayetlerin bir kaçı şöyledir.
YANLIŞ: " Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez "(Sebe, 23)
DOĞRUSU ŞÖYLEDİR " ALLAH'IN HUZURUNDA ,KENDİSİNİN İZİN VERDİĞİ KİMSELERDEN BAŞKASINA ŞEFAAT (YARDIM) ULAŞMAZ, FAYDA VERMEZ "
Yani Allah'ın şefaatine liyakat kazanamaz.
Veya, ey müşrikler dünyahayatında kendilerine kulluk yaptığınız İlahlarınızın ve evliyalarınızın Allah katında hiç bir değerleri yoktur ki, Allah ile sizin aranızda aracı olsunlar da size yardım etsinler, böyle bir şey söz konusu olamaz.
İlk manada: Allah'ım bazı kişilere şefaat etme yetkisi vereceği anlaşılırken,
doğrusunda ise Allah'ın şefaatinden yararlanabilen muttaki, Muvahhit müminler olduğu açıkça anlaşılmaktadır, sefaat eden değil, Allah'ın şefaatine nail olanlar vardır.
YANLIŞ MEAL: "O gün Rahman olan Allah'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olmayacaklardır"(Elmalı, Meryem süresi, 87)
DOĞRUSU:
"O gün Rahman olan Allah'ın nezdinde söz ve izin alandan başkaları şefaate sahip olamazlar "
Eğer gelenekçilerin şefaat anlayışına iman edecek olursak kurtuluşun Tevhid, güzel ahlak ve ameli sâlih'te olduğunu açıklayan yüzlerce ayet anlamsız hale gelecektir.
YANLIŞ MEAL:
"O gün, Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez "(Tâhâ, 109, Elmalı, Diyanet meali)
DOĞRUSU ŞÖYLEDİR:
"O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasına (Allah'ın şefaati)fayda vermez "
Kur'an'dan edindiğimiz Kesin bilgi ile anlıyoruz ki Allah'tan başka bağışlayıcı ve merhamet edici yoktur.
" Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki" Âli İmran, 135)
O taptıkları ilahlar mı daha hayırlı yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı? Allah'tan başka bir ilah mı var? Ne kadar da az düşünüyorsunuz"( Neml, 62)
SONUÇ OLARAK: ALLAH İŞİNE KİMSEYİ KARIŞTIRMAZ.
3-)DÜNYADA İNSANLARIN BİRBİRİNE ŞEFAAT ETMELERİ:
Dünya hayatında ellerinde maddi ve manevi imkan bulunan kimseler taraftarlarına, akrabalarına, dostlarına şefaat ederler.
Fakat kıyamet günü hiç kimse başkasına şefaatçi olamaz, yani dünyadaki şefaacilerin şefaati bitmiştir.
Bu hakikatı şu ayet apaçık olarak ortaya koymaktadır.
"Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez"(Müddessir, 48)
YAŞASIN KUR'AN KARDEŞLİĞİ, YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ:
İslam ve iman kardeşliğini yok eden Şii ve Sünni ayrımcılık KAHROLSUN,
Allah tarafından indirilen Kur'an'ı Mübin'i terkedip onun yerine beşeri yalan ve uydurmaları tek kaynak edinen zihniyet KAHROLSUN,
Kur'an'da Allah " Allah'a dâvet eden ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim vardır" buyurduğu halde ümmeti parça parça edip fırka ve mezheplere bölenler KAHROLSUN,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür, sorgulama yerine,
yalan, uydurma, iftira, hezeyan, ahmaklık, cehalet ve yobazlık ile milletin başını belaya sokan anlayış KAHROLSUN,
Merhamet, insan hakları,Tevhid, Adalet, ilim, hikmet, infak, güzel ahlak, yetimi koruma, kimsesizleri kollama yerine,
dinde zorluk çıkaran, dini zorlaştıran, dini yaşanmaz hale getiren gerici zihniyet KAHROLSUN,
Kur'an'ın hidayet ve merhameti yerine,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini ümmetin başına musallat eden inanç KAHROLSUN,
Sevgi, barış, huzur, mutluluk,saygı, merhamet, kardeşlik yerine,
vahşet, cehalet, ırkçılık, taklitçilik karanlığını bu ümmete sarmalayan üst akıl KAHROLSUN,
Daiş, boka haram, el kaide, taliban, PKK, YPG, PDY terör örgütleri KAHROLSUN,
Baskı, silah, cehalet, Amerika,İngiltere emperyalizmine kölelik yapan ahmak köpekler KAHROLSUN,
YAŞASIN Kur'an, Tevhid, ilim, hikmet, akıl, tefekkür, özgür düşünce, Kur'an şeriatı, hikmet, sorgulama,İslam kardeşliği, dinde hürriyet,emperyalizmle mücadele
AMERİKA,İSRAİL VE ALÇAK İNGİLİZE KUL KÖLE OLAN TÜM TERÖR ÖRGÜTLERİ KAHROLSUN, YAŞASIN KUR'AN KARDEŞLİĞİ,
YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ,,,
İslam ve iman kardeşliğini yok eden Şii ve Sünni ayrımcılık KAHROLSUN,
Allah tarafından indirilen Kur'an'ı Mübin'i terkedip onun yerine beşeri yalan ve uydurmaları tek kaynak edinen zihniyet KAHROLSUN,
Kur'an'da Allah " Allah'a dâvet eden ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim vardır" buyurduğu halde ümmeti parça parça edip fırka ve mezheplere bölenler KAHROLSUN,
Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür, sorgulama yerine,
yalan, uydurma, iftira, hezeyan, ahmaklık, cehalet ve yobazlık ile milletin başını belaya sokan anlayış KAHROLSUN,
Merhamet, insan hakları,Tevhid, Adalet, ilim, hikmet, infak, güzel ahlak, yetimi koruma, kimsesizleri kollama yerine,
dinde zorluk çıkaran, dini zorlaştıran, dini yaşanmaz hale getiren gerici zihniyet KAHROLSUN,
Kur'an'ın hidayet ve merhameti yerine,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini ümmetin başına musallat eden inanç KAHROLSUN,
Sevgi, barış, huzur, mutluluk,saygı, merhamet, kardeşlik yerine,
vahşet, cehalet, ırkçılık, taklitçilik karanlığını bu ümmete sarmalayan üst akıl KAHROLSUN,
Daiş, boka haram, el kaide, taliban, PKK, YPG, PDY terör örgütleri KAHROLSUN,
Baskı, silah, cehalet, Amerika,İngiltere emperyalizmine kölelik yapan ahmak köpekler KAHROLSUN,
YAŞASIN Kur'an, Tevhid, ilim, hikmet, akıl, tefekkür, özgür düşünce, Kur'an şeriatı, hikmet, sorgulama,İslam kardeşliği, dinde hürriyet,emperyalizmle mücadele
AMERİKA,İSRAİL VE ALÇAK İNGİLİZE KUL KÖLE OLAN TÜM TERÖR ÖRGÜTLERİ KAHROLSUN, YAŞASIN KUR'AN KARDEŞLİĞİ,
YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ,,,
3 Ocak 2017 Salı
DAİŞ, BOKA HARAM, EL KAİDE, TALİBAN KİMİN ÇOCUKLARIDIR.
Aslında Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda her sürenin başına RAHMAN VE RAHİM isimlerini koyan Allah'ın,
hidayet,
rahmet, aydınlık,insanlara öğüt, Kalplere itminan, gönüllere şifa olarak gönderdiği,
Allah'ın ilmiyle bir sistem olarak Cebrail tarafından kendisinden sonra gelecek insanların en mükemmel ahlak ve edebe sahip olan Muhammed
( Aleyhisselam) a gelen vahiy'den şiddet, anarşi, zulüm, katliam, kaos, ihtilaf çıkarmak mümkün değildir,
Çünkü Allah Elçilerinin görevi sadece ve sadece Allah'tan indirilen vahyi tebliğ etmektir, Kur'an'a göre dinde zorlama yoktur.
Peki Kur'an'dan kaos, anarşi, zulüm, katliam ve ihtilaf çıkarmak olanaksız ise bu vahşet nerden bu ümmeti gırtlağına kadar kaplamıştır.
Allah'ın kitabı olan Kur'an'a göre bunun sebebi Vahiy'den kopuş,
Kur'an'a ihanet, bölünmüşlük, itikadi bakımından paramparça olmak,din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul etmemek olarak karşımıza çıkıyor.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Eğer biz, bundan ( Kur'an'dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi:
"Hep birlikte Allah'ın ipine(Kur'an'a) sımsıkı yapışın, ondan ayrılmayın, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
Hani siz birbirinize düşmandınız da, O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti (olan Kur'an)sayesinde kardeş olmuştunuz.
Yine siz bir ateş uçurumunun tam kenarında iken oradan da sizi O (Kur'an) kurtarmıştı.
İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"(Âli İmran, 103)
Ey Rabbimiz! Ne olurdu, bize bir Elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!
(Tâhâ, 134)
"Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.
İşte bunlar için büyük bir azap vardır"
(Âli İmran, 105)
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya,(EyMuhammed! ) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.
Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır.
Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
Kim ne derse desin
Daiş, boka haram, el kaide, taliban gibi terör örgütleri Kur'an'dan şiddet çıkaramazlar.
Benim inancıma göre terör örgütleri şiddet ve vahşeti
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininden çıkarabilirler, çünkü Ehli sünnetin kaynaklarında öyle rivayetler var ki, tamamen Allah ve Resulü'ne hakaret ve iftira teşkil etmektedir.
MESELA,
Ehli sünnet dininin en muteber hadis kaynağı olan Müslim'de Allah Resulü'ne nisbet edilen mutevatir(onlara göre tartışılmaz) şöyle bir hadis mevcuttur.
Guya Allah Resulü demiş ki,
"İçimden öyle geçti ki, namaz için kamet getirilmesini emredeyim de kamet getirilsin, sonra bir adama emredeyim de cemaate namazı kıldırsın.
Sonra yanlarında odun demetleri bulunan bazı adamları yanıma alarak namaza gelmeyen o gruba gideyim ve evlerini onların üzerine ateşle yakayım!
(Müslim, Mesacid, 252 (651) yedi hadis imamının(Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace, Ahmed bin Hanbel) ittifak ettikleri Hadisler, sayfa, 190 Cemaatle kılınan namazın faziletli olması )
Adı geçen eserin 191. Sayfasında Ehli sünnetin en sahih, kesinlikle Kur'andan daha değerli olarak gördükleri Buhari'de bazı ufak tefek farklarla aynı rivayet mevcuttur.
Halbuki bırakın Allah Resulü'nün namaza gelmeyenlerin evlerini yakmak, Kur'an'a göre "yanında kendisine karşı yapılan menfi hareketleri bile bastırmaktan utanan"
(Hucurat, 1,2,3)
"Gece geç vakitlere kadar evinde oturarak saatlerce konuşup sohbet edenlere, yeter artık evinize gidin"
(Ahzab, 53) , diyemeyecek kadar üstün bir ahlak ve büyük bir edebe sahiptir.
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininde yukarıdaki gibi şiddet içeren bir çok hadis vardır.
İşte bu uydurma ve vahşi kaynaklardan beslenen ahmakları insanlık düşmanı Emperyalist ABD, AB, RUSYA, Çin, İngiltere gibi alçaklar kullanır.
Soysuz İngilizin bir uygulaması vardır, terör örgütünü veya tarikatı kurar kendi haline bırakır,silah verilip kendi
haline terkedilen terör örgütü zamanla mutlaka gelişir, kök salar, korkunçbir taraftar kitlesine sahip olur.
İŞTE DAİŞ, BOKA HARAM, EL KAİDE, TALİBAN GİBİ TERÖR ÖRGÜTLERİ RİVAYET DİNİNİN MANEVİ,,,,,,
ABD, AB, RUSYA, İNGİLTERE GİBİ EMPERYALİST ALÇAKLARIN MADDİ ÇOCUKLARIDIR.
Aslında Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne baktığımızda her sürenin başına RAHMAN VE RAHİM isimlerini koyan Allah'ın,
hidayet,
rahmet, aydınlık,insanlara öğüt, Kalplere itminan, gönüllere şifa olarak gönderdiği,
Allah'ın ilmiyle bir sistem olarak Cebrail tarafından kendisinden sonra gelecek insanların en mükemmel ahlak ve edebe sahip olan Muhammed
( Aleyhisselam) a gelen vahiy'den şiddet, anarşi, zulüm, katliam, kaos, ihtilaf çıkarmak mümkün değildir,
Çünkü Allah Elçilerinin görevi sadece ve sadece Allah'tan indirilen vahyi tebliğ etmektir, Kur'an'a göre dinde zorlama yoktur.
Peki Kur'an'dan kaos, anarşi, zulüm, katliam ve ihtilaf çıkarmak olanaksız ise bu vahşet nerden bu ümmeti gırtlağına kadar kaplamıştır.
Allah'ın kitabı olan Kur'an'a göre bunun sebebi Vahiy'den kopuş,
Kur'an'a ihanet, bölünmüşlük, itikadi bakımından paramparça olmak,din ve hüküm olarak Kur'an'ı tek kaynak olarak kabul etmemek olarak karşımıza çıkıyor.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Eğer biz, bundan ( Kur'an'dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi:
"Hep birlikte Allah'ın ipine(Kur'an'a) sımsıkı yapışın, ondan ayrılmayın, Allah'ın size olan nimetini hatırlayın:
Hani siz birbirinize düşmandınız da, O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti (olan Kur'an)sayesinde kardeş olmuştunuz.
Yine siz bir ateş uçurumunun tam kenarında iken oradan da sizi O (Kur'an) kurtarmıştı.
İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız"(Âli İmran, 103)
Ey Rabbimiz! Ne olurdu, bize bir Elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!
(Tâhâ, 134)
"Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.
İşte bunlar için büyük bir azap vardır"
(Âli İmran, 105)
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya,(EyMuhammed! ) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.
Onların işi Ancak Allah'a kalmıştır.
Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"
(En'am, 159)
Kim ne derse desin
Daiş, boka haram, el kaide, taliban gibi terör örgütleri Kur'an'dan şiddet çıkaramazlar.
Benim inancıma göre terör örgütleri şiddet ve vahşeti
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininden çıkarabilirler, çünkü Ehli sünnetin kaynaklarında öyle rivayetler var ki, tamamen Allah ve Resulü'ne hakaret ve iftira teşkil etmektedir.
MESELA,
Ehli sünnet dininin en muteber hadis kaynağı olan Müslim'de Allah Resulü'ne nisbet edilen mutevatir(onlara göre tartışılmaz) şöyle bir hadis mevcuttur.
Guya Allah Resulü demiş ki,
"İçimden öyle geçti ki, namaz için kamet getirilmesini emredeyim de kamet getirilsin, sonra bir adama emredeyim de cemaate namazı kıldırsın.
Sonra yanlarında odun demetleri bulunan bazı adamları yanıma alarak namaza gelmeyen o gruba gideyim ve evlerini onların üzerine ateşle yakayım!
(Müslim, Mesacid, 252 (651) yedi hadis imamının(Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace, Ahmed bin Hanbel) ittifak ettikleri Hadisler, sayfa, 190 Cemaatle kılınan namazın faziletli olması )
Adı geçen eserin 191. Sayfasında Ehli sünnetin en sahih, kesinlikle Kur'andan daha değerli olarak gördükleri Buhari'de bazı ufak tefek farklarla aynı rivayet mevcuttur.
Halbuki bırakın Allah Resulü'nün namaza gelmeyenlerin evlerini yakmak, Kur'an'a göre "yanında kendisine karşı yapılan menfi hareketleri bile bastırmaktan utanan"
(Hucurat, 1,2,3)
"Gece geç vakitlere kadar evinde oturarak saatlerce konuşup sohbet edenlere, yeter artık evinize gidin"
(Ahzab, 53) , diyemeyecek kadar üstün bir ahlak ve büyük bir edebe sahiptir.
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininde yukarıdaki gibi şiddet içeren bir çok hadis vardır.
İşte bu uydurma ve vahşi kaynaklardan beslenen ahmakları insanlık düşmanı Emperyalist ABD, AB, RUSYA, Çin, İngiltere gibi alçaklar kullanır.
Soysuz İngilizin bir uygulaması vardır, terör örgütünü veya tarikatı kurar kendi haline bırakır,silah verilip kendi
haline terkedilen terör örgütü zamanla mutlaka gelişir, kök salar, korkunçbir taraftar kitlesine sahip olur.
İŞTE DAİŞ, BOKA HARAM, EL KAİDE, TALİBAN GİBİ TERÖR ÖRGÜTLERİ RİVAYET DİNİNİN MANEVİ,,,,,,
ABD, AB, RUSYA, İNGİLTERE GİBİ EMPERYALİST ALÇAKLARIN MADDİ ÇOCUKLARIDIR.
2 Ocak 2017 Pazartesi
DİN'DEN, KUR'AN'DAN RANT VE MENFAAT DEVŞİRENLERİN KANI, İMANI BOZUKTUR.
"İşte o ELÇİLER ALLAH'IN hidayet ettiği kimselerdir.
Sen de onların yoluna uy.
De ki: Ben buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.
Bu Kur'an âlemler(insanlar) için ancak bir öğüttür"(En'am, 90)
(Nuh) Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık olarak sizden herhangi bir MAL istemiyorum.
Benim MÜKAFATIM ancak Allah'a aittir. Ben (siz istiyorsunuz diye) iman eden (gariban müminleri)kovacak değilim, çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır.
Fakat ben sizi,cahilce davranan bir topluluk olarak görüyorum(dedi)"
(Hud, 29)
"Âd kavmine de kardeşleri HUD'U ( ELÇİ olarak gönderdik)
Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur.
Siz(şirk koşarak) sadece Allah'a iftira ediyorsunuz.
Ey kavmim! Ben, ona (ELÇİLİK GÖREVİME) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.
Benim ÜCRETİM, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Hud, 50, 51)
"Semud (Kavmi) de ELÇİLERİ yalancılıkla suçladı.
Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim.
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum. Benim ECRİMİ verecek olan, ancak âlemlerin (insanların)Rabbidir "
(Şuarâ, 141,,,,145)
"Lut kavmi de Elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti:
(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.
Benim ECRİMİ verecek olan, ancak âlemlerin (insanların) Rabbidir "
(Şuarâ, 160, 164)
"Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi.
"Ey kavmim! dedi, bu ELÇİLERE uyunuz! "
"Sizden herhangi bir ÜCRET istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayette olan kimselerdir"
(Yasin, 20, 21)
(Ey Muhammed! )De ki:
Ben buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden akrabalık (ilişkilerine) saygıdan başka bir ÜCRET istemiyorum,,,,,,"(Şura, 23)
(Ey Muhammed!) De ki:
Ben sizden bir ÜCRET istemişsem, o sizin OLSUN.ÜCRETİM yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir "(Sebe, 47)
"İşte o ELÇİLER ALLAH'IN hidayet ettiği kimselerdir.
Sen de onların yoluna uy.
De ki: Ben buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.
Bu Kur'an âlemler(insanlar) için ancak bir öğüttür"(En'am, 90)
(Nuh) Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık olarak sizden herhangi bir MAL istemiyorum.
Benim MÜKAFATIM ancak Allah'a aittir. Ben (siz istiyorsunuz diye) iman eden (gariban müminleri)kovacak değilim, çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır.
Fakat ben sizi,cahilce davranan bir topluluk olarak görüyorum(dedi)"
(Hud, 29)
"Âd kavmine de kardeşleri HUD'U ( ELÇİ olarak gönderdik)
Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur.
Siz(şirk koşarak) sadece Allah'a iftira ediyorsunuz.
Ey kavmim! Ben, ona (ELÇİLİK GÖREVİME) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.
Benim ÜCRETİM, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? (Hud, 50, 51)
"Semud (Kavmi) de ELÇİLERİ yalancılıkla suçladı.
Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim.
Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum. Benim ECRİMİ verecek olan, ancak âlemlerin (insanların)Rabbidir "
(Şuarâ, 141,,,,145)
"Lut kavmi de Elçileri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lut onlara şöyle demişti:
(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir Elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
Buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden bir ÜCRET istemiyorum.
Benim ECRİMİ verecek olan, ancak âlemlerin (insanların) Rabbidir "
(Şuarâ, 160, 164)
"Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi.
"Ey kavmim! dedi, bu ELÇİLERE uyunuz! "
"Sizden herhangi bir ÜCRET istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar hidayette olan kimselerdir"
(Yasin, 20, 21)
(Ey Muhammed! )De ki:
Ben buna (ELÇİLİK görevime) karşılık sizden akrabalık (ilişkilerine) saygıdan başka bir ÜCRET istemiyorum,,,,,,"(Şura, 23)
(Ey Muhammed!) De ki:
Ben sizden bir ÜCRET istemişsem, o sizin OLSUN.ÜCRETİM yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir "(Sebe, 47)
HURAFECİLER KUR'AN'I ANLAMAKTAN UZAK TUTULMUŞTUR.
"Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz" "Ayrıca onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz.
Sen, Kur'an'da Rabb'inin birliğini yadettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler"
(İsra, 45, 46)
ŞİRK BELASINA KARŞI ALLAH RESULÜ UYARILIYOR.
(Resulüm! )"İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme, sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"
(İsra, 39)
KUR'AN MÜMİNLERE ŞİFA VE RAHMET, HURAFECİ ZALİMLER İÇİN HÜSRANDIR.
"Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için bir şifa ve rahmettir, zalimlerin ise yalnızca husranlarını arttırır"
(İsra, 82)
ALLAH RESULÜ, İNSANLARIN GÖZLERİYLE GÖREBİLECEKLERİ BİR MÜCİZE GÖSTEREMEZ.
" Onlar: "Sen dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız"
" Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı, öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın "
"Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin"
"Yahut altından bir evin olmalı, yada göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız. De ki: Rabbimi tenzih ederim.
Ben, sadece beşer bir Elçiyim.
" Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (bana) inanmalarını sırf " Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir"(İsra, 90,,,,94)
93. Ayette geçen ",,,,,Ben, sadece beşer bir Elçiyim" pasajın manası
"Ey Mekke müşrikleri! bir beşer olarak benden istediğiniz mucizeleri siz gerçekleştirebilir misiniz?
Bende bir beşer olarak benden istediğiniz şeyleri gerçekleştirmem mümkün değildir,
Ben mucize göstermeye kâdir değilim"anlamına gelmektedir.
Kâinattaki Allah'ın mucizeleri düşünen insanlar için kafidir.
"Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz" "Ayrıca onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz.
Sen, Kur'an'da Rabb'inin birliğini yadettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler"
(İsra, 45, 46)
ŞİRK BELASINA KARŞI ALLAH RESULÜ UYARILIYOR.
(Resulüm! )"İşte bunlar, Rabb'inin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme, sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın"
(İsra, 39)
KUR'AN MÜMİNLERE ŞİFA VE RAHMET, HURAFECİ ZALİMLER İÇİN HÜSRANDIR.
"Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için bir şifa ve rahmettir, zalimlerin ise yalnızca husranlarını arttırır"
(İsra, 82)
ALLAH RESULÜ, İNSANLARIN GÖZLERİYLE GÖREBİLECEKLERİ BİR MÜCİZE GÖSTEREMEZ.
" Onlar: "Sen dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız"
" Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı, öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın "
"Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin"
"Yahut altından bir evin olmalı, yada göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız. De ki: Rabbimi tenzih ederim.
Ben, sadece beşer bir Elçiyim.
" Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (bana) inanmalarını sırf " Allah, elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir"(İsra, 90,,,,94)
93. Ayette geçen ",,,,,Ben, sadece beşer bir Elçiyim" pasajın manası
"Ey Mekke müşrikleri! bir beşer olarak benden istediğiniz mucizeleri siz gerçekleştirebilir misiniz?
Bende bir beşer olarak benden istediğiniz şeyleri gerçekleştirmem mümkün değildir,
Ben mucize göstermeye kâdir değilim"anlamına gelmektedir.
Kâinattaki Allah'ın mucizeleri düşünen insanlar için kafidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)