10 Nisan 2020 Cuma

UYDURMA DİN AFYONDUR
(3.YAZI)
Kur'an'ın yüzlerce âyetine  baktığımızda şirk'in dinsizlik anlamında olmadığını rahatlıkla görebiliriz. 
İbrahim ( a.s) Musa (a.s) İsa ( a.s)  bütün Nebi ve elçilerin karşıtları dinsizler değil, şirk koşanlardı.
Aynen günümüz müşrikleri gibi içten, samimi bir şekilde olması gerekenden daha fazla Allah'a iman ederlerdi.
 Hatta bir değil, birçok evliya ve İlâha kulluk ederlerdi.
Aslında İnsanların inanç ve karakterlerinde hiçbir zaman bir değişme meydana gelmemiştir.
Değişen zamandır, insanların inanç ve karakterleri değişmez.
Dolayısıyla Kur'an penceresinden  baktığımızda Allah'a imanı olmayan kimseye müşrik denmeyeceğini görürüz.
Bununla ilgili âyetler çoktur.
(Müminün- 84, 85, 86, 87, 88, 89; Enfal-32) 
Müşriklerin kulluk ettikleri ilâhları ve birçok mabudları vardır.
"Onlar, yardım  göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar edindiler.  Halbuki ilâhların  onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir"
(Yasin-74,75)
Mesala, Yusuf (a.s) zindan arkadaşlarına şöyle sesleniyordu.
"Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli rabler edinmek mi daha hayırlı, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı? Allah'ı bırakıp da ( yöresinde, berisinde )  taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında (evliya ve İlâh olduklarına dair) herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler"
( Yusuf- 39,40)
Müşrikler, bu evliya ve İlâhlara inanılması ve güvenilmesi  gerektiğini  söylüyor,  dünya hayatında kendilerine şefaat edeceklerine inanıyorlardı.
 Bundan dolayı,  Kur'an'dan başka hiçbir kaynak kabul etmeyen muvahhidler olarak bizler yüce Allah hakkında nasıl bir inanca sahip isek, müşrikler de kendi evliya ve İlâhları  hakkında aynı inanca sahiptirler.
Yani "müşrikler" dinlerine bağlıdırlar, ve dini bir kimliğe sahiptirler.
Fakat Allah tarafından indirilen vahyin ölçüleri açından batıl bir istikamete sapmış bulunmaktadırlar.
Dolayısıyla batıl din,  dinsizlikten farklı bir keyfiyettir.
Şirk dini, tarihi binlerce asır öncesine giden kadim bir dindir ve dünya tarihinin belki de en eski dini olarak kabul edilmelidir.
 Ölülere tapıcılık olarak Kur'an'ın anlattığı putperestlik ise şirkin eş anlamlısı değil, şirk dininin çeşitlerindendir.
Yoksa insanlar putlara değil, kendileri gibi canlı insanlara kulluk ediyorlardı.
"Ey müşrikler! Allah'ı bırakıp da ( yöresinde, berisinde) taptıklarınız sizler gibi kullardır. Onların ilah oldukları hakkında iddianızda) doğru iseniz onlara dua edin de size cevap versinler"
(Âraf-194)
Şirk dini, insanlık tarihi boyunca halkın büyük çoğunluğunun genel dini olarak hayata hakim olmuştur ki bunun çeşitlerinden biri de  ölülere, putlarına ve türbelerine tapıcılık olarak karşımıza çıkıyor.
 Bu nedenle puta tapıcılık  rastgele çeşitli eşyalar yontmak  ve onların önünde eğilmek değildir.
Bu temsiller, eserler, kaynaklar, şirk dininin takipçileri için son derece değerli ve kutsal bir değere sahiptir.
 Yani bu putların Allah'ın kendilerine hulul ettiği  veya Allah'ın kendisi oldukları inancındadırlar ya da bunlar Allah'ın evliyası, (dostları )vekilleri ve ona ulaşma önderleri olduklarını  kesin bir şekilde iman ediyorlardı.
Netice itibariyle bu evliya ve İlâhlardan  birinin hayatlarına mudahil yani dünya hayatında kendilerine şefaatçi olduğuna, hatta dünya hayatında her türlü  tasarrufa  sahip olduklarına  iman ederlerdi.
Fakat Kur'an, müşriklere  saldırdığı ya da onlarla diyaloğa girip onların inanç ve ahlaklarını kanadığı zaman; onlarla özel değil, genel ifadeler kullanarak muhatap alır. 
Çünkü Kur'an,  insanların zihinlerine  yerleştirilmiş bulunan 
"Allah'ın Resulleri  sadece geçmiş zamanlarda var olan putperestlikle mücadele etmiştir"
anlayış ve inancını ortadan kaldırmak ve hanif  dinin  geçmişteki bütün Nebi ve Resul  mücadelelerinde  olduğu gibi tek amacının şirkin her türlüsünün kökünü kazımak olduğunu vurgulamak istemektedir.
UYDURMA DİN AFYONDUR
(4.YAZI) 
ŞİA ve EHL-İ  SÜNNET ÂLİMLERİNE  KADİM BİR ÖRNEK
FERİSİLER:
Allah'ın Resulü İsa ( a.s) diğer Resuller gibi  vefat edinceye kadar çektiği çileler, yediği darbeler, uğradığı iftiralar, baskı ve eziyetler, hakaret ve ihanetler, annesinin maruz kaldığı çirkin ithamlar, evet bütün bu melanetler son derece dinlerine bağlı olan Ferisilerin elleriyle  yapılmıştır.
Ferisiler, o günün Şia ve Ehl-i Sünnet dininin  temsilcileri, uydurma dinin amansız savunucuları ve fanatikleriydiler.
Ferisiler,  maddeye tapan ateist ve materyalist değillerdi.
Ferisiler, merhamet, şefkat ve adaletin temsilcisi,  Allah'ın Resulü olan İsa (a.s) a ve ona tâbi  olanlara karşı,  uydurma şirk dininin müminleri ve varisleriydi.
İstisnasız bütün Resullerin karşısına aynı dindar  güruh dikilmiştir.
Şirk, vahiy dinine  ve Allah'a karşı büyük bir iftira  ve isyan  muvahhidlere karşı da ahmakça  bir karalama kampanyasıdır.
Şirk dininin en önemli amaçlarından bir tanesi şudur. 
Kutsal değerlere olan inancı kullanarak yani Allah ile aldatarak vahyin ortaya koyduğu İslam'ı tahrif edip,  bütün dini ve itikâdi ilkeleri bertaraf ederek mevcut tağuti durumu meşru göstermektir.
 Yani milletin inancını kullanarak "Sizin içinde bulunduğunuz kötü durum aslında olması gereken bir durumdur" inancını kabul ettirmek için çalışır.
Millete empoze ettiği "Sizin bu durumunuz, Allah'ın kaderinin ve yazgısının bir sonucudur, takdir-i ilahi böyle tecelli etmiş, yapacak bir şey yok, alın yazınız böyleymiş" batıl inancını tesis etmektir.
Aslında "kaza" ve "kader" Muaviye ve Yezid beslemesi muhaddis ve müctehidlerin bir ürünüdür.
Kader ve cebir inancını Emevi- Abbasi ehli Sünnet dininin muhaddis ve müctehidlerinin icat ettiğine tarih şahittir.
Bir aile, bir grup, dinci egemen bir sınıf  büyük bir çoğunluğu zorla her türlü  insani haklarından mahrum edip onlara karşı askeri, sözüm ona hukuki, ekonomik ve bürokratik imtiyazlar elde eder.
Ancak bu imtiyazları korumak ve kollamak o kadar kolay değildir.
Elinde devletin gücünü bulunduranlar her zaman bu zengin kaynakları tekeline almış ve halkın büyük çoğunluğunu en temel  haklardan mahrum bırakmıştır.
Ama bu adaletsizlik zamanla öyle bir hal alır ki;  mevcut sistem maddi güçlerle muhafaza edilemez hale gelir.
 İşte tam bu sırada şirk dini, mevcut durumu  koruma görevini üstlenir.
Bu şirk dininin görevlileri, vahyin ilim ve ahlakından  uzaklaştırılmış olan halkı, "başınıza ne geldiyse Allah'tan olduğuna, Allah'ın kaderinin böyle tecelli ettiğine" inandırmak ve kadere teslim olunması gerektiğini insanlara inandırırlar.
Şirk dininin kurucu ve korucu  takımı yani din  adamları tarihte her zaman el  üstünde tutulmuşlardır.
 Hatta bazı dönemlerde devlet adamlarından   daha etkili, daha  itibarlı ve daha varlıklı olmuşlardır. 
 Vatikan'da oturan Papa'ya, Yahudi  haham ve ahbara bir bakın,  Şii ve Sünni devletlerin ilim adamlarına bir bakın,   yurtlarına, okullarına, hastanelerine,  kurumlarına, vakıf ve derneklerine bir bakın.
 İslam toplumlarında uydurma dini anlatan ilahiyatçılar, cemaat liderleri, tarikat şeyhleri, diyanet,  kendilerini dinin  varisleri konumunda görenlere bir bakın.
Refah ve yaşantı bakımından devleti idare edenlerin dahi üzerinde bir hayat standardına sahip olduklarını göreceksiniz.
"O gün Rabbin  onları ve Allah'ın başka (onun yanında- berisinde)  taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar. Onlar: Seni tenzih ederiz.
Seni bırakıp da başka dostlar edinmek  bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve  atalarına  o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâki  hak eden bir kavim oldular,  derler"
( Furkan- 17, 18)
Dolayısıyla şirk  dinin kaynağı cehalet ve ekonomidir.
İşte bu yüzden şirk dininin takipçileri vahye ve özgürlüğe, akıl ve mantığa,  tefekkür ve  sorgulamaya düşmandırlar.
Şirk, egemenlerin hakimiyetine, din adamlarının ahlaksızlığına, çoğunluğun mahrumiyet ve cehaletine dayanır.
 İşte bundan dolayı gayri meşru düzen, hayatını   garanti altına almak ve hakimiyetini  devamlı kılmak için dine ihtiyaç duyar.
 Bir milletin kendi isteğiyle, içinden gelerek, güle oynaya zulme  razı olması için uydurma afyon dininden  daha iyi bir rehber ve potansiyel bir güç yoktur.
UYDURMA DİN AFYONDUR
(5.YAZI)
Din düşmanlarının çok haklı olarak ifade ettikleri gibi cehalet, taklit, kayırma, bağnazlık, milletin sırtından servetler devşiren, bir grubu diğer gruplara tercih eden,
kendi mezhebini ve dinini diğerlerinden üstün görme nedenlerden dolayı haktan ve adaletten uzak olan uydurma din gerçekten bir afyondur.
Uydurma din,
insanın evrensel düşünme yeteneğini yok eden, insanı her türlü güzel ahlak ve erdemlerden mahrum bırakan korkunç bir afyondur. 
Uydurma din,
insanları zorluğa, kaosa, baskı ve eziyete,  kavram kargaşasına, terör ve anarşiye mahkum eden bir afyondur.
Uydurma din,  geri kalmışlığa,  geçmişlerin mahkum oldukları putperestliğe yani ölülere tapıcılığa gelecekleri de mahkum edecek olan öldürücü  bir afyondur.
Dolayısıyla uydurma dinin afyon olduğu inancı karşı gelinemez  bir gerçeği ortaya koymaktadır.
 Evet uydurma din, kıyamet gününe kadar hatta cehenneme kadar insanın aklını ve vicdanını, fazilet ve ahlakını kendisinden koparan  en tehlikeli bir afyondur.
"Bakara-165,166,167; Şuara- 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101)
Uydurma din, indirilen vahyi insanlara tebliğ eden  Allah'ın elçilerini bile terörist olarak gösteren müfteri bir dindir.
(Mümin-26)
Uydurma din, indirilen hak  dinin önünde bir gürültü ve propaganda, en önemli bir engel ve en aşılmaz bir bataklıktır.
(Fussilet-26)
Mesala, ehl-i sünnet'e bir bakın,  son vahyin tarihindeki önemli zalim ve katillerin sorumluluğunu ortadan kaldırarak neredeyse masum yapmaktadır.
Onların yanında Haccac bin Yusuf Kur'an'ı notalayan, çok Kur'an okuyan ve geceleri ihya eden faziletli bir adamdır.
 Ehli Sünnet şöyle der:
"Kendi aralarında yaptıkları savaşlarda Ali ile Muaviye'nin ikisi de haklı idiler, onlar bir ictihatta bulunarak birbirleriyle savaşa tutuştular.
 Bu içtihatlarında birisi haklı diğeri haksız olabilir.
Nihayetinde bu ictihatlarından  dolayı ikisi de sevap kazanmışlardır.
 Fiili olarak bu savaşlarına mudahil olmadığımız gibi, dilimizi de bulaştırmayalım yani onları eleştirmeyelim. 
İsa ( a.s) a karşı gelen ve onu ortadan kaldırmak isteyenler, putperest Romalı Kayser'in  safında yer alarak, tevhid'i  savunan havarilere karşı el ele  ve omuz omuza veren Ferisilerdi.
Şirk, her zaman din  kılığına girerek kendini gizlemesini bilmiştir.
Allah Resul (a.s) hanif İslam mücadelesinde şirke boyun eğdirince; bu sefer şirk dini, galip gelen dinin mensupları ve takipçileri arasına karışarak vahiy katibi, sahabe ve tâbiin  kılığında varlığını devam ettirmiştir.
 Ortaçağ'da din adına, üstelik kendi döneminde ve ilk asırlarda barış ve merhamette sabır ve şefkatte Kur'an'da  bile kendinden övgü ve sitayişle söz ettiren
(Hadid-27) İsa ( a.s) ın  dini olan İslam  adına  o kadar büyük cinayetler işlendi ki o derece katliamlar yapıldı ki tarihin bütün katilleri bunu rüyasında bile görmedi ve bu kadar kan dökmedi.
Ya Medine'de Ehl-i Sünnet'in ataları  olan Emevilerin döktükleri kanlar ve yaptıkları katliamlar.
 (Harre olayı)
 Kerbela katliamı ve zulmü neyin uğruna yapılmıştır?
Acaba Ehl-i Sünnet dininin ataları olan Emeviler  Allah Resulü'nün yolunun yolcusu ve İslam dininin savunucuları mı idiler? 
Yoksa Kur'an İslam'ını  içeriden çökertip cahiliyenin şirk dinine döndürmek için müctehid  ve muhaddis kılığına giren şirk dininin  ve Ebu Leheb'lerin varisleri mi idiler?
Bu nedenle son asırlarda söylenen şu  zor doğrudur.
"Uydurma din, İnsanların akıllarını başlarından alan, akıllarını başkalarına kiraya veren, insanların  özgür iradelerine pranga vuran,  başkasına kul ve köle yapan kadim  bir afyondur.
Uydurma din afyondur.
EMEVİ-ABBASİ DEVLETİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI:
Diyanet İşleri Başkanlığı vahiy ehl-i muvahhid arkadaşımızı infaz ederek diyanet ile olan ilişkisini kesmiştir.
Yani diyanet İşleri Başkanlığı, kendi inancına aykırı  tek bir kişiyi bile bünyesinde barındırmamaktadır.
Yüce Allah bu ülkeyi Emevi-Abbasi-Osmanlı-Suudi Arabistan-Diyanet işleri Başkanlığı şeriatından muhafaza etsin.
"Hakikatı keşfeden, başkaları farklı düşünüyor diye onu  haykırmaktan çekiniyorsa hem budala hemde alçaktır.
Bir kişinin, benden başka herkes aldanıyor demesi güç şüphesiz, fakat gerçekten herkes aldanıyorsa o ne yapsın"
(Daniel De Foe)
"İnsan ilk önce doğruyu bilmesi gerekir, doğruyu bilirse, gelecek olan yanlışı bilir.
Fakat yanlışlarla büyümüş bir kişi doğruya zor ulaşır"
(Farabi)
 Vahiy ehl-i muvahhidler için her şeyden daha önemli olan bir görev vardır.
 Aslında bütün elçilerin gönderiliş amacı da bu kutsal görevdir.
 Bu görev din ve  hüküm olarak Allah'ın indirdiği âyetlerden başka hiçbir kaynağın  olmadığına iman etmektir.
Din ve  hüküm olarak Kur'an'dan başka kaynağa tâbi olmak şirktir.
"Rabbinden sana vahyedilene tâbi ol. O'ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir"
( En'am-106)
İnsanları Kur'an'dan başka kaynağa davet etmek de şirktir.
"Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Sadece Rabbine dâvet et.
 Asla müşriklerden olma! Allah ile beraber başka bir ilâha davet etme! O'ndan başka ilah yoktur.
 O'nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak Ona döndürüleceksiniz"
(Kasas, 87-88)
Din ve hüküm olarak Allah tarafından indirilen vahiy'den başka hiçbir kaynak edinmemek Kur'an'ın en önemli ilkesidir.
Bu ilke ile ilgili yüzlerce âyet mevcuttur. Dolayısıyla "daha Allah Resulü (a.s) hayatta iken kendisine indirilen vahiy ile din tamamlamıştır"
( Maide- 3; Enam- 115 )
"Allah'ın elçileri sadece kendilerine gönderilen vahyi tebliğ etmişlerdir"
( Maide- 117; Araf, 62- 67- 68; Nahl- 35; Maide- 99)
 "Allah'ın elçileri sadece vahye  tâbi olmuşlardır"
 (Yunus- 15- 49- 109; En'am-106)
 "Allah'ın elçileri yalnız indirilen vahyi ile insanları uyarmışlardır"
(Kaf- 51; Enbiya -45)
"Din ve hüküm olarak tek uyarı kaynağı Kur'an'dır"
 (Yasin, 5--6; Furkan-1; Kehf,  1--4; Ahkaf- 12; Fussilet, 1--4)
"Din ve hüküm  olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynağa iman edilmez"
( Casiye- 6; Mürselat- 50)
"Allah hükmünde hiç kimseyi ortak kabul etmez"
( Kehf -26; Yusuf- 40;  Şura- 10)
Nebi adına iftira edilen bütün hadisler yalandır" (Lokman- 6)
"İnsanlar sadece Kur'an'dan sorumlu tutulmuşlardı"
( Zuhruf, 43- 44)
"Din ve hüküm  olarak Kur'an tek mucize ve  yeterli bir kaynaktır"
(Ankebut, 50- 51)
"Din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka uyulacak ilim yoktur, vahiy haricinde kalan rivayet ve içtihatlar heva ve hevesten başka bir şey değildir"
( Bakara- 120; Râd-37)
 "Din ve hüküm olarak Kur'an tek hidayet kaynağıdır"
(Sebe-50; Yunus- 108; Neml-92)
"Doğru yolu göstermek sadece Allah'a aittir"
(Leyl-12)
" Allah yalnız hakkı buyurur  ve hidayete yalnız  O ulaştırır"
(Ahzab-4)
 "Yollarını şaşırmamaları için açıklama yapan yalnız Allah'tır"
(Nisa-176)
 "Hadis kaynakları müşriklerin taleplerinin yerine getirilmesidir"
(Yunus- 15)
"Hadisler, ictihadlar ve mezhepler Kur'an sesinin işitilmesini  engelleyen bir gürültü ve propagandadan başka bir şey değildir"
(Fussilet-26)
"Allah'ın âyetlerini gizleyen ilim adamları lânetlenmişlerdir"
(Bakara-159)
"Atalardan kalma taklidi din ve iman Kur'an tarafından sürekli sorgulama altına alınarak  kınanır"
(Bakara- 170; Mâide-104; Lokman-21)
Mezhep ve fırkaların dinde bölücülük olduğunu Kur'an söylüyor"
(En'am-159; Rum, 30-31 32)
"Din ve hüküm olarak Allah'ın indirdiği vahiy dışında hüküm kaynağı edinenler, Kur'an'a göre  hem kafir, hem zalim, hemde fasıkların ta kendileridir"
(Mâide, 44-45-47)
"Elçinin tek hüküm kaynağı Allah'ın indirdiği kitaptır"
(Mâide, 48-49-50)
"Allah'ın tarafından indirilen vahyi tebliğ etmemek küfürdür"
(Mâide-67)
"Allah'ın indirdiği vahye dayanmayan dinde hayır yoktur"
(Mâide-68)
"Allah'a özel kılınmayan din şirktir, yani din Allah'ındır.
"Dinde Allah'tan başka söz sahibi yoktur, din katışıksız, saf, tertemiz  hanif İslam olması gerekiyor"
(Beyyine-5; Mümin-65; Zümer, 2-3--11-12-13-15)
 Kısacası din ve hüküm olarak Kur'an'dan başka hiçbir kaynak olmadığı ile ilgili âyetlerin tamamını ele almak mümkün değildir.
Fakat Kur'an'ın bağlam ve  bütünlüğünden, Nebi ile Resul'ün arasında bulunan farklardan,
 Kur'an'ın kavramlarından haberi olmayan Emevi- Abbasi Devletlerinin hurafe rivayetlerini din ve hüküm olarak kabul eden
 Diyanet İşleri Başkanlığı, insanlara sadece Allah'ın kitabını ve  hakkı tebliğ eden vahiy ehl-i bir muvahhide  hakkında açmış olduğu soruşturma aynen şöyledir.
"Yukarıda açık kimliği yazılı... isimli şahsın şüpheli sıfatıyla... tarihinde alınan ifadesidir. SORU: ...ili... görev yaptığınız dönemde; gerek yaptığınız derslerde gerekse sohbet ve cuma derslerinde ve iftar programlarında yaptığınız sohbetlerde
 "Kur'an'ın dinde tek kaynak olduğunu ve hadislerin kaynak olamayacağını, mezheplerin sonradan çıktığını ve mezheplere gerek olmadığını,
kabir azabı ile şefaatin olmadığını, şefaat istemenin  şirk olduğunu, adetli iken  kadınların namaz kılmak ve oruç tutmakla mükellef olduğunu, cuma namazının kadınlara da farz olduğunu, kasden orucu bozmanın bir cezasının olmadığını, teravih namazının olmadığını, kandil gecelerinin olmadığını,
 Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Ramazan'da imsakı yanlış hesapladığı için insanların orucu fazla vakit olarak tuttuklarını, Ramazan'da  mukabele okuma uygulamasının doğru olmadığını,
kader ve kazanın olmadığını, insanın tüm eylemlerinin gerçek sorumlusu olduğunu, zekat için belirlenmiş bir nisap miktarı olmadığını, ince çoraba  ve çıplak ayağa mesh edileceğini, ölünün arkasından
 Kur'an (Yasin) okumanın ölüye  bir faydasının olmadığını söylediğiniz,  Diyanet İşleri Başkanlığı'nın hazırlamış olduğu ilmihal kitaplarını kabul etmediğiniz bu duruma bazı talebelerin tepki göstererek dersleriniz ve sohbetlerinize  katılmadığı, az sayıda bazı insanların ise sizin bu görüşlerinizi benimsediği,
 ehl-i sünnet âlimlerince sahih  hadislerden istinbât edilen dini  hükümleri tamamen yok saydığınız,
 bu sebeple Kur'an'da hükmü  bulunmayan tüm hususların  bir tarafa atılarak terk edilmesi yönünde beyanlarda bulunarak görev yaptığınız bölgelerde insanların ehl-i sünnet akidesi  çerçevesinde inandıkları hususları sorgular hale getirerek  insanlar arasında ikilik çıkardığınız, insanların din ve
Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı olumsuz kanaatlere varmasına sebep olduğunuz, Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan ve kurslarda ders kitabı olarak takip edilmesi belirlenen
 "Dinimiz İslam" isimli kitabın muhtevası dışında İslam alimlerince tartışmalı olup nihai bir karara varılmayan dini konuları ibtidai  seviyede dini bilgisi olan insanlara aktararak insanların inançlarını sorgular hale getirdiğiniz, bu tutumunuzu  daha önce görev yaptığınız yerlerde olduğu gibi sürdürmeye devam ettiğiniz, özetle;
hadislerle sabit olan dini hükümleri kabul etmediğiniz, .... netice olarak M...İ nun  İleri sürdüğü  görüşler doğrultusunda beyanlarda bulunarak insanlar arasında tefrika çıkardığınız iddia edilmektedir;  Ne dersiniz?
Diyanet İşleri Başkanlığı bu soruşturma ile vahiy ehl-i muvahhideyi değil, Kur'an'ı hesaba çekmekte ve direk olarak  Allah'ın kitabına karşı savaş açmaktadır.
Bu soruşturma ile Diyanet İşleri Başkanlığı ne kadar Kur'an cahili olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu soruşturma itikadi bir sapma olduğundan dolayı cehennem ateşinden başka bir karşılığı bulunmamaktadır.
"Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem vericibir azap vardır. Allah'ın âyetlerine inanmayanlar, sadece iftira eder. İşte onlar yalancıların ta kendileridir"
(Nahl, 104-105)
Dolayısıyla hakkı bilmeyen gerçek olarak  batılı bilemez.
Ön yargılı olanlar Kur'an'ı asla anlayamaz.
Kur'an'ı anlamak istemeyenler apaçık bir sapıklık içine gömülmüş olurlar..
"Eğer yüz çevirirlerse de ki, Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Sadece O'na dayandım. O yüce arşın sahibidir"
(Tevbe-129)
Diyanet İşleri Başkanlığının aynı hocamız hakkında açmış olduğu başka bir soruşturma şu şekildedir.
Başkanlığımız Rehberlik ve Teftiş Başkanlığınca hakkınızda yapılan soruşturma sonucu düzenlenen ilgi (a) onay eki ve ilgi (b) raporda;
 Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve Ehl-i Sünnet inancına mensup İslam âlimleri ve halk tarafından kabul görmüş ilmihal kitaplarında belirtilen hükümlerin aksine, İslam âlimlerinin dahi tartıştığı ve bir birliktelik sağlayamadığı, fakat ülkemizde yoğun olarak halk tarafından benimsenen Hanefi ve Şafii âlimlerce kabul edilen "Adetli kadının oruç tutamayacağı, Kur'an'a el sürüp okuyamayacağı, çıplak ayağa mesh edilemeyeceği, Cuma namazı kılmanın kadınlara farz olmadığı ve Peygamberimiz (s.a.v) in şefaati" konularında muteber ilmihal kitaplarının aksine görüş belirterek yetişkin kursiyerlere bunu kabul ettirdiğimiz ve bu konudaki ısrarınızı halen de sürdürdüğünüz, bunun da ötesinde söz konusu bilgileri halk arasında paylaşmak suretiyle yayıldığı ve çoğunluğu bir-birleriyle akraba olan köyde tartışmalara sebebiyet verdiğiniz, Kur'an kurslarında Başkanlıkça belirlenen kaynaklarının, materyallerin dışında kaynak kullandığınız ve âmirleriniz  tarafından verilen emirleri yerine getirmediğiniz, resmi sıfatının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduğunuzu hizmet içindeki davranışıyla göstermediğiniz  iddia edilmektedir.
 Konu ile ilgili olarak yapılacak işleme esas olmak üzere savunmanızın  alınmasına karar verilmiştir.
UYDURMA DİN AFYONDUR
(6.YAZI)
  İslam toplumunun  durumunu  değiştirmek ve gidişatı ıslah etmek  için yapılan her çaba ve emek "Allah'ın iradesine ve kaderine karşı gelmektir" inancının sebebi bu batıl  dindir.
Uydurma din, insanların ilmi gerçeklere kayıtsız kalmalarını sağlayan cehalet ve taklidin  ürünüdür.
Uydurma din, insanları Allah'ın kitabından engelleyen en önemli bir yapı ve en sistemli bir teşkilattır.
(Fussilet-26)
 Allah tarafından indirilen İslam dini yani tevhid,  insanlık tarihinde bir ışık ve bir yıldırım gibi çok kısa bir süre yanıp söndüğü anlar hariç;  tarihte gelmiş kavimlerin büyük bir kesimini sürekli hakimiyeti altında bulunduran din, uydurma afyon dinidir.
Bu din ister Yahudilik, ister Hristiyanlık, ister Şiilik, ister Sünnilik   adıyla kendini göstersin bütün bunlar hanif  islam kimliğine bürünerek vahyi  eğlence yapan şirk dinleridir.
İnsanlık tarihi boyunca kavimlere  hükmeden dinin temel özelliği şudur.
 Her zaman geleneği kutsal gösteren, geleneğe bağlı kalan toplumun aklını uyuşturan, milleti  ölülerin inanç ve fikirlerine mahkum eden, gelişmeye karşı insanları geriye götüren,
 ilim ve hikmeti yasaklayan, düşünceyi donduran, sorgulamayı sınırlandıran ve halkın içinde bulunduğu kötü duruma kayıtsız kalan karanlık bir dindir.
 Bu nedenle "uydurma din insan zeka ve aklının özgürlüğü karşısında  bir afyondur, uydurma batıl din korkunun bir ürünüdür, uydurma din bir afyondur" diyenler, isabet etmişlerdir.
 "Uydurma din, özgürlüğü ortadan kaldırandır ve bu şeytani din emperyalizm sisteminin bir ürünüdür" diyen, hiç şüphesiz  doğru söylemiştir.
 Çünkü tarihi verilere ve tarih bilimine dayanarak bunları söylüyor.
Ah keşke "din afyondur" diyenler, vahyin islam'ını, adalet ve merhametini tanımış olsalardı.
Ama maalesef vahyin  İslam'ını tanıyamadılar.
 Çünkü onlar din bilimci değil, tarihçi  idiler.
Dolayısıyle insanlık tarihine bakan  her aklı başında olan şu gerçeği görecektir.
Her zaman dinler, ister İslam dini adıyla şirk dinine dayansın, isterse çok açık bir şekilde şirk rivayetler adına ortaya çıksın yaptıkları şey aynıdır.
 Şirk dininin önderleri yani ileri gelenleri yani tebliğcileri milletin uyanmasından, şuurlanmasından,  bilen kişiler olmasından ve oyunu fark etmesinden korkarlar.
Halkın sıradan ve her zamanki basit  ve sabit bilgilere sahip olmasını ve bunun da kendi insiyatifinde olmasını isterler.
 İşte bundan dolayı şirk dinin mensuplarının en büyük düşmanları indirilen vahiy, Allah elçileri  ve hakikat avcıları olmuştur. 
 Onlar biliyorlar ki milletin ilmi seviyesi ve bilinci arttıkça şirk dini  yok olacaktır.
"De ki: Hak geldi; batıl yıkılıp yok olup gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur"
(İsra-81)
 Şirk dininin kaynağı taklit ve cehalettir.
 Şirk dini cehalet sayesinde varlığını sürdürür.
 Çünkü halk uyandıkça, halkın tefekkür ve  sorgulaması arttıkça,  halkın itiraz ve eleştiri kabiliyeti  geliştikçe,  halkın idealleri  ve özgürlük arzusu arttıkça şirk dini sarsılacak ve yıkılacaktır.
 O halde "tarihe egemen olan dinin, halkın cahillik ve korkularının ürünü olduğu" görüşü  doğruyu  yansıtmaktadır.
DİYANET'İN KUR'AN ANLAYIŞI   
Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an'ı hatim yapma kampanyaları düzenlemekle Kur'an'ın geliş amacını saptırmakta, hakkı batıl olana karıştırmakta, Allah'ın mesajının anlaşılmasını engellemekte ve âyetlerin üstünü karanlık bir cehaletle örtmektedir.
   KUR'AN'IN GELİŞ AMACI
"Bu Kur'an, bütün insanlara bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve öğüttür"
(Âli İmran-138)
"Allah size İşte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikatı anlayasınız"
(Bakara-242)
"...Ayrıca bu kitab-ı da sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik"
( Nahl-89)
"De ki: Onu, mukaddes ruh, iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için Rabbin katından hak olarak indirdi"
(Nahl-102)
"Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik"
(Nisa-174)
"...Sapıtmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah herşeyi bilendir"
(Nisa-176)
"Onlar Kur'an'ı düşünüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"
(Muhammed-24)
"Ey Resul! Sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklını kullananlar öğüt alsınlar diye indirdik"
(Sâd-29)
"İman edenlerin Allah'ı anma ve  ondan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilen (Yahudi ve Hiristiyanlar) gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu  yoldan çıkmış kimselerdir"
(Hadid-16)
"İşte bu Kur'an, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir bildiridir"
(İbrahim-52)
Kısacası Kur'an'ın indiriliş amacını anlatan yüzlerce âyet vardır.
Fakat Diyanet İşleri Başkanlığı,  Emevi Abbasi Ehli Sünnet dininin kaynaklarındaki rivayetleri dinde tek kaynak olarak kabul ettiğinden dolayı Allah'ın kitabına ihanet etmekte ve onun manasının anlaşılmasını imkansız hale getirmek için elinden gelen herşeyi yapmaktadır.
Dolayısıyla şu âyetlerin muhatabı olmaktadır.
"İnkar edenler (hakkın üstünü örtenler) Sakın ha bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken propaganda yapın. Umulur ki sesini bastırırsınız, dediler"
(Fussilet-26)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler"
(Bakara-159)
"Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir değer ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir.
 Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır.
Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel  olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar"
(Bakara-174,175)
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden, " Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bu emri kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü olmuştur"
(ÂLİ İmran-187)
"Kendisine Rabbinin âyetleri  hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır? Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına  engel olan bir ağırlık,  kulaklarında sağırlık  verdik.  Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir"
(Kehf-57)
"Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerde ki:  Âyetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi?
Arap olana yabancı dilden kitap olur mu? De ki: O,  inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve  şifadır.
(Ona)  inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. Sanki onlara  uzak bir yerden bağrılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar)"
(Fussilet-44)
PEKİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KUR'AN'I NASIL VE NEREDE KULLANIYOR?
      T. C   Cumhurbaşkanlığı-
     Diyanet İşleri Başkanlığı
Sayı: 757 18882- 210. 99- E 300015
Konu:   Hatim Okunması
Dağıtım Yerlerine
Yeni coronavirüs (Covid-19) ülkemizde yayılmasına engel olmak, hastalıktan korunmak ve etkilerini en aza indirmek için ülke genelinde bir dizi tedbir alınarak vatandaşlarımıza evlerinde kalmalarının  tavsiye edildiği bir süreçte başkanlığımızca vatandaşlarımızın dini ve manevi duygularını güçlendirmek amacıyla çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bu kapsamda ülke genelinde haftalık hatim okuma kampanyaları  düzenlenecek ve okunan hatimlerin duası Diyanet TV'de her hafta perşembe akşamı yayınlanan "Cumaya Doğru" programında yapılacaktır.
 Bu itibarla İmam- Hatip, müezzin- kayyım ve  Kur'an Kursu öğreticilerinin vatandaşlarımız arasında koordinasyonu sağlayarak her hafta en az birer hatim okumalarının  sağlanması hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.
 Bünyamin Albayrak
 Başkan adına.
 Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Dağıtım 81 il Valiliğine (il müftülüğü)ne
Halbuki Kur'an'ın hatim yapılması ile ilgili tek bir âyet mevcut değildir.
Tam aksine Kur'an'ın anlaşılması, üzerinde düşünülmesi ve kavramlarının çözülmesi yani bağlam ve bütünlüğünün ortaya çıkarılması ile ilgili yüzlerce âyet vardır.