TÜRKİYE GAZETESİ, TGRT VE İHLAS HOLDİNG KİMİN UŞAKLIĞINI YAPIYOR?
Aşağı yukarı kırk yıldan beri bu Kur'an ve muvahhid düşmanı cahil,
yobaz, gerici, yalancı, iftiracı ve uydurmacı, rantçı ve menfaatçı,
ahmak ve rezil grubun gazetesini ve televizyonunu takip ediyorum.
Onların cahil ve ahmak hocalarını nefret ve küfür ederek de olsa izlemeye çalışıyorum.
Bu hırsız ve soyguncu ihlas Holding kadar Kur'an'a, Kur'an ehline ve muvahhidlere düşman bir cemaat tanımıyorum.
(Cübbeli dahil)
Allah'a yemin olsun, Yahudiler, Hıristiyanlar, Ateistler bile Enver Ören tayfası kadar Kur'an düşmanı değillerdir.
Ateistler bunların yanında çok onurlu kalırlar.
İşin ilginç tarafı Suudi Arabistan ile aynı inanca sahip olmasına rağmen,
sırf Suudi Arabistan'da türbelere, İlahlara ve Evliyalara itibar edilmiyor diye
Emevi Abbasi tapıcısı Suudi Arabistan'a da vahhabilik damgasını vururlar.
Halbuki ben iyi biliyorum,
hırsız ve soyguncu ihlas Holdingin inancı ile Suudi Arabistan'ın inancı arasında bir fark yoktur.
Her ikisi de Kur'an ehli ve muvahhid düşmanı Emevi Abbasi
imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini tek kaynak olarak kabul etmişlerdir.
Aralarında şöyle bir fark vardır.
Suud alimleri!! Ara sıra hadislere bir ayet ekleyerek okurlar, Enver Ören tayfası Kur'andan nefret ederler.
Sırf Kur'an'a ve Tevhid akidesine karşı olduğu için Ehli sünnet dinini göklere çıkararak onu Allah'ın dini imiş gibi yüceltirler.
Enver Ören'in ihlas Holdingi son zamanlarda iktidar tarafından iyi destek gördü,
devletin kurumu olan Diyanet'e karşı çıkabilecek bir güce yükseltildi.
Ben bu grubun kime hizmet ettiği ile alakalı çok düşündüm.
Bu Kur'an düşmanı Enver Ören'in grubu kime hizmet ediyor?
Aklıma İngilizlerden başka hiç kimse gelmedi. Ben şahsen
Kur'an düşmanı cemaatleri, hurafelerin kölesi tarikatları ve ihlas Holding gibi kuruluşları İslam düşmanı İngilizlerden bağımsız olarak göremiyorum.
TGRT ile Türkiye Gazetesinin bütün çabası ve çalışma usulü Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden bu ümmeti uzak tutma ile ilgilidir.
Yeter ki bu millet Kur'an'a gitmesin, aklını kullanmasın.
Bu grubun anlayışına göre Kur'an'ı anlamaya çalışmak sapıklıktır.
Bu ahmaklara göre Kur'an, Allah Resulü tarafından hadislere,hadislerde mezhep imamları tarafından da ilmihallere çözülmüştür.
Dolayısıyla ilmihalden başka bir şey okumak caiz değildir.
Hoparlör ile ezan okumayı haram olarak kabul ederler.
Yurtlarında, tatil köylerinde bulunan camilerde asla hoparlör ile ezan okutmazlar.
Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Mevdudi ve Seyyid Kutup gibi alimlere çirkin hakaretler ederler.
Bundan dolayı onlara yaptığım hakaretleri çok görmeyin.
29 Mayıs 2017 Pazartesi
ALLAH VE ELÇİLERİNDEN BAŞKA HERKES SORGULANABİLMELİDİR.
Sorgulama nimetinden mahrum olan cemiyetler gelişme gösteremezler.
Sorgulama nimetine değer vermeyen milletler gerçek anlamda medeniyet kuramazlar.
Kur'an'a göre Allah ( cc) sorgulanamaz.
"Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz, onlar (bütün insanlar) ise sorguya çekileceklerdir"
(Enbiya, 23)
Bu ayetteki gerçeğe rağmen Musa (aleyhisselam) Allah'ı bir fiilinden dolayı sorgulamıştır.
"Musa dedi ki, Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında ziynet ve nice mallar verdin.
Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici azabı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? ,,,,,"
(Yunus, 88)
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) hikmetsiz bir şey yaratmadığından dolayı sorgulanamaz.
Allah abes, boşuna bir şey icat etmez ki sorguya çekilsin.
Fakat Musa (aleyhisselam) Firavun tarafından kavmine karşı yapılan katliam ve işkencelere dayanamayıp Rahman ve Rahim olan Allah'a böyle bir şey söyledi.
"Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık"(Enbiya, 16)
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık"
( Duhan, 38)
"Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar"
(Duhan, 38)
Allah'ın Elçileri vahyi tebliğ etmede hata ve ihanette bulunmadıklarından dolayı sorgulanamazlar.
Fakat yaptıkları hatalardan dolayı Allah ( cc) Nebi'leri (Elçileri değil) sorgulamış ve eleştiriye tâbi tutmuştur.
"Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dâhi olsalar, müşrikler için af dilemek ne NEBİ'YE ne de inananlara yakışmaz"
( Tevbe, 113)
"Ey NEBİ!
Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır"( Ahzab, 1)
"Ey NEBİ!
Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun"
(Tahrim, 1)
ŞİMDİ ESAS KONUMUZA GELELİM
Konuşmalarında genellikle Kur'an'ı anlatan, çok değer verdiğimiz Mehmet Okuyan hocayı 26. 05. 2017 tarihinde cuma günü saat 24 civarında Habertürk tv'de seyrediyorum.
Konu: mukabele okumak nereden geliyor?Mehmet Okuyan,
Programda inanmadığı halde şu uydurma rivayetleri söylemek zorunda kaldı.
"Mukabele Hz Peygamber döneminden geliyor.
Kur'an'ın kaybolmaması için Cebrail okuyor Peygamber dinliyordu"
"Hatta son yıl iki defa kaydedilerek arzedildi, Peygamber Cebrail'e Kur'an'ı arzediyordu, kaybolmaması için"
Yani Mehmet Okuyan Hoca'ya göre bugün camilerde okunan mukabele geleneği Allah Resulü'nün uygulamasından gelmektedir.
Mehmet Okuyan diyor ki,
"Mukabele Hz Peygamber döneminden geliyor, vahyi Cebrail okuyordu, Peygamber (Aleyhisselam) dinliyordu, bunu vahyin kaybolmaması için yapıyordu"
"Peygamber okuyor, Cebrail dinliyordu, hatta son yıl Cebrail ile Hz Peygamber arasında yapılan mukabele iki defa tekrar edilmiştir"
"Cebrail (Aleyhisselam) Peygamber (Aleyhisselam) a okur, Cebrail dinlerdi"
"Son mukabele iki defa yapıldığı için Peygamber (Aleyhisselam)ın vefat edeceği anlaşılmıştı"
Mehmed Okuyan Hoca bu uydurma rivayetlere inanıyor ki, bunları zorlanarak da olsa dile getirmiştir.
Aslında yukarıda geçen hurafeleri Mehmet Okuyan'dan başkası söyleseydi güler geçerdik.
Fakat bunları söyleyen Mehmet Okuyan olunca eleştiriye tâbi tutmadan geçmek olmaz.
Çünkü Kur'an ehli muvahhidler onun söyleyeceği şeylere inanıyorlar.
Halbuki yukarıda söz konusu edilen rivayetlerin hepsi uydurma ve yalandan ibarettir.
Çünkü Kur'an Cebrail( Aleyhisselam) tarafından Allah Resulü'nün kalbine indiriliyordu ve onu unutması mümkün değildi.
Bütün bu rivayetler Kur'an'a aykırıdır.
MESELA,
"Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi arttır" de.(Taha, 114)
MESELA,
(Resulüm! ) onu (Vahyi) çarçabuk kavramak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.
O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir"
(Kıyame, 16, 17, 18, 19)
MESELA,
"Sana (Kur'an'ı) okutacağız, artık Allah'ın dilediği hariç, sen hiç unutmayacaksın,,,"(Âlâ, 6, 7)
Dolayısıyla
Mehmet Okuyan Hocanın bütün bu söyledikleri şeyler Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne aykırı ve batıl uydurmalardan başka bir şey değildir.
Çünkü vahyin Allah Resul tarafından unutulması mümkün değildir.
"Allah Resul Kur'an'ı Cebrail ile mukabele ediyordu" türündeki bütün rivayetler, diğer rivayetler gibi tam bir saçmalıktır.
Sorgulama nimetinden mahrum olan cemiyetler gelişme gösteremezler.
Sorgulama nimetine değer vermeyen milletler gerçek anlamda medeniyet kuramazlar.
Kur'an'a göre Allah ( cc) sorgulanamaz.
"Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz, onlar (bütün insanlar) ise sorguya çekileceklerdir"
(Enbiya, 23)
Bu ayetteki gerçeğe rağmen Musa (aleyhisselam) Allah'ı bir fiilinden dolayı sorgulamıştır.
"Musa dedi ki, Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında ziynet ve nice mallar verdin.
Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem verici azabı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? ,,,,,"
(Yunus, 88)
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) hikmetsiz bir şey yaratmadığından dolayı sorgulanamaz.
Allah abes, boşuna bir şey icat etmez ki sorguya çekilsin.
Fakat Musa (aleyhisselam) Firavun tarafından kavmine karşı yapılan katliam ve işkencelere dayanamayıp Rahman ve Rahim olan Allah'a böyle bir şey söyledi.
"Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyun olsun diye yaratmadık"(Enbiya, 16)
"Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık"
( Duhan, 38)
"Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar"
(Duhan, 38)
Allah'ın Elçileri vahyi tebliğ etmede hata ve ihanette bulunmadıklarından dolayı sorgulanamazlar.
Fakat yaptıkları hatalardan dolayı Allah ( cc) Nebi'leri (Elçileri değil) sorgulamış ve eleştiriye tâbi tutmuştur.
"Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dâhi olsalar, müşrikler için af dilemek ne NEBİ'YE ne de inananlara yakışmaz"
( Tevbe, 113)
"Ey NEBİ!
Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır"( Ahzab, 1)
"Ey NEBİ!
Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun"
(Tahrim, 1)
ŞİMDİ ESAS KONUMUZA GELELİM
Konuşmalarında genellikle Kur'an'ı anlatan, çok değer verdiğimiz Mehmet Okuyan hocayı 26. 05. 2017 tarihinde cuma günü saat 24 civarında Habertürk tv'de seyrediyorum.
Konu: mukabele okumak nereden geliyor?Mehmet Okuyan,
Programda inanmadığı halde şu uydurma rivayetleri söylemek zorunda kaldı.
"Mukabele Hz Peygamber döneminden geliyor.
Kur'an'ın kaybolmaması için Cebrail okuyor Peygamber dinliyordu"
"Hatta son yıl iki defa kaydedilerek arzedildi, Peygamber Cebrail'e Kur'an'ı arzediyordu, kaybolmaması için"
Yani Mehmet Okuyan Hoca'ya göre bugün camilerde okunan mukabele geleneği Allah Resulü'nün uygulamasından gelmektedir.
Mehmet Okuyan diyor ki,
"Mukabele Hz Peygamber döneminden geliyor, vahyi Cebrail okuyordu, Peygamber (Aleyhisselam) dinliyordu, bunu vahyin kaybolmaması için yapıyordu"
"Peygamber okuyor, Cebrail dinliyordu, hatta son yıl Cebrail ile Hz Peygamber arasında yapılan mukabele iki defa tekrar edilmiştir"
"Cebrail (Aleyhisselam) Peygamber (Aleyhisselam) a okur, Cebrail dinlerdi"
"Son mukabele iki defa yapıldığı için Peygamber (Aleyhisselam)ın vefat edeceği anlaşılmıştı"
Mehmed Okuyan Hoca bu uydurma rivayetlere inanıyor ki, bunları zorlanarak da olsa dile getirmiştir.
Aslında yukarıda geçen hurafeleri Mehmet Okuyan'dan başkası söyleseydi güler geçerdik.
Fakat bunları söyleyen Mehmet Okuyan olunca eleştiriye tâbi tutmadan geçmek olmaz.
Çünkü Kur'an ehli muvahhidler onun söyleyeceği şeylere inanıyorlar.
Halbuki yukarıda söz konusu edilen rivayetlerin hepsi uydurma ve yalandan ibarettir.
Çünkü Kur'an Cebrail( Aleyhisselam) tarafından Allah Resulü'nün kalbine indiriliyordu ve onu unutması mümkün değildi.
Bütün bu rivayetler Kur'an'a aykırıdır.
MESELA,
"Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. Sana O'nun vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve "Rabbim, benim ilmimi arttır" de.(Taha, 114)
MESELA,
(Resulüm! ) onu (Vahyi) çarçabuk kavramak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.
O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir"
(Kıyame, 16, 17, 18, 19)
MESELA,
"Sana (Kur'an'ı) okutacağız, artık Allah'ın dilediği hariç, sen hiç unutmayacaksın,,,"(Âlâ, 6, 7)
Dolayısıyla
Mehmet Okuyan Hocanın bütün bu söyledikleri şeyler Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne aykırı ve batıl uydurmalardan başka bir şey değildir.
Çünkü vahyin Allah Resul tarafından unutulması mümkün değildir.
"Allah Resul Kur'an'ı Cebrail ile mukabele ediyordu" türündeki bütün rivayetler, diğer rivayetler gibi tam bir saçmalıktır.
28 Mayıs 2017 Pazar
SUUDİ ARABİSTAN'IN DİN ANLAYIŞI ?
İslam ve Müslüman düşmanı emperyalist ve katil
ABD ve Büyük Britanya Kralliçesinin kölesi olan Suudi kralının ülkesine görevli olarak gittiğimde ilim!! adamlarıyla günlerce yapmış olduğumuz sohbetlerde
Suudilerin din anlayışlarına yakından şahit oldum.
Suud ailesinin ve ilim adamlarının kitapları Kur'an, dinleri Allah tarafından Elçilere indirilen İslam değildir.
Abartmıyorum,
Suudi Arabistan, aynen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi kurumu olan
Diyanet İşleri başkanlığında olduğu gibi, Kur'an okumaları sadece ve sadece sevap amaçlı yapıldığı,
Kur'an'ı anlama ve yaşama gibi bir dertlerinin olmadığını gördüm.
Suudi Arabistan Kralı ve ilim!! adamlarında aynen
Osmanlı Devleti ilim!! adamlarında olduğu gibi muteber olan Allah'ın dini değil, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin hurafeleri ve uydurmalarıdır.
Suudilerin sözde ilim adamlarının zihinlerine hakim olan
Allah'ın kitabı değil, Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace gibi hadis kaynakları ve rivayetleridir.
Başta Buhari olmak üzere hadis kitaplarına çok büyük bir değer verirler.
Hadisleri Kur'an'ın tefsiri olarak, Allah Resulü'nün dilinden çıkmış vahiy gibi telakki ederler.
Hadislerden bağımsız olarak yalnız Kur'andan konuştuğunuzda sizi İslam düşmanı bir sapık olarak ilan ederler.
Suudi Arabistan Kralı ve ilim adamları aynen bizim diyanet İşleri başkanlığı gibi 1300 sene öncesindeki ataların yalan dinine çakılıp kalmışlardır.
Suudi Arabistan Kur'an ahlakının ve edebinin 1200 sene gerisinde ilkel ve karanlık bir cehalete yenik düşmüştür.
Yahudiler ve Hıristiyanlar Suudilerin yaşadığı dini hayattan daha kaliteli bir hayat standartına sahipler.
Suud ailesini ve ilim adamlarını müslüman olarak görmek
Kur'an'a ve Allah Resulü'ne karşı bir iftira ve hakaret olarak kabul edilmelidir.
Suudi Arabistan'da Kur'an ahlakı olmadığı gibi, müspet ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama dahi mevcut değildir.
Suudi kralları o derece akılsız ve mantıksız, Kur'an ve
muvahhid düşmanı olmuşlar ki, paralarını İslam ve Müslümanlarların
düşmanı katil, zalim, emperyalist ABD ve Avrupa'ya peşkeş çektikleri halde sol elle de kahve içmeyecek kadar sünneti seniyyeye sahiptirler.
Kadim Mekke müşriklerinin inançları günümüz Suudi Arabistan'ın ilim adamlarının din anlayışından daha kalitelidir.
Kur'an hürriyetine sahip olan bir muvahhid Kur'an'ın nazil olduğu bugünkü Mekke'de asla özgür bir hayat geçiremez.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Müminleri bir kenara bırakıp da kafirleri dost edinmeyin, (böyle bir günahı irtikap ederek) Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz"
(Nisa, 144)
Yani dünya hayatında ve ahirette Allah'ın lânetine uğramanızın en büyük sebeplerden biri de bu korkunç günahtır.
ŞU MUHTEŞEM AYETE DİKKAT!
"EY iman edenler!
Eğer benim yolumda savaşmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir.,,,,,"
(Mumtehine, 1)
İslam ve Müslüman düşmanı emperyalist ve katil
ABD ve Büyük Britanya Kralliçesinin kölesi olan Suudi kralının ülkesine görevli olarak gittiğimde ilim!! adamlarıyla günlerce yapmış olduğumuz sohbetlerde
Suudilerin din anlayışlarına yakından şahit oldum.
Suud ailesinin ve ilim adamlarının kitapları Kur'an, dinleri Allah tarafından Elçilere indirilen İslam değildir.
Abartmıyorum,
Suudi Arabistan, aynen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi kurumu olan
Diyanet İşleri başkanlığında olduğu gibi, Kur'an okumaları sadece ve sadece sevap amaçlı yapıldığı,
Kur'an'ı anlama ve yaşama gibi bir dertlerinin olmadığını gördüm.
Suudi Arabistan Kralı ve ilim!! adamlarında aynen
Osmanlı Devleti ilim!! adamlarında olduğu gibi muteber olan Allah'ın dini değil, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin hurafeleri ve uydurmalarıdır.
Suudilerin sözde ilim adamlarının zihinlerine hakim olan
Allah'ın kitabı değil, Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni mace gibi hadis kaynakları ve rivayetleridir.
Başta Buhari olmak üzere hadis kitaplarına çok büyük bir değer verirler.
Hadisleri Kur'an'ın tefsiri olarak, Allah Resulü'nün dilinden çıkmış vahiy gibi telakki ederler.
Hadislerden bağımsız olarak yalnız Kur'andan konuştuğunuzda sizi İslam düşmanı bir sapık olarak ilan ederler.
Suudi Arabistan Kralı ve ilim adamları aynen bizim diyanet İşleri başkanlığı gibi 1300 sene öncesindeki ataların yalan dinine çakılıp kalmışlardır.
Suudi Arabistan Kur'an ahlakının ve edebinin 1200 sene gerisinde ilkel ve karanlık bir cehalete yenik düşmüştür.
Yahudiler ve Hıristiyanlar Suudilerin yaşadığı dini hayattan daha kaliteli bir hayat standartına sahipler.
Suud ailesini ve ilim adamlarını müslüman olarak görmek
Kur'an'a ve Allah Resulü'ne karşı bir iftira ve hakaret olarak kabul edilmelidir.
Suudi Arabistan'da Kur'an ahlakı olmadığı gibi, müspet ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama dahi mevcut değildir.
Suudi kralları o derece akılsız ve mantıksız, Kur'an ve
muvahhid düşmanı olmuşlar ki, paralarını İslam ve Müslümanlarların
düşmanı katil, zalim, emperyalist ABD ve Avrupa'ya peşkeş çektikleri halde sol elle de kahve içmeyecek kadar sünneti seniyyeye sahiptirler.
Kadim Mekke müşriklerinin inançları günümüz Suudi Arabistan'ın ilim adamlarının din anlayışından daha kalitelidir.
Kur'an hürriyetine sahip olan bir muvahhid Kur'an'ın nazil olduğu bugünkü Mekke'de asla özgür bir hayat geçiremez.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Ey iman edenler! Müminleri bir kenara bırakıp da kafirleri dost edinmeyin, (böyle bir günahı irtikap ederek) Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz"
(Nisa, 144)
Yani dünya hayatında ve ahirette Allah'ın lânetine uğramanızın en büyük sebeplerden biri de bu korkunç günahtır.
ŞU MUHTEŞEM AYETE DİKKAT!
"EY iman edenler!
Eğer benim yolumda savaşmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir.,,,,,"
(Mumtehine, 1)
TÜRKİYE GAZETESİ, TGRT VE İHLAS HOLDİNG KİMİN UŞAKLIĞINI YAPIYOR?
Aşağı yukarı kırk yıldan beri bu Kur'an ve muvahhid düşmanı cahil,
yobaz, gerici, yalancı, iftiracı ve uydurmacı, rantçı ve menfaatçı,
ahmak ve rezil grubun gazetesini ve televizyonunu takip ediyorum.
Onların cahil ve ahmak hocalarını nefret ve küfür ederek de olsa izlemeye çalışıyorum.
Bu hırsız ve soyguncu ihlas Holding kadar Kur'an'a, Kur'an ehline ve muvahhidlere düşman bir cemaat tanımıyorum.
(Cübbeli dahil)
Allah'a yemin olsun, Yahudiler, Hıristiyanlar, Ateistler bile Enver Ören tayfası kadar Kur'an düşmanı değillerdir.
Ateistler bunların yanında çok onurlu kalırlar.
İşin ilginç tarafı Suudi Arabistan ile aynı inanca sahip olmasına rağmen,
sırf Suudi Arabistan'da türbelere, İlahlara ve Evliyalara itibar edilmiyor diye
Emevi Abbasi tapıcısı Suudi Arabistan'a da vahhabilik damgasını vururlar.
Halbuki ben iyi biliyorum,
hırsız ve soyguncu ihlas Holdingin inancı ile Suudi Arabistan'ın inancı arasında bir fark yoktur.
Her ikisi de Kur'an ehli ve muvahhid düşmanı Emevi Abbasi
imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini tek kaynak olarak kabul etmişlerdir.
Aralarında şöyle bir fark vardır.
Suud alimleri!! Ara sıra hadislere bir ayet ekleyerek okurlar, Enver Ören tayfası Kur'andan nefret ederler.
Sırf Kur'an'a ve Tevhid akidesine karşı olduğu için Ehli sünnet dinini göklere çıkararak onu Allah'ın dini imiş gibi yüceltirler.
Enver Ören'in ihlas Holdingi son zamanlarda iktidar tarafından iyi destek gördü,
devletin kurumu olan Diyanet'e karşı çıkabilecek bir güce yükseltildi.
Ben bu grubun kime hizmet ettiği ile alakalı çok düşündüm.
Bu Kur'an düşmanı Enver Ören'in grubu kime hizmet ediyor?
Aklıma İngilizlerden başka hiç kimse gelmedi. Ben şahsen
Kur'an düşmanı cemaatleri, hurafelerin kölesi tarikatları ve ihlas Holding gibi kuruluşları İslam düşmanı İngilizlerden bağımsız olarak göremiyorum.
TGRT ile Türkiye Gazetesinin bütün çabası ve çalışma usulü Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden bu ümmeti uzak tutma ile ilgilidir.
Yeter ki bu millet Kur'an'a gitmesin, aklını kullanmasın.
Bu grubun anlayışına göre Kur'an'ı anlamaya çalışmak sapıklıktır.
Bu ahmaklara göre Kur'an, Allah Resulü tarafından hadislere,hadislerde mezhep imamları tarafından da ilmihallere çözülmüştür.
Dolayısıyla ilmihalden başka bir şey okumak caiz değildir.
Hoparlör ile ezan okumayı haram olarak kabul ederler.
Yurtlarında, tatil köylerinde bulunan camilerde asla hoparlör ile ezan okutmazlar.
Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Mevdudi ve Seyyid Kutup gibi alimlere çirkin hakaretler ederler.
Bundan dolayı onlara yaptığım hakaretleri çok görmeyin.
Aşağı yukarı kırk yıldan beri bu Kur'an ve muvahhid düşmanı cahil,
yobaz, gerici, yalancı, iftiracı ve uydurmacı, rantçı ve menfaatçı,
ahmak ve rezil grubun gazetesini ve televizyonunu takip ediyorum.
Onların cahil ve ahmak hocalarını nefret ve küfür ederek de olsa izlemeye çalışıyorum.
Bu hırsız ve soyguncu ihlas Holding kadar Kur'an'a, Kur'an ehline ve muvahhidlere düşman bir cemaat tanımıyorum.
(Cübbeli dahil)
Allah'a yemin olsun, Yahudiler, Hıristiyanlar, Ateistler bile Enver Ören tayfası kadar Kur'an düşmanı değillerdir.
Ateistler bunların yanında çok onurlu kalırlar.
İşin ilginç tarafı Suudi Arabistan ile aynı inanca sahip olmasına rağmen,
sırf Suudi Arabistan'da türbelere, İlahlara ve Evliyalara itibar edilmiyor diye
Emevi Abbasi tapıcısı Suudi Arabistan'a da vahhabilik damgasını vururlar.
Halbuki ben iyi biliyorum,
hırsız ve soyguncu ihlas Holdingin inancı ile Suudi Arabistan'ın inancı arasında bir fark yoktur.
Her ikisi de Kur'an ehli ve muvahhid düşmanı Emevi Abbasi
imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini tek kaynak olarak kabul etmişlerdir.
Aralarında şöyle bir fark vardır.
Suud alimleri!! Ara sıra hadislere bir ayet ekleyerek okurlar, Enver Ören tayfası Kur'andan nefret ederler.
Sırf Kur'an'a ve Tevhid akidesine karşı olduğu için Ehli sünnet dinini göklere çıkararak onu Allah'ın dini imiş gibi yüceltirler.
Enver Ören'in ihlas Holdingi son zamanlarda iktidar tarafından iyi destek gördü,
devletin kurumu olan Diyanet'e karşı çıkabilecek bir güce yükseltildi.
Ben bu grubun kime hizmet ettiği ile alakalı çok düşündüm.
Bu Kur'an düşmanı Enver Ören'in grubu kime hizmet ediyor?
Aklıma İngilizlerden başka hiç kimse gelmedi. Ben şahsen
Kur'an düşmanı cemaatleri, hurafelerin kölesi tarikatları ve ihlas Holding gibi kuruluşları İslam düşmanı İngilizlerden bağımsız olarak göremiyorum.
TGRT ile Türkiye Gazetesinin bütün çabası ve çalışma usulü Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden bu ümmeti uzak tutma ile ilgilidir.
Yeter ki bu millet Kur'an'a gitmesin, aklını kullanmasın.
Bu grubun anlayışına göre Kur'an'ı anlamaya çalışmak sapıklıktır.
Bu ahmaklara göre Kur'an, Allah Resulü tarafından hadislere,hadislerde mezhep imamları tarafından da ilmihallere çözülmüştür.
Dolayısıyla ilmihalden başka bir şey okumak caiz değildir.
Hoparlör ile ezan okumayı haram olarak kabul ederler.
Yurtlarında, tatil köylerinde bulunan camilerde asla hoparlör ile ezan okutmazlar.
Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Mevdudi ve Seyyid Kutup gibi alimlere çirkin hakaretler ederler.
Bundan dolayı onlara yaptığım hakaretleri çok görmeyin.
BU " POSTACI" SÖZÜ NEREDEN ÇIKTI?
(3.YAZI)
Gelenekçi hurafeciler bırakın Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, bırakın Kur'an'ın bir sisteme sahip olduğunu,
bırakın Nebi ile Resulün arasında bulunan farkları, daha Allah'ın kitabını üstün körü olarak da olsa anlamamışlardır.
Çünkü Kur'an'a ön yargı ile yaklaşan Kur'an'dan hiçbir şey anlamaz.
Yani şimdi siz Kur'an'ın yanında Buhari'nin hadislerine,
Celaleddin-i Rumi'nin mesnevisine, Erzurumlu İbrahim Hakkının Marifetnâmesine, Said Nursi'nin Risale'i Nur külliyatına,
F Gülen'in
din anlayışına Diyanet'in Kur'an dışından konuşan vaizlerine, tarikatların şeyhlerine iman ederseniz,
Kur'an size karşı kendisini kapatır.
Çünkü Kur'an kendisine karşı gelen hiçbir ortağı kabul etmez.
Kur'an'ı Mübin, kirli, pis, paslı, karışık bir zihne gelip yerleşmez.
Temiz, hâlis, arı duru ve aydınlık olmayan bir mekanda Kur'an'ın işi olmaz.
Akllarını temiz ve saf olarak tutmayanlar Kur'an'ın kapısından içeri giremezler
Dolayısıyla bu mezhep taklitçiliği ve taassubu içinde boğulan hurafeciler,
Kur'an'ın ortaya koyduğu Elçi( Resul) kavramını hiç bir zaman anlayamazlar.
Bırakın Resul( Elçi) kavramını, bunların
"müçtehit" olarak gördükleri ağa babaları bile Allah'ın kitabına inanmamış, tevhid ve Kur'an düşmanı cahil mukallitler olarak tarihe geçmişlerdir.
Allah'ın muhterem Elçilerini Allah'tan, dolayısıyla Kur'an'dan ayırmak isteyenler inkârcıların ta kendisidirler.
"Allah'ı ve Elçilerini inkâr edenler ve Allah ile Elçilerini birbirinden ayırmak isteyip
"Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız"
diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır.
Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır"
(Nisa, 150, 151)
Akıllı müslüman Allah Elçilerini Kur'an'dan, Allah'ın apaçık kitabından, indirilen vahiy'den öğrenen kişidir.
Çünkü hayatı, edebi, mücadele ve ahlakı Kur'an'da anlatılan "Resul" Elçi iman edenlere örnek olarak gösterilmiştir.
"Andolsun ki, Resülüllah, (Allah'ın Elçisi) sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir"
( Ahzab, 21)
Bir düşünün, neden Muhammed ( Aleyhisselam) ve Nebi değilde, Resul ( elçi) örnek olarak gösterilmiştir.
Elçilerin bütün bağlantıları vahiy ile kuruludur.
Allah'ın Elçileri Kur'an'dan bağımsız olarak anlaşılamazlar.
Elçileri Kur'an'ın dışına çıkarmak onlara yapılacak en büyük hakaret olacaktır.
(3.YAZI)
Gelenekçi hurafeciler bırakın Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü, bırakın Kur'an'ın bir sisteme sahip olduğunu,
bırakın Nebi ile Resulün arasında bulunan farkları, daha Allah'ın kitabını üstün körü olarak da olsa anlamamışlardır.
Çünkü Kur'an'a ön yargı ile yaklaşan Kur'an'dan hiçbir şey anlamaz.
Yani şimdi siz Kur'an'ın yanında Buhari'nin hadislerine,
Celaleddin-i Rumi'nin mesnevisine, Erzurumlu İbrahim Hakkının Marifetnâmesine, Said Nursi'nin Risale'i Nur külliyatına,
F Gülen'in
din anlayışına Diyanet'in Kur'an dışından konuşan vaizlerine, tarikatların şeyhlerine iman ederseniz,
Kur'an size karşı kendisini kapatır.
Çünkü Kur'an kendisine karşı gelen hiçbir ortağı kabul etmez.
Kur'an'ı Mübin, kirli, pis, paslı, karışık bir zihne gelip yerleşmez.
Temiz, hâlis, arı duru ve aydınlık olmayan bir mekanda Kur'an'ın işi olmaz.
Akllarını temiz ve saf olarak tutmayanlar Kur'an'ın kapısından içeri giremezler
Dolayısıyla bu mezhep taklitçiliği ve taassubu içinde boğulan hurafeciler,
Kur'an'ın ortaya koyduğu Elçi( Resul) kavramını hiç bir zaman anlayamazlar.
Bırakın Resul( Elçi) kavramını, bunların
"müçtehit" olarak gördükleri ağa babaları bile Allah'ın kitabına inanmamış, tevhid ve Kur'an düşmanı cahil mukallitler olarak tarihe geçmişlerdir.
Allah'ın muhterem Elçilerini Allah'tan, dolayısıyla Kur'an'dan ayırmak isteyenler inkârcıların ta kendisidirler.
"Allah'ı ve Elçilerini inkâr edenler ve Allah ile Elçilerini birbirinden ayırmak isteyip
"Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız"
diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, İşte gerçekten kafir olanlar bunlardır.
Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır"
(Nisa, 150, 151)
Akıllı müslüman Allah Elçilerini Kur'an'dan, Allah'ın apaçık kitabından, indirilen vahiy'den öğrenen kişidir.
Çünkü hayatı, edebi, mücadele ve ahlakı Kur'an'da anlatılan "Resul" Elçi iman edenlere örnek olarak gösterilmiştir.
"Andolsun ki, Resülüllah, (Allah'ın Elçisi) sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnektir"
( Ahzab, 21)
Bir düşünün, neden Muhammed ( Aleyhisselam) ve Nebi değilde, Resul ( elçi) örnek olarak gösterilmiştir.
Elçilerin bütün bağlantıları vahiy ile kuruludur.
Allah'ın Elçileri Kur'an'dan bağımsız olarak anlaşılamazlar.
Elçileri Kur'an'ın dışına çıkarmak onlara yapılacak en büyük hakaret olacaktır.
BU " POSTACI" SÖZÜ NEREDEN ÇIKTI?
(2.YAZI)
Yani şu "postacı" sözcüğünü, Allah Resulü'nü ilah ve Rab konumuna sokmak, onu vahiy dışına atmak,
Kur'an'dan uzaklaştırmak, sonra da keyfine ve inancına
göre ona bir takım uydurma ve yalan kimlikler belirlemek tam manasıyla Allah Resulü'ne karşı iftira ve apaçık bir buhtandır.
Bu "postacı" sözcüğünü uyduran yalancı hurafeciler
yalancı mezhepçiler Kur'an'ın muhkem bir şekilde koruma altına
aldığı Allah Resulü'nü istismar edemeyeceklerini bildiklerinden dolayı şirk dinine göre bir Elçi meydana getirdiler.
Dolayısıyla
Allah'ın kitabı olan Kuran'ı Mübin'de yüzlerce ayette anlatılan Allah elçisi ile Emevi, Abbasi imalatı hurafe
Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle anlatılan "peygamber" birbirinden çok farklı kişilerdir.
Bu farkları ele alacak olursak söz çok uzayacaktır.
Aslında bu mesele Kur'an ehli muvahhidlere malum olan bir meseledir.
"POSTACI" sözcüğü, aynen Hıristiyanlar gibi, hatta onlardan daha ilerde uydurma rivayetlerle Allah Resulü'nü
Kur'an'dan koparmak ve onu şirk aracı haline getirmek, vahiy ile ilişkisini kesmek sonra da bunu
"Peygambere saygı, sünnete bağlılık" aldatmalarıyla ümmi halka inandırmayı amaçlayan iftiracı,
şirke sapmış bulunan hurafeci yalancıların icat ettikleri sonra da itham ve eleştiri aracı olarak kullandıkları sözcüklerden biridir.
Bunlar bu aldatma ve yalanlarla evliyalarını ve efendilerini
kutsamak ve yüceltmek maksadıyla Allah Resulü'nü alet ederek başlattıkları bir tapınma ve hululiyyet hareketidir.
Dini yıkma ve islamı dejenere etme projesidir. Tam bir koruma altında olan Allah'ın kitabıyla batıl inançlarına bir yol bulamayınca bu çirkin emellerini Allah Resulü'nün üzerinden gerçekleştirdiler.
Oyunu büyük oynadılar, tevhid akidesini ve İslam ümmetini paramparça ederek arzu ve isteklerine kavuştular.
Hem Kur'an'ın manasını tamamen boşaltıp bozdular.
Hemde Allah Resulü'nü vahiy'den ayırarak bir masal kahramanı halinde getirdiler.
Mezhepçi cahiller bu "postacı" söylemle, Allah Resulü'nü Kur'an gerçeğinde sadece vahyi tebliğ eden, Kur'an ile insanları uyaran,
sadece Kur'an'ı anlatan ve okuyan, bunun dışında hiçbir yetkiye sahip olmayan Allah'ın bir temsilcisi olarak gören
Kur'an ehli muvahhidlere çirkin bir iftira ile itham etmektedirler.
Fakat bu Allah'ın bir kanunudur, Kur'an ehli muvahhidler tevhid akidesinden dolayı hakaret görecekler ki, Allah'ın indinde ve cennete dereceleri kat kat olsun.
Allah( cc) Elçileri ile birlikte muvahhidlere büyük bir değer veriyor.
"Âyetlerimiz açık açık okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin.
Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.
De ki: Size bundan ( bu öfke ve kudurmanızdan) daha kötüsünü bildireyim mi?
Cehennem! Allah, onu kafirlere ( ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur"
( Hac, 72)
(2.YAZI)
Yani şu "postacı" sözcüğünü, Allah Resulü'nü ilah ve Rab konumuna sokmak, onu vahiy dışına atmak,
Kur'an'dan uzaklaştırmak, sonra da keyfine ve inancına
göre ona bir takım uydurma ve yalan kimlikler belirlemek tam manasıyla Allah Resulü'ne karşı iftira ve apaçık bir buhtandır.
Bu "postacı" sözcüğünü uyduran yalancı hurafeciler
yalancı mezhepçiler Kur'an'ın muhkem bir şekilde koruma altına
aldığı Allah Resulü'nü istismar edemeyeceklerini bildiklerinden dolayı şirk dinine göre bir Elçi meydana getirdiler.
Dolayısıyla
Allah'ın kitabı olan Kuran'ı Mübin'de yüzlerce ayette anlatılan Allah elçisi ile Emevi, Abbasi imalatı hurafe
Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle anlatılan "peygamber" birbirinden çok farklı kişilerdir.
Bu farkları ele alacak olursak söz çok uzayacaktır.
Aslında bu mesele Kur'an ehli muvahhidlere malum olan bir meseledir.
"POSTACI" sözcüğü, aynen Hıristiyanlar gibi, hatta onlardan daha ilerde uydurma rivayetlerle Allah Resulü'nü
Kur'an'dan koparmak ve onu şirk aracı haline getirmek, vahiy ile ilişkisini kesmek sonra da bunu
"Peygambere saygı, sünnete bağlılık" aldatmalarıyla ümmi halka inandırmayı amaçlayan iftiracı,
şirke sapmış bulunan hurafeci yalancıların icat ettikleri sonra da itham ve eleştiri aracı olarak kullandıkları sözcüklerden biridir.
Bunlar bu aldatma ve yalanlarla evliyalarını ve efendilerini
kutsamak ve yüceltmek maksadıyla Allah Resulü'nü alet ederek başlattıkları bir tapınma ve hululiyyet hareketidir.
Dini yıkma ve islamı dejenere etme projesidir. Tam bir koruma altında olan Allah'ın kitabıyla batıl inançlarına bir yol bulamayınca bu çirkin emellerini Allah Resulü'nün üzerinden gerçekleştirdiler.
Oyunu büyük oynadılar, tevhid akidesini ve İslam ümmetini paramparça ederek arzu ve isteklerine kavuştular.
Hem Kur'an'ın manasını tamamen boşaltıp bozdular.
Hemde Allah Resulü'nü vahiy'den ayırarak bir masal kahramanı halinde getirdiler.
Mezhepçi cahiller bu "postacı" söylemle, Allah Resulü'nü Kur'an gerçeğinde sadece vahyi tebliğ eden, Kur'an ile insanları uyaran,
sadece Kur'an'ı anlatan ve okuyan, bunun dışında hiçbir yetkiye sahip olmayan Allah'ın bir temsilcisi olarak gören
Kur'an ehli muvahhidlere çirkin bir iftira ile itham etmektedirler.
Fakat bu Allah'ın bir kanunudur, Kur'an ehli muvahhidler tevhid akidesinden dolayı hakaret görecekler ki, Allah'ın indinde ve cennete dereceleri kat kat olsun.
Allah( cc) Elçileri ile birlikte muvahhidlere büyük bir değer veriyor.
"Âyetlerimiz açık açık okunduğunda, kafirlerin yüzlerinde hoşnutsuzluk sezersin.
Onlar, kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar.
De ki: Size bundan ( bu öfke ve kudurmanızdan) daha kötüsünü bildireyim mi?
Cehennem! Allah, onu kafirlere ( ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur"
( Hac, 72)
BU "POSTACI" SÖZÜ NEREDEN ÇIKTI ?
(1.YAZI)
Yalancı gelenekçiler, hurafeci mezhepçiler, ataların dinine tapan mukallitler Kur'an ehli muvahhidlere karşı ellerinde doyurucu bir delil olmayınca, önce iftira olan bir sözcük ortaya attılar.
Sonra da muvahhid müminleri bu uydurma ve yalan "POSTACI "sözcüğü ile itham etmeye başladılar.
Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'ne hiç bir zaman "postacı" dememişlerdir.
Bu onlara karşı yapılmış çirkin ve alçakça bir iftiradır.
Aslında Kur'an''ı bağlam ve bütünlüğü içinde, bir sistem olarak bilmeyenler hakikî anlamda Allah Elçilerinin nasıl bir değere sahip olduklarını idrak edemezler.
Dolayısıyla Allah Resulü ile birlikte diğer Elçilerin kadir ve kıymetini bilemezler
Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed ( Aleyhimusselam) ı da gerçek anlamda asla kavrayamazlar.
Yani tam manasıyla, eksiksiz olarak Allah'ın Elçilerini tanımak Kur'an ehli muvahhidlere ait olan önemli bir özelliktir.
Çünkü muvahhidler Allah Elçilerini uydurma ve yalan rivayetlerden değil, Allah'ın apaçık ve kesin delil olan şaşmaz mesajından tanımaktadırlar.
ARKADAŞLAR!
Şu mesele çok önemlidir.
Allah'ın Elçilerini değerli kılan şey vahiy'dir.
Onların Allah'ın temsilcileri olmalarıdır.
Bundan dolayı Allah ( cc) Kur'anda âyetleri ve Elçileri arasında hiçbir ayırım yapmamış elçileri yalancılıkla suçlamayı ile âyetleri yalanlamayı aynı cürüm ve büyük bir vebal olarak zikretmiştir.
Şimdi hakikat bu kadar ortada iken, ataların uydurma dinine tapan Emevi, Abbasi, Osmanlı tapıcılarının Kur'an ehli muvahhidleri ELÇİ düşmanı olarak göstermeleri çirkin bir iftira, büyük ahmaklık ve apaçık bir cehalet değil midir?
Muvahhidler, Allah Resulü'ne karşı yapılacak menfi bir sözün ve kötü bir hareketin nasıl bir netice ila sonuclanacağını bilmiyorlar mı?
"Allah ve Resulü'nü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır"
( Ahzab, 57)
Kur'an ehli muvahhidler Elçilere itaatin mutlak olarak Allah'a itaat, Elçilere isyan etmenin mutlak olarak Allah'a isyan olduğunu en iyi bilen Allah'ın has kullarıdır.
(1.YAZI)
Yalancı gelenekçiler, hurafeci mezhepçiler, ataların dinine tapan mukallitler Kur'an ehli muvahhidlere karşı ellerinde doyurucu bir delil olmayınca, önce iftira olan bir sözcük ortaya attılar.
Sonra da muvahhid müminleri bu uydurma ve yalan "POSTACI "sözcüğü ile itham etmeye başladılar.
Kur'an ehli muvahhidler Allah Resulü'ne hiç bir zaman "postacı" dememişlerdir.
Bu onlara karşı yapılmış çirkin ve alçakça bir iftiradır.
Aslında Kur'an''ı bağlam ve bütünlüğü içinde, bir sistem olarak bilmeyenler hakikî anlamda Allah Elçilerinin nasıl bir değere sahip olduklarını idrak edemezler.
Dolayısıyla Allah Resulü ile birlikte diğer Elçilerin kadir ve kıymetini bilemezler
Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed ( Aleyhimusselam) ı da gerçek anlamda asla kavrayamazlar.
Yani tam manasıyla, eksiksiz olarak Allah'ın Elçilerini tanımak Kur'an ehli muvahhidlere ait olan önemli bir özelliktir.
Çünkü muvahhidler Allah Elçilerini uydurma ve yalan rivayetlerden değil, Allah'ın apaçık ve kesin delil olan şaşmaz mesajından tanımaktadırlar.
ARKADAŞLAR!
Şu mesele çok önemlidir.
Allah'ın Elçilerini değerli kılan şey vahiy'dir.
Onların Allah'ın temsilcileri olmalarıdır.
Bundan dolayı Allah ( cc) Kur'anda âyetleri ve Elçileri arasında hiçbir ayırım yapmamış elçileri yalancılıkla suçlamayı ile âyetleri yalanlamayı aynı cürüm ve büyük bir vebal olarak zikretmiştir.
Şimdi hakikat bu kadar ortada iken, ataların uydurma dinine tapan Emevi, Abbasi, Osmanlı tapıcılarının Kur'an ehli muvahhidleri ELÇİ düşmanı olarak göstermeleri çirkin bir iftira, büyük ahmaklık ve apaçık bir cehalet değil midir?
Muvahhidler, Allah Resulü'ne karşı yapılacak menfi bir sözün ve kötü bir hareketin nasıl bir netice ila sonuclanacağını bilmiyorlar mı?
"Allah ve Resulü'nü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır"
( Ahzab, 57)
Kur'an ehli muvahhidler Elçilere itaatin mutlak olarak Allah'a itaat, Elçilere isyan etmenin mutlak olarak Allah'a isyan olduğunu en iyi bilen Allah'ın has kullarıdır.
21 Mayıs 2017 Pazar
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (4.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah'ın yanında nefret ile karşılanan amelleri son derece olağan görerek insanlar
neden bu kadar kolay bir şekilde inanç ve ahlak haline getirmişlerdir?
Kur'an ehli muvahhidlerin şiddetle karşı geldikleri gelenekler nasıl insanların ataları olmuş?
Çünkü her şey alışkanlıkla biçimlenir.
Kötü alışkanlıklar yok edilmezse zamanla toplum nezdinde bir tabiat olarak kök salar, milleti dini hayatını sarmalar, ümmet bu hurafelere alışınca artık onları kolay kolay terkedemez.
Bundan sonra nereye giderse gitsin bu hurafeleri ve uydurmaları yanında taşımaya mahkum olacaktır.
İnsan beşikte öğrendiğini mezara kadar götürmeye azmedecektir.
İşte Allah tarafından gönderilen tüm Elçilerin görevi insanların üzerinde bulunan bu esaret zincirlerini atmaktır.
"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Nebi'ye uyanlar var ya, işte o elçi onlara iyiliği emreder,
onları kötülüklerden meneder, onlara temiz şeyleri helal,
habis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.
O elçiye inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur 'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler bunlardır"
(Âraf, 157)
Dolayısıyla gelenekleri ve alışkanlıkları söküp atmak kolay bir iş değildir.
Yani gelenekleri terketmek inanılmayacak kadar zor bir iştir.
ARKADAŞLAR!
Bir kaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye geleneklerin doğru olduğuna sakın inanmayın.
İnsan ilk önce doğruyu öğrenmesi gerekir. Doğruyu bilirse gelecek olan yanlışı bilir. Fakat sürekli yanlış olan şeylerle büyümüşse doğruya zor ulaşır.
Çünkü gelenek ve alışkanlıklar, hurafe ve uydurmalar zamanla demirden bir gömlek gibi olurlar.
Elçilerin dâvetinin kabul edilmemesini Kur'an şu şekilde haber vermektedir.
",,,,Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik"
(Mü'minün, 24)
Güzel bir söz vardır.
"Gelenekler ve hurafeler aklını kullananların baş belası, cahil ahmakların putudur"
Dolayısıyla gelenekler ve hurafeler önce örümcek teli gibidir, zamanla kopmaz bir halat haline gelirler.
Kur'an ayetlerinden sonra en çok sevdiğim söz şudur.
"Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var"
Yani Kur'an ehli muvahhidler yaşayan cahillerden daha çok, yüzyıllar önce ölüp giden Kur'an bilmez âlimlerden çekiyorlar.
Bizi yoran hayatta olan ümmi insanlar değil, cahil âlimlerin bıraktıkları batıl ve karanlık mirastır.
Eğer sözde müçtehitler, âlimler, müfessirler, muhaddisler olmasaydı insanların Kur'an'a karşı ikna edilmesi bu kadar zor olmayacaktı.
SONUÇ :
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan Kur'an ve akıl dışı inanç ve ameller,
hurafe ve cehalet, uydurma ve iftiralarla geçen bir ömür sanki cehennemin mutfağında geçmiş gibi oldu.
Yani anlayacağınız, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki hurafe ve uydurma rivayetler kitapta durduğu gibi durmuyor.
Bir vahşet, cehalet, taklitçilik, bozukluk, çürüme, ırkçılık ve yozlaşma meydana getiriyor.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın yanında nefret ile karşılanan amelleri son derece olağan görerek insanlar
neden bu kadar kolay bir şekilde inanç ve ahlak haline getirmişlerdir?
Kur'an ehli muvahhidlerin şiddetle karşı geldikleri gelenekler nasıl insanların ataları olmuş?
Çünkü her şey alışkanlıkla biçimlenir.
Kötü alışkanlıklar yok edilmezse zamanla toplum nezdinde bir tabiat olarak kök salar, milleti dini hayatını sarmalar, ümmet bu hurafelere alışınca artık onları kolay kolay terkedemez.
Bundan sonra nereye giderse gitsin bu hurafeleri ve uydurmaları yanında taşımaya mahkum olacaktır.
İnsan beşikte öğrendiğini mezara kadar götürmeye azmedecektir.
İşte Allah tarafından gönderilen tüm Elçilerin görevi insanların üzerinde bulunan bu esaret zincirlerini atmaktır.
"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Nebi'ye uyanlar var ya, işte o elçi onlara iyiliği emreder,
onları kötülüklerden meneder, onlara temiz şeyleri helal,
habis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir.
O elçiye inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nur 'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler bunlardır"
(Âraf, 157)
Dolayısıyla gelenekleri ve alışkanlıkları söküp atmak kolay bir iş değildir.
Yani gelenekleri terketmek inanılmayacak kadar zor bir iştir.
ARKADAŞLAR!
Bir kaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye geleneklerin doğru olduğuna sakın inanmayın.
İnsan ilk önce doğruyu öğrenmesi gerekir. Doğruyu bilirse gelecek olan yanlışı bilir. Fakat sürekli yanlış olan şeylerle büyümüşse doğruya zor ulaşır.
Çünkü gelenek ve alışkanlıklar, hurafe ve uydurmalar zamanla demirden bir gömlek gibi olurlar.
Elçilerin dâvetinin kabul edilmemesini Kur'an şu şekilde haber vermektedir.
",,,,Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik"
(Mü'minün, 24)
Güzel bir söz vardır.
"Gelenekler ve hurafeler aklını kullananların baş belası, cahil ahmakların putudur"
Dolayısıyla gelenekler ve hurafeler önce örümcek teli gibidir, zamanla kopmaz bir halat haline gelirler.
Kur'an ayetlerinden sonra en çok sevdiğim söz şudur.
"Yalnız yaşayanlardan değil, ölülerden de çekeceğimiz var"
Yani Kur'an ehli muvahhidler yaşayan cahillerden daha çok, yüzyıllar önce ölüp giden Kur'an bilmez âlimlerden çekiyorlar.
Bizi yoran hayatta olan ümmi insanlar değil, cahil âlimlerin bıraktıkları batıl ve karanlık mirastır.
Eğer sözde müçtehitler, âlimler, müfessirler, muhaddisler olmasaydı insanların Kur'an'a karşı ikna edilmesi bu kadar zor olmayacaktı.
SONUÇ :
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan Kur'an ve akıl dışı inanç ve ameller,
hurafe ve cehalet, uydurma ve iftiralarla geçen bir ömür sanki cehennemin mutfağında geçmiş gibi oldu.
Yani anlayacağınız, Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki hurafe ve uydurma rivayetler kitapta durduğu gibi durmuyor.
Bir vahşet, cehalet, taklitçilik, bozukluk, çürüme, ırkçılık ve yozlaşma meydana getiriyor.
FETÖ'NÜN DİNLER!! ARASI DİYALOG AHMAKLIĞI :
Kur'an'a iman olmayınca,kendisini bilgili zanneden kişi ahmak, hatta bilgisiz bir ahmaktan daha ahmak olabilir.
Halbuki doğruya ulaşmanın tek yolu doğru kaynak, doğru söz, doğru düşünme ve doğru sorgulamadan geçer.
MESELA:
Ehli sünnet dininin bir fanatiği olan fetö'nün başlattığı "Dinler arası diyalog" ahmaklığına bir bakalım.
Din denildiği zaman ilk akla gelmesi gereken kutsal metinlerdir.
Daha doğrusu Allah tarafından elçilere indirilen vahiy'dir.
Bu vahiy'de Allah tarafından gelenin hak ve âdil diğerlerinin batıl olduğu kayıt altına alınmıştır. Hiç bir zaman batıl ile hak din arasında diyalog olmaz.
Bu iki din birbirine düşmandır.
Birbirine aykırıdır. Biri aydınlık diğeri karanlıktır.
Bu iki din asla bir araya gelemezler.
Biri Allah'a kulluğu ve hürriyeti diğeri kula kulluğu ve köleliği öngörür.
Bu vahiy'lerin içinde en son nazil olan ve İslam dinini yüzlerce ayette apaçık bir şekilde ortaya koyan Kur'an'a çok basit bir şekilde göz gezdirelim.
Allah tarafından elçilere tek bir "Din" mi yoksa "dinler" mi gönderilmiş?
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e,
Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size din kıldı.
Fakat kendilerini çağırdığın bu din müşriklere ağır gelir.,,,,,"(Şura, 13)
"Allah indinde hak din (tevhid) İslam'dır,,,"(Âli İmran, 19)
"Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir inanç) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır"(Âli İmran, 85)
(Resulüm! ) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.
Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler"(Rum, 30)
"Hepiniz ona yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, salatı ikame edin, müşriklerden olmayın"(Rum, 31)
"Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın.
Bunlardan her fırka, kendilerinde olan (mezhep, firka) ile sevinmektedir"(Rum, 32)
(De ki) : Allah'tan başka bir hakem mi arayacağım?
Halbuki size Kitabı açık olarak indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüphecilerden olmayasın"(En'am, 114)
"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir bilendir"( En'am, 115)
Bu ayette geçen "Rabbinin sözü" nden maksat tevhid akidesi anlamında olan İslam'dır.
",,,Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum.,,,,,"( Mâide, 3)
PEKİ bu apaçık gerçeklere rağmen Fetö neden böyle bir çalışma içine girdi?
Devletin resmi kurumu olarak yüz bin camiye, yüz elli bin imama,
yüzlerce vaiz ve müftüsü ile diyanet İşleri başkanlığı neden Fetö'nun bu ahmakça çalışmasına karşı çıkmadı?
Diyanet İşleri başkanlığının "dinler arası diyalog" ahmaklığına karşı gelmemesinin bir çok sebebi sayılabilir.
Bence en önemlisi "din" konusunda diyanet İşleri başkanlığının inancı ile Fetö'nun inancının arasında fark olmamasından dolayıdır.
Her iki kurum Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini tek kaynak olarak kabul etmişlerdir.
Mesela:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından 2010 tarihinde çıkan iki ciltlik ilmihalde " 1. Cilt, iman ve ibadetler" kitabında dinin tarifi şu şekilde yapılmaktadır.
"İslam'la din adeta eş anlamlı iki kelime telakki edilmiş ve bütün peygamberlerin getirdiği dinin İslam olduğu ifade edilmiştir"(s, 5) denildiği halde,
İlerleyen sayfalarda din için şu tarifler yapılmıştır.
",,,,,bütün gerçek "dinler" Allah'tan gelmiş ve safiyetlerini korudukları sürece yürürlükte kalmıştır"(Sayfa, 5)
Şimdi şu iki cümleye dikkat edin!
"İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir ve kendisine bildirilen din de tevhid dinidir"
Şimdi dikkat!
"Allah'ın varlığı ve birliği ile Nübüvvet ve ahiret inancı bütün "ilâhi dinlerde" değişmez ilkeler olarak yer alır.
Bundan dolayı Hz Adem'den Hz Muhammed'e kadar bütün peygamberlerin getirdiği "hak dinlerin" orta adı İslam'dır"
Halbuki Kur'an'ın hiçbir ayetinde Allah ( cc) "dinler"den söz etmez, Allah tarafından sadece İslam dini gelmiştir.
İşte size başka bir saçmalık:
"Âyet ve hadislerde "hak dinlerin" ilâhi kaynaklı olduğu ısrarla vurgulandığından İslam âlimlerinin din tariflerinde de bu kayıt yer alır"(Sayfa, 5)
Yine kitapta yer alan dinlerin tasnifi maddesinde şu ifadeler yer alıyor.
"Tanrı kavramı ele alınarak yapılan tasnif şu şekildedir"
1- Tek tanrılı dinler (ilâhi dinler) (Sayfa, 8)
"İslami kaynaklarda vahye dayanan dinler için genellikle "milel" batıl dinler için "Nihal" kelimeleri kullanılmıştır" (Diyanet Vakfı Yayınları iman ve ibadetler kitabı)
Diyanet İşleri Başkanlığı daha Allah tarafından elçilere indirilen İslam dininin mahiyetini anlamış değildir.
FETÖ ÖRGÜTÜNE NE DİYELİM?
Kur'an'a iman olmayınca,kendisini bilgili zanneden kişi ahmak, hatta bilgisiz bir ahmaktan daha ahmak olabilir.
Halbuki doğruya ulaşmanın tek yolu doğru kaynak, doğru söz, doğru düşünme ve doğru sorgulamadan geçer.
MESELA:
Ehli sünnet dininin bir fanatiği olan fetö'nün başlattığı "Dinler arası diyalog" ahmaklığına bir bakalım.
Din denildiği zaman ilk akla gelmesi gereken kutsal metinlerdir.
Daha doğrusu Allah tarafından elçilere indirilen vahiy'dir.
Bu vahiy'de Allah tarafından gelenin hak ve âdil diğerlerinin batıl olduğu kayıt altına alınmıştır. Hiç bir zaman batıl ile hak din arasında diyalog olmaz.
Bu iki din birbirine düşmandır.
Birbirine aykırıdır. Biri aydınlık diğeri karanlıktır.
Bu iki din asla bir araya gelemezler.
Biri Allah'a kulluğu ve hürriyeti diğeri kula kulluğu ve köleliği öngörür.
Bu vahiy'lerin içinde en son nazil olan ve İslam dinini yüzlerce ayette apaçık bir şekilde ortaya koyan Kur'an'a çok basit bir şekilde göz gezdirelim.
Allah tarafından elçilere tek bir "Din" mi yoksa "dinler" mi gönderilmiş?
"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e,
Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size din kıldı.
Fakat kendilerini çağırdığın bu din müşriklere ağır gelir.,,,,,"(Şura, 13)
"Allah indinde hak din (tevhid) İslam'dır,,,"(Âli İmran, 19)
"Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir inanç) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır"(Âli İmran, 85)
(Resulüm! ) Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.
Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler"(Rum, 30)
"Hepiniz ona yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, salatı ikame edin, müşriklerden olmayın"(Rum, 31)
"Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olmayın.
Bunlardan her fırka, kendilerinde olan (mezhep, firka) ile sevinmektedir"(Rum, 32)
(De ki) : Allah'tan başka bir hakem mi arayacağım?
Halbuki size Kitabı açık olarak indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüphecilerden olmayasın"(En'am, 114)
"Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir bilendir"( En'am, 115)
Bu ayette geçen "Rabbinin sözü" nden maksat tevhid akidesi anlamında olan İslam'dır.
",,,Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'a razı oldum.,,,,,"( Mâide, 3)
PEKİ bu apaçık gerçeklere rağmen Fetö neden böyle bir çalışma içine girdi?
Devletin resmi kurumu olarak yüz bin camiye, yüz elli bin imama,
yüzlerce vaiz ve müftüsü ile diyanet İşleri başkanlığı neden Fetö'nun bu ahmakça çalışmasına karşı çıkmadı?
Diyanet İşleri başkanlığının "dinler arası diyalog" ahmaklığına karşı gelmemesinin bir çok sebebi sayılabilir.
Bence en önemlisi "din" konusunda diyanet İşleri başkanlığının inancı ile Fetö'nun inancının arasında fark olmamasından dolayıdır.
Her iki kurum Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dininin rivayetlerini tek kaynak olarak kabul etmişlerdir.
Mesela:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından 2010 tarihinde çıkan iki ciltlik ilmihalde " 1. Cilt, iman ve ibadetler" kitabında dinin tarifi şu şekilde yapılmaktadır.
"İslam'la din adeta eş anlamlı iki kelime telakki edilmiş ve bütün peygamberlerin getirdiği dinin İslam olduğu ifade edilmiştir"(s, 5) denildiği halde,
İlerleyen sayfalarda din için şu tarifler yapılmıştır.
",,,,,bütün gerçek "dinler" Allah'tan gelmiş ve safiyetlerini korudukları sürece yürürlükte kalmıştır"(Sayfa, 5)
Şimdi şu iki cümleye dikkat edin!
"İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir ve kendisine bildirilen din de tevhid dinidir"
Şimdi dikkat!
"Allah'ın varlığı ve birliği ile Nübüvvet ve ahiret inancı bütün "ilâhi dinlerde" değişmez ilkeler olarak yer alır.
Bundan dolayı Hz Adem'den Hz Muhammed'e kadar bütün peygamberlerin getirdiği "hak dinlerin" orta adı İslam'dır"
Halbuki Kur'an'ın hiçbir ayetinde Allah ( cc) "dinler"den söz etmez, Allah tarafından sadece İslam dini gelmiştir.
İşte size başka bir saçmalık:
"Âyet ve hadislerde "hak dinlerin" ilâhi kaynaklı olduğu ısrarla vurgulandığından İslam âlimlerinin din tariflerinde de bu kayıt yer alır"(Sayfa, 5)
Yine kitapta yer alan dinlerin tasnifi maddesinde şu ifadeler yer alıyor.
"Tanrı kavramı ele alınarak yapılan tasnif şu şekildedir"
1- Tek tanrılı dinler (ilâhi dinler) (Sayfa, 8)
"İslami kaynaklarda vahye dayanan dinler için genellikle "milel" batıl dinler için "Nihal" kelimeleri kullanılmıştır" (Diyanet Vakfı Yayınları iman ve ibadetler kitabı)
Diyanet İşleri Başkanlığı daha Allah tarafından elçilere indirilen İslam dininin mahiyetini anlamış değildir.
FETÖ ÖRGÜTÜNE NE DİYELİM?
19 Mayıs 2017 Cuma
ALLAH'TAN İNDİRİLEN DİN İLE İNSANLAR TARAFINDAN UYDURULAN DİNİN ÖZELLİKLERİ (3.YAZI)
Allah tarafından indirilen orijinal din, tevhid akidesini hedef alır ve aklın ışığında delilli konuşmaya davet eder.
Uydurulmuş din ise hurafelere, uydurmalara, tefrika ve ihtilaflara yol gösterir, kaos ve anarşiye yol açar.
İndirilen vahiy dini insanları göklerde ve yerde olan âyetleri inceleme ve araştırmaya davet eder.
Uydurma ve hurafe din çağdışı bir hayata, ilkel düşüncelere, karanlık bir cehalete, Kur'an dışı keramet ve mucizelere iman eder.
İndirilen din "Sünnetullaha" Sırat-ı Müstakim üzerinde olan Allah davet ederken, hurafe ve cehalet dolu rivayetlerlerin dini ise kuralsız, hikmetsiz, ilkesiz, sağı solu belli olmayan Allah'a davet eder.
İndirilen din kudreti sonsuz, ortağı olmayan, tek ve ğafur ve ğaffar olan Allah'a davet ederken,
Uydurulan dinde
Allah ( cc) evliyaların!!! emrinde olan, onların istek ve arzularını yerine getiren, devamlı olarak kainatı oyuncak gibi kullanan ne yaptığı belli olmayan Allah'a davet eder.
İndirilen dinde zorlama yoktur, tefekkür etme aklı kullanma,
sorgulama ve eleştiriye değer verme en büyük amaç olarak görülürken,
Uydurma din insanları sorgulama nimetinden uzaklaştırarak körü körüne ataların dinine bağlı olmaya davet eder.
İndirilen dinde Kur'an apaçık, yeterli, hidayet ve rahmet, öğüt ve aydınlık, ihtilafı ve karışıklığı olmayan, kolay, sâde, gönüllerdekine bir şifa ve hayat kitabı iken,
Uydurulmuş dinde ise Kur'an sadece Arapçası kutsal olan,
ölülere okunan, rant ve menfaat aracı olarak kullanılan,
etkisini yitirmiş, anlaşılmayan, yeterli olmayan, muska ve sihir kitabı,
manası olmayan, dokunulmaması gereken, anlaşılmaz ve ulaşılmaz gizemli bir kitap olarak kabul edilir.
İndirilen dinde Allah tektir, Rahman ve Rahimdir, bağışlayan ve merhamet edendir.
Dayanılacak, güvenilecek, şefaat edecek, vekil, tek yardım eden iken,
Uydurma dinde ise kainata ilahlar ve evliyalar hakimdir.
İndirilen dinde Allah ne buyurmuşsa uydurulan din tam aksini iddia eder.
İndirilen dinde merhamet, şefkat,infak, güzel ahlak, yetimi koruma, kimsesizleri kollama, yumuşaklık, sabır, cömertlik ve kerem gibi değerler tavsiye edilirken.
Uydurma ve hurafe dinde zikir, tesbihat, türbe ziyaretleri,hurafe mevlüt okuma, hırka'i saadet!!ve sakalı şerifleri kutsal olarak bilinir, Uydurma dinde günah çıkarmak için bol bol umre yapmak teşvik edilir.
Özellikle Hacerul Esved'in put haline getirilmesi ve ölesiye öpülmeye çalışılması büyük bir şeref ve ve ibadet olarak telakki edilir.
İndirilen dinde vahyi anlatanlar dünya hayatına rağbet etmez ve tebliğ karşılığında ücret talep etmezler.
Uydurulmuş dini anlatanlar ise soygunculardan daha beterdir.
İndirilen vahiy dininde Allah'ın Elçileri arasında ayırım yapılmazken,
Uydurma dinde kainat Muhammed ( Aleyhisselam)için yaratılmıştır.
İndirilen dinde Allah Resulü'nün arkadaşlarının olumsuz hareketlerini anlatan yüzlerce ayet mevcut iken (savaştan kaçtıklarını, Allah Resulü'nün hanımına zina iftirasında bulunduklarını,
Allah ve Resulü'ne ihanet suçunu işlediklerini, Allah'ın düşmanlarını dost edindiklerini (Mumtehine, 1)
Uydurulan dinde ise Allah Resulü'nün arkadaşlar gökteki yıldızlar gibidir.
İndirilen dinde hiç bir şeyin boşuna yaratılmadığı vurgulanırken,
Uydurma dinde siyah köpek, karga, kertenkele gibi mahlukatın öldürülmesi sevap olarak görülmüştür.
İndirilen dinde tek kaynak Allah'ın kitabı Kur'an iken,
Uydurulmuş dinde ise kaynak sayısı sayılamayacak kadar çeşitlidir.
İndirilen vahiy islamında tevhid akidesi dinin direği iken,
Uydurma dinde namaz dinin direğidir.
İndirilen dinde kötülüklerinanası şirk iken,
Uydurma dinde bütün kötülüklerin anası içki içmek olarak kabul edilmiştir.
İndirilen Kur'an ayetlerinde dinden dönenin cezası ahirette Allah tarafından verileceği haber verilmişken,
Uydurma dinde ise, mürtedin cezası ölümdür.
İndirilen dinde zina cezası yüz celde iken, Uydurma dinde recim cezası mevcuttur.
İndirilen dinde Allah ( cc) "Bilmediklerinizi hayatta olan zikir (Kur'an) ehline sorun buyururken,
Uydurma dinde din ve iman 1200 sene önce ölen insanlardan öğrenilir.
İndirilen dinde tek otorite Allah iken, Uydurma dinde hakimiyet ölülerindir.
İndirilen dinde itaat sadece Allah'a ve Resulüne mutlak iken,
Uydurma dinde Allah ve Resulü'nden başka herkese kul ve köle olmak esastır.
İndirilen dinde kadın Allah Resulü ile tartışma yapabilirken,
Uydurma dinde kadının adı dahi yoktur.
Uydurma ve hurafe dinde ilim ve fikirde kadına hiç bir değer verilmemiştir.
Uydurulmuş dinde namaz kılmayan kafirdir ve cezası ölümdür.
İndirilen dinde affedilmeyen tek ve en büyük günah şirk iken,
Uydurma dinde affedilmeyen günah kul hakkıdır.
Uydurma ve hurafe dinde cemaat ile namaz kılmayanın evi bile yakılsa hakketmiştir.
(Buhari, Allah Resulü'ne iftira ederek uydurmuştur )
Uydurulan dinde Mehdi, deccal, kıyamet alametleri ve yığınla, binlerce, on binlerce hurafe ve uydurma rivayet vardır.
İndirilen son vahiy'de din Allah tarafından tamamlanmıştır.
Uydurma ve hurafe dinde ise kıyamet gününe kadar din tamamlanmayacaktır.
İndirilen dinde yemin, zihar ve hata olarak adam öldürme keffarreti vardır fakat oruç keffarreti diye bir şey asla yoktur.
Kasden dahi oruç bozulacak oursa sadece güne gündür.
İndirilen vahiy dininin Rabbi birdir, uydurma dinde her kafadan bir ses çıkar.
Uydurma ve hurafe din anonim şirket gibidir.
İndirilen dinde bir sistem vardır, uydurma dinin sistemi yoktur.
İndirilen dinin kaynağı kolay bulunur, sadece 600 sayfa her yerde mevcuttur.
Uydurma ve hurafe dinin kaynaklarına zor ulaşılır.
Uydurma ve yalan rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dininin içinde binlerce arıza ve çelişki vardır.
İndirilen Kur'an dininde güzel ahlak ve edep, uydurma dinde baskı ve zorbalık vardır.
İndirilen son vahiy'de özgürlük ve saadet mevcuttur.
İndirilen dinde Şura ve insan hakları baskı altına alınamaz vardır
Uydurma Emevi Abbasi imalatı Ehli sünnet mezheplerinde hangi yoldan olursa olsun iktidarı ele geçirene itaat etmek vacip olarak görülmüştür.
Uydurma ve hurafe dinde Kur'an'ı Mübin'e rağmen Mehdiler beklenmektedir.
İndirilen dinde Muhammed ( Aleyhisselam) son Nebi'dir.
Uydurma dinde İsa ( Aleyhisselam) nazil olacaktır.
Allah tarafından indirilen orijinal din, tevhid akidesini hedef alır ve aklın ışığında delilli konuşmaya davet eder.
Uydurulmuş din ise hurafelere, uydurmalara, tefrika ve ihtilaflara yol gösterir, kaos ve anarşiye yol açar.
İndirilen vahiy dini insanları göklerde ve yerde olan âyetleri inceleme ve araştırmaya davet eder.
Uydurma ve hurafe din çağdışı bir hayata, ilkel düşüncelere, karanlık bir cehalete, Kur'an dışı keramet ve mucizelere iman eder.
İndirilen din "Sünnetullaha" Sırat-ı Müstakim üzerinde olan Allah davet ederken, hurafe ve cehalet dolu rivayetlerlerin dini ise kuralsız, hikmetsiz, ilkesiz, sağı solu belli olmayan Allah'a davet eder.
İndirilen din kudreti sonsuz, ortağı olmayan, tek ve ğafur ve ğaffar olan Allah'a davet ederken,
Uydurulan dinde
Allah ( cc) evliyaların!!! emrinde olan, onların istek ve arzularını yerine getiren, devamlı olarak kainatı oyuncak gibi kullanan ne yaptığı belli olmayan Allah'a davet eder.
İndirilen dinde zorlama yoktur, tefekkür etme aklı kullanma,
sorgulama ve eleştiriye değer verme en büyük amaç olarak görülürken,
Uydurma din insanları sorgulama nimetinden uzaklaştırarak körü körüne ataların dinine bağlı olmaya davet eder.
İndirilen dinde Kur'an apaçık, yeterli, hidayet ve rahmet, öğüt ve aydınlık, ihtilafı ve karışıklığı olmayan, kolay, sâde, gönüllerdekine bir şifa ve hayat kitabı iken,
Uydurulmuş dinde ise Kur'an sadece Arapçası kutsal olan,
ölülere okunan, rant ve menfaat aracı olarak kullanılan,
etkisini yitirmiş, anlaşılmayan, yeterli olmayan, muska ve sihir kitabı,
manası olmayan, dokunulmaması gereken, anlaşılmaz ve ulaşılmaz gizemli bir kitap olarak kabul edilir.
İndirilen dinde Allah tektir, Rahman ve Rahimdir, bağışlayan ve merhamet edendir.
Dayanılacak, güvenilecek, şefaat edecek, vekil, tek yardım eden iken,
Uydurma dinde ise kainata ilahlar ve evliyalar hakimdir.
İndirilen dinde Allah ne buyurmuşsa uydurulan din tam aksini iddia eder.
İndirilen dinde merhamet, şefkat,infak, güzel ahlak, yetimi koruma, kimsesizleri kollama, yumuşaklık, sabır, cömertlik ve kerem gibi değerler tavsiye edilirken.
Uydurma ve hurafe dinde zikir, tesbihat, türbe ziyaretleri,hurafe mevlüt okuma, hırka'i saadet!!ve sakalı şerifleri kutsal olarak bilinir, Uydurma dinde günah çıkarmak için bol bol umre yapmak teşvik edilir.
Özellikle Hacerul Esved'in put haline getirilmesi ve ölesiye öpülmeye çalışılması büyük bir şeref ve ve ibadet olarak telakki edilir.
İndirilen dinde vahyi anlatanlar dünya hayatına rağbet etmez ve tebliğ karşılığında ücret talep etmezler.
Uydurulmuş dini anlatanlar ise soygunculardan daha beterdir.
İndirilen vahiy dininde Allah'ın Elçileri arasında ayırım yapılmazken,
Uydurma dinde kainat Muhammed ( Aleyhisselam)için yaratılmıştır.
İndirilen dinde Allah Resulü'nün arkadaşlarının olumsuz hareketlerini anlatan yüzlerce ayet mevcut iken (savaştan kaçtıklarını, Allah Resulü'nün hanımına zina iftirasında bulunduklarını,
Allah ve Resulü'ne ihanet suçunu işlediklerini, Allah'ın düşmanlarını dost edindiklerini (Mumtehine, 1)
Uydurulan dinde ise Allah Resulü'nün arkadaşlar gökteki yıldızlar gibidir.
İndirilen dinde hiç bir şeyin boşuna yaratılmadığı vurgulanırken,
Uydurma dinde siyah köpek, karga, kertenkele gibi mahlukatın öldürülmesi sevap olarak görülmüştür.
İndirilen dinde tek kaynak Allah'ın kitabı Kur'an iken,
Uydurulmuş dinde ise kaynak sayısı sayılamayacak kadar çeşitlidir.
İndirilen vahiy islamında tevhid akidesi dinin direği iken,
Uydurma dinde namaz dinin direğidir.
İndirilen dinde kötülüklerinanası şirk iken,
Uydurma dinde bütün kötülüklerin anası içki içmek olarak kabul edilmiştir.
İndirilen Kur'an ayetlerinde dinden dönenin cezası ahirette Allah tarafından verileceği haber verilmişken,
Uydurma dinde ise, mürtedin cezası ölümdür.
İndirilen dinde zina cezası yüz celde iken, Uydurma dinde recim cezası mevcuttur.
İndirilen dinde Allah ( cc) "Bilmediklerinizi hayatta olan zikir (Kur'an) ehline sorun buyururken,
Uydurma dinde din ve iman 1200 sene önce ölen insanlardan öğrenilir.
İndirilen dinde tek otorite Allah iken, Uydurma dinde hakimiyet ölülerindir.
İndirilen dinde itaat sadece Allah'a ve Resulüne mutlak iken,
Uydurma dinde Allah ve Resulü'nden başka herkese kul ve köle olmak esastır.
İndirilen dinde kadın Allah Resulü ile tartışma yapabilirken,
Uydurma dinde kadının adı dahi yoktur.
Uydurma ve hurafe dinde ilim ve fikirde kadına hiç bir değer verilmemiştir.
Uydurulmuş dinde namaz kılmayan kafirdir ve cezası ölümdür.
İndirilen dinde affedilmeyen tek ve en büyük günah şirk iken,
Uydurma dinde affedilmeyen günah kul hakkıdır.
Uydurma ve hurafe dinde cemaat ile namaz kılmayanın evi bile yakılsa hakketmiştir.
(Buhari, Allah Resulü'ne iftira ederek uydurmuştur )
Uydurulan dinde Mehdi, deccal, kıyamet alametleri ve yığınla, binlerce, on binlerce hurafe ve uydurma rivayet vardır.
İndirilen son vahiy'de din Allah tarafından tamamlanmıştır.
Uydurma ve hurafe dinde ise kıyamet gününe kadar din tamamlanmayacaktır.
İndirilen dinde yemin, zihar ve hata olarak adam öldürme keffarreti vardır fakat oruç keffarreti diye bir şey asla yoktur.
Kasden dahi oruç bozulacak oursa sadece güne gündür.
İndirilen vahiy dininin Rabbi birdir, uydurma dinde her kafadan bir ses çıkar.
Uydurma ve hurafe din anonim şirket gibidir.
İndirilen dinde bir sistem vardır, uydurma dinin sistemi yoktur.
İndirilen dinin kaynağı kolay bulunur, sadece 600 sayfa her yerde mevcuttur.
Uydurma ve hurafe dinin kaynaklarına zor ulaşılır.
Uydurma ve yalan rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dininin içinde binlerce arıza ve çelişki vardır.
İndirilen Kur'an dininde güzel ahlak ve edep, uydurma dinde baskı ve zorbalık vardır.
İndirilen son vahiy'de özgürlük ve saadet mevcuttur.
İndirilen dinde Şura ve insan hakları baskı altına alınamaz vardır
Uydurma Emevi Abbasi imalatı Ehli sünnet mezheplerinde hangi yoldan olursa olsun iktidarı ele geçirene itaat etmek vacip olarak görülmüştür.
Uydurma ve hurafe dinde Kur'an'ı Mübin'e rağmen Mehdiler beklenmektedir.
İndirilen dinde Muhammed ( Aleyhisselam) son Nebi'dir.
Uydurma dinde İsa ( Aleyhisselam) nazil olacaktır.
18 Mayıs 2017 Perşembe
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (3. YAZI )
Özel hatlardan benimle iletişime geçen Kur'an ehli muvahhid arkadaşlarla yaptığımız sohbet ve yazışmalarda her zaman şu temel gerçeği söylemişimdir.
Bu Kuran ve tevhid davasında tek başınıza da kalsanız, bundan başka doğru yol asla yoktur.
Tarihin bütün zamanlarında Allah Elçileri ve vahiy yolcuları tek başlarına kalmaya mahkum olmuşlardır.
Dolayısıyla eğer Kur'an'ın ve aklın düşmanı olan geleneksel dinin mollaları ve mütrefleri tarafından sapık, mezhepsiz, dinsiz, imansız ve deli olarak görülmüyorsak biz kesinlikle Allah Elçilerinin yolu üzerinde değiliz.
Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir Elçi geldiğinde hemen: O, bir sihirbazdır veya delidir, demişlerdir.(Ataların dinine bağlı GELENEKÇİLER)
Böyle söylemeyi (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler?
Doğrusu onlar haddi aşan azgın bir topluluk oldular. Artık onlara aldırma.
(Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt iman edenlere fayda verecektir"
(Zâriyat, 52, 53, 54 55)
ARKADAŞLAR!
Vahiy ve tevhid yolunda
İşimizin çok zor ve yorucu fakat büyük bir şeref ve onura sahip bulunduğunun farkında olmalıyız.
(Ey RESUL! ) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O,ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir"
(Tevbe, 129)
ARKADAŞLAR! Ataların dinine bağlı olarak yaşayan geleneksel islamın bağlıları sanki anahtarı kaybolmuş bir zindanda yaşadıklarını bilmeliyiz.
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, demişlerdir.
(ELÇİLERİ) Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( yinemi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki:
Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi( Tevhid'i) inkâr ediyoruz. Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23,24, 25)
Kur'an aydınlığından mahrum olan bir kişinin bile dünya ve ahiret hayatını kurtarmanın ne kadar ehemmiyetli bir hadise olduğunu idrak etmeliyiz.
Bizim kin ve nefret ettiğimiz bu uydurma ve hurafe dine bu ümmet 1400 yıldan beri mahkum edilmiştir.
Asırlardan beri doğru bir yol olarak dayatılan bu iftira ve yalan dinden son derece bağnaz ve cahil din adamlarına rağmen bu milleti kurtarmak için başta
büyük bir Kur'an bilgisi, sabır, metanet, şefkat,fedakarlık, büyük bir güven, yumuşaklık, engin merhamet duygusu ile yüklü olmak gerekir.
Allah katında İnsanların ebedi saadetlerine vesile olmak kadar güzel bir amel olabilir mi?
Allah Elçilerinin yolu budur.
Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Hepsi kavimlerine şunu haykırmışlardır.
",,,,,,,,Doğrusu ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum"
(Âraf, 59)
Özel hatlardan benimle iletişime geçen Kur'an ehli muvahhid arkadaşlarla yaptığımız sohbet ve yazışmalarda her zaman şu temel gerçeği söylemişimdir.
Bu Kuran ve tevhid davasında tek başınıza da kalsanız, bundan başka doğru yol asla yoktur.
Tarihin bütün zamanlarında Allah Elçileri ve vahiy yolcuları tek başlarına kalmaya mahkum olmuşlardır.
Dolayısıyla eğer Kur'an'ın ve aklın düşmanı olan geleneksel dinin mollaları ve mütrefleri tarafından sapık, mezhepsiz, dinsiz, imansız ve deli olarak görülmüyorsak biz kesinlikle Allah Elçilerinin yolu üzerinde değiliz.
Çünkü Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir Elçi geldiğinde hemen: O, bir sihirbazdır veya delidir, demişlerdir.(Ataların dinine bağlı GELENEKÇİLER)
Böyle söylemeyi (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler?
Doğrusu onlar haddi aşan azgın bir topluluk oldular. Artık onlara aldırma.
(Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt iman edenlere fayda verecektir"
(Zâriyat, 52, 53, 54 55)
ARKADAŞLAR!
Vahiy ve tevhid yolunda
İşimizin çok zor ve yorucu fakat büyük bir şeref ve onura sahip bulunduğunun farkında olmalıyız.
(Ey RESUL! ) Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O,ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O, yüce arşın sahibidir"
(Tevbe, 129)
ARKADAŞLAR! Ataların dinine bağlı olarak yaşayan geleneksel islamın bağlıları sanki anahtarı kaybolmuş bir zindanda yaşadıklarını bilmeliyiz.
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, demişlerdir.
(ELÇİLERİ) Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem ( yinemi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki:
Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi( Tevhid'i) inkâr ediyoruz. Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23,24, 25)
Kur'an aydınlığından mahrum olan bir kişinin bile dünya ve ahiret hayatını kurtarmanın ne kadar ehemmiyetli bir hadise olduğunu idrak etmeliyiz.
Bizim kin ve nefret ettiğimiz bu uydurma ve hurafe dine bu ümmet 1400 yıldan beri mahkum edilmiştir.
Asırlardan beri doğru bir yol olarak dayatılan bu iftira ve yalan dinden son derece bağnaz ve cahil din adamlarına rağmen bu milleti kurtarmak için başta
büyük bir Kur'an bilgisi, sabır, metanet, şefkat,fedakarlık, büyük bir güven, yumuşaklık, engin merhamet duygusu ile yüklü olmak gerekir.
Allah katında İnsanların ebedi saadetlerine vesile olmak kadar güzel bir amel olabilir mi?
Allah Elçilerinin yolu budur.
Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Hepsi kavimlerine şunu haykırmışlardır.
",,,,,,,,Doğrusu ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum"
(Âraf, 59)
16 Mayıs 2017 Salı
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI (2. YAZI)
ARKADAŞLAR!
Mademki gelenekler ve hurafeler, hayatımızın en önemli hakimleri konumundadır.
Öyleyse ne yapıp edip Allah'ın kitabına aykırı olmayanları arkadaş edinmeye çalışmalıyız.
İnsanlık tarihi gösterdi ki,
gelenekler ve hurafeler ipe benzer, her gün birer lifini örmek suretiyle sonunda hayatımızı etkileyen, kopması mümkün olmayan bir halat haline getiririz.
MESELA:
Ehli sünnet ve Şia mezheplerinde kutlanan uydurma geceler,
Hacerul-esved'in ( Hz İbrahim tarafından Kabe'nin inşası esnasında tavafin başlangıç noktasını belirlemek
amacıyla yerleştirilen taşın adı) ölüm pahasına öpülmeye çalışılması, onu öpmenin sevap sayılması, onun hakkında olan rivayetler.
MESELA:
Ravzai Mutahhara olarak bilinen mescidi Nebevi'deki bir
bölgenin cennet bahçelerinden bir bahçe olarak kabul edilmesi,
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bunlar gibi binlerce,
on binlerce hurafe ve geleneğin ümmetin hayatını olumsuz yönde etkilemesi, insanlar tarafından birer farz,
gerekli bir vecibe ve ibadet olarak telakki edilmesi, geleneklerin ne kadar kötü bir şöhretinin
olduğunun açık göstergesidir.
Kur'an'ın büyük bir bölümünün hurafe ve gelenekleri
söküp atmak ile ilgili olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bu sebeple gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde
gelişen ve bizi etkisi altına alan alışkanlıkların Allah Resulü'nün ahlakına ve Kur'an ilmine uygun olup olmadığını
sürekli kontrol etmeliyiz.
Gelenekler ve hurafeler, bid'atlar ve uydurmalar önce hissedilmeyecek kadar zayıf, sonra kopmayacak kadar sağlam olurlar.
Bu yüzden
din adına Kur'an'da olmayan bir şey mutlaka gelenek ve hurafedir.
Bir düşünürün dediği gibi
"İnsanın bütün rahatlığı gelenek ve alışkanlıkta gizlidir, alıştığımız hoş olmayan bir şeyi bile kaybetmekten korkarız"
ARKADAŞLAR!
Mademki gelenekler ve hurafeler, hayatımızın en önemli hakimleri konumundadır.
Öyleyse ne yapıp edip Allah'ın kitabına aykırı olmayanları arkadaş edinmeye çalışmalıyız.
İnsanlık tarihi gösterdi ki,
gelenekler ve hurafeler ipe benzer, her gün birer lifini örmek suretiyle sonunda hayatımızı etkileyen, kopması mümkün olmayan bir halat haline getiririz.
MESELA:
Ehli sünnet ve Şia mezheplerinde kutlanan uydurma geceler,
Hacerul-esved'in ( Hz İbrahim tarafından Kabe'nin inşası esnasında tavafin başlangıç noktasını belirlemek
amacıyla yerleştirilen taşın adı) ölüm pahasına öpülmeye çalışılması, onu öpmenin sevap sayılması, onun hakkında olan rivayetler.
MESELA:
Ravzai Mutahhara olarak bilinen mescidi Nebevi'deki bir
bölgenin cennet bahçelerinden bir bahçe olarak kabul edilmesi,
Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde bulunan bunlar gibi binlerce,
on binlerce hurafe ve geleneğin ümmetin hayatını olumsuz yönde etkilemesi, insanlar tarafından birer farz,
gerekli bir vecibe ve ibadet olarak telakki edilmesi, geleneklerin ne kadar kötü bir şöhretinin
olduğunun açık göstergesidir.
Kur'an'ın büyük bir bölümünün hurafe ve gelenekleri
söküp atmak ile ilgili olduğunu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bu sebeple gerek çocuklarımızda, gerekse kendimizde
gelişen ve bizi etkisi altına alan alışkanlıkların Allah Resulü'nün ahlakına ve Kur'an ilmine uygun olup olmadığını
sürekli kontrol etmeliyiz.
Gelenekler ve hurafeler, bid'atlar ve uydurmalar önce hissedilmeyecek kadar zayıf, sonra kopmayacak kadar sağlam olurlar.
Bu yüzden
din adına Kur'an'da olmayan bir şey mutlaka gelenek ve hurafedir.
Bir düşünürün dediği gibi
"İnsanın bütün rahatlığı gelenek ve alışkanlıkta gizlidir, alıştığımız hoş olmayan bir şeyi bile kaybetmekten korkarız"
ALLAH'TAN İNDİRİLEN DİN İLE İNSANLAR TARAFINDAN UYDURULAN DİNİN ÖZELLİKLERİ (2.YAZI)
Allah tarafından indirilen tevhid dini, Allah'ın ilmiyle ve bir sisteme bağlı olarak elçilere öğretilen dindir.
"Allah'ın sana lütfu ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiç bir zarar veremezler.
ALLAH SANA KİTAB-I ve HİKMETİ İNDİRMİŞ ve SANA BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETMİŞTİR. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur"
(Nisa, 113)
İnsanlar tarafından uydurulan ilahların ve evliyaların şirk dini ise (Hâşâ) Allah'a ögretilmeye çalışılan dindir.
"De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da.Allah her şeyi bilendir"
(Hucurat, 16)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki:
"Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir"
( Yunus, 18)
Gerçekten de Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde indirilen dinde bulunmayan binlerce haramlar, ibadetler, farzlar,
sünnetler, tesbihatlar, zikirler, nafileler, kutsal geceler, hatta hırkalar, kutsal emanetler ve sakalı şerifler icad edilmiştir.
Bu vahim durum cemaat ve tarikatlara götürülecek olursa iş tamamen bir çılgınlık ve ahmaklık seviyesini aşacaktır.
Aslında biz Kur'an ehli muvahhidler uydurulan ilahların ve
evliyaların şirk dininin müntesiplerine itirazımız kendilerini yüce İslam dinine izafe etmeleri ve yalanlarını tevhid akidesine yamamaya çalışmalarından dolayıdır.
Çünkü insan mahsulü, uydurma olduğu halde kendini Allah'tan gelmiş gibi takdim eden hurafe bir din 1400 yıldan beri ümmetin sapmasına neden olmuştur.
İşte maddi ve manevi bütün sorunların kaynağı bu iftira din olmuştur.
"Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı) yalan sayandan daha zalim kim vardır? Kafirlerin yeri cehennem değil mi?(Zümer, 32)
"Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennem değil mi? (Zümer, 60)
Şu gerçek çok önemlidir.
Hurafeci cahiller gittikleri yolun batıl olduğunu ve cehennemde son bulacağını en açık ve net bir şekilde duymaları gerekir.
Bu yalancı hurafeciler kendi dinlerine ve yollarına aykırı bir ses işitsinler.
DİNLERİNE AYKIRI BİR SES:
Yoksa biz bu kötü gidişin önüne set çekemeyiz.
Bizim görevimiz güzellikle indirilen dini anlatmak,sadece vahyi tebliğ etmek,Kur'an ile uyarmak, insanların önünü hidayete doğru açmak olmalıdır.
Allah tarafından indirilen tevhid dini, Allah'ın ilmiyle ve bir sisteme bağlı olarak elçilere öğretilen dindir.
"Allah'ın sana lütfu ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiç bir zarar veremezler.
ALLAH SANA KİTAB-I ve HİKMETİ İNDİRMİŞ ve SANA BİLMEDİĞİNİ ÖĞRETMİŞTİR. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur"
(Nisa, 113)
İnsanlar tarafından uydurulan ilahların ve evliyaların şirk dini ise (Hâşâ) Allah'a ögretilmeye çalışılan dindir.
"De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da.Allah her şeyi bilendir"
(Hucurat, 16)
"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimiz, diyorlar. De ki:
"Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir"
( Yunus, 18)
Gerçekten de Şia ve Ehli sünnet mezheplerinde indirilen dinde bulunmayan binlerce haramlar, ibadetler, farzlar,
sünnetler, tesbihatlar, zikirler, nafileler, kutsal geceler, hatta hırkalar, kutsal emanetler ve sakalı şerifler icad edilmiştir.
Bu vahim durum cemaat ve tarikatlara götürülecek olursa iş tamamen bir çılgınlık ve ahmaklık seviyesini aşacaktır.
Aslında biz Kur'an ehli muvahhidler uydurulan ilahların ve
evliyaların şirk dininin müntesiplerine itirazımız kendilerini yüce İslam dinine izafe etmeleri ve yalanlarını tevhid akidesine yamamaya çalışmalarından dolayıdır.
Çünkü insan mahsulü, uydurma olduğu halde kendini Allah'tan gelmiş gibi takdim eden hurafe bir din 1400 yıldan beri ümmetin sapmasına neden olmuştur.
İşte maddi ve manevi bütün sorunların kaynağı bu iftira din olmuştur.
"Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı) yalan sayandan daha zalim kim vardır? Kafirlerin yeri cehennem değil mi?(Zümer, 32)
"Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennem değil mi? (Zümer, 60)
Şu gerçek çok önemlidir.
Hurafeci cahiller gittikleri yolun batıl olduğunu ve cehennemde son bulacağını en açık ve net bir şekilde duymaları gerekir.
Bu yalancı hurafeciler kendi dinlerine ve yollarına aykırı bir ses işitsinler.
DİNLERİNE AYKIRI BİR SES:
Yoksa biz bu kötü gidişin önüne set çekemeyiz.
Bizim görevimiz güzellikle indirilen dini anlatmak,sadece vahyi tebliğ etmek,Kur'an ile uyarmak, insanların önünü hidayete doğru açmak olmalıdır.
BENİM TAHİYYATIM : اتحيات لله والصلوات والطيبات السلام على الأنبياء والمرسلين ورحمت الله وبركاته اسلام علينا وعلي عبادالله الصالحين أشهد ان لا اله الا الله ولا افرق بين أحد من رسله.
Ettihâtu LİLLÉHİ VASSALAVÂTU VATTAYYİBÉT ESSELEMU ALÉL ENBİYÉİ VEL MÜRSELİN VE RAHMETULLAHİ VE BEREKÉTUHÜ ESSELEMU ALEYNÉ VE ALÉ İBÉDİLLÉHİSSÂLİHİN EŞHEDU EN LÉ ILÉHE İLLALLAH VE LÉ UFERRİKU BEYNE EHEDİN MİN RUSULİH.
"Bütün güzellikler, yardım ve destekler, iyilikler Allah'tandır.
Sadece onun kudret ve kuvvetine mahsustur. Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi bütün Elçilerin üzerine tecelli etmiştir.
Onlara selam olsun.
Allah'ın selamı bizim ve bütün salih kullar üzerine olsun.
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ve Allah'ın Elçileri arasında ayırım yapmıyorum.
Tahiyattan sonra salavat duaları okunmaz, direk Kur'an'da bulunan dualar okunabilir.
Bu duaların manası bilinmezse türkçe olarak gerekli olan, o andaki ihtiyaca binaen dua edilir.
İnsanın bilmediği duaları yapmasının bir anlamı yoktur.
Ettihâtu LİLLÉHİ VASSALAVÂTU VATTAYYİBÉT ESSELEMU ALÉL ENBİYÉİ VEL MÜRSELİN VE RAHMETULLAHİ VE BEREKÉTUHÜ ESSELEMU ALEYNÉ VE ALÉ İBÉDİLLÉHİSSÂLİHİN EŞHEDU EN LÉ ILÉHE İLLALLAH VE LÉ UFERRİKU BEYNE EHEDİN MİN RUSULİH.
"Bütün güzellikler, yardım ve destekler, iyilikler Allah'tandır.
Sadece onun kudret ve kuvvetine mahsustur. Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi bütün Elçilerin üzerine tecelli etmiştir.
Onlara selam olsun.
Allah'ın selamı bizim ve bütün salih kullar üzerine olsun.
Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ve Allah'ın Elçileri arasında ayırım yapmıyorum.
Tahiyattan sonra salavat duaları okunmaz, direk Kur'an'da bulunan dualar okunabilir.
Bu duaların manası bilinmezse türkçe olarak gerekli olan, o andaki ihtiyaca binaen dua edilir.
İnsanın bilmediği duaları yapmasının bir anlamı yoktur.
11 Mayıs 2017 Perşembe
ALLAH'TAN İNDİRİLEN DİN İLE İNSANLAR TARAFINDAN UYDURULAN DİNİN ÖZELLİKLERİ: (1.YAZI)
Burada indirilen orijinal dinden maksadın bütün Elçilere (Rusul) Yüce Allah tarafından gelen tevhid dinini anlamak gerekir.
İnsanlar tarafından uydurulan ilahların ve evliyaların şirk dininden maksadın da,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim
İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin
kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetler akla gelmesi gerekir.
1) İndirilen dinde, vahiy, ilim, hikmet, akıl ve tefekküre büyük değer verilir.
Bu dinin bir sistemi vardır.
"Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim (sistem) üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"
(Âraf, 52)
Uydurulan dinde sistem olmadığı için hem Allah'ın kitabı olan Kur'an'a sayısız aykırılıklar hemde kendi içinde binlerce arıza ve çelişki mevcuttur.
Halbuki indirilen vahiy dininde çelişki olmayacağını Rahman ve Rahim olan Allah garanti altına almıştır.
"Hâlâ Kur'an üzerinde düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı"
( Nisa, 82)
Yukarıdaki ayet uydurulan dinin tutarsızlıklardan korunma altında olmayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Peki Allah tarafından koruma altına alınmayan ve tutarsızlıklar içinde kıvranan bir inanç ve ideoloji insanları nasıl selamet sahiline ulaştıracak?
2) İndirilen dinde hürriyete, ilme, akla, tefekkür ve sorgulamaya büyük bir değer biçilir.
",,,,,Allah, akıllarını kullanmayanları pislik içinde bırakır"(Yunus, 100)
Uydurulan dinde taklitçilik, cehalet, ırkçılık hakimdir.
Uydurulan dinde aklı kullanma, sorgulama ve eleştiri yapma önderleri bulunmaz.
Hatta uydurulan dinin kurumlarında düşünme, fikir üretme, sorgulama ve eleştiri yapma kibir ve gurur olarak empoze edilir.
MESELA:
Uydurma ve geleneksel din kurumları sayılan Mezhep, Cemaat ve Tarikatlarda hiç kimse bilgi ve fikir olarak liderin üzerine çıkmaya cesaret edemez.
Fikrin, ilmin, cesaretin, hürriyetin ve özgüvenin önü asla açılmaz.
Uydurulan dinde özgüven ve fikir özgürlüğü takvasızlık!!! ve ihlastan!!! yoksunluk olarak kabul edilir.
Haliyle böyle olunca toplumsal gelişme, medeniyet, insan hakları ve hidayet yerine, baskı, cehalet, ırkçılık, taklitçilik, çürüme ve bozulma meydana gelecektir.
Halbuki indirilen dinde ilim ve akıl, tefekkür ve sorgulama Allah'ın insanlara İhsan ettiği en büyük nimetler olarak sunulur
Allah( cc) Mübin kitabında 750 küsür yerde "ilme ve tefekküre" gönderme yapar.
Kur'an, İnsanları bir çok ayette aklı kullanmaya davet eder.
Kur'an'a göre şirk ve cehalet insanlar için en büyük günah ve en yaman düşmandırlar.
Aslında İslam dünyasına vahşet ve esareti getiren şey mezhep taklitçiliği ve tefrikanın cehaletidir.
Burada indirilen orijinal dinden maksadın bütün Elçilere (Rusul) Yüce Allah tarafından gelen tevhid dinini anlamak gerekir.
İnsanlar tarafından uydurulan ilahların ve evliyaların şirk dininden maksadın da,
Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim
İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin
kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetler akla gelmesi gerekir.
1) İndirilen dinde, vahiy, ilim, hikmet, akıl ve tefekküre büyük değer verilir.
Bu dinin bir sistemi vardır.
"Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim (sistem) üzere açıkladığımız bir kitap getirdik"
(Âraf, 52)
Uydurulan dinde sistem olmadığı için hem Allah'ın kitabı olan Kur'an'a sayısız aykırılıklar hemde kendi içinde binlerce arıza ve çelişki mevcuttur.
Halbuki indirilen vahiy dininde çelişki olmayacağını Rahman ve Rahim olan Allah garanti altına almıştır.
"Hâlâ Kur'an üzerinde düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı"
( Nisa, 82)
Yukarıdaki ayet uydurulan dinin tutarsızlıklardan korunma altında olmayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Peki Allah tarafından koruma altına alınmayan ve tutarsızlıklar içinde kıvranan bir inanç ve ideoloji insanları nasıl selamet sahiline ulaştıracak?
2) İndirilen dinde hürriyete, ilme, akla, tefekkür ve sorgulamaya büyük bir değer biçilir.
",,,,,Allah, akıllarını kullanmayanları pislik içinde bırakır"(Yunus, 100)
Uydurulan dinde taklitçilik, cehalet, ırkçılık hakimdir.
Uydurulan dinde aklı kullanma, sorgulama ve eleştiri yapma önderleri bulunmaz.
Hatta uydurulan dinin kurumlarında düşünme, fikir üretme, sorgulama ve eleştiri yapma kibir ve gurur olarak empoze edilir.
MESELA:
Uydurma ve geleneksel din kurumları sayılan Mezhep, Cemaat ve Tarikatlarda hiç kimse bilgi ve fikir olarak liderin üzerine çıkmaya cesaret edemez.
Fikrin, ilmin, cesaretin, hürriyetin ve özgüvenin önü asla açılmaz.
Uydurulan dinde özgüven ve fikir özgürlüğü takvasızlık!!! ve ihlastan!!! yoksunluk olarak kabul edilir.
Haliyle böyle olunca toplumsal gelişme, medeniyet, insan hakları ve hidayet yerine, baskı, cehalet, ırkçılık, taklitçilik, çürüme ve bozulma meydana gelecektir.
Halbuki indirilen dinde ilim ve akıl, tefekkür ve sorgulama Allah'ın insanlara İhsan ettiği en büyük nimetler olarak sunulur
Allah( cc) Mübin kitabında 750 küsür yerde "ilme ve tefekküre" gönderme yapar.
Kur'an, İnsanları bir çok ayette aklı kullanmaya davet eder.
Kur'an'a göre şirk ve cehalet insanlar için en büyük günah ve en yaman düşmandırlar.
Aslında İslam dünyasına vahşet ve esareti getiren şey mezhep taklitçiliği ve tefrikanın cehaletidir.
KUR'AN'A AYKIRI GELENEKLERİN ZARARLARI: (1.YAZI)
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda en çok şikayet ettiği şeylerden birinin ataların iliklerimize kadar
işlemiş hurafe inanç ve uydurma gelenekler olduğunu görüyoruz.
Bu gelenekleri söküp atmak o kadar zor ve zahmetli bir meseledir ki, bununla ilgili güzel bir söz vardır "papayı sünnet etmekten daha zordur"
Bu işin ne kadar zor olduğunu Kur'an'ı Mübin'in penceresinde daha açık olarak müşahede ediyoruz.
MESELA:
(Ey Muhammed! )
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları:
Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
(Elçileri onlara) "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dedilerki:
"Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi ( Tevhid'i) inkar ediyoruz, dediler"
"Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23, 24, 25)
Dolayısıyla toplumu hurafe inanç ve uydurma geleneklerden kurtarmak bütün Allah Elçilerinin en önemli mesleği olmakla beraber en kutsal bir görevdir.
Gelenekler millete en saçma sapan ibadet ve âdetleri yaptırırlar.
Üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra insanlar bu ahmakça uygulamalardan asla vazgeçemezler.
MESELA:
Uzun bir zaman önce alçak bir rezilin Allah Resulü ( Aleyhisselam) adına iftira ederek uydurduğu "Ölülerinize Yasin ve fatiha okuyun" bid'at ve hurafesini bugün kim kaldırabilir?
Bu ahmakça hurafeyi bırakın kaldırmayı kim karşı gelebilir?
Mesela:
Yukarıdaki ahmakça uygulamadan daha ahmakça bir gelenek olan ölünün başında yapılan "telkin komedisine" kim ses çıkarabilir?
Mesela:
Manasını hiç önemsemeden ve üzerinde zerre kadar tefekkür etmeden Allah'ın kitabını teğanni ile okuma rezalet ve alçaklığına kim karşı gelebilir?
Allah aşkına bana söyleyin, Kur'an'ı Mübin'e karşı saygısızca yapılan bu oyun ve eğlenceyi nasıl ve ne şekilde bir son vereceğiz?
Allah'ın rahmet ve hidayet kaynağını adam gibi ne zaman okuyacağız.
Allah'ın kutsal kelamı gönül eğlencesi yapılacak bir müzik eseri midir ?
Ama dediğim gibi, bugün artık bu ahmakça hurafe ve rezil uydurmalara karşı gelmek bile mümkün değildir.
Bundan dolayı nesillerimize hayat boyunca, doğru yolu gösterecek tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak
engin rahmet ve ardından gidilecek yegane kurtuluş reçetesi olan ve hiçbir zaman bozulmayan Allah'ın kitabına yönlendireceğiz.
HER HURAFENİN KUR'AN'DA BULUNAN BİR HAKİKATI YOK ETTİĞİNİ ASLA GÖZ ARDI ETMEMELİYİZ.
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda en çok şikayet ettiği şeylerden birinin ataların iliklerimize kadar
işlemiş hurafe inanç ve uydurma gelenekler olduğunu görüyoruz.
Bu gelenekleri söküp atmak o kadar zor ve zahmetli bir meseledir ki, bununla ilgili güzel bir söz vardır "papayı sünnet etmekten daha zordur"
Bu işin ne kadar zor olduğunu Kur'an'ı Mübin'in penceresinde daha açık olarak müşahede ediyoruz.
MESELA:
(Ey Muhammed! )
"Senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları:
Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi"
(Elçileri onlara) "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dedilerki:
"Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi ( Tevhid'i) inkar ediyoruz, dediler"
"Biz de onlardan İntikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu"
(Zuhruf, 23, 24, 25)
Dolayısıyla toplumu hurafe inanç ve uydurma geleneklerden kurtarmak bütün Allah Elçilerinin en önemli mesleği olmakla beraber en kutsal bir görevdir.
Gelenekler millete en saçma sapan ibadet ve âdetleri yaptırırlar.
Üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra insanlar bu ahmakça uygulamalardan asla vazgeçemezler.
MESELA:
Uzun bir zaman önce alçak bir rezilin Allah Resulü ( Aleyhisselam) adına iftira ederek uydurduğu "Ölülerinize Yasin ve fatiha okuyun" bid'at ve hurafesini bugün kim kaldırabilir?
Bu ahmakça hurafeyi bırakın kaldırmayı kim karşı gelebilir?
Mesela:
Yukarıdaki ahmakça uygulamadan daha ahmakça bir gelenek olan ölünün başında yapılan "telkin komedisine" kim ses çıkarabilir?
Mesela:
Manasını hiç önemsemeden ve üzerinde zerre kadar tefekkür etmeden Allah'ın kitabını teğanni ile okuma rezalet ve alçaklığına kim karşı gelebilir?
Allah aşkına bana söyleyin, Kur'an'ı Mübin'e karşı saygısızca yapılan bu oyun ve eğlenceyi nasıl ve ne şekilde bir son vereceğiz?
Allah'ın rahmet ve hidayet kaynağını adam gibi ne zaman okuyacağız.
Allah'ın kutsal kelamı gönül eğlencesi yapılacak bir müzik eseri midir ?
Ama dediğim gibi, bugün artık bu ahmakça hurafe ve rezil uydurmalara karşı gelmek bile mümkün değildir.
Bundan dolayı nesillerimize hayat boyunca, doğru yolu gösterecek tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak
engin rahmet ve ardından gidilecek yegane kurtuluş reçetesi olan ve hiçbir zaman bozulmayan Allah'ın kitabına yönlendireceğiz.
HER HURAFENİN KUR'AN'DA BULUNAN BİR HAKİKATI YOK ETTİĞİNİ ASLA GÖZ ARDI ETMEMELİYİZ.
7 Mayıs 2017 Pazar
F GÜLEN VE TERÖR ÖRGÜTÜNÜN EN BÜYÜK GÜNAHI:
F Gülen pensilvanyada son olarak beddua ile karışık bir konuşmasında diyor ki,
"Mehdi zuhur etse, Hz İsa inecek olsa Türkiye'de din adına yapılan tahribatı çeyrek asırda düzeltemezler"
Alçak o derece takiyye yapıyor ki hâlâ Tayyip Erdoğan'ın adını telaffuz etmiyor.
Yani terör örgütüne karşı devletin kendini korumasını Allah'ın dinine karşı bir müdahale olarak görüyor.
Tabi ki alçaklığın ve ahmaklığın bir sınırı mevcut değildir.
Aslında F Gülen'in en büyük günahı Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurumlarıyla beraber ele geçirmek değildir.
Alçak ve rezil, yobaz ve ahmak, hurafeci ve iftiracı, kumpasçı ve hain, şerefsiz ve cahil F Gülen ve terör örgütünün en büyük günahı, Allah'ın indirdiği Kur'an ve Allah Elçilerinin yolu apaçık ortada dururken, tam 50 yıl uydurma rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dinini anlatması olmuştur.
Allah ve Resulü'nü süfli arzu ve emellerine alet ederek milyonlarca insanın Kur'an'dan ve tevhid akidesinden sapmasına sebep oldu.
50 yıl Allah Resulü adına uydurulan tamamen hurafe ve iftira olan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle oluşturulan dini tebliğ etti.
F Gülen hayatını batıl din uğrunda harcadı, ömrünü şeytanın tercümanlığını ve sözcülüğünü yaparak israf etti.
F Gülen, Üstü ihanet, ortası ticaret, altı cehalet olan dünyanın en gizli örgütünü kurmakla saf ve temiz, hâlis ve apaçık olan İslam dinine en büyük ihaneti yaptı.
Alçak F Gülen, Allah'ın "sırat-ı müstakim" "dosdoğru yol" diye buyurduğu yolu terkederek Said Nursi'nin, Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden en uzak olan eserlerini kendine tek yol ve gidilecek yegane rehber edindi.
F Gülen'in en büyük vebali, Allah ( cc) Kur'anda hangi ahlakı övmüş,onunla ilgili ne buyurmuşsa, tam aksini yaparak, ona düşman olmuş, ona en büyük darbeyi indirmiş, Kur'an ehli muvahhidlere "sapık" bile demiştir.
F Gülen, yüzbinlerce insanı Kur'an ve tevhid inancından uzaklaştırarak akıldan yoksun, cahil, tam bir ahmak ve birer mankurt olmalarına sebep olmuş, korkunç bir beyin ve akıl göçüne sebebiyet vermiştir.
SONUÇ OLARAK:
F Gülen, Allah ve Elçilerinin yolu yerine, Firavun'un, Karun'un, Haman'ın, Ebu Cehil'in, Velid bin Muğire'nin, As bin Vail'ın, Ukbe bin Ebi Muayt'ın, Yezid'in ve Haccac bin Yusuf'un yolunu tercih etmiştir.
Dolayısıyla F Gülen'in en büyük günahı siyasi idareyi ele geçirmek değil, Allah'a, Allah Elçilerine ve dine karşı yaptığı ihanettir.
Bundan dolayı Fetö ile en çetin savaş Kur'an, tevhid-i İslam, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür ile mücadele edilecektir.
F Gülen pensilvanyada son olarak beddua ile karışık bir konuşmasında diyor ki,
"Mehdi zuhur etse, Hz İsa inecek olsa Türkiye'de din adına yapılan tahribatı çeyrek asırda düzeltemezler"
Alçak o derece takiyye yapıyor ki hâlâ Tayyip Erdoğan'ın adını telaffuz etmiyor.
Yani terör örgütüne karşı devletin kendini korumasını Allah'ın dinine karşı bir müdahale olarak görüyor.
Tabi ki alçaklığın ve ahmaklığın bir sınırı mevcut değildir.
Aslında F Gülen'in en büyük günahı Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurumlarıyla beraber ele geçirmek değildir.
Alçak ve rezil, yobaz ve ahmak, hurafeci ve iftiracı, kumpasçı ve hain, şerefsiz ve cahil F Gülen ve terör örgütünün en büyük günahı, Allah'ın indirdiği Kur'an ve Allah Elçilerinin yolu apaçık ortada dururken, tam 50 yıl uydurma rivayetlerle oluşturulan İlahların ve evliyaların şirk dinini anlatması olmuştur.
Allah ve Resulü'nü süfli arzu ve emellerine alet ederek milyonlarca insanın Kur'an'dan ve tevhid akidesinden sapmasına sebep oldu.
50 yıl Allah Resulü adına uydurulan tamamen hurafe ve iftira olan Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini ile kadim İran inançlarının taşeronluğunu yapan Şia mezhebinin kaynaklarındaki yalan ve uydurma rivayetlerle oluşturulan dini tebliğ etti.
F Gülen hayatını batıl din uğrunda harcadı, ömrünü şeytanın tercümanlığını ve sözcülüğünü yaparak israf etti.
F Gülen, Üstü ihanet, ortası ticaret, altı cehalet olan dünyanın en gizli örgütünü kurmakla saf ve temiz, hâlis ve apaçık olan İslam dinine en büyük ihaneti yaptı.
Alçak F Gülen, Allah'ın "sırat-ı müstakim" "dosdoğru yol" diye buyurduğu yolu terkederek Said Nursi'nin, Kur'an, ilim, hikmet, akıl, tefekkür ve sorgulama nimetlerinden en uzak olan eserlerini kendine tek yol ve gidilecek yegane rehber edindi.
F Gülen'in en büyük vebali, Allah ( cc) Kur'anda hangi ahlakı övmüş,onunla ilgili ne buyurmuşsa, tam aksini yaparak, ona düşman olmuş, ona en büyük darbeyi indirmiş, Kur'an ehli muvahhidlere "sapık" bile demiştir.
F Gülen, yüzbinlerce insanı Kur'an ve tevhid inancından uzaklaştırarak akıldan yoksun, cahil, tam bir ahmak ve birer mankurt olmalarına sebep olmuş, korkunç bir beyin ve akıl göçüne sebebiyet vermiştir.
SONUÇ OLARAK:
F Gülen, Allah ve Elçilerinin yolu yerine, Firavun'un, Karun'un, Haman'ın, Ebu Cehil'in, Velid bin Muğire'nin, As bin Vail'ın, Ukbe bin Ebi Muayt'ın, Yezid'in ve Haccac bin Yusuf'un yolunu tercih etmiştir.
Dolayısıyla F Gülen'in en büyük günahı siyasi idareyi ele geçirmek değil, Allah'a, Allah Elçilerine ve dine karşı yaptığı ihanettir.
Bundan dolayı Fetö ile en çetin savaş Kur'an, tevhid-i İslam, ilim, hikmet, akıl ve tefekkür ile mücadele edilecektir.
KUR'AN'DA ALLAH ELÇİLERİNİN VE SALİH KULLARIN DUALARI (6.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
(Sizin İlahlarınız ve evliyalarınız mı daha hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık
veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı?
Allah'tan başka bir ilah mı var! Ne kadar da az düşünüyorsunuz"(Neml, 62)
"Rabbiniz şöyle buyurdu:
Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir"
(Mü'min, 60)
"Kullarım sana, beni sorduğunda: Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm.
O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar"
(Bakara, 186)
"Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez"
(A'raf, 55)
Hz Süleyman ( Aleyhisselam) ın duası:
",,,,Ey Rabbim!
Beni, gerek bana gerekse ana babama verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın iyi ameller yapmaya muvaffak eyle. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat"
(Neml, 19)
Meleklerin müminlere duası:
",,,Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde Tevbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler)"
(Mü'min, 7)
"Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakim olan ancak sensin"(Mü'min, 8)
(Ey Rabbimiz! ) Bir de onları, her türlü kötülüklerden arındır. O gün sen kimi kötülüklerden arındırırsan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur"
(Mü'min, 9)
Hz İbrahim ve Arkadaşlarının duası:
",,,,Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır"
(Mumtehine, 4)
"Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabbimiz!
Yegane galip ve hikmet sahibi, ancak sensin"
(Mumtehine, 5)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
(Sizin İlahlarınız ve evliyalarınız mı daha hayırlı) yoksa darda kalana kendine yalvardığı zaman karşılık
veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri kılan mı?
Allah'tan başka bir ilah mı var! Ne kadar da az düşünüyorsunuz"(Neml, 62)
"Rabbiniz şöyle buyurdu:
Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir"
(Mü'min, 60)
"Kullarım sana, beni sorduğunda: Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm.
O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulsunlar"
(Bakara, 186)
"Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez"
(A'raf, 55)
Hz Süleyman ( Aleyhisselam) ın duası:
",,,,Ey Rabbim!
Beni, gerek bana gerekse ana babama verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın iyi ameller yapmaya muvaffak eyle. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat"
(Neml, 19)
Meleklerin müminlere duası:
",,,Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde Tevbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler)"
(Mü'min, 7)
"Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vâdettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakim olan ancak sensin"(Mü'min, 8)
(Ey Rabbimiz! ) Bir de onları, her türlü kötülüklerden arındır. O gün sen kimi kötülüklerden arındırırsan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur"
(Mü'min, 9)
Hz İbrahim ve Arkadaşlarının duası:
",,,,Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır"
(Mumtehine, 4)
"Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için deneme konusu kılma, bizi bağışla! Ey Rabbimiz!
Yegane galip ve hikmet sahibi, ancak sensin"
(Mumtehine, 5)
NASIL BİR DİNE DAVET EDİYORUZ (3.YAZI)
İnsanlara özgür ve bağımsız bir şahsiyete sahip olduklarını, aslında dinde bir zorlamanın bulunmadığını,
fakat Allah( Celle Celalühü) sonsuz rahmet ve mağfiretiyle sizi affetmek ve merhamet etmek istediğini en güzel bir üslupla tebliğ edeceğiz.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Allah size bilmediklerinizi açıklamak ve sizi, sizden önceki iyilerin yollarına iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor.
Allah hakkıyla bilicidir, yegane hikmet sahibidir"
(Nisa, 26)
"Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister, kötü ahlak sahipleri ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler"
(Nisa, 27)
"Allah sizden yükünüzü hafifletmek ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır"
(Nisa, 28)
İnsanlara bütün Allah Elçilerinin tâbi olduğu hidayet ve rahmet kaynağı olan İslam'ı yaşama ile dünün uydurma rivayetlerle oluşturulan cahiliye ehli sünnet ve Şia mezhebini yaşamaktan çok daha farklı olduğunu anlatmak zorundayız.
"Şimdi düşünün bakalım, yüz üstü sürünerek yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?"
(Mülk, 22)
"Takva sahiplerine vâdolunan cennetin durumu şöyledir.
İçinde bozulmayan sudan nehirler, tadı değişmeyen sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve süzme baldan nehirler vardır.
Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır.
Hiç bu, ateşte ebedi kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?"
( Muhammed, 15)
İnsanlara özgür ve bağımsız bir şahsiyete sahip olduklarını, aslında dinde bir zorlamanın bulunmadığını,
fakat Allah( Celle Celalühü) sonsuz rahmet ve mağfiretiyle sizi affetmek ve merhamet etmek istediğini en güzel bir üslupla tebliğ edeceğiz.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Allah size bilmediklerinizi açıklamak ve sizi, sizden önceki iyilerin yollarına iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor.
Allah hakkıyla bilicidir, yegane hikmet sahibidir"
(Nisa, 26)
"Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister, kötü ahlak sahipleri ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler"
(Nisa, 27)
"Allah sizden yükünüzü hafifletmek ister, çünkü insan zayıf yaratılmıştır"
(Nisa, 28)
İnsanlara bütün Allah Elçilerinin tâbi olduğu hidayet ve rahmet kaynağı olan İslam'ı yaşama ile dünün uydurma rivayetlerle oluşturulan cahiliye ehli sünnet ve Şia mezhebini yaşamaktan çok daha farklı olduğunu anlatmak zorundayız.
"Şimdi düşünün bakalım, yüz üstü sürünerek yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?"
(Mülk, 22)
"Takva sahiplerine vâdolunan cennetin durumu şöyledir.
İçinde bozulmayan sudan nehirler, tadı değişmeyen sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler ve süzme baldan nehirler vardır.
Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır.
Hiç bu, ateşte ebedi kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?"
( Muhammed, 15)
6 Mayıs 2017 Cumartesi
KUR'AN'DA ALLAH ELÇİLERİNİN VE SALİH KULLARIN DUALARI (5.YAZI)
Tevhid dininin büyük babası olan Hz İbrahim
(a,s) müşriklere karşı bir mücadelesinde onlara şunları söylüyor.
"İyi bilin ki onlar (İlahlarınız ve evliyalarınız) benim düşmanımdır, ancak âlemlerin Rabbi benim dostumdur"
(Şuara, 77)
"Beni yaratan ve bana hidayet yolunu gösteren odur"
( Şuara, 78)
"Beni yediren, içiren O'dur"
(Şuara, 79)
"Hastalandığım bana şifa veren O'dur"
(Şuara, 80)
"Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur"
(Şuara, 81)
81. Âyette ilginç bir gerçek meydana çıkıyor.
O da şudur:
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda kabir hayatının olmadığını görüyoruz.
Hz İbrahim (a,s) diyor ki,"Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur"
Yani insan için ölüm ve dirilmeden başka hiçbir şey yoktur.
Yani bırakın kabir azabını, Kur'an'ı Mübin kabir hayatını bile görmez.
Buna benzer yüzlerce ayet mevcuttur.
MESELA:
"Sonra nutfeyi alaka yaptık.
Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk, bu bir parçacık eti kemiklere çevirdik, bu kemikleri etle kapladık.
Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
Sonra, muhakkak ki, bunun ardından elbet öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"
(Mu'minun, 14, 15, 16)
Yukarıdaki ayetlerde bulunan "Sonra, muhakkak ki, bunun ardından elbet öleceksiniz,sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz" cümlesi çok önemlidir.
Yani kabir hayatı diye bir hayat yok.
MESELA:
"Onlardan öncekiler de ( ELÇİLERE) hileyapmışlardı.
Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti"
(Nahl, 26)
"Sonra kıyamet gününde( Allah), onlarırezil eder ve der ki:
"Kendileri hakkında ( Müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki:
"Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kafirleredir"( Nahl, 27)
Yukarıdaki âyetlerde bulunan ",,,Bu azap(dünyadaki) onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti, sonra kıyamet gününde ( Allah), onları rezil eder ve der ki:
"Kendileri hakkında ( Müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede? Bölümü ile aslında kabir hayatının olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bizim dünyadaki bir gecelik uykumuz kabir hayatından çok daha uzundur.
Ölüm ile gözlerimizi kapattıktan hemen sonra bir bakacağız ki, mahşer meydanındayız.
NEYSE KONUMUZA DEVAM EDELİM:
"Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur"
( Şuara, 82)
"Rabbim! Bana hikmet ver ve beni salih kullar arasına kat"(Şuara, 83)
"Bana, benden sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmayı nasip eyle"(Şuara, 84)
"Beni, Naim cennetinin vârislerinden kıl"(Şuara, 85)
"İnsanların dirilecekleri gün, beni mahcup etme"
(Şuara, 87)
"O gün, ne mal fayda ne de evlat"
(Şuara, 88)
"Ancak Allah'a kalbi Selim (her türlü şirkten arınmış temiz kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur"
(Şuara, 89
Hz İbrahim (Aleyhisselam) gibi büyük bir Elçinin bu olağanüstü ve mütevazi duasından sonra insanları
"kurtarıcı ve şefaat edici" olarak peşine takan sözde âlim ve şeyhlere yazıklar olsun.
Hiç olmazsa İbrahim (Aleyhisselam)'ın bu güzel ahlak ve muhteşem edebinden utanın.
Siz! ne Allah'tan korkmaz, güzel ahlaktan yoksun ve edep bilmez cahillersiniz!
Tevhid dininin büyük babası olan Hz İbrahim
(a,s) müşriklere karşı bir mücadelesinde onlara şunları söylüyor.
"İyi bilin ki onlar (İlahlarınız ve evliyalarınız) benim düşmanımdır, ancak âlemlerin Rabbi benim dostumdur"
(Şuara, 77)
"Beni yaratan ve bana hidayet yolunu gösteren odur"
( Şuara, 78)
"Beni yediren, içiren O'dur"
(Şuara, 79)
"Hastalandığım bana şifa veren O'dur"
(Şuara, 80)
"Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur"
(Şuara, 81)
81. Âyette ilginç bir gerçek meydana çıkıyor.
O da şudur:
Kur'an'ı Mübin'e dikkatli bir şekilde baktığımızda kabir hayatının olmadığını görüyoruz.
Hz İbrahim (a,s) diyor ki,"Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur"
Yani insan için ölüm ve dirilmeden başka hiçbir şey yoktur.
Yani bırakın kabir azabını, Kur'an'ı Mübin kabir hayatını bile görmez.
Buna benzer yüzlerce ayet mevcuttur.
MESELA:
"Sonra nutfeyi alaka yaptık.
Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk, bu bir parçacık eti kemiklere çevirdik, bu kemikleri etle kapladık.
Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
Sonra, muhakkak ki, bunun ardından elbet öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz"
(Mu'minun, 14, 15, 16)
Yukarıdaki ayetlerde bulunan "Sonra, muhakkak ki, bunun ardından elbet öleceksiniz,sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz" cümlesi çok önemlidir.
Yani kabir hayatı diye bir hayat yok.
MESELA:
"Onlardan öncekiler de ( ELÇİLERE) hileyapmışlardı.
Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti"
(Nahl, 26)
"Sonra kıyamet gününde( Allah), onlarırezil eder ve der ki:
"Kendileri hakkında ( Müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki:
"Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kafirleredir"( Nahl, 27)
Yukarıdaki âyetlerde bulunan ",,,Bu azap(dünyadaki) onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti, sonra kıyamet gününde ( Allah), onları rezil eder ve der ki:
"Kendileri hakkında ( Müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede? Bölümü ile aslında kabir hayatının olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bizim dünyadaki bir gecelik uykumuz kabir hayatından çok daha uzundur.
Ölüm ile gözlerimizi kapattıktan hemen sonra bir bakacağız ki, mahşer meydanındayız.
NEYSE KONUMUZA DEVAM EDELİM:
"Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur"
( Şuara, 82)
"Rabbim! Bana hikmet ver ve beni salih kullar arasına kat"(Şuara, 83)
"Bana, benden sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmayı nasip eyle"(Şuara, 84)
"Beni, Naim cennetinin vârislerinden kıl"(Şuara, 85)
"İnsanların dirilecekleri gün, beni mahcup etme"
(Şuara, 87)
"O gün, ne mal fayda ne de evlat"
(Şuara, 88)
"Ancak Allah'a kalbi Selim (her türlü şirkten arınmış temiz kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur"
(Şuara, 89
Hz İbrahim (Aleyhisselam) gibi büyük bir Elçinin bu olağanüstü ve mütevazi duasından sonra insanları
"kurtarıcı ve şefaat edici" olarak peşine takan sözde âlim ve şeyhlere yazıklar olsun.
Hiç olmazsa İbrahim (Aleyhisselam)'ın bu güzel ahlak ve muhteşem edebinden utanın.
Siz! ne Allah'tan korkmaz, güzel ahlaktan yoksun ve edep bilmez cahillersiniz!
NASIL BİR DİNE DAVET EDİYORUZ (2.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz"
diyerek söz almıştı.
Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur"
(Âli İmran, 187)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu,
İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler
(Bakara, 159)
"Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.
Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
BEN Tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim"
(Bakara, 160)
(Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerindedir"
(Bakara, 161)
"Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
(Bakara, 162)
"İlahınız bir tek Allah'tır. Ondan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır, Rahim'dir"
( Bakara, 163)
İşte bu korkunç tehdit edici emirlerden sonra Kur'an ehli muvahhidler, Kur'an'ın gerçeklerini insanlardan gizlemeyecek,
İslam'a sonradan sokuşturulmuş Kur'an dışındaki hurafelere karşı mücadele etmek için vahyi bağlam ve
bütünlüğü içinde kavrayacak sonra insanlara olduğu gibi tebliğ edecekler.
Kur'an ehli muvahhidler aynen Allah Elçileri gibi net ve açık olacaklardır.
Çünkü Allah bu kutsal tevhid dini ile insanları cahiliye şirkinin karanlığından kurtarmayı amaçlamıştır.
Allah insanları Kur'an ve Resul sayesinde her türlü kir ve pislikten temizlemek istiyor.
"Nitekim kendi içinizden size AYETLERİMİZİ OKUYAN, sizi kötülüklerden arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten bir RESUL gönderdik"
( Bakara, 151)
"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve şirkten) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir
RESUL göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler"
(Âli İmran, 164)
İnsanlara, içinde bulundukları sıkıntı ve izdırapların, acı ve kötülüklerin bataklığından sadece Kur'an'ın nuru ile çıkacaklarını anlatmalıyız.
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz"
diyerek söz almıştı.
Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü olmuştur"
(Âli İmran, 187)
"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayet yolunu kitapta onu insanlara apaçık göstermemizden sonra gizleyenler yok mu,
İşte onlara hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet ederler
(Bakara, 159)
"Ancak Tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır.
Zira ben onların tevbelerini kabul ederim.
BEN Tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamet edenim"
(Bakara, 160)
(Âyetlerimizi) inkar etmiş ve kafir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerindedir"
(Bakara, 161)
"Onlar ebediyyen lanet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır"
(Bakara, 162)
"İlahınız bir tek Allah'tır. Ondan başka ilah yoktur. O, Rahman'dır, Rahim'dir"
( Bakara, 163)
İşte bu korkunç tehdit edici emirlerden sonra Kur'an ehli muvahhidler, Kur'an'ın gerçeklerini insanlardan gizlemeyecek,
İslam'a sonradan sokuşturulmuş Kur'an dışındaki hurafelere karşı mücadele etmek için vahyi bağlam ve
bütünlüğü içinde kavrayacak sonra insanlara olduğu gibi tebliğ edecekler.
Kur'an ehli muvahhidler aynen Allah Elçileri gibi net ve açık olacaklardır.
Çünkü Allah bu kutsal tevhid dini ile insanları cahiliye şirkinin karanlığından kurtarmayı amaçlamıştır.
Allah insanları Kur'an ve Resul sayesinde her türlü kir ve pislikten temizlemek istiyor.
"Nitekim kendi içinizden size AYETLERİMİZİ OKUYAN, sizi kötülüklerden arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten bir RESUL gönderdik"
( Bakara, 151)
"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve şirkten) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir
RESUL göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler"
(Âli İmran, 164)
İnsanlara, içinde bulundukları sıkıntı ve izdırapların, acı ve kötülüklerin bataklığından sadece Kur'an'ın nuru ile çıkacaklarını anlatmalıyız.
İNSANLIĞIN ORTAK AKLI (5.YAZI)
"De ki: "Allah, her şeyin Rabbi iken, hiç ben ondan başka Rab arar mıyım?
Herkesin kazandığı ancak kendi boynuna geçer, hiç bir günahkar kişi, başkasının günahını çekmez.
Sonra hep dönüp Rabbinize varacaksınız. O zaman size, ayrılığa düştüğünüz gerçeği haber verecektir"
(En'am, 164)
"Dünya dört şeyle ayakta duruyor, âlimlerin ilmi, hükümdarın adaleti, salihlerin ibadeti, cömert kişilerin sehaveti"
(Hz.Ali)
"Din şu dört şey üzerine bina edilmiştir. "Vahiy, ilim, akıl ve tefekkür"
(Ali Aydın)
"Bir topluma önder olmanın ilk ve en büyük vasfı âdil olmaktır"(Hz Ömer)
"Hayatta iken mahkemeden, öldükten sonra da cehennemden kork"
(Çin Atasözü)
"Kanunsuz suç olmaz, kanun olmadan ceza verilmez"(Fransız Atasözü)
Bence de Allah Kur'an'ı Mübin'de bir şeyi emretmemişse o şeyi yapma zorunluluğu yoktur.
Yani Allah insanlara gerekli ve farz kılmadığı şeylerden hesaba çekmeyecektir.
Dolayısıyla bir şey duyduğunuzda onun Kur'anda var olup olmadığını mutlaka sorun ve soruşturun.
Dininizi falan âlimin!!!, filanca fişmekanın, şu mezheb müctehidinin, bu cemaat liderinin, tarikat şeyhinin ,
ekran vaizinin ve diyanet başkanının arzu ve isteğine bırakmayın.
Dininiz çok değerlidir, onu sadece Allah'ın kitabından alın.
Dininizi dünya karşılığında satan şarlatanlardan alırsanız, size uydurma, yalan ve hurafe din satacaktır.
"Adalet Allah'ı da, insanları da memnun eder"
(Hint Atasözü)
"Kanun kişilere saygı göstermez"
(Japon Atasözü)
"Geciken adalet, adalet değildir, geciken adalet adaletsizlik getirir"
(Macar Atasözü)
"Adalet olan yerde selam gerekmez"
(Türk Atasözü)
"Adalet, herkese layık olduğunu verdiren bir erdemdir"
(Aristoteles)
(İnsanlığın ortak aklı, M. Halit Yalçın, kent yayınları, 10 Ekim 2001 Eskişehir Özel Tip Cezaevi)
(NOT: Kur'an ve din ile alakalı fikirler, vahiy'den etkilenen biri olarak bana aittir)
"De ki: "Allah, her şeyin Rabbi iken, hiç ben ondan başka Rab arar mıyım?
Herkesin kazandığı ancak kendi boynuna geçer, hiç bir günahkar kişi, başkasının günahını çekmez.
Sonra hep dönüp Rabbinize varacaksınız. O zaman size, ayrılığa düştüğünüz gerçeği haber verecektir"
(En'am, 164)
"Dünya dört şeyle ayakta duruyor, âlimlerin ilmi, hükümdarın adaleti, salihlerin ibadeti, cömert kişilerin sehaveti"
(Hz.Ali)
"Din şu dört şey üzerine bina edilmiştir. "Vahiy, ilim, akıl ve tefekkür"
(Ali Aydın)
"Bir topluma önder olmanın ilk ve en büyük vasfı âdil olmaktır"(Hz Ömer)
"Hayatta iken mahkemeden, öldükten sonra da cehennemden kork"
(Çin Atasözü)
"Kanunsuz suç olmaz, kanun olmadan ceza verilmez"(Fransız Atasözü)
Bence de Allah Kur'an'ı Mübin'de bir şeyi emretmemişse o şeyi yapma zorunluluğu yoktur.
Yani Allah insanlara gerekli ve farz kılmadığı şeylerden hesaba çekmeyecektir.
Dolayısıyla bir şey duyduğunuzda onun Kur'anda var olup olmadığını mutlaka sorun ve soruşturun.
Dininizi falan âlimin!!!, filanca fişmekanın, şu mezheb müctehidinin, bu cemaat liderinin, tarikat şeyhinin ,
ekran vaizinin ve diyanet başkanının arzu ve isteğine bırakmayın.
Dininiz çok değerlidir, onu sadece Allah'ın kitabından alın.
Dininizi dünya karşılığında satan şarlatanlardan alırsanız, size uydurma, yalan ve hurafe din satacaktır.
"Adalet Allah'ı da, insanları da memnun eder"
(Hint Atasözü)
"Kanun kişilere saygı göstermez"
(Japon Atasözü)
"Geciken adalet, adalet değildir, geciken adalet adaletsizlik getirir"
(Macar Atasözü)
"Adalet olan yerde selam gerekmez"
(Türk Atasözü)
"Adalet, herkese layık olduğunu verdiren bir erdemdir"
(Aristoteles)
(İnsanlığın ortak aklı, M. Halit Yalçın, kent yayınları, 10 Ekim 2001 Eskişehir Özel Tip Cezaevi)
(NOT: Kur'an ve din ile alakalı fikirler, vahiy'den etkilenen biri olarak bana aittir)
NASIL BİR DİNE DAVET EDİYORUZ? (1.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İnsanları Allah'a (Kur'an'a) davet eden, ameli salih işleyen ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır"
(Fussilet, 33)
(Resulüm! ) De ki: Ben sadece Allah'a davet ediyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben müşriklerden değilim"
(Yusuf, 108)
İnsanlar, İslam'ın çeşitli şekillerde birdenbire ortaya çıkan herhangi beşeri sosyal bir ideoloji,
herhangi siyasal bir sistem olmadığını, islam'ın sadece tevhid dini olduğunu ve yalnız Kur'an'a dayandığını kavrayıncaya kadar onları bırakmamalıyız.
İnsanlara, İslam dininin tek kaynağının Kur'an olduğunu,
Allah Resulü'nün sadece Kur'an'ı tebliğ ettiğini ve yalnız Kur'an ile insanları uyardığını tekrar tekrar dile getirmekten bıkmamalıyız.
Kur'an'ın
Allah tarafından gönderilmiş olduğunu ve Allah tarafından tamamlandığını her zaman ve zeminde haykırmaktan usanmamalıyız.
Kur'an'ın islamı,özgür ve bağımsız şahsiyet önerisiyle, rahmet ve hidayetiyle,
Elçi ve Nebi'leriyle, anlayış ve kurumları ile tüm insanlık âleminin rüyasını gördüğü beşeri ideolojilerden çok
daha iyisini gerçekleştirecek kabiliyet ve akla, tefekkür ve sorgulamaya sahip olan ilâhi bir dindir.
İslam dini, saf, sâde, apaçık, rahmet, aydınlık, ihtilafı ve karışıklığı olmayan, kolay, insan haklarına saygılı ve insan fıtratına en uygun olan bir dindir.
Fakat bu dinin tamamen ALLAH TARAFINDAN gönderilen ve kaynağının Kur'an olduğunu insanlara en güzel bir üslupla anlatmak zorundayız.
İslam'ın hakikatini sağlıklı bir şekilde kavradığımızda, bu sağlam duruş bize, doğası gereği İslam'ı,
insanlara sunarken tâbi olduğumuz dinin Allah'tan gelen bir gerçek, diğer dinlerin uydurulan batıl bir inanç olduğunu yakinen idrak etmenin sağladığı bir özgüven verecektir.
"Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphecilerden olmayasın"
(Bakara, 147)
",,,,Deki: Doğru yol, ancak ALLAH'IN yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır"
(Bakara, 120)
Rahman ve Rahim olan Allah Kur'an'ı Mübin'de şöyle buyuruyor.
"İnsanları Allah'a (Kur'an'a) davet eden, ameli salih işleyen ve "Ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır"
(Fussilet, 33)
(Resulüm! ) De ki: Ben sadece Allah'a davet ediyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben müşriklerden değilim"
(Yusuf, 108)
İnsanlar, İslam'ın çeşitli şekillerde birdenbire ortaya çıkan herhangi beşeri sosyal bir ideoloji,
herhangi siyasal bir sistem olmadığını, islam'ın sadece tevhid dini olduğunu ve yalnız Kur'an'a dayandığını kavrayıncaya kadar onları bırakmamalıyız.
İnsanlara, İslam dininin tek kaynağının Kur'an olduğunu,
Allah Resulü'nün sadece Kur'an'ı tebliğ ettiğini ve yalnız Kur'an ile insanları uyardığını tekrar tekrar dile getirmekten bıkmamalıyız.
Kur'an'ın
Allah tarafından gönderilmiş olduğunu ve Allah tarafından tamamlandığını her zaman ve zeminde haykırmaktan usanmamalıyız.
Kur'an'ın islamı,özgür ve bağımsız şahsiyet önerisiyle, rahmet ve hidayetiyle,
Elçi ve Nebi'leriyle, anlayış ve kurumları ile tüm insanlık âleminin rüyasını gördüğü beşeri ideolojilerden çok
daha iyisini gerçekleştirecek kabiliyet ve akla, tefekkür ve sorgulamaya sahip olan ilâhi bir dindir.
İslam dini, saf, sâde, apaçık, rahmet, aydınlık, ihtilafı ve karışıklığı olmayan, kolay, insan haklarına saygılı ve insan fıtratına en uygun olan bir dindir.
Fakat bu dinin tamamen ALLAH TARAFINDAN gönderilen ve kaynağının Kur'an olduğunu insanlara en güzel bir üslupla anlatmak zorundayız.
İslam'ın hakikatini sağlıklı bir şekilde kavradığımızda, bu sağlam duruş bize, doğası gereği İslam'ı,
insanlara sunarken tâbi olduğumuz dinin Allah'tan gelen bir gerçek, diğer dinlerin uydurulan batıl bir inanç olduğunu yakinen idrak etmenin sağladığı bir özgüven verecektir.
"Gerçek olan, Rabbinden gelendir. O halde sakın şüphecilerden olmayasın"
(Bakara, 147)
",,,,Deki: Doğru yol, ancak ALLAH'IN yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır"
(Bakara, 120)
4 Mayıs 2017 Perşembe
KUR'AN'DA ALLAH ELÇİLERİNİN VE SALİH KULLARIN DUALARI (4.YAZI)
Hz Nuh (Aleyhisselam) ın duası:
"Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et"dedi.
(Mü'minün, 26)
Allah'ın, Elçisi Muhammed ( Aleyhisselam) a öğrettiği bir dua:
"Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Rabbim! Onların bana yakın olmalarından da sana sığınırım"
(Mü'minün, 97, 98)
Allah en doğrusunu bilir, yukarıdaki ayette bulunan
"Şeytanlar"dan kasıt görünür görünmez, maddi ve manevi, dini ve dünyevi tabiatımızı, ahlakımızı,
sağlığımızı,karakterimizi,psikolojik veya fizyolojik yapımızı olumsuz yönde etkileyebilecek zararlı ve şerli yaratıklardır.
Eziyete uğrayan Mü'minlerin duaları:
"Rabbimiz! Biz iman ettik, bundan ötürü bizi affet, bize merhamet et! Sen, merhametlilerin en hayırlısısın"
(Mü'minün, 109)
Allah'ın, Elçisi Muhammed (Aleyhisselam) a emrettiği bir diğer dua:
(Resulüm! ) De ki: Rabbim! Bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın"
(Mü'minün, 118)
Allah'ın has kullarının duaları:
"Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden uzaklaştır, doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır" derler.
(Furkan, 65)
"Onlara Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar"
(Ve o muttaki kullar) Rabbimiz!
Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerinin öncülerinden kıl! derler"
(Furkan, 73, 74)
Hz Nuh (Aleyhisselam) ın duası:
"Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et"dedi.
(Mü'minün, 26)
Allah'ın, Elçisi Muhammed ( Aleyhisselam) a öğrettiği bir dua:
"Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Rabbim! Onların bana yakın olmalarından da sana sığınırım"
(Mü'minün, 97, 98)
Allah en doğrusunu bilir, yukarıdaki ayette bulunan
"Şeytanlar"dan kasıt görünür görünmez, maddi ve manevi, dini ve dünyevi tabiatımızı, ahlakımızı,
sağlığımızı,karakterimizi,psikolojik veya fizyolojik yapımızı olumsuz yönde etkileyebilecek zararlı ve şerli yaratıklardır.
Eziyete uğrayan Mü'minlerin duaları:
"Rabbimiz! Biz iman ettik, bundan ötürü bizi affet, bize merhamet et! Sen, merhametlilerin en hayırlısısın"
(Mü'minün, 109)
Allah'ın, Elçisi Muhammed (Aleyhisselam) a emrettiği bir diğer dua:
(Resulüm! ) De ki: Rabbim! Bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en hayırlısısın"
(Mü'minün, 118)
Allah'ın has kullarının duaları:
"Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden uzaklaştır, doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır" derler.
(Furkan, 65)
"Onlara Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar"
(Ve o muttaki kullar) Rabbimiz!
Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerinin öncülerinden kıl! derler"
(Furkan, 73, 74)
3 Mayıs 2017 Çarşamba
SAKIN KUR'AN'I DİNLEMEYİN!!
Aslında Kur'an'ın üzerinde düşünmeden, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü çözmek son derece zor bir meseledir.
İşte bu yüzden Allah ( Celle Celalühü) Kur'an'ın üzerinde düşünmeye çok büyük bir değer vermiştir.
"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"
(Muhammed, 24)
(Resulüm! ) Sana bu mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve aklını kullananlar öğüt alsınlar diye indirdik"
(Sâd, 29)
Rivayetler, insanları Kur'an'ın üzerinde düşünmekten alıkoyan tarihin en karanlık ve tehlikeli metinleridir.
Çünkü rivayetler Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne uzak,
insanı düşünmekten alıkoyan, Kur'an'dan bağımsız, alakasız,
Allah'ın kitabından kopuk, hazır, tefekkürsüz ve emeksiz, yalan ve hurafe, iftira ve kirli bilgi sunan zehirli kaynaklardır.
Hadisleri uyduranlar bu ümmeti 1300 yıl önceki karanlık çağa mahkum eden bataklık gardiyanlarıdır.
Hadisler, ümmeti Kur'an'dan koparan en önemli kaynaklardır.
Hadislerin bataklığında debelenenler Kur'an'ın aydınlığına asla ulaşamazlar.
Rivayetler,
Kur'an sesinin işitilmesini engelleyen en etkili propaganda araçlarıdır.
Dolayısıyla Mekkeli müşriklerin şu arzu ve istekleri hadislerin piyasaya sürülmesiyle hayat bulmuştur.
"İnkâr edenler:
Bu KUR'AN'I dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki (onun sesini)bastırırsınız,dediler"
(Fussilet, 26)
Yukarıdaki ayet Mekke müşriklerinin sadece Kur'an ile uyarıldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Eğer Kur'an'dan başka bir şey ile uyarılsaydılar şöyle demeleri gerekirdi
"Sakın Muhammed'i dinlemeyin"
Demek oluyor ki, insanları tek alakadar eden şey Elçinin dilinde hayat bulan Kur'andır.
Mekke'li müşrikler bu gerçeği bildikleri için Kur'an'ın sesini engellemeye çalışıyorlardı. Aynen Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbni mace Ahmet Bin hanbel gibi,
Rivayetler, bu ümmetin sapkınlığına, bölünmesine, dağılmasına, İslam aleminin anarşi, zulüm, katliam, kargaşa, ihtilaf, kaos ve çelişki girdapının içinde perişan olmasına sebep olmuşlardır.
Kur'an ve Resul ( Elçi) insanları Karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
Nebi'ye iftira edilerek uydurulan hadisler yüzünden bu ümmete zor ve karmaşık, sarp ve karanlık bir hayat yaşatılmıştır.
Kur'an ilmi yüceltiyor, rivayetler cehaleti yüceltiyor.
Kur'an tevhid akidesini yüceltiyor, rivayetler şirke yöneltiyor.
Kur'an aklı ve tefekkürü yüceltiyor, rivayetler akılsızlıga ve ahmaklığa yöneltiyor.
Kur'an hakkı ve hakikatı yüceltiyor, rivayetler hurafe ve uydurmalara yöneltiyor.
Kur'an, hayır, fazilet, onur, kurtuluş, aydınlık ve saadete sevkeder.
Rivayetler, şer, karanlık, zulüm, kaos, anarşi, zulüm, katliam ve ihtilafa sevkeder.
Aslında Kur'an'ın üzerinde düşünmeden, Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğünü çözmek son derece zor bir meseledir.
İşte bu yüzden Allah ( Celle Celalühü) Kur'an'ın üzerinde düşünmeye çok büyük bir değer vermiştir.
"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"
(Muhammed, 24)
(Resulüm! ) Sana bu mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve aklını kullananlar öğüt alsınlar diye indirdik"
(Sâd, 29)
Rivayetler, insanları Kur'an'ın üzerinde düşünmekten alıkoyan tarihin en karanlık ve tehlikeli metinleridir.
Çünkü rivayetler Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne uzak,
insanı düşünmekten alıkoyan, Kur'an'dan bağımsız, alakasız,
Allah'ın kitabından kopuk, hazır, tefekkürsüz ve emeksiz, yalan ve hurafe, iftira ve kirli bilgi sunan zehirli kaynaklardır.
Hadisleri uyduranlar bu ümmeti 1300 yıl önceki karanlık çağa mahkum eden bataklık gardiyanlarıdır.
Hadisler, ümmeti Kur'an'dan koparan en önemli kaynaklardır.
Hadislerin bataklığında debelenenler Kur'an'ın aydınlığına asla ulaşamazlar.
Rivayetler,
Kur'an sesinin işitilmesini engelleyen en etkili propaganda araçlarıdır.
Dolayısıyla Mekkeli müşriklerin şu arzu ve istekleri hadislerin piyasaya sürülmesiyle hayat bulmuştur.
"İnkâr edenler:
Bu KUR'AN'I dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki (onun sesini)bastırırsınız,dediler"
(Fussilet, 26)
Yukarıdaki ayet Mekke müşriklerinin sadece Kur'an ile uyarıldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Eğer Kur'an'dan başka bir şey ile uyarılsaydılar şöyle demeleri gerekirdi
"Sakın Muhammed'i dinlemeyin"
Demek oluyor ki, insanları tek alakadar eden şey Elçinin dilinde hayat bulan Kur'andır.
Mekke'li müşrikler bu gerçeği bildikleri için Kur'an'ın sesini engellemeye çalışıyorlardı. Aynen Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbni mace Ahmet Bin hanbel gibi,
Rivayetler, bu ümmetin sapkınlığına, bölünmesine, dağılmasına, İslam aleminin anarşi, zulüm, katliam, kargaşa, ihtilaf, kaos ve çelişki girdapının içinde perişan olmasına sebep olmuşlardır.
Kur'an ve Resul ( Elçi) insanları Karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
Nebi'ye iftira edilerek uydurulan hadisler yüzünden bu ümmete zor ve karmaşık, sarp ve karanlık bir hayat yaşatılmıştır.
Kur'an ilmi yüceltiyor, rivayetler cehaleti yüceltiyor.
Kur'an tevhid akidesini yüceltiyor, rivayetler şirke yöneltiyor.
Kur'an aklı ve tefekkürü yüceltiyor, rivayetler akılsızlıga ve ahmaklığa yöneltiyor.
Kur'an hakkı ve hakikatı yüceltiyor, rivayetler hurafe ve uydurmalara yöneltiyor.
Kur'an, hayır, fazilet, onur, kurtuluş, aydınlık ve saadete sevkeder.
Rivayetler, şer, karanlık, zulüm, kaos, anarşi, zulüm, katliam ve ihtilafa sevkeder.
HARRE OLAYI ( 2.YAZI)
Ehli sünnet mezhebinin yanında vahiy katibi ve ender sahabi olarak kabul edilen Muaviye bin Ebi Süfyan,
Müslümanların meşru halifesi olan Hz Ali'ye karşı gelerek sıffin'de yapılan savaşta binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Pek tâbi dir ki oğluna da Mekke ve Medine'yi tahrip ederek yerle bir etmek düşecektir.
Yezid bin Muaviye,
Emevi Arap ırkçılığına karşı çıktıkları için Allah Resulü'nün hicret yeri olan
Medine'de 80 küsür sahabi olmak üzere on bin (10 000) Müslümanı katlettikten sonra orduyu Mekke üzerine sevkeder.
Medine'de katliam gerçekleştiren ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve ölür.
Yerine Emevilerin en sadık köpeği olan "Haccac"komutanlığa getirilir.
Bu Haccac daha sonra yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı "Zalim" olarak şöhret olacaktır.
Fakat Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini Haccac'ı da temize çıkaracaktır.
Çünkü Ehli sünnet
kaynaklarına göre Haccac çok Kur'an okuyan muttaki birisi idi.
Dahası onlara göre Kur'an'ı notalayan, yani Kur'an'a hareke koyduran da Haccac idi.
Daha da, aslında halk bu zulümleri hak edecek bir karakter ve ahlaka sahip idi.
Daha da ilerisi Emevi dini Ehl-i sünnet mezhebine göre
bu vahşet ve katliamlar ümmetin bir kaderi ve Allah'ın bir takdiri idi.
Sözü fazla uzatmadan olayımıza gelelim.
Mekke'yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehri taş yağmuruna tutar.
Atılan taşlarla Kabe yıkılır.
Mekke halkı açlıkla kıvranır. Zalim Haccac, Müslümanları aşağılamak için Mekke'ye mancınıkla hayvan leşleri attırır.
Halk açlıktan köpek leşlerini bile yemek zorunda kalır.
Bulaşıcı hastalıklar yayılır.
Yezide karşı çıkan Sahabi Zübeyr bin Avvam'ın oğlu Mekke'nin Emiri Abdullah bin Zübeyr, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder ve çıkan çatışmada şehit olur. Kafası kesilir Şam'a gönderilir.
Cenazesi üç gün Mekke'de asılı kalır.
Annesinin çok yalvarması üzerine indirilip kendisine verilir.
Zalim Haccac, Mekke'de katliamlara devam eder, yıkılan kabeyi yaktırır.
(Zalim Haccac, valilik ve komutanlık dönemlerinde 200 000 kişinin ölümünden sorumlu olduğu söylenmektedir)
Ali Aydın
Ehli sünnet mezhebinin yanında vahiy katibi ve ender sahabi olarak kabul edilen Muaviye bin Ebi Süfyan,
Müslümanların meşru halifesi olan Hz Ali'ye karşı gelerek sıffin'de yapılan savaşta binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Pek tâbi dir ki oğluna da Mekke ve Medine'yi tahrip ederek yerle bir etmek düşecektir.
Yezid bin Muaviye,
Emevi Arap ırkçılığına karşı çıktıkları için Allah Resulü'nün hicret yeri olan
Medine'de 80 küsür sahabi olmak üzere on bin (10 000) Müslümanı katlettikten sonra orduyu Mekke üzerine sevkeder.
Medine'de katliam gerçekleştiren ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve ölür.
Yerine Emevilerin en sadık köpeği olan "Haccac"komutanlığa getirilir.
Bu Haccac daha sonra yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı "Zalim" olarak şöhret olacaktır.
Fakat Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini Haccac'ı da temize çıkaracaktır.
Çünkü Ehli sünnet
kaynaklarına göre Haccac çok Kur'an okuyan muttaki birisi idi.
Dahası onlara göre Kur'an'ı notalayan, yani Kur'an'a hareke koyduran da Haccac idi.
Daha da, aslında halk bu zulümleri hak edecek bir karakter ve ahlaka sahip idi.
Daha da ilerisi Emevi dini Ehl-i sünnet mezhebine göre
bu vahşet ve katliamlar ümmetin bir kaderi ve Allah'ın bir takdiri idi.
Sözü fazla uzatmadan olayımıza gelelim.
Mekke'yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehri taş yağmuruna tutar.
Atılan taşlarla Kabe yıkılır.
Mekke halkı açlıkla kıvranır. Zalim Haccac, Müslümanları aşağılamak için Mekke'ye mancınıkla hayvan leşleri attırır.
Halk açlıktan köpek leşlerini bile yemek zorunda kalır.
Bulaşıcı hastalıklar yayılır.
Yezide karşı çıkan Sahabi Zübeyr bin Avvam'ın oğlu Mekke'nin Emiri Abdullah bin Zübeyr, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder ve çıkan çatışmada şehit olur. Kafası kesilir Şam'a gönderilir.
Cenazesi üç gün Mekke'de asılı kalır.
Annesinin çok yalvarması üzerine indirilip kendisine verilir.
Zalim Haccac, Mekke'de katliamlara devam eder, yıkılan kabeyi yaktırır.
(Zalim Haccac, valilik ve komutanlık dönemlerinde 200 000 kişinin ölümünden sorumlu olduğu söylenmektedir)
Ali Aydın
SANAT DÜŞMANLARI CAHİLLER (2. YAZI)
Ehli sünnet ve Şia'nın mezheplerinde sürekli olarak zorlaştırma,
eziyet etmek, yasaklama, haram kılma ve her mubah olan şeyi çirkin gösterme ahlakı mevcuttur.
İşte bu yüzden Allah ( CelleCelalühü) Kur'anda şöyle buyuruyor.
"Sadece dillerinizin yalan söylemesiyle, "Şu helaldir, bu haramdır " demeyin, sonra Allah'a iftira etmiş olursunuz, şüphesiz ki, Allah'a adına yalan söyleyenler kurtuluşa eremezler"(Nahl, 116)
Aslında Allah'ın Resulüne hakaret ve iftira ile Allah'a hakaret ve iftira arasında hiçbir fark yoktur.
Çünkü Allah'ın Resulü, Allah'ı temsil makamında bulunmaktadır.
Bütün Allah Elçileri bir ailenin bireyleri gibidirler Hepsi aynı hakikatın
temsilcileri olmuşlardır.
Bundan dolayı aralarında bir fark gözetmek Allah'a karşı gelmek olarak kabul edilmiştir.(Nisa, 150)
Allah'ın bütün Elçileri Allah'ı temsil etme makam ve mertebesine sahiptirler.
Dolayısıyla Allah'ın Resulüne iftira eden Buhari, Müslim ve benzerleri Allah'a, onun muhterem Elçilerine ve bütün Elçilere gelen İslam dinine iftira etmişlerdir.
Şia ve Ehli sünnet alimleri!!! ve muhaddisleri! Allah'ın yasak etmediği şeyleri haram sayarak kendilerini ilâh ve Rab makamında göstermişlerdir.
Oysa Allah ( cc) dinde eksiltmeyi de, dine ilave yapmayı da şiddetle kınamaktadır.
Her iki hareket de Allah'tan olanı beşeri olanla karıştırmak demektir.
"Hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"
( Bakara, 42)
Dünyada hak olan bir şeye batılı karıştırmak kadar çirkin bir şey yoktur.
Çünkü insanlar "Allah tarafından indirildi, Allah'tan geldi "
diyerek uydurma rivayetlerle yalan dinlerin peşinde amaçsızca gidecek ve batıl inançlarla ömürler heba olacaktır.
Bu millete ve insanlığa yazıktır, günahtır.
Canlara, kadınlara, çocuklara, servetlere, mabedlere, zihinlere, zamanlara, dünyamıza ve ahiret hayatımıza kıymayın.
EY ŞİA VE EHLİ SÜNNET ÂLİMLERİ!!!
Allah Resulü'ne karşı iftira olan hurafe rivayetleriniz yüzünden yüce İslam dini büyük bir zarar gördü.
İşte sizin dininiz, işte sizin aklınız, işte sizin vicdanınız.
"Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte kıyamet günü bunlara "Haydi yaptığınız resimlere can veriniz" diye azap edilir"
(Buhari, 12)
"Kıyamet günü en şiddetli azaba uğratılacak olan ressamlardır"
( İbni Hacer el Haytemi, Buhari, tasvir, 89)
Yani sizin dininiz olan hadislere göre resim yapmak şirk koşmak, kula kulluk yapmak, ana babaya karşı gelmek, haram yemekten bile daha tehlikeli bir günah mıdır?
Hayır! Hayır! Hayır!
En büyük günah nedir?
Biliyor musunuz?
En büyük günah,
Allah Resulü'nü yalan ve iftiralarınıza alet etmeniz,batıl dininize insanları mahkum etmeniz, Allah'ın dinini uydurma hadislerinizle tahrif etmeniz, Allah Elçilerinin emanetlerine ihanet etmenizdir.
Ehli sünnet ve Şia'nın mezheplerinde sürekli olarak zorlaştırma,
eziyet etmek, yasaklama, haram kılma ve her mubah olan şeyi çirkin gösterme ahlakı mevcuttur.
İşte bu yüzden Allah ( CelleCelalühü) Kur'anda şöyle buyuruyor.
"Sadece dillerinizin yalan söylemesiyle, "Şu helaldir, bu haramdır " demeyin, sonra Allah'a iftira etmiş olursunuz, şüphesiz ki, Allah'a adına yalan söyleyenler kurtuluşa eremezler"(Nahl, 116)
Aslında Allah'ın Resulüne hakaret ve iftira ile Allah'a hakaret ve iftira arasında hiçbir fark yoktur.
Çünkü Allah'ın Resulü, Allah'ı temsil makamında bulunmaktadır.
Bütün Allah Elçileri bir ailenin bireyleri gibidirler Hepsi aynı hakikatın
temsilcileri olmuşlardır.
Bundan dolayı aralarında bir fark gözetmek Allah'a karşı gelmek olarak kabul edilmiştir.(Nisa, 150)
Allah'ın bütün Elçileri Allah'ı temsil etme makam ve mertebesine sahiptirler.
Dolayısıyla Allah'ın Resulüne iftira eden Buhari, Müslim ve benzerleri Allah'a, onun muhterem Elçilerine ve bütün Elçilere gelen İslam dinine iftira etmişlerdir.
Şia ve Ehli sünnet alimleri!!! ve muhaddisleri! Allah'ın yasak etmediği şeyleri haram sayarak kendilerini ilâh ve Rab makamında göstermişlerdir.
Oysa Allah ( cc) dinde eksiltmeyi de, dine ilave yapmayı da şiddetle kınamaktadır.
Her iki hareket de Allah'tan olanı beşeri olanla karıştırmak demektir.
"Hakkı batıl ile karıştırmayın, bile bile hakkı gizlemeyin"
( Bakara, 42)
Dünyada hak olan bir şeye batılı karıştırmak kadar çirkin bir şey yoktur.
Çünkü insanlar "Allah tarafından indirildi, Allah'tan geldi "
diyerek uydurma rivayetlerle yalan dinlerin peşinde amaçsızca gidecek ve batıl inançlarla ömürler heba olacaktır.
Bu millete ve insanlığa yazıktır, günahtır.
Canlara, kadınlara, çocuklara, servetlere, mabedlere, zihinlere, zamanlara, dünyamıza ve ahiret hayatımıza kıymayın.
EY ŞİA VE EHLİ SÜNNET ÂLİMLERİ!!!
Allah Resulü'ne karşı iftira olan hurafe rivayetleriniz yüzünden yüce İslam dini büyük bir zarar gördü.
İşte sizin dininiz, işte sizin aklınız, işte sizin vicdanınız.
"Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte kıyamet günü bunlara "Haydi yaptığınız resimlere can veriniz" diye azap edilir"
(Buhari, 12)
"Kıyamet günü en şiddetli azaba uğratılacak olan ressamlardır"
( İbni Hacer el Haytemi, Buhari, tasvir, 89)
Yani sizin dininiz olan hadislere göre resim yapmak şirk koşmak, kula kulluk yapmak, ana babaya karşı gelmek, haram yemekten bile daha tehlikeli bir günah mıdır?
Hayır! Hayır! Hayır!
En büyük günah nedir?
Biliyor musunuz?
En büyük günah,
Allah Resulü'nü yalan ve iftiralarınıza alet etmeniz,batıl dininize insanları mahkum etmeniz, Allah'ın dinini uydurma hadislerinizle tahrif etmeniz, Allah Elçilerinin emanetlerine ihanet etmenizdir.
HARRE OLAYI ( 2.YAZI)
Ehli sünnet mezhebinin yanında vahiy katibi ve ender sahabi olarak kabul edilen Muaviye bin Ebi Süfyan,
Müslümanların meşru halifesi olan Hz Ali'ye karşı gelerek sıffin'de yapılan savaşta binlerce insanın ölümüne neden olmuştur.
Pek tâbi dir ki oğluna da Mekke ve Medine'yi tahrip ederek yerle bir etmek düşecektir.
Yezid bin Muaviye,
Emevi Arap ırkçılığına karşı çıktıkları için Allah Resulü'nün hicret yeri olan
Medine'de 80 küsür sahabi olmak üzere on bin (10 000) Müslümanı katlettikten sonra orduyu Mekke üzerine sevkeder.
Medine'de katliam gerçekleştiren ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve ölür.
Yerine Emevilerin en sadık köpeği olan "Haccac"komutanlığa getirilir.
Bu Haccac daha sonra yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı "Zalim" olarak şöhret olacaktır.
Fakat Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini Haccac'ı da temize çıkaracaktır.
Çünkü Ehli sünnet
kaynaklarına göre Haccac çok Kur'an okuyan muttaki birisi idi.
Dahası onlara göre Kur'an'ı notalayan, yani Kur'an'a hareke koyduran da Haccac idi.
Daha da, aslında halk bu zulümleri hak edecek bir karakter ve ahlaka sahip idi.
Daha da ilerisi Emevi dini Ehl-i sünnet mezhebine göre
bu vahşet ve katliamlar ümmetin bir kaderi ve Allah'ın bir takdiri idi.
Sözü fazla uzatmadan olayımıza gelelim.
Mekke'yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehri taş yağmuruna tutar.
Atılan taşlarla Kabe yıkılır.
Mekke halkı açlıkla kıvranır. Zalim Haccac, Müslümanları aşağılamak için Mekke'ye mancınıkla hayvan leşleri attırır.
Halk açlıktan köpek leşlerini bile yemek zorunda kalır.
Bulaşıcı hastalıklar yayılır.
Yezide karşı çıkan Sahabi Zübeyr bin Avvam'ın oğlu Mekke'nin Emiri Abdullah bin Zübeyr, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder ve çıkan çatışmada şehit olur. Kafası kesilir Şam'a gönderilir.
Cenazesi üç gün Mekke'de asılı kalır.
Annesinin çok yalvarması üzerine indirilip kendisine verilir.
Zalim Haccac, Mekke'de katliamlara devam eder, yıkılan kabeyi yaktırır.
(Zalim Haccac, valilik ve komutanlık dönemlerinde 200 000 kişinin ölümünden sorumlu olduğu söylenmektedir)
Ehli sünnet mezhebinin yanında vahiy katibi ve ender sahabi olarak kabul edilen Muaviye bin Ebi Süfyan,
Müslümanların meşru halifesi olan Hz Ali'ye karşı gelerek sıffin'de yapılan savaşta binlerce insanın ölümüne neden olmuştur.
Pek tâbi dir ki oğluna da Mekke ve Medine'yi tahrip ederek yerle bir etmek düşecektir.
Yezid bin Muaviye,
Emevi Arap ırkçılığına karşı çıktıkları için Allah Resulü'nün hicret yeri olan
Medine'de 80 küsür sahabi olmak üzere on bin (10 000) Müslümanı katlettikten sonra orduyu Mekke üzerine sevkeder.
Medine'de katliam gerçekleştiren ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve ölür.
Yerine Emevilerin en sadık köpeği olan "Haccac"komutanlığa getirilir.
Bu Haccac daha sonra yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı "Zalim" olarak şöhret olacaktır.
Fakat Emevi Abbasi imalatı hurafe Ehli sünnet dini Haccac'ı da temize çıkaracaktır.
Çünkü Ehli sünnet
kaynaklarına göre Haccac çok Kur'an okuyan muttaki birisi idi.
Dahası onlara göre Kur'an'ı notalayan, yani Kur'an'a hareke koyduran da Haccac idi.
Daha da, aslında halk bu zulümleri hak edecek bir karakter ve ahlaka sahip idi.
Daha da ilerisi Emevi dini Ehl-i sünnet mezhebine göre
bu vahşet ve katliamlar ümmetin bir kaderi ve Allah'ın bir takdiri idi.
Sözü fazla uzatmadan olayımıza gelelim.
Mekke'yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehri taş yağmuruna tutar.
Atılan taşlarla Kabe yıkılır.
Mekke halkı açlıkla kıvranır. Zalim Haccac, Müslümanları aşağılamak için Mekke'ye mancınıkla hayvan leşleri attırır.
Halk açlıktan köpek leşlerini bile yemek zorunda kalır.
Bulaşıcı hastalıklar yayılır.
Yezide karşı çıkan Sahabi Zübeyr bin Avvam'ın oğlu Mekke'nin Emiri Abdullah bin Zübeyr, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder ve çıkan çatışmada şehit olur. Kafası kesilir Şam'a gönderilir.
Cenazesi üç gün Mekke'de asılı kalır.
Annesinin çok yalvarması üzerine indirilip kendisine verilir.
Zalim Haccac, Mekke'de katliamlara devam eder, yıkılan kabeyi yaktırır.
(Zalim Haccac, valilik ve komutanlık dönemlerinde 200 000 kişinin ölümünden sorumlu olduğu söylenmektedir)
SANAT DÜŞMANLARI CAHİLLER: (1.YAZI)
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) sanat ve kudretini ilim ve hikmetini kimi zaman yıldızların hareketlerinde,
kimi zaman kevni ayetlerde,
yağmurun hızında, bir kuşun ötüşünde, bir meyvenin renginde, kimi zaman hoş ve güzel bir seda'da,
bir müzik eserinde veya bir resim sanatında insanlara göstermektedir. "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir millet için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır"
(Bakara, 164)
Aslında her şeyin yaratıcısı Allah'tır ve Allah hiçbir şeyi hikmetsiz ve amaçsız olarak yaratmamıştır.
"Biz, gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık"
(Duhan, 38)
Kur'an'ın hiçbir ayetinde müziğin ve resim yapmanın haram olduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır.
Yani Allah indinde müziğin ve resim sanatının kötü bir meslek olduklarını gösteren tek bir emir yoktur.
Fakat Kur'an'a iman etmeyen, Nebi (Aleyhisselam) a iftira olan hadisleri kendilerine tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak ve gidilecek yol ve rehber edinen mezhepler,
Allah'ın yaratışında bulunan güzellikleri, hayatın neşesi, tadı, güzelliği, tabiatın estetik ve sanatını her zaman görmezden gelmişlerdir.
Bu mezheplerin din bilginleri!!!
Allah'ın insanlara karşı bir nimet ve rahmeti olan sanatın bir çok dalını haram kabul edip yasaklamışlardır.
Halbuki Kur'an'da hakkında yasak bulunmayan her şey serbesttir.
YASAKLAR İSTİSNADIR.
Bir şeyin haram olması için onunla ilgili olarak Allah'ın kitabında mutlaka bir emir bulunması gerekir.
Dolayısıyla müzik icra etmenin, şiir söylemenin ve resim yapmanın haram olduklarına dair hiç bir âyetin olmaması, bunların mubah ve serbest olduklarına yeterli bir delildir.
Aslında bu sanat dalları hakkında mubah olduklarına dair herhangi bir izahat dahi fuzuli bir uğraştır.
Çünkü bu sanat dalları insana duygusallık ve incelik kazandıran onu her türlü şiddet ve nefret gibi kötü duygulardan arındıran hayırlı faaliyetlerdir
Rahman ve Rahim olan yüce Allah ( cc) Mübin kitabında şöyle buyuruyor.
"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz şeyleri rızıkları kim haram kılabilir?
De ki:
Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz"
(Âraf, 32
Rahman ve Rahim olan Allah ( cc) sanat ve kudretini ilim ve hikmetini kimi zaman yıldızların hareketlerinde,
kimi zaman kevni ayetlerde,
yağmurun hızında, bir kuşun ötüşünde, bir meyvenin renginde, kimi zaman hoş ve güzel bir seda'da,
bir müzik eserinde veya bir resim sanatında insanlara göstermektedir. "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,
rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir millet için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır"
(Bakara, 164)
Aslında her şeyin yaratıcısı Allah'tır ve Allah hiçbir şeyi hikmetsiz ve amaçsız olarak yaratmamıştır.
"Biz, gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık"
(Duhan, 38)
Kur'an'ın hiçbir ayetinde müziğin ve resim yapmanın haram olduğuna dair bir işaret bulunmamaktadır.
Yani Allah indinde müziğin ve resim sanatının kötü bir meslek olduklarını gösteren tek bir emir yoktur.
Fakat Kur'an'a iman etmeyen, Nebi (Aleyhisselam) a iftira olan hadisleri kendilerine tek kaynak, kayıtsız şartsız tâbi olunacak ve gidilecek yol ve rehber edinen mezhepler,
Allah'ın yaratışında bulunan güzellikleri, hayatın neşesi, tadı, güzelliği, tabiatın estetik ve sanatını her zaman görmezden gelmişlerdir.
Bu mezheplerin din bilginleri!!!
Allah'ın insanlara karşı bir nimet ve rahmeti olan sanatın bir çok dalını haram kabul edip yasaklamışlardır.
Halbuki Kur'an'da hakkında yasak bulunmayan her şey serbesttir.
YASAKLAR İSTİSNADIR.
Bir şeyin haram olması için onunla ilgili olarak Allah'ın kitabında mutlaka bir emir bulunması gerekir.
Dolayısıyla müzik icra etmenin, şiir söylemenin ve resim yapmanın haram olduklarına dair hiç bir âyetin olmaması, bunların mubah ve serbest olduklarına yeterli bir delildir.
Aslında bu sanat dalları hakkında mubah olduklarına dair herhangi bir izahat dahi fuzuli bir uğraştır.
Çünkü bu sanat dalları insana duygusallık ve incelik kazandıran onu her türlü şiddet ve nefret gibi kötü duygulardan arındıran hayırlı faaliyetlerdir
Rahman ve Rahim olan yüce Allah ( cc) Mübin kitabında şöyle buyuruyor.
"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz şeyleri rızıkları kim haram kılabilir?
De ki:
Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz"
(Âraf, 32
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)