31 Ağustos 2024 Cumartesi

 BEKTAŞİLİK 

(1.YAZI)

 13.Yüzyılda Kalenderilik içinde teşekküle başlayıp 15. yüzyılın sonlarında Hacı Bektaş ananeleri etrafında Anadolu'da ortaya çıkan bir inançtır. 

 

Yeniçeri ocağının kuruluşundaki rolü dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu tarihi boyunca nüfuzunu koruyan Bektaşilik, gerek oynadığı siyasi roller ve arzettiği farklı dini inanç (hulul) ve telakkileri  birleştirici yapı, gerekse devletin 17. yüzyıldan itibaren resmen tanıdığı tek gayri Sünni tarikat olması sebebiyle en çok ilgi çeken, en çok tartışılan ve araştırılan tarikat olmuştur.


Kuruluşundaki sosyal ve itikadi (hulul) unsurlar, bünyesindeki geleneksel amillerin menşe ve mahiyetleri, gelişen safhaları ve bunlardaki muhtelif gelenekçi tesisler, tarih boyunca oynadığı  siyasi roller, sosyal ve iktisadi yapısı, kültür hayatındaki edebiyatı, sanatı ve günümüzdeki durumu gibi meseleler son yıllardaki ciddi çalışmalara rağmen henüz tam manasıyla ortaya konabilmiş değildir.


Tâcul- Ârif'in seyyid Ebul-Vefa el-Bağdadi'nin kurduğu Vefaiyye tarikatının Anadolu'daki şeyhi olan Baba İlyas Horosani öncülüğünde meydana gelen Baba-i isyanı 13. yüzyıl ortalarına doğru yeni bir gayri  İslami hareketin doğuşuyla  sonuçlandı. 


Babailik adını taşıyan bu hareket  Vefailerden başka Anadolu'daki Kalenderiye, Yeseviyye, Haydariyye zümrelerince benimsendi ve 14. yüzyılın başlarından itibaren "Abdalan-ı Rum" yahut "Rum Abdalları"  adı altında bulunan bu zümre mensupları bütün orta ve Batı Anadolu'da ve sonra da Osmanlı fetihleriyle birlikte Rumeli'de faaliyetlerini  devam ettirdiler. 


 Abdal Kumral, Abdal Mehmet ve bilhassa Abdal Musa gibilerinin  tarihi şahsiyetleri  bilinen bu Rum  Abdalları bu manada belki "İlk Bektaşiler" diyebileceğimiz kalenderi, Vefai ve Haydari dervişleri idi. 


 Muhtemelen 14. yüzyılın başlarından itibaren Hacı Bektaş ananeleri,  efsaneleri daha doğrusu Hacı Bektaş kültü  bunlar arasında iyice gelişerek yayıldı. 


Bunda da en önemli rolü, hiç şüphesiz vaktyle Baba-i hareketinin  en kuvvetli temsilcisi Hacı Bektaşı  yaşadığı Suluca Karahöyük teki (bugünkü Hacı Bektaş) Hacı Bektaş  zaviyesi oynadı.


 Bugünkü hüvetiyle bilinen asıl Bektaşilik 922 Hicri (1516 Miladi) yılında öldüğü kabul edilen Balım sultan'ın tarikatın başına geçmesi ile şekillenmiştir.


Zaten Bektaşi geleneği de Balım Sultan-ı  ikinci pir kabul etmekle bu tarihi vakıayı tescil etmiştir. 


Bektaşiliği Kalenderilikten ayırarak bugünkü yapısını kazandıran Balım  Sultan'ın  şahsiyeti yeteri  kadar aydınlanmamıştır.


Ancak burada önem kazanan husus   Balım Sultan'ın 1501 tarihinde rivayete göre ikinci Beyazıd tarafından Hacı Bektaş zaviyesinin, dolayısıyla tarikatın şeyhliğine  getirilmesiyle birlikte o zamana kadar Kalenderilikte mevcut teşkilat, doktrin, ayin ve erkan'ın ne ölçüde değişikliğe uğradığı meselesidir. 


25 Ağustos 2022 Perşembe

KUR'AN'I MÜBİN'İN MEÂLİ(299.YAZI)Asr Süresi 3 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Asra (zamana) andolsun ki, insan gerçekten hüsran içindedir.3-) Ancak, iman edip yani sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar hüsranda değillerdir).--------------------------------------------------------Hümeze Süresi 9 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) (Muminleri) arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle (onlarla) alay eden her kişiye veyl olsun! O ki mal toplar ve onu durmadan sayar da sayar. 3-) O, malının, kendisini devamlı kılacağını hesap ediyor.4-) Hayır! Andolsun ki o, Hutâme'ye atılacaktır.5-) Hutame'nin ne olduğunu sen nereden idrak edeceksin?6,7-) O, Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. (Öyle bir ateş) ki, yüreklerin ta üstüne tırmanıp durandır. 8,9-) Şüphesiz ki o uzatılmış sütunlarda onların üzerine kapatılıp kilitlenmiş olandır.----------------------------------------------------Fil Süresi 5 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?2-) Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?3,5-) Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi.ASHAB-I FİL" GERÇEĞİ Kur'an'ı Mübin'de anlatılan kıssalarda amaçlanan temel hedef, onları tarihi bir vakıa özelliğinde anlatmak değildir.Ancak esas hedef, insanların ibret ve ders almalarını sağlamaktır.Nitekim Kur'an'ı Mübin'in naklettiği kıssaların gayesi iki ana maddede özetlenebilir.1-) Allah Resulü'nü ve iman edenleri teselli etmek, onların irade ve azmini arttırmak.2) İnsanları düşündürmek ve ibret almalarını sağlamak."Andolsun onların (geçmiş elçilerin ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır..."( Yusuf- 111) Bu nedenle kıssalar, bu amaç ve hedefler doğrultusunda anlatıldığı için, olaylar tarihi bir disiplin içinde ele alınmamışlardır.Kuran'ın amacı olayların tarihsel gerçekliğini tarihsel unsurları olan yer, zaman, tarih, coğrafya eşliğinde tarih kitaplarında olduğu gibi görmek değildir. O tarihsel olayları, darb-ı meseller'i tevhid inancını ve güzel ahlakı yerleştirmede etkili birer yan unsur olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla kıssalara ve darb-ı mesellere bu çerçeveden bakmak gerekir.Kıssalarda doğru olan hikayenin bizzat ayrıntısı değil, vermek istediği derin mesajlardır, hikmetli anlamlardır. Hatta kıssalarda ayrıntı vermek, verilmek istenen ibret, derinlik ve hikmetleri dağıtıp yok edecektir. Bundan dolayı Kur'an'a yaklaşan, bizzat amaç edilmeyen kıssaların içerdikleri olayların ayrıntısına ve mahiyetine dalmaz ve bu anlatılan olayların marufu emretme, hidayet yolunu gösterme, öğüt verme ve ibret alma çerçevesinin dışında değerlendirmez. O halde diyebiliriz ki: Kur'an hitabında yer alan kıssalar ve bu kıssalar da geçen olayları "tarih ilmi" çerçevesinde ele almak ve yorumlamak, vahiyin amacının dışında bir yaklaşım olur. Bu sebeple kıssaları, "ana prensipleri destekleyen araçlar" olarakgörmek ve bunları insanın hidayetine yardımcı olan,bireysel ve toplumsal hayatında önünü görmesine vasıta olan ibret ve öğüt dolu hadiseler olarak değerlendirmek,kıssaların anlatılmak istenen amacına daha uygun bir yaklaşım olacaktır.Kıssaların altına dolgu malzemesi yerleştirmek onları amaçlarından saptırmaktan başka hiçbir işe yaramayacağını akıl, iz'an, tevhid ve ilim sahipleri bilir.Şimdi konumuz olan Fil Ashabı'nın anlatıldığı Fil süresine bir bakalım : Fil süresinin meali şöyledir."Rabbin Fil sahiplerine neler etti görmedin mi? Onların planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üstüne sürü sürü kuşlar gönderdi. O Kuşlar onların üzerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyorlardı. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi"(Fil süresi 1-5) Temelde bu sürede verilmek istenen ders şudur.'İslam'ın sesini kesmek isteyen, Kur'an'a ve Allah Resulü'ne karşı düşmanca tavırlar sergilemeyi sürdürmeleri halinde Mekke müşriklerinin de geçmiş kavimlerin helak edildikleri gibi olmasa da, sünnetullâha uygun bir şekilde mahvolacaklarını ve yenileceklerini ihtar, onları tehdit ve uyarı, Allah Resulü'ne ve iman edenleri cesaretlendirme, imanlarını arttırma, onlara güven verme, sebat ve sabırlarını arttırma, onları teselli etme" mahiyeti taşıyordu. Yoksa Fil süresinde anlatılan kıssanın Mekke ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Kur'an'da anlatılan bu kıssa hiçbir zaman Mekke'de gerçekleşmiş değildir.Yani Şia ve Ehli Sünnet'in her şeyi yalan olduğu gibi, bu anlattıkları Yemen ve Ebrehe hikayesi de yalandır.Ehli Sünnet ve Şia Kur'an'da manasını değiştirmedikleri âyet bırakmamışlardır.Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğüne göre bu mucizevi olay Allah Resulün'den önceki eski çağlarda meydana gelmiştir. Neden mi? 1-) Eğer bu olay aktarıldığı gibi Allah Resulü'nün doğumundan 50 gün önce meydana gelmiş olsaydı, Kuran ayrıntıya girer bir çok âyette daha geniş bir açılım yapar bu kıssayı tefsir ederdi. Diğer kıssalarda bu yapılmıştır. Kıssa Kuran'da son derece özet olarak sunulmaktadır. Sadece teselli mahiyeti taşımakta, Allah'ın sonsuz gücünü iman edenlere haber vermektedir. 2-) Ordunun nereden geldiği, niçin geldiği, amacı, özellikleri, Mekke ile alakasını ortaya koyacak en ufak bir detay verilmemekte, tek bir isim zikredilmemektedir.Halbuki Kur'an'da helak edilen kavimler ve kurtarılan mü'minlerle ilgili adlarıyla birlikte onlarca âyette detaylı açıklamalar yapılmaktadır. Aslında Kur'an'da anlatılan bu olay mekkelilerden daha çok Müslümanlara yönelik bir mesaj taşıdığından, ayrıntıya girilmeden hulasa bir bilgi verilmiştir. Mesela: Yahudileri ilgilendirdiği için Elçilerinin ve atalarının başından geçen olayları Kur'an onlarca yerde anmakta, imana gelmelerini teşvik amaçlı onlara bir çok hatırlatmada bulunmaktadır.3-) Bu olay Mekkeliler üzerinde müspet hiçbir tesir meydana getirmemiştir.4-) Mekke'de olduğu iddia edilen bu olay esnasında Kabe'nin içinde 360 adet put bulunmakta, Mekke'de her türlü zulüm, haksızlık, şirk, ahlaksızlık baş göstermekteydi.Yüce Allah, âhiret ve Resül inancı olan bir orduyu böyle bozulmuş müşrik bir toplum için helak eder mi?Zira Ebrehe'nin Hristiyan olduğu söylenmektedir.Mesala: Mekke'de olan Müslümanlar ateşe tapan İran'lılara karşı, Rumların galip gelmesini istiyorlardı. (Rum-1,2,3,4)Çünkü Rumların Allah'a, elçilere ve âhirete imanları vardı. 5-) Allah Resulü (a.s) on üç yıllık Risalet hayatının en yoğun tebliğ mücadelesinde hiçbir zaman bu olayı mekkelilere hatırlatmamıştır. 6-) Şüphesiz ki bu hâdise Mekke'de olmuş olsaydı, büyük bir mucize ve olağanüstü bir olay olduğundan Mekkelilerin bu olay ile alakalı birçok hatıraları ve anlatımları olurdu. Bu olağanüstü hadise ile ilgili Mekkelilerin bir tane bile anıları tarihe intikal etmemiştir. 7-) Ebrehe'nin binlerce asker olması gereken Ordusu'ndan kalan ganimete ne oldu? Hiç kimsenin bundan haberi olmamıştır. Fillerden ve Ordu'dan geriye hiçbir kalıntı yoktur. Bazı rivayetlerde sekiz, on iki, on üç, hatta bin kadar Fil'den bahsedilmektedir.İri cüsseli bir canlı ile ilgili bu kadar ihtilaf olur mu? 8-) Tarihin hiçbir döneminde o günkü şartlarda büyük bir ordu sadece bir binayı yıkmak için harekete geçmez.Herkes bilir ki savaşlar, savunma, siyasi, ekonomik ve stratejik amaçlara yönelik yapılır.Yıkılacak kutsal bir binayı onu kutsayanlar kısa bir süre sonra daha mükemmelini inşa edeceklerinden hiç kimse şüphe etmez.Fil kıssasında anlatılan olağanüstü hadise Allah Resulü'nden daha eski çağlarda yaşayan zamanınElçisine ve tevhid ehline bir yardım ve destek, kafir ve zalimleri helak etmesi için yüce Allah'ın yardımı ve desteği olarak meydana gelmiştir. Bu olayın Mekke ile hiçbir alakası bulunmamaktadır. Çünkü Mekke'de esen bir kum fırtınası, bir yağmur çisintisi bile bu hadiseden daha fazla hatıra bırakmaktadır. Kur'an'ı anlamaya çalışan, aklını kullanan, tefekkür eden ve ilme değer veren muvahhidlere selam olsun.KUREYŞ VE FİL SÜRESİNİN ARASINDAKİ İLİŞKİ: Kureyş süresinin meali :"Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin (Kabe'nin) Rabbine ibadet etsinler"(Kureyş- 3_4 )Kureyş Kabilesi, kutsal sayılan Kabe'nin gözetim ve bakımını üstlendikleri için bütün kabileler onlara saygı gösterirlerdi. Bu sayede onlar Taif'in serin yaylalarına kışın da yemenin sıcak bölgelerine serbestçe giderlerdi. İşte bu Allah'ın onlara bir ihsanı idi.Bu şekilde ticaret yaparlar ve kazanç elde ederlerdi. Ayrıca Kabe'nin bulunduğu Mekke şehri sıcak ve kurak yani ot bitmez kervan geçmez (İbrahim- 37)bir vadide bulunduğu, işgal edilecek maddi bir zenginliğe, coğrafi bir özelliğe ve arzu edilen cazibeye sahip olmayaşı ona emin bir bölge hüviyeti kazandırıyordu. Yoksa bu süredeki "kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin Rabbine kulluk etsinler" âyetleriyle fil ordusunun bozguna uğraması arasında başka hiçbir ilişki yoktur.Fil suresinin başlangıcında bulunan 'Elem tera' "görmedin mi?" kelimesinin açıklamasına gelecek olursak. "haberin olsun, emin ol, Rabb'inin buyurduğu gibidir, görmüş gibi iman et, asla şüphen olmasın" anlamına gelmektedir. Mesela: "Musa'dan sonra israiloğullarından ileri gelen kimseleri görmedin mi?(Bakara- 246)"Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi?(İbrahim-19 )Eğer bu olay Mekke'de meydana gelmiş olsaydı,Allah mutlaka Mekkelilerin imana gelmeleri için Kur'an'ın bir çok yerinde bu kıssayı anlatır, onlara hatırlatmalarda bulunur, bu muhteşem mucizeyi ve büyük nimeti çeşitli şekillerde tefsir eder ve detaylandırırdı. Kur'an'ı Mübin'in üslubu buna müsaittir. Anlatılan kıssalar bir çok şekilde dile getirilmektedir. Kur'an'da bu konu ile alakalı misaller çoktur. Mesela: Medine'de yaşayan birkaç Yahudi kabilesininİslam'ı kabul etmeleri için ataları olan İsrailoğullarına verilen nimetleri, yapılan yardımları, isyanlarından dolayı nasıl cezalandırıldıklarını anlatan yüzlerce âyet vardır."Bir zamanları hatırlayın..." diye başlayan o kadar ayet var ki, bakınız. (BAKARA--40--70, ; Araf--140--156; Şuara--17; 66 ; Taha--9--99)Kendi dönemlerinde yani Medine'de küçük ölçekli birer savaş olmalarına rağmen yüce Allah, Bedir, Uhud, Hendek, Huneyn savaşlarını ve Tebuk seferi ile ilgili yüzlerce âyeti kerimede detaylı açıklamalar yapmaktadır.Mü'minlere bir çok yerde nasıl yardım ettiğini, Allah'ın üzerlerindeki nimetlerini anmalarını ve şükretmelerini hatırlatır.Mesela: "Andolsun ki Allah, bir çok yerde (Savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti""Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda bozularak gerisin geri kaçtınız""Sonra Allah, Resulü ile müminler üzerine sekinetini (sükunet ve huzur duygusunu) indirdi,sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kafirlere azap etti, İşte bu, o kafirlerin cezasıdır"(Tevbe-25,26)Rumlarla İran arasında geçen savaştan bile Kur'an'ı Mübin söz etmektedir.(Rum, 1--5) Allah Resulü'nün doğumundan kısa zaman önce Mekke'de olmuş olan ve Mekkelileri çok yakından ilgilendiren böyle bir olayın ayrıntılarıyla beraber Kur'an'da bir kaç âyetle olsa dahi anlatılmaması olacak şey değildir. Bu hâdise Mekke'de gerçekleşmiş olsaydı, Kur'an bir çok âyette mutlaka üzerinde dururdu. Böyle yapmaması, Kur'an'ın üslubuna aykırı düşmektedir. Çünkü Allah Resulü (a.s) Mekke'de Tam 13 sene irşad ve tebliğ görevini ifa etmiştir. Bu konuda şu âyet çok önemlidir."Eğer yüz çevirirlerse de ki: sizi Âd ve Semud'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum"(Fussilet-13)Halbuki Kur'an onları Âd ve Semud kavminin helak oldukları kasırgayla değil, gördükleri, şahit oldukları ve duydukları bir azapla uyarması daha uygun olacaktı. Mekke müşrikleri kendilerine yapılan uyarılara karşı şöyle diyorlardı."Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır. Yahut Elem verici bir azap getir"(Enfal- 32)Mekke müşrikleri eğer fil olayında cereyan etmiş cezalandırmayı görmüş veya duymuş olsalardı aynı cezalandırmayı isterlerdi.Şuayb (a.s) kavmini şu şekilde uyarıyordu."Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hud kavminin,yahut Salih kavmi'nin başına gelenler gibi size de musibet getirmesin. Lut kavmi de sizden uzak değildir" (Hud- 89)Bu âyette bulunan "Lut kavmi de sizden uzak değildir" bölümü çok önemlidir. Yani "onların başına gelenleri duydunuz, biliyorsunuz, onların başına gelen felaket, sizin başınıza da gelir" demek istemiştir. Ayrıca inançları uğruna Allah Resul'ü ve Müslümanlarla her türlü mücadeleyi veren ve Müslümanlarla üç savaş yapan Mekkelilerin Ka'be gibi kendileri için son derece kutsal bir mekanı yıkmaya gelen bir orduya karşı koymamaları mümkün mü? SONUÇ:Fil olayının ve mucizesinin Mekke'de gerçekleştiğine inananlar yani Fil Ashabının Mekke'de helak olduklarında ısrar edenler bunun gibi daha birçok soruya cevap vermek zorundadırlar.

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(298. YAZI)Takasur Süresi 8 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,2-) Çoklukla övünmek sizi, kabirleri ziyaret edinceye kadar oyaladı.(Kur'an'da bulunan "mesêniye" "ikili anlam" kuralına göre "kabirleri ziyaretin" iki anlamı vardır.1-) Ataların çokluğuyla övünme hatta o kadar ki, kabirlerde olan atalarının sayısını tutma, fazilet ve kerametlerini sürekli olarak tekrar etme.2-) Yani çoklukla övünme sizi o kadar oyaladı ki, en sonunda ölüm gelip size çattı ve kabirlerin içine bu aldanma ve oyalanma ile girdiniz.)3-) Hayır; (vahiy sayesinde) ileride bileceksiniz!4-) Sonra Hayır! İleride (ölüm anında) bileceksiniz!5-) Hayır, keşke ilmel yakin (ikna olacak bir ilimle) bilseydiniz. ( ve iman etseydiniz)6-) Andolsun ki, o cahimi (ölüm anında) muhakkak göreceksiniz.7-) Sonra, onu aynel yakin (ikna olacak bir şekilde âhirette) mutlaka gözünüzle göreceksiniz.8-) Sonra o gün, nimetlerden mutlaka sorulacaksınız?(Tekâsür Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(297. YAZI)Kâria Süresi 11 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) O bilinen (büyük) patlama varya, 2-) O bilinen (büyük) patlama nedir acaba?3-) O büyük patlamanın nasıl olacağını sen nereden idrak edeceksin? 4-) O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan kelebekler gibi olacaktır.5-) Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.6-) İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,7-) Artık o, razı olacağı bir yaşantı içinde olacaktır.8-) Ama kimin de tartıları hafif gelirse,9-) İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye'dir. (çukurdur)10-) Sen onun (Hâviye'nin) ne olduğunu nereden idrak edeceksin ?11-) O, kızgın bir ateştir.(Kâria Süresinin Sonu)

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(296. YAZI)Âdiyât Süresi 11 Âyet olup Mekke'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1,6-) Soluk soluğa (fesat için) süratle koşanlar, (koşarken dilleriyle) çatarak (fitne) ateşi çıkaranlar, sabah erkenden baskın yapanlar, orada tozu dumana katanlar yani (iman eden) topluluğun ortasına (öfke ile) dalanlar varya, (işte bu ahlaka sahip olan) insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür.(Mekke hayatına Kur'an penceresinden baktığımızda, iman edenlerle müşrikler arasında büyük bir mücadelenin olduğunu görüyoruz. Bu mücadele sıcak bir çatışmadan daha çok soğuk bir savaş şeklinde cereyan ediyordu. İşte süre bu atmosferi anlatıyor. Aslında Mekke ve Medine'nin özelliklerini bilmeyenler meal çalışmalarında hataya düşeceklerdir. Mekke'de gece gündüz, her zaman, sürekli olarak tartışılan tek bir şey vardır. Oda Kur'an'dı. Bütün kavga, tartışma, mücadele tamamen Kur'an'ın etrafında cerayan ediyordu. Kur'an sayesinde Mekke'de çok canlı ve dinamik bir hayat yaşanıyordu. Şii ve Sünni dünya hiç bir zaman böyle canlı ve dinamik bir hayatı yaşamadı. Şii ve Sünni din adamları Mekke müşriklerinin binde biri kadar Kur'an'ın ilmine sahip değillerdir.)7-) Hiç şüphesiz buna kendisi de şahit idi.8-) Yani ondaki (dünya ve) mal sevgisi çok şiddetlidir.9,11-) Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı yani göğüslerde olanlar tahsil edildiği zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her hâlinden mutlaka haberdardır.(Âdiyat Süresinin Sonu)

23 Ağustos 2022 Salı

KUR’AN-I MÜBİN’İN MEÂLİ(295. YAZI)Beyyine Süresi 8 Âyet olup Medine'de inmiştir.Rahman Rahim Allah'ın Adıyla 1-) Kitap ehlinden kâfir olanlar ile müşrikler, kendilerine apaçık deliller (vahiy) gelinceye kadar (şirkten) ayrılacak değillerdi.2-) Bu delil, tertemiz sahifeleri tilâvet eden, Allah'tan bir Resûl'dur.3-) (O sahifelerde) toplumu ayağa kaldıracak kitaplar (dolusu hükümler) vardır.4-) Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra tefrikaya düştüler.5-) Hâlbuki onlara, ancak dini Allah'a özel kılan hanifler olarak sadece O'na ibadet etmeleri yani salât'ı ikâme etmeleri ve zekât'a (arınmaya) gelmeleri emredilmişti. İşte toplumu ayağa kaldıracak din budur.CEHENNEMİN MUTFAĞINDA GEÇEN BİR HAYAT Kur'an'a baktığımızda yüce Allah'ın din eğitim ve öğretimini kendi üzerine aldığını görüyoruz.Dinden başka bütün bilim dalları ve eğitim sistemleri, Allah'ın verdiği akılla konunun uzmanları yapar. Fakat yüce Rabbimiz din eğitimini değil insanlara, Nebilere bile bırakmamıştır. Siz sakın tağutların ve şeytanların kaynaklarına bakmayın. Nebi (a.s) a vahiy iner, inen vahyi Resül olarak tebliğ eder. Yani ne Nebi'nin ne de Resül'ün dine bir kelime eklemeye yetkileri bulunmamaktadır.Çünkü din Allah'a özel kılınması gerekir. (Beyyine-5; Zümer-2, 3, 11, 12, 13)Yani çocuklara verilen eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlamamız gerekiyor. Dolayısıyla ümmet olarak yüce Allah'ın Resül seçip vahiy göndermesinin sebebini araştırmamız gerekiyor. Kur'an'a uygun eğitim sistemini kavramamız şarttır. Çünkü din eğitimi o kadar önemlidir ki, din eğitimi o kadar objektif olması gerekir ki, bunu ancak yüce Allah'ın kitabına bırakırsak düzenli ve verimli olacaktır.Aksi takdirde mümkün değildir. Demek ki, din eğitimi yüce Allah'ın ele aldığı bir konu olması hasebiyle çok ciddi bir alanda konuşuyoruz. Nihayet insanın aklına, zihnine, gönlüne, hayatına, geleceğine hitap ediyoruz.Yani çocukların ve gençlerin hayatına yön veriyoruz. İnsanı bir şeye kul yapıyoruz.Dolayısıyla yüce Allah tüm Nebi'lere gönderdiği vahiy'lerde: Benden başka ilâh yoktur, o halde sadece bana kulluk edeceksiniz.(Tâhâ-14)Sakın benden başkasına kul olmayın. buyuruyor. (Hud-2)Nebi'lere gönderilen vahiy'lerde ilk ilke ve ilk emir bu oluyor.Meselenin ne kadar önemli ve ciddi olduğunu anlamamız şarttır. Yani insanlara dini eğitimin ne kadar hayati bir konu olduğunu ancak yüce Allah'ın göndermiş olduğu vahiy'den anlayabiliriz.Yüce Allah'ın sanatının, eğitiminin, Rablık sıfatının içinde olduğunun farkına varacağız. Onun için din eğitimini rastgele, gelişigüzel yapamayız.O zaman ne olacak?Dini eğitimi Allah'tan onay alması gerekiyor. Bizim yaptığımız din eğitimini, anlattığımız prensipleri, ilkeleri ve din ahlakını hangi prensiplere dayandırdığımıza dair Allah'ın onayı olması gerekir.Yüce Allah'ın onayı olması için de Kur'an'a gitmekten başka hiçbir yolumuz yoktur.Yüce Allah bizi Kur'an ile sorgulamaktadır ve Kur'an onaylıyorsa bizim eğitim sistemimizi Allah onaylıyor demektir.Şimdi ortada şu var.Şii ve Sünni din adamlarında büyük bir sorun var. Din eğitimlerinde Kur'an'ın anlaşılması üzerinde hiç durmuyorlar.Mesela: İlahiyat eğitiminde, Kur'an kursları eğitiminde Kur'an'ın ilmi diye bir şey yoktur. Oralarda böyle bir şey bilinmez. Yani şu anda bizim insanlara ahlak diye sunduğumuz prensipler Kur'an'dan gelmiyor. Kur'an'sız bir din ve Kur'an'sız bir ahlak anlayışı var. Bütün Kur'an meallerini bakın, bir tane "güzel ahlak" ibaresini bulamazsınız. Halbuki dinin en büyük tarafı hukuktur, eğitimidir, ahlaktır. Yani Kur'an dediğimiz zaman ne anlayacağız?Şimdi konumuza gelelim.Son vahyin tarihinde Şii ve Sünni din adamları, ümmileri Kur'an'dan engellemişlerdir. İnsanlar Kur'an'dan faydalanmadılar. Onun aydınlığına gitmediler.Halbuki yüce Allah ne buyuruyor."Apaçık kitab'a andolsun ki, aklınızı kullanmanız için biz onu Arapça (anlaşılır) bir Kur'an kıldık"(Zuhruf; 2, 3)"Elif. Lam. Ra. Bunlar apaçık kitab'ın âyetleridir. Aklınızı kullanmanız için onu biz Arapça (anlaşılır) bir Kur'an olarak indirdik"(Yusuf-1, 2)Ne buyuruyor? Biz Kur'an'ı Arapça bir kitap kıldı ki aklınızı kullanasınız diye. Şimdi burada gerçekten çok ciddi bir konu var. Yüce Allah, Kur'an'ı biz göndereceğiz, fakat aklınızı siz kullanacaksınız."lealle" bir amacı bildiriyor.Yani aklınızı kullanasınız diye Kur'an'ı Arapça (anlaşılır) bir kitap olarak gönderdik.Şimdi Şia ve Ehl-i Sünnet din adamları ve eğitimcileri gençlerin akıllarına kelepçe vuruyorlar. Çocukların ve gençlerin akıl ve iradelerini kilitleyip tarihin karanlıklarına mahkum ediyorlar. Çocuklarımızı ve gençlerimizi cemaat ve tarikatların buz gibi duvarların arasında, yobaz kafaların esaretinde kaybediyoruz.Âyetlere baktığımızda yüce Allah'ın her insanı özgür yarattığını ve aklını kendisinin kullanmasını emretmektedir. Herkes aklını kendisi kullanacaktır. Ben sana aklını kullanmak için gerekli kural ve kaideleri gönderdim ama aklını sen kullanacaksın.Şimdi dinde olay şudur. Resüllerin en önemli görevi, insanların akıllarına vurulan zincirleri kırıp, üzerlerinde bulunan yükleri kaldırıp atmaktır. Demek ki eğitimin amacı aklı özgür bırakmaktır.Eğitim demek, aklın önünde bulunan bütün engelleri kaldırmaktır. Bir çocuğu cemaat ve tarikatların zindanına bırakırsan, o çocuğun aklına düşünme fırsatını, sorgulama nimetini vermez, belli dogmaların, statik düşüncelerin, dar kalıpların içerisine sokar da ona esaret zincirlerini vurursan o çocuk intihar edecektir. Şimdi Enes Kara'nın intihar etmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi budur. Kaldığı yer yurt falan değil, gençlerin akıl ve iradelerinin kemirildiği karanlık hücrelerdir. Belli bir adamın eserlerini okuyorlar yani çocuklara bunu zorunlu kılıyorlar. Muhafazakar yobaz kafalar bu inancı çocuklara ve gençlere din diye dayatıyorlar. Genç üniversitede tıp dersi alıyor, aynı zamanda gelecek bu yurtta da Risale-i Nur okuyacak, bunlar kendilerine kul yaratıyorlar.Çocukların ve gençlerin beyinlerine egemen olarak kendi kullarını oluşturuyorlar. Burası yurt değil, insan kaynaklarımızın yok edildiği merdiven altı bir şirk merkezidir. Bunlar çocukların akıl ve gönüllerini mahkum etmeye çalışıyorlar. Bunlar yüce Allah'a kul değil, muhafazakarın gözetiminde kendilerine mürit devşiriyorlar. Bunlar din eğitimi falan yapmıyorlar. Çocuklarımızı ve gençlerimizi sürü yapıyorlar Müslümanın iradesi var, zihni var, aklı var, gönlü var, duyguları var yani onları beşeri kaynaklara esir edemezsiniz. Onları sürü yapamazsınız çünkü onlar hayvan değiller. Çocukları ve gençleri birer hayvan sürüsü gibi görmek, onları hayvan muamelesi yapmak affedilir bir suç değildir.Olay şu: Biz Kur'an'ı bir kenara attık, mezhepleri öne çıkarttık onları birer din yaptık tarikatları ve cemaatleri öne çıkarttık, onları da birer din yaptık. Bu sefer yüce Allah'ın indirmiş olduğu hidayet ve rahmet kaynağı terkedilmiş bir vaziyette önemsiz kaldı. Adama soruyorsun, İmam-ı Azam böyle dedi, Şafi böyle dedi, Buhari, Müslim böyle rivayet etti.İtikatta mezhebin nedir? Maturidi diyor. Halbuki itikadda tek yol, yüce Allah'ın indirdiği vahiy'dir. Müslümanın iman ve itikadını bir beşer nasıl belirleyebilir?Dinlerini parçalayıp fırka fırka edip şialara ayrılanlar varya, (Ey Nebi!) Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allaha kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir"(Enam- 159)Âyette geçen "leste minhum fi şey'in, inneme emruhum ilallâhi" cümlesi önemlidir. Yani, rivayet ve ictihadlarından, alim ulemalarından, efendi olarak gördükleri büyüklerinden, cemaat ve tarikatlarından, mezhep ve farkalarından vazgeçmedikleri sürece, ey Nebi! Sen bile onların işini çözemezsin, onların işini halledemezsin. Onların dinlerini parçalamaları çözümsüz bir problemdir. Ey Nebi! Sen bunlara bir çözüm getiremezsin" gerçeğini ortaya koymaktadır.6-) Şüphesiz ki kitap ehlinden kâfir olanlar ve müşrikler, içinde devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratılmışların en şerli olanlarıdır.7-) Şüphesiz, iman edip yani salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratılmışların en hayırlı olanlarıdır.8-) Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden nehirler akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine haşyet (derin saygı) duyanlara özeldir.